Zıplanacak içerik

birvarmışhiçyokmuş

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

birvarmışhiçyokmuş tarafından postalanan herşey

  1. Sevgili Dipnot ; Kesinlikle Siz i anladığıma inanıyorum, ve Ortak paydalarımızı belirginleştirmek adına, Tema üzerinde, Karşılıklı İzahat a girmek İstiyorum. Ben Sizin ismini zikrettiğiniz Ulus ve/veya Devlet ler grubuna bir Üye yi daha dahil etmenin doğru olacağına inanıyorum ; JAPONYA. Evet, Bu Ülke ve Bu Ulus, Yalnızca Bir Bayrağa, Bir Parlemanto ya, ve Bir Milli Takıma Sahip olmanın çok ötesine geçmiş bir Örnek teşkil etmektedir. Kültüründen ödün vermeden Medeniyeti (Yakalamak Değil) Belirlemek Mucizesini yaşayan ve Yaşatan yegane Millet tir Japonlar. Sanırım, Evrensel Tıp Literatüründe Lokal Etkileşim Göstreren İlk ve Tek Hastalık Tanımı, Yalnızca Japonlara Özeldir ; K A R O (Aşırı Çalışma Hastalığı) Benim Bir türlü Analitik Değerlendirme yapmakta Zorlandığım, Çözümleyemediğim Bir Başka Japonlar a Özel Durum ise ; Japonya Ordusunun Dünya Sıralamasında Pek de Hatırı sayılır bir yere sahip olmamasına rağmen , Yeni Dünya Düzeni Yapılanmasında, Büyük Söz Sahibi Olabilmesi, ve Hiç Bir Kuvvetler Kutuplaşması ile, İhtilaf Durumunda Olmaması. Hiç Japonya ile Stratejik, Askeri, Ekonomik, ve Politik Kriz Yaşandığına dair bir Haber Duyduğunuzu Hatırlıyormusunuz. Ne Çin, Ne G. ve K. Kore ne Avrupa Birliği, ne Rusya, ne Diğer Nato Paktı Ülkeleri ve Hatta Ne de Bir Japon Neslini Atom Bombası İle Katlederek , İnsanlık Suçlarının Merkezi olmuş Vahşi Amerika ile Kriz Niteliğinde Bir Sorun yaşamamaktadır Japonya. Bence En bu Gezegendeki, Kendi Kültürünü İhraç Edebilen En Başarılı Toplum dur, Japon Halkı, ve Devleti. Pekiyi, Şimdi sormaz mı kendine İnsan ; Bizim Neyimiz Eksik Diye ... ! ? Kim Japon Kültüründen daha Silik bir Kültürümüz Olduğunu, ve Onların sahip olduğundan daha Köklü bir Medeniyetimiz in Olmadığını İddia Edebilir ki ...? Evet. Sevgili Dipnot, Şu an da Aynı Tabloya , Aynı Pencerelerden bakabiliyor İsek, (ki Temennim bu Yöndedir), Öyle ise, Demeliyiz ki ; Bu Vatan ı Sevmek Bizim Maya mız dır. Birbirimize Kenetlenmek Üzerimizde Borçtur. Ötekiler Bakışı Bizim Gözümüzde Haramdır. Onlar Kelimesi Lügatımızda Yer Etmeyecektir. İnananı ve İnanmayanı İle Bu Vatan Hepimizindir , Sağcısı ve Solcusu ile Bu Vatan Hepimizindir , Alevisi ve Sünnisi İle Bu Vatan Hepimizindir , Kürdü, ve Çerkezi ve Lazı ve Dadaşı ile Bu Vatan Hepimizindir Ermenisi ve Rum u ile Bu Vatan Hepimizindir , Zengini ve Fakiri ile Bu Vatan Hepimizindir , Patronu ve Emekçisi ile Bu Vatan Hepimizindir , Varoş u ve Elit i ile Bu Vatan Hepimizindir , Doktoru ve Çoban ı ile Bu Vatan Hepimizindir , Atatürk ü ve Fatih i ile Bu Vatan Hepimizindir , Bayram Velisi ve Mevlana sı ile Bu Vatan Hepimizindir , Yunus Emresi ve Hoca Nasreddin i İle Bu Vatan Hepimizindir , Aziz Nesin i ve Uğur Mumcu su İle Bu Vatan Hepimizindir , Nazım Hikmet i ve Necip Fazıl ı ile Bu Vatan Hepimizindir , Bu Vatan Bizim dir, Bizim. Hepimizin... Sözcüklerimi, Ebedi Şairimizin (Canım Ruhuna Feda Olsun) Mısraları ile Nihayete Erdirmek İstiyorum ; KORKMA, SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK; SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE TÜTEN EN SON OCAK. O BENİM MİLLETİMİN YILDIZIDIR, PARLAYACAK, O BENİMDİR, O BENİM MİLLETİMİNDİR ANCAK. Mehmet Akif Ersoy Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  2. Sevgili Ömer Hayyam ; İlk Yanıt Benden Olsun İstiyorum, İnşeAllah Gerçekleşir. Lakin Bu Kadar Güzel Bir Eser için Nasıl Yorum Yapabilirim ? Bilemiyorum. Yakın bir Zamanda Genişce, ve Etraflıca Değerlendirmek İstiyorum Bu Başlığı, Gerçekten Kıymete Değer, ve Takdir e Şayan , Lakin Şimdilik Yalnızca Şunu Söylebilirim ; T E B R İ K L E R... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  3. Sevgili huseyinn ; Sorulabilecek tüm sorular gibi Siz in sorunuz da Kuşkusuz Saygıyı ve Muhatabiyeti Hakediyor, Değer Verip Soduğunuz için ise Ayrıca Teşekkürlerimi Sunuyorum. Lakin ; Bu Sorunun Cevaplandırmadan önce, izin verirseniz Siz e bir Önerim Olacak, Şöyleki ; Lütfen , Google ya da Türevi olan bir Arama Motoruna, ''Yazının Tarihi'' ya da ''İnsanlık Tarihinde Yazı'' Cümlelerini yazarak arattırabilirmi si niz ? Ayrıca Daha Detaylı Tarihsel Verilere ulaşabilmek için ; Lütfen '' Parşömen '' ve '' Hiyeroglif '' Terimlerini Arattırınız. Emin Olun İlk ''Yazının Tarihi'' ile ''İlk İnsan ın Dünyaya Geliş Tarihi'' Arasında Epeyce ''Uzun Bir Büre Geçtiği'' bilgisine çok kolay ulaşılabilmektedir. Lütfen Bu önerimiz adına Biz e Kızmayınız, Darılmayınız. Bizim Gayemiz Yalnızca Forumuz da, Ortak Kültür Altyapısı Oluşturulmasına Katkı Sağlamaktır. Yinede, Bireysel Araştırma yerine, Bizim Beyanatlarımızı Okumayı Tercih Edecek Olursanız ; Size Açıklayıcı Bilgiler Sunabilmekten Onur Duyacağımızı, Söylemek İsteriz. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  4. Sevgili Dipnot ; Uzun Bir Aradan sonra, Siz i tekrar Dini Konular Ana Başlığında görebilmek ne Güzel. Hoşgeldiniz. Başlığınız geçekten dikkate değer nitelikte, ve Tartışmalar dan çok Paylaşıma Açık ve Zemin oluşturabilecek tarzda bir Konsept İçermekte. Tebrikler. Hususi Kanaatim ; fikirlerinizle de Paralellik arzediyor. Kesinlikle Doğası itibari ile olmasa da, Bugün düşürüldüğü durum itibari ile , Cemaat Kültürü ; Kısmen Deforme olmanın Neticelerini Sinderebilmek ile Meşgul. Günümüzde, Toplum ile Cemaatler arasındaki Entegrasyon eksikliği İnkar Edilemez. İçtenliğimle Söyleyebilirim ki ; Ben, Bizzat Dahil Olduğum Cemaat i min Bu Menfi Atmosfer den Etkilenmemesi , ( En Azından Bu Etkileşimi En Aza İndirebilmek ) Adına, Kendimce büyük sorumluluklar aldım, ve Aramızda Bir Görev Paylaşımı Organize Ederek, Makus Cereyanın ve Alem i İslam ın Cemaatler Cephesinde yaşanan bu Deformasyonun, Önüne geçebilmek, Hiç Olmazsa Kendi Cemaatimin, Toplumdan Soyutlanmasını Engelleyebilmek ve Çağın Gerisinde kalmak noktasından farklı Cemaatler in kaderini paylaşmamak adına , Ciddi Çalışmalar yürüttük. Büyük Fedakarlıklar ortaya koyduk. Ve Ulaştığımız Sonuç ve Başarımız adına Diyebilirim ki ; ALLAH a ŞÜKÜR ler Olsun. Tabi hiçbirine İnanmayıp, bu yazdıklarımı yalanlayanlar olacaktır, Kesinlikle Tartışacak Değiliz. Bu Konuda Acımasız Eleştirilerde Bulunanlar, Kendi Karakterleri hakkında, Fikir Yürütebilmemiz adına Biz e gerçekten çok yardımcı olabilirler. Ayrıca, Benim Öğrenmek maksadıyla, Size yöneltmek istediğim Bir Sorum Olacak, Şöyleki ; Gerçekten Ulus Kültürü ve Cemaat Kültürü nü Kıyasladığınız da, Cemaatlerdeki Sorunları Gözlemleyebildiğiniz Kadar Cesur Bir Bakış Açısı İle , Ulus Kültürü ne de Bakabiliyormu su nuz ...? Siz ce Ulus Kültürü , Gerçekten Bizi yani 70 Milyon u Hakkıyla Bütünleştirebiliyormu ...? Acaba Ulus Kültürü