Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

hırçın karadenizli!

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    353
  • Katılım

  • Son Ziyaret

hırçın karadenizli! tarafından postalanan herşey

  1. Ne kadar basit idi vatan haini olmak!Sadece ben kürtçe bir klip çekiceğim demek buna yetmişti!Bu ülkeyi çıkarı için kullananlar,satanlar,silah,uyuşturucu üzerinden rant sağlayanlar...Hayır vatan haini olmak sadece KÜRTÇE söylenecek bir şarkıydı!
  2. Reha Muhtar Ahmet Kaya'ya yönelik linç kampanyasının başladığı gece yaşananları kaleme aldı. "Hepimiz Hrant'ız" sloganını anlamak istemeyenlere ders niteliğinde bir cevap oldu bu. İşte Reha Muhtar'a da haksızlık yapılan o gece ve yaşananlar! AHMET KAYA VE O GECE REHA MUHTAR YAZDI Hayat gösterildiği gibi değildir... Hayatı başkalarına göstermeyi meslek edinenler de kendi hayatlarını insanların algıladığı gibi yaşamazlar... Hrant Dink öldürüldüğünden beri, yazıları "çok içten ve altına imza atılacak" cinsten bulanlardan bir iki okuyucu, bir iftiranın yıllar sonra süren izdüşümlerini bana hatırlattılar... "Bu suikastler karşısında bu kadar duyarlı olan siz, nasıl olup ta Ahmet Kaya'nın ‘linçe maruz kaldığı' gece, sahneden şarkı söylettiniz?" Ahmet Kaya'nın olaylı gecesini daha önce anlatmamamın nedeni, Hrant Dink olayını karıştırmak istemememden... Ama tarihe yalanı değil gerçeği koymak zorundayım... Hayat karşısındaki duruşumu netleştirmek durumudayım... Hrant'da, Orhan Pamuk'da, Ahmet Kaya'da, geçmişte Çetin Altan'da, Yaşar Kemal'de, Zülfü Livaneli'de, Cem Karaca'da, Şanar Yurdatapan'da ve daha nicelerinde bir şeyi anlatmak zorundayım... "Hrant Dink'im" diye bağıranları savunmak, herşeyi Hrant Dink gibi düşünmek anlamına gelmiyor... Veya Orhan Pamuk veya Çetin Altan veya Yaşar Kemal... Yazarı, sanatçıyı, gazeteciyi sınırsız ve sonsuz düşünceleriyle koruyabilen, ‘toprak' özgürlükler ve medeniyetler toprağıdır... Orhan Pamuk'un bu ülkeden çekip gitmesi, bu ülkenin fakirliğidir... Hrant'ın öldürülmesi gibi... Ahmet Kaya'nın, geçmişte Nazım'ın, ya da Yaşar Kemal'in veya Zülfü'nün gitmesi gibi... Yabancılar parayı çektiğinde, alarm veren piyasa, Orhan ya da Hrant gittiğinde alarm veremiyorsa, "piyasa refleksi, kendisini koruyacak demokrasi refleksine dönüşmemiştir" bu ülkede... Şimdi gelelim Ahmet Kaya'nın nasıl "başının belaya girdiğine" bu memlekette? 1993 yılında Berlin'de bir konserde yaptığı konuşmayla başlayan soruşturma "yasadışı örgüte yardım ve yataklık" etmek suçuna kadar dayandırıldı... 10 Eylül 1999 yılında Münih'te düzenlenen bir konser sırasında Abdullah Öcalan'ı öven bir konuşma yapmakla suçlandı... Kaya'nın o konser esnasında arkasındaki resim ve yazıları içeren, fotoğraflar bir büyük gazetede birinci sayfada manşetten boy boy yayınlandı... Sonra bir başka Münih konseri... Yine aynı olaylar, yine aynı suçlamalar, yine aynı davalar... 10 Şubat'taki geceye ise ödül almaya gelmişti... Aslında o gün, sıradan bir ödül gecesiydi... Biraz içkili, biraz muzip, biraz da hayata meydan okurcasına "Kürtçe klip yapacağım" diye haykırınca, masalardan birileri "Ne oluyoruz" diye bağırdı... Bu bağırtı salonda tahmin edilemeyecek bir patlamaya yol açtı... Küfür edenler, protesto edenler, çatal bıçak fırlatanlar... Tepkiler bitmek bilmiyordu... Ahmet Kaya yerine geçirildi... Kameraman ve gazeteci ordusu çevresini tamamen sarmış, her anı görüntülüyordu... O da hızını alamamış konuşuyordu... Birileri sahneye çıkıp, marş okutmaya çalıştılar... Bir süre marş söylendi... Salondaki tepkilerin ardı arkası kesilmiyordu... ....
