Zıplanacak içerik

birvarmışhiçyokmuş

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

birvarmışhiçyokmuş tarafından postalanan herşey

  1. Sevgili Rua ; Yarın, Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Buna İnanın. Tekrarlıyorum ; Yeni Bir Yaş, Yepyeni Bir Yaşam ın Habercisidir. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  2. birvarmışhiçyokmuş şurada yorum gönderdi rina'nın blog başlığı içinde rina's Blog
    Sevgili Rina ; Tebrikler. Mükemmel Bir Tespit. Şaka Bir Yana, Bakın Ne Anlatacağım. Yaklaşık Bir Hafta Oldu Döneli Memlekete. Dışarılardaydım Epey Zaman. Neyse Uzatmayayım Ramazan Ayı Boyunca Umre Yapmak İçin Suudi Arabistan da idim. 36 gün Kaldım O Kutsal Topraklarda. Ramazan Umre si Tek Kelime İle Muhteşemdi. Biraz Zorduda. Teravih Namazları Bazen 2,5 Saati Buluyor, Gece 23.30 da Bitiyor. Birde Medine i Münevvere de Peygamber Efendimiz in Mescidinde Ramazan Boyunca Her Gece Kılınan Teheccüd Namazları Var, Bu Gece Namazları da Ortalama 2,5 Saat Sürüyor. 01.00 den 03.30 a Kadar. Zaten Ondan Sonra Sahur a Çok Az Bir Vakit Kalmış Oluyor.Sabah Namazını da Kılıp Yatıyorsunuz. Yani Uyku Vakti Sabah ve Öğle Namazı Arasında Her Ne İse, Sadede Geçiyorum. Arap Esnaflardan Bolca Alışveriş Falan da Yaptık. Full Time İbadet Olmadı Tabii.Biraz da Gezdik. Yahu Bu Arap Milleti Delirtir Adamı, Onu Anladım. Adamlarla Hiç Ters Düşmeyeceksin. Medine Halkı ise Mekkeli Araplar dan Çok Farklı. Daha Medeni. İnsancıl. Onlardan Birkaçı İle Dostluk Kurdum. Sohbet Muhabbet Derken Konu Döndü Dolaşdı, İslam da Çok Eşlilik Meselesine. Memlekette Herkes Bana Sorardı,Bunaltırlardı. Şimdi Ben de Bir Arap Bulmuşken Sıkıştırayım Dedim. Önceleri , Hepimizin Bildiği Üzere islam ın Buna İzin Verdiğinden Bahsetti. Efendimiz i Örnek Gösterdi. E Konu Alemlerin Sultan ı Olunca Bizim Söyleyecek Ne Sözümüz Olabilir. Yalnızca Dinleriz. Sonra Muhabbet İlerledikçe Adam Açılmaya Başladı. ve İtiraf Etti. Şimdilerde Arabistan da Yeni Trend Tek Eşlilik miş. Tek Hanım Yani. Adamlar O Konuda da Bizi Örnek Alıyorlarmış. Yahu Ne Oldu da Böyle Oldu Dedim. Bekliyorum ki Çok Önemli Bir şey Söyleyecek. Bir Sır Verecek. Adam Bana Dediki ; Yav Vallahi Billahi, Ömrümüzden Ömür Gidiyor. Biz Bu Kafayla Çok Uzun Yaşamayız. Ne Oldu Hayırdır ? Dedim. Daha Ne Olacak Dedi ; Dört Hanım Dört Kayınvalide Dört Kayınpeder OnDört Veled Daha Ne Olabilir... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  3. Sevgili Rua ; Mutlu Yıllar Diliyor ve İyiki Doğdunuz Diyorum. Hani Yaşamınızda Hiç Bitmesin Dediğiniz Anlar Vardır, Hep Hatırlamak İstediğiniz, ve Her Hatırladığınız da, Yüzünüzde Bir Tebessüm e Dönüşen Hatıralar. Pekiyi Sizce, O Anıları Hiç Yitirmemenin, Ölümsüz Kılmabilmenin Bir Yolu Var Varmıdır ? Bizce Bunun En İyi Yolu, O Hatıraları Yenileri İle Tazelemektir. Ve Yeni Bir Yaş, Ve Yepyeni Bir Yaşam , Ömrünüzün Yaşanmış ve Geride Kalmış Dakikalarının Yerine Yenilerini Getirmek İçin, Güzel Bir Başlangıç Olabilir. Gün ünüz ün, Dün ünüz den Aydınlık Olması Dileklerimle. Nice Yıllara... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  4. Sevgili Arayüz ; Hoşgeldiniz Forumumuza. Bakmayın Siz Öyle Ev Sahibiymişim Gibi Karşıladığıma Falan, Aslında Ben de Daha Dün Geldim. Yani Ben de Misafir Sayılırım Henüz. Ama Benden Sana, (Bir Günlük Fazla Tecrübeme Dayanarak) İşte Bir kaç Dostca Nasihat ; Düşünce Paylaşmak tan, Fikir Sunmaktan, Duygularını Paylaşmaktan, Birileriyle Tartışmaktan, Beyin Fırtınası Oluşturmaktan, Karşıt ya da Yandaş Görüş Beyan Etmekten, Ne Bileyim İşte, Her Şeyden Ama Her Şey den Önce, Yapacağın İlk İş Şu Olsun ; BİR DOSTUN OLSUN Ne Yap Yap, Önce Güzel Dostlar Edin Kendine. Bulman Çok da Zor Olmayacak, Göreceksin. Yeterki Dediğimi Unutma, Önce Dostluk, Sonra İş. Belki Yardımı Olur Diye Söylüyorum ; İlk Adımına, Sana Hoşgeldin Diyen, Yukarıdaki Nazik İnsanlara Teşekkür Ederek Başlayabilirsin. (Beni Boşver, Bir Teşekkür ün Aramızda Lafımı Olur? ) Haydi Birde Kopya Vereyim Sana , Şu Üstteki ''Rina'' ve ''gun.dem'' varya, Acayip Sıcak İnsanlar. ''Cloud'' u Tarif Edemiyorum Bile (Düşün Artık) Yalnızca Çok Özel Biri Olduğunu Bil Yeter. Şiiişşt. Aramızda Kalsın Ama. Tamam mı ? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  5. Sevgili S.e.t.h ; Evet. Rüzgar İyidir. Hele Bir Yaz Akşamı, Sahilde Yürürken, Gömleğinin Açık Düğmesinden İçeri Süzülüp, Tenini Okşadığında Baş Döndürücü Bir Etkisi Bile Olur. Ama, Bulunduğun Yer, Kıyısı Değilde Üstü İse Deniz in, Dalgalar Yalnızca Ayaklarına Değil Yüzüne de Vurmaya Başlamışsa, Pervasızca Esipde Uçurduğu, Yelkenin Olmalıyken, Belki Bir Gömlek ya da Bir Etek ise Yalnızca Hala İyi Denebilir mi Sizce ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  6. Sevgili Dostlar ; Aslında Kimse Beni Bana Sormaz, Sorsalar Cevap Alamayacağını Bilirler Zaten. Kendimi Açmam Pek. Açılmayı Değilde, Açmayı Seviyorum Ben. Her Ne İse, Bakın Açmayı Deniyorum Şimdi, Beceremem Gerçi Ama, Bakalım Nasıl Bir Açılım Olacak Kocaman Bir Okyanus un Ortasında Gibiyim, Kırık Bir Teknenin Üzerindeyim. Su Diz Boyu, Tekne Batmakta, Dilim Bir Damla Suya Hasret, Derya Ortasında, Susuzluk Çekiyorum. Biliyorum. Ya Suya Batacağım, Ya Kuruyup Yanacağım. Ayaklarım Bir Yaş Tahtanın Güvencesinde, Elimdeki Pusulaya Boş Gözlerle Bakıyorum, Evet. Biliyorum Bir Zamanlar Ayrıldığım Liman Orada Bir Yerlerde. Biliyorum O Limandan Kalkan Her Geminin Arkasında El Sallayan, Veda Edenler Var Hala. El Sallayanım Kaldımı Hiç. Hoşcakal Diyenim. Ya da Bekleyenim. Ve Bir Ses Duyuyorum Gaib den ; Seç Diyorlar Bana, Sana Sunacağımız İki Yol Var Birini Seç. Teknene Yelken mi Dikelim ? Ardına Rüzgar mı Ekelim ? Ama, Bir Hakkım Var Benim. Ve Seçemiyorum. İkisi de Diyeceğim. Diyemiyorum... Evet Benden Bu Kadar. Biraz Uzun Oldu Ama, Sıktıysam Özür Dilerim. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  7. Sevgili Dayı ; Yahu Bir Nefes Alsaydım, Bir Soluklansaydım. Şöyle Hoş Sohbet Muhabbet Falan. Tamam. Anladım. Adım Çıkmış Bir Kere Dokuz a İnmez Sekiz e Misali Yani. Yahu Ben Sorunu Yanıtlandırmaya Gayret Edeceğim de, Sen de Bana Akıl Ver. Yani Her Şeye Kaldığım Yerden Devam Etmelimiyim Sence ? Mesela Çok Net Bir Soru Soruyorum ; Her Soruya Cevap Verilir Başlığını Devam Ettirmelimiyim ? (Yine Kan Gövdeyi Götürmesin Bak.) Ama Ben Akıncı Değil, Bahcevan Olmak İstiyorum Artık. Çiçek Yetiştirmek İstiyorum Kendi Ellerimle. Dayı, Gece Çekirdek Çitlerken Yanında Muhabbet Olsun Diye Değil, Gerçekten Yardıma İhtiyacım Olduğu İçin Soruyorum Tüm Bunları. Ona Göre. Kılavuzluk İstiyorum Açıkca Senden. Senin Bizim Nazarımızdaki Değerini Açıklamama Hacet Kalmadı Sanırım. Seni Seviyoruz Dayı. Bunu Unutma. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  8. Sevgili Fuzuli ; Bu Güzelliği Hissettiren, Sizin Güzel Gören Gözünüz, Bakışınız dır. Hoş Bulduk Diyor ve Ekliyorum ; Bizi Tekrar Aranıza Kabul Etmeniz Adına Sonsuz Teşekkürler Size. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  9. Nar ve Nur Kan ve Damar Ses ve Söz Aydınlık ve Karanlık Ümit ve Endişe Ok ve Hedef Aşk ve Acı Güzel ve Ayna Şeytan ve Günah Rahman ve Rahim Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  10. Sevgili Dayı ; Seni Görmek, Varlığını Hissetmek Ne Güzel. Din Bölümüne Geleceğim Elbet. Ama Önce Biraz Egzersiz Yapmam Gerekmiyor mu Sencede ? Birde Sevgili Dayı ; Ne Var Biliyormusun, Belki İnanmıyacaksın Ama. Münazara (Tartışma) Yerine, Günlerimi Haftalarımı Aylarımı Yalnızca Münakaşa ya Ayırmak Yordu Beni. İlim Yok, İrfan Yok, Felsefe Yok, Bilgi Yok, Tecrübe Yok, Paylaşmak Yok, Anlamak Yok, Anlatmak Yok, Anlaşmak Yok, Ortak Payda Yok, Yok Yok Yok. Buna Kim Daha Fazla Dayanabilirdi Bilemiyorum, Ama Ben Dayanamadım. (Lakin Kesinlikle Yokluğumun Asıl Sebebi Bu Değildir.) Pekiyi Buna Pes Etmek Denilebilir mi ? Bilemiyorum. Ama Şunu Söyleyebilirim ki, Yaşamımımda Hiç Bir Şey Değişmedi. Yani Hayata Bakışım. Risale i Nur İle İlişkim. Cemaatıma Yakınlığım, Sadakatim. Üstad ıma Talebe Olmaklığım. Şirk e ve Ateizm e Karşı Duruşum. Hatta Dinsizlikle Olan Mücadelem ve Savaşım. Hiç Değişmedi. Yalnızca Vücud Elbisesini Giydi. Canlandı. Hayat Buldu. Her Ne İse. Dini Konular Bölümünü Şimdilik Sen İdare Et. Canın Sıkılırsa, Yalnızlık Çekersen, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar da Yapabiliriz. Benim (Sanal Ortamda) Tarzım da Küçük Reformlar Olmuş Olabilir. İpucu ; Elimdeki Kılınç ı Kın ına Sokmayı Öğrendim Artık. Yani, Mükemmel Bir Savaşcı Olmaya Çalışırken, Barış ı, Huzur u Unuttuğumu Anladım. Yumruklarım O Kadar Sıkı Biçimde Kenetlenmişdiki, Tokalaşmak İçin Avucumu Açamaz Olmuştum. Şimdi Mazideki 650 İletimi Okuyorumda ; Yüzlerce Kez Meydan Okumuşum, Hemde Yüzlerce Kişiye Birden. ''Cesaret i Olan Çıksın Karşıma'' Cümlesini Neredeyse Her On İletimden Birinde Final Yapmışım. Sanki, Karşımdaki Herkesle Benimle Tartışmaktan Çekinecek Duruma Getirene Kadar Zorlamak İstercesine Mücadelelere Girişmişim. Dedim Ya , Her Ne İse. Sevgili Dayı, Eğer Sen Benim Yanımda Olmaya Söz Verirsen, Yani Bana Mukayyet Olabilirsen, Omuz Verirsen, Destek olursan, Dini Konularda Yakında Birlikte Olabiliriz. Ne Dersin ? Haa. Bu Arada Unuttumadan. Hoş Bulduk. Safa Bulduk Efendim... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  11. Sevgili Zeynep ; Aslında Öyle Zannetmeme Rağmen. Demek Hiç Gerçek Bir Erkek Olamamışım. Çünki Bu Dizi Hakkında Tek Bildiğim, Yayınlandığı Geceler Hiç Bir Dostumla Bir program Yapamıyor Olduğumdur. Bir Diziyi, Bir Dosta Tercih Eden Adama da Ne Kadar Dost Denirse Artık. Benim Ayrılmaz İkilim ; Ruhumda Bölünmüş İki Kişilik tir. ŞAİR VE SAVAŞCI... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  12. Sevgili Mavi Olmayan Gökyüzü ; Diyorsunuz ki; Ama beni bu forumda sevmezler ki. İşte Buna Kesinlikle İnanmıyorum (Hem İnanmıyor, Hem de İnanmak İstemiyorum) Ve Kimseninde Buna İnanacağınıda İnanmyorum. Yani Sen Ne Dersen De Sevgili Mavi, Kimseyi ''Senin Sevilmediğine'' İnandıramazsın. Hem, Nereden Çıkarıyorsun Böyle Arabesk Öngörüleri. Seni Sevmeyecek Bir İnsan Ancak İki Durum da Var Olabilir ; Ya O İnsan, Hiç Sevmemiş, Sevilmemiş ve Sevmek Nedir Bilmemiş Yaşamamış Biridir. Ya da , Hayatta İken Organ Başışı Yapmak İstemiş, Fakat Yanlışlıkla Kalbini Aldırmış Biridir. Bence Forumumuzda Böyle Biri Yoktur. Dolayısı ile Mavi Olmayan Gökyüzü nü Sevmemek Diye Bir Şey de Yoktur. Olmamalıda. Bir de ''Benmiyim Bu Kişi'' Diye Bir Şaşkınlık Yaşamışsın. O Konuda da Bir Çift Sözüm Olacak ; O Kişi Gerçekten Sensin. Ama Aslında Sen Değilsin. Hiç Şaşırma Sevgili Mavi. Şaşılacak Birşey Yok Aslında. Aşık Veysel Ne Güzel Söylemiş ; Güzelliğin On Para Etmez Şu Bendeki Aşk Olmasa, Eylenecek Yer Bulamaz Gönlümdeki Köşk Olmasa. Yani Söylemem O ki ; Kimsenin Seni Böyle Görmesine, Bu Sıfatlarla Nitelendirmesine Gerek Yok, Hatta Senin Bile Aynada Kendini Böyle Görememiş Olman Ehemmiyetli Değil, Sen Benim Gözüm de Böylesin. Bu Gözler Nurunu Kaybetmedikçe, Hep Böyle Kacaksın… Haşiye; ‘’Sevgili Mavi Olmayan Gökyüzü İle Şahsım Arasındaki Münasebet, Saygı ve Sevgi Çerçevesinde Çizilmiş Bir Kartpostal Olarak Nitelendirilebilir. Bir Kar Tanesi Kadar Beyaz, Bir Yağmur Damlası Kadar Berrak tır. Harici Hiç Manayı Barındırmaz İhtiva Etmez.’’ Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  13. İnanamıyorum. Kelimenin Tam Anlamı İle, İnanamıyorum. O Aradığım Dostum, Meğerse Ben Yukarıdaki İletimi Kaleme Alırken, Benimle Aynı Anda, Aynı Dakika da, Bana Hoşgeldin Mesajı Yazıyormuş. Düşünebiliyormusunuz. Yaklaşık Bir Haftadır Foruma Uğramayan o Güzide insan, Meğer Benim Tam da Kendisini Ararken, ve Forum da ki Diğer Dostlara da Nerede olduğunu Sormak İçin bir Özlem Mesajı Hazırlıyorken, O da Sanki, Gönül Telgrafının Diğer Ucunda Aynı Duyguları Hissediyormuşcasına Şahsıma Hoşgeldin Yazısı Hazırlıyormuş. İnanamıyorum Demiştim Ya ; Artık İnanıyorum. Sevgili Mavi Olmayan Gökyüzü, Sana ve Dostluğuna... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  14. Sevgili Dostlar ; Neyi Merak Ediyorum Biliyormusunuz ? Düzeltiyorum. Kim i Merak Ediyorum Biliyor musunuz ? Haydi Tahmin Edin Bakalım ; Bu Forum un En Sevimli, En Kibar, En İçten, En Karşılıksız, En Samimi, En Canayakın, En Anlayışlı, En Duyarlı, En Terbiyeli, En Saygın, En Sevilen, Hanım Efendi si ni. Hemen Anladınız Değil mi Kim Olduğunu. Öyleyse, Söyleyin Nerede Bulabilirim O'nu ..? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  15. Sevgili Rina ; Yarınlarımız Olmasa, Bugünümüzden Ne Bekleyebilirdikki ? Ümid Edecek Neyimiz Kalırdı ? Çok Güzel Şeyler Yazmak İstediğinizi Söylediniz Ya İşte. Bundan Değerli, Ne Olabilir Aslında. Bir Hediye nin Değeri, Taşıdığı Kıymeti İtibari ile Değil, Sunan Kişinin İçtenliğiyle Ölçülebilir Ancak. Anneler Gününde Annesine Hiçbir Hediye Alamamış, Ve Annesinin Gözünün İçine Bakarak ; Elimde Olsa Sana Dünyanın En Güzel Hediyesini Vermek isterdim, Ama Şimdilik Bir Öpücük den Başka Hiçbir Şeyim Yok Diyen Bir Çoçuk, Siz ce de o Gün Yeryüzünde Anneler e Verilmiş Tüm Hediyelerden Daha Güzel Bir Hediye Vermiş Olmaz mı Anneciğine ? Ben Sizin Bu Nazik Mesajınızı da İşte Bu İçtenlikle ve Bu Samimi Duygular Eşliğinde Kabul Ediyorum. Yarın, Hiç Bir Şey için Borçlu Değilsiniz. Hoşbulduk Sevgili Rina ... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  16. Sevgili gun.dem ; Merhaba. Nasılsınız ? Ben Bu Çiçek Verme İşini Bir Keresinde Öğrenmiştim Ama Şimdilerde Yine Başa Sarmışım. Artık Kusura Bakmayın. Fakat Aslında Biliyormusunuz ? Avucunda Fidan Yetiştirecek Kadar Özel Birine, Sanırım Çiçek Biraz Sönük Kalırdı. Ve Yine Düşünüyorum da Avuç İçi Bu Kadar Sıcak Olan Bir İnsan ın Yüreği Nasıl Tutuşur. Ve Bu Nazik Karşılmanız Adına, Bir Söz Veriyorum yine Sizin Adınıza ; O Fidan ı, Kalbinizdeki Gülistan da Yeşertmek Adına, Ab ı Hayat olan Can Suyu Tükenirse Birgün, Biz, Dolmuş Bir Çift Göz Olur Bekleriz, Bir Kaç Damla Gözyaşına Kanmazsa Diye, Kapkara Bir Bulut Olur Bekleriz. Çiçek Yerine Bir Deneme Kaleme Aldım Sizin İçin. Kabul Buyurunuz. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  17. Aaa.Bu Bir Partimi Yoksa. (Doğum Günü Partisi Olunca Hiç Dayanamam Da) Sevgili Cottirik, Siz i Tanımıyorum Ama Ümid Ediyorum ki, Siz e İyiki Doğdunuz Diyebileceğimiz Kadar Değer Katmışsınızdır Paylaştığımız Bu Dünya ve İnsanlık Adına. Çok Şey Bekliyor da Olabilirim, Lakin En Azından Forumumuz da Yayınlanacak Bir Tek iletiden Bari Mahrum Etmeyiniz Bizleri. Unuttunuz mu ? Bu Gün Sizin Doğum Gününüz. Herşeye Rağmen , İyiki Doğdunuz... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  18. Sevgili Radya ; Bu Ne Şereftir Böyle. Bizim İçin Ne Büyük Onur dur Bu. Tevazuya Bakın ki, Forumun Dört Bir Yanını Etkisi Altına Almış, Dört Yüz e Yakın Rep i Hanesine Katmış, Bir Forum Efsane si Olmaya Namzet , Sevgili RADYA Tarafından Selamlanıyorum, Hoşgeldiniz Mesajı Alıyorum. Artık Kimse Duramaz Önümde. Ben Bu Coçkuyla Bir Sene Daha Yazarım Bu Forumda. Sevgili Radya, Biraz Mizahi bir Üslup İle Hissettiklerimi Hissettirmeye Çalıştım. Umarım Kızmamışsınızdır. Ama Şaka Bir Yana, Sizin İsminizi Öyle Forumun Taa Üstünde, Hemde En lerin En Üstünde Görünce, Vallahi Gıpta Etmiştim İçimden. Hani Hep Sahip olmak istediğiniz Bir Arabayı, Kendi Aracınızın Yanına Park Etmiş Olarak Görürsünüzde, Bi Tuhaf Olursunuz Ya, Onun Gibi Mesela. Birkaç Gündür Gizli Girip Çıkıyordum Foruma, Şöyle Göz Ucuyla Bakıp Kayboluyordum Hemen. (Neden Böyle Davrandığımı Belki Anlatabilirim de, Şimdilik Biraz Daha Isınmam Gerek Sanırım) Çekiniyordum işte Birşeylerden, Ama Sizi Temin Ederim Sevgili Radya , İlk Hoşgeldin Mesajları İçerisinde Sizin Adınızı Görünce, ''Tamam'' Dedim. Cesaretlendim, Parmaklarım Titremeden Klavye Üzerinde Gezinmeye Başladı. Hani Kötü Bir Süpriz ile Karşılaşsam, Olur Ya, Eski Hasımlarımdan Biri Çıkpda Beni Baştan Bezdirecek İki Çift Laf Etse , Ben Baştan Ne Diyeceğimi Ezberlemişim Zaten ; ''Beni Adıyla Sanıyla, Namı Değer RADYA Karşılamış, Hoşgeldin Demiş, Sen de Kim Oluyorsun Arkadaşım '' Diyeceğim. Her Neyse Çok Uzattım Sanırım. Kusuruma Bakmayın. Sözün Özü ; Hoşbulduk Sevgili RADYA. İyiki Siz i Bulduk. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  19. Sevgili TengeriinBoşig ; Bilirsiniz, Bazen Bir Cümle, Hatta Bir Kelime Değiştirir Herşeyi. Sihirli Bir Fırça İle Boyanır, ve Pembeye Dönüşür Yaşam ın Tüm Renkleri. Evet. Siz ve Ben. Mazide Pek Çok Cephede Yer Aldık Birlikte, Bazen Omuz Omuza, Ama Sıklıkla Göğüs Göğüse. Lakin Sizi Temin Ederim, Bir Sözcük, Bir Merhaba, Bir Hoşgeldin Yetiverdi Bu Tabloyu Yeniden Boyamaya. Hem de Ümid in Rengi ne , Maviye ... Hoşbulduk Sevgili TengeriinBoşig. Hakikaten, Hoşbulduk... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  20. Sevgili Cloud ; İlk İleti, İlk Hoşgeldin ve İlk Tebessüm. İnanın, Hiç Değişmemişsiniz. Hoşgörü ve Anlayış Denilince İlk Akla Gelebilecek Kişiden, İlk Mesajımı Aldığıma İnanamıyorum. İnanın Bu Benim Adıma Bir Onur dur. Yinede, Siz'e Hep Sormak İsteyipde Soramadığım Bir Soru yu, Hemen Şimdi Burada Sormak İstiyorum ; Acaba Neden Sizinle Birlikte (İletişim Kuruyor) iken, Kendimi Bir Yönetici İle Konuşuyor gibi Hissetmiyorum. Yönetici Dediğin Biraz Mesafeli ve Resmi olur Zannerdim,Sizi Tanıyana Dek. Nereden Geliyor, Bu İçtenlik, Bu Tevazu, Bu Hamiyet. Sizi Temin Ederim Sevgili Cloud ; Siz Burada Olduğunuz Sürece Ben Kendimi Hep Huzurlu ve Güvende Hissettim ve Hissedeceğim. Ne Diyelim, Allah Başımızdan Eksik Etmesin. (Daha da Önemlisi Dostluğunuzuda Kaybettirmesin) Bu Nazik İletiniz Adına Size Çok ama Çok Teşekkür Ederim. Hoşbulduk Sevgili Cloud. Saygılarımla. Doğan Gülbudak.