Hakkındaki Tezinizi Meclis te D T P Sıralarında Oturan Millet Vekillerine Açıklayabilir mi siniz ? ve , O Vekilleri Oyları ile Parlemantoya gönderen İnsanlar, Aslında Yine Bizim Kendi İnsan larımız Değiller mi ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  5. Sevgili Dostlarım ; Birkaç gün süren ayrılığın ardından yine aranızdayım, yine birlikteyiz. Forumda bulunamadığım süreçte, Siz i hiç özlemedim dersem ; Bilin ki, İyi Bir Yalancı Olamadığım dan dır. Bu öyle bir Özlem ki, Sanal Alem in sınırları bu Manayı İhata etmekte dahi, Yetersiz kalmakta. Sanki, Kırk Yıllık Bir Dostluğumuz Varmış da, bu Dostluğun arasına da, Çok Uzun bir Ayrılık, ve Firak, ve Hicran Sızısı Katılmış, ve Nihayet Vuslat Neş e si Kıvamında, Bir Buluşma Sevinci Sonrası. Daha Ne Söyleyebilirim ki ? Şükür Kavuşturana. Lakin, Bir Söz Vardır ya Hani ; ''Gönül Umduğu Yere Küsermiş.'' Biraz da Dargınım Anlayacağınız, belkide Gönül Yorguluğu demeliydim. Bilemiyorum. Şimdilerde düşünüyorum da , Ben bu Başlığı Ne Beklenti ve Gaye ler doğrultusunda Açtım, Oysa, Bugün ise Nasıl bir Portre ile karşı karşıyayız. Siz Olsanız Üzülmezmiydiniz...? Ney den mi Bahsediyorum ...? Öyleyse Size İçimi Dökmeme İzin Verin, ve Lütfen Biraz daha Vakit ayırınız ; Bakınız , Bu Başlığın Açılışında, Siz Sevgili Forum Dostlarıma Hitaben Yazdığım, 18.04 08 Tarihli, Takdim ve Sunum um Şöyledir ; { Saygıdeğer Arkadaşlar, Muhtemelen herkes; Kim bu kendini bilmez, Bu nasıl bir kibir dir böyle, ve de buna benzer ifadeler ve düşünceler içerisindesinizdir. Ben de sizler gibi, böyle bir iddaa yı dünya da ilk kez gerçekleştirebilmiş olan ; AZİZ ÜSTAD ımın hakkında (ALLAH affetsin) onu tanımadan önce bu şekilde önyargılarda bulunmuş idim. Lakin, eğer beni (mana alemin de) kendi talebeliğine kabul buyurmuşlar ise, Ve ben de telif ettikleri eşsiz risalelerini anlayabilmiş, onlardan bir hisse alabilmiş, ve ilim tahsil edebilmiş isem, Evet ben de O ÜSTAD ın talebesi olmanın verdiği izzet ve şeref ile diyorum ki, (İman Hakkında) BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLEBİLİR VE ALLAH IN İZNİ İLE VERİLECEKTİR... Saygılarımla. Pek Aciz ve Kusurlu, Dualarınıza Pek Muhtaç Kardeşiniz; Doğan Gülbudak } İşte, bir kaç gün önce (Sizlerden ayrı kaldığım zaman zarfında) Bu Başlığın Sunum unu Okuyarak, İlk Aklına Gelen Gelen Düşünceleri, Benimle ve Tabiiki Bizimle Paylaşan Bir Arkadaşımızın, Cevaben Yazdığı (Anlamlı !) Kelimeler ; Yav SEN NE EZİK BİR İNSANMIŞSIN da haberimiz yokmuş. VALLA yeni gördüm bu başlığı ve insan olabilmenin onuru ile İÇİM BURULDU. Demek hala böyle aziz üstadların talabeliklerine, çekirgeliklerine, risalelerine erişebilmeye, Allah Kitap adını da dillendirerek YAMANAN, medet uman kullar var. BU KADAR SAYGIYI SEN ÖNCE KENDİNE GÖSTER. Böylesi eziklik müritlikle başlar, ŞİRK'E kadar gider. Allah akıl fikir versin. Alıntı, Sevgili FERRARİ Aslında Bu Cevaba karşı ilk Somut Tepkim, ''Bu Kümelenmiş Kelime Grubunu, büyük harflerle alıntılayıp, Sonuna da, '' YORUMSUZ '' ibaresini eklemek'' olacaktı. Yani Yalnızca Sizin Vicdanınıza Sunmak, ve küçük boyutlu bir Kamuoyu oluşturmak. Yinede bana yardımcı olmanızı çok isterim aslında, Mesela, Lütfen Yapıcı Nitelikte, Yorum ve Eleştirilerinizi Paylaşın Benimle. Gerçekten ben ; İtham edildiğim üzere, ''EZİK'' Bir Şahsiyet mi yim ...? Gerçekten ben ; ''Allah'' ın ve ''Kuran'' ın Adını Dillendirip, Kullanarak, Birine ya da bir Şeyler e Yamanmaya çalışan bir Kişi mi yim ...? Gerçekten ben ; İçe Dönük Saygı konusunda, bu kadar Aciz ve Kendine Saygısı Olmayan Bir İnsan mı yım ...? Ya da , Velev ki, Böyle Biri Olsam Bile ; Yalnızca yukarıdaki Başlık Sunumu nu yazmış olmam sebebiyle Nasıl böyle ithamları Hakediyor Olabilirim ...? Yazık... Çok Yazık... Daha Fazla Yazmak İstemiyorum, Bilakis, Herşeye Rağmen Kişileri Kırmak tan, İncitmek ten Korkuyorum. Ne Diyebilirim ki ; Derya lar Dalgalı Olsada, İnci ler Hiç Sahile Vurmazlar. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  6. Sevgili Mavi Olmayan Gökyüzü , ve Saygıdeğer Dostlarım ; Öncelikle Ben Bizzat Dini Konular Ana Başlığı Dışında Şimdiye Dek Hiç Yazı Yazmadım, Denilebilir Burada Terör ya da Irkçılık Problemlerini Çözmek Adına da Bulunmuyorum. Yalnızca Sevgili Mavi Olmayan Gökyüzüne Olan Yakınlığım, ve Değer Vermem Neticesinde , Burada Yazıyorum. Bu Yazılarım da Fikir Paylaşımı Nev in den Yazılardır. Herkesin Şunu Çok İyi Bilmesini isterim ki ; Kesinlikle Burada Tartışma Ortamına Girecek Değilim. Şahsıma ya da Düşüncelerime Yapılan , Nezaket ve Saygı Yoksunu ve Saldırı Amaçlı Hiç Bir İletiyi, Zatıma Muhatap Almıyorum. Kıymet Vermiyorum. Biz Deriz ki ; Bizim Aleyhimiz de Ortaya Atılan Yalanlamalar , Sahiplerince İspat Edilmek Zorundadır. Kastettiğim, Biz Risale i Nur Talebeleri , ve Bizim Aziz Üstadımız Hakkındaki Yalanlamalardır. Evet. Bunlar İddia Sahiplerince İspat Edilmedikçe, Kendi Adlarına, Bir Utanç Tablosu Olarak Burada Belgelenecektir. Risale i Nur Talebelerinin Bölücülük ve Anarşistlik le Olduğu Öne Sürülen İlişkileri, Tarihsel Kayıtlar İle İspatlanmak Zorundadır. Yoksa ; Bunu İddia Edenler, Birer Müfteri Olduklarını Kabul Etmeye Mecburdurlar. Şimdi, Biz (Bir Risale i Nur Talebesi Olarak) Yalnızca Buradaki Tüm Dostlara Bir Hakikatı Açıklamak Sorumluluğunu Hissediyoruz, Şöyleki ; Bu Gün Türkiye Cumhuriyeti Kimlik ve Nüfus Kayıtlarında, ve Genelkırmay ın Denetiminde Bulunan, Tarihi Osmanlı Ordusu Arşivlerinde , Üstad Bediüzzaman ın Gönüllü Milis Albayı Olduğu Kayıt Altındadır. Lütfen Aşağıdaki Belge ve Kayıt ları Dikkatle İnceleyiniz ; Millî hareketi desteklemekteki gayretleri ve eserleri Ankara Hükümeti’nce takdirle karşılanan Bediüzzaman, şifre ile Ankara’ya davet edilmiştir. Mustafa Kemal, Bediüzzaman’ı: “Bu kahraman Hoca bize lazımdır.” sözleriyle taltif etmiştir. O ise bu davete verdiği cevapta şöyle demiştir: “Ben tehlikeli yerde mücadele etmek isterim. Siper arkasında mücahede hoşuma gitmiyor. Burasını daha tehlikeli görüyorum. Buradaki vazifem henüz tamam olmamıştır. Tehlikeyi bertaraf edince inşaallah oraya geleceğim.” Bir süre sonra İstanbul’daki vazifesini bitirdiğine inanan Bediüzzaman, Ankara’ya gitme hazırlıklarına başlamıştır. Bu esnada Mustafa Kemal’in direktifiyle ve Bediüzzaman’ın yakın dostlarından Van Eski Valisi Mebus Tahsin Bey tarafından tekrar davet edilen Bediüzzaman, 19 Kasım 1922’de yeğeni Abdurrahman ile birlikte trenle Ankara’ya gelmiştir. Kendisi burada resmî bir törenle karşılanmıştır.