Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Zülal

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    44
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Zülal tarafından postalanan herşey

  1. Siz benim imzamdaki yazmış olduğum bir yazıya bakarak benim ne denli bir bakış açım olduğunu derinlemesine çözmüş olmalısınız... öylemi ... bende sizden af diliyorum.... tamamını kopya etmeyi düşünmemiştim ama biraz acele ettimde ondan
  2. Konuyu saptırmayın sayın maraba... sarf ettiğiniz kelimeleri bu sayfada yazan yok zaten... İnsanlara saygı gösterin demek istiyorsunuz belliki... burada açılan başlıktaki yazı da inanan insanlara yapılan bir saygısızlıktır! Dikkatinizi çekerim...
  3. Yani Pes!!!! Bırakın müslümanları,hırıstiyanların ve tüm içinde vicdan taşıyan,inandığımız Rabbimize ve bize büyük *******... Sizin amacınız zaten belli de ama saygı çerçevesinde hertürlü konuları sormanızda bir sakınca yok... soran kişi öğrenmeye niyetli değilse bile okuyan başka birileri sorularına cevap bulurken... sizin bu yaptığınız hiçbir fazilete sığmaz! .... ***********************
  4. Güzeldi... teşekkürler.
  5. Bende Telepatiye inanırım... Yaşamda öylesine şeyler var ki... kesinlikle mantıksal bir açıklaması olmayan... herşey maddesel değildir... herşeyin bir nedeni var fakat herşeyin bir açıklaması yok,var da açıklanamıyor
  6. Zülal

    Çikolata

    Hoş bir filmdi... çikolata eşliğinde izlemiştim zaten çikolata almadan izlerseniz pişman olursunuz...
  7. ... Ve aleykümselam... Keşke bizimle kalsaydın sevgili Karakedi... Bencil değil sencil yazılarını daha çok okumak isterdim... ... Havalar yağmurlu ve soğuk... önümüz kış,umarım üşümezsin,umarım bir kap süt verenlerin çok olur Kendine iyi davran Sevgilerimle...
  8. 4. Resim ağır bastı,yorumuyla da örtüştü diyebilirim... ... Teşekkürler...
  9. Bende size teşekkür ediyorum sevgili fantastico... İncelikleri farkeden,ince ruhlu insanlardır,aslında herkez İnsan olma gizilgücüne sahiptir... yeterki bunu hissedelim ve hissettirebilelim... Hayatta herşeyin bir bedeli var... acı'ının da mutluluğunda... yeterki bardağın herzaman boş tarafını görmeyelim... klasik bir cümle ama doğruluğu çok çarpıcı çünkü hayatın kendiside bu değilmi... gerekli anlarda pozitif olmayı unutmamamız dileğimle... .... Sevgilerimle...
  10. Zülal

    Ruhun Birleşmesi

    Ruhun Birleşmesi Meksika Inka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup Arkeolog,birkaç yerli rehberle yola koyulur.Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu,kısa bir sürede yarılıyorlar.Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra,yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar.Tabii Avrupalı Arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar,sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.Arkeologlardan biri,yaşlı rehbere soruyor,hiç anlayamadım,niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık,ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı.Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik... Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı,niye mutlu olmayı beceremediğimizi,niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve "niye" ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor,İnka'ların yaşlı torunu. Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki,ruhumuz çok arkada kaldı,hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile bilmiyoruz.Çocuğunu kaybeden Annelerin çılgınlığında bir sağ bir sola saldırıyoruz hepimiz,ama bir farkla,biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz... Herkes bir arayış içinde,ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.sanıyoruz ki çok paramız,sürekli yükselen bir kariyerimiz,bahçeli bir evimiz,spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım;niye herkes aşktan şikayetçi?Çevremiz de kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor?Eminim parmakla sayılacak kadar azdır.Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur. Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım.Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım.Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki?Evet,önce göz görür fakat ancak ruh sever.Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi,bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz,işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp,çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... Gerçekte hız çağında yaşıyoruz.Her şey o kadar hızlı geçiyor ki,ne işe,ne arkadaşlarımıza,ne ailenize,ne çocuğunuza,ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor.Akrep ve Yelkovan'la yarış halindeyiz.Bu yüzden ilişkiler yarım yamalak,bütün sevgiler bölük pörçük.Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz.Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık,çayımızı kahvemizi makineler yapıyor,işlerimizi bir telefon,bir faksla hallediyoruz.Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor.Hatta artık gitmeye bile gerek yok,internetle dünya elimizin altında.Ama yine de vaktimiz yok işte! Bence doğanın kara bir laneti bu .Biz ondan uzaklaştıkça,o da bizden bütün zamanları çalıyor.Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekilen ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.Aceleye ne gerek var?Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer.iyi da kötü hızlı ya da yavaş... Her şey bizim elimizde,sevgi de,aşk da,başarı da.Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda... CAN DÜNDAR
  11. Gerçekler canını yaksa da

