Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

made in turkey!

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    3.974
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

made in turkey! tarafından postalanan herşey

  1. BU ŞEHİR YIKILMAYACAK Ben bir tek sana inanıyorum sevgili. Ve sen de bu şehirde yaşıyorsun. Bu bana yetiyor. Benim bu şehre sonuna dek inanmam için bundan iyi bir neden yok şu an. Dünyanın en yalnız, en karamsar, içimizdeki o büyük ve o kapanmaz boşluklarıyla yaşayan iki insanıydık biz tanıştığımızda. Birbirimiz için hem en büyük ödül, hem de en büyük cezaydık. Kimse bizim içimizi görmüyordu. Görmedikleri için dışarıda kalıyor ve nefret edip çekip gidiyordu. Sonra bize duydukları bu nefreti bir yerde öylesine unutup başkasına gidiyorlardı. Sonra bize duydukları bu nefreti hiç olmadık bir yerde unutulmuş bir şekilde buluyor, onu içimizdeki yaraya saplıyorduk. Hiç haberleri olmuyordu. Bizi hatırladıklarında bizden nefret ettiklerini bile unutmuş oluyorlardı çoğu kez. Bizi boşluklarına çekmek istiyorlardı bu kez. Bize geriye cam kırıklarını bırakıyorlardı. Nefes aldıkça içimize batan cam kırıklarını. Oysa nefes almaya tapıyorduk biz; biz ikimiz dünyanın en karamsar yaşama sevdalısıydık. Ama nefes aldıkça, o en çok sevdiğimiz şeyi tekrarladıkça içimiz paramparça oluyordu. En çok bu acı hatırlatıyordu bize yaşadığımızı. Ben bu şehre tapıyorum sevgili. Ve birçokları yıkımdan ve yokoluştan bahsedip bu şehirden kaçmayı düşlerken, şimdi en çok sen benziyorsun bu şehre. Çünkü bugüne dek karşına çıkanlar senin sadece güzelliğini, o dayanılmaz çekiciliğini, o ulaşılması kolay sandıkları büyünü gördüler. Kimse içindeki kanayan yüreğini, o derin, kapanması güç boşluklarını, nefes alırken kalbine, damarlarına batan cam kırıklarını görmedi. İçine giremedikleri için senden nefret edip kaçtılar, sonra nefretlerini olmadık bir yerde unutup bir başkasına gittiler. Sen bu unutulmuş nefretleri arayıp bulmak için kimbilir kaç kez kaybolmuştun bu şehirde. Şimdi sen en çok bu şehre benziyorsun sevgili. Bir yanın gökyüzünde çılgınca şarkı söylüyor, bir yanın dünyanın en dokunulmaz fahişesi. Ama her nefes aldığında içine cam kırıkları batıyor. Her nefes aldığında içindeki karanlık biraz daha büyüyor. Biraz daha ulaşılmaz, biraz daha uzak oluyorsun. Çünkü insanlara yaklaştıkça hep daha uzaklara itildin sen. Sarılmak istedikçe onlara, biraz daha boşluğa savruldun. Ama unutma, sen de benim gibi hiç büyümeyen bir çocuksun. Tapıyorsun yaşamaya, tapıyorsun nefes almaya. Onca acı çekmene rağmen AŞKA AŞIKSIN sen de bu şehir gibi… BENİM GİBİ… Cezmi Ersöz
  2. fenerbahçem benim biricik sewgilim...... söyle senden başka kimim var benim......... bütün GZ'lilere büyük geçmiş olsun................
  3. Unutulmuş bir gece de unutulamayan anılar, uykusuzluğumun ağırlığıyla birleşip başımı döndürüyor. Bir insanı diğerlerinen farklı kılan, o kişinin dünyayı algılayış biçimi olduğu kadar, algıladığı yaşantıları beyninin kıvrımlarına nasıl yazdığı ve günün birinde kumların arasında parlayan ufak bir taşla yeniden karşılaştığında o aynı yaşantıları hangi biçimlerde geri çağırmayı seçtiği değil mi? Öyleyse neden bu bizi biz yapan anılara düşmalığımız? Unutmak, bir daha anımsamamak, yaşanmamış var saymak için bu bitmek bilmez çabalamamız neden? Neden varoluşumuzun hamurunu bir arada tutan anılarımızla kanlı bıçaklıyız? Gitmek istemediğim köşeleri var bu şehrin, içinde nefes alan insanlar bir zamanlar canımı yaktıkları için bir daha asla duvarlarına bakmak istemediğim odalar var. Duymak istemediğim uyku nefesleri var. Gözümde canlandırmaktan kaçındığım bakışlar, tenimde izi kalmış dokunuşlar var. Geride kalsın diye elimden geleni yaptığım dostlar var, ki o dostlar bir zamanlar gerçekliyorlardı beni. Acılarımız öğretmiyor mu oysa bize yaşamı? Onlarla büyüp, onlarla görmüyor muyuz içimizdeki dehlizleri? Acı çektiğimiz kadar insan değil miyiz? Duyarlılığımız bizi bilgeliğe götüren yolun ilk basamağı değil mi? Acılarımız... Anılarımıza sıkı sıkıya bağladığımız acılarımız... Unutmak istediğim pek çok yaşantım var içimde gizli gizli kanayan. Pek çok an, derin yaralar açan. Beklenmedik bir anda havadaki bir kokuyla, telefonun bir çalışıyla uyanan, sonra günler ve geceler boyu peşimi bırakmayan anılar. Unutmak istediğim yüzler, geceler, yürüyüşler, bekleyişler, uyanışlar var. Unutmak istediğim gülümsemeler, iç çekişler, kucaklaşmalar, vedalar ve kavuşmalar var. Unutmak istediğim bir başka ben var içimde. Unutulamayan bir gece. Unutulmuş anılar. Hatırlamak istediğim her şey dağılıp parçalanıyor beynimde. Hatırlamak istediğim her şey unufak oluyor ve hepsi unutmak istediklerime bırakıyorlar yerlerini. O yüzden her şeyi silmek istiyorum bu gece. Her şeyi unutmak istiyorum. Adımı, nereden gelip nereye gittiğimi, en sevdiğim şarkının sözlerini, kahveyi nasıl sevdiğimi. Unutmak istiyorum. Her şey uçsun gitsin geride sadece boş teneke bir kutu kalsın istiyorum. Her gördüğüm insana ilk defa görüyormuş gibi bakmak, duyduğum hiç bir sesi ve şarkıyı anımsamamak istiyorum. Yüzüme bir yabancıya aitmiş gibi bakmak, derinliklerimi ve sığlıklarımı bilmemek istiyorum. Zaaflarım ve güçlü yanlarım kalın bir sis perdesinin arkasında kaybolsun ve geçmişi ya da geleceği olmayan, sabit, belirsiz, şekilsiz bir insan olayım istiyorum. Acılar ve mutluluklar birbirine girsin ve artık bana ait olmayan bir hayatta, bir yabancı gibi suskun ve sade varolayım istiyorum.