( 1 ) Bediüzzaman, te’lif ve yayın çalışmalarını Ankara’da da sürdürmüştür. Ankara’da kalmanın bir yarar sağlamayacağını gören ve mebusların arasına tefrika soktuğu ithamı karşısında bulunan Said Nursi, Van’a dönmüştür. Mustafa Kemal kendisini ikna edip istifade etmek niyetiyle teklif edilen Şark Vilayetleri Umum Vaizliği’ni reddetmiştir. ( 2. ) Bediüzzaman Said Nursi’nin, gelecek hakkında bir çok endişesi olmasına rağmen, Millî Mücadele hareketini desteklemesi onun ihtilaftan yana değil ittifaktan, tavizden yana değil mücadeleden yana olduğunu göstermektedir. O, hayatı boyunca olduğu gibi, Millî Mücadele sırasında da hep millî birlik ve beraberlikten yana olmuş ve bu alanda atılan her adımı desteklemiştir. Bediüzzaman’ın bu dönemde Kürtçülük cereyanının akim kalması gayretlerinin yanı sıra, diğer bir hizmeti de işgallere karşı bayrak açan, Anadolu hareketine destek vermesi olmuştur. Bu doğrultuda yazdığı “küçük” bir risale olan Hutuvât-ı Sitte ile “büyük” ses getirmiştir. Risale, halka moral ve heyecan vermiştir. ( 3. ) İngilizlerin bir takım entrikalarla Şeyhülislâm ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmek maksadı ile Anglikan Kilisesi’ne hazırlattıkları bir bölüm soruya karşılık olmak üzere kaleme alınan bu eser, İngilizler’i çaresiz bırakmıştır. Eser sebebiyle Said Nursi, idam kararına çarptırılmış, ancak onun idamının bütün Kürtler’in sonsuza kadar İngilizler’e düşmanlık göstermesine sebep olacağı ve aşiretlerin de bu sebeple isyan edeceği göz önünde bulundurularak bu karardan vazgeçilmiştir. ( 4. ) İŞTE , KAYITLI BELGE VE KAYNAKLAR ; ( 1. ) T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, c. XXIV, Ankara 1960, s. 439; Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c. I, İstanbul 1990, s. 422-423, 428-436; Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 466. EK: 1 Harbiye Nezâreti, Tahrirat Dairesi, Şifre Kalemi Musul Valisi Memduh Beyefendi Hazretlerine Şifre —Mahrem ve Müsta’celdir— Bitlisli Bediüzzaman Said-i Kürdî Bey taraf-ı âlîlerince Bitlis gönüllü kumandanlığı vazîfesiyle tavzîf olunduğu ve Muş’un sükûtunda orada kalan on iki topu kurtararak Bitlis Muhârebesi’ne iştirâk ile orada mecrûhen esîr düşdüğü ve bu defa tahlîs-i nefs ile Dersaâdet’e geldiğini beyân ediyorsa da buna dair buraca bir gûnâ ma’lûmât mevcûd olmadığından bu bâbdaki ma’lûmât ve mütâla’anın inbâsı mütemennâdır. Muamelât: 5593 Harbiye Nâzırı nâmına Kâzım Aslına Mutâbıktır 21 Temmuz sene [13]34 (mühür) ( 2. ) EK: 2 Sicill-i Nüfûs İdâre-i Umûmiyesi Tahrîrât Kalemi Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye Azâsından Molla Said Beyefendi Hazretlerine Etnoğrafik harita tanzîmi içün Bitlis vilâyetinin bazı aksâmı hakkında ma’lûmât ve mu’âvenet-i aliyyesinden istifâde olunmak üzre Cağaloğlu’ndaki dâireye teşrifleri ricâ olunur, ol bâbda. 30 Kânûn-ı Evvel 334 [30 Aralık 1918] ( 3. ) 3. Bu konuda Daha Geniş Bilgi Almak için Osmanlı Arşivi Belgelerinin Yayınlandığı Şu Kaynak Esere bkz. ; Necmeddin Şahiner, Son Şahitler-1, Bediüzzaman Said Nursî’yi Anlatıyor, İstanbul 1993, s. 65-68. ( 4. ) 4. Bediüzzaman Said Nursi, Hayatı, Mesleki, Tercüme-i Hali, İstanbul 1976, s. 102-108; İsmail Kara, İslâmcıların Siyasî Görüşleri, c. II, İstanbul 1995, s. 314; Kadir Mısıroğlu, Son Mücahidler, İstanbul 1992, s. 285. Ayrıca Bkz. Ek: I. 4. Bkz. Ek: II. 5. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, Ankara 1976, s. 135. 6. Kürt Teali Cemiyeti’nin en önemli şahısları şunlardır: Seyyid Abdülkadir, Emin Ali (Sâbık Adliye Müfettişi), Hamdi Paşa, Halil Bey (Eski Polis Müdürü), Bedir Ali (Emekli Jandarma Albay), ulemadan Bahazâde Şükrü, Ali, Cemil Paşazâde Ekrem, Mevlânzâde Rifat ve Memduh. Bkz. İsmail Göldaş, Kürdistan Teâli Cemiyeti, İstanbul 1991, s. 16-45; Tansel, Mondros, c. I, s. 132. 7. Mustafa Nezihi Polat, Mülâkat, Erzurum 1964, s. 30-34; Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul 1979, s. 214-216. 8. Sebilürreşad, “Kürdler ve İslâmiyet”, c. XVIII, sayı 461, 4 Mart 1920, s. 224-226. Ayrıca bkz. Ek: III. 9. İkdam, “Kürdler ve Osmanlılık”, 22 Şubat 1336/1920, 27. sene, nr. 8273. Ayrıca bkz. Ek: IV. 10. Tansel, Mondros, c. I, s. 131. 11. İkdam, a. g. m. 12. Bediüzzaman Said Nursi, Hutuvât-ı Sitte, “Takdim”, İstanbul 1991, s. 4-5. 13. Hutuvât, s. 12-17; a. mlf., Şualar, İstanbul 1960, s. 379; a. mlf., Asar-ı Bediiyye, Beyrut 1979, s. 114-116. 14. Bediüzzaman’ın cevapları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Hutuvât, s. 12-24. 15. Hutuvât, s. 16-17 ; Bediüzzaman Said Nursi, Tulûat, Ankara 1979, s. 80. 16. T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, c. XXIV, Ankara 1960, s. 439; Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c. I, İstanbul 1990, s. 422-423, 428-436; Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 466. 17. Bu konuda Eşref Edip Bey şunları söylemektedir: “Üstad, nihayet Ankara’nın davetine icabet etti. Ankara’da büyük tezahüratla karşılandı. Biraz sonra, vatan ve millet işleriyle meşgul olan mebusların ibadette kusur etmemeleri, Allah’a karşı rabt-ı kalb etmeleri hakkında bir beyanname neşretti. Bir gün Riyaset Divanı’nda Mustafa Kemal ile fikir teatisinde bulunduğu sırada Mustafa Kemal, Üstad’a dedi ki: “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizin yüksek fikirlerinizden istifade için sizi çağırdık. Geldiniz. Fakat siz namazdan işe başladınız. Bu, ferdî bir vazifedir. Kimsenin vicdanına müdahale edilemez.” Üstad cevap verdi: “Evet, öyledir. Amma Allah’a karşı vazifesini yapmayan bir fert, millet vazifesini hakkıyla göreceğine de ben inanmam. Münferid kaldıkça herkes vicdanıyla başbaşadır. Amma müçtemi olunca vazife de içtimaîleşir. Milletin dinine milletvekili fiilen uymak ve itaat etmekle mükelleftir. Yoksa millet dinini muhafazada kusur eder, celâdet ve şehamet gösteremez. Bir ferd, bilhassa milletvekili olan bir ferd sıdk ile, hulus-ı kalb ile Allah’a ibadet etmezse kula tapmaktan onu koruyacak ne vardır? Allah’a ibadet kalplere şehamet verir. İnsanları insanlara tapmaktan alıkoyar. İşte bunun için insanın insana tapmaması için, milletvekillerinin herhangi bir insana kul, köle olup milletin mukadderatını idarede zaaf ve kusur göstermemesi için Allah’a ibadet etmelerini, ferâiz-i ilâhiyyeyi ifa etmelerini lüzumlu görüyorum.” Bunun üzerine Mustafa Kemal, Üstad’ı okşuyor: ‘Hocam, diyor, güzel söylüyorsun. Ben de temenni ederim ki her milletvekili Allah’a karşı da, millete karşı da vazifesini yapsın.” (Eşref Edip, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzâman Said Nur, Hayatı, Eserleri, Mesleği, İstanbul 1952, s. 44-45). Ayrıca bkz. Hutuvât, s. 8; Badıllı, a. g. e., s. 439-443, 451-455; Bediüzzaman, Şualar, s. 368; Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Haz: Abdülmecid-i Nursi, İstanbul 1980, s. 97-100. 18. B.O.A., DH-ŞFR, Dosya nr. 89, Gömlek nr. 138. 19. BOA, DH-SN. THR, 82/23. 20. Sebilürreşad, “Kürdler ve İslâmiyet”, c. XVIII, sayı 461, 4 Mart 1920, s. 224-225. 21. İkdam, “Kürdler ve Osmanlılık”, 22 Şubat 1336/1920, 27. sene, sayı 8273.