  21. birvarmışhiçyokmuş şurada yorum gönderdi rina'nın blog başlığı içinde rina's Blog
    Tek Kelime İle Harika Bir Yazı. Çok Samimi, Çok İçten, Sımsıcacık. Aşağıdaki Paragraf ise Zaten Herşeyi Anlatıyor. ''Bu iletiyi içinizdeki çocuktan uzak tutunuz. Zira, siz bu iletiyi okuduktan sonra içinizdeki çocuk, özgürlügüne kavusmak isteyip basiniza dert açabilir. Bu iletiyi yazan ve/veya size gönderen kisiyi, mümkünse kalbinizin derinliklerinde bir yerde muhafaza ediniz. '' Oysa Sizinle Bizzat tanışmıyor Olmama Rağmen, Yine Sizi Temin Ederim ki ; Bu Nasihate Rücu Edeceğim, Bu Cümleri, Kalbimin Derinliklerinde Muhafaza Edeceğim, ve Tabiiki Sahibesini... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  22. Sevgili Dostlarım, Forumdaşlarım. Bir Seneyi Aşkın bir Sürenin Ardından, Bir Merhaba Diyebilmek Bu Kadar Zor Olmamalı İdi, Biliyorum. Lakin, İlk Adımlarını Atacak Olan Bir Bebeğin Heyecanını Taşıyorum Yüreğimde. Ümit ve Kaygı yı, Birarada Hissediyorum. Hepinizi, Hasret ve Özlem ve Muhabbet Dolu Bir Yürek ile Kucaklıyorum. Yokluğum ( Bilhassa, Sessizce ve Hoşcakal Diyemeden Gidişim ) Adına Tüm Sevdiklerimden Özür Diliyorum. Ne Söyleseniz Kabulumdur. Yalnızca Şu Kadarını Biliniz ve İnanınız ; Bu Bizim Seçimimiz Değildi, ve İktidarımız Dahilinde Olmadı. Tüm Dostlardan Biraz Hoşgörü ve Anlayış Bekliyorum. Sevgili Mavi Olmayan Gökyüzü , Sevgili Dayı , Sevgili TengeriinBoşig Sevgili Sarıgöl Sevgili Vesade , Sevgili Mimoza , Sevgili Tarafsız , Sevgili Bilimselci , Sevgili Dipnot , Sevgili Xprensesx Sevgili Senyour , Sevgili Evaporit , Sevgili Artropod , Sevgili Reşha , Adı Bende Saklı Birçok Dostum ve Yalnızca, Şahsıma Birtek Tebrik Mesajı Bırakabilmek için Foruma Üye Olup, Zamanının En Çok Okunan ve İzlenen Başlığı Olan, ''Burada Her Soruya Cevap Verilir'' Başlığının (Son İleti) Kapanışını Gerçekleştiren, Sevgili İSLAM Hepinizi Çok Özledim. Ve Sizler e Merhaba Diyebileceğim Günü Sabırsızlıkla Bekledim. Lütfen Bu Selam ımı da Bu Mana da Kabul Buyurunuz... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  23. Sevgili Dostlar ; Forum umuz dan Uzak Kaldığım, ve Sizlerle Birlikte Olamadığım Br Kaç Günün Ardından, Vuslatın ve Kavuşmanın Sevincini Yaşıyorum. Bu Kısmi Ayrılık, Kesinlikle Kendi Tercihimiz Değil, Bilakis Mecburi ve İmkansızlık Dahilindedir. Sanırım ve Korkarım ki, Yaz Dönemi Boyunca Bu Med Cezirler Yaşanmaya Devam Edecek, Lakin Forumumuza Bağlılığımız Daim Kalacaktır. Şimdi Bu Dönemde, Ortaya Atılmış Bir Takım İddia ve İftira lar a Yanıt Vereceğiz. Kuran ı Kerim in Değiştirilmemiş ve Tahrif Edilmemiş Olduğu Gerçeğini, Yalanlamak Adına Ortaya Atılan Karalama ve Yalanlamalar, Net ve Kesin Bir Dille Çürütülecek, ve Sayfalar Dolusu Yapılmış Müfritkar Alıntılar, Yine Kaynaklarından Alınan Belge ve Delillerle Geçersiz Kılınacaktır. Lütfen Dikkatle İnceleyiniz. ; Bazı insanların Kuran'a şüphe düşürmek için zaman zaman bazı iftiralar attıkları görülmektedir. Bunlardan biri de Garanik uydurma hikayesidir. Sizin sorunuza neden olan da budur. Allah Peygambelerini bütün vesveselerden ve şeytanın telkinlerinden korumuştur. “Senden önce hiç bir resul veya nebî göndermedik ki, halkının hidâyetini umarak gayret gösterdiğinde, şeytan onun temennisi hakkında bir vesvese vererek, ümidini kırmak istemesin. Ama Allah, şeytanın attığı o vesveseyi giderir, sonra da âyetlerini sapasağlam, muhkem kılar. Zira Allah alîmdir, hakîmdir (herşeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)” (Hacc, 22/52). Bu âyet-i kerime farklı değerlendirmelere mülahazalara yol açmış ve etrafında bir takım hâdiseler, rivayetler örülmüştür. Şimdi bunları ve konunun aslını ele alalım: “Temenni”nin anlamları: Burada en önemli kavram “ Temenni ” dir. Kelimenin Türkçe’mizde de bulunan ilk anlamını esas alırsak âyet şöyle tefsir edilebilir: Her peygamber, kavminin ilahi hidayete tabi olup kötülüklerden kurtulmalarını arzu eder. Şeytan, insanların kalplerine şüphe atarak halkı resullere karşı koymaya çağırır. Yahut resul, kavminin hidayetini temenni edip hırsla çalışırken, şeytan onu ümitsizliğe düşürmek için vesvese verebilir, onu maksadından caydırmaya çalışır. Kur’ân-ı Kerim, şeytanlara uyanların yaptıkları işleri bazen şeytanlara izafe eder. Zira sebebiyet münasebeti vardır. Dine davetinin başlangıcında Peygambere inananlar az, küfür tarafı ise sayı ve maddî imkân bakımından çok güçlü olduğundan şeytan, haklı olanların, sayıca çok olanlar olduğu telkininde bulunur, hattâ "haklı olsa Allah onu üstün kılardı" diye Allah Teâlâ’nın da kendi tarafında olduğu vesvesesini verir. Bu durum, bir taraftan müşrikler, bir taraftan mü’minler hakkında bir fitne (yani imtihan) olur. Fakat neticede Cenab-ı Allah, sabreden iman ehlini teyid ederek, şeytanların ortaya attıklarını giderip peygamberlerin tebligatının hak ve hakikat olduğunu izhâr eder. Şeytanın ye’se düşürmek üzere vesvese verdiği peygamber, ilk anda vesveseye maruz kalsa da, “ismet” vasfı vesvesenin karşısına çıkar, yani Allah’ın verdiği “günahtan korunmuşluk” vasfı, şeytanın vesvesesini iptal edip boşa çıkarır (M. Tahir İbn Âşur, Tefsiru’t-Tahrir, 17/299-300). Allah, müminlerin kalplerinden şeytanın şüphelerini nesh edip, vahdaniyet ve risaletin hakkaniyetini bildiren âyetleri onların kalplerinde muhkem kılar; kâfirler ve münafıklar ise küfür ve şüpheleri içinde kalırlar. Âyet-i kerime, bu sürecin bütün tevhid tarihinde, istisnasız olarak tekrarlandığını bildirerek Hz. Peygamber’i ve müminleri teselli etmektedir (krş. A.H. Aksekili, Hatemu’l-Enbiya Hazretlerine İsnad Olunan En Çirkin İftiranın Reddiyesi, s. 61-67; İbn Âşur, 17/300-301). İlgili âyetlerin mânâsını tevcih hususunda birkaç görüş daha varsa da bu âyetteki umum, talil, risalete hakkını vermek gibi üç husus dikkate alınınca, isabetli tefsirin ancak bunlar olduğu tezahür eder (Aksekili, s.69). Bu izahta ne lisan kaidelerine, ne da itikad esaslarına aykırı bir taraf yoktur. Bu mânâ, zorlamasız, insicamlı olarak âyetin fasih ifadesinden ortaya çıkan mânâ olup, ayrıca bir hikâye uydurmak suretiyle boşluk tamamlama ihtiyacı göstermez (İbn Âşur, 17/303). Âyette geçen temennî’nin ikinci mânâsı “okumak”tır (İbn Âşur, bu mânâ ve bunun şahidi olarak Hassan ibn Sabit (r.a.)’a nisbet edilen beytin ona mensup olduğu hakkında şüphe izhar eder.). Elka “bir şeyi elinden atmak” demek olup, bozmak kasdıyla halk içine bir şey atmak mânasıyla vesvese hakkındâ istiare olmuştur. Nitekim elkaytü fi hadisi fülanin deyimi, “söyleyenin maksadına aykırı olmakla beraber lafzın az çok muhtemel olduğu şeyi sözüne karıştırdım” yahut “netice itibariyle, söylemediği bir şeyi ona mal ettim” demektir. (Hak yolun karşısına çıkanlar, insanları saptırmayı kendilerine iş edinirler, onlar şüpheye uyup, şüphe uyandırmak için çabalar dururlar. Sapkınların kalplerine