Taylan Abi

Ey yüceliklerin çiğnenen merdiveni, fedakâr öğretmenim, hoşgeldin

eğitim sistemimizi çoğumuz beğenmiyoruz ama değiştirmek için de hiçbirşey yapmıyoruz. bu da sonuçlarından korktuğumuzu, cesaretli olamadığımızı, özgürlüğümüzü kısıtladığımızı gösteriyor. ama bir bakın büyük işler yapabilenler cesaretli olanlar, sonuçta yanlışta olsa yine de birşeyler yapmaya çalışanlar. biz istememize rağmen beğenmediğimiz eğitim sistemini değiştiremiyorsak, bu bizim ülkemizde halkın kendi kendini yönetemediğini gösteriyor.Benim için en büyük kötülük de bireysel çıkarların ön planda olması. Bu da bütün insanlar için aşılması en zor olan şey... 1641[/snapback] Eğitim sistemimizi beğenmiyoruz ve değiştirmek için de hiçbirşey yapmıyoruz buna katılıyorum. Ama işini bilen vatandaşlar hepimizin yerine değiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Misal; imam hatiplilerin üniversitelere, askeri okullara girişlerini kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapmıyorlar mı? Kur'an kurslarının denetimsizliği için hayretler edilesi bir aymazlıkla gözümüzün içine baka baka yasaları değiştirmiyorlar mı? İlk ve orta öğretimde "din kültürü ve ahlak bilgisi" derslerinin planlarında değişiklikler yapmak istemiyorlar mı? Halk kendi kendini yönetemedikçe onu yönetecek birileri mutlaka bulunur. Ve biz onlar gibi cesur olamadıkça yaptığımız tek icraat forum sayfalarına satırlar eklemek olacak.

Sanırım Faşizmin ne olduğunu dahi bilmiyorsun.Baskı,şiddet,güvensizlik -herkes de var- ,cinsel sorunlar-ki hangimizde yok- her türlü fikri savunan insanlara yöneltilebilecek basit nedenlerdir.Faşizm ise daha karmaşık -ki basit bir felsefe sözlüğüne bakarsan anlarsın- sanırım- bir üstyapı kurumudur.Aidiyet ya da güce tapma ise psikaniliz bir incelemeye girer,o da az buçuk zorlamalarla... 7353[/snapback] Sanırım senin gözlüklerini çıkarman gerekiyor. Camları renkli ve kenarlarında da perdeler var diye düşünüyorum. Faşizmi seçmiş bireylerin otobiyografilerini okuduğumuzda - genelleme yaparak söylüyorum- hayatta bir baltaya sap olabilmiş kimseleri göremiyoruz nedense. Bu boşluk içerisinde kendisini en kolay olarak kabul ettirebileceği, mutualist yaşayabileceği bir kaç topluluk var zaten günümüz şartlarında. Ya vatan-millet-sakarya edebiyatı yapacak ya hacı-hoca-din-iman diyecek ya da daha üstyapı kurumu:) olan başka bir yer bulacak. Bu bir sığınmadır, bu ortada kalmışlıktır, bu gücün yanında olmadır, bu kendini hiçbiryerde bulamamaktır. Militan olmak bir aidiyet duygusu içerir zaten her coğrafyada. Anlatabildim sanırım.

5 DEN 4 ÇIKARMIŞ 1 BULMUŞ 1 İLE 2 Yİ YAN YANA KOYMUŞ 12 BULMUŞ 18 DEN ÖYLE BİR SAYI ÇIKARTALIMKİ RAKAMI EKLEDİĞİMİZDE GENE 18 OLSUN 18 DEN 18 ÇIKARTALIM EŞİTTİR 0 SONUNA 18 EKLEYELİM 018 BUDA EŞİTTİR 18 DOĞRU CEVAP BOLUKTA 18 OLMALIDIR. BENCE 6713[/snapback] Bence yılın esprisi seçelim. 10 gündür nasıl görmemişim bunu ben yaa. Cevabı bulamadım ama soruyu beğendim

peki arkadaşım sana sormak istiyorum. sen bir ateistin sözünemi inanıyorsun yoksa 3 milyar kişinin inandığı bir peygamberemi inanıyorsun. ben genelde ateistlerle konuşmak istemiyordum ama sen bayağı savunuyorsun bu ateisliği. seninle öteki dünyada görüşmek isterim aslında 7295[/snapback] Ben o bahsi geçen 3 milyar kişinin içindeyim ama bana mantıksal olarak ters gelen birşey var burada. Çoğunluk haklı mıdır? Mutlaka bir anlamı vardır fakat bunu yasalaştırmak doğru değil. 1 kişi olup 3 milyar insanın inandığı tanrıyı-peygamberi de reddedebilirdim, yeter ki haklı olduğuma inanayım. Öbür tarafa birkaç kez gidip gelmiş, oralarda hesap görmüş gibi söylemlerde bulunmak doğru değil ayrıca. Bizler sadece akla ve mantığa uyan bir varlığı kabul ile din kavramını açıklayabiliyoruz. Hangimiz daha çok şey biliyor ki?

