Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

adısaklıadam

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    127
  • Katılım

  • Son Ziyaret

adısaklıadam tarafından postalanan herşey

  1. o kaynakları biz çokk okuduk ben inanmıyorum sen inan bir birinden kopuk efsanelere ben inanmam... adam 700 seneye yakın kendi babasının malı belledigi topragı satacak diye inanmak...valla zor ''halifelik kalkmassa istanbul hükümetini lozana çagırırız bak haaa'' bu ingilizler varya eli öpülesi adamlar yani yigidi öldür ama hakkınıda ver
  2. asırlar içinde bir kaç yılın lafımı olur canımmmm
  3. en azından savaşın sonucunda bazı istekler oldu... ingilizler şöyle tartışırmış gazetelerinde o zaman ; ''acaba yüzyıllardır kullandıgımız harfleri degiştirmeye kalksak ne olur'' vb. diye osmanlıyı kim dagıttı kardeşim? yunanlılar mı?
  4. 777777777777777777777777777777 bu ülkenin dini islam sallantılar gelir geçer, tekkeyi bekleyen çorbayı içerrrrrrrrrrrrrrr
  5. ingilizler
  6. Ergenekon, laiklik ve Masonik hat! “Yoksa laiklik konusunda Masonlara bir güvence verilmiş de haberimiz mi yok?” diyesi geliyor insanın... Mustafa Armağan'ın yazısını mutlaka okuyun. iyibilgi zoom Meşrutiyet ile Ergenekon arasındaki Masonik hat “Milliyet”in internet sitesindeki başlığın sırrını çözmekle meşgulüm. Canım, şu “Manastırlı komutan” manşetinden bahsediyorum. Duymuşsunuzdur mutlaka. Kimden mi bahsediyor? Önümüzdeki ay koltuğuna oturması kesinleşen 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'dan. Peki “Milliyet” şu günlerde 100. yıldönümünü yaşadığımız Meşrutiyet İhtilali'ni başlatan mermilerin ilk olarak Manastır'da sıkıldığına atıfta bulunuyor olabilir mi? O zaman köşeye sıkışmış 'birilerinin' müsterih olmaları gerektiğine dair bir ima mı gizli burada? Bilemiyoruz. Ancak neresinden bakarsanız bakın, manidar bir başlıkla karşı karşıya olduğumuz kesin. Son yıllarda okuduğum en net mesajlı yazılardan birisi Hüseyin Gülerce tarafından kaleme alındı. Gülerce 30 Temmuz 2008 tarihli “Zaman”da çıkan “Masonluk Ergenekon'un neresinde?” başlıklı yazısında sarsıcı sorularla dikkatlerimizi Ergenekon'un Masonik şifresini kırmaya yöneltiyordu. Gerçekten de Mason locaları bu tür gizli örgütlenmelerin hep bir yerlerindedir. Gladyo'yu bitiren savcı Felice Casson'un İtalya'daki P-2 Mason locasının örgütle bağlantısını açığa çıkarışından tutun da, Ergenekon iddianamesindeki İlhan Selçuk'un İstanbul'da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'nda darbeyi planlayanlarla bir araya geldiği bilgisine kadar pek çok bağlantı, meselenin bir komplo teorisinin sınırlarını aştığını gösteriyor. Bu kadarla da kalmıyor, Büyük Doğu Locası Paris'te bir toplantı düzenliyor, Üstad-ı Azam Jean-Michel Quillardet, başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıkarak yasanın “Türk laikliğinin bünyesinde açılan tehlikeli bir gedik” olduğunu savunabiliyor ve kafamız iyice karışıyor. Bu ne öfke böyle? “Yoksa laiklik konusunda Masonlara bir güvence verilmiş de haberimiz mi yok?” diyesi geliyor insanın. Hüseyin Gülerce ise ısrarla soruyor: “Yasak olmasına rağmen Silahlı Kuvvetler bünyesinde masonlar var mıdır? Masonluğu tespit edildiği için bünyeden çıkarılan generaller var