xenesx tarafından postalanan herşey
-
Oruç Tutmayanlar Şöyle Bir Kenara Geçsin!
Yusuf Kaplan Fransızlar mı “kafayı yemişler”, biz mi? Yeni anayasanın hazırlanmasıyla ilgili tartışmaların sonunda gelip başörtüsüne ve laikliğe dayanmasından daha doğal bir şey olabilir mi? Çünkü şimdiye kadar gerçek sorunlarımızla yüzleşmek yerine “kaçak güreşme”yi yeğlemedik mi? Aslında Türkiye'nin bütün sorunları, laiklik ile İslâm arasındaki birbirini iten ilişkide düğümlenmiştir. Ama meseleyi bu kadar açık ve net bir şekilde ortaya koyup konuşabilmek pek mümkün değil Türkiye'de. 163. madde, laikliğe yönelik en küçük eleştirileri yapanların tepesinde demoklesin kılıcı gibi duruyordu bir zamanlar. Bu yasak tam olarak ortadan kalkmış değil aslında. Anayasanın dibacesinde yer alan ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek olan ilkelerin başında laiklik ilkesi gelir. Daha doğrusu, bence, bu değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddelerin bulunmasının nedeni, laikliği güvence altına almaktır. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir uygulama yoktur ve laikliğin din'in kaşısına alternatif bir din gibi yerleştirilmesi, kutsanması, kutsallaştırılması, tartışılmaz, dokunulmaz kılınması çok tehlikeldir. Bu nokta, İslâm korkusu, İslâmlaşma korkusu gibi saçma sapan korkular üretmeye kadar gelip dayanmıştır! O yüzden dünyada çeyrek asırdır kız çocukları başörtülü olduğu için okumaları yasak olan tek ülke biziz dünyada. Oysa Fransızlardan apardığımız laiklik anlayışıyla bizimkini karşılaştıramazsınız bile: Fransa'daki ortaöğretim okullarının tam üçte biri Katoliklerin kontrolünde. Türkiye'deki İmam-Hatip Liseleri'nin en yoğun olduğu dönemde, bu okullara giden orta öğretim öğrencilerinin oranı sadece % 2,5'tu. Fransa'da katolikler, ortaöğretimin üçte birine sahipler; Türkiye'de ise İHL'ler, ortaöğretimin kırkta birini oluşturabiliyor ancak. Fransa'da bir Katolizm korkusu yok; ama Türkiye'de İslâmlaşma korkusu var! El insaf. Bu milletin suçu, günahı nedir ki, dünyanın en laik ülkesi ve bizim laikliğimizin de anavatanı Fransızlardan bile daha bağnaz bir uygulama var burada? Buna kraldan çok kralcı geçinmek denmez de ne denir peki? Oysa kraldan çok kralcı geçinmek, ancak kölelere mahsus bir özellik değil midir? Şimdi, Türkiye'de bu kadar İHL okuluna ne lüzum var diyerek bangır bangır bağıranlara şunu sormak gerekiyor: Fransa'daki ortaöğretim sisteminden mezun olan üç çocuktan biri papaz mı oluyor? Bir halkın çocuklarının üçte birinin sadece papaz olması insan aklının alacağı bir şey midir? İyi de Fransızlar kafayı mı yediler de bu kadar Katolik okulunun açılmasına izin veriyorlar? Bizde bu kadar imama ihtiyaç olmadığına göre bu İHL'lere de ihtiyaç yok diyen “******”, “***********”, İslâm düşmanı köşe-kapıcılara ve kapıkulu maşalarına sormak gerekiyor gerçekten: Fransızlar, neden bu kadar okulu ve çocuklarının üçte birini katoliklere teslim ediyorlar dersiniz? Neden? **************** Adına TÜSİAD denen 300-400 kişiden oluşan bir grup, ne zaman İslâm'la, laiklikle, eğitimle, dolayısıyla başörtüsüyle ilgili bir mesele olsa, hemen veryansın ediyor. Arkasından diğer “silahsız askerler” / STK'lar sıralanıyor hemencecik... Başörtüsü meselesi yeniden gündeme geldi. Yine gürültü patırtı yapmaya başladılar. Türkiye'de bir İslâmlaşma korkusundan dem vurulmaya başlandı şimdi de. Bir güvercinler var; bir de şahinler. Güvercinler, korkulan İslâmlaşma'nın demokrasiyle yok edilebileceğini; şahinler ise, demokrasi değil askerî vesayet rejimiyle yok edilebileceğini söylüyorlar. Ben duyduklarıma okuduklarıma inanamıyorum. İslâmlaşma korkusundan sözediyor ******* adamlar. İnsan mı bunlar şimdi? Yazıklar olsun!