bunları atanlar (ilka edenler) şeytanlar olduğu için, bu sebebiyyet alâkasından ötürü onların yaptığı iş, şeytanlara izafe edilebilir.) Meselâ şeytanların kulaklarına üflemeleriyle müşrikler, Hz. Peygamber (s.a.s) Kur’ân âyetlerini tebliğ ettikçe, batıl bir şekilde onu redde çalışıyorlardı. Kur’an şirke kaçacak delik bırakmaz Şimdi konunun diğer yönüne geçelim: Cenab-ı Allah Necm suresinde putları tahkir etmek üzere şöyle buyurur: “Baksanıza şu Lat ve Uzza’ya; ve üçüncüleri olan öteki (put) Menat’a. Demek erkek size, kadın Allah’a öyle mi? O halde bu insafsızca bir taksim! Onlar (o putlar) sizin ve babalarınızın (tanrı) diye isimlendirdiğiniz (boş, medlûlsüz) isimlerden başka bir şey değildir. Allah onların tanrılığı hakkında hiçbir delil indirmemiştir: o putlara tapanlar sırf zanna ve nefislerinin alçak hevesine uyuyorlar. Hâlbuki onlara, Rab’leri tarafından yol gösterici gelmiştir. Yoksa her arzu ettiği şey, o insanın kendisinin mi olacaktır? Son da ilk de (âhiret de dünya da) Allah’ındır. Göklerde nice melek var ki, onların şefaati hiç bir işe yaramaz, meğer Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olsun (ancak o zaman şefaatin faydası olur). Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adını takıyorlar. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur; sadece zanna uyuyorlar; zan ise hak olan (ilmin) yerini tutmaz (Necm, 53/19-28). Bu pasaj, putları ve putperestliği tahkir eden, bütünlük arz eden, unsurları arasında kopukluk olmayan insicamlı bir metindir. Kısaca söyleyecek olursak, burada putlar ve putperestler, putların kız suretinde tasvir edildiği de tasrih edilerek, yedi yerde açıkça tahkir edilmiştir, şöyle ki: 1- Efe raeytüm (l) ile yapılan tahkir. Zira bu tabir, peşinden gelen şeyi reddetmek için yapılan bir giriztir. 2- Esmâün semmeytûmûhâ ile, kuru isimler, medlulü olmayan sadece müşriklerin vehimlerinde varlığı bulunan putlar kasdedilir. 3- Allah, onları tanrılaştırmaya hak verdirecek hiçbir delil bildirmemiş, hiç bir yetki vermemiştir. 4- “Demek erkek size, kadın Allah’a öyle mi?” istihzası. 5- Sırf zanna ve alçak hevese uydukları ittihamı. 6- Makbul varlıklar olan meleklerin bile, Allah’ın izni olmadıkça, şefaatlerinin fayda vermediği. 7- Meleklerin dişi olduğunu söyleyenlerin ahirete inanmadıkları. Efe raeytum ile, müşriklerin mabudlarının hakirliği, akidelerinin sakimliği gösteriliyor. Hitap Kureyş’e yapılmaktadır. Yani “sırf ilahî vahy olan bu kelâmı dinledikten, sahibinizin (arkadaşınızın) miracda gördüklerini duyduktan sonra: “Baksanıza şu Lat ve Uzza’ya, bir de şu geride üçüncüleri olan Menat’a!” (Elmalılı H. Yazır, 6/4591)”... Bu beyandan sonra, siz de o taptığınız muhtelif putları ve geriliklerini gördünüz değil mi? Şimdi haber verin bakalım, size erkek O’na dişi öyle mi! (Müşrikler putlarına müennes (dişi) isim takarlardı. Onlar “putlar, ilâhî kuvvetlerin, melaikenin suretleridir, melâike ise Tanrı’nın kızlarıdır, biz onların suretlerini yapıp dişi isimleri vererek onlara perestiş etmekle kendilerini Allah indinde şefaatçi ediniriz’’ sanıyorlardı). “O halde bu, insafsızca bir taksim!” (Necm, 22). Allah’a çocuk isnat etmek, haddizatında büyük bir zulümdür. Fakat müşrikler, kendilerinin kız babası olmalarını eksiklik sayarak, kız istemedikleri, hattâ onları öldürdükleri halde, kızları Allah’a tahsis etmekle, kendi vicdanlarına karşı, tazim eylemek istedikleri Mabud’u tahkir etmiş, Ona karşı büyük haksızlık etmiş oluyorlardı. (Taberî, 27/58; Elmalılı, 6/4596). Mezkur hususlar putları açıkça tahkir etmesine rağmen, uydurma bir rivayet 20. âyetten sonra “Ve tilke’l-garaniqu’l-ula, ve inne şefaatahünne le-turteca” (Bunlar yüce kuğu kuşları (tanrıçalar)dır ve elbette onların şefaatleri umulur) sözünün yer aldığını öne sürer. Aslında ilgisi olmadığı halde, Garanîk meselesi ile ilgisi kurulan sahih bir rivayet vardır. Buharî’de İbn Abbas (r.a)’ın şöyle dediği nakledilir: “Necm suresini okuyunca Hz. Peygamber (s.a.s.) secde etti, onunla beraber Müslümanlar ve müşrikler, cinler ve insanlar da secdeye vardılar’’ (Sahih, “Necm Suresi’nin Tefsiri”). İmam Ahmed, (Müsned, 6/399-400) ve Nesaî (“İftitah”, 2/160) başka bir tarikten buna benzer bir rivayette bulunur, fakat mazmunu Necm Suresi’nin okunmuş olup, orda bulunan herkesin secde ettiğidir. Bu secde şöyle izah edilir: Hz. Peygamber (s .a.s.), Cenab-ı Allah’ın, surenin son âyetindeki emrini tutarak secde edince, müşrikler de kendi mabudlarına tazimen secde etmişlerdir (İzmirli İsmail Hakkı’dan naklen Aksekili, s.46-47). Secdeye kapanmaları, Hz. Peygamber’in bir mucizesi de olabilir. Yahut, Kur’ân-ı Kerim’in müessir üslubu, yüce hakikatleri, hele Resûlullah’ın mübarek ağızlarından okununca, muazzam bir tesir gücü kazanmış olmalıdır. Sözde Garanîk Kıssasının tenkidi Taberî; M. İbn Kâb el- Kurazî, Ebu’I-Âliye, Saîd İbn Cübeyr, İbn Abbas, Dahhâk, İbn Şihab’dan özeti şu olan bir kıssa nakleder. (Tefsiru’t-Taberî, 27/186-189): Haşa ; Resûlullah, kavminin yüz çevirdiğini görünce bu ona çok ağır geldi. Allah’tan kavmi ile kendisini birbirlerine yaklaştıracak bir şey inmesini temenni etti. Cenab-ı Allah Necm suresini indirdi. O da okudu. Bu esnada şeytan gönlünden geçirip de kavmine getirmek istediği şeyi onun lisanına atıverdi: “(Bunlar yüce kuğu kuşları (tanrıçalar)dır ve elbette onların şefaatleri umulur).” Kureyşliler bunu işitince sevindiler ve onu dinlemek üzere yaklaştılar. Mü’minler de Rab Teâlâ’dan gelen şeyi tasdik ettiler, Peygamber’i bir hata veya vehimden ötürü itham etmediler. O, sureyi bitirince secde etti. Onun secde ettiğini gören mü’minler de onun getirdiğini tasdik ederek secde ettiler. Mescitteki müşrikler de secde ettiler. Velîd ibn Muğîre hariç herkes secde etti. Secde haberi, Habeşistan’a hicret etmiş Müslümanlar’a da ulaştı. Bir kısmı orada kalıp, bir kısmı Mekke’ye hareket etti. Sonra, Cenab-ı Allah, Peygamber’e, “Benim indirmediğim şey söyledin!” dedi. Resûlullah üzüldü, Allah’tan korktu. Bunun üzerine Allah bu âyeti (Hac, 52) indirerek onu teselli etti, Şeytanın ilka ettiğini neshetti” (Taberî, 27/187-188). Bu Uydurma Rivayet in, Muhteva yönünden Tenkidi A) Muhteva yönünden tenkidi (dahilî tenkid). Bu rivayeti, ihtiva ettiği tenakuzlardan ötürü kabul etmek mümkün değildir zira: a) Daha önce gerek Hac, gerekse Necm sûrelerinde geçen mezkûr iki âyet grubunun tefsirini nakletmiştik. Bu hâdise, onların muhtevaları, sibak siyaklari ile uyuşmaz. Özellikle Necm sûresi, naklettiğimiz pasajında, belirtmiş olduğumuz yedi unsuru ile şirki iptal etmişti. Bu ortam içinde, putları yücelten bir söz girecek yer bulamaz, kabulü mümkün olmaz. Faraza söylenmiş bile olsa, müşriklerin buna kanması mümkün değildir. Şirke, putlara hakaret üstüne hakaret yağdırılırken öven bir cümle ne ifade ederdi ki? (M.H. Heykel, s. 