instantkarma tarafından postalanan herşey
-
Tanrı var mıdır ?
Şeytan, pasif bilince sahip '' melek '' değil, aktif bilince sahip, yani; özgür iradesi olan '' cin '' olduğu için.
-
Tanrı var mıdır ?
Bunun tartışıldığı başlık : KADER VAR MI?
-
Tanrı var mıdır ?
Diyen biri için, Zaten tartışacak bir şey kalmaz. Bu bir inançtır, saygı duyulur. Ama; denirse, varolan teorilere göre aşağıda yazdıklarım çürütülmeye çalışılmalı. Harun Yahyada yazmıyor diye, teorilerden birini alıp, birini almamak olmaz. ‘ kaderimiz önceden belirli ise, o zaman cennet ve cehennemle ödüllendirilmenin, sınavın anlamı kalmaz ‘ paradoksu… Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen bir Tanrıyı varsaysak, bu durumda, Tanrının insanın yaptıklarına, dua yada gönlünden geçirdiklerine göre, zaman zaman yaptığı müdahalelerde bulunması yani karşılıklı bir etkileşim mümkün olur. Yalnız, zaten bunlar da kader olarak Tanrı katında yazılmış ise paradoks yine devam eder. İzafiyet teorisini de işin içine katarsak, Tanrının eylemsizlik sisteminin hızının değişken hızlarda olabildiğini, dünyaya göre çok büyük hızlara çıkabildiğini öne sürsek-ki bu durumda zaman dünyaya göre yavaşlar-, hatta ışık hızının da üstünde bir hız olduğunu söylersek -ki bu durumda zaman dünyadakinin tersine akar-yaşanacak olayları hesaplayabilmesi de önemsiz hale gelir. Yani, zaten, kendi eylemsizlik dizgesinin hızını istediği gibi ayarlayarak, yaşanacakların tümünü öğrenebilir. Yani, ‘ bilme ’ ve ‘ belirleme ’ yi ayırırsak paradoks ortadan kalkar. Ancak, e, pi, gibi transandan ve köklü sayılar gibi bir irrasyonel, hiçbir zaman sabitlenemeyen değerlerden oluşan başlangıç koşullarının geçerli olduğu bir kaotik sürecin sonucunu Tanrı bile belirleyemez. Bu matematiksel bir gerçek. O halde, Tanrının belirsizlikleri belirleyerek bir müdahalede bulunma şansı da olmaz. Yani, paradoks çözülmez. Yani, seyirci açısından, determinizm mümkünse, kader anlayışı ile çelişmez. Zaten geçerli olmadığı için, modern fizik verileriyle, kader anlayışı arasında çelişki vardır. Yukarıdaki metin iyi okunduğu takdirde, bir çelişkinin olmadığı anlaşılacaktır. Bu gerçekleşmiş ki, bugün oturup bunları konuşuyoruz. Sayısal lotodan ikramiye çıktığında kimse o dönen çarkların kendine göre ayarlandığını iddia etmeye kalkmaz. Madde ile İnsanın aynı bilince sahip olduklarını söylemedik ki.İnsanda hem pasif hem de aktif bilinç vardır. Örneğin, bilinçaltından gelen tepkiler ( renklerin farkına varıp tepki verme, gürültü duyunca irkilme, vb ) pasif bilincin göstergesidir. Bu tür bilinç, bir elektronu iten, eksi değerlikli moleküldeki bilinçten ya da elmayı çeken yerkürenin bilincinden farklı değildir. İnsanı insan yapan ise, Özgür iradesidir, yani Aktif bilincidir. ( Bu sınıflandırmayı ben yapmadım. Senin Harun Yahyanın da kendi fikirlerine delil olarak sunduğu Fizikçi Penrose yapmış ) Taş, kayada nasıl etki-tepki yok, anlamadım ? Hava tahminini eklemek, ne açıdan, nasıl, hangi irtibatla ? Anlaşılmıyor. Allah emrediyor yapıyorlar, itiraz hakları var mı ? Yok. Allahın emrettiğini fark ediyorlar ki, o emri yerine getiriyorlar. Yani, bir etki var bir de tepki. Demek ki, meleklerde pasif bilinç varmış. Eğer, zaten kötülük yapamayacaklarsa , iyi-kötüyü ayırd etseler ne olur, etmeseler ne olur ? Zaten, seçim şansları yok ki. O nedenle, meleklerde pasif bilinç vardır. Işık, enerji gibi, belki de yerçekimi, nükleer ya da elektromagnetik kuvvetler gibi…
-
Sizden biri
instantkarma şurada cevap verdi: birkumtanesi başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım...