mıdır? Milletin evlatları için, orayı ele geçiriyorlar, buraya sızıyorlar dile dünyayı ayağa kaldıranlar, masonluk konusuna gelince neden suspus oluyorlar?” Ancak 100 yıl evveline dönersek, Meşrutiyet için ayaklananların asker ve sivil önderleri arasında hatırı sayılır miktarda Mason bulunduğunu biliyoruz. Merkezi Selanik'te bulunan Macedonia Risorta Locası ile yine Selanikli Jön Türklerin kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (adı daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur) arasındaki bağlantılar giderek daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Cemiyete girecek olanların önce Mason olması, yani 'tekris edilmesi' gerekiyordu. Böylece 1901-1908 yıllarında 23'ü karargâhları Rumeli'de bulunan ve İkinci ve Üçüncü Orduların en üst rütbeli 'muvazzaf' subaylar olmak üzere tam 188 İttihatçı Masonluğa alınmıştır. Kendisi de cemiyetten olan Ahmet Bedevi Kuran'ın verdiği bilgilere göre Masonluk İttihatçılar arasında o kadar onsuz olmaz bir hal almıştı ki, cemiyette iki türlü üye vardı. Bir kısmı Mason locasına girenlerdi ki, bunlara “li ebeveyn kardeş” (ana baba bir kardeş) deniliyordu. Mason locasına girmeyen üyelere ise “li eb” (baba bir kardeş) kardeş diye hitap ediliyordu. Öz kardeş ve üvey kardeş de diyebilirdiniz buna. Nitekim sonradan Cemiyetin bir numarası haline gelen Talat Paşa ve milletvekili yapılan Emanuel Karasso'nun Macedonia Risorta Locası'nın ilk üyeleri ve 33 derece Mason olan üstad-ı azamları yapıldığını biliyoruz. Gerçi o mücadele günlerinde bu normal görünüyordu ama sonraları savunmaya geçen İttihatçılar “Onlar bizi değil, biz onları kullandık” diyeceklerdi. Ancak kimin kimi kullandığı çok değil, 10 yıl içinde belli olacaktı. Peki bunlar birer spekülasyon mu? Bakın, öyle gizli saklı belgeleri değil, açık belgeleri kullanacağım. Birincisi, ihtilalin o sıcak günlerinde Meşrutiyetin hemen ardından Adalet Bakanlığı'na getirilecek olan Macedonia Risorta Locası üyelerinden Manyasizade Refik Bey'in İngiliz gazetesi “The Morning Post”a verdiği demeç. İttihatçıların İtalyan Masonluğundan manevi destek gördüklerini doğrulayan Refik Bey, Macedonia Risorta ve Labor et Lux localarının kendilerine “büyük hizmetler verdi”ğini ve barınak sağladığını gayet soğukkanlı bir şekilde anlatmış ve şöyle devam etmiştir: “Orada Masonlar olarak toplanıyorduk, çoğumuz da Masonduk, fakat aslında örgütlenmek için toplanıyorduk. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın büyük bir bölümünü, üyelerini ince eleyip sık dokuyarak seçmeleri nedeniyle Cemiyetimiz için bir elek işlevi gören bu localardan seçtik… Ayrıca bu localar, ihtiyaç halinde İtalyan Sefaretinden müdahale teminatı almış olan İtalyan Grand Orienti'ne bağlıydı.” Demek ki neymiş? 1) İttihatçı Masonlar olarak toplanıyorlarmış; 2) Yoldaşlarının büyük bir bölümünü Masonlar arasından seçiyorlarmış; 3) Çünkü Masonlar cemiyete adam almakta ustaymış; 4) Ayrıca da Abdülhamid herhangi bir şekilde olaylara müdahale etmek isterse İtalyan Elçiliğinden güvence almışlarmış. Kim söylüyor bunu? İttihatçıların sözüne en çok itibar ettikleri ve bu yüzden de ilk Meşrutiyet kabinesine Bakan yaptıkları zat. İşe bakın ki, aynı Manyasizade Refik Bey, ihtilal coşkusu içinde