96; Seyyid Kutub, “Necm suresinin tefsiri,” 27/73). Hiç merak etmeyelim, Peygamberimizin muhatabı şedid müşrikler, böyle bir sözle havalanmayacak kadar davalarına bağlı, şüpheci ve radikal idiler. Böyle bir sözün burada söylendiği farz edilirse, asıl düşünülecek tevcih, diğer yedi unsura ilaveten, onu sekizinci bir hakaret ifadesi saymaktır. Yani, başta bir istifham hemzesi takdir edilerek: “O dişiler (tanrıçalar), onların şefaatleri umulacak ha! Yuh olsun sizin aklınıza!” (Razî, Mefatihu’l-Ğayb, Hac,52 tefsiri, 6/249) da bu ihtimali bildirmekle beraber isabetli bulmaz). Cenabı Allah, bu kısa Necm sûresinde, şeytanın sözünün, âyet olarak girdiği iddia edilen kısmın önünde ve sonunda, bu hikayeyi tam iptal edecek hakikatleri yerleştirmiştir. Red ve iptal edici yedi unsuru, daha önce zikretmiştik. Şimdi de, vahy hakkındaki şu kuvvetli teminatı hatırlatalım: Bu sûrenin baş tarafında (Necm, 2-4): “Şaşırmadı sahibiniz, azıtmadı da. Ve hevadan söylemiyor. O, sade bir vahiydir, ancak vahyolunur. Ne aldanır, ne aldatır, o kendi re’y, arzu ve temennisinden söylemez.” âyetleri vardır. Kısaca vahye şeytan asla müdahale edemez, o daima korunma altındadır. c) Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından böyle bir şey söylenmesi, risalete aykırıdır. Zira böyle bir sözü kasden, cebren veya sehven söylemiş olabilir, başka bir ihtimal yoktur. Kasden söylemek küfürdür, caiz değildir. Peygamberin gönderilmesinin sebebi putları övmek değil, kötülemektir. Şeytanın cebren söyletmesi de mümkün değildir. Zira Cenab-ı Allah, Şeytana: “Benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur”(Hıcr, 42) âyetinde şeytanın mü'minler üzerinde sultası olmadığını bildirmiştir. Şeytan, mü’min kulları bile icbar edemezse, Peygamber’i hiç edemez. Hz. Peygamberin, sehiv ve gafletle söylemiş olması ihtimali de merduttur; Zira tebliğ halinde onun hakkında gaflet caiz değildir. Caiz olsaydı, onun söylediklerine artık itimat kalmazdı. Ve çünkü vahy edilen Kur’ân hakkında Cenab-ı Allah, (Fussilet, 42) “Kur’ân'a batıl, ne önünden ne ardından yol bulamaz”, keza, “Kur’ân’ı Biz indirdik ve onu Biz muhafaza edeceğiz” (Hicr, 9) buyurmuştur. Diğer taraftan, daha birçok âyet, Hz. Peygamberin risalet ve tevhid hususunda son derece kararlı olup, müşriklere azıcık bir meyil dahi göstermediğini bildirmektedir, (bkz. Hakka, 46; Yunus, 15; İsra, 74; Furkan, 32.) Rivayet Cihetinden Tenkidi Rivayet yönünden bu vak’a uydurmadır. Birçok muhakkik bu kıssayı reddetmiştir. El-Beyhakî: “Bu kıssa, nakil bakımından sabit değildir.” demiştir (Razî, Mefatihu’1-Ğayb, 6/245). Kâdî İyad: “Sahih hadisleri rivayet eden hiç bir kitabın bunu nakletmemesi, hiçbir sikanın bunu sahih ve muttasıl bir senetle rivayet etmemesi, çürüklüğünü göstermeye kâfidir. Nakledenler, sadece tuhaf şeylerle oyalanmayı âdet edinen bazı tefsirciler ile tarihçilerdir” (eş-Şifa, 2/111). Es-Suheylî: “Bu hadis, sabit değildir” der (er-Ravdu’1-Unuf, 1/229). Beydavî. Neysabûrî, Ebu’s-Suûd, Ebü Mansur el-Maturidî, İbn Kesir, Nevevî, Bedreddîn Aynî, el-Hatîb Şirbinî, Alusî, Ebu Bekr ibnu’l-Arabî, Ebû Hayyan, bu kıssanın sabit olmadığını beyan edenlerden bazılarıdır. ( Bu zatların fikirleri hk. bkz. Tefsîru İbn Kesir, Râzî, Hatib Şirbinî, Ebu’s-Suûd, Âlusî tefsirlerinin Hac, 52 âyetine dair yaptıkları açıklamalar). Rivayetin bir aslı olabileceğini düşünenler arasında İbn Hacer ile İbrahim el-Güranî bulunmaktadır. Bazı rivayet ehlinin bu kıssaya inanmasını nasıl izah etmeli? Secde gerçeğine sebep arama, Kureyş’in Hz. Peygamber’in kıraatinin etkisi ve Kur’an’ın büyüleyici üslubunun tesiri altında yaptığı secdeye bahane olarak ileri atmış olabilecekleri sözün yaygınlaşması, keza Hz. Peygamber’in, kavminin hidayete gelmesini çok arzu etmesi, şeytanın işi karıştırıp Hz. Peygamber’e vesvese vermesi, Habeşistan’a gidenlerin geri dönmesi gibi olaylar hicri ikinci asır başlarında bir araya gelerek bir kıssa halinde birleştirildiği, bazı tarihçiler ve tefsircilerin de, boş bulunup eleştirmeksizin kabul psikolojisi içine girdiği söylenebilir. (bkz. Mevdûdî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber, 1/487. Bu konuda daha başka tevcihler de yapılmıştır: Mevlana Şiblî, Asr-ı Saadet, c.l; A.Himmet Berkî- O. Keskioğlu, Hatemul-enbiya, s.96-166). A. H. Aksekili rivayeti eleştirirken, şeytanın sözünün on beş ayrı şekilde rivayet edildiğini bildirip bunları ayrı ayrı sıralar (s. 16-17). Rivayetlerdeki bu ıztırabı, uydurma olduğunun delili sayar. Daha sonra ise râvîlerdeki ıztırabı ele alır. Ravilerin bu sözü, onu söylediğinde gah Resûlullah’ın namazda olduğu, gah Kureyş’in nâdilerinde (klüplerinde) bulunduğu sırada, veya namaz kılarken uyuklamış, (haşa) uyurken ağzından kaçırıvermiş tarzlarında on bir çeşit anlatım ile naklettiklerini, birinin bir türlü öbürünün başka türlü söylemesinin de meselenin uydurma olduğunu göstereceğini ifade eder (s. 22). Ona göre bu, Tâbiun devrinden sonra uydurulmuştur. Keza Aksekili, İbn Abbas’a mal edilen bu konudaki sekiz sebeb-i nüzul rivayetini inceleyerek, bu ıztırabın da rivayeti çürüttüğünü beyan eder (s.26). Konuyu dikkatli şekilde inceleyen muasır müellif Mevdûdî ise, tarihi bakımdan şu tenkitleri öne sürer. 1-Muteber tarihî kayıtlara göre Habeşistan’a ilk hicret bi’setin 5. yılında Receb ayında olmuştur. Hikâyeye göre, sulh haberini öğrenip dönenler, gittikten sadece üç ay sonra, aynı yılın Şevval ayında dönmüş oluyorlar. 2- Hikâyeye göre bu sözü söylediğinden ötürü Resûlullah’ı itab eden İsra, 73-75 âyeti inmişti. Halbuki İsra sûresi Mirac’ı müteakip inmiştir. Miraç ise bi’setin 11 veya 12. yılında vaki olmuştur. Buna göre uyarmanın 5-6 sene bekledikten sonra yapılmasını kabul etmek tuhaflığına düşülür. 3- Teselli etmek üzere indiği bildirilen Hac 52 âyeti Hicrî birinci yılda inmiştir. Buna göre teselli, uyarma ve tekzibden 2-2,5 yıl, olayın üzerinden ise 9 yıl kadar zaman sonra olmuş olur. Bunu kim kabul edebilir ? 4- Hem niçin tekzib ve teselli için gelen âyetler, bizzat Necm sûresine ilave edilmeyip ayrı ayrı sûrelere yama olarak eklensin? Hâlbuki bu âyetler, –daha önce gördüğümüz üzere– muhtevalarıyla tam insicamlı olup yama intibaı uyandırmazlar. Muasır Tunuslu müfessir M. Tahir ibn Âşur bu Garanîk kıssasını maharetle reddettikten sonra hülasa ederken der ki: “Bu kıssayı, müşriklerin Necm sûresini dinledikten sonra secde ettiklerini bildiren sahih haberle birleştirmek, bazı müelliflerin karıştırmalarından ibarettir. Keza bu kıssayı Hac sûresi ile birleştirmek de öyledir. Mekke’de ilk nazil olan sûrelerden bulunan Necm sûresi ile, bir kısmı Medine döneminin başlangıcında, bir kısmı Mekke döneminin sonlarında inen Hac sûresi arasında pek uzun bir zaman vardır. Keza Habeşistan’a hicret edenlerin dönmesi ile birleştirmek de fanteziden ibarettir. Sûresinin inmesi ile Habeşistan’dan dönme arasında nice seneler vardır.1 Hâdisenin aslı şu olabilir: Mekke’de İbnu’z Ziba’ra2 gibi cahil alaycılar vardı. Onlar, Necm sûresinde Lat, Uzza, Menat’ın anılmasını halk içine fitne sokmak için fırsat bildiler. Bu sûreyi seçmelerinin sebebi ise, Allah Resûlü onu Kabe’de okuduğunda müşrikler de orada idiler ve Allah, nebîsi için mucize olarak Kureyşlileri secde ettirdi. Sonra onlar, bu secdelerine mazeret olarak böyle bir hâdiseyi uydurdular. (İbn Âşur, Tefsîru’t-Tahrîr, 17/305) İbnu’l-Kelbî (ö. 204) Kitab’ul-Asnâm (Putlar) adlı kitabında, cerh ve tadil kaidelerini de tatbik etmeksizin, putlarla ilgili her türlü haberi toplayıp naklettiği halde bunu zikretmez; buna mukabil, Cahiliyye Araplarının Kabe’yi tavaf ederken: “Lat hakkı için, Uzza hakkı için, üçüncüleri Menat hakkı için! Onlar yüksek kuğular (dişi tanrıçalardır), onların şefaatlerine ümit bağlanabilir” dediklerini anlatır (Kitabu’l- Asnam trc. B. Bilgin, metin, s.13; trc. s.32). Yakut el-Hamevî de Mu’cemu’l-Büldan adlı ansiklopedik coğrafya lûgatında Uzza’yı anlatırken (4/116-117) müşriklerin bu sözlerini nakleder. Bu son iki cümle, Garanik rivayetinde, şeytanın Peygamberimize söylettiği iddia edilen sözün aynısıdır. Büyük ihtimal Garanik kıssasının menşei, müşriklerin bu sözleridir. Elmalılı H. Yazır da, (6/4597) “Demek ki Garanîk teşbihi, Peygamber’den evvel söylenegelmiş bir sözdür. Muhtelif şekillerde söylenmiş olması da buna delâlet eder. O halde bu söz, esas itibariyle müşriklere bir ilka-yi şeytanîdir.” açıklamasında bulunur. Bu kıssayı istismar eden veya bu kıssayı çürütebileceğini zanneden oryantalistler Bunca tutarsızlığına rağmen, bu Garanik kıssasını, vahy ve nübüvvet akidesine gölge düşürmeye elverişli bulmaları sebebiyle gerçek kabul eden müsteşrikler, gerçekten acınacak bir ilmî sefalet sergilemektedirler. W. Muir, R. Dozy, Brockelmann, Nöldeke, Blachere, M. Gaudefroy-Demombynes, M. Watt bunlar arasındadır.3 Peşin hüküm ve aleyhtarlık sebebiyle tenakuzlara düşmekten, zekâları ve ilmî maharetleri kendilerini koruyamamıştır. Bununla beraber, müsteşriklerin ele aldıktan hemen her meselede olduğu gibi, bu mevzuda da, içlerinden bu hususta hakkı teslim edenleri çıkmamış değildir. Ezcümle –bir çok mevzuda garazkâr ve peşin hükümlü olan– L. Caetani, isabetli tahlille bu hikayenin uydurma olduğunu açıklamıştır: “(...) Çünkü bunu uyduranlar, iki büyük gayr-i tabiîliği ve tezadı bertaraf edememişlerdir. Yalanın bacağı kısadır. Yukarıdaki hadislerin hepsi ispat etti ki, Muhammed ile Kureyşliler arasındaki ihtilaf, Kureyşlilerin düşmanlığı karşısında Müslümanları muhacerete mecbur bırakacak kadar şiddetlidir. “Şimdi tetkik etmekte olduğumuz hikayeyi bize nakleden muhaddislerin sözlerine inanırsak, Müslümanlar birkaç Kur’ân âyetini alenen okurlarsa gayet şiddetli fena muameleye maruz kalıyorlardı. “O halde Muhammed’in bütün Kureyşliler önünde koca bir sûreyi baştan aşağı okuması, Kureyşlilerin de ne söyleyeceğini bilmeden dinî bir dikkat ile kendisini dinlemeleri manâsız olmaz mı? Bundan başka, bu hikâye iyi düşünülmüş de değildir. Muhammed, şeytanın talim ettiği âyetleri okuyor ve bunların manâlarını anlamıyor, yahut başka âyet bilemiyor gibi görünmektedir.” (Caetani, İslam Tarihi, 2/264-265). Keza şöyle der: “Muhammed hakiki bir devlet adamı idi, kendisinde gayet ince biri fikr-i siyasî vardı, insanlarla müzakerede, insanları idarede fevkalâde maharet sahibi idi. Üç puta karşı ibadeti muvakkaten kabul etmek gibi kaba hataların ondan sadır olması gayr-i kâbildir. Çünkü bu hareket geçmiş senelerin cesur çalışmalarını bir an içinde birden bire yıkmaya ve kendi kendisini mahvetmeye müsavi idi.” (A.g.e., s.265-266) Fakat müsteşriklerden, üstelik ciddî tanınan (Arap Dil Akademisi azalığı ile de taltif edilen) B. Blachere’in irtikâp ettiği, ciddiyetsizlikten de öte, haysiyetsizliği kimse yapmamıştır. Zira bütün dünyada bir kelimesi bile farklı olmayan Kur’ân-ı Kerim’i Fransızca’ya tercümesinde “sözüm ona iki âyet” ilave etmiştir. Yaptığı ilaveler Necm sûresinin 20. âyetinden sonra 20 bis, 20 ter diye yazıp tercüme ettiği bu şeytanî sözlerdir. Bu tahrifi yaparken dipnotta bir gerekçe (!) yazmaya veya kitabının önsözünde bir açıklama yapmaya bile teşebbüs etmemiştir. Blachere, daha önce yayınladığı ve nüzul sırasına göre sûreleri sıralayarak tercüme ettiği Kur’ân mealinde ise (Le Coran: Traduction selon un essai de reclassement des sourates, Paris, 1949) bu şeytanî sözleri yine âyet diye dercetmekle beraber, buradaki âyetlerin nüzul tarihi konusunda bir iddia ileri sürer. Yukarıda Necm sûresinden iktibas ettiğimiz pasajda (19-28. âyetler) 19-23 kısmına yeniden bakalım: Kur’ân’ın üslubunu az çok bilen bir kimse, burada hiç bir manâ boşluğu bulamaz, fikirler teselsül halindedir, kopukluk yoktur. Kelamın gelişmesinde muhatap, 20. âyetten sonra, yani putları tahkire yapılan girizgahtan sonra “Demek erkek size kadın Allah’a öylemi? O halde bu, insafsızca bir taksim!” kısmını bekler. Blachere, putları daha ayrıntılı tarzda reddeden bu 23. âyetin “muahhar” (yani sonradan inmiş) olduğunu iddia etmektedir. Bunun tek sebebi bu âyetin, putları metheden o uydurma söze imkân bırakmamasıdır. Blachere’in gösterdiği gerekçe de 23. âyetin “arythmique” yani öbürlerine göre uzun olmasıdır. Kur’ân'ın her zaman şiir şeklinde rythmique olduğunu kim görmüş ...? O, şiir değil ki! En açık misallerinden biri Fatiha sûresidir. Bu sûrenin 7. âyeti diğerlerine göre açıkça uzun diye sonradan mı eklendiğini söylemek gerekir? Kitab-ı Mukaddes kritiğinde formgeschichtliche adıyla bilinen Alman metodunu Kur’ân’a uygulamak isteyen bu şahıs, mezkur tercümesinde çok tuhaf ve zor durumlara düşmüştür. Meselâ ona göre Asr sûresi önce “Asra andolsun ki insanlar ziyandadır” şeklinde idi. Kalan kısmı sonradan ilave edilmiştir. Ona kalsa bu nevi istisnalar Medine dönemine ait olmalıdır. Necm sûresinde, 23. âyeti şimdilik bir tarafa bıraksak bile, 21 ve 22. âyetler de putları açıkça reddetmektedir. Müşrikler erkek evlat ister, kız çocuklara hiç değer vermezlerdi. Burada onların bu telakkilerine işaret olunarak, Allah’ı, kendilerinden daha dûn bir mevkiye düşürmelerindeki saçmalık belirtilmiş olmaktadır. Blachere, bunların sonra ilave edildiğini söylemiyor, aksine bu metinlerin “eski” olduğunu tasrih ediyor. Diğer taraftan o, Tûr sûresini nüzul bakımından 22. sıraya koyar. Necm sûresi ise ona göre 30. sıradadır. Tur sûresinin 39. âyeti, ”Demek oğullar sizin de kızlar O’nun öyle mi?” diyerek, aynı şekilde bir taraftan putların bir taraftan puta tapanların hakirliklerini ortaya koymaktadır. Blachere’in dediği gibi: “Kur’ân, dişi tanrıları red delilini tekrar ele almıştır”, öyleyse, bu daha önce yapılmış iken, Necm sûresinde de aynı kelam içinde tekrar edilmiş iken, bu batıl tanrıların hak olduklarının, üstelik övülmelerin manâsı kalır mı? Sonra gelen 26. âyet, Allah isteyip razı olmadıkça, meleklerin bile şefaatlerinin muteber olmayacağını bildiriyor, yani putların şefaatlerinin asla mevcut olmadığını anlatmak istiyor. Bütün bunlar, müşriklere ait olan bu uydurma sözün, bu muhtevaya ne derece zıt olduğunu göstermeye kâfidir. Garanik meselesine sarılarak İslâm aleyhinde şüphe uyandırmaya çalışan müsteşrikler dürüst davranmamaktadırlar. Davransalar, İslâm incelemelerinde, Müslümanların “Bizim malımızdır” diye sahip çıktıkları hususları tetkik edip onlar hakkında değerlendirme yapmaları gerekirdi. Onların “bu sabit değildir, bizim malımız değildir” dedikleri şeyleri ise, bir tarafa bırakmaları gerekirdi. Dürüstlük bunu gerektirir. Fakat onların çoğu, Buhari’nin kitabı gibi Müslümanlar’ın ittifakla kabul ettiği kitaptaki hadisleri kabul etmez de, tarihî usule, Müslüman hadisçilerinin koydukları cerh ve tadil kaidelerine uymayan rasgele bir kitaba girmiş (meselâ el-Eğâni, Kitabu’l-Mearif, el-İkdu’l-Ferid gibi edebiyat kitaplarında bulunan) rivayetleri İslâm hakkındaki hükümlerine esas alırlar. Fakat bu, onlar farkında olmaksızın İslâm’ın hakkaniyetine ayrı bir delil oluşturmaktadır. Çünkü böylece onlar, tarihen sabit kâfi nasslarda aleyhte kullanacak tutamak bulunmadığını tasdik etmiş olmaktadırlar. Notlar ve Yardımcı Eserler : 1. Habeşistan’a hicret eden Müslümanların bir kısmı Hicret-i Nebeviye’ye yakın, bir kısmı ise hicreti müteakip, bir kısmı ise çok daha sonra dönmüşlerdir. (A.H. Berki - O. Keskioğlu, Hatemu’l-enbiya, s.96). 2. Abdullah İbnu’z-Ziba’ra, başlangıçta İslâm’ın en şiddetli aleyhtarlarından biri idi. Mekke’nin fethinden sonra Necran ‘a kaçtı. Daha sonra dönüp özür diledi, özrü kabul edildi, 15/636’da vefat etti (Zirikli, A’lâm). 3) Bu müsteşriklerin, Garanik konusuna temas eden eserleri için bkz. Prof Dr. İsmail Cerrahoğlu, A. Ü. İ. F. Dergisi, XXIVI (l981). “Garanik Meselesinin İstismarcıları”, s. 69-91. bu değerli çalışmada oldukça geniş bir bibliyografyaya yer verilmektedir). ; W. Muir, Life of Mahomet. Londra, 1984 s: 78-82; R Dozy, Tarih-i İslâmiyet (trc. Abdullah Cevdet), Mısır, 1908, 1/68-72; C.Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, (trc. N. Çağatay), Ankara, 1964, s.13; Th. Nöldeke, Geshichte des Qorans, 1909, s: 100-103; Blachere, Le Probleme de Mahomet, Paris, 1952, s: 40-41; M. Gaudefroy-Demombynes; Mahomet, Paris, 1957, s.84-88; M. Vatt, Muhammad at Mecca, Oxford, 1953, s: 101-169; M. Watt. Hazret-i Muhammed, (trc. Hayrullah Örs), İstanbul, 1963 ,s: 65-71. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  24. Sevgili Taklamakan ; Öncelikle Siz i Tebrik Etmek İsterim ki ; Şahsımla Değilde Fikirlerimle Mücadele Etmeyi Göze Alabilmişsiniz. Cesaretinizi Takdir Ediyorum. Sizin Adınıza Sevinç, Kendi Adıma Onur Duyuyorum. Gelelim Bu Ciddi ve İlmi Sorunuzun Yanıtına, Sormuş ve Öğrenmek İstemişsiniz ki ; 1- Gelişen bişey , değişim içinde midir. 2- Gelişen birşeye , ilk orjinalinde olmayan yeni bişeyler , eklenmiş yada çıkarılmış olamaz mı. 3- Yoksa gelişen bişey aynı mı kalmıştır. 4- Aynı kaldı ise GELİŞİMDEN söz edebilir misiniz. Alıntı Taklamakan Gerçi Bu Sorularınızın Hemen Arkasına da, Rica Değerinde Bir Not Eklemeyi İhmal Etmemişsiniz ; Lütfen kısaca açıklar mısınız. Alıntı Taklamakan Sizi Temin Ederim ki, Bu Kadar Felsefi ve Bilimsel Bir Soruya Nasıl Kısaca Bir Yanıt Verilebilir, Bilemiyorum. Lakin Cenab ı Hakkın İzni İle, Bu Sorunuzun Yanıtı Verilecek, ve İhsanatı İlahi Nevinden Bürhanlar Gösterilecektir. Dikkat Buyurunuz, Şimdi Ben Susacağım ve Risale i Nur un Hakikatleri Konuşacaktır ; Birlikte Dinleyelim. Evet. Aynı Sizin de Söylediğiniz Gibi , Bir Çiçek Yetişirken, Hatta Bir Bebek Dünyayı Tanımaya Çalışırken, Onunla Birlikte Dünyası da Büyür. Önce O Çiçeğin Tohum u Toprağa Atılır, Tıpkı O Bebeğinde Valide si nin Rahmine Bırarakıldığı Gibi, Sonra, Cenab ı Hakk Rahmetini Gönderir O Tohumun Üzerine, Damla Damla Düşerde Ab ı Hayat Olur Toprakta. Tıpkı, Rahimdeki Bebeğin Rızkınında Validesinin, Karın Bağından ve Ardından da Şefkatli Sinesinden Gönderildiği Gibi. Zamanla O Çiçek, O Nazik Boynunu Kaldırır Gökyüzüne Cenab ı Hakk a Şükreder. Yaratıldığı ve ZiHayat Olma Şerefine Sahip Olduğu İçin, Tıpkı O Bebeğinde, İnsan Olarak Dünyaya Geldiğini Bilipte, Eşref i Mahlukat Seçilmiş Olması Adına HALIK ına Hamd ve Teşekkür Ettiği Gibi. Ve Ta ki, Nihayet Derecede Kemalata Vasıf Olana Dek Sürer Bu ; Hem Çiçek İçin Hem de Bebek için. Rızık Hep Gönderilir, ve Muhafaza Hep Devam Eder. Her ikiside Büyür, ve Gelişir. LAKİN, Bebekteki Bu Büyümek , ve Çiçekteki Bu Gelişmek ; Bütünün Bozulması Değildir. Aslolan Bebekse Eğer, Tabiiki Eli ve Kolu Uzayacak, Cenab ı Hakka Erişecek. Aslolan Çiçekse Eğer, Tabiiki Dalı ve Budağı Yeşillenecek, O Bile Rabbine Niyaz Edecek. Ve Tabiiki Cenab ı Hakkı Hem Tanımayan ve Hem de Tanımak İstemeyen İstemeyen Birileri Hep Olacak ; Ve Onlar O Bebeğin Büyümesini ; ''Değişmek, ve Bozulmak, ve Tahrif Olmak'' Zannedecek. Aslında Mutlak ve Şüphesiz Bir Mucizeyi Görecekler de, İnkar Edecekler. Bir Bebeğin Hayy ı Kayyum Tarafından Yaratılıpta, Dünyaya Gözlerini Açmasını Kim Tesadüfe Verebilecek ; Gözleri Önünde Her Gün Yaşanan Bu Mucizeyi Kim İnkar Edebilecek ; Tabiiki, Kendini Bile İnkar Edebilenler... Ve Tabiiki Cenab ı Hakk da Onlar Hakkında Buyuracak ; Onlar ın Gözleri Vardır da Görmezler Onlar ın Kulaklar ı Vardır da İşitmezler Onlar ın Kalpleri Vardır da Hissetmezler Bize de, HALIK IMIZ A ; AMENNA VE SADAGNA Deriz... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  25. Sevgili Canımın Canı ; Görüşmeyeli Nasılsınız ? İnanınız, Biz Siz i Hiç Unutamadık. Sizin, Öyle Güzel Ve Sevgi ve Muhabbet ve Merhamet Dolu Bir Kalbiniz Var ki ; Her An, ''Rahman ve Rahim'' İsimleri İle Birlikte Çarpıyor. Buna İnanıyorum. Sizde İnanınız. Sizin Sözleriniz, İçimizi Isıtıyor, Ve Bizi Tebessüm Ettiriyor, ve Öfkemizi Yumuşatıyor. Varlığınız için Cenab ı Hakk a Şükrediyorum. Bizi Sizinle Müşerref Kıldığı İçin, Rabbime Hamd ü Sena lar Ediyorum. Ancak Eğer Kırılmazsanız, Sizden Bir Ricam ve Bir de İkaz ım Olacak ; Sevgili Canımın Canı , Lütfen Bizi Bu Kadar Açık Sözlerle Methetmeyiniz, Övmeyiniz. Zira Biz, Sizin Övgülerinizin Hiç Birine Layık Değiliz. Bu Kadar Güzel Sözleri Biz Haketmiyoruz, Kuşkusuz Bu Sözler i, Asıl Hakkeden Sizsiniz. Ve Bunlar Sizin Kendi Gönül Güzelliğiniz den dir. Başka Bir Açıklaması Olamaz. Biz Kesinlikle, Çok Aciz ve Kusurlu ve Günahkar ve Bazen Rabbi Rahim ine El Açıp, Tevbe Etmeye Bile Yüzü Olmayan, Bir Şahsiyetiz. Lütfen Beni Zihninizde Böyle Tahayyül Ediniz. Şahsımızda, Başka Hiçbir İhsan Aramayınız, Beklemeyiniz... Saygılarımla. Doğan Gülbudak

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.