-
Sizden biri
instantkarma şurada cevap verdi: birkumtanesi başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım80'lerde çok popülerdi bu şarkı, değil mi ?
-
Sizden biri
instantkarma şurada cevap verdi: birkumtanesi başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımBu arada, ben de sayın birkumtanesine hoşgeldiniz diyeyim. aslında benim de durumum ona benzer ama daha farklı, yaklaşık 1 sene oldu kayıt olalı ama bu bölüm dikkatimi çekmemiş... Çifte düğün hesabı ben de bu başlıkta foruma hitap edeyim oldu olacak, bit israfı olmasın diye, tabi sayın kum tanesi için bir sakıncası yoksa, Benim de giriş cümlem şu olsun mesela : '' ben de üniversite mezunuyum, ben de nişantaşında oturuyorum, beni de alın aranıza, litfeen '' esprikli yani... kimse alınmasın.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Korkuyu, bu ifadelerin hangisi tanımlıyor acaba ? İnsan beyninin korteksinin bir fonksiyonu olan süper egosunun, id'l egoyu bastırması. Böyle bir olguyu bilimsel olarak açıklayabilmek için, gözlemlediğimiz olayların koşullarının niteliksel ve niceliksel aynılığı ya da farklılığının da ortaya konulması gerekir.- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Deneycilik Ing. empiricism; Fr. empirisme, Alm. empirirmus, es. t. ibtibıîriyye, tedrîblyye Eski Yunanca'da "deney", "deneyim", "duyu verisi" gibi anlamlar taşıyan empeiria'dan türetilmiş felsefe terimi. Felsefedeki en genel anlamıyla tüm bilginin kaynağının deneyim olduğunu söyleyen bilgikuramı; insan bilgisinin tek kaynağının deney olduğunu öne süren bilgi öğretisi. Deneycilerin deneyimden anladığı genellikle duyu organları aracılığıyla gerçekleştirilen deneyimdir. Gizemci deneyim, estetik deneyim vb. deneycinin başvurmayı tercih etmeyeceği bilgi edinme yollandır. Deneyci düşüncenin en belirgin özelliği deneyime önsel (a prion) bilgiyi yadsımasıdır. Deneyci görüş insan zihninin deneyimden yararlanmadan sahip olduğu düşünülen kavramların varlığını reddeder. Deneyciliğin savunucularına göre deneyimden bağımsız gibi görünen her kavram deneyimle edinilen başka kavramlara indirgenebilir. Felsefe tarihi boyunca bütün zorunlu doğruların önsel yani a priori olduğu kabııl edilegelmiştir. A priori önermelerin varlığından hoşlanmayan deneycilere göre ter zorunlu doğru aslında tanımı gereği doğrudur, yani uzlaşıma bağlıdır. Bir başka deyişle her zorunlu doğru analitiktir. Bunun sonucu olarak a priori önermelerin hepsi analitik olacağından -diğer yandan usçu fılozoflara göre sentetik a pırorz önermeler de vardır- a priori önermeler arak deneyci görüşlere ters düşmez. Böylelikle, deneyciler deneyimden bağımsız gibi görünen matematik, mantık gibi bilimlerin doğru önermelerinin dünya hakkında bilgi vermeyen önermeler olduğunu savunmuşlardır. Felsefe tarihine bakıldığında, bilgiyi deneyimle edinilen bilgiye indirgemeye eğilimli birçok fılozoftan (sözgelimi ilkin Francis Bacon ‘ söz açılabilir, ancak deneyciliği dizgeli bir şekilde ortaya koyan düşünür John Locke 'tur. Locke en başta Descartes 'ın "doğuştan gelen düşünceler" (Lat. ideae innatru) görüşüne karşı çıkmış ve zihnin herhangi bir deneyime girmeden önce boş bir kâğıt gibi olduğunu (tabula rasa) ve deneyimle doldurulduğunu ileri sürmüştür. Locke'tan sonra G eorge Berkeley ve David Hume da deneyci bilgi- kuramını savunmuşlardır. XIX'. yüzyılda John Stuart Mill, kendinden önceki deneycilerin cesaret edemediği bir şekilde matematiksel ve hatta mantıksal bilginin - bile tümevarımla ve deneyimle elde edilen bilgi türleri olduğunu öne sürmüştür. Deneyci görüşler