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci
tabi ki bu vatan için şehit oldular. bu vatanın onlara ne ifade ettigini iyi ögrenmelisin, vatan demek sadece ekmek demek degildir.. bu topraklar İslamlaştırdıgımız topraklardır, santim santim, milim milim. halifenin bu toprakları 'sattıgı' efsanesine sen inana dur, bunları bu ülkede Başbakanlık yapmış insanlar bile çıktı açıkladı. ben hiç bir tarikate, şeyhe gitmedim ve İslamın ruhuna aykırılıkları baskın oldukları için her zaman eleştiri konusu yaptım. tasavvuf İslamın dogru ama bir kısmıdır, İslamın hepsi degil.. ben okumalarımı herhangi bir zorunlu okulda da yapmadım, işim icabı ise hiç yapmadım. okumaktan en ufak bir maddi menfaatım olmadı, olmayacak. sevgili politika, sana diyorum ki ezbere konuşma, yorumlarım sizin ezberinizde olan şeyler degil. Şehitlik konusunu tartışmak istersen, buyur ben hazırım her zaman. İlkin İslam için şehit olmuşlardır, vatanlarını canı pahasına savunmalarını söyleyen İslamdır onlara, apaçık gerçekleri çarpıtma istersen. Şehitligi tanımı Kur'an'da açık bir şeklide yer alıyor, oraya müracaat et istersen. ama farklı bir tanımın varsa ben dinlerim, buyur.. müslümanlara iftira atma, müslüman cografyasında ki bütün bagımsızlık hareketlerinin altında İslami şuur vardır, başka bir şuurda mümkün degildir. delil istersen söyle yazalım lakin mesnetsin, anlamsız, ***** konuşmayın. müslümanlar derken milyonlarca insanı kapsadıgını unutma ve tarihi çarpıtma.. İslam bir ideoloji degil, hayat nizamıdır.. şehitlerin sayesinde tabiki bu ülke kurtuldu, bu ülke zaten tarihinde hiç sömürge olmadı, ne bundan evvel ne de bundan sonra. bir kaç dogru söz yazıp, muhatabınız tersini iddia ediyor izlenimi yaratmak hoş degil. bagımsızlık İslamın karakteridir. Türk olmak Allah'ın bir takdiri, ne senin ne de benim seçme iradem. İslam ırkı yüceltme anlayışlarını ayaklar altına almıştır, ne bir kimse ırkından dolayı yerinir ne de üstündür. İslama göre seçilmiş bir ulus, ırk yoktur, bunlar İslama göre ****** adetlerdir. Kur'an, tüm müslümanlar kardeşdir anlayışı ile ırkı aşan prensipler vaaz eder. ırka dayalı siyaset, ırkçılık İslamda yokdur ve müslümanlara bu tarz siyaset yasaklanmışdır. Türk milletide müslüman bir millet, büyük çogunlugu ile.. öyle 'dinci' 'minci' söylemleri ile bunu maskeleyemezsiniz. 25 yıldır bu ülke başörtüsü ile neden meşgul olmuş?, müslüman milletin degerleri kim ugraşmış? işte onlardır asıl bu toplumu geren ve oyalayan. Osmanlı durdurulmuşdur ve Türkiye'den de onun evrensel misyonuna sahip çıkması engellenmektedir. sömürü düzeni ne zaman ki Osmanlıyı alt etti, işte o zaman bu kadar semirdi. şehit vatanı için ölen herkese denir ama Kur'an'ın şehit dedigi degildir o. dedigim gibi bu konuda kaynak Kur'an ve istersen görüşlerini Kur'an ışıgında yazabilirsin. başımız üstüne İslam için savaşılması neden bu kadar agrınıza gitti anlamadım aslında?? ''insanlar degersiz şeyler için savaşmaz, degerlerinde o insanlara bir şey sunması lazımdır'' kim ne ugruna savaşmışsa onu bulacakdır, bunu kimse inkar etmez. selametler.
