Zıplanacak içerik

made in turkey!

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

made in turkey! tarafından postalanan herşey

  1. Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...." Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..." Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle... İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin kalması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
  2. mümkündür GuNeSLi_GeCe...................ortalığı çok dağıtmayında ne yaparsanız yapın............... ayrıca topic dibe vurmuş cıx cıx.............
  3. made in turkey! şurada cevap verdi: karçiçeği_m başlık Şiir Forumu
    alla alla eski sefgili dost mu olacak...pppööööö..........ben bilmem tabi dostluğu felan işim olmasss..... (kanayan yarası olda hiç geçmesin yarasının sızısı.....eksik yanı sen ol.......vs vs bu tarz dualar mevcut olup yeri gelince itinayla söylenir...... ) KiMBiLiR BeLKi SeN aRDıNDaN KoŞaRKeN BiRi GeLiR eLiNi TuTaR...DaHa HıZLa KoŞMaNı SaĞLaR...aŞk GiTMeSiN DiYe............ BeN AşK Kalbin kafesindeki deruni büyünüz. Vakitsiz yollara düşüp aradığınız, tam buldum derken kaybettiğiniz mahrem-i esrarınız. Gah bir irem bahçesi gah bir mahbes yerine koyduğunuz... Hayatınızın en serin barınağı saydığınız gül kokulu eyvan. Her aşık için adım başka başkadır. .Bir adım aşk, bir adım yalnızlık, bir adım acı, bir adım mutluluk ve bir adım firak... Bütün yola çıkmış sevdalara ben kılavuzluk ederim. Önceleri yol kenarlarında hanım elleri kokar, mor menekşeler selam durur bana. Aşıklar hep benim adımı söylerler.Adımı ağızlarına pelesenk ederler. Tatlandırırlar. Tüm zorlu yollar benimle aşılır. Şirin’e varan dağlar benim soluğumla delinir, Aslı’ya giden yola benimle düşülür. Varılmaza varılır. Tüm karanlık geceler, benimle birer yıldız şölenine dönüşür. Benim efsunumun kokusu ölgün yürekleri ayaklandırır. Gülzar bahçelere dönüşür kötürüm duygular. Gelişim gül açtırır, gidişim dert saçtırır. Sevdanın uyuduğu bir fecir vaktinde... Ben, yüreklerin en kuytu vahasında çiçek açmaya dururum. Ben aşk... Kalbin hüznüne derman olurum. Yağmur olur, dökülürüm ayaklarına peri bakışlı güzellerin. Umudun keskin şavkında, rahmet olup yağarım, utangaç delikanlının bezgin yüreğinin çatlaklarına. Vakit akşam olunca, hüzünlü imbat rüzgarı olup, inceden inceye eserim avare yüreklere. Sevgi selinin hırçınlığı, alır götürür sevenleri yalnızlığın okyanusuna. Sessizlik biçare yüreklerde derinleştikçe, ben agah olurum. Hükümdarlığımı kurarım gönüllerin en yüksek taraçalarına. Tahtım kavi değildir. Keşakeş kavgalar beni savurur buzul yangınlarına, Aşıklar ellerini çekince üzerimden rüzgar girdaplarına tutunurum. Giderim. Sevgilinin sesine birazcık ney olurum. Ben aşk... Erguvan dallarını sessizce ben tutuştururum. Duygu merdivenini sözsüz bir musikiyle ben bırakırım yüreklerin ayaklarına . Dünyanın kalbine basa basa gelir bulurum sermayemi. Çok uzaklardaki bir sabahtan uyanıp gelen, ürkek