Viyana Çevresi felsefecilerince de çok tutulmuş ve benimsenmiştir. Ancak 195U7erden sonra W. V. Quine 'ın "Two Dogmas of Empiricism" ("Deneyciliğin İki Dogması", 1951) başlıklı yazısında deneyciliğin önkabullerine getirdiği eleştiri ve Noam Chomsky 'nin Arjıeets of the Theary of Syırtrıx (Sözdizimi Kuramının Çeşidi Yönleri, 1965) adli kitabında dil bilgisinin a priori temellerini ortaya koyması ile deneycilik çok kan kaybetmiştir. Felsefe tarihi boyunca deneyciliğe yapılmış olan eleştiriler temelde iki koldan ilerler. Ilk eleştiri a priori bilginin varlığını öne sürer. "Mantık ve matematik bilgisinin deneyle onanmaya ihtiyacı yoktur" itirazı deneyciler için üstesinden gelmeyi tam olarak hiç beceremedikleri bir zorluğu dile getirir. XX. yüzyılda mantıkçı deneyciliğin bu itiraza verdiği yanıt -Hume 'un yanıtının aynısıdır- mantık ve matematik önermelerinin analitik önermeler olduğu ve bu yüzden de dünya hakkında zaten bilgi vermedikleri biçiminde özetlenebilir. Bu görüş, Quine 'ın "Deneyciliğin İki Dogması" adli makalesinde analitik ve sentetik önermeler ayrımına yapağı itirazla oldukça yıpranmışlar. Deneyciliğe yapılan ikinci eleştiri ise deneyciliğe içerden saldırır. Deneycilik, bu ikinci eleştiriye göre, bilgisinin deneyimden geldiğini iddia ettiği, örneğin "ideal koşullarda tüm cisimler aynı hızla düşer" türü bilimsel önermelerde bile bazı deneyim dışı ilkelere ve kurallara başvurduğumuzu gözden kaçırmaktadır. Öncelikle "ideal koşullar" denilen koşulların bilgisinin ne tür bir deneyimle elde edildiği belli değildir. İkincisi, deneyimlenen sonlu örnekten bütün cisimler için bir sonuç çıkarmak tümevarım ilkesine başvurmadan mümkün değildir. Tümevarım ilkesinin deneyimle temellendirilebileceği de savunulamaz, çünkü bu "tümevarım her zaman işe yarar" gibi bir öncül gerektirir ve tümevarımın hep işe yaradığım söyleyebilmek için yine tümevarım yapmak gerekir. İnsan bilgisinin tek kaynağının duyular yoluyla gerçekleştirilen deneyimler olduğunu öne süren deneycilik, Felsefenin en temel sorularından "Bilginin kaynağı ya da kökeni nedir?" sorusu bağlamında verilen yanıtlara bağlı olarak felsefe tarihinde usçuluk ile uzantıları doğuştancılık ve önselciliğe karşıt bir konumda yol almıştır. Deneycilik anlayışının izleri felsefe tarihinde geriye doğru sürüldüğünde "Stoacılik" ile "Epikurosçuluk"a dek uzandığı görülmekle birlikte, bu anlayış en yetkin biçimiyle başını Locke, Berkeley ve Hume 'un çektiği "İngiliz Deneyciliği"nde temellendirilmiştir. Bunun yanında David Hardey ve Joseph Priestley tarafından ortaya atılan "Çağrışımcı Deneycilik" deneyciliğin bir sonraki aşamasına karşılık gelirken, Viyana Çevresi düşünürlerince geliştirilen "Mantıkçı Olguculuk" ya da "Mantıkçı Deneycilik" deneyciliğin en son biçimini almış modern uzantısıdır. Kaynak : gen.bilim- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Yazılanı böyle algılamak daha komik! Hume gerçekliğin düşünceden bağımsız olması için bir gerekçe olmadığını söylüyor. Varsa senin aklında bir gerekçe yazabilirsin. Zihindeki idealardan yola çıkıp da, hissettiklerimizin bu ideaların yansıması olduğunu söylese tamam diyeceğim. Halbuki, o tam tersine, düşüncelerin, deney, gözlem ve izlenimlerden oluştuğunu söylüyor. Bu kelime oyunu. Herhalde sadece senin yaptığın deneyden söz edilmiyor. Gözlemleyemediğimiz, deneyleyemediğimiz yani senin anlayacağın, bilimin gözlemleyemediği, deneyleyemediği şeye var mı diyorsunuz ? Hume bilemeyiz diyor ? Dikkat Hangi metafizik görüş ? Hume’u şimdi de metafizikçi mi yaptın yoksa ? Kendi