ikinci bir demeç verir. Bu defa Paris'te çıkan “Le Temps” gazetesine verdiği demeçte şunları söyler: “Masonluk ve İtalyan Masonluğu bize manen destek verdi… Hakikatte İtalyan locaları İttihat ve Terakki'ye yardımcı oldular, bizleri korudular, bizlere birer sığınak oldular. Çoğumuz Mason olduğumuzdan teşkilatlanmak için genelde localarda toplanırdık. Üyelerimizi de localardan seçmeye çalışırdık, çünkü locaya üye olabilmek için sıkı bir kontrolden geçilmekteydi.” Mustafa Armağan
  7. Masonluk, Ergenekon'un neresinde? İstanbul Güngören'de masumları kim katletti? PKK mı? Bu katliam Ergenekon'un gözdağı mı? Değilse, hangi terör örgütü? Daha öncekilerde olduğu gibi her terör saldırısında, sanki kararları terör örgütleri alıyormuş gibi, farkında olmadan sığ bir tartışmaya kilitleniyoruz . Hâlbuki bütün terör örgütleri, devlet içindeki çeteler birer taşerondur. PKK da, DHKP-C de, Hizbullah da, Ergenekon da beyin olamaz. Planları, projeleri başkaları yapar, taşeronlar da ihaleyi alır, uygular. Büyük olayları büyük güçler, onlara bağlı istihbarat birimleri planlar. Uygulamayı da zekâsı, kabiliyeti itibarıyla küçük insanlara yaptırırlar. Mesela, İtalya'da Gladyo'yu açığa çıkaran savcı, bu örgütü kurduranın ABD, İngiltere olduğunu, paraların CIA bütçesinden sağlandığını, fakat beyin takımının P-2 Mason Locası olduğunu daha geçen ay gelip İstanbul'da anlattı. Bu adamlar acımasızca, tren garında yüz kişiyi katlettirdiler, İtalya başbakanını kaçırtıp öldürttüler. Asıl katiller, bu şık giyimli, hümanist görünümlü adamlardı... Mesela bizde bütün bu olup bitenlerde mason localarının rolü, etkinliği nedir, bu hiç araştırıldı mı? İddianamedeki bir cümle meselâ dikkat çekiciydi. İlhan Selçuk İstanbul'da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'nda darbenin merkezindeki isimlerle görüşmüştü. Buna henüz bir yalanlama gelmedi. Konuya bir komplo teorisi olarak bakılamayacağını anlatan başka somut örnekler de var. Gazetemizde Ali İhsan Aydın imzasıyla 16 Şubat 2008'de çıkan haberde, TBMM'den geçen başörtüsüne serbestlik yasasının, Büyük Doğu Locası'nın (Grand Orient) Paris'teki toplantısında da gündeme geldiği yazılıydı. "Avrupa tartışmasında masonlar" konulu toplantıda konuşan Fransa Büyük Üstadı Jean-Michel Quillardet'in değerlendirmesi ilginçti. Türkiye'de, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması için "geriye gidiş" ifadesini kullanan Quillardet, TBMM'den geçen düzenlemenin 'Türk laikliğinin yeniden tanımlanması yolunda açılan tehlikeli bir gedik' olduğunu savundu. Demokratik bir toplumda, madem masonluk bir dernektir, gizliliği olamaz. O halde bizim, yargı mensupları arasında, üniversite rektörleri arasında, emniyet teşkilatı içinde, iş ve medya dünyasında kimlerin mason olduğunu bilmemiz gerekmez mi? Yasak olmasına rağmen Silahlı Kuvvetler bünyesinde masonlar var mıdır? Masonluğu tespit edildiği için bünyeden çıkarılan generaller var mıdır? Milletin evlatları için, orayı ele geçiriyorlar, buraya sızıyorlar diye dünyayı ayağa kaldıranlar, masonluk konusuna gelince neden suspus oluyorlar? Bizim millet olarak aramızda ayrılıklar yoktu. Yarım asırdır içimize zorla, ajanlarla, provokasyonlarla, tahriklerle bir yığın fitne sokuldu. 27 Mayıs askerî darbesiyle milletle ordusunun arası açıldı. Milletin sevdiği bir Başbakan ve iki bakan asker eliyle astırıldı. Bu işin arkasındaki asıl güç kimdi? Hangi devletler işin içindeydi? Gençlik, kurdurulan sözüm ona öğrenci dernekleri vasıtasıyla bölündü, kardeş kardeşe vurduruldu. 12 Mart 1971 darbesinden, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden önce her gün onlarca üniversite öğrencisi katledildi. Sonradan öğrendik ki, aynı gün aynı tabancayla bir solcu, bir sağcı öğrenci öldürüldü. "Derin devlet" orada da vardı. Ama asıl azmettiren güçler kimdi? Kim bizim gençliğimizi birbirine kırdırdı? Türk-Kürt asırlardır birlikte huzur içinde yaşıyorduk. PKK'yı kim kurdurttu? Lideri Öcalan'ı kim yetiştirdi? Kim himaye etti? Ulusalcı geçinen Doğu Perinçek'in, Profesör Yalçın Küçük'ün PKK kamplarında bu katille, canciğer kuzu sarması olmasının asıl anlattığı neydi? Bir Kürt-Türk çatışmasını asıl hangi güçler istiyor? Bu milletin kendi öz değerlerine sahip çıkarak ayağa kalkmasından asıl kim, kimler, hangi ülkeler, hangi mahfiller rahatsızlık duyuyor? Bizi kim, kimler Sünni-Alevi, laik olanlar-olmayanlar diye bölmeye çalışıyor? Taşeronlara değil, onları kullananlara kafa yoralım... HÜSEYİN GÜLERCE
  8. tarikatler veya cemaatler, dogrusu müslümanlar yeni mi? ortaya çıktı osmanlıda müslümandı endülüs ve vb. islamdı bunlar 700 seneye yakın hükümlerini yürütmüşler nasıl olacak şimdi ..
  9. kim pkk yok dedi? ne demek bu ya ergenekon pkk nın üst aşaması olabilir belki en kötü ihtimal almak istedikleri sonuç aynı
  10. bir tanrıya inanıyorsan zaten emperyaldir inanmıyorsan zaten inanmıyorsundur absürtlügün bir anlamı yok yani çok basit şey bunlar
  11. islam bölük degil insanlar bölük olurda bu ayrı devleti ne bölecek?
  12. islam yeni gelmedi 1400 yıllık bir tarih var bölünecek hee, nasıl bölüncek.. not; diyanet marksit anlamında bir uyuşturucu etkisi yapmak içindir küresel dünya düzeni için...
  13. Batı islam ve türk korkusu ile bugünkü seviyesine geldi osmanlının teslim alınmış hali türkiye cumhuriyetidir, bunda haklısınız, bizim söyledigimizde budur yeni cumhuriyet belli sözler karşısında kurdurulmuşdur bu sözlerin en önemlisi ''artık iddia sahibi olmayacagızdır, medeniyet iddiamızda vazgeçicez'' sözüdür. sözde devrimler sence neye tekamül ediyor... biz bu teslimiyetin kırılmasını istiyoruz, kendimiz olmak istiyoruz, kötü bir batı taklitçisi olmak istemiyoruz. İslam gibi bitmez bir hazinemiz oldugunu hatırlamak istiyoruz, kapitalist medeniyete ancak İslam karşı durabilir, bunu tarihde biz gerçekleştirdik bak nasılda aynı noktaya geldik modern tarih türk kokrkusunun (islam) eseridir....
  14. yok güzel kardeşim ben son beş yıla milli irade falan demedim bu senin herkesi aynı görmenden kaynaklanıyor 85 yıldır bu ülkede birileri ile ortaklık edenler şimdi ortaklarını degiştiriyor İlhan Selçukun ABD ile olan diyalogları bunu daha iyi açıklar benim yazılarımı daha iyi takip etmen lazım, yoksa ezbere yazmak zorunda kalırsınız. mesela mahkeme akp yi kapatamamışdır, yani AB bastırdıgı için kapatamamışdır bagımsızlıgımız nerede dersen, onun için en az 1908 yılına geri gitmek lazım, tanzimata kadarda gidilebilir denir ama 1908 önem açısından daha uygun...
  15. beni fettullah veya tayyip baglamaz İslamın karşısında da hiç bir ideoloji dayanamaz mevziler kazanabilir ama bu geçicidir İslam insan üstüdür, çok düşünce karşısına almışdır ama sonuç nafiledir kenimizi kandırmayalım ve çocuksu hayallere kapılmayalım İslam dünyayı karşısına almış bir düşüncedir ve yegane hakikat kaynagıdır her müslüman bunu açıkca ifade eder, her karşılaşmayada hazırdır Kur'an durdugu müddet müslümanlar bütün dünyaya meydan okumaya devam edecekdir. bunu bilenler zaten çok iyi biliyor... ben müslümanın ve başkada hiç bir kimlik kendime kabul etmiyorum. insanlar gelir geçer baki olan fikirlerdir... ergenekon ise laikligi, kemalizmi, vatanseverligi kendisine meşrulaştırıcı ideoloji olarak seçmişdir. pek tabi olarak ergenekon bir terör örgütü ise laik-kemalist terör olarak adlandırılabilir bu aynı kimi örgütlerin islamı kendilerine maske etmesi gibi bişi... ama bazı fikirler çaglar üstüdür, bazıları altmış yetmiş senelikdir...
  16. ne cenneti ne cehennemi ne hurisi ne zebanisi bu hazır cevaplarda neyin nesi ya konuyla alakası ne?
  17. MESELA BU TÜR İDDİALARDA VAR İDDİANAMEDE Org. Doğan’dan Büyük İfşaat! Görev yaptığı sürede, subaylarla gerçekleştirdiği ve 'ahlâksız' kararların alındığı gizli toplantı Ergenekon iddianamesine yansıyan emekli Org. Çetin Doğan, bu defa da, "İslam'ın önlenmesi anayasal ödevdir" şeklindeki yazısı ile dine saldırdı 2455 sayfalık Ergenekon İddianamesi, ordu içindeki “Alevi cuntası”nın “fikirleri” hakkında da önemli bilgiler içeriyor. İddianamenin 1619. sayfasında, dönemin bazı subaylarının 'gizli bir toplantı'daki konuşma tutanaklarına yer veriliyor. Bu tutanakta, 1. Ordu Komutanlığı'ndan emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın "Arkadaşlar çok çalışsın Bizim olmayan bu devlet mutlaka bizim olacaktır, Biz Türkiye'de İslam ile bağlantılı görülen ama, bu dini tamamen değiştirecek bir Türkiye Aleviliği yaratmak zorundayız" dediği kaydediliyor. İddianamede, Çetin Doğan'ın yanı sıra başka bazı üst düzey generallerin de katıldığı ve Mayıs 1997'de gerçekleştirildiği anlaşılan söz konusu toplantıda "ordu içindeki Alevi cuntası"nın faaliyetlerini ortaya koyan şu kararların alındığı da kaydediliyor: "Alevi olmayana hiçbir zaman tam güvenmeyeceksin, alevi olmayan herkesin anti laik olma ihtimali uzun vadede de olsa olabilir" "Ordunun müdahalesini sağlamak için, orduda ve sivil toplumda etnik ve irticai faaliyetleri seyredin, yer yer körükleyin. Ordudan altı ayda bir adam atarak, yarın darbe yapma gerekçenizi ortadan kaldırmayın, bırakın, tehlikeyi müdahale boyutunda büyütün. Herkes ne pahasına olursa olsun kendini gizlesin. Birliklerde bilinen ve deşifre olan varsa vitrin yapılsın, kendi söylemlerimizi seslendirsin." "Her yerde irtica var kampanyası başlatılsın. Sadece eşi kapalı olan, namaz kılan değil, sağcı, milliyetçi, yarın irticaya kaçması veya size engel olması muhtemel herkesi yazın, ilgili mercilere şikâyet edin, onların adına dinci dergiler, gazeteler gönderin, akrabalarının adını öğrenin, onların isimleriyle başlarını belaya sokacak mektuplar, kartlar gönderin. Alevi olan birlik komutanları, yoksa laikleri sıkıştırın, çokça eğlence düzenleyin, dansöz ve içkiye zorlayın. Din ve milliyetçilik duygusunu zayıflatan yolların neler olduğu açık bularak kullanın." "Okullarda öğrencilerin kız arkadaşlıklarını teşvik edin, yapabiliyorsanız, Osmanlı hayranlığını kırın. Cinsel konularda sınırları zorlayın, çünkü bu konu insan zaafının başında gelir." Ergenekon İddianamesi'nde geçen bu sözleri ile, "İslam dinini yozlaştırma" gayreti tüm çıplaklığı ile ortaya çıkan Çetin Doğan, "plan işliyor" dedirten görüşler ileri sürdü. Doğan, darbe planları ile gündemde olan ulusalcıların yayın organı Maya Dergisi'nin son sayısındaki yazısında, "İslam hükümlerinin Müslümanların geri kalmasına neden olduğunu" savundu. Doğan; İslam'ın iman, itikat ve ibadet dışında bireyin ve toplumun, dünyevi yaşam ve ilişkilerinin temel esaslarını düzenlemiş olmasını eleştirdi ve bunların dinin görev alanından çıkartılmasını istedi! Çetin Doğan "Sil Baştan" başlıklı yazısında, "İslam dünyasında sadece ülkemiz, laikliğin kabulü ile din ve devletin görev alanlarının kesin çizgilerle ayırımını başarabilmiştir. Bu çizgileri soluklaştırmak, aşındırmak gayretlerine karşı, Cumhuriyetimiz mevcut organları ile kontrol mekanizmaları oluşturmuştur... Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'de, toplumların sosyal, ekonomik ve siyasal düzenlemesine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. İncil'de bulunan 'Sezar'ın hakkını Sezara, Tanrının hakkını Tanrı'ya teslim ediniz' söylemi, Hıristiyanlıkta din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını kolaylaştırmış, bir bakıma laikliğe zemin oluşturmuştur. Hıristiyan dininde 15'inci asırda gerçekleştirilen reform, ruhban sınıfının dünya ve ahiret işlerini tedvirde, İncil'de yer almayan geniş yetkilerini sonlandırmıştır." dedi. "Bizde ise, Cumhuriyetin laik niteliğinin güvenceye alınması için, din zorunlu olarak devletin gözetim, denetim ve vesayeti altına alınmıştır. Bunun nedeni yukarıda da değindiğimiz gibi İslam'ın iman, itikat ve ibadet dışında bireyin ve toplumun, dünyevi yaşam ve ilişkilerinin temel esaslarını düzenlemiş olmasıdır. Bu nedenle, laik düzenin korunması için, toplumun yönetim ve yaşam tarzına din adına müdahalesinin önünün kesilmesi, belirli devlet organlarının anayasal ödevidir." Doğan yazısında atıfta bulunduğu "Kadının yanında mahremi bulunmadan yolculuk etmesi uygun değildir", "Flört etme zinadır", "Kadınlar, ciddi ve ağır başlı olarak konuşmalı, süs ve endamlarını yabancılara göstermemelidir", "Kadınlar sokağa çıktığında güzelce örtünmelidir" gibi Diyanet görüşlerini de "Taliban çizgisinde fetva" olarak değerlendiriyor
  18. Alevi vatandaşlarımızın ergenekonla alakası nedir tam bilmiyorum ama::::: TARİHİN EN BÜYÜK YALANI Bu yalan, siyasal ve ekonomik erkin tarihselleştirilen ideolojik yalanıdır aslında. Yalan; özgür düşünce ve duyarlılıkların yok edilmesi için sistemli bir mirasa dönüştürüldüğünde, bir kültür jenosidi inşasına da dönüşür aynı zamanda ve yüz yıllarca, bin yıllarca sürüp gidebilir. Ne var ki insanlığın ortak tarihinde bir sapma değil, yalanın tarihindeki bir insanlık ayıbıdır yine de bu. Binlerce yılı kapsasa da hiçbir örgütlü yalan, bir kültürün özünü yok edememiştir bugüne kadar. Zira bu öz, önünde sonunda bir duygudur; insanı ve âlemi bir kavrayıştır. “Pir Sultan’ım eydur, kalbimiz nurdur, Erenler gözlüdür, inkârcı kördür Gerçeğe giden yol kadimdir, birdir Her tepe başında ayrı yol olmaz.” Pir Sultan Abdal’ın bu dörtlüğü böyle ifade etmesinin nedeni ne ola ki? Yazar, araştırmacı Erdoğan Çınar, yeni yayınlanan Aleviliğin Kökleri adlı kitabında, insanlık tarihinin belki de en büyük yalanına uğramış, çok büyük, anlamı çok derin ama aynı zamanda çok sarih bir kültürün özüne doğru, çıkış ve yükseliş ışığına doğru, adeta elinden tutarak refakat ediyor okuruna. Aleviliğin Kökleri, kendi coğrafyasında ve dışarıda, binlerce yıldır bir yabancı, bir düşman gibi ideolojik ve fiziki katliamlara uğramış, aslında tüm zamanlar için geçerli olan aydınlatıcı bir kültürün kadim ama aynı zamanda modern sayılabilecek köklerine cesaretle uzanarak insanlığın bu ortak yalanını deşifre ediyor. “Derviş Yunus söyler sözü Yaş doludur iki gözü Bilmeyen ne bilsin bizi Bilenlere selam olsun.” Bir ortak acının dillendirilmesindeki olağanüstü şefkatin ve her şeye rağmen gizli affedişin bu inceliğine sahip bir kültürün özü, ne yapılırsa yapılsın, ne kadar üstü örtülmeye çalışılırsa çalışılsın, ne kadar kan akıtılmış olursa olsun bu evrenden yok edilebilir mi ki? Erdoğan Çınar, bu son derece aydınlatıcı kitabında Aleviliğin köklerini İslam’dan, hatta Hıristiyan’lıktan çok öncesine, binlerce yıl öncesine, bilimsel olarak Hitit İmparatorluğu’na kadar; bu imparatorluk içinde yaşamış olan Luviler’e (Aluviler) kadar dayandırıyor. Ki Luviler, son bilimsel bulgulara dayanarak Anadolu’da MÖ.6000 yıllarına kadar uzanıyor: “Görünen odur ki; ‘Aluvi’ sözcüğü dört bin yıllık uzun ve oldukça sancılı bir yolculuktan sonra dilden dile geçerek ve çoğu zaman da köşe bucak saklanarak kendisini bugünkü Türkçe’ye taşırken pek değişmeden, hemen hemen aynı kalmayı başarmıştır” diye belirtiyor Erdoğan Çınar. Yazar ayrıca Luviler’le ilgili şu bilgiye de yer veriyor kitabında: “Eski çağda, Kadın Ana’nın halkı Luviler (Işık insanları), Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış özerk yapılara sahip, büyük bölümü ‘Ma’ya adanmış dergâh- devletlerin kutsal otoritesi altında yaşıyorlardı.” Prof. Dr. Bilge Umar’a göre “Ma”, Luvi dilinde “ana” demektir. Ve “Ma” Anadolu’nun bilinen en eski “Kadın Ana”sıdır. Erdoğan Çınar’ın Aleviliğin Kökleri, aynı zamanda -hatta özellikle- ideolojik ve siyasi ezber bozucu olarak tanımlanabilecek bir kitap. Aleviliği özellikle İslam’la buluşturan ideolojinin tekrar ve tekrar gözden geçirilip, sorgulanması gerektiğini algılatıyor insana; ve tarihin tezgahlanmış bu en büyük yalanını, tabuları kırarcasına deşifre ediyor. Doğru ve doğruluk. Gerçek ve gerçeklik. Vicdan ve idrak. Gönül ve bir olma. İnsan, toplum, doğa, evren… Aleviliğin Kökleri’ni canı gönülden okuduğumuzda kendi özümüzü, kendi köklerimizi de, daha bilinçli ve duyarlı olarak algılayabilmemizi -ister Alevi olalım, ister olmayalım- sağlayabilecek değerde bir çalışma. Yazarının, tarihin her türden dinsel baskısını da içselleştirerek, bu karanlığın ve tarihsel yalanın; Aleviliğin -İslam öncesi ve sonrası- bir dinsel sapma olduğu, bir büyük küfür olduğu yalanlarına karşı durarak, bu yasaklayıcı resmi ideolojileri de gün yüzüne çıkarmasıyla insanın nasıl çok yönlü sömürüldüğünü de bir kez daha anlıyoruz. Aleviliğin Kökleri, Erdoğan Çınar, Kalkedon Yayınları
  19. ************ ben ne diyorum sen ne yazıyorsun konunun özünü yakala dön başa bir daha oku biricik kardeşim ugraştırmayın beni kardeşim ya alla alla
  20. kuruluş diye bir şey yokki düşmanı olsun dünyada kaç ülke kuruluşunu 85 yıl önce başlatıyor? bunlar bize yutturulmuş zokalar kusulması gerek ilk okulda ögretilen tarih ile devam edecekseniz ben yokum
  21. sen öyle diyorsun galiba 85 yıldır laik dikta yönetimini siz destekliyorsunuz sıkıştım mı sarılınan argümanlar bunlar geç bi kalem
  22. buna sadece gülerler yanlış anlama ama cevap yazmaya gerek görmüyorum yakında anlaşılır kimin kimle iş yaptıgı bak bakalım kim kime daha çok benziyor türkiyenin laik yapısını en çok destekleyenler yahudilerdir 1908 devrim sayarlar...
  23. bizim toplum olarak dinsizlikle alakamız yok arkadaşım bu toplum çok açık bir şekilde müslümandır ve islam bu ülkede pozitif bir ayrıma tabi olacakdır dogal olarak okullarda dinsizlik ögretmek, ateizim ögretmek vb.. bunlar dam üstünde saksagan... işi gücü yoktuda milletin dinsizlik ögretecekdi okullarında.. böyle bir toplum yeryüzünde yok arkadaşım kendinizi kandırmayın su mecrasında akar...
  24. şimdi asılların taklitleri geçmesi hadisesini görmüşsündür olay buna benziyor biraz Türkiye malesef kötü tercihlere mecbur kalıyor biri öyle biri böyle kendi medeniyet köklerinden kopanların varacagı durak paradoksdur biz kendimiz olamadık, başkası ise hiç olamadık, aslında ne oldugumuzda belli degil biz bir kültür, medeniyet krizi yaşıyoruz maglup olanların krizi bu içerdeki zorbayı defetmek yerine işimizi gene başkasına havale ediyoruz. kainat boşluk kabul etmiyor malesef yüz yıldır halkın tepesine binmiş azgın azınlık zaten Batı sömürge politikasıydı. bunların işi bitti bunlar üzerinden artık türkiyeye nufuz edememe tehlikesi baş gösterdi. adamlar bizim çagdaşlara bakıp ''bunlarda fazla oldu'' demeye başladı yani öküz öldü ortaklık bitti eski politika degiştiriliyor ama içerideki birileri degişmek istemiyor, iktidardan olmak istemiyor. Türkiye sadece türkiyeden ibaret degil, bunu da iyi bilmek gerek islam dünyasının yakından izledigi bir ülke.. orta dogudaki politika degişiklikleri temel öneme sahip. hani yaklaşık yüz yıldır bagımsızlık edebiyatı yapmasaydı resmi ideoloji belki durum farklı olurdu.. sözde ulusalcı-laiklerin derdi ortaklıgın bitmemesinde, yoksa ülke halkı falan degil olay budur
  25. Kur'an'a inanmayanlar, Allah'ın 'iddia' ettigini söyleyenler, iş kendi düşüncelerini dogrultmaga gelince Kur'an'dan örnekler vermeye başlıyor. bu ne derin bir çelişki? Kur'an'ı Kur'an'la yalanlama *******... hem öyleyim, hem böyle, aslında ne oldugum belli degil vb.vb. ......................... Öncelikle Kuran'da geçen İslam kelimesiyle, Allah'ın gönderdiği bütün dinler kastediliyor. Nitekim pek çok peygamber hakkında müslim ifadesi kullanılıyor. Maide 111, enam 163, Ali İmran 67, Yusuf 101 vb. Yerilen husus ise, din sahiplerinin dinlerini tahrif etmeleri, Allah'ın emirlerini uygulamamalarıdır. Al-i İmran Sûresi 84- De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız". 85- Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır. 86- İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez. ........................................... Kuran ehli kitabı neye çagırıyor? onlarca ayet ortada, bu ayetler neyin ne oldugunu ortaya koyuyor zaten bütün peygamberler İslam dininin tebligcisidir. Allah katında İslamdan başka dinde yoktur. Kur'an ayetlerini bu bütünlikde degerlendirmek gerek. buna uynuyorsa yeni baştan ele almak lazımdır vesselam.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.