  7. Sevgili BrainSlapper ; Artık Polemikler e Stop ... Bizi Kavram Karmaşasına Sürüklemeye Çalışmayınız . Sizden İstenilen Bellidir ; Hz. Muhammed ; ''Ben Ay ı Yaracağım'' ya da ''Ben Ay ı Kendi Parmağımla Yararsam'' Sözünü Ne Şekilde Söylemiştir ...? Eğer Bu İddianız Havada Uçan Cinsten Değilse , Buyurunuz Ayet ve Hadis ler İle İspatlayınız ...? İspatlayabilirseniz Ne Ala, Biz Susarız. Konuyu Bir Daha Açmayız. ************* Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  8. Sevgili BrainSlapper ; Evet. Var Başka Bir Açıklamam. Açıklamam Şöyledir ; Biz Siz den DilBilgisi ya da Gramer Eğitimi Talep Etmedik. Yinede Teşekkür Ediyoruz, İlkOkul Günlerimizde Gezinmiş Olduk Sayenizde. Ama Biz Yalnızca Şunu Hatırlattık ; Kesinlike Ama Kesinlikle Hiç Bir Yerde Hiç Bir Zaman, Ne Şakkı Kamer İçin Ne de Başka Bir Mucize İçin, Peygamber Efndimiz ; ''Ben Bir Mucize Yarattım'' Dememiştir. ''Ben Gökte ki Ay ı Yardım'' Dememiştir. Hiçbir Mucizeyi Bizzat Kendine Mal Etmemiştir. Şimdi Siz Dilbilgisi Eğitiminden Fırsat Bulabilirseniz, Lütfen Biz e Buna İnanıp İnanmadığınızı Söylermisiniz ...? Yani Sizce, Efendimiz , Bir Mucize İçin Ben Yaptım, Demiş mi dir ...? Hiçbir Mucize yi Kendine Mal Etmişmidir (Haşa) ALLAH ı Yok Sayarak, Bizzat Kendi Benliğini Öne Sürmüşmüdür ...? Eğer Bu Sorulara ''Evet'' Cevabını Vereceksiniz , Lütfen Bunu İspatlayınız ki Biz de Sayeniz de Aydınlanalım. Eğer Bu Sorulara ''Hayır'' Cevabını Verecekseniz , Öyle İse Size Tekrar Sormak Zorundayım ; Öyleyse Siz Hala Neyi Tartışıyorsunuz ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  9. Sevgili BrainSlapper ; Evet. Doğru Söylemişsiniz , Sizin İçin Bu Söz ü ALLAH Söylese Ne olur ? Peygamber Söylese Ne Olur ? Hiç Bir Şey Farketmez. Nasıl Olsa Her Durumda Yalanlayacaksınız, Ha ALLAH ı Yalanlamışsınız, Ha Peygamberini Yalanlamışsınız, Size Göre Hava Hoş. Lakin Yeterli İslam i Bilgisi Olmayan Müminler Var Bu Forumda, Bizim Yazdıklarımızdan Birşeyler Öğrenebilmeyi İstiyorlar, Gayret Ediyorlar. Sizin Verdiğiniz Bu Yanlış Bilgi , Onların Zihinlerini Bulandıracaktır ; Ve Zannedecekler ki ; ''Meğer, İslam da Yalnız ALLAH Değil, Peygamber de Mucize Yaratabiliyormuş'' Biz de Bunun Oluşmasına İzin Vermemek Adına Siz i Uyardık ; ''Peygamber Değil ALLAH Mucizeyi Yaratır'' Dedik. Pekiyi Biz Hata mı Ettik ? Sizi Mahcup mu Ettik ...? Neden Hemen Saldırma Moduna Geçtiniz ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  10. Sevgili TengeriinBoşig ; Yazdıklarınızda Benimle Çelişen Hiç Bir Şey Yok Zaten. Sanırım Aynı Gerçeklerden Bahsediyor Lakin Birbirimizi Anlıyamıyoruz. Ben Dediklerinizi Kabul Ediyorum, Bilhassa, Son Cümlenizi ; Diyorsunuz ki ; Müslüman olmayanlarında İslamı eleştirmeye ve daha iyisini ortaya koymaya hakkı vardır... Alıntı TengeriinBoşig (Aslında Bu Cümleyi Bizzat Kendi Adınıza mı Yoksa İnançsız Arkadaşlar Adına mı Söylediğinizi Çok Merak Ediyorum.) Her Neyse, Netice İtibari ile Bu Yaklaşımda Anlaşıyoruz. İfade Özgürlüğü Şarttır. Tartışılamaz. Gerek Seyredilen Bir Film Hakkında, Gerek Bir Din Hakkında Herşey Tartışılabilir, ve Özgürce Fikir Beyanı Yapılabilir. Lakin Özgürlük Demek, Kuralsızlık Değildir, Etiksizlik Değildir, Saygısızlık Değildir, Kişiselleştirme Değildir, Özel e Müdahale Değildir, Bu Konuda Mutlaka Sizinle Hem Fikiriz dir. Değil mi ...? ''Düşünce Özgürlüğü Ahlakı'' Kavramı Herkesi Bağlar, İnsan Olan Herkes, Düşüncesini Özgürce Lakin Evrensel Ahlak Sınırları İçerisinde Kullanabilir. Umarım Ne Demek İstediğimizi Anlatabilmişizdir. Lütfen Benim Forumdaki İlk Yazılarıma Karşılık Yapılan Yanıtlama ve İletilerde ki, Kullanılan Kelime ve İfadeleri Kontrol Ediniz. ********************* Sizin Bunları Mutlaka Hatırlıyor Olmanız Lazım. Değil mi ? Şimdi Gelelim, Kişilerin Eleştirme Hakkı na, Bakınız, Eğer Cümlenin Başına Ben Böyle Düşünüyorum Manasında Bir İfade Konulursa , Bu Daha Mantıklı Hale Gelir, ve Eleştirinin Uygun Formu Budur. Yani Fikirlerinin Başına , ''BENCE'' Ön Eki Eklenmelidir, ya da Bu Vurgulanmalıdır. Bu Böyledir, Şu Şöyledir Tarzında Bir Eleştiri Olamaz. ''Bence Şöyledir'' Tarzında Olabilir. Eğer Siz Yalnızca, Bir Görüş Beyan Ediyorsanız, Ortaya Bir Fikir Sunuyorsanız, Tabiiki Bu Kesin Bir Dil İçerebilir. Çünki Zaten Söyledikleriniz, Kendinizi Bağlar. Siz Kendinizden Tabiiki Emin Olabilirsiniz. Lakin, Bir Başkası Adına Bunu Yapamazsınız, Bir Başkasını Düşüncelerini Eleştirmek Adına , ''Bu Böyle Değildir'' Denilemez , ''Ben Bunu Kabul Etmiyorum'' , ya da ''İnanmıyorum'' Denilebilir. Herkes Ancak Bizzat Kendisi ve/veya Kendi Fikirleri Hakkında, Kesin Hükümler Koyabilir. Ancak, Bir Başkası Hakkında, ve/veya Başkasının Fikirleri Hakkında Kesin Hükümer Koyamaz. Bunu Yapabilmek İçin Ancak Gerçek Bir İspat Sunulması Gerekir. Yoksa Kişiler, İspat Olmaksızın Eleştiri Boyutunda Hüküm Veremezler. Sanırım, Birbirimizi Anlayabiliyoruzdur. Eğer, Ben Sizin Bu Forumdaki Üyeliğinize İnanmadığımı Söylüyorsam ; O Zaman Sizin HiçBir Yazdığınız Yazıya da Bir Yanıt Veremem. Anlıyor mu su nuz ...? '' Hem ALLAH a İnanmayıp, Bizzat İnkar Ederek, Hem de Fiillerini İncelemek, Mucizelerini Bilimsel Açıdan Tartışmak'' , Olamaz. İnanılmayan Bir Yaratıcı nın Tabiiki Mucizeleride Olamaz. Hakkında Değerlendirme Yapılamaz. Önce Varlık İncelenir, Şayet Varlığı Anlaşılırsa, O Zaman İşleri, Eylemleri İncelenir. Varlığı Zaten Kabul Edilmeyen Bir Yaratıcı nın Hangi Olgusunu Nasıl İnceleyebilirsiniz ki ...? Şimdi Anlıyor mu su nuz ...? Benim Neye İtiraz Ettiğimi ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  11. Sevgili BrainSlapper ; Kasıtlımı Değil mi ? Bilmiyorum Lakin Aşağıdaki Cümlenizle Konuyu Saptırıyorsunuz. Bilgisi Olmayan Kişiler Söyledikleriniz Gerçek Zannediyor. Diyorsunuz ki ; Muhammed de, "AY'ı yardım" derken, ya halüsinasyon görmektedir, ya da yalan söylemektedir. Alıntı BrainSlapper Bu Cümlenin Kendisi Ya Bizzat Yalan dır, Ya da Yanlış Bir Telaffuz dur. Kesinlikle Ama Kesinlikle Efendimiz Hz. Muhammed ; Ben Ay ı Yardım Dememiştir. Biliyorsunuz ki Tüm Mucizeler, Geri Kalan Kainattaki tüm Hadiseler Gibi ALLAH ın Yaratması İle Olur. Hz. Muhammed in Değil. Eğer Bu Sözünüzü Düzeltmez ve Arkasında Durmak İsterseniz ; Bizde Siz den Hz. Muhammed in Ne Zaman, Nerede, Nasıl Bu, (Ay ı Ben Yardım) Sözünü Söylediğini Sorarız. Delil İsteriz, İspat Bekleriz. Gelin Biz Sizin Uçan Spagetti Canavarınıza ve Spagetti Kollarına Saygılı Olalım, Siz de Bizim, Yüce ALLAH ımıza ve O'nun Resulüne Saygılı Olunuz. Ne Dersiniz ...? ''SAYGI'' Konusunda Sizinle Anlaşabilir mi yiz ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  12. Sevgili TengeriinBoşig ; Sanırım Bir Türlü Anlaşamayacağız, Hiç Ummuyordum Ama, Sevgili Yarasa İle dahi, ''Mucizenin Bilimsel İspatı ve İnkarı Olamayacağı'' Konusunda Anlaştık, Lakin Siz Hala Bir Sürü İddia Sunuyorsunuz Ortaya, Hala Tartışılabilir Sanıyorsunuz Bu Mucize Hadisesini. Gerçekten Şaşırıyorum, Anlayamıyorum. Şimdi Gelelim Sizin 1500 yıl Öncesine Dönüp te Bu Hadisenin Nasıl Olduğunu Bizzat Yaşayanlara Sormak İstemenize ; Güzel Kardeşim, 1500 Sene Öncesine Gidip te, Efendimiz İle Bizzat Müşerref Olmak Varken Kim, Bilimsel Teorilerle İlgilenir ki ...? Yani Siz Gidip, Bu Hadiseyi Görmüş İnsanlarla, Bir Refarandum mu Yapacaksınız, ya da Toplumsal Bir Analiz mi Gerçekleştireceksiniz ...? Bakınız Ben Size Biraz Daha Açık Anlatmaya Çalışacağım, (Biraz Uzun Olacak) Lakin Lütfen Dikkat Buyurunuz, Okuyunuz ; İspat ; İlmel Yakin, Hakkal Yakin, ve Aynel Yakin Suretinde Oluşur. Yani Bir Örnek le Pekiştirmek Gerekirse ; Ya Mevcut İlminizle Kesinlik Oluşur, Ya Tüm Cihetleri İle Kavram ı İhata Edersiniz, Ya da Bizzat Yaşarsınız. Hepsi de Mutlak Hakikat ı Doğurur. Şimdi Bu Hadise yi İncelediğimizde ; Hiçbirimiz, Bu Hadise yi Bizzat Yaşamadık, Dolayısı İle Aynel Yakin Suretinde Bir İspat Olamaz. Hiçbirimiz, Tüm Cihetleri İle Bu Hadiseyi Kavrayabilmiş Değiliz, Nasıl Olduğu, Ne Şekilde Olduğu, Konusunda Ancak Çok Kısıtlı Bilgilere Sahibiz. Dolayısıyla, Hakkal Yakin Suretinizde Bir İspat da Olamaz. Bugün İtibari İle; Bilimsel Olarak Bu Mucize Delillendirilebilmiş Değildir. (Mesela Bakınız, Yakup As. ın Evladı Hz.Yusuf un Kokusunu Yüzlerce Km. Uzaktan Almış Olabilmesi, Bizzat Bilim Tarafından Onaylanmıştır, Günümüzde, Çok Başarılı Şekilde Koku Nakli Gerçekleştirilebilmektedir, Hepimiz Biliyoruz) Lakin Henüz, Şakkı Kamer Mucizesi Açıklanamamaktadır. Bilimin Bu Konuda Elinde Hiçbir Veri Yoktur. Dolayısıyla İlmel Yakin Suretinde Bir İspat da Olamaz. İşte Konu Bu Kadar Açıktır. Bugün İtibari İle Kimse Şakkı Kamer Hadisesini İspat Edemez. Bu Ancak İnanç İle Mümkün Olabilir. Evet, İspat Değil,İnanç İle Anlaşılabilir Ancak, Zaten Bir Mümin in, Bir Ateist e Bunu Anlatmaya Çalışması, Traji Komik tir. Muhtemel Bir Tartışmanın Ötesine Geçilemez. Herkes Birşeyler Söyler Ama Kimse Birbirini Anlamaz. Böylece Sürer Gider. Tabiiki Bir Mümin in Bir Ateist e Şakkı Kamer i Açıklamaya Çalışması Ne Kadar Gereksiz İse, Bir Ateist in İnanmdığı ve Bizzat İnkar Ettiği ALLAH ın Mucizeler ini Anlamaya Çalışması da O Kadar Mizahi bir Yaklaşımdır. Düşünsenize, Bir Ateist Diyor ki ; ''Ben ALLAH ı Tanımam Ama Şu Mucizeyi Çok Merak Ediyorum , Bu Konuyu Tartışmak İstiyorum'' Yahu Bu Nasıl İştir Böyle, ''Sen, Zaten Kendisine İnanmıyorsun ki, Yaptığı Mucize ye İnanasın'' Olur mu Böyle Birşey ...? Bakınız Bir de ZAMAN Mefhumu Var. Einstein 4. Boyut Olarak Bilim e ve Tarih e Kaydetmiştir, ZAMAN ı, Yani 4. Boyut Zaman Olmadan Ne Bilim Olur, Ne de Araştırma Olur. Eğer Bilim Konuşacaksak, Zaman ı Bir Köşeye Bırakamayız, Yok Sayamayız. Eğer ; ''1500 Sene Önce Şakkı Kamer Hadise si, Yaşanmış Olduğuna Dair Bugün Bilimsel Bir Delil Var mı ...? Sorusuna Muhatap İsek ; Cevap Elbette Hayır Olacaktır. Delil Yoktur, İspatlanamaz. Fakat, Aynı Soru Şu Şekilde Sorulursa ; 1500 Sene Önce Şakkı Kamer Hadisesi nin Yaşandığını, O Dönemin Şartlarında İspat ı Mümkün mü dür ...? O Zaman Bilim Bu Soruyu Bu Günün Şartlarında Yapılabilecek Hiç Bir Şekilde Yanıtlayamaz, Yani yaşanmıştır, ya da Yaşanmamıştır Hükmü Verilemez. Bilim Bu Sorunun Kesin Cevabını , Ancak O Zaman da Yapılacak Araştırmalar Sonucunda Verebilir. O Zaman İncelenmeden Peşin Peşin Hüküm Verilemez. Sadece Elimizde Böyle Bir Veri Yoktur Denilebilir. Bu da Ne İspat, Ne de Bir İnkar Değildir. Kesinlik İçermez. Gelin Daha Basit Örnek Verelim ; Ben Soruyorum Bilim Dünyasına ; ''Daha Önce Yaşamış, Hem Yürüyen, Hem Sürünen, Hem Uçan, Hem de Yüzen Bir Dinozor Türü Varmıydı ...? '' Şimdi Bana Verilebilecek Tek Yanıt Şu Olabilir ; ''Elimizde Böyle Bir Bilgi Yoktur.Yani Fosil ya da Kalıntı Bulunmamaktadır.'' Yani '' Kesinlikle Yoktur, HiçBir Şekilde Böyle Bir Canlu Yaşamamıştır. '' Denemez. İspat ve İnkar Edilemez. Anlayabiliyormu su nuz ...? Şimdilik Bu Kadar, Umarım Artık Bu Konu Anlaşılabilmiştir. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  13. Sevgili TengeriinBoşig ; Siz Bari Yapmayın, Yahu Ben Burada Boşuna Söylüyorum ; ''Mucize nin İspatı Yoktur. Metafiziksel Bir Olaydır. Delillendirilemez'' , Diye. Bakın Tekrar Ediyorum ; Mucizeye İNANILIR. Mucize Bilinmez. Anlıyormusunuz. Dolayısıyla Edinilmiş Bir Bilgi Değil, İNANILMIŞ Bir Kavram Olduğu İçinde ; Sizin Yaptığınız Gibi , Varlığı ve Yokluğu Tartışılmaz. İnanırsınız ya da İnanmazsınız, İşte Hepsi Bu. Size, Kim Mucize yi İspat a Kalkıyor ki ? , Siz de Ona Karşı Olmadığını İspata Kalkıyorsunuz ...? Yahu Ortada Bir İddia Falan Yok, Neden Anlamıyorsunuz ...? Neyin Yokluğunu İspatlamaya Çalışıyorsunuz ...? Ben Siz e Diyorum ki ; ''Benim Annem Dünya nın En İyi Annesi dir. Ben Buna Kesinlikle İnanıyorum.'' Haydi Buyurun , Bana Bunun Doğru Olmadığını İspat Edin ...! Bunun İspatı Olur mu ...? Ben Böyle İnanıyorsam Böyledir. Siz de Belki Kendi Annenizin En İyi Anne Olduğuna İnanıyorsunuz dur. Sizin İçin de Böyledir. Anlıyormusunuz ? İnançlar, İspat ya da İnkar Edilemez. Hatta Tartışılamaz. Lakin Varlıklar Tartışılabilir, ve de İspat Edilebilir. Tıpkı ALLAH ın Varlığının İspat Edilebileceği Gibi Allah ın Varlığı İspat ya da İnkar Edilebilir. Ama ALLAH A İMAN Tartışılamaz. İspat ya da İnkar Edilemez. Bu Kişisel Bir İnanç Biçimidir. Ortada Bir Varlık Değil, O Varlığın İnancı Vardır. Söz Konusu Olan İnanç İse, Tamamen Soyutsal dır, Kişiseldir, Tartışılamaz, İspat Edilemez, ve İnkar Edilemez. Allah ın Varlığı İspatlanabilir, İnkar Edilebilir , Lakin Allah a İman (Kişinin Buna İnancı) İspatlanamaz, İnkar Edilemez. Çünki Tamamen Soyutsal dır. Herşey Zihinde Olur Biter. Gelin Artık Bu Konuda Anlaşalım... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  14. Sevgili Dostlar ; ************ Aslında O Kadar Basitmiş ki , Tek Yapmam Gereken Kişilerle Tartışmak Yerine , Siz Daha İyi Bilirsiniz (Siz Yanıtlayın) Demekmiş. Ardından Hemen Başladı, Sesli Düşünceler. Neyse Bizim İçin Kimin Ne Düşündüğü de Önemli Değil Nasıl Olsa ; Çünki ; Artık Bizde Onlar Gibi Yalnızca ''Yanlış Cevap'' Diyeceğiz , ''Kabul Etmiyoruz'' Diyeceğiz. Hepsi Bu Kadar. Gerisini Kendilerini Yorarlar Artık. İster Hayra , İster Şerre... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  15. Sevgili BrainSlapper ; Güzel Kardeşim, Artık Şunu Anlamız Gerekiyor ; Biz Sizin İçin ya da Tüm İnançsızlar Adına, Bu Dünya da (yani Henüz Sınav Devam Ederken) Üzülürüz, Sizlerin de İnançlı Biri Olarak , Cennete Girmenizi İsteriz, Kesinlikle Cehennem de Azap Çekmenize Gönlümüz Razı Olmaz. Hatta Siz İstemediğinizi Söyleseniz de, Biz Kendi İnancımız Gereği Size de Tüm İnançsızlar a da Dua Ederiz. Hidayet Temennisinde Bulunuruz. Ancak Bizim İnancımız da Biz Kullar, Yalnızca Bu Dünya da İradeye Sahibizdir. Yani Özgür İrade Sistemi ile Kendi Kararlarımızı Veririz, Fakat , Ahiret te Artık İrade Bizim Değil ALLAH ın dır. Biz Ne Kendi Adımıza Ne de Sizin Adınıza Hiçbir Karar a Sahip Olamayız. Yani , ''Ben Cennet i Çok Sevdim Oraya Gitmek istiyorum, Bir de Dostum Vardı Benim, Adı Falanca O da Gelsin Bizimle Cennet e , Aman O Dostum Cehennem e Gitmesin, Gelsin Cennet te Beraber Olalım.'' Diyemeyiz. Hiç Bir Konuda Bizim Fikrimiz Alınmaz, Yani Senin Şu Dostunu Cehennem e Atacağız, Ne Dersin, Ne Düşünürsün, Üzülürmüsün ? Diye Bize Sorulmaz, Bizden Fikir Alınmaz... Bizim İçin Fikir Yürütebileceğimiz, Üzüleceğimiz, Bir Tek Dünya Vardır ; Yaşadığımız Bu Dünya. Ahiret Dünyası; Yalnızca Netice Yeridir. Yalnızca Ceza ya da Mükafat Yeridir. İrade Yalnızca ALLAH ındır. Biz Yalnızca, Hakkımızda Yazılan İlahi Hükmün Gereğine Tabii Oluruz. Hepsi Bu... Artık Gereksiz Tartışmayalım Lütfen... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  16. Sevgili Yarasa ; Güzel Kardeşim, Bir Mucizeyi Bilimsel Metodla İspat Etmeye Kalkışmadık. Mucize; Mucize dir Dedik. Fizik Ötesi dir Dedik. İnanırsınız, ya da İnanmazsınız Tartışması Olmaz Dedik. Mucizenin İspat ı Olmaz Dedik. Anlayamıyor mu su nuz ...? Pekiyi Anlattığımız Bilimsel Gerçekler Ne İdi ? ; Onlar Sevgili Taklamakan ın Sorusuna Verilen Cevap lar dı. Sevgili Taklamakan , ''Bu Şakkı Kamer Mucizesi Olmuş Olsaydı, İçindeki Mağma nın Akmış Olması Gerekmezmiydi'' ? Diye Acaip Bir Soru Sordu , Biz de Cevapladık ; Hayır Dedik, ''Ayın Merkezindeki Mağma Akıcı Kıvamda Değildir. Donmuş Durumdadır. Kimsenin Tepesine Akmaz'' Dedik. Siz Merak Etmeyin Dedik. Anlıyormusunuz ? Biz Bir Mucizeyi İspat İçin Değil, Bir Soruya Yanıt Verebilmek için, Bilimsel Açıklamalarda Bulunduk... İşte Hepsi Bu Kadar... Saygılarımızla. Doğan Gülbudak
  17. Sevgili TengeriinBoşig ; Diyorsunuz ki ; Ya tamam biliyorum, İnanmayanın cezası sonsuz cehennem ama, Sonsuz cehennem ıslah etmez ki? Alıtı TengeriinBoşig Sevgili Tengeriin , Pekiyi Size Cehennem in Islah Kurumu Olduğunu Kim Söyledi ki ...? Nereden Çıkarıyorsunuz Cehennem de İsyankar Kulların Islah Edilmesi Gerektiğini ...? Yahu Ben Anlamıyorum Gerçekten ; Biri , Ben (Haşa) Allah tan Daha Merhametliyim Kimseye Azap Etmem, Diyor. Biri , Ben Bir Ayet Yazdım Kuran Ayetinden Daha Güzel, Diyor. Biri , Bence Cehennem Azap Değil, Islah Yurdu Olmalıdır, Diyor. Bakalım Daha Neler Duyacağız, Vallahi Acaip Şaşırıyorum, Bu İfadelere. Yahu Hem ; ''Ben Senin İnancını Paylaşmıyorum Diyeceksin'' , ya da ''Açık Açık Ben İnançsızım'' Diyeceksin , Hem de , Sonrada Gelip , ''Ben Kuran ı Daha Güzel Yazarım'' Diyeceksiniz. ''Bence, Cehennem i Islah ve Terbiye Kurumu Olmalıydı'' Diyeceksiniz. ''Ben Allah tan Bile Daha Merhametliyim'' Diyeceksiniz. Yahu Güzel Kardeşlerim , Siz Zaten İnançsız Değilmiydiniz ...? Şimdi Ne Diye, ALLAH İle Yarışa Kalkışıyorsunuz ...? Ne Diye , Daha İyisini Yaparım, Daha Güzelini Kılarım, Daha Çok Merhamet Ederim, Daha İyi Islah Ederim , Diyorsunuz ...? Vallahi Anlamıyorum ? Tekrar Soruyorum ? Kardeşim Siz İnanıyormu su nuz ? yoksa İnanmıyormu su nuz ? Lütfen Önce Bir Karar Verin ... Eğer İnanmıyorsanız , Öyleyse, Ne Diye Boy Ölçüşüyorsunuz...? Onu Bir Söyleyin... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  18. Sevgili Bursercan ; Öncelikle Bu Telif Etmiş Olduğun Eserin İçin Seni Tebrik Etmek İstiyorum. Harika Bir Paylaşım Bu, Çok Teşekkürler. Lakin O Yukarıdaki, Fikir ve Düşünce ler İle Alay Etmeyi Kendilerince Bir Maharet Zanneden Arkadaşlar Varya ; İşte Onları Hiç Umursama. Onlar Yalnız Böyle Alay Edip, Dalga Geçmeyi Bilirler, Ve Böylelikle Kendilerini Herkese Göstermiş, Takdim Etmiş Olurlar, Biz de Onları Ne Kadar Ciddi Almamız Konusunda, Aydınlanmış Oluruz. Evet. Fikir ve Düşünceye Saygı Duyamayanlar, Bizim Muhatabımız Değildirler, ve Olamazlar. Bunu Sakın Unutmayalım. Paylaşımın Adına Tekrar Teşekkürlerimi Sunuyor, Çalışmalarında, Gayret ve Başarı Temenni Ediyorum... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  19. Sevgili Demirefe ; Diyorsunuz ki ; Ben Ay'ın katı bir bilye gibi ikiye ayrılamayacağını söylüyorum. Böyle bir olay fizik açısından mümkün değildir. Alıntı Demirefe Yahu Güzel Kardeşim Bizde Zaten Bu Olay , ''Bir İnsan Tarafından Fiziksel Bir Güç Uygulanarak Yapılmıştır.'' Demiyoruz ki. Biz Bu Olay Fizk Ötesi dir. Yani Koskoca Bir ; M U C İ Z E dir Diyoruz. Hala Neyi Tartışıyorsunuz ? , Onu da Hiç Anlamıyoruz ... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  20. Sevgili BrainSlapper ; Saygılar Bizden Efendim. Biz Önce Yanıtları Alalım... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  21. Sevgili TengeriinBoşig ; Tamam Ben Sizi Anlıyorum da ; Bir Yerde Tıkanıyoruz Sanırım. Bakınız Biz Burada ALLAH ın Varlığını Tartışmıyoruz ki , İddia lar Oluşsun. Eğer Farklı Bir Başlıkta Olduğu Gibi Bir İddia üzerine Tartışsak, Siz de Kesin Hükümşlerle Fikrinizi Savunacaksınız Tabiiki. Lakin Biz Burada Birey in Kendini Nasıl Nitelendirdiğinden Bahsediyoruz. Anlıyormusunuz ? Yani Kişi Kendini Nasıl Tanımlıyor ? İşte Bu Kadar Basit. Burada İddia Yok, Burada Kişisel Yorum, ve İNANÇ Var. Adam Maymundan Geldiğine İnanır Saygı Duyarız, Adam Uzaylıların Getirdiğine İnanır Saygı Duyarız, Adam Uçan Spagetti Canavarının Oluşturduğuna İnanır, Saygı Duyarız, Leyleklerin Gagalarında Getirip, Balkona Bıraktığına İnanır, Saygı Duyarız, Öylece , Kendi Kendine, Tesadüfen Var olduğuna İnanır, Saygı Duyarız, Anne ve Babasının Yapıtı Olduğuna İnanır, Saygı Duyarız, Hepsine Saygı Duyarız da ; ALLAH ın Yarattığı Bir Kul Olduğuna İnanırsa, Saygı Duyamazmıyız ...? Bu Ne Biçim Anlayıştır Böyle. Yoksa Ben mi Anlayamıyorum ? Yani ; Şimdi Biz, Neye İnanırsak İnanalım, Ama Yalnız Allah ın Yarattığına mı İnanmamalıyız ...? Hoppala. Yahu Kardeşim Ben Buna İnanıyorum, Sen de Neye İnanmak İstiyorsan O na İnan. Varmı Bir Problem ...? Biz Baskı Kurmuyoruz, Lakin Türlü Baskılara Maruz Kalıyoruz. İşte Bu Beni Üzüyor. Ben ''Tüm İnsanlık Benim İnandığım Şekilde Var Olmuştur'' İddiasında Bulunursam , O Zaman Kıyasıya Tartışırız. Ama Şimdilik Böyle Bir İddiam Yok, Ama Olmayan İddiamın Tartışması Başladı Bile. Tekrar Söylüyoruz ; Kardeşim Biz Kesinlikle Kişisel Tartışma ve Polemiklere Girmek İstemiyoruz. * Artık Lütfen Bunlar da Böylece Biline ... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  22. Başlığı Açan , İddia Sahibi Dostuma ; Saygılarımı Sunuyorum. Tebrikler. Doğru Tahmin, Doğrun Karar, Doğru İddia Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  23. Sevgili demirefe ; Ben Futbol dan Hiç Anlamam, Benim Anlayacağım Dilden Konuşun Lütfen. Bırakın Taç ı Ofsayt ı da Şunu Söyleyin ; Siz ce ; Ay İkiye Bölünürse İçinden Sıvı Halde Mağma Akabilir mi ...? Evet Bana Sorulan Soru Bu idi, Biz de HAYIR Dedik. Bakalım Siz Ne Yanıt Vereceksiniz. (Ofsayt ı Falan Karıştırmadan Yani.) Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  24. Sevgili BrainSlapper ; Bizden İspat ve Kaynak İstemişsiniz ; İşte Kurayza Gazasının Aslı, ve Tek Tek Alıntılanmış Kaynakları ; BENÎ KURAYZA GAZÂSI Hicretin 5. senesi. (Milâdî 627) Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamber Efendimizle olan anlaşmalarına göre, Hendek Muharebesinde düşman tarafından sarılan Medine'yi Müslümanlarla elele vererek müdafaa etmeleri gerekiyordu.(1) Fakat, bunu yapmadılar. Üstelik anlaşma hükümlerini hiçe sayarak, harbin en nâzik safhasında müşriklerle işbirliğine giriştiler. Peygamber Efendimizin tahkik ve sulh için gönderdiği heyete hakarette bulundular ve, "Resûlullah da kim oluyormuş? Muhammed'le aramızda ne ahid vardır, ne de akid" dediler. Hattâ daha da ileri giderek Peygamber Efendimiz için ******** sözler bile sarfettiler.(2) Bununla da yetinmediler. Medine üzerine baskınlar düzenleyerek, Müslüman âile ve çocukları kılıçtan geçirme teşebbüsüne bile kalkıştılar. Bu hareketleriyle Müslümanları, harp endişesinden daha büyük bir telâş ve endişeye düşürdüler. Bu, Peygamber Efendimizin kendilerine lütufkâr davranmasına karşı açık bir nankörlük ve hıyânetti. Hendek Muharebesinde 10 bini bulan düşman ordusu büyük bir hezimete uğrayarak geri çekilmişti. Harpte müşrikler yanında yer alan Kurayzaoğulları da hayal kırıklığı içinde Medine'ye iki saatlik mesafede bulunan sağlam kalelerine çekilmişlerdi. Giriştikleri hâince hareketin farkında idiler. Bu sebeple, Resûl-i Ekremin her an üzerlerine yürümesinden endişe duyup korkuyorlardı. Cebrâil'in (a.s.) Getirdiği Emir Nitekim, Müslümanlar Medine'ye henüz yeni dönmüşlerdi ki, Cebrâil (a.s.) Resûl-i Ekreme şu emri getirdi: "Yâ Muhammed! Yüce Allah, sana, Benî Kurayza üzerine yürümeni emrediyor!"(3) Resûl-i Ekrem Efendimiz, silahını yeni çıkarmış, temizliğini henüz bitirmişti. Derhal Hz. Bilal'i çağırtarak, bütün Müslümanlara şunu nidâ etmesini emretti: "İşiten ve Allah'ın emrine itaat edenler, ikindi namazını Benî Kurayza yurdunda kılsın!"(4) Bu dâveti duyan Müslümanlar da bir anda toplandılar. Peygamberimiz sancağı Hz. Ali'ye teslim ederek ordudan önce onu yola çıkardı. Abdullah bin Ümmi Mektûm'u ise Medine'de yerine imam bıraktı.(5) İslâm ordusu 3000 kişiden ibaretti. İçlerinde 36 süvari vardı. Ordu, Resûlullah'la olan anlaşmasını en nazik bir zamanda bozan, vatana hıyânet eden, düşmanla işbirliğine girişen Benî Kurayza Yahudilerine hak ettikleri cezayı vermek üzere yola çıkıyordu. Ordudan önce yola çıkarılmış olan Hz. Ali, Kurayzaoğulları kalelerine yaklaşarak, sancağı kalenin dibine dikti. Bu esnada Yahudilerden bazı nâhoş sözler duydu. Kurayzaoğulları, Peygamber Efendimiz hakkında ağır laflar ediyor, ileri geri ******** konuşuyorlardı. Bu davranışlarıyla giriştikleri hâinlikten pişmanlık duymadıklarını açık açık belli ediyorlardı. Hz. Ali, sancağı bir başka Sahabîye teslim ederek geri döndü. Yolda Peygamber Efendimizi karşıladı. Onun bu sözleri işitip de üzülmesini istemiyordu. "Yâ Resûlallah," dedi, "şu şirret adamların yakınına kadar varmasan, olmaz mı?" Resûl-i Ekrem, "Neden?" diye sordu. Hz. Ali, Yahudilerden işittiği nahoş sözleri tekrarlamaktan utanıp sustu. Peygamber Efendimiz: "Herhalde, sen, onlardan beni üzecek birtakım sözler işitmişsindir" deyince Hz. Ali, "Evet, yâ Resûlallah" karşılığını verdi. O zaman Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: "Musa Peygamber, bundan daha ağırıyla karşılaşmış, daha çok üzülmüştü. "Git! O Allah düşmanları, beni görecek olurlarsa, söylemiş oldukları çirkin sözlerden hiçbirini söyleyemeyeceklerdir!"(6) Resûl-i Ekrem Efendimiz, mücahidlerle Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerinin dibine kadar vardı. Oradan Yahudi ileri gelenlerinin isimlerini birer birer zikrederek onlara şöyle seslendi: "Ey Allah'ın gazabına uğrayarak maymuna çevrilmiş olanların kardeşleri! Allah sizi hor, hakîr kıldı mı ve belâsını, cezasını üzerinize indirdi mi? Demek siz bana kötü söz söylediniz öyle mi?" Yahudi ileri gelenleri süt dökmüş kediye dönmüşlerdi: "Yâ Ebâ'l-Kasım! Sen, sözünü bilmezlerden değilsin! Musâ'ya indirilmiş olan Tevrat'a yemin ederiz ki, biz sana hiçbir kötü laf sarfetmedik" diyerek söylediklerini inkâr ettiler.(7) Benî Kurayzalıların Muhasaraya Alınması Benî Kurayza Yahudileri, cürüm üzerine cürüm işlediler. Peygamber Efendimiz ve mücahidleri iyi bir şekilde karşılamak yerine, onlar hakkında ileri geri konuştular, söylenmeyecek laflar ettiler. Bu, onların teslim olmayıp mukavemet edeceklerinin ifadesi idi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, önce mücahidlere onları oka tutmalarını emretti. Mücahidler onlara ok yağdırmaya başladılar. Kurayzaoğulları da kalelerinden Müslümanların üzerine en şiddetli bir şekilde ok yağdırıyorlardı. Böylece, Kurayzaoğulları muhasara altına alınmış oluyorlardı. Görünüşte Hz. Resûlullah ve Müslümanların yanında bulunan, hakikatta ise daima İslâm düşmanlarıyla gizliden gizliye işbirliği yapan münafıklar, muhasara esnasında Kurayzaoğullarına gizlice şu haberi gönderdiler: "Sizler teslim olmayınız! Medine'den çıkıp gidin deseler de, çıkıp gitmeyiniz! "Onların istediklerini kabul etmeyip çarpışmayı sürdürürseniz, biz size hem canımız hem silahlarımızla yardıma söz veriyoruz." Haliyle gizlice gelen bu haber Kurayzaoğullarına bir cesaret verdi. Karşı koymaya devam ettiler. Peygamber Efendimiz (a.s.m.), herşeye rağmen muhasarayı kaldırmıyordu. Müslümanları da cihâda ve sıkıntılara katlanmaya teşvik edici konuşmalar yapıyordu. Benî Kurayzalılar, muhasaranın uzadığını görünce, sıkılmaya başladılar. Münafıklardan da herhangi bir yardım gelmeyince bütün bütün maneviyatları sarsıldı. Büyük bir korkuya kapıldılar. Bunun üzerine görüşme isteğinde bulundular. Resûl-i Ekrem Efendimiz istediklerini kabul etti. Peygamber Efendimizle görüşmek ve konuşmak üzere içlerinden Nabbaş bin Kays'ı gönderdiler. Nabbaş, "Yâ Muhammed!" dedi, "Benî Nadir Yahudilerinin teslim olmalarındaki gibi kanımızı dökme, mal ve silahlar senin olsun! Kadınlarımız ve çocuklarımızı alıp memleketinden çıkıp gidelim. Her cins silah hariç olmak üzere, her âile için bir devenin taşıyabileceği gerekli eşyayı götürmemize müsâade et!" Peygamber Efendimiz, "Hayır, bu teklifi kabul edemem" buyurdu. Nabbaş ikinci olarak şu teklifi yaptı: "Öyle ise kanımızı bize bağışla. Sadece kadınlarımızı ve çocuklarımızı alıp gidelim. malları olduğu gibi bırakalım!" Peygamber Efendimiz, "Hayır," dedi, "kayıtsız, şartsız, benim hükmüme itaat edip teslim olmaktan başka hiçbir çareniz yoktur!" Nabbaş, me'yus ve perişan bir halde, kavminin yanına döndü. Olup bitenleri olduğu gibi anlattı. Ka'b bin Esed'in Teklifleri Ka'b bin Esed, onların reislerinden biri idi. Bütün bu olup bitenlerden sonra durumu açık seçik anlamıştı. "Ey Yahudi topluluğu!" dedi. "Görüyorsunuz ki, bir felâketle karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. "Size, üç ayrı teklifim olacak. Onlardan istediğinizi kabul edebilirsiniz. "Benî Kurayzalılar merakla, "Nedir o tekliflerin?" diye sordular. Ka'b tekliflerini sıralamaya başladı: "Birinci teklifim: Şu adama tâbi olalım ve onun peygamberliğini kabul edelim! "Vallahi, onun Allah tarafından gönderilmiş, kitabınızda sıfatlarını yazılı bulduğunuz peygamber olduğu sizce de malûm olmuştur. "Ona iman edecek olursanız, kanlarınız, mallarınız, çoluk çocuğunuz kurtulmuş olur! "Ona tâbi olmayışımızın tek sebebi, Araplara karşı duyduğumuz kıskançlık ve onun İsrailoğullarından gelen bir peygamber olmayışıdır! Halbuki bu, Allah'ın bileceği bir iştir. "İbni Hıraş'ın yanınıza geldiği zaman size söylediği şeyleri hatırlamıyor musunuz? O, 'Ben, Şam gibi her türlü yiyeceği, içeceği bol olan bir yeri terk edip su kırbası, hurma ve arpadan başka birşeyi bulunmayan bir yere geldim' demişti. 'Bununla başka neyi kastetmek istiyorsun?' diye sorulunca da o; 'Mekke'den bir peygamber çıkacaktır. O zaman sağ olursam ona tâbi olur ve ona yardım ederim. Eğer, benden sonra gelirse, ona karşı hîle ve aldatma yoluna başvurmaktan sakınınız! Ona tâbi olup dostları ve yardımcıları olunuz' dememiş miydi?" Benî Kurayza Yahudileri, "Hayır," dediler, "biz, bizden başkasına tâbi olmayız. Biz kitap sahibi bir cemâatız!" Kâ'b, bu teklife kimsenin yanaşmadığını görünce, ikinci teklifini yaptı:"O halde size ikinci teklifim şudur: Geliniz, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürelim. Tâ ki aramızda herhangi bir ağırlık kalmış olmasın. Sonra da kılıçlarımızı sıyırıp Muhammed'le Ashabının üzerine yürüyelim. Allah, onunla aramızda kesin hükmünü verinceye kadar çarpışmaya devam edelim. Ölürsek, zaten arkamızda bıraktığımız bir nesil yok! Şayet, galip gelirsek yeniden evlenir, evlâtlar yetiştiririz." Kurayzaoğulları bu teklifi de uygun görmediler. O zaman Kâ'b, üçüncü teklifini arz etti: "Size üçüncü teklifim şudur: Bu gece Sebt (Cumartesi) gecesidir. Bu gece, Muhammed ve Ashabı, bizim kendilerine karşı herhangi bir harekette bulunmayacağımızdan emin ve ****** bulunabilirler. O halde hemen kalelerimizden aşağı inelim. Onları ansızın vurabiliriz." Kurayzaoğulları bu teklife de şu cevabı verdiler: "Biz, Sebt günü çalışma yasağını nasıl bozabiliriz. Bizden önce, Sebt (Cumartesi) gününe hürmetsizlikten dolayı maymun ve domuzlara çevrilen belli kimselerden başka, hiç kimsenin ihdas etmediği birşeyi biz nasıl ihdas edebiliriz?" Kâ'b'ın bütün bunlardan sonra son sözleri şunlar oldu: "İçinizden hiçbir kimse, doğduğundan şu âna kadar, bir gece bile tedbirli ve doğru görüşlü olarak gününü geçirmemiştir."(8) Bunların Müslüman olmasına sebep, yıllar önce kendilerini ziyaret eden İbni Heyyiban'ın konuşmasıydı. Aralarında bundan sonra bir kargaşalık başladı. Birbirlerine ileri geri lâflar sarfettiler. Bir taraftarı da kadınlar ve çocuklar ağlaşıp duruyorlardı. Yahudiler yaptıklarından son derece pişman oldular. Bu sırada iki kardeş olan Sa'lebe ile Esid bin Sâ'ye ortaya çıkıp, Kurayzaoğullarına şu nasihatta bulundular: "Ey Kurayzaoğulları! Vallahi, siz gayet iyi biliyorsunuz ki Muhammed Allah'ın Resûlüdür. "Onun vasıflarını bize hem kendi âlimlerimiz, hem de Benî Nadir âlimleri söylemişlerdir. Onlardan biri, hepimizin çok sevdiği İbni Heyyiban'dı. O öleceği sırada, bu Peygamberin sıfatlarını bize haber vermişti" dediler. Benî Kurayza Yahudileri, "Hayır! Bu, o gelecek peygamber değildir" diyerek hakkı bile bile inkâr ettiler. Fakat, Sa'yeoğulları söylediklerinden vazgeçmediler. Bu inançlarını pervasızca tekrarladılar: "Vallahi," dediler, "bu gelecek olan o peygamberin sıfatındandır! Allah'tan korkunuz da, ona iman ediniz!"(9) Kurayzaoğulları kıskançlıklarının esiri olmuşlardı. Peygamber Efendimizin nübüvvetini tasdik etmeye niyetli görünmüyorlardı. Bunun üzerine iki delikanlı olan Sa'lebe ve Esid'le amcalarının oğlu Esed bin Ubeyd kaleden inip, Müslüman oldular.(10) İbni Heyyiban Şamlı bir Yahudi idi. Âlimdi. İslâmın gelişinden iki yıl önce Benî Nadir Yahudilerine gelip misafir olmuştu. Aralarında bir müddet yaşadıktan sonra ölüm döşeğine düşmüştü. Vefât edeceğini anlayınca, "Ey Yahudi cemâatı! Ben, buraya ne için geldim, bilir misiniz?" diye sormuştu. Yahudiler, "Sen, daha iyi bilirsin" demişlerdi. Bunun üzerine İbni Heyyiban geliş maksadını şöyle anlatmıştı:"Ben, bu memlekete, sadece gelme zamanı çok yaklaşmış bulunan ve buraya hicret edecek olan o peygamberi görmeye geldim! Umarım ki, o çok yakında gelecek ve ben de ona tâbi olacağım. "Ey Yahudi cemâatı! Ona tâbi olmakta herkesten önce davranmalısınız."(11) Ölüm döşeğinde Peygamber Efendimizin geleceğini müjdeleyen İbni Heyyiban, umduğuna erme imkânı bulamadan orada hayata gözlerini yummuştu.(12) Benî Kurayza Yahudileri, yirmi beş gece süren muhasaradan sonra, başka çare kalmadığını anlayarak teslim olmayı kabul ettiler. Haklarında hüküm vermek üzere de Peygamber Efendimizden bir hakem tayin edilmesini istediler. Peygamberimiz, "Ashabımdan istediğinizi hakem olarak seçiniz" buyurdu. Kurayzaoğulları, "Biz, Sa'd bin Muaz'ın vereceği hükme göre teslim oluruz" dediler. Peygamber Efendimiz, "Pekâla! Sa'd bin Muaz'ın hükmüne göre teslim olunuz" buyurdu.(13) Hendek Muharebesinde yaralanan Hz. Sa'd bin Muaz o sırada tedavisine bakılması için, Mescid-i Nebevîde kurulan bir çadırda bulunuyordu. Evsli Müslümanlar, onu alıp Hz. Resûlullahın huzuruna getirdiler. Efendimiz şöyle buyurdu: "Ey Sa'd! Bunlar, senin hükmüne göre teslim olmayı kabul ettiler. Haydi, onlar hakkındaki hükmünü bana açıkla." Hz. Sa'd, "Yâ Resûlallah!" dedi. "Ben, iyi biliyorum ki; Allah sana, onlara yapacağın muâmele hakkında bir emir vermiştir. Sen, Allah'ın sana emrettiğini yap!" Peygamber Efendimiz, "Evet, öyledir! Fakat, sen de onlar hakkındaki hükmünü bana açıkla" dedi. Hz. Sa'd, "Yâ Resûlallah! Onlar hakkında, Allah'ın hükmüne uygun hüküm veremem diye korkuyorum" diye cevap verdi. Peygamberimiz ısrar etti, "Sen, onlar hakkında hükmünü ver! "(14) buyurdu. Benî Kurayza Yahudileri, eskiden beri Evslilerin müttefikleri idiler. Bu sebeple, Hz. Sa'd onlardan söz almak istedi: "Kurayzaoğulları hakkında vereceğim hükmü kabul edeceğinize dair bana Allah'ın ahd ve misakıyla söz veriyor musunuz?" diye sordu. Evsliler, "Evet, söz veriyoruz" dediler. Hz. Sa'd, onlara hakem olması hasebiyle, Peygamber Efendimizden de bu hususu sorması gerekiyordu. O sırada Peygamber Efendimiz, bazı Sahabîlerle bir tarafta oturuyordu. Hz. Sa'd, Efendimize olan derin hürmetinden dolayı, bizzat ismini zikredip sormaktan hâyâ duydu. Yüzünü başka tarafa çevirerek, "Şurada bulunan zât da bu yolda vereceğim hükmü kabul buyuracağına dair bana, Allah'ın ahd ve misakıyla sizin gibi söz veriyor mu?" diye sordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Evet" diye cevap verdi. Bundan sonra Hz. Sa'd'ın emri üzerine Kurayzaoğulları kalelerinden indiler. Silahlarını bırakıp teslim oldular. Hz. Sa'd bin Muaz bütün bunlardan sonra hükmünü şöyle açıkladı: "Ben, onlar hakkında buluğ çağına eren erkeklerin boyunlarının vurulmasına; malların Müslümanlar arasında taksim edilmesine, çocuklarla kadınların ise esir alınmasına hükmettim." Peygamber Efendimiz, Hz. Sa'd'ı bu hükmünden dolayı tebrik ve takdir ederek, "Sen, onlar hakkında, Allah Teâlâ'nın yedi kat gökler üzerinde verdiği hükmüne uygun hüküm verdin" buyurdu.(15) Hakikaten de, Hz. Sa'd bin Muaz'ın Kurayzaoğulları Yahudileri hakkında verdiği hüküm, Hz. Musâ'nın şeriâtındaki hükme uygundu. Tevrat'ta bu hüküm şöyle açıklanmıştır: "Bir şehre harb için yaklaştığında, onu sulha dâvet edesin. Ve eğer sana sulh cevabını verip, sana kapılarını açarsa, içinde bulunan kavmim hepsi sana haraç verip, hizmet etsinler. "Lâkin, eğer senin ile musalaha etmeyip harp eder ise, onu muhasara edesin. "Ve, Allah'ın, onu senin eline teslim ettikte erkeklerin hepsini kılıçtan geçiresin. "Amma, kadınlar ile çocukları ve hayvanları ve bütün ganimeti, yani o şehirde bulunanların hepsini yağma edip Allah'ın sana verdiği düşmanlarının ganimetlerini yiyesin."(16) Benî Kurayza Yahudileri, Tevrat'ın bu hükmüne uygun olarak kendilerine verilen cezaya bilmecburiye rıza gösterdiler. Peygamber Efendimizin emriyle, büluğ çağına ermiş erkeklerin elleri bağlandı. Bütün eşyaları bir araya toplandı. Eli bağlı erkekler, mallar ve davarlar Medine'ye getirildi. Ganimetler bir eve kondu. Davarlar ise, etrafa yayılmaya bırakıldı. Daha sonra ganimetlerin beşte biri Beytü'l-Mâl'e yani devlet hazinesine tahsis olundu. Kalanı mücahidler arasında pay edildi. Verilen hüküm gereği erkeklerin boyunları vuruldu. Muhasara sırasında kaleden aşağıya taş bırakarak bir Sahabînin şehid olmasına sebep olan Nübâte adındaki bir kadına da kısas uygulandı. Bu arada birkaç kişi de affa uğradı. Bunlar, daha önce Müslümanlara bazı iyiliklerde bulunmuşlardı. İyilik gören Sahabîler, onların affını isteyince, Resûl-i Ekrem de onları affetti. Böylece, Medine'nin etrafı, muzır unsurlardan temizlenmiş oluyordu. Hz. Resûlullah ve Müslümanlar, bu hâdiseden sonra uzun müddet huzur ve sükûn içinde yaşadılar ve harpsiz bir devir geçirdiler. 1. Sîre, 2:147-148. 2. A.g.e., 3:233; Tabakât, 2:74; Müslim, 3:1389. 3. Sîre, 3:244. 4. A.g.e., 3:244-245; Tabakât, 2:74. 5. Tabakât, 2:74. 6. Sîre, 3:245; ibn-i Kesîr, Sîre, 3:228; Tabakât, 2:77. 7. Sîre, 3:245. 8. Sîre, 3:246-247. 9. Sîre, 3:228; İsâbe, 1:33. 10. Sîre, 3:227-228. 11. A.g.e., 3:228. 12. A.g.e., 3:228. 13. A.g.e., 3:351; Tabakât, 3:422. 14. Tabakât, 3:424-425. 15. Sîre, 3:251; Tabakât, 3:426; Taberî, 3:56. 16. Tevrat: Tesniye, Bab 20X 10-15. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  25. Sevgili BrainSlapper ; Biz Niye Sorunuza Cevap Vermeyelim ki ? Siz Soruyu Bu şekilde Sormadınız ki ? Bizim İnanç Sistemimizde Olmayacak Şekilde Sordunuz Biz de Sorunuza Muhatap Değiliz Dedik, Çünki En Başta Bizi Anne Babamız Yapmamıştır Dedik. Şimdi Bunun Neresi Masal Okumak ? Herneysei, Siz Öyle Diyorsanız , Amenna Diyoruz, Biliyorsunuz Bizim, Kişisel Tartışmalara Girmemek Gibi Bir Prensibimiz Var. Gelelim Yenien Düzenlediğiniz Sorunuza ; Size soruyoruz: Baba, yaramazlık yapan ve koyduğu kurallara uymayan çocuğunu önce kaynar kazana atar, sonra kızgın demirlerle işkence eder, sonra, migrodalgada kızartır, sonra mangala oturtur mu! Alıntı BrainSlapper Cevap Oldukça Basittir, ve Kimse İçin Değişmez, Aynıdır ; H A Y I R... Buda Sorunuzun Biraz Önce Alamadığınız Cevabıdır... Lakin Kesinlikle, ''Baba Evladına İşkence Etmediğine Göre, ALLAH da Kendini İnkar Eden, Kendisine ve Peygamberine Küfreden Kullarına, Ceza Vermemelidir'' Diye Bir Mantıksız Bir Orantı Kurulamaz. ALLAH ın Kendine İnananı da, İnanmayanı da, Hep Birlikte Cennet ine Koyacağına Kimse İnanamaz. Yoksa Siz İnanıyor mu su nuz ...? Saygılarımla. Doğan Gülbudak

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.