cümlende söylemişsin zaten, '' İnsanların dünyayı tanıma güdüleri '', '' tüme varma mantığı ''… Genelleme yapmanın ne gibi bir deneyimle alakası var ? Tam tersine, genelleme yapanlar daha eğitimsiz kesimden çıkarlar. İyi düşün. Ruh da nerden çıktı ? Bilimsel bilgi, o parçacığın oradan geçip geçmediğini kesin söyleyemiyor. Sadece her iki durumun olasılığını veriyor. Diyelim ki olasılıkları da eşit. Bilimsel olmayan hiçbir şeye inanmıyorsan, hangi yargıya inanacaksın. Parçacığın oradan geçtiğine mi, geçmediğine mi? Değerlendiririm demişsin ama değerlendirmemişsin. Yukardaki sorduğum soru ile aynı bu da. Ama, bilim sana hem Ahmet hem de Mehmet diyor yani hem dalga hem parçacık, ikisi de bilimsel, ikisi de doğru.Sen helikopterden aşağıya inip, Ahmetin seninle buluşacağı yere geldiğinde helikopterden görüp Mehmet olduğuna kanaat getirdiğin şahıs beklediğin Ahmet çıkıyor. Eğer, kendi evinden çıkarak yürüyüp gelen şahıs Ahmettiyse, neden yolda gördüğümüz Mehmetti. ? Bu ruh takıntısı nedir yahu ? Ben Kuantumun ilkelerini basitçe anlatmaya çalışıyorum. Bilimle ilgilenen bir insan hiç mi vakıf olmaz bu konuya, hiç mi bir şeyler okumaz bu konuda ?- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Sayın Muki, o kadar kesin bir ayırım yoktur. Örneğin, bir ev kedisi ile bir sokak kedisi arasında davranış ve uyum farkları bunun açık göstergesidir. Bu da fazla kesin bir ifade. Çağdaş insanda iç güdü yoktur denemez.- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Hume’un, bilginin insan zihni kaynaklı olduğunu değil de, bilginin insan zihninden bağımsız olduğunu söylemek için bir neden olmadığını söylemesi ile, bu açıdan idealizmin zihindeki düşünce dışında bir gerçekliğin varolmadığı savına yaklaştığı doğrudur. Ama, zihindeki bilgilerin, apriori olarak değil, deney, gözlem, duyular yoluyla elde edildiğini savunan deneyciliği onu idealizmden tamamen ayırır. Deneycilik, bilgiye sadece akıl yoluyla ulaşılacağını söyleyen rasyonalizminin de karşıtı bir görüştür. Yani, deney, duyu, gözlem yaptık bilgi doğrudan yada dolaylı olarak zihinde oluştu diyelim, peki gözleyemediğimiz,duyamadığımız ( buna deney aletleri de dahil ) şeylere var demek sizce doğru mu ? Hume, insan zihninin deney, gözlem yolu ile kavrayamadığı dolayısıyla düşüncesinde olamayan bir şeyi kabul etmiyor. Bu onun deneyciliğine halel getirmez ki, tersine daha da güçlendirir. Siz de zaten aynı şeyi düşünüyorsunuz ? Hume’u reddederseniz, gözlemleyemeyeceğiniz, deneyleyemediğiniz şeylere var demek zorunda kalırsınız, iyi düşünün. Herşeyi akılla açıklamak aydınlanma öncesi rasyonalist felsefede vardır. İdealizm de değil. Bu ikisini sıklıkla karıştırıyorsunuz. Ayrıca ben size tümevarım bilgisini sormuştum. Bu bilginin doğuştan varolduğunu bize psikoloji söylüyor. İnsan tümevarma bilgisine sahip olmasaydı fazla yaşamazdı. Elektrik prizine metal bir çubuk sokan bir çocuğu düşünelim, bir iki deneme sonrası hayatta kaldıysa eğer, tüm prizlerin çarptığı bilgisine ulaşmasını sağlayan bilgi nedir ? Onu, bu çıkarım yanlış olsa da, genelleme yapmaya götüren sezgi, yani tümevarım apiriorik bir bilgi değil midir ve yanlış bir bilgimidir ? Peki, onu prize çubuk sokmaya iten nedir ? Acaba bunun nedeni, fonsiyonel olarak ilkel beyin (amigdala ) kaynaklı id’l ego yani alt benlikten gelen bir dürtü olabilir mi ? Yani, bir hipotez üretme gibi, bu deneyde de bir ön yargı bulunmakta. Bunun apriorik bir yargı olduğu söylenemez mi ? Bu da biraz '' üzümünü ye bağını sorma '' felsefesi ( pragmatizm ) olmuş. Bir parçacığın hızının ve yerinin aynı