ve çekingen bir kuş gibi, gelir konarım sevdanın hayal çiçeklerine. Sözün bittiği demlerde, benim türküm söylenir. Sırmadan hayal ipliği dokunur geceler boyu. Aslında sessiz bir fısıltıdır benim varlığım. Yalnızlığın derinleştiği demlerde sessizce okunurum. Ben aşk... Güvercin güzelliğinde geldiğim dallara, kara kış indiğinde, hicret ederim vefa elbisesi giyinmiş yüreklere. Oyalanıp dururum gönüllerin kıyısında . Çiçeklerden bir tapınak yaparım. Sular, benim serinliğime iner ayaklarıma. Rüzgar, çiçek kokulu heybesini bırakırken kıyıma, yanında gözyaşıyla ıslanmış hatıraları da boşaltır dehlizlerime... Benim acı veren taraflarım vardır ... Öldürmeyen, kanatan, acıtan... Benden sonra şarkıların yüzü kızarır. Saadetin yalanı karışır çapkın rüzgarlara. Çiseleyen yağmurlara hasret, inleyen çöller bulurum. Her şeyin sustuğu demlerde... Hakikatin diyemediği her kelama öz olurum. Ben aşk... Sizden yana derdim çok ey insanlar... Beni, her yalanınıza katıp düşürdünüz ayaklarınıza. Sebat etmeyi bilmeyen yüreklerinizi örten çağın kırk bohçalı feracesi miydi sizi böylesine hissiz yapan? Her sabah güneşin akıp giden ırmaklara dalışı gibi, daldınız her gördüğünüz durgun sulara... ölgün bir utancın kucağında Kelimelerin diyemediği, sözlerin yetmediği, bitmiş türküler söylüyorsunuz benden yana. Oysa ben bitmiş türküleri sevmem. Yitik sevdalara, küsülüdür yüreğim. Sadakat, güneş gibi yakmayınca, aşk ilahi şifrelerden taşıp akmayınca, benim adım anılır mıymış? Sadakatin kirli urbalara sarındığı bir zamanda, her adam, aşık sanılır mıymış? Ben de topladım heybemi. İşte gidiyorum. Adımı bundan böyle yalanlarınıza adamayacaksınız. Sevda denilen periler ülkesinde, sadakat denen nazlı gelincik, ninniler söylemeyecek. Akşam bulutu dolaşmayacak bundan böyle üzerinizden. Çok uzaklarda kalan aşık ve maşuka yana yana köz olurum. Levh ü kalem usulünce sevdalara söz olurum. Ben aşk... Ten ülkesindeki sevdalara benim değil, eşkıya düşüncelerin hükmü geçer. İşte... Muhayyer makamında ezgilerin yakıldığı bir fasıldı, geçti gitti. İlkbaharın tatlı rüzgarı, narin tepeciklerin ardına saklandı. Ruhumun esrarı, göçebeler gibi uzaklara sürüklendi. Tülümsü hatıralar, böğürtlenli yamaçlarda kır uykusuna yattı. Öylesine huzurlu, öylesine aşikar. Sözde saadetin yalanı, yıktı beyaz taşların vakurunu. Duygular, deruni duygular ölümüne yumdu gözlerini. Fırtına, en keskin fistanını dikti çalılıklardan. Kanata kanata, deli gömleği gibi giydirdi sevdalara. Ben unutuldum, sevdalar bitti...Ne aşık kaldı ne maşuk. Leyla, Mecnun’una, Aslı Kerem’ine kavuşmamışken, Züleyha aşk şarabını zehir niyetine içmişken, hünkar gönüllü ulular gitmişken, sevdanın esamesi okunmaz bundan böyle. Ben aşk...Gayrı bundan böyle: Yağmur getirmeyen küskün bulutlara ağlamaya göz olurum.
  4. made in turkey! şurada bir blog başlığı gönderdi: made in turkey!'s Blog
    Hiç kimse sevdama senin kadar yakışmadı ve sevdam hiç kimseyi senin kadar yaşatmadı yüreğimde...