-
ANAYASADA KILIK KIYAFET
Taha Kıvanç Bravo Dogrusu Pazar gazetelerde izin kullanma günüdür, pazartesi günü çıkan gazetelerin sayfalarını genellikle yardımcı konumdaki personel hazırlar. Hürriyet'teki 'mahalle baskısı'na aldırmadan Reha Erus'un Roma'dan gönderdiği 'türban yasağı' konulu haberi değerlendiren 'Dünya Sayfası' pazar editörünü tebrik ediyorum. Umarım, mahallelinin hışmına uğramaz... İtalya'da 'sol' hükümetin içişleri bakanı Giulio Amato göçmenler konulu bir panelde konuşurken şunları söylemiş: "Son zamanlarda türban Avrupa'da gereğinden fazla tartışılıyor. Türbanın yasaklanması Batı emperyalizminin farklı düşünce sahiplerine kendi ideolojisini dayatmasından başka bir şey değildir. Esas türbanı siyasi bir simge olarak kullananlar, yasakçılar..." Amato'nun 'emperyalizm' sözcüğüyle ifade ettiğini, ben, 'inisiyasyonla girilen örgütler' tanımlamasıyla karşılıyorum. Türkiye'de iki haftadır süregiden anayasa değişikliğiyle ilgili tartışmayı yakından izleyenlerin bir dostuma ait tezi akıllarında tutarak konuya yaklaşmalarını isterim. 1961 ve 1982 anayasalarını hazırlayan çekirdek kadro ile Ak Parti'nin görevlendirdiği kadro arasında en belirgin fark galiba bu yönde. 1961'in Sıddık Sami Onar ve Yavuz Abadan'ları, 1982'nin Orhan Aldıkaçtı ve Şener Akyol'ları ile şimdiki kadro hayli farklı. Ortada henüz müsvette durumunda olan bir metin varken, toplumdan gelecek teklifler ve Meclis'teki tartışmalarla son biçimini alacağı bilinirken, taslağın medyada belli kalemlerin yaylım ateşine tutulması da bu gerçekle ilgili olabilir: 1961 ve 1982'de anayasayı hazırlayan kadroyu tanıyor ve güveniyorlardı, şimdikileri o anlamda tanımıyorlar... Ülkemizde 'inisiyasyonla girilen örgüt' durumunda masonlar var. 'Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası' (HKEML) adlı örgüte üye olduğu aleniyet kazanmış meslektaşlarımızın yazılarına baktığınızda taarruzda başı onların çektiğini görebiliyoruz. Nail Güreli sözgelimi, masonluğunu hiç saklamadı. Güneri Civaoğlu da öyle. Tufan Türenç adı mason olarak geçtiğinde itiraz etmedi. Üyelerinin adlarını 'sır' olarak saklıyor örgüt; ancak şu sıralarda medyayı bu gözle inceleyenler kimlerin oradan esinlendiğini kestirmekte herhalde zorlanmayacaktır. Haziran ayında yapılan son konvanında HKEML'ye 'Büyük Üstad' olabilmek için dört 'birader' yarıştı: Asım Ak'in, Salih Evcilerli, Önder Öztürel ve Yaşar Aysev... Bunlardan Yaşar Aysev'in kartvizitinde 'gazeteci' yazıyor. Yıllar önce Ankara Büyük Locası görsünler diye kapılarını mason olmayan gazetecilere açtığında, bizlere mihmandarlık yapan Yaşar Bey'di. Yaşar Aysev 'Büyük Üstad' olamadı, ama bundan gücenmedi de; localarda sürdürdükleri 'türban' ve 'anayasa' eksenli felsefi tartışmaları bir üniversiteyle ilişkisi bilinen 'ulusalcı' bir kanalda yaptığı programa taşıyor şimdi. Anayasa tartışmasının 'türban' üzerine kaydırılması da mânidar. Başörtüsü yasağının Türkiye'den başlayarak Avrupa'nın bazı ülkelerine yayılmasını 'esrarlı ilişkilere' borçlu olduğumuzu iddia edenler var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı 'yasakçı karara' yalnızca tek bayan üyenin ayrıntılı bir şerhle karşı çıkması bile ilişkiyi deşifre ediyormuş; bakmayın kadın haklarına sahip çıkıyor görünmelerine, İskoç Riti'ne bağlı localar (HKEML de), 2007 yılında bile, yalnızca erkekleri üye kaydediyorlar. Ülkemizdeki sayıları taş çatlasa 15 bini bulmayan özel bir gruptan söz ediyoruz. Az kişiyle muazzam bir güç kullanan örgüte hayranlıkla