anda belirlenemeyişi nedeni ile izlediği yörüngenin de dolayısıyla bilinemeyişi yüzünden yani tam olarak buradan geçmiştir diyemeyen veya oradan geçtiğini doğrulayamayan bir bilimsel bilgi, o parçacığın oradan geçmediğinin kanıtı olabilir mi ? Demek ki bilimsel bilgi dışında da mutlak doğrular olabilirmiş değil mi? Elektronun hem hızını hem de yerini belirlemeye kalktığımızda yani deney düzeneğini ekstra detektörlerle geliştirdiğimizde ise, elektronun dalga özelliğini yitirmesi, onun dalga olmadığının bir kanıtı mıdır ? Bilimsel bilgi bize elektron kesin parçacıktır derse, onun dalga olmadığını mı düşünmeliyiz ? Ama aynı bilimsel bilgi onun başka şartlar altında dalga olduğunu da söylüyor. Bir benzetim yaparsak, Ahmetin evden çıkıp bize geldiğini görsek ama hangi yoldan geldiğini göremesek, Ahmet ordan geçmiş de olabilir geçmemiş de diyen birisine güvenebilir misiniz ? Ya da, Ahmet’in nerden geçtiğini helikopterle kuş bakışı belirlemeye kalktığımızda karşımıza Mehmet’in çıkması, onun Ahmet olmadığını mı gösterir ? Bu durumda bizim olaya müdahalemiz, istek ve arzularımız, bilincimiz, yaşamı belirliyor diyebiliriz.- Tanrı var mıdır ?
Madde farkına varmazsa tepki gösterebilir mi ? Farkına varıyor ki tepki gösteriyor. O nedenle, pasif bilinç, İnsan dahil her varlıkta vardır. Aktif bilince ait özellik olan Özgür iradenin göstergesi seçme hakkı olmasıdır. Maddede bu olmadığına göre, pasif bilinç vardır. ‘ kaderimiz önceden belirli ise, o zaman cennet ve cehennemle ödüllendirilmenin, sınavın anlamı kalmaz ‘ paradoksu… Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen bir Tanrıyı varsaysak, bu durumda, Tanrının insanın yaptıklarına, dua yada gönlünden geçirdiklerine göre, zaman zaman yaptığı müdahalelerde bulunması yani karşılıklı bir etkileşim mümkün olur. Yalnız, zaten bunlar da kader olarak Tanrı katında yazılmış ise paradoks yine devam eder. İzafiyet teorisini de işin içine katarsak, Tanrının eylemsizlik sisteminin hızının değişken hızlarda olabildiğini, dünyaya göre çok büyük hızlara çıkabildiğini öne sürsek-ki bu durumda zaman dünyaya göre yavaşlar-, hatta ışık hızının da üstünde bir hız olduğunu söylersek -ki bu durumda zaman dünyadakinin tersine akar-yaşanacak olayları hesaplayabilmesi de önemsiz hale gelir. Yani, zaten, kendi eylemsizlik dizgesinin hızını istediği gibi ayarlayarak, yaşanacakların tümünü öğrenebilir. Yani, ‘ bilme ’ ve ‘ belirleme ’ yi ayırırsak paradoks ortadan kalkar. Bahsettiğim budur. Ancak, e, pi, gibi transandan ve köklü sayılar gibi bir irrasyonel, hiçbir zaman sabitlenemeyen değerlerden oluşan başlangıç koşullarının geçerli olduğu bir kaotik sürecin sonucunu Tanrı bile belirleyemez. Bu matematiksel bir gerçek. O halde, Tanrının belirsizlikleri belirleyerek bir müdahalede bulunma şansı da olmaz. Yani, paradoks çözülmez. Yani, seyirci açısından, determinizm mümkünse, kader anlayışı ile çelişmez. Zaten geçerli olmadığı için, modern fizik verileriyle, kader anlayışı arasında çelişki vardır. Zorunlu olarak ( metazori ) Allahı anmak, yüceltmek yani tesbih etmek, pasif bilince dalalettir. Aktif bilince ait olan Özgür iradenin alameti farikası seçme hakkı olmasıdır. Meleklerde pasif bilinç yoktur derseniz, meleklerin de insan gibi özgür iradeye sahip yani hem iyilik hem de kötülük yapma potansiyeline sahip olma yani seçme şansı vardır demek zorundasınız. Hangisini kabul ediyorsunuz ? Oradan da maddeye bilinçli denmiş değil ki. Düzgün okusanız yazdığımı. O yorum meleklerle ilgili cümlenin devamı. Yine anlamazsanız açıklarım.- Tanrı var mıdır ?
Bunları bilmiyordum doğrusu. Ama yazılarını okuduğum kadarıyla, Harun Yahyadan çok daha kaliteli ve tarafsız. Müslüman olduğunu söylüyor zaten. Bunda bir sorun yok. Ben en azından, genel olarak doktora çalışmalarının dikkate değer olması gerektiği ilkesinden hareketle de onu bir kenara ayırabilirim.- Tanrı var mıdır ?
Aslına bakarsanız sayın Yarasa, eleştirmek değil de, bunu ben, 20.yy'ın başında Pozitivistlerin, dinleri bilime uymadığı için aşağılamasından kaynaklanan, bazı insanlarda oluşturduğu aşağılık kompleksine bağlıyorum. Pozitivistler, 20.yy'ın başında, artık felsefenin de sonu geldiğini, bilimsel bilgi dışında hiç bir bilginin doğru olmayacağını savunuyorlardı ya, ondan.- Tanrı var mıdır ?
Bu biraz haksızlık olmuş, sayın Tengeerin Boşig, Caner Taslaman, HY ile kıyaslanamayacak kadar konusuna hakim bir akademisyen felsefe adamıdır. Harun Yahyanın yaptığı gibi oltaya takılmış sinekleri fosil diye yutturmaya kalkmaz. Onun çalışmaları gerçekten ciddi doktora çalışmalarıdır. Çalışmalarında dini bilimsel olarak ispat etmeye kalkmaz. Dinin bir inanç sorunu olduğunu ve metafizik ögelerin bilim ile yanlışlanamayacağını göstermeye çalışır ve konuyu ortaya bırakır. Yalnız, iste, bazıları onun ispat yaptığını sanabilir, öyle anlayabilir ama öyle değildir.- Tanrı var mıdır ?
Planck zamanı altında, '' evren '' yasalarının geçersizliği değil, fizik yasalarından sadece yerçekimi yasasının ( gravitasyonel kuvvet ) geçerli olduğu düşünülüyor. SaYın Sarıgöl, neden inancınızı bilim ile ispat yoluna gidiyorsunuz ? İnanç ; adı üstünde, kanıtlanamayacak ya da yanlışlanamayacak olanı doğru kabul etmektir. Bilimsel olarak bir inanç kanıtlanırsa, inancın anlamı kalmaz ki... Madem, '' imtihan dünyası '', o zaman, sorulan soruların cevap anahtarının da yanımızda olmaması gerekir değil mi mantıken ? Bir de Yarasa'nın dikkati çektiği nokta var; '' sen fizik teorilerini kabul edip, biyoloji teorilerini neden kabul etmiyorsun '', öyle ya, dinin bilime uygun olduğu iddiası varsa ortada, onu kabul edip, bunu kabul etmemenin de bir mantığı olamaz. Nasıl ki, fiziğin kanunlarını ve öncü teorilerini dine mal etmeye çalışıyorsunuz, biyoloji, sosyoloji, antropoloji kanun ve teorilerini de dine mal etmeye çalışmalısınız. Bu daha akılllıca olur. Yani, bir iş yapıyorsanız tam yapın kardeşim.- FAİK
Sistemli çalışıyor ve tutumlu birisi- Tanrı var mıdır ?