    derin izler bırakır ruhunda..Beni bulamadığında,

    herşey geçer karşılaştığımız bir günde...:))

  12. Ne demişler.... üzümünü ye,bağını sorma Diğer soruya geçelim hem sevgili,hem meraklı,hem sevimli,hem kara,hem kedi cik .... GİTME
  13. "Eğer" değil, "Çünkü" değil, "Rağmen" sevin! Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış bu yazıyı. Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor... Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Birinci tür: Bir şarta bağlı sevgi Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome. İlginç değil mi? İkinci tür: "Çünkü" türü sevgi Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, Çünkü türü sevginin Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün Eğer türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome. Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi; acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yani vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği: Üçüncü tür sevgi: "Rağmen" Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir. Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi. Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, ........., kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz? Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor. Şu soruma cevap verin diyor. Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşamamın ne yararı var diye sormaz miydiniz? Devam ediyor Toyotome: Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatinizi nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor: Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar. Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni Rağmen türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome. Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok? diye açıklıyor. Anlatıyor: Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda. Sevgilerimle...
  14. Ateistlerin içinde bir Mehdi eksikti tam oldu... Tövbeler olsun Ya Rabbim!!!
  15. Aradığım kişiyi sorma cesaretinden çok tahmin etme cesaretini göstermekten daha çok hoşlanırım... ... Çoğu zaman rüya görmediğimi zannediyorum... ama zannediyorum bazı rüyalarımı da hatırlamıyorum ama gördüğüm zaman da... mutlaka bir bağlantı kurarım yaşam içinde hatırlamadığım ve görmediğimi zannettiğim rüyalarımdan dolayı.. net bir rakam veremeyecem
  16. Canıııımmmm Pisim benim... Çok teşekkür ederimmm...

    Senin içinde Hayat MUHTEŞEM güzellikte olması dileğimle ;)

    Sevgilerimle...

  17. Tekrar Teşekkürler Kaan :)

  18. Senin için dileğim...hep başarılı hep tatlı ve iyi kalabilmeyi de başar bu zorlu hayatta....

  19. Çok amatörce belki ama... hisleriniz geçmiş şiirinize,hikayesiyle güzeldi...
  20. Yada... Ben,senin beni sevebilme ihtimalini sevdim... Güzeldi... Sevgili Fuşya,Teşekkürler...
  21. bayramın mubarek olsun zühal

  22. Tüm Forum Üyelerinin Şeker Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar... Sağlık,Mutluluklar ve Esenlikler dilerim
  23. HER SEYİ DAHA İYİ ANLATILABİLMENİN BİR YOLU VARDIR NewYork'ta, Brooklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci birgün, bir şairin dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır.Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilencide sekiz dolar kadar olduğunu söyler.Bunun üzerine şair,dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar; 'Şimdi buraya senin kazancını arttıracak birşeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin' der ve oradan ayrılır. Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca...Dilenci; 'Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız? Bunun üzerine şair gülümser ve: Tabelada " Doğustan körüm, yardım edin " yazıyordu. Bense " Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim diye yazdım "der. Önemli olan, anlatılmak istenen seyi en iyi şekilde anlatmak olduğuna göre; Her şeyin daha iyi anlatılabileceği bir yol vardır. Yeter ki onu bulmaya, uygulamaya ve ufkumuzu bu doğrultuda genişletmeye uğraşalım... *Birşeyin sunumu çok önemli değilmi arkadaşlar...
  24. BIR KARA FATMA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN Dün gece yine ölümle burun buruna geldim. Kendime bir zarar geleceginden degil ama karim Cemile ne yapar sonra. Biz aksam yemegimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiginden geç vakitlere kadar oturup yatmadilar. Neyse ki konuklarin gitmesiyle birlikte uykuya daldilar. Bir süre ortaligin sakinlesmesini bekleyip, yiyecek toplamaya basladim. Bugün misafirler geldigi için menü çok zengindi. Pasta ve börek kirintilarina bayiliriz. Her neyse ben nevaleyi toplarken birden mutfagin isigi yandi ve "Aaaaaa! Karafatma" diye bir ses duydum. Salak adam, ben bir erkegim Fatma da nereden çikti. Benim adim Ismail. Böyle seyler delikanliyi bozar. Hadi beni karimla karistirdin diyelim. Sen ne kadar korkak bir adamsin. Benim kaç katim büyüklügünde olmana ragmen bu bagiris da ne böyle? O korkunç sesin kesilmesiyle birlikte, sanki ben ona bir ... yapmisim gibi beni kovalamaya basladi. Inanin o kadar da dikkat ediyorum, tabak, çanak, bardak üzerinde dolasmamaya çünkü bu dingilin karisi çok titiz. Bazen diyorum ki bu giciklarin misafiri geldiginde git ortalarda dolas böylelikle utanilacak duruma düssünler. Ama yapamiyorum iste. Ne olursa olsun, ekmek yedigin tekneye kötü gözle bakmamak gerekir. Ben eve geldigim ilk yillari hatirliyorum da ne güzeldi o günler. Rahmetli kayinbabam ve kayinvalidem beni evlerine kabul etmislerdi. O zamanlar rahattik, çünkü ev sahibimiz Riza amca kördü. Bu sebeple evin her yerinde serbestçe dolasabiliyorduk. Hatta Riza amcayla ayni sofrada yemek yedigimiz günlerde oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasil davranirdi bilmem ama o hep yüregimizde yasayacak. Riza amcanin durumu pek iyi sayilmazdi, memur emeklisiydi. Bu evde rahmetli karisininmis, bu yüzden yiyecek konusunda bu kadar fazla seçenegimiz yoktu. Ama daha mutlu ve huzurluyduk. Riza amca bir gün görünmez kazaya kurban gitti. Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi. Riza amcanin topraga verildigi gün biz de oradaydik. Karsi komsusu Osman Zeki bey bize geldiginde ceketini asmisti. Biz de bunu firsat bilip ceketin cebine girdik. Ardindan Osman Zeki beyle birlikte mezarliga dogru yola koyulduk. Riza amcanin üç tane oglu vardi ama bugüne kadar sadece nüfusta gözüküyorlardi. Hayirsizlar daha ilk günden evi satisa çikardilar. Evi su anda oturan adam ve karisi satin aldi. Eve ayak basmalariyla kayinbabam ve kayinvalidemi öldürmeleri bir oldu. Adam sonra igrenerek cansiz bedenleri kagida sararak çöpe atti. Sanki kendisi çok temizmis gibi. Halbuki tuvaletten çiktiktan sonra ellerini yikamadigina defalarca sahit oldum. Simdilerde kendine üzerinde rahmetli kayinvalidemin resmi olan bir ilaç almis, durmadan üzerimize sikip duruyor. Kayinvalidem Sultan hanim gençliginde fotomodel oldugu için bu tür ilaçlarin üzerinde resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de oynamisti. Ama evlenince mecburen birakti. Çünkü kayinbabam tam bir Osmanli erkegiydi. Bugüne kadar rahmetli Riza amcanin anisina bu evde oturduk, artik daha fazla dayanacak halimiz kalmadi. Ese dosta haber saldik. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz tasinacagiz buradan. Belki de sizin evinize yerlesiriz hayat bu belli mi olur?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.