  3. Yasaklı bir dilin yasaklı çocukları;yakılmış yıkılmış bir kentin korkak yaşlıları ve benim ülkem...Biliriz yolumuz engebeli;çıkarlardan bulanık!Ama biz yine buradayız!Burada olmaya devam!
  4. Ben cevap verdiğiniz başlıkla hiç ilgisi olmayan bu açıklamaları doğrusu yadırgadım.Galiba Mavi olmayan gökyüzü burada sadece girişilen TARAF gazetesi yalanlamasını haklı olarak etik bulmamış.Sizler korkuyorsunuz.Ne kadar ilginç kendinizden,kendi insanızdan açıkça korkyorsunuz!Ahmet Türk ve demokrasi ve toprak ağalığı...Bugün doğuda neden ağalık var,nede cehalet var;neden yoksulluk var?Hiç sordunuz mu kendinize!Bir kere olsun hatalardan,yanılgılardan sıyrılın ve sorun kendinize!
  5. Sevgili kardeşim ben dışardan bu forumu takip edenlerden biriydim.Siz ve Mavi olmayan gökyüzünü(o kadar mesaja ve incelemeye rağmen;neden bilmiyorum ama yok burada)keyifle takip ederdim.Genç Sivillerden aldığım bu yazının bence de en güzel tarafı İNSANA TARAF olmak.Siz yazmaya devam edin...
  6. Yazdığın satırlar okunur mu bilinmez arkadaşım;bilinen tek gerçek HALKA RAĞMEN HALK siyasetiniğn verdiği kafa karışıklığı hala mevcut sizlerde...
  7. Siyah ve beyaz gibidir;SAVAŞ ve BARIŞ.Don Kişot gibi deli ve cesur olmayı;Samsa gibi vurdumduymazlığı barındırır kendinde...Herşeye rağmen BARIŞ!
  8. Vıdı vıdı vıdı vıdı.. Bunca sözü nereden buluyorsunuz? ne kadar çok şey istiyorsunuz ne kadar çok şey biliyorsunuz mezar taşlarından, kitabelerden çok Ayıp, ayıp! Tanrı konuşmak için sizin susmanızı bekliyor. (Cahit Koytak) Sessizce yasımızı tutamadan, sessizce dualarımızı edemeden siyasi sloganlarınız, intikam isteyen çığlıklarınız, düşmanlığı artıracak ölçüsüz tepkilerinizle yine hamasetin, siyasetin dibine vurdunuz! Yas tutmayı, vakur durmayı, itidali elden bırakmamayı, sağduyulu davranmayı yine beceremediniz! Size inanmıyoruz! Onları gerçekten sevseydiniz, hamaset dolu cümleleriniz samimi olsaydı önce 19 yaşında gençlerin 3 aylık eğitimlerle çatışmalara gönderilmelerine isyan ederdiniz Onları gerçekten düşünseydiniz, onları hayatlarına gerçekten kıymet verseydiniz bütçeden aslan payını alan silahlı kuvvetlerin bir ay içinde bu kadar büyük kayıplar vermesini sorgular, bu kayıplar için üzerlerine vazife olmayan her konuda açıklama yapan askeri yetkililerden acılı aileler adına hesap sorma cesaretini gösterirdiniz! Onlar umurunuzda olsaydı, sekiz askerin nasıl olupda kaçıralabildiğini, o askerlerin akıbetleri hakkında yapılan çelişkili açıklamaları, siyasi konularda geceyarısı açıklama yapan askeri yetkililerin saatlerce kamuoyundan bu gerçeği saklamalarını eleştirilebilir, havanda su dövmek yerine sorumluları istifaya çağırma basiretini gösterebilirdiniz! Daha birkaç ay öncesine kadar göbeğini kaşıyan adamlar diyerek aşağılanan insanların çocuklarına sahiden kıymet verseydiniz, gencecik ölümleri yaşlanmış siyasetlerinize hayat vermek için kullanmaz, onları ölümleri üzerinden siyaseten yaşadığınız yenilginin rövanşını alma peşine düşmezdiniz! Onların gerçekten "öldü denilmemesi gereken şehitler" olduğuna inansaydınız, Hrant Dink'i öldüren ****** katillerle birlikte adlarını anarak aziz hatıralarını rahatsız etmezdiniz. Onların annelerinin acılarını gerçekten yüreğinizde hissetseydiniz, sınır ötesi operasyon, savaş naraları atarak başka annelerin acıları üzerinden bedeller ödeme yeminleri etmezdiniz. Gerçekten vatanınızı sevseydiniz, evinize bayrak asarak, sokaklarda taşkınlıklar yaparak, ileri geri konuşarak toplumsal barışımızın köküne kibrit suyu dökmezdiniz! Gerçekten Türkiyenin menfaatlerini düşünseydiniz, Irak bataklığına bizi çekmeye çalışanların apaçık tahriklerine gelmezdiniz! Gerçekleri merak etseydiniz, sahiden Türkiye için en iyisini isteseydiniz sivil anayasa tartışılırken, Mecliste barış rüzgarları eserken, sivil siyaset güçlenirken şiddetin neden yeniden yükseldiği sorusuna sahici yanıtlar arardınız! Gerçekten barış ve çözüm isteseydiniz, iktidarlarını şiddetin ve çatışmaların devam etmesi üzerine kuranların siyasetlerine alet olmazdınız.! Üzerlerinde asker kostümleri olan gencecik siviller öldü yine. Daha hayata tam başlayamadan. Şimdi Susun! Yasımızı tutalım genç siviillerden!
  9. Ben geldimmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm!

  10. Azıcık Kürdün başına gelenler “Biz Türkler Kürtlerle ilgili ne biliyoruz? Tanıdığımız bütün Kürtler Türkçe konuşuyor. Biz Kürtçe ‘merhaba’ demeyi becerebilir miyiz?Kürtler; Saadettin Kaynak şarkılarını okuyabilir, Neşet Ertaş türkülerine eşlik edebilir. Ya biz! Bir tane bile olsa Kürtçe şarkı biliyor muyuz? Bütün Kürtler, Türklerin Orta Asya’dan gelip Malazgirt Ovasından Anadolu’ya girdiğini bilir. Peki, Kürtler nereden geldi, dağda Kart-kurt sesi çıkaran dağ Türkleri olduğunu biliyorduk, 20 yıl önce öyle olmadıkları ilan edildi. Yoksa hep burada mıydılar? İştahla yediğimiz yemeklerin kaçı Kürt yemeği dersiniz? Biz; yanı başımızda yaşayan, komşumuz, arkadaşımız, hani “o kız alıp kız verdiğimiz” Kürtlerle ilgili ne kadar da az şey biliyoruz. Almanlarla, Japonlarla, Fransızlarla ilgili bildiğimizden bile daha az, farkında mısınız? Hâsıl-ı kelam, Kürtler bugüne kadar epey Türkleşti. Sıra bizde. Biraz da biz Kürtleşelim. Hem de cebren ve hileyle değil, gönüllü olarak, isteyerek.” İşte bu çağrıyla birkaç aydır bir grup Türk bir araya geldik, hızlandırılmış Kürtçe derslerinden, Kürt müziğine, Kürt edebiyatından, Kürt tarihine kadar çeşitli dersler aldık. İşte bu gönüllü asimilasyonun sonunda kendimizi geçen hafta sonu Diyarbakır’da bulduk. Son üç günü Diyarbakır, Mardin, Midyat, Hasankeyf arasında geçirdik. Pazar akşamı da Diyarbakır’da Dengbej Evinde mezuniyet töreni yaptık. Meziyetlerimizi sergiledik. Azıcık Kürtleşmiştir belgelerimizi hakettik. Mesela ben artık azıcık Kürtçemle o gece mezuniyet törenine gelenlere şunu söyleyebildim. Navê min Yıldıray e. Ez ji Rize me. Yani Kurdê behr diti. Le ez pir kêm bume Kurd li ber vi ezê tırki baxêvim. Yanlış da olabilir ne de olsa azıcık Kürdüm ben. Merak edenlere hemen söyleyeyim, Kürt olmanın Türk olmaktan pek farkı yok ilk başta. Ama acısı daha sonra çıkıyor. Azıcık da olsa Kürt olmanın bile bu topraklarda bir bedeli varmış. İşte o