karışık bir ilgi duyan ilk gazeteci ben değilim; yıllar önce İlhami Soysal da ilgilenmiş ve bayağı yararlı bir kitap bile yayımlamıştı. Masonluğa yakın duran bir dostum, "Biat gibi, cemaat gibi kavramları bilmeyeceklerini sandığım kalemlerin tespitlerine ne diyorsun?" soruma derhal şu cevabı verdi: "Masonluk Tapınak Şövalyeleri'ne dayanıyor; kavramlarını oradan ödünç aldı masonlar... Şövalyeler bir cemaattiler ve adeta bir tarikat bağıyla birbirlerine bağlıydılar. Masonlar o kavramları iyi bilirler..." Bilmiyorum, bu tespit, sizler için de açıklayıcı oldu mu? Son tartışmalar, güçlü örgüte üyelik sayesinde daha da güç kazanmış medya mensuplarının kimler olduğunu, el yordamıyla da olsa, anlamamıza yarıyor. Yaşar Aysev'in programını bu anlamda yararlı buluyor ve kimlerin katılacağını görmek üzere merakla bekliyorum. Konuyu ele alış tarzı localardaki tartışmaların düzeyi hakkında bilgi sahibi olmama yarıyor; kendilerine şükran borçluyum. Sosyolojik bir deney kabına döndü Türkiye. Sayıları 15 bini geçmeyen bir grup, halkın yarısından oy almayı başarmış bir siyasî iktidarı sarsabiliyor; ben buna "Bravo" demez miyim hiç?
-
'Türban Müslüman örtüsü değildir'
evet, İslam'ın saf ruhuna ilk kapı bu tasdikle açılır.. ''işittik ve itaat ettik''... bu itaat, sonsuz kudret sahibi ve alemlerin ve içindekilerin Rab'bi olan Allah'a dır. hiç bir kula kullugu kesin emirle/rle yasaklamışdır Kur'an... bu iman çerçevesinde kul yansımalarını yansıtır dünyaya...
-
Ilımlı İslam ve ABD
Bir karar verin: İran mı, Cezayir mi, Malezya mı? Bir Malezya salgınıdır bütün Türkiye'yi esir aldı. Hemen bütün gazeteler Malezya konulu dizi yazıları yayınlıyor. Muhabirlerini Uzakdoğu'nun bu sevimli ülkesine gönderiyor. “İslam uzmanları”na Malezya ile ilgili siyasi/sosyolojik yazılar hazırlatıyor. Türkiye'nin muhafazakar yazar çizerlerinin görüşlerine yer veriliyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül'ün başörtüsüyle Çankaya'ya çıkması ve Malezya'da yeni Kral Mizan Zeynelabidin'in karısı Kraliçe Nur'un başörtüsü arasında kurulan bağ, Malezya modeli tartışmasını alevlendirdi. “Şeriat Sesleri” başlıklarıyla Malezya'daki başörtüsü, kadın hakları, İslam ve siyaset konuları Türkiye'ye abartılarak yansıtılmaya başlandı. Türkiye, model arayışlarının ya da model tartışmalarının en çok piyasa yaptığı ülkelerden biri. Birileri hem Müslümanlık için hem laiklik için ısrarla model üretip duruyor. Buluyor da. Bugüne kadar onlarca ülke Türkiye'nin önüne model olarak konuldu. Gerçi Türkiye de, laiklik tecrübesiyle Ortadoğu ülkelerine örnek/model olarak sunuldu ama ABD'nin Yeni Ortadoğu modeli çökme aşamasına geldiği için bu tez tutmadı. Rol/model tacirleri önce “Türkiye İran olacak” dedi. Yıllarca bu korku işlendi insanlara yapılmadık eziyet kalmadı. İran'ın Şii olması, Türkiye'nin Sünni olması, İslami, siyasi tarihlerinde ve toplumsal/kültürel uzun bir süre milleti İran'la korkutarak dizginleri elinde tuttu. Suikastler işlendi, toplumsal bölünme senaryoları uygulandı, binlerce insan sokaklarda yürütüldü. Hatta Kudüs Gecesi adlı bir etkinlik üzerinden bu ülkede darbe bile yapıldı. Öyle ki, 28 Şubat'ın İsrail aşırı sağına mensup taraftarlarının yazdığı yazılarda, “bu iş nasıl bu kadar kolay oldu” şaşkınlığı bariz biçimde hissediliyor. İran'ın dışında bir başka korku daha üretildi: Türkiye Cezayir olur mu? Demokratik yollardan iktidara gelmek üzere iken dış yardımla askerlerin yönetime el koyması, seçim sonuçlarının tanınmaması üzerine yaşanan iç