Uluslararası bir şahsiyet olmasam da, erkek olduğum için cevap vermek istedim Ben kendime şunu sormuştum "Neden farkedemedim?" Belki bu aramızdaki güven fazlalığından kaynaklıydı, koşulsuz güvenirdim, aşıktım. Affetmedim-affetmem, ceketimi alıp çıktım bir daha da görmedim. Uzun zaman öncesinden bir söz kalmış aklımda umarım yanlış aktarmam ; "Herkes annesinin namuslu olduğuna inanır ama kızlar daha az inanır"

Bir de bunlar var; *Siyah renkli yumurta topuklu ayakkabısı ile giydiği beyaz çorabının içine sigara-cep telefonu filan sıkıştırmak *Her il ve ilçede Cumhuriyet Caddesi bulunması *İzmir-Karşıyaka, Bolu-Düzce, Arapgir-Malatya çekişmesi *Futbol hakemlerine maç sırasında sürekli farklı cinsiyette oldukları yönünde telkinde bulunulması *Kamyonlara Maaşallah-Maşallah-Maşaallah türevleri, Allah Korusun temennileri yazılması, arabaların (kuş serisi özellikle) arka camlarına 84/3 Cihan - 83/1 Sedat vs asker tertipleri yazılması *Gelin arabaları plakalarında Mutluyuz, sünnet arabaları plakalarında Ucundan Azıcık yazılması *Şehirlerarası otobüslerde "Önce hedehödö firması vardı", "Sizlerle daha güzele" vs anlamsız replikler yazılması *Doğan görünümlü Şahin'ler *LPG'li Mercedes'ler *Spor bir arabanın ne kadar hızlı gidebileceğini öğrenmek için "Kaç basıyo?" şeklinde soru sormak *Kıtlama şekerler *Dantelli Tv örtüleri *Eş-sevgili-partner vs yerine yenge-manita-yavru tanımlamaları yapmak *Türkçe işletim sistemi üzerine İngilizce Ofiice programları kurup, "Eğer seçimi eviremiyorsanız please click Cancel or try again later" hata mesajları almak

Faşizm kavramını milliyetçiliğe ya da herhangi bir ülkü etrafında toplanmış insanlara indirgemek istememiştim bunları yazarken. Milliyetçi insanların bir millet sevgisi vardır mutlaka ancak o insanları o şemsiye altında toplayan şey aslında o sevgi değil, sığınma-ait olma-güce tapınma duygusudur. Faşist topluluktaki bireyler, hümanist düşünce ile ile kendi yaşam alanlarını diğer insanlar için de yaşanabilir kılamayacaksa, başkalarının alanına dahil olup mutualist bir yaşam formunu seçmişlerdir. Güven problemi olan, cinsel sorunları da illa ki bulunan kişilerdir. Birey birey hepsi birden kötü insanlardır diyerek genelleme yapmayı doğru bulmuyorum ancak uzak durmayı seçerim.

Arkadaşlar bence faşizmin kaynağını araştırmak için çocukluğa dönmeye, komşudan dayak yemeye ya da DNA analizi yapmaya gerek yok. O kadar geri gitmenin bence çok fazla önemi de yok. Faşizm bir yaşam şeklidir, insan yaşadıkça kendisini bu kavrama adapte eder, ona ait olduğuna inanır, sığınır. Bu adaptasyon sürecini kusursuz ve kısa sürede tamamlayanlara da faşist deriz zaten. Peki faşistlerin cinsel sorunları var mıdır? Bence vardır, hatta kesin vardır Faşizm sevgisizliktir.

Bence açılış disketi nedir diye soruyorsan, formattan biraz uzak durmalısın Bir de hatırlatma, ekran kartı-ses kartı-modem vs parçaların sürücülerinin elinde bulunduğundan emin olmalısın. Aksi halde formattan sonra bilgisayarı sehpa yerine kullanmaya başlarsın.

Sanırım ben anlatmak istediğimi ifade etmekte zorlanıyorum. Sevgili arkadaşlar, Çanakkale'de 500bin şehit vermiş olabiliriz. Ancak o göğüs göğüse yapılmış ve her türlü inceliği önceden hesaplanmış bir savaş sonunda verilmiş kayıplardır. Tek kurşun atamadan, neye hizmet ettiği tam anlamıyla bilinmeyen, zamansız, hesapsız ve acı bir kayıptır o 90bin.

Ben Paşa'nın bir de farklı yönünden bahsetmek istiyorum. Enver Paşa'nın karısına yazdığı (toplamda yaklaşık 2 bin sayfalık) mektuplarından örnekleri geçtiğimiz zamanlarda Milliyet Gazetesi bir yazı dizisi ile yayımlamıştı. Yorumcu: Can Dündar. Kendi kaleminden aktarıyorum sadece. "Naciye, güzel melek! Ben yakında avdeti umarken şimdi zuhur eden bir hal beni daha bir müddetçik buraya bağladı. 3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa orduyu idare için kendisinde cesaret göremediğini söylüyor. (..) Hep umduğum adamlar böyle çıkıyor. Şimdilik 3. Ordu'yu ben idare edeceğim." Eşine yazdığı mektuplar "Allah kısmet eder de şu Moskofları bir ezersem, o vakit cicimi açık alınla kucaklarım. (..) Müsaade et, her tarafını emip öpeyim de Enver'ini ömrünce unutma" diye bitiyordu. Enver Paşa sonunda Naciye'sine ve cepheden telgrafla sıhhatini sorduğu köpeğine kavuştu, ama tipi altında yalınayak Allahuekber Dağlarına sürdüğü 90 bin asker, bir daha evini göremedi.

Eğer www.haluklevent.com 'da bu tür sorulara cevap veriliyorsa sonuca yakınız demektir. Ben yazdım

Sanırım altını çizerek ifade etmem gereken yerler var. "bunlar "kürt sorunu" değil, Türkiye devletinin sorunudur. Nasıl ortaya çıkmıştır, ortam şartları, ekonomik-sosyal-kültürel koşullar nelerdir, toplumlar neden reaksiyon göstermek durumunda kalmıştır bunları irdelemek ve objektif olarak yaklaşmak gerekir. Çamur atalım izi kalsın diyerek, Kürt sorunu derseniz, siz çalar siz oynarsınız. Gerçekten objektif miyiz? Kürt ırkçılığını tetikleyen politikaları bizim hükümetlerimiz takip etmiş olabilirler mi? Benim memurum işini bilir diyenlerin devrinde, o kırsal memleketlerde görmezden geldiğimiz sosyoekonomik sorunlarımız olabilir mi? Çankaya'nın şişmanı birilerini zengin ederken, birileri bizi hortumlarken gözümüzden kaçan şeyler olmuş olabilir mi? Bu insanları dağa çıkardığımız gibi indirmesini de bilmeliyiz. Ama bu yangına sizin gibi körükle gidersek, çok kardeş kanı dökerler/dökeriz. Hep biz mi haklıyız?

Sayın UgurOzaltın, Öncelikle fikirlerinize ırkçı ve dinsel ayrımcılık yaptığınızdan dolayı katılmadığımı belirteyim. Daha sonra da, birbirine karıştırmış olduğunuz "sap ile samanı" ayırmak için gayret edeyim. Kürt diye tabir ettiğiniz insanlarla sorunlar yaşanmaktadır. Ancak bunlar "kürt sorunu" değil, Türkiye devletinin sorunudur. Nasıl ortaya çıkmıştır, ortam şartları, ekonomik-sosyal-kültürel koşullar nelerdir, toplumlar neden reaksiyon göstermek durumunda kalmıştır bunları irdelemek ve objektif olarak yaklaşmak gerekir. Çamur atalım izi kalsın diyerek, Kürt sorunu derseniz, siz çalar siz oynarsınız. Bu sorun, bu coğrafyadaki tüm insanların ortak sorunudur, oluşumda herkesin payı vardır, çözümünde de herkesin payı olacaktır. Bir diğer konu; Kızılbaşlar. Kızılbaşların Kürt Alevisi olduğu yönündeki iddianız da ilginç geldi. Benim bildiğim Kızılbaşlar, Safevi devletinde Şah İsmail'in ve babası Şeyh Haydar'ın yandaşlarıydı. Kendisine kürt diyen insanlar vardır, kendisine Alevi diyen insanlar vardır, Kızılbaş olduklarını söyleyen insanlar da vardır. Ama Kürt Alevileri Kızılbaştır demek mesnetsiz ve anlamsız bir tanımdır.

Israrlarınız üzerine biraz daha hatırlatmalarda bulunayım. Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa'nın Harp Akademisi'nden strateji hocasıydı. Ve ordunun başına geçmeden önce Enver Paşa tarafından İstanbul'a yollandı. Daha fazla ayak bağı olmamalıydı çünkü. Gelelim Enver Paşaya, biraz da onu hatırlatalım. Saraya damat olan Enver Paşa, alay, tümen, kolordu, ordu komutanlıklarında bulunmadan Almanların desteğiyle başkomutan vekilliğine atanmıştı. Şimdi de tecrübesizliğinin ve rekabet hırsının verdiği ataklıkla imkânsızı istiyordu: Rus ordusu Sarıkamış'ta kuşatılıp yok edilecekti. Şimdi siz kahraman olabilmek için enlerce-binlerce insanın kanına girmiş birisinin askeri dehasından ve olan bitenin sadece başarısızlıktan kaynaklandığını söylüyorsunuz. El insaf ve merhamet arkadaşlar. Doksan bin diyor tarih.

Şunu farkettim; eski sevgili, yeni sevgilinin olmadığı zamanlarda problem çıkarıyor. Halen biriyle beraberseniz, aklınızdan tebessümle geçer belki sadece. Ama yine yalnız olduğunuz bir dönemse, rakı masalarındaki kadehlerin sayısı da artmışsa, aklınıza bir gelir, gitmeyiverir. Tecrübeyle sabittir.

Kafkas Cephesi'nde, yüzbin kişilik ordumuza Ardahan-Sarıkamış hattına taarruz emri vererek dokuzuncu kolordunun esir düşmesine ve doksanbin vatan evladının da hayatına kasteden Evren Paşa'dan bahsettiniz sanırım. O sırada Alman ordusu, Polonya cephesinde Ruslarla savaştaydı ve bir cengaverin Rusları yeni bir cephede meşgul etmesi gerektiğini düşünüyorlardı. (Hatırlamakta zorlananlar için tarih kitaplarımız isim vermeksizin birer örnektir) Bu sayede Polonya cephesindeki birliklerden bir kısmı o yeni cepheye kaydırılabilirdi. (Kafkas Cephesi'ne) Alman generaller ve şakşakçıları Enver Paşa, 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa'nın cephenin bahar aylarına ertelenmesi gerektiği düşüncelerine aldırmaksızın 90bin vatan evladını karlara gömdü. Bu yiğitler bir tek kurşun bile atamadı bilirsiniz... Napolyon'un ruh ikizidir. Kendisini unutamayız.

Yok yok, hiç öyle değil. Yazıldığı gibi değil yani Bir çözüm yolu daha : Haluk Levent'e mail yazalım ve şu pirincin taşını ayıklayıp bize göndermesini isteyelim.

MASKULİNİZM Yaşamak ne güç şeymiş Kadınlar öğrettiler bana. Başta anam, Hamamda kaynar sular dökerek başımdan. Onlar uyandırdılar beni çocukluktan, Erkek olup üstlerine çıkayım diye. Bu öyle bir esastır ki Hem yesir tüccarı olacaksın, hem yesir Ve vücutlarının akkağıtlarına yazdığım o şiir değil, med-cezir... Kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra Yine onlar öldürecekler beni aşktan Bağırta bağırta... CAN YÜCEL

sizi çok bilmiş taylan bey sizi...sanırım arkadaşımız allı turnam isimli türkümüzün kaynağını değil (bence de haluk leventin uydurması olan ) şiiri sormuştu yanlış anlamıyorsam... 6809[/snapback] Ben ne dedim ki? Bence o bölüm H.L'E ait demedim mi sayın NazanÖzkan? Bildiğimden değil ama öyle sandığımdan dolayı söylemiştim. Neyse, kesin sonucu bekleyelim.

Karşı Cinsi Nasıl Kontrol Altına Alabilirsiniz? Kadınlar güçsüz olana kendini bir ödül , güçlü olana bir eşya gibi sunar. Ne yaptığınızı ve kim olduğunuzu hissettirin. Çözümsüz olun demiyorum ama pek fazla anlaşılır olmanız da size birşey kazandırmaz; sevgili forum erkekleri Tecrübeyle sabittir.

Allı Turnam, Keskin (Kırıkkale) yöresine ait bir anonim türkü. Kaynak kişi olarak Hacı Taşan'ın ismi geçiyor ve bununla birlikte türküyü derleyen kişi ise Muzaffer Sarıözen. Ancak anonim bi türküde okey taşları ve tavla zarlarının ne işi var diyeceksiniz, bence o bölüm Haluk Levent'e ait. Yoksa dudaklarda dans etmeler, insanlığın büstünü parçalamalar filan pek yeni şeyler, formata uymaz

Ben birşey buldum ama uzun oldu biraz Hayat bilgisi defteri. Modifiye edilebilir