  5. made in turkey! şurada bir blog başlığı gönderdi: made in turkey!'s Blog
    benim için aşk Belki de bir hayalin peşinden yıllarca koşabilmektir, ya da koşmayı düşünebilmektir aşk. Üstelik yitip giden, hızla geçen zamanın sonunda o hayali hiç gerçekleştirememe olasılığına rağmen... Günleri, geceleri bir odaya kapanarak geçirirken, bir telefon çığlığına, bir kapı ziline ömrün yarısını verebilmeyi düşünmektir... Ya da duyulacak bir sesle, sevgilinin yüzündeki bir gülüşle, gözlerindeki bir ışıltıyla, ömrün üzerine bir ömür daha ekleneceğini hissetmektir aşk... Her şey çok iyi giderken, mutluluk ormanına her gün yeni fidanlar ekerken, insanların sana ve ona gıpta ile baktığını düşünürken bir anda onsuz, diğer yarınsız, kalabileceğin fikrinin seni deli etmesidir... Tam da ona hayatını bağlamışken, onsuz yapamayacağını, onsuz nefes bile alamayacağını düşünürken, bir gün yapayalnız kalma korkusunun bütün vücudunu titretmesidir aşk... Terk edildiğinde hayata küseceğini, suçlayacak yüzlerce insan ya da neden bulacağını, kin tutacağını, intikam yeminleri edeceğini bilmektir... Bir özlem şarkısının içini eriten ezgilerinin veya seni bambaşka mekanlara sürükleyen mısraların kulağından girip, yüreğine doğru akmasına sonra gözlerinden damla damla dışarı taşmasına engel olamamak ve zaten engel olmaya güç bulamamaktır aşk... Aylarca görmediğin, tenine dokunmadığın, kokusunu doyasıya ciğerlerine çekemediğin ve hatta sesini bile duymadığın birisine hala tüm hücrelerinle bağlı kalabilmektir, delicesine özlemektir aşk... Tutkun yüzünden aptallıkla suçlanmayı göze almaktır... Sana aptal diyenlere söylenecek söz bulamazken, başın öne eğilip gözlerinden akan gözyaşlarına rağmen, yüreğinin onu seviyorum diye haykırmasıdır aşk... Plansız, hesapsız, ölçmeden, biçmeden kaygısızca ama her olumsuzluğu da göz önüne alarak kendini bırakmaktır... Güçtür aşk ve zordur aşkı yaşamak. Her pisliğe, vurdumduymazlığa, kalleşliğe, iki yüzlülüğe karşı kazanılmış bir zaferdir. Yarını hiç düşünmeden sadece içinde bulunduğun anın hazzını bütün benliğinde hissedebilmektir. Sayılarla harflerle belirlenmiş her şeye meydan okuyan bir belirsizliktir... O belirsizliğin içinde savrulurken bir sonraki günü dakikası dakikasına planlamanın ne kadar saçma olduğunu görebilmektir aşk. Ve aslında hiçbir benzetmenin, hiçbir tarifin aşkı tanımlayamayacağını bile bile, aşk üzerinde yazma, söz söyleme cesareti gösterebilmek, o yazılanları, söylenenleri okuyabilmek, dinleyebilmektir aşk...
  6. anam benim topic harbi çok amaçlı olmiş.............. yaf burası benim günlüğüm gibi bişe ben içimden geldiği gibi yazıyorum...........eş dostta yazabilir yane......... aKLıMa SeNDeN BaŞKa BiR ŞeY GeLMiYoR Aklima Senden baska Bir sey Gelmiyor Kelimeler eskiyor neyi ne zaman söylesem, hepsi sensin aklima senden başka birsey gelmiyor, desem ki gurbetteyim türküler ! uzun, gurbet sensin türküler sen, desem ki yalnızim daglarda günler bitmiyor, yalnızlik sen, dağlar sen, günler sensiz. Aklima senden baska birsey gelmiyor. Aklim sende, sen yüregimde, yüregim temasada gözlerini, gözlerin üzüm baglarında temmuz ayinda bagbozumuna zaman var. Gözyaslarımi topluyorum simdi, üzümler toplanirken saraba katacagim, en tatli saraba senin adini koyacagim ve sarhos olacagim daha içmeden bir yudum. Ben böyle bir sevdayı binlerce yil önce bir kitapta okumustum, lakin unutmustum, yasarken aklima geldi, oysa yasanilmasi mümkünsüz bir masal demistim okurken o destani, yasamayan bilemez bu yasanani, aklima senden başka bir sey gelmiyor. Güzellik için sözler ariyorum, aklima senden baska birsey gelmiyor, konusacak konular suradan buradan geçmis ve gelecekten, aklima senden baska birsey gelmiyor. siir yazmak için oturuyorum, içimde coskular tasıy! or, kagitlara dökeceğim duygularimi kalemim hazir yazacağim ne yazacagim, aklima senden baska birsey gelmiyor. Bayram yakl! asiyor sehir civil civil, kalabaliklar sevinçli, hediyeler alacagim bu bayram sevdalarimi giydirecegim, aklimda kalanlara kartlar gönderecegim aklima senden baska kimse gelmiyor. Bir şarki dinlerken hayal kuruyorum, sigaramı çekiyorum derinden, gözlerim daliyor, ufukta gün batiyor, biriyle gidip konussam diyorum aklima senden baska kimse gelmiyor. Canim SIKILDIGINDA efkar bastiginda beni, yapayalnız yürümek istemiyorum, birini ariyorum yanimda, aklima senden başka kimse gelmiyor. Ve yüreğinde papatyalar açan kız yaşamamin sebebini arıyorum aklima senden başka birsey gelmiyor.
  7. made in turkey! şurada cevap verdi: karçiçeği_m başlık Şiir Forumu
    seni bu kadar üzen birisine dostça nasıl davranırsın ya...... hiçbirşey gönlünce olmasın senden daha çok acısın içi......... sabret diyip ***** olup gidenleri çok gördük o yüzden canları cehenneme dert etmeye değmez...........hayat süprizlerle dolu be can........insanın kalbi hiç beklemediği bir anda kanatlanıveriyor....... seni sewen kocaman bir ailen var bu mutlu olman için yeterli değil mi....... seni sewiyorum.........
  8. bildiğin para olarak sormuştum.......geçmiş zaman neden öyle yazmışım bende anlamadım..... galiba borçlarımın çok olduğu dönemdi.......
  9. made in turkey! şurada cevap verdi: karçiçeği_m başlık Şiir Forumu
    yıldızlarda kayar Karanlık gecelerin yıldızı sensin Hep beni bekletip hep söyletirsin Hep yalan yeminler Hep yalan sözler Bir gün gerçek olup gelemez misin Ooofff Yıldızlar da kayar durmaz yerinde Solar güzelliğin kalmaz yüzünde Sensiz can verirken Son nefesimde Bir yudum su vermeye gelemez misin Aydınlık dünyamı karartmadan gel Simsiyah saçımı ağartmadan gel Şimdilik güzelsin herşey seninle Seni son bir defa görmem belkide Yıldızlar da kayar durmaz yerinde Solar güzelliğin kalmaz yüzünde Sensiz can verirken Son nefesimde Bir yudum su vermeye gelemez misin Gelemez misin
  10. Hayatım boyunca istedim ki; istediğim her şey benim olsun, o anda. Olmadığında gördüm ki; cefa çekmeden sefa sürülmezmiş. Ve sonunda anladım ki; hak etmeden kazanılmazmış. İstedim ki; çok param olsun ve dünyada görmediğim tek bir yer bile kalmasın. Zannettim ki; o zaman her şeyi öğrenmiş olurum da merak etmem gereken bir şey kalmaz şu koca dünyada.Haydi gel dedim başlayalım seyyahlığa bir de baktım kendim bile yokum yanımda. Ve anladım ki; para değil kendimmişim engel yoluma… İstedim ki; bir sabah uyandığımda her şey farklı olsun hayatımda. Baktım ki; herkes aynı yine bir yere yetişme telaşında. İstedim ki, parmağımın ucunda bir sihir olsun da bir istememle durdurayım saatleri ve kimse zamana işçi olmasa, gönlünce yaşasa hiç olmazsa bir gün, tüm zorunluluklardan sıyrılarak.İnandım ki; o zaman tek bir yüz kalmayacak gülümsemeyen. İstedim ki; nefret, fesat olmasın yüreğimde ve kimsenin yüreğinde. İstedim ki; sevgi kuşatsın bedenimizin tüm kalelerini ve bizde gönüllü teslim olalım. Anladım ki; karşılıksız olmazmış hiçbir şey. Sevilmek için sevmek, gelmek için gitmek gerekirmiş. Ve bir kez daha anladım ki, Tek olmak benim kaderim değilmiş. İstedim ki; her şeye bir yorumum olsun hayatta. Bilen insan hep konuşur zannettim. Anladım ki; anlayabilmem için bilmem gerekirmiş. Gördüm