savaş, binlerce insanın hayatını kaybetmesi, tüyler ürpertici cinayet örnekleri, ordudaki özel birimlerin işleyip İslamcıların özerine attığı katliamlar vs.. Bu korku senaryosu Türkiye'de muhafazakar insanların taleplerini bastırmak içi kullanıldı. İnsanlar tutuklandı, operasyonlar yapıldı. İslami canlanma tehdit olarak algılandı ve Cezayir senaryosunu karşı rejimi korumak için olağanüstü önlemler alındı. Laiklik modelim Fransa idi ama Türkiye Cumhuriyeti'nin laikliği algılama modeli, İslam'ın kontrol altında tutma modeli “Tunus Modeli” oldu. Habip Burgiba'nın baskıcı rejimi ile Türkiye arasında bağlantı kuranlar, Türkiye-Tunus yakınlığını tesis ettiler. Müslüman dünyanın iki laik, batılı ülkesi, bütün coğrafyaya örnek olacak bir İslam, laiklik modeli oluşturacaklardı. Tabii baskı üzerine. Bu vesileyle Türkiye'den Tunus'a yapılan ziyaretlerin çetelesini tutsak neler çıkar ortaya! Suudi Arabistan, bir model olarak sunulmadı bu ülkede. Ancak bir korku sembolü olarak hep gündemde tutuldu. Vahhabilik, kol kesmeler, terör, Şeriat vs.. En uç örnekler S. Arabistan'dan verildi. Bu ülkenin “gerçek sahipleri”ne göre, muhafazakarlar bu modellerden birini Türkiye'ye taşımaya çalıştı. Rejimi değiştirmek için Kemalizmi yıkmak için, laikliği kaldırmak için.. Nedense bu model örnekleri hep aynı çevrelerden geliyor. Onlar buluyorlar, onlar üretiyorlar, onlar örneklendiriyorlar, onlar kamuoyunun zihinlerini bu yönde işliyorlar. İran olmadı. Cezayir olmadı… S. Arabistan olmadı… Şimdi Malezya modeli olacak. Olacak mı? Neden olmasın? Holbrooke iki ülkeyi de “Ilımlı İslam ülkesi” ilan etmedi mi? O zaman Türkiye Malezya olacak, ılımlı İslam ülkesi olacak… Malezya neresidir bilmiyorlardı belki de. Malezya'nın siyasi tarihi nedir, geçmişi nedir, sömürge tecrübeleri bugüne nasıl yansımıştır, başörtüsü ve İslam'a bu denli sarılma nedeni nedir?.. Malezya'nın Türkiye'ye model olacak neyi var? Asıl Malezya değil mi, Türkiye'nin dönüşümünden etkilenen! Malezya ve Ilımlı İslam.. Bir süre de bu tartışmayla vakit geçireceğiz. Sonra ne olacak? Türkiye her zaman olduğu gibi, kendi yolunu kendi çizecek. Hiçbir ülkeyi model almadan, kendisi örnek oluşturarak devam edecek. Tartışma bu kadar büyümeden önce yazdığım gibi: Bağımsızlıktan yeni bir millet oluşturmak, sömürge geçmişinin kültürel soykırımının üstesinden gelmek için Malezya büyük mücadele verdi. Teknolojinin kültürün önüne geçmesinin oluşturduğu sorunları aşma azmi, Mahathir Muhammed'in, halkını ayağa kaldırmak, özgüvenini yeniden diriltmek, güçlü ve zengin kılmak için uyguladığı şok tedavisi, bugünkü Malezya mucizesini oluşturdu. Hızla yükselişi ve azmi ile bir çok millete, özellikle Müslüman ülkelere ilham verdi. Ama ortada Türkiye'ye önerilecek bir model yok. Yıllar önce Malezya İslam Partisi'nin iktidarda olduğu Kelantan eyaletine gitmiş, eyalet başbakanı Nik Aziz bin Nik Mat'la görüşmüştük. Dikkatimi çeken ilk şey Türkiye'yi çok yakından izlemeleriydi. Hatta Malezya İslam Partisi o zamanlar “Adil Düzen” kitaplarını Malayca'ya çeviriyordu. Kendi halinde, imkanlarıyla/azmiyle varolan, yükselen, yıldızlaşan bir ülke var. Ama Türkiye'ye teknoloji transferi ve ekonomi politikalarından başka vereceği bir şey yok. Tam tersine, Türkiye'nin, bu toprakların kendisi, bütün zenginlikleriyle Müslüman dünyanın önünü açacak tecrübeleri, siyasi birikimi, kültürel zenginliği barındırıyor. Bu yüzden hiçbir ülke Türkiye için model olamaz. Bunu ne zaman anlayacağız… Yeni Şafak
-
..TÜRBAN...