  4. made in turkey!

    haziranda ölmek zor...

    gece leylak ve tomurcuk kokuyor yaralı bir şahin olmuş yüregim uy anam anam, haziranda ölmek zor calışmışım onbeş saat tükenmişim onbeş saat yorulmuşum, acıkmışım, uykusamışım anama sövmüs patron sıkmışım dişlerimi islıkla söylemişim umutlarımı sıcak bir ev özlemişim sıcak bir yemek sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler cıkmışım bir dalgadan, vurmuşum sokaklara sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sarı sarı yapraklarla dallarda insan iskeletleri gece leylak ve tomurcuk kokuyor 'uyarına gelirse tepemde bir de çınar' demiştin yıllar önce demek ki on yıl sonra demek ki sabah sabah demek ki manda gözü demek ki sile bezi bir de memedin yüzü bir de saman sarısı bir de özlem kırmızısı demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü bıraktım acının alkışlarına 3 haziran 63u bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta okşar yanan alnını nazim ustanın bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta yatıyor oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta gece leylak ve tomurcuk kokuyor.. geçsem de gölgesinden tankların tomsonların suramda bir kuş ötüyor. haziranda ölmek zor....
  5. "Tam seni soruyordum";deyişini duymuştum ilk benim olduğunu sandığımda. Kalbim ağzıma geldi,yutkundum! Seni algılamaya başladı beynim; Karşımdaydın,tüm görkemin ışıl ışıl gözlerin ve bana sonuna kadar açtığın kalbinle.;Buydu;dedim içimden yıllardır aradığım. Yıldızlarda aramıştım gözlerini;ay;dan başka bir şey yoktu gökte yüzünü benzeteceğim,bir bakıma o kadar da uzaktın bana. Oysa şimdi uzansam dokunacaktım sana. Uzandım;Bilmem kaç bin wolt elektrik yayıldı vücuduma. İşte o an vermiştim ellerine kalbimi. Defalarca gelmeler,gitmeler,hayaller,öpücükler,kahkahalar,ha sretler yaşadım seninle;. Bir kandil gecesi yeminler savurduk rüzgara;Allaha ulaştı ruhumuz. Onun önünde döküldü dudaklarımdan o iki kelime;benimle evlenir misin? Çılgın bir evet sonrası benimdin artık!Ölmek ne güzel olacaktı seninle. Dudaklarımın değmediği yer kalmamıştı yüzünde,kollarımdaydın bütün senliliğinle. Söz vermiştik ilk çocuğumuzun adını sen ikincisininkini ben koyacaktım. Şimdi benim ilk kız çocuğumun adı senin adın olacak. Evimin hiçbir yerinde şark köşesi hiçbir köşesinde abajurlar olmayacak; yerlerde puf puf minderlerde. Duvarlarımın rengi hiçbir zaman siyah beyaz olmayacak mesela. Annenin ellerini hiç öpemeyeceğim,babanla rakı içemeyeceğim,kardeşinle fenerin maçlarına gidemeyeceğimde. Hatırlarmısın? Pırıl pırıl bir Pazar sabahı kıpır kıpır bir kalp elinde bir çiçekle merhaba dedin anneme;nasılsınız teyzeciğim anne demeye çoktan razıydın belki ama dil varmıyor bazen bilirim. Anacığımı ilk kez böyle içten sarılır gördüm bir kıza,onun sana kızım dememesi için bir neden yoktu;dedi de istedi de seni biliyorsun Kalbinin tüm renklerini taşıyan bir çiçek yumağı getirmiştin,halâ duruyor masanın üzerinde.Daha ne kadar dayanırım bilmiyorum onu görmeye. Nefes aldığın her yerinde yaşıyorsun evin.Ben daha ne kadar yaşarım bilemiyorum. Odamda;resimlerinin önünde gerçeğe dönüşmüştü hayâller. Şeker olmuştum sana;sonra tepsi,öyle pişmişti işte kahveler. Üç vakte kadar görüşmek dileğiyle ayrıldık evden,ilk kez kollarımda dolaştırıyordum seni,ilk kez eleleydik sokaklarında eylülün; son olduğunu nereden bileyim.. Sarıya boyanmış bir aracın camıydı aramıza giren,o iri iri,siyah siyah gözlerin küçüldü yavaş yavaş,kayboldun gözlerimde. Yokluğuna duyduğum ağlamaklı bir isyandı kalbimde varolan. İki elim cebimde boynum bükük tuttum evimin yolunu,akşamı senle ettik evde bıraktıklarınla.. Bir yada birkaç hafta kat üstüne kat çıktık gönül arsamıza;gözlerin temeli, sözlerin yıkılmaz duvarları oldu kuracağımız(ı sandığım)yuvanın.. Yine bir kandil gecesi;Allahın huzurundayım; beni bıraktığın yerde, seni beklediğim yerde; Sen!yoksun. Ben!yalnızlığımla birlikte,yalnızlığını yaşıyorum! Bir kez daha yemin ediyorum seni seviyorum;canım yanıyor! Efkar dağıtmak için o malum yere bir ömrü bir çırpıda bitirdiğimiz terasımıza çıktım. Bir dolu efkar alaşağı etti beni. Boş sandalyeler,solmuş çiçekler,üzerine oturup Bakırköyü seyrettiğimiz minderler seni sordu gitti diyemedim;küçüldüm. Ardımda bıraktığım bir damla göz yaşına sormuşlar seni,kurumadan az önce anlatmış bir daha asla gelmeyeceğini;oturup birlikte ağlamışlar Seni en çok terasımızda özleyeceğim biliyor musun! Saat geç oldu beklememin bir amacı yok, günlerin çok öncesiydi gelmeyeceğini söylediğinde. Şimdi aşkımızın mumlarından yak bir tane. Bak o yanan benim! Titreyen kalbim, Alevi değil mumun, Eriyip akansa göz yaşlarım; Üzülme çok kalmayacağım, Birazdan biterim.. Akılda sen,yürekte acı olunca,ne kalem rahat duruyor ne sayfa.Bak gördün mü sevişip aşkı doğurdular yine Bir şiirle başlamıştın sen yine öyle bitiyorsun işte,satır satır. Eve nasıl geldim hatırlamıyorum desem yalan değil.Kapıyı anacığım açtı yüzüme baktı,anladı her hal seni sordu iyidir dedim inanmadı,bir daha sordu ağladım;ağladı. Göz yaşlarımı sildi,bende onunkini. Sen yalnız beni değil anamı da ağlattın! Sarıldık ne zaman ayrıldık bilmiyorum.. Yazdı geldin; Kıştı gittin! Kalbime kar yağdı.
  6. seni çok ösledim ...ve her gün senle konuşurmuş gibi buraya yazı atacam ............... • Yangın Yeri • Uzaktaki sevgili… Mesafelerin ötesinde duran gönül bağım… Farklı mekanlarda, farklı yaşamlarımızla, farklı iki insanız… Aynı gök kubbenin altında olmakla avunup, gök yüzünde yüzünü aradığım geceleri bilirim; ıssız, yalnız, ağlamaklı. Kimselere, sana yada kendime şikayet etmeye yüz bulamadığım sızımdı hasret. Hasretle yanacağımı bilerek çıktım seninle bu yola ama hep hasret kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Mesafeler tüm hissettiklerimi daha da kuvvetlendirdi ve böylece zaman, yanında küçük bir çizgi olarak kaldı sevgimin. Birlikte olduğumuz saatleri toplasam, hislerimin yanında hiçti ve bunların tüm sebebi hasretin ta kendisiydi. Zaman geçtikçe kısalacağını umduğum mesafeler yerinde saydı. Mesafeler aynı kaldı ama özlemim arttı. Bu özlemi dindirmek için, hasrete dair her şeyi, sevgiye dönüştürmeyi öğrendim. Özledikçe sevmek, sevdikçe özlemek döngüsü içinde, elimde sevgi dolu kovalarımla, kah yüreğimin bir o köşesine, kah öteki köşesine koşuşturdum, yangınlarımı söndürebilmek için. Yüreğimde çıkan yangınların sayısı gün geçtikçe arttı, yoruldum. İçimi yakan özlem ateşi küçük bir yangınken büyüdü, sardı her yerimi. İlk zamanlar aşk sandım yüreğimin acısını, heyecanla karıştırdım, sevgimle bastırdım, anlayamadım. Canım yandı, zannettim ki aşktan yanıyorum. Mesafeler aynı kaldı sevgili.. Ve ben daha çok sevdim seni. Ama yetmedi yangınlarımı söndürmeye. Mesafelerle çoğalan aşkım, mesafelere yenik düştü. Yangınım söndü sönmesine de, sevgim küllerin arasında kayboldu gitti. Ve sen, değiştiğimi söyleyerek, mesafelere mesafeler kattın, gittin. Sebebini şimdi anlıyorum sevgili, çünkü sen ateşi sevmiştin . Oysa ateşi de yakan, küle de çeviren sendin. Senin gidişinle ertelenen kışların tüm karları yağdı üzerime, söndü tüm yangınlar Mesafeler kapanmaz artık, bana da hasret küllerinin arasında kalan sevgimi çıkarıp temizlemek ve küllerden arınarak yüreğimin yaralarını sarmak düşer.
  7. ters zamanlarda burda oluyoruz benim baktığımda sen olmuyon be can....... (ne yapam yapacak iş olmayınca hafiyeliğe başladım milleti takip ediyorum.... ) heyytt be yerim senin gibi garizmatik gizli manyagı......
  8. güldüğüm zaman ardından kötü bişey olmadığı günleri özledim ben................. anamı +babamı.....hayatta olma sebeplerimi ösledim ben hemde çoookk özledim.....
  9. 118 misafir, 25 üye, 5 gizli üye made in turkey!, la_bohéme, cloud, kaan_bebeto, THE_BOSS, ipek, moss_eyes, BrainSlapper, erjon, grejuva, wirschaft, DİPNOT, seyrekler, idam-mahkumu, aslan34, sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm..., sedelina, lovato, nokta, forum000, katakuta, taurusmutis, AydinlikVeKaranlik, fairteachear, Tengeriin boşig 5 gizli üye way be.....
  10. Sözünde dur, AIDS’i durdur Çağın vebası olarak bilinen AIDS hastalığına dikkatlerin çekilmesi amacıyla bu yılki Dünya AIDS Günü’nün sloganı, “Sözünde Dur, AIDS’i Durdur” olarak belirlendi. İSTANBUL - Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Turan Buzgan, 1 Aralık Dünya AIDS Günü öncesinde, bakanlığın öncülüğünde “Ulaşılması Zor Topluluklar” olarak adlandırılan eşcinseller, yasadışı seks ticareti yapanlar ve uyuşturucu madde bağımlılarının eğitilmesi için proje başlatıldığını açıkladı. Turan Buzgan, Türkiye’de 72 ilde 2 bin dolayında HIV pozitif kişi bulunduğunu kaydetti. Buzgan, yaptığı açıklamada, Dünya AIDS Kampanyası tarafından, bu yılki Dünya AIDS Günü’nün ana sloganının “Sözünde Dur,AIDS’i Durdur”, yardımcı sloganının ise “AIDS’e Sırtını Dönme” olarak belirlendiğini söyledi. AIDS’in, HIV nedeni ile oluşan, gerekli önlemler alınmadığı takdirde hızla yayılan bir hastalık olduğuna işaret eden Buzgan, dünyada her gün 14 bin yeni HIV enfeksiyonunun meydana geldiğini söyledi. Buzgan, Birleşmiş Milletler AIDS kuruluşunun tahminlerine göre, geçen yıl dünyada 37.2 milyon erişkin ve 2.2 milyon çocuğun HIV taşıyıcı olduğuna işaret ederek, 2004 yılında 4.9 milyon yeni HIV vakasının rapor edildiğini söyledi. Bu vakaların 640 bininin 15 yaş altı çocuklar olduğunu kaydeden Buzgan, enfekte olanların yaklaşık yarısının 25 yaş altı gençler olduğunu bildirdi. Geçen yıl 3.1 milyon kişinin AIDS’ten öldüğünü bildiren Buzgan, “AIDS hastalığının daha çok gelişmiş ülkelerde yaygın olduğu gibi yanlış bir kanı var. Aslında vakaların yüzde 95’i gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de Afrika kıtasında görülüyor” diye konuştu. Buzgan, AIDS hastalığının tedavisinin çok maliyetli olduğunu, yıllık ilaç giderlerinin astronomik rakamlara ulaştığını belirterek, bunun hastaların tedaviden faydalanmasını zorlaştırdığını söyledi. TÜRKİYE’DE İLK VAKA 1985’DE GÖRÜLDÜTürkiye’de ilk AIDS vakasının 1985 yılında görüldüğünü kaydeden Buzgan, bu tarihte bir AIDS ve bir taşıyıcı olmak üzere toplam 2 vaka tespit edildiğini bildirdi. Aralık 2004 yılı sonu itibarıyla, 551’i AIDS, bin 371’i taşıyıcı olmak üzere, vaka sayısının toplam bin 922’ye ulaştığını kaydeden Buzgan, bu sayının 2005 yılında 2 bine ulaştığının tahmin edildiğini söyledi. KORUNMASIZ CİNSEL İLİŞKİYE DİKKAT Buzgan, Türkiye’de vakaların yarısından çoğunun korunmasız cinsel ilişki sonucu enfekte olduğunu belirterek, diğer ülkelerde genellikle damar içi uyuşturucu madde kullanımı ya da homoseksüel ilişki sonucu bu hastalığın bulaştığına işaret etti. Türkiye’de vakaların daha çok büyük metropoller ya da turistik yerlerde görüldüğünü anlatan Buzgan, AIDS vakasının bildiriminin yapıldığı il sayısının 72 olduğunu söyledi. Buzgan, bildirim yapılan kişilerin yüzde 16’sının yabancı uyruklu,geri kalanının da Türk vatandaşı olduğunu bildirdi. ULAŞILMASI ZOR TOPLULUKLAR EĞİTİLECEK Buzgan, Sağlık Bakanlığı’nın öncülüğünde “Ulaşılması Zor Topluluklar” olarak adlandırılan eşcinseller, yasadışı seks ticaretiyle uğraşanlar, mahkumlar ve damar içi uyuşturucu madde kullananların eğitilmesi amacıyla bir proje başlatıldığını bildirdi. Buzgan, “Sivil toplum örgütleriyle işbirliği içinde yürütmeyi planladığımız proje, öncelikle hedef kitlemiz içine aldığımız bu grupların hem kendileri hem de çevreleri açısından, gerekli önlemlerinalınması konusunda eğitilmesini öngörüyor” diye konuştu. İstanbul, Ankara, İzmir ve Trabzon’da yürütülecek projenin, merkezi Cenevre’de bulunan Küresel Fon adlı kuruluş tarafından finanseedildiğini kaydeden Buzgan, 3.8 milyon dolarlık projeyle sektörler arası ilişkilerin geliştirileceğini bildirdi. “Türkiye Üreme Programı” kapsamında yürütülecek, 850 bin Avro’luk ikinci bir projeyle de AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonların surveyansının geliştirilmesinin hedeflendiğini belirten Buzgan, “Türkiye’de bir ilk olarak İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep ve Trabzon’da yaygınlık araştırması yapılacak” diye konuştu. “GİZLİLİK VE İKİYÜZLÜLÜK HIV İÇİN GİRİŞ KAPISI”Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Buzgan, AIDS ile ilgili olarak toplumun bilinçlendirilmesi konusunda şunlara dikkat çekti: AIDS’in ailelerimizi ve toplumumuzu parçalamasına izin vermemeliyiz, Hastalık taşıyorsak kan bağışında bulunmamalıyız, Gizlilik ve ikiyüzlülük HIV için güzel bir giriş kapısıdır. Hastalık taşıyorsak cinsel partnerimize durumumuzu açıklamalı ve onu hastalığımızdan korumak için kondom kullanmalıyız, Tek eşliliği ve sadakati önemsemeliyiz. Birden farklı kişiyle ilişki geriye dönüşümsüz sonuçlar doğurabilir, Kondom kullanımını teşvik etmeliyiz. Korunmasız ilişkiler hayatımızı karartabilir. AIDS’in kimde olduğunu dışarıdan bakarak anlayamayız. Bu nedenle korunmasız her ilişkide risk olduğunu bilmeliyiz. Özellikle para karşılığı seks yapan kişilerin çok sayıda kişi ile cinsel ilişkiye girdiklerini hatırladığımızda, bu kişilerin daha yüksek oranda risk taşıdığını bilmeli ve kendimizi korumalıyız, Sosyal, kültürel ve ekonomik nedenler sonucu erkekler kadınlarla olan ilişkilerinde daha etkin bir durumdadırlar. Bu durum onlara gerekli önlemleri almak konusunda daha fazla kontrol şansı ve sorumluluk getirmektedir. Onurlu davranışın kendimizi ve çevremizdekileri korumaktan geçtiğini unutmamalıyız. Eşinize hastalık bulaştırırsanız bunu ona nasıl söylerdiniz? Dahası kendinizi bir ömür boyu affedebilir misiniz? AIDS’lilere, ailelerine yardımcı olmalıyız. Onların inkar tepkileri ve depresyona girmeleri ile mücadele etmeliyiz. Sizin başınıza gelseydi ne hissederdiniz? Çocuklarımızı ve gençleri hayatın bir gerçeği olan cinsellik konusunda aydınlatmalı ve korunma yollarını anlatmalıyız. Cinselliği yok saydığımız zaman çocuklarımız bu konuya daha bir ilgi duyarlar ve başka yerlerden öğrenmek isterler, HIV/AIDS taşıdığını öğrendiğimiz kişileri suçlamamalı, yargılamamalı ve dışlamamalıyız. Unutmamalıyız ki, hepimiz HIV/AIDS riski ile karşı karşıyayız, HIV/AIDS günlük yaşamdaki sosyal ilişkiler, yanaktan yanağa öpüşmek, aynı tabaktan yemek yemek, aynı bardak, kaşık, çatalı kullanmak, aynı kıyafetleri giymek ya da aynı tuvalet/banyoyu kullanmakla bulaşmaz. Bu nedenle AIDS’e yakalananları dışlamamalı, onlara destek olmalı, onların da bizlerle aynı haklara sahip olduğunu unutmamalıyız, Damar yoluyla uyuşturucu kullanımı yüksek AIDS bulaşma riski taşır. Bu nedenle çocuklarımızı ve gençlerimizi uyuşturucu maddelerdenkorumalı, arkadaşlarını tanımaya çalışmalı, çocuklarımızla iyi bir iletişim kurmalıyız.” YÜZDE 52’Sİ HASTALIĞI KORUNMASIZ CİNSEL İLİŞKİ YOLUYLA KAPTI Türkiye’de 72 ilde AIDS vakası ve taşıyıcısı bulunurken, Adıyaman, Bitlis, Batman, Erzincan, Ardahan, Iğdır, Hakkari, Kars ve Siirt’te bildirim yapılmadı. Sağlık Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre, enfekte olanların yüzde 52’sinin hastalığı korunmasız cinsel ilişki yoluyla, özellikle de heteroseksüel ilişkiden kaptığı belirlendi. Virüsü, enfektelerin yüzde 8’inin homo/biseksüel cinsel İlişki, yüzde 6’sının uyuşturucu, yüzde 2.1’inin ise kan nakli yoluyla aldığı tespit edildi. 40 milyon kişi HIV virüsü taşıyor Ülkedeki AIDS’lilerin yüzde 69’u erkek Türkiye’de AIDS’lilerin yüzde 69’unu erkekler oluştururken, hastalık kadınlar arasında da artış gösteriyor. Enfeksiyondan en fazla etkilenen nüfus 25-39 yaş grubundayken, vakalar metropollerle turistik illerde daha fazla görülüyor. Bildirilen kişilerin yüzde 16’sının yabancı uyruklu olduğu, son yıllarda Ukrayna ve Moldova uyruklu yabancı vaka sayısında da artış görüldüğü belirlendi. EN FAZLA AIDS’Lİ İSTANBUL’DA Sağlık Bakanlığı’ndan alınan bilgilere göre en fazla AIDS’linin bulunduğu ilk 10 il ve sayıları şöyle: İstanbul: 582 (161 vaka, 421 taşıyıcı) İzmir: 172 (48 vaka, 124 taşıyıcı) Ankara: 103 (38 vaka, 65 taşıyıcı) Antalya: 47 (11 vaka, 36 taşıyıcı) Adana: 40 (5 vaka, 35 taşıyıcı) Bursa: 34 (7 vaka, 27 taşıyıcı) Mersin: 30 (11 vaka, 19 taşıyıcı) Hatay: 26 (6 vaka, 20 taşıyıcı) Kocaeli: 23 (10 vaka, 13 taşıyıcı) Muğla: 20 (8 vaka, 12 taşıyıcı) ERKEK VE KADIN AIDS’Lİ SAYISIÜlkede bin 323 erkek, 599 kadın AIDS’li bulunurken, AIDS’li erkeklerin 251’i 30-34, 217’si 40-49, 189’u 25-29, 126’sı 20-24, 106’sı ise 50-59 yaş aralığında yer alıyor. Kadınların da 140’ı 20-24, 96’sı 25-29, 75’i ise 30-34 yaş grubunda bulunuyor. Ülkedeki AIDS’lilerin kalanı da diğer yaş gruplarında yer alıyor. Türkiye’deki vaka ve taşıyıcıların bulaşma yollarına göre dağılımları da şöyle: Homo/biseksüel cinsel ilişki: 151 (tümü erkek) Madde bağımlılığı: 106 (98 erkek, 8 kadın) Homo/biseksüel cinsel ilişki ve uyuşturucu madde: 5 (tümü erkek) Hemofili hastalığı: 9 (tümü erkek) Transfüzyon yapılması: 141 (25 erkek, 16 kadın) Heteroseksüel cinsel ilişki : 992 (549 erkek, 443 kadın) Enfekte anne bebeği: 33 (18 erkek, 15 kız) Nozokomial bulaşma: 8 (6 erkek, 2 kadın) Bilinmeyenler: 577 (462 erkek, 115 kadın) UKRAYNA, ROMANYA VE MOLDOVA VATANDAŞLARI İLK SIRADA Türkiye’de yabancı uyruklular arasında AIDS en fazla Ukrayna, Romanya ve Moldovalılar arasında yaygın durumda. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’deki AIDS’lilerin bin 575’i Türk vatandaşı. Bunların bin 74’ü taşıyıcı, 501’i ise hasta. Türkiye’deki yabancı uyruklu AIDS’lilerin ülkelere göre dağılımı ise şöyle: Ukrayna: 77 (76 taşıyıcı, 1 vaka) Romanya: 38 (35 taşıyıcı 3 vaka) Moldova: 25 (24 taşıyıcı, 1 vaka) Rusya: 15 (Hepsi taşıyıcı) Uganda: 13 (Hepsi taşıyıcı) Almanya: 12 (8 taşıyıcı, 2 vaka) Tanzanya: 11 (6 taşıyıcı, 5 vaka) Nijerya: 10 (8 taşıyıcı, 2 vaka) Ülkedeki yabancı uyruklu AIDS’lilerin kalanı da 46 ülkenin vatandaşlarından oluşuyor. Dünyada her gün 14 bin kişiye AIDS bulaşmaktadır.... KORUNMA . Kontrolsüz kan nakline ve virüs le bulaşmış aletlerin kullanılmasına izin vermeyin. . Kullanılmış enjektör, jilet, makas, akupunktur iğneleri kullanmayın ve kullanılmasına izin vermeyin. . Karşılıklı sadakate ve tek eşliliğe dayalı ilişkiler kurun . Cinsel ilişki sırasında mutlaka prezervatif kullanın. korunmak kendi elimizde.....hayatımızı lütfen ciddiye alalım.................. Admin Eki: http://www.turkish-media.com/sss/index.php?article=729
  11. made in turkey!

    olanlar olmuş...

    Giderken bıraktığım, asmalar üzüm olmuş, Yerlerde bütün kollar, bütün bağlar bozulmuş. Ben mi geç kaldım yoksa, mevsimlermi soğumuş, Görmeyeli buralara,olanlar olmuş, Olanlar olmuş . . . Giderken bıraktığım,gökyüzü toprak olmuş, Yıldızlar çakıl taşı,güneş bir yaprak olmuş, Ben mi yaşlandım yoksa,dünya Mı alt üst olmuş, Görmeyeli buralara olanlar olmuş, Olanlar olmuş . . . Giderken bıraktığım, gülüşler bakış olmuş, Kahkahalar buralarda, özlenen yakış olmuş, Ben mi gülmüyorum tanrım, insanlarmı somurtmuş, Görmeyeli buralara, olanlar olmuş, Olanlar olmuş . . . Kalsaydın yokluğunla,yok olmazdı Bu şehir, Kaçmakla mutluluklar,bulunmuyor bunu bil, Yaprak kıpırdamıyor,yüreğim öyle susmuş, Sana,bana,sevgimize,olanlar olmuş, Olanlar olmuş . . .
  12. hmmmmsssss kesinlikle benim avatarım deeldi.............. ama sanki karçiçinin kullandığı avatarlardan birimiydi
  13. dikkat ette şemsiye gibi burun gözüne girmeye............ erkek erkeğe konuşacakmış............peeeehhhhhh yürüüüüü heeeeee...........ey madem kol kola girip ole yürüyün...........
  14. DefectoR(22) maggot(16) oxan(21) Xemci(96) mutlu yıllar.............
  15. bidenecik prensesisin...........
  16. sonunda çiçek vermeyi başardın beeeeaaaaaa walla inandım diyecem kutup ayusuna.............. demiyecem tabi.........meydünde seni çok sewiiiiiiiiiiiyyyyyyyyyyyyyyy artı sewgili dipnot çok anlamlı bir çiçek gönderdin karçiçeine o yüzden bende sana yolluyorum bir çiçek.........
  17. uzun zamandan sonra çiçeim ve saymanı burda görmek beni çok mutlu etti..........çiçeim size gelsin gözel insanlar....hep burda olun .........................ikinizide çok sewiyorum iyiki varsınız............. aman çiçeim ben takılıyorumda sanki bana çiçek veren mi var ne takıyorsun sen zaten başlı başına bir çiçeksin çiçee ihtiyacın mı varrr senin........ sayman sen kimi sewiyon?...........
  18. bir insanda bu kadar mı sewilir yaa................... ya sen nerdesin neden bu kadar çok öslettin kendini.......... seni görmek çok güzel saymanım...........
  19. bilsek sormazdık demi....... 58 misafir, 1 üye, 1 gizli üye made in turkey! zuahahahahahhahahahhahahahh gizli kimkine.............
  20. 214 kullanıcı aktif (son 15 dakika) 190 misafir, 18 üye, 6 gizli üye jön, made in turkey!, XprencessX, ihgg, yam_yam, tario, suheda, einstein1926, DİPNOT, la_bohéme, AyBaLa, novocaine, yağmur, kilim, cuvarepli, mavi_sardunya, saklıgerçek, commandante ihihihihihihiiiii......bu gizliler kim acep................neden gizlenme gereği duyuyorlar..............?
  21. made in turkey!

    Gitme Kal Diyemedim

    Gitme Kal Diyemedim Sabah erken terminale indim. Elimde tek gidişlik biletim. Çantamı yere bırakıp öylece beklemeye başladım. Bilinçsizce gözlerim etrafı tarıyordu, biliyorum beklemiyordun ama yinede gözlerim seni arıyordu eskiden kalma bir alışkanlıkla... Yolların yıllara, yılların yollara karıştığı bir zaman düşlüyorum. Sen uzun bir zaman önce gitmiştin bu şehirde biliyorum ama inatla gözlerim seni arıyordu yine de, arada geçen bunca zamana rağmen... Soğuktu, Ankara’ya kar yağıyordu, üşüyordum... Benim de düşlerim yağıyordu Ankara’ya... Ellerimi cebime soktum bir süre öylece bekledim... Sanki biraz sonra bir köşeden çıkıp gelecektin, sadece birazcık geç kalmıştın; koşarak çıkıp merdivenleri gelip sarılacaktın hasretle... Biliyorum uzaklardasın şimdi... Kimlerlesin kimbilir, yalnızsın belki de benim gibi şu an? Oralar da soğuktur belki, üşüyor musun? hala canını sıkıyor mu bir ömür tükettiğin bu hayat kavgası..? Beni sorma! Suyu tükenmiş limanların denizlerine yürüyüp duruyorum hala... Hayatımın sesi kısılmış, yaşlanmış dudaklarımdaki kelimeler, kimse anmıyor, aramıyor artık beni... Unutulmuşum anlayacağın... Beklerken gözlerin geldi gözlerimin önüne, dudakların, duruşun, gülüşün, sevgiyle bakışın... Sonra aklım ayrılığın bir burgu gibi işlediği yüzüne bakmaya, elini tutmaya korktuğum günlere gitti. Burgu ağır ağır işliyordu içime, ağır döndüğü içinde daha çok acıtıyordu... Ah kahrolası gururum, kahrolası kalbim, gitme kal diyemedim sana, gitme kal demeye varmadı dilim. Bir ezginin müziği doluyor kulaklarıma, içim ürperiyor… Kalabalıkların arasında bir nehir gibi süzülüp gidiyor uzaklara kalbim. Hoşça kal sesleri yankılanıyor kulaklarımda… Birazdan herkes ayrı ayrı trenlere binip ayrı ayrı yönlere, farklı amaçlara gidecek. Tıpkı hayatın kendisi gibi. İnsanın bekleyeni varsa, gitmekte, dönmek kavuşmak kadar güzel. Sen gittiğinden beri hayatın bir anlamı kalmadı benim için. Yıllardır bu terminale her gelişimde aynı acıyı duyarım, aynı özlemi hissederim, aynı hüznü yaşarım... Oysa aradan uzun yıllar geçmişti ama her şey daha dünmüş gibi gözlerimin önünde canlanıyordu... Ne zaman bu terminale insem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım... Her esintide soluğunu hissedip, içime ferahlık dolar ve her yokluğunu yokladığımda ruhum sızlar. Çekip gitmiştin kalbinin bütün kapılarını kapatarak ardında.. Durmadan büyüdü içimde yokluğun. Günler aylar, yıllar geçip gitti ardına bakmadan ama sen yoktun gelmiyordun... Gelmiyeceğini biliyorum, beklemem nafile ama yine de köşe başlarına bakıyorum belki bir köşeden çıkar gelirsin diye... Ellerim cebimde ağır ağır yürüyorum caddelerde, belki yetişirsin diye arkamdan, gözlerimi kapatırsın yine iki elinle... Ah kahrolası dilim, kahrolası hayat, gitme kal demeyi gururuma yediremedim... İçim ürperiyor, titriyorum ama üşüdüğümden değil.... Sensizliğimden, bu kalabalıklar içindeki yapayalnızlığımdan... Özlem tek yönlü bir yol işte gidip de dönmeyen... Uzaktasın oysa ki bir ömür kadar biliyorum... Ve sen bir yel gibi esip gittin hayatımda ardına bakmadan, ben yelkenleri kırık tekneler gibi bakakalmıştım ardından yorgun denizler üzerinde... Seni ne zaman ansısam bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde; hiç unutamadım ki seni zaten, yıllar oldu buraları terkedip gideli, yıllar oldu ayrıyız, dudaklarımız biribirinden uzak, bedenlerimiz, ellerimiz, gözlerimiz uzak. Oysa aşk karşılıklı sevmektir, dokunmaktır, gerçek aşk paylaşmaktır hayatı. Hala kulağım sesinde, gözlerim etrafta seni arıyorum, çok uzaklarda olduğunu ve gelmeyeceğini bile bile... Kırık bir tebessümdür anımsadığım, bir sevda türküsüydü adın... Herkese bir şeyler verilir belki ama ben sana kalbimi verdim... Kalbimi de alıp gittin beraber uzaklara... Çekip gittin hayatımdan düşlerimi ve anılarımı sarsarak.. Kahrolası hayatımda artık mutluluk olmayacak, teselli olmayacak. Hep bir boşluk, hep acılar, hep hüzünler olacak... Şimdi güz sonu, kışa giriyoruz ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Dört mevsim çiçek açtın kalbimde, taze bir yaprak gibi yeşildin, sevgi çiçeğiydin, üzerine çiğ taneleri düşmüş kırmızı güldün, maviydin, beyazdın, bütün renklerde sevmiştim seni... Bir masal çiçeğiydin sen... Seni severken hayatı da sevmiştim ben, dünyayı da, insanları da... Uçup gitti sevgi kuşları hayatımda. Günlerin, gecelerin tadı kalmadı. Leylası kaybolmuş bir mecnunum, hiçbir çöl kabul etmiyor beni artık, Soğuk karanlık gecelerde kayıp çocuk resimleridir hüznün bir başka adı gözlerimde. Gittiğinden beri kayıp içimdeki çocuk... Ey kahrolası ben... kahrolası hayat... Kahrolası kalbim, kahrol...... Gitme Kal Diyemedim Bir sevda dudağında tutsak kaldı özlemim uzun kara trenler alıp götürdü seni hasret boyu uzayan raylara döküldü gözlerim bütün insanlar ağladı sen giderken. bütün istasyonlar gözyaşlarına boğuldu bir ben ağlamadım inanki, bir ben ince bir duman gibi kaybolup gittin oysa seni sevdiğimi söylememiştim daha sensiz yaşamayacağımı, sana aşkımı anlatamamıştım gitme kal, giden ben olayım gitme kal diyemedim kahrolası gururum, kahrolası dilim arkanı dönüp giderken hıçkırıklar düğümlendi boğazıma kızdım ,bağırdım , haykırdım, isyan ettim yine de seni sevdiğimi söylemedim ardında ağlayan bir çift göz paramparça bir yürek ve dalları kırılmış bir ağaç gibi baktım ama gitme kal diyemedim kahrolası gururum, kahrolası dilim gittin hayallerim ardında yaprak yaprak düşüyordu bir çocuk üşüyordu elleri cebinde dalında bir gelincik ağlıyordu bir dağ yanıyordu içimde gitme, gidersen baharda git sonbaharda gitme yapraklar düşmesin ardında diyemedim kızdım ,bağırdım , haykırdım, isyan ettim yine de seni sevdiğimi söylemedim kahrolası gururum, kahrolası dilim gitme kal diyemedim .../ bir rüzgara açarım şimdi kalbimi bir de sulara alıp getirsinler diye sevgimi sana bir tutam sevgiydi yaşam kalbimde bir yudum hasret oldu döküldü gözlerimde tane tane gittin, bir tren garında ömrümü rayların arasında götürdün oturdum bir köşede öylece ağladım, kahroldum bir sessiz çığlığın yarayla buluşmasıydı gidişin ardından gitme kal, gözlerin yaralarımın tek merhemi diyemedim dizlerim, ellerim, yüreğim paramparça şimdi suları çekildi canağacımın asitli yağmurlar döküldü dallarıma acılar topluyorum takvim yapraklarından her gece gözlerime kan oturdu ey yar!.. her gece bekleyişler öldürür beni gelmeyişler bir de eriyişler hasretinden her gece ah! gurbet ah! sen olmasaydın ayrılık olmasaydı hasret olmasaydı ben olmasaydım sen olmasaydın aşk olmasaydı kahrolmasaydım...
  22. Gücüm yok... Ey sevgili tükendim artık! Çek ipimi öleyim... Aşk Olur Adı Sen! Ey yalnızlığımın adı, sevdanın adresi, sonsuz ahı hasretimin. Tükenmeyen hülyalarımın sahibi dil-i suzan. Benim bitmeyen yanlızlığım, yanlızlığımın bitmeyen umutışığı. Ruhumun sahibi, yüreğimin canyoldaşı dilruba. Beni diyar diyar süren gurbet ellere, seyyah edip gezdiren, hasretini çektiren ölümüne... Sonsuz acılara gark edip kanlı yaşlar döktüren gözlerimden... Gözlerindeki aşka mahkum kılan ve azat etmeyen bir ömür... Çıkıp gitme zamanı şimdi yine ey yar, uzaklar düşünce bir kez yüreğe, sen düşünce hayale, ruhumu zaptetmek mümkün müdür?... Ki, gittiğim her yerde senden izler ararım, hiç bir yerde olmadığını bile bile. Olmadık zamanlarda aklıma düşersin, yaralanırım... Dilimin ucuna her geldiğinde dilimi ısırırım, seni sevdiğimi haykırmamak için. Seni sevdiğimi yalnız sana söylemek için bir gün kavuştuğumda. Ne varki her yaklaştıkça uzaklaşıyorsun… Ama artık anlıyorumki sana kavuşmak sonsuz bir hayal, yine de sevdamı yükleyip yüreğime, seni bulmak, sana söylemek için sevdiğimi. her sabah düşerim yollara yeniden... Şimdi her seher çıkıp dağlara ismini haykırırım yankılı kayalara... İlan-ı aşk ederim, dinlemeselerde beni! Duymasalarda! “Ey dağlar, ey nehirler, ey rüzgar, ey bulutlar, ey insanlar duyduk- duymadık demeyin, ben onu seviyorum,” derim... Sensiz hayat yok benim için, yaşam yok. Söz vermiştim sevdama, yaşarsam aşk için yaşarım yalnız, aşkım için... Ölürsem aşk için... “Gönül her zaman gelmeyeni beklermiş” derler, sevdası saklı duran sevgiliyi. Gelmese de bir ömür yine beklenirmiş o sevgili… Sen benim bir ömür hasretini çektiğimsin, beklediğimsin ey yar. Bütün boşluklarını seninle doldurdum ömrümün… Yazdığım bütün şiirlerde, söylediğim bütün şarkılarda sen vardın yüreğimde. Aşka dair ettiğim bütün yeminlerde sen vardın yanımda. Gelmesende bekleyeceğim... …../Düşlerim dağınık şimdi, kara bulutlar kümelenip durur usuma, acılar çöreklenip yüreğime, yerden yere vurur beni olmadık zamanlarda. Ben seni sevdiğimden beri, ilmek ilmek hasret dokur ömrümün gergefine zaman... Seni ne zaman özleyip ağlasam güzelleşir yeryüzü, güzelleşir gökyüzü, ışık dolar gözlerime... Sevgiyi damıtır en derin yerinden gözlerim... Aşk olur adı... Ey yar yıldızım yitikse şimdi, doğmuyorsa ve ışımıyorsa gecelerime ay. Beni terkedip başka ufuklarda parlıyorsa, almıyorsa beni kucağına bir vefalı dost gibi ve gelmiyorsa beklediğim sabah. Özlediğimde yanımda yoksan eğer, uzaklar acımasızca vuruyorsa. Ben yine de hep seni düşlerim ışıl ışıl, seni özlerim zifiri gecelerde de olsa... Şimdi her gece bir tren kalkıyorsa gönlümün istasyonundan sana doğru, elim kalkmıyorsa ve sallayamıyorsam verdiğin mendili ardından. Gözyaşlarım ateş olup düşüyorsa ve hüzün olup yakıyorsa düştüğü yeri sebep sensin. Meğer ki aşk imiş beni bağlayan hayata bu güne kadar. Her soluk aldığımda sevdayı hissettiğim içinmiş, sevdayı yüreğimde ölümüne taşıdığım içinmiş ki yaşamışım... Ve savunmşum yaralı kalbimi, hicranlar içinde de olsa, savunmuşum gözyaşımı kimseye aldırmadan. Bilki, tomurcuklar açmadan kuruyorsa dalımda, her bahar bir tek kan gülleri açıyorsa gülşende, ey aşk, ey sevdiğim sensin sebep... Şimdi ölüme hüküm giyiyorsam her yargılandığım yerde, hüznün acılı ırmaklarında kalıyorsa hayallerim ve sonunda kırılıyorsa kalem. Bil ki sebep sensin ey aşk, ey sevgili. Ben sefilliği, garipliği, çölü, kimsesizliği, sahrayı, sahrada derviş olmayı, aşka mahkum olmayı senin için seçmişim ey yar... İstersen sev beni! istersen kır! Acıt, ez, öğüt, paramparça et. Gücüm yok tükendim ey yar! Çek ipimi... Söyle, ne desem son sözüm sorulup, zülfün boynuma dolandığında, Söyle ne etsem, nereye gitsem... Ah! etsem, delinir mi kara bağrım? Yaralı geyikleri kurtulur mu canevimin? Söyle, son sözüm sorulduğunda, tutar mı elimi aşk? Toplar mı yerlere savrulan hayallerimi? yaşatır mı anılarda? Gücüm yok... Ey sevgili tükendim artık! Çek ipimi öleyim...
  23. mutlu yıllar dewrim......................
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.