ki; asıl susmak çok şey anlatırmış. İstedim ki; iki adım olsun en uzak mesafe ya da anında ışınlanayım istediğim yere. İstedim ki; hep yanımda olsun sevdiklerim ve uzağımda kalsın istemediklerim. İstedikçe düğümlendi ayaklarım.Ve bir gün anladım ki; isteyecek cesaret varsa yüreğimde, risk almaya hazırım yaşadığım yerde. İstedim ki; zor olmasın yaşamak benim için. Bir ağaç kadar hür, bir martı kadar özgür, bir yunus kadar sevimli, bir gül kadar aranan, bir ev kadar vazgeçilemeyen, toprak kadar faydalı, su kadar gerekli, "her" şey kadar "bir" şey olayım. Ve anladım ki; dağın zirvesine talip isem eteklerinden başlamak gerekirmiş yola. Ve bir kez daha anladım ki; ağaç kök salarmış toprağa, martı da mahkummuş bir sona. Yunus yaşlanır, gül solar, ev yıkılır, toprak kurur, su tükenirmiş ve eğer sabredersem zaten "her" şey "bir" şey olurmuş. İstedim ki; yarım olmasın hiçbir şeyim, hep kendimi eksik zannettim. İstedim ki, bir an önce geçsiz zaman ve ben tamam olayım. Anladım ki; geleceği geleceğe emanet etmeden tamam olunmazmış.Anladım ki, kayıp etmeden aranmazmış.Ve aramakla bulunmazmış… İstedim ki; ben yeteyim beni anlamaya, hiç çıkmayayım odamdan dışarıya. Zannettim ki, boşunaymış bunca var olan hayatta. Kuşlar, çiçekler, böcekler, dağlar, taşlar, denizler ve hatta benden başka tüm insanlar. Ve seyrederken anladım ki; denizin üzerinde öylece dursa da mutluluğuma sebepmiş kız kulesinin yıllanmış silüeti… İstedim ki, öyle bir doyayım da istediğim şeyler bitsin ha-yattan. Anladım ki, istemeden hayat anlaşılmazmış.Öğrenmenin başıymış istemek ve istememek ölmek demekmiş. Anladım ki, istemek gerekliymiş ama istememeyi istemek gereksizmiş zira isteksiz hayat yaşanmış sayılmazmış. İstedim ki; bir tane bile soru işareti olmasın yazdığım şu yazıda. Ve olmadı da…
  11. made in turkey! şurada cevap verdi: karçiçeği_m başlık Şiir Forumu
    ............ uzaklarda olsan da varlığını bilmek güzel. Hayatta olman bana güç veriyor. En azından senin için birseyler yapıyor olmanın gururu ve inancıyla yaşıyorum. Ama yine de ister yirmi yirmibeş, ister kırk kırkbeş yaşında olayım, suya muhtaç bir çiçek gibi sana muhtacım. ............ beni yalnız bırakmadığın için yanımda olduğun için minnettarım sana........iyiki doğdunda beni yalanız bırakmadın...iyiki doğdunda seni sewebiliyorum..... doğum günün kutlu olsun yeni yaşın yeni umutlar,yeni başlangıçlar getirsin hep mutlu hep umutlu olman dileğimle......yüzünden ve kara gözlerinden gülümseme hiç bir zaman eksik olmasın......ablaların en tatlısı kocaman öptüm.......muck muck..... Seni çok seviyorum... kardeşin megi..........
  12. Gece Nöbeti Daha az seviyorum seni.. Giderek daha az.. Unutur gibi seviyorum.. Azala azala.. Aramızdaki uzaklığın karanlığında.. Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca.. Daha az seviyorum seni.. Kendini iyileştiren bir yara gibi.. Daha az.. Ve zamanla.. Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini.. Uzak dağ kışlalarında.. Görmüyoruz birbirimizi.. Usul usul sis iniyor.. Kopmuş yollara.. Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin.. Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.. Sevgilim sevgilim Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da.. Artık daha az seviyorum seni.. Unutur gibi..ölür gibi daha az.. Yeniden ödetiyorum kendime Onca aşkın öğretemediğini.. Kolay değildi.. Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben.. Kaç acı birden imtihan etti beni.. Bir tek gece vardır insanın hayatında.. Ömür boyu sürer nöbeti.. Bu da öyleydi.. İyi ol.. Sağ ol.. Uzak ol.. Ama bir daha görme beni.. Murathan Mungan
  13. made in turkey! şurada bir blog başlığı gönderdi: made in turkey!'s Blog
    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet. Yüreğini elime koyduğunda anladım... ''Sana ihtiyacım var, gel!'' diyebilmekmiş güçlü olmak. Sana ''git'' dediğimde anladım... Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek. "Git" dediklerinde, gittiğimde anladım... Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım... Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak. Gerçekten pişman olduğumda anladım... Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş. Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış. Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım... Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi. Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım... Sevgi emekmiş. Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş... CAN YÜCEL
  14. made in turkey! şurada bir blog başlığı gönderdi: made in turkey!'s Blog
    ..Ne güzel olmuş gök mavi, yeryüzü sarı Sen iste gelsin, gönlümün ilkbaharı...
  15. made in turkey! şurada cevap verdi: karçiçeği_m başlık Şiir Forumu
    ooo çiçeeeeiiimmmm bu ne güzellik böylee....... gerçi o resimdeki isim olmasaydı daha ey olacaktıya neyse........ görmemezlikten gelem bari........ "Sesini yükseltmeden de karşındakini alt edebilirsin" güzel söz vesselam......
  16. senin içinde yaktık getti meşaleyi can............. hoş geldin güzel insan................... ya bu uğurda can verecez yada devrim yolunu seçecez........... devrim heryerde haklısın......devrim ateşini yakmak için moskovaya getmek gerekmiyiii........... oyyy aysum yerim seni ben şeker şey nede tatalı demiş uzak diyar kraliçesi......
  17. haaaayyyyyaaaaaaattttttt ben sizi şşşooookkkkkkkkkk össsllleeeeeedddiiiiiiimmmmmm
  18. made in turkey! şurada bir başlık gönderdi: Doğum Günü Kutla
    kardeşlerin en tatlısı iyiki doğdun....................... herşey gönlünce olsun..............
  19. BiLMeDeN dUrAk Olduk...... durakların bekleyişlerinde kaybettik izleri.. GİtME diYe inLeyEn isTasYonLarda mAsAl olDuk heRbiriMiz... AnLAtıLAmAdık bİLe.. gerçi adnan durmaz şiiri değil emme içimden geldi yazdım......
  20. made in turkey! şurada cevap verdi: karçiçeği_m başlık Şiir Forumu
    En çok özlenildiği zaman sevilir giden Özledikçe severiz, sevdikçe özlemler birikir göğsümüzün en yangın yerinde. Sevgi varken yaşanan ayrılıklar sızılı bir masaldır. Sebep ya şartlardır, ya zamandır, ya da belki de sevginin göz alıcı, sihirli ışığına teslim olmaktan korkmaktır. Ne olursa olsun bu masal ayrılıkların ayrılıklarla başlamadığını anlatır. "Hoşça kal" der bir yazı, ya da bir ses. Yüzünü sevgilinin yüzüne değdirmeyi kimse bu anda istemez. Çünkü en çok o ana isyan eder belki çıldırasıya sarılma, delice öpme isteği... ("Dur gitme! Hoşça kalamaz ki kimse, ne giden ne de kalan geriye...") (Gidenin biz olduğumuzu düşündüğümüzde hep kalan olmadık mı aslında geriye? Gittiğimizi düşünüp aynı yerde saydık hep. Doğum günleri çoğaldı avuçlarımızda, takvim yaprakları anılarıyla düştü yüreğimize. Ne yana kaçsak aynı yerde kaldık hep. Vakitli vakitsiz hasretler nöbeti, gece yarısı sevgilinin o güzel hayali, gözlerde lanetli bir hıçkırığın intihar eşiği...) Sevdikçe sevilenin yürekte kalmasındandır aslında hepsi... Oysa aslında bitmemiştir değil mi? Sözler söylenmiş, gereği düşünülmüş, süren sürülmüştür... Ama bir bekleyiştir, içinde taşıyan ümidi... Beklersin, neyi niye niçin beklediğini bilmeden... Aslında bilirsin, çünkü geriye sevgi ve şiir kalmıştır, terk edemez ki onları seven. (Evet şimdi ne zaman bir şarkı, bir söz, bir hatırlayış olsa hep bir pay bırakır bana ve sana olan sevdama...) UNUTMA BEN GİDERKEN DÖNÜP DOLASIP HEP SANA GELİYORUM ASLINDA... Arkama baksam da bakmasam da umudum "Gitme" sözünün fısıltısında
  21. made in turkey! şurada bir blog başlığı gönderdi: made in turkey!'s Blog
    En çok gözlerim özledi seni. Yakıcı kokunu hissetmesem de görmeyi, Gözlerinde fırtınalar yaratmayı, Kaybolmanı, kaybolmayı, Bir çift gözle sevip, Sonsuza dek onunla kalmayı
  22. made in turkey! şurada bir blog başlığı gönderdi: made in turkey!'s Blog
    Son Mektup Bu sana yazacağım ilk ve son mektup. Ne öncesi nede sonrası olacak. Beyaz bir sayfada anlatmaya çalışacağım yüreğimden geçenleri ve daha sonra bir kitabın sayfaları arasında yıllanmaya bırakacağım içimde büyüttüğüm seni... Derler ki!... Alınyazımıza karşı koyamayız. Ne yazıldıysa onu yaşamak zorundayız. Soğuk bir şubat akşamı bizim yazımızın başlangıcıydı...Usulca giriverdin, sakin ve sessiz dünyama.. Yeni bir başlangıç, yeni bir umut oldun senelerdir yalnız kalmış ruhuma. O soğuk kış gününde yaşantıma serpmeye çalıştığın sevgi kırıntılarını, avuçlarımda toplayıp, yüreğime yerleştirmek istedim. İzin vermedin. Sadece bekle dedin, bekledim. Ama sevgili sen ne istediğini hiçbir zaman bilemedin. Allah'ın biz kullarına bahşettiği en büyük özellik en yüce yetenek.Konuşmak dururken, biz beklemeyi tercih ettik, yarınları bekledik, ama aşkta yarın yoktur sevgili, biz bunu bilemedik. Şimdi soruyorum sana, sen aşk nedir bilirmisin? Yasaklar, kısıtlamalar olmadan, yüreğini zamana esir etmeden, içinden geldiği gibi, çıkarsızca, umarsızca bir insanı sevebilirmisin? ... Gecenin bir vakti, yüzüne vuran ay ışığının gölgesinde, ulaşılmazlar içinde sevdiğin bir insana ulaşabilmeyi hayal edebilir mi sin? Kan ter içinde, sevdiğinin adını sayıklayarak uyanabilir misin? Durmak bilmeyen zaman içinde, geçmek bilmeyen saat tik taklarına umudunu bağlayabilirmisin? Peki ya! onun yokluğu yumruk misali boğazına çökmüşken, yorganını gözyaşlarına kalkan yapıp, sesini kimseler duymasın diye, için için döktüğün her bir damlayı yüreğine akıtabilir misin? Derler ki; Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Ama kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Gidene ağlamaz kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. İşte sevgili, sayende ben bunların hepini yaşadım.Şimdi ise gidişine değil yüreğimde açtığın ince yaraya ağlıyorum. Sen... Aniden çıkıp gelen... İzinsizce yaşamıma girip, ümitler vaat eden, sorumsuzca umarsızca yüreğime sevgi tohumları serpen, sonra yeşermesine izin vermeden, acımasızca, onursuzca, hoyratça çiğneyip yok eden... Bir zamanlar avuçlarımda ısıtmak istediğim zalim yüreğini artık serbest bırakıyorum. İnan bana artık bende seni istemiyorum... Söyle...! Şimdi mutlu musun?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.