alıntıyı eksik yapmak olmaz. operasyonun biri eksik kalmış. artı; Kur'an başörtüsü için şekil şartı getirmez. kur'an koydugu sınırlara riayete bakar, farklı kültür ve geleneklerin ve dahi cografyaların çıkarımlarına, söz konusu hududlar dahilinde bakar Kur'an. yaşar hoca bunu bilir ama... gerçi yazıyı okumadım, herhangi bir şey yazmayalım. mesela her baş kapamanın Kur'an'ın ilkelerine uygun oldugunu söylemiyoruz. hoca bunu iyi bilir...
-
Malum Neşriyat
demokrasi, bırakında girdigi kabın şeklini biraz alsın. onun renginden bulaşsın üstüne. halksız demokrasi mi olur canım...
-
Malum Neşriyat
yok be dostum, digerlerini mevzu dışıda, pkk ın aydınları ile kürlerin arasında daglar kadar fark var Kürt halkı müslümandır ve dinine baglıdır. istisnalar tabiki mevcuttur ama sonuca etki etmezler. pkk nın aydınları ise tam tersidir. bir benzerlik nerede bulabilirsin?
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci
ben bu akp oy falan vermedim. akp yi savunmam ise tamamen konjöktürel yani baskıcılara karşı ... sevgili politika ezbere konuşmakdan vazgeçin, ya okuduklarınızı anlamaya çalışın ya da cevap olarak kendi fikirlerinizi anlatmayın. çanakkalede, sakaryada şehit düşenler sana acıyordur, ben buna eminim. Onlar ilk İslam için öldüler, İslam'ı vatansız yaşamamak için. bu toprakları bin yıl önce neden ve nasıl vatan kıldılar sevgili politika, siz ne söylediginizi bilmiyorsunuz. İnsanların inandıgı degerler olmayınca bagımsızlık ne olaki.. şehit diyoruz biz onlara, bu kavramın nereden ve ne için geldigine iyi bakın lütfen, kendinizi bu kadar inkar etmeyin. sizin savundugunuz degerlerdir bizi gerileten ve dünya karşısında aciz kılan.. selametler dostum.
-
Oruç Tutmayanlar Şöyle Bir Kenara Geçsin!