Vikipedia'dan alıntı : Büyük çöküş, evrenbilimde evrenin nasıl sonlanacağıyla ilgili üç olası senaryodan biridir. Bu üç senaryo, Rus bilim adamı Aleksandr Fridman(1888-1925) tarafından 1922 yılında ortaya atılmıştır. Büyük çöküş senaryosuna göre, evrenin genişlemesi, kütleçekim etkisiyle giderek yavaşlayarak, evrenin genişleme hızı ve evrendeki toplam kütle miktarına göre belirli bir gelecekte duracak ve daha sonra da içine çökmeye başlayarak başlangıç anındakine benzer bir tekilliğe dönecektir. Özellikle uzak süpernova gözlemleri ve yüksek çözünürlüklü kozmik mikrodalga arkaplan ışıması analizleri olmak göre gözlemsel veriler, evrenin büyümesinin kütleçekim etkisi sonucu yavaşlamadığını, tam tersine giderek hızlandığını tutarlı olarak göstermektedir. Dolayısıyla büyük çöküş kuramı günümüzde sorunlu bir kuram olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, hızlanmaya neden olduğu düşünülen karanlık enerjinin doğası bilinmediğinden, bu enerjinin etkisinin bilinmeyen bir gelecekte ters dönmesinin ve evrenin hızlı bir çöküşüne yolaçmasının da mümkün olduğu düşünülmektedir.[1] Bilinçten ne anladığınızı merak ettim. Herhalde, '' bilinç '' derken '' Özgür irade'' yi kastediyorsunuz. Ama, felsefede iki türlü bilinç tanımı vardır. Biri Aktif, diğeri Pasif. Aktif bilinç '' Özgür irade '' yi de içerir. Pasif bilinç ise, dış etkilerden etkilenmek, farkına varıp tepki vermek anlamındadır. Örneğin, bir dielektrikte gerilim değişimlerine duyarlı elektrik dipollerin relaksasyonu, bir eletromiknatısta magnetik spinlerin dizilimi ve buna benzer bir yığın örnek. O nedenle maddede bilinç vardır. Aktif bilinci belirginleştiren '' özgür irade ''ye gelince... bu konuyu açıklamada dinin pek başarılı olamadığını belirteyim, şimdilik... Buna göre insanın da bir mıknatıstan farkı yoktur. Ama tabii işin aslı öyle değil. Eğer, özgür iradem ( cüzi ) vardır derseniz, bu durumda dine inanmamanız gerekir. Diğer taraftan, '' canlı cansız tüm varlıklar Allahı tesbih eder '' derseniz, yine maddenin de pasif bilinci olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Yok kabul etmezseniz, meleklerin de pasif bilinci olmadığını savunuyor olursunuz. Hatta bir yoruma göre, melekler denen varlıkların, yerçekimi, elekromagetik kuvvet, zayıf ve kuvvetli nükleer kuvvet olduğu da söylenir. Demek ki, maddenin de bilinci varmış.- ATEİST YETİŞTİRME KAMPI KURULUYOR... Çocukların 'ateist' olarak yetiştirileceği bir yaz kampının kurulması için kollar sıvandı...
"İnkar edenler gökler ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı görmüyorlar mı? ( 21 Enbiya Suresi 30 ) Şimdi eğer, Enbiya-30’daki Gökler ve Yer derken, göklerden kasıt tüm boşluk, yerden kasıt tüm madde ise doğrudur, zorlama bir yorum da olsa, Big Bang'e uyar. Ancak, eğer 21 Enbiya Suresi 30. ayetindeki "Gökler" olarak dünya haricindeki tüm evren kastediliyorsa, bu durumda Big Bang'e uymaz. Çünkü, Evrenin yaşının 13 milyar yıl, dünyanın yaşının da 4.5 milyar olduğunu düşünürsek ve göklerden kasıt dünya dışındaki evrenin tümü yerden kasıt sadece dünya ise yanlıştır, Bigbang'e uymaz ki bu anlam daha yakın. Diğer taraftan, bu ayette bahsedilen "Gökler" den kasıt atmosfer de olabilir. Çünkü, Atmosferin oluşumunu, soğuyan dünyanın manto ve yer kabuğu tabakalarından çıkan nitrojen, karbondioksit, karbon monoksit gazlarının, dünyanın yerçekimi ve merkezkaç kuvvetiyle dengelenerek ve dünyanın dönmesi nedeniyle ilkel atmosferi oluşturduğu teorisine göre bildiğimize göre, ayeti elbette böyle de yorumlayabilme hakkımız vardır. Yine, aşağıdaki; "Ve göğü kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki (onu) genişletmekteyiz." ( 51 Zariyat Suresi 47 ) ayetinde "Gök" olarak tüm evren kastediliyorsa bu Hubble kızıl ötesi kaymasına uyar ve evren genişlemesine bir atıf olarak söylenebilir. Diğer taraftan, bu ayette ‘Gök’’ diye atmosferden bahsediliyorsa atmosfer genişliyor değildir. Ama, Sema ( Gök, Gökyüzü ) atmosfer ise, ozon tabakasının azalmasıyla atmosferdeki ısınmanın, troposferin genişlemesi ve kutuplara doğru büyümesine yol açtığını biliyoruz. Yani, bu ayete de bu şekilde de zorlama bir yorum getirilebilir, zorlamazsak o zaman alakasızdır zaten. Bunları toparlarsak, Eğer, Zariyat-47'deki Gök ( Sema )den kasıt atmosfer ise bu atmosferin genişlemesine zorlama da olsa uyar. Eğer, Zariyat-47'deki Gök ( Sema )den kasıt evren ise bu evrenin genişlemesi gözlemine uyar. Eğer, Enbiya-30daki Gökler ( Semavat )den kasıt atmosfer ise bu atmosferin oluşumuna uyar. Eğer, Enbiya-30daki Gökler ( Semavat )den kasıt evren ise bu Bigbang'e uymaz. Sonuç: 1-Eğer her iki ayette de gök, gökler diye evren kastediliyorsa biri bilime uyar dersek öbürü hiç uymaz. 2-Eğer her iki ayette de gök, gökler diye atmosfer kastediliyorsa biri bilime uyar, öbürü bilime zorlama şekilde uyar yada belki de hiç uymaz diyebiliriz. 3-Eğer Zariyat-47'deki Gökden kasıt madde haricindeki boşluk ise bilime uyar, Enbiya-30'daki Gökler den kasıt atmosfer ise bilime uyar. 4-Eğer Zariyat-47'deki Gök ( Sema )den kasıt atmosfer ise zorlama şekilde bilime uyar, belki de hiç uymaz, Enbiya-30'daki Gökler ( Sema )den kasıt evren ise bilime uymaz. Bunlardan birini seçin. Ayrıca, "O gün Göğü kitabın sayfalarını katlar gibi düreriz. Ve onu yaratılışa ilk başladığımız duruma iade ederiz. Bu, üzerimizdeki bir vaattir. Elbette, gerçekleştireceğiz." ( 21 Enbiya Suresi 104 ) ayetinde ise yine "Gök" diye tüm Evrenden bahsedildiği iddia edilmekte, bu ayet Big Crunch ( Büyük çöküş ) teorisi ile ilişkilendirilmektedir. Oysa, son gözlem ve analizler neticesinde, genişleyen evrenin yavaşlamadığı, tam tersine giderek hızlandığı anlaşılmış, yapılan hesaplarla da böyle bir yavaşlama, durma ve geri çökmenin olamayacağı kanıtlanmıştır. “Özellikle uzak süpernova gözlemleri ve yüksek çözünürlüklü kozmik mikrodalga arkaplan ışıması analizleri olmak göre gözlemsel veriler, evrenin büyümesinin kütleçekim etkisi sonucu yavaşlamadığını, tam tersine giderek hızlandığını tutarlı olarak göstermektedir. Dolayısıyla büyük çöküş kuramı günümüzde sorunlu bir kuram olarak değerlendirilmektedir.” ( Wikipedi ) Anlaşılıyor ki bu ayetlerde söz edilen gök, bir kitabın sayfaları gibi bitişikken ayrılıp, 180 derecelik bir açılımla düz bir şekilde yayılıp zamanı gelince başlangıçtaki konumuna yani kitabın açılmamış haline döndürülecek olan, tipik, Ortaçağ evren tasvirine ait bir yapıdadır.- FAİK
- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Aşağıdaki açıklamamı okuyup anlamış olsaydı, belki o şekilde bir değerlendirme yapmazdı kendisi.- Din olmadan öncede ahlak vardi...
Bilimselci, buna cevap vermemişsin. Neden ?- Tanrı var mıdır ?
Var. Karanlık madde Allah mı oluyor yani ? Madde enerjinin bir görünümüdür. Bildiğimiz kadarıyla, enerji hep var. Kaotik süreçlerin sonuçları tesadüf diye adlandırılamaz Hakim olunamayan bir sürecin nedenselliklerinin sonucudur. Şeytan teferruatta gizlidir. Tefrruat diyip, analizden kaçınamazsınız. Bu inancınıza saygı duyuyorum.- Tanrı var mıdır ?
Bunun için ayrı başlık açacağım, o zaman ne demek istediğimi anlarsın. - Din olmadan öncede ahlak vardi...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.