diplomayı aldıktan sonraki gün o bedelin azıcık olanı da bizim nasibimize düştü hemen. Yirmi kişilik bir minibüsle Hasankeyf’e gitmekteydik. Tamamen turistik amaçlı bir geziydi bu. Şarkı türkü söyleyip yolda gördüğümüz koyun, keçi türünden her canlıyla fotoğraflar çektirmekte, “şimdi biz oryantalist olduk mu olmadık mı” türünden tartışmalar yapmaktaydık. Batmanlı şoförümüzün Orhan Gencebay seçkisi eşliğinde böylece yol alırken birden minibüs yavaşladı. O anda bir tankın üzerinde ağır silahıyla bekleyen bir askerle yüzleştim minibüsün camından. Yol çevirmesi olmuştu. Hani artık bundan bir kaç yıl kadar önce bölgede iki şehir arasında seyahat etmeyi imkânsızlaştıran, son yıllarda azaldığı söylenen yol çevirmelerinden biri de bize denk gelmişti. Ağır silahlı zırhlı bir cipin üstünde, her an üzerinize ateş açacak gibi elindeki otomatik silahla duran bir asker vardı. Karşı tarafta ise renkli yazlık kıyafetler içindeki kadınlı erkekli, fotoğraf makineli bir turist kalabalığı. Önce birkaç subay vardı, karşı tarafta da başka bir tank bekliyordu. Bir turistik bölge yolu üzeri için ağır ve ürkütücü bir çevirmeydi bu. Yoldan Sıla dizisinin çekildiği evi görme aşkıyla oralara kadar gelmiş orta sınıf beyaz Türk kadınlarını taşıyan otobüsler geçiyordu. Biz indiğimizde araçları durdurulmuş çapkınlığa gidiyormuş havasındaki şen şakrak Kürt gençlerin üzeri aranıyordu. Onlar tam Kürt oldukları için onları nasibine daha uzun beklemek düşmüştü. Bizim araca yaklaşan subay önce erkekler aşağıya dedi. Kızların da kimlikleri toplandı. Hayatımda ilk kez karşı karşıya geldiğim, elinde sigarası, canı fena halde sıkılmış bir subay bizimle hemen senli benli konuşmaya başladı. “Tanışıyor muyuz” diye sorup başımı belaya sokmamak için bayağı bir kendimle didiştim. Üzerimizi aramalarını emretti askerlere. Bayağı filmlerdeki gibi kollarımızı havaya kaldırdık, aradılar. Sonra kimliklerimizi güvenlik soruşturması için (GBT) araca götürdüler. Bu arada “Affedersiniz arkadaşlar, bu rutin bir güvenlik aramasıdır” gibi sıradanından bir açıklama bekledik. Gerek duymadılar. “Acelemiz var, hemen Hasankeyf’i gezip Diyarbakır’a dönmemiz gerek” dedi rehberimiz alçak bir ses tonuyla. “Fazla soru sormayın, size gıcık olursak işiniz bitmez” manasına gelen bir diyalog geçti aralarında. Zaten “Dediğimizi yapmaz, soru sorar, herhangi bir şey derseniz sizin için pek hoş olmaz” havası asılı durmaktaydı. Sonra durumun nezaketini tam olarak anlayamayan gruptan bir arkadaş, etraftaki güzel tarlaların resmini çekmeye başladı. Hemen bir asker fotoğraf çeken arkadaşın yanına geldi, “Komutanım seni çağrıyor” dedi. Komutan resimlere baktı, herhalde ışığını, perspektifini yanlış bulduğu için bazı resimleri sildirtti. İşte dakika bir gol bir hükmünde azıcık Kürdün başına gelenler bunlar. Siz hesap edin hepten Kürt olanlar neler yaşadılar ve yaşıyorlar? Azıcık düşünün. Azıcık empati kurup, azıcık onları anlamak için. [email protected] Ben geldim;hak için;insan için...Mavi olmayan gökyüzünü okuyarak...AMA O NERDE!
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.