Azgın azınlık tehdidi Mahalle baskısı olur. Bunda garipsenecek bir şey yok. Hindu mahallesinde inek kesmeyeceğiniz gibi, Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz hesabı.. Bunu yapan en azından kötü bir tüccardır.. Yahudi mahallesinde de domuz kasabı açın da göreyim sizi.. Vejetaryen mahallesinde de mezbaha açanın aklına yanarım. Cami avlusunda Viagra satılmaz bayım.. Mahalle baskısı yüzünden Çankaya'da adam başörtüsünü yasakladı ya hu! Hürriyet gazetesinde mescid yok efendim. Mahalle baskısına karşı azgın azınlık tehdidi diye bir şey var.. Vejetaryen mahallesinde mezbaha açmak için direten bir azınlık bu.. O kadın kimdi, hani şu Çağdaş Yaşamcı, Atatürkçü Düşünceden İlmiye Çığ mı ne, Sümerolog; camide fuhuş yapılması önerisinde bulunan. Hürriyet Genel Yayın Yönetmenine kalsa, bu öneriden yola çıkarak, laiklik çağdaşlık, hoşgörü adına cami avlusunda meyhane, kerhane açtıracak. Hani “Camide nikah kıyılsın ama isteyene limonata - zemzem, gül şerbeti, bana likör verirseniz” kabilinden bir şey bu.. Bu bey bu şekilde şarap, rakı, şampanya istemeyip likör dediği için büyük bir özveride bulunmuş oluyor.. Mahalle baskısını geçen gün Serdar Turgut da yazdı. Kendi mahallesinde yaşananları örnek verdi.. Paper Moon, futbol takımları, bar muhabbetleri falan filan.. Demek ki, bu mahalle baskısı her yerde bir şekilde var. Ama asıl sorun olan, tehdit oluşturan AAT.. Yani Azgın Azınlık Tehdidi. Özgürlük bahanesi ile temel hakları sınırlandırma çabaları bizim çağdaşlara özgü bir durum.. Onların fuhuş ve içki içme özgürlüğü, inançlı insanların dini gereklerinden daha önemli. Onların özgürlükleri adına bizim “gerekirse farzlarımızı sünnet yapmamızı” bile istiyorlar.. İyi ki, Şerif Mardin bir şey söyledi! Mal bulmuş yoksul muhteris gibi hemen saldırdılar. Bir fıkra: Adamın biri her yeni duyduğu kelimeyi cümlede kullanmadan edemezmiş.. Bir toplantıda “Asel”den söz ediliyormuş. Merak etmiş, “Asel nedir?” diye sormuş yanındakine, o da konuşmayı dinlemek için sözü kısa kesmiş ve “Baldır” demiş.. Birazdan bizimkisi sözü cümlede kullanacak ya, “Aman aman asellerim de bugün çok ağrıyor” demiş.. Güya baldırlarının ağrıdığını söyleyecek. “Kapıyı December bırak” der gibi. Bir adam çıktı, AB “Ortaklığa Katılım Belgesi”ne “katılım ortaklığı belgesi” diye bir şey uydurdu, öyle kaldı.. Biri çıktı “Laiklik din devlet ayrılığıdır” dedi, milleti de yalanlarına inandırdılar.. Laikliğin objesi din ve devlet değil, kilise (Vatikan) ve devlettir ve laiklik sonunda yine kaynağını İncil'den alan bir kilise kurumudur.. Kilise Vatikanla bütünleşen egemen bir otoritedir. Kilisenin karşılığı bizde bir kurum yok. Cami deseniz zaten o da yine devletin tekelindedir. O zaman bu nasıl bir laiklik oluyor? Bunun adı laiklik değil Bizantinizmdir. Hatta kendi ideolojisini mutlaklaştıran bir devletten söz ediyoruz. Hatta dinleştiren. O zaman da rejimin adı teokrasi olmaz mı? Bugün de anayasanın ideolojisini tartışmıyor muyuz.. Laikçilerin bu tartışmadaki yeri neresi hiç düşündünüz mü? Laikliğe karşı direniyorlar aslında. Teoratik bir yapıyı savunuyorlar ya da savundukları sistem laiklik değil, karşı durduklarını sandıkları Patrikhanenin savunduğu yine bir kilise ideolojisi olan Bizantinizmdir.. Ve de sanıldığı gibi Fransa'nın tümünde de bugün de hâlâ laiklik geçerli değildir. Mesela AİHM'nin bulunduğu Strasbourg da dahil laik kurallarla yönetilmez.. Fransa'da birçok üniversite, okul, hastahane kiliselerin denetimindedir ve kiliseler vergilerini toplar, eğitim verir, kimse bunlara engel de olmaz. Fransa'da laikliği de devletten önce, bir STK olan La Lique korur.. Hani “Siyasal İslâm” diye bir şey var ya, aslında o devletin dine müdahale ederek siyasi otoritenin dini şekillendirmesini ifade etmesi gereken bir tanım, siyasilerden dindarların taleplerine indirgendi.. Asıl Siyasal İslâm denilen şey, devletin / siyasetin dayattığı İslâm'dır. En büyük örgütlü, düzenleyici siyasi otorite ise devletin kendisidir. Sözkonusu olan İslâm siyaseti değil, siyasetin İslâm'ı kardeşim.. Ama gel de anlat bunu bizim laikçilere.. Hem bilmiyorlar, hem de bilmediklerini bilmiyorlar. Cehaletin bu kadarı da ancak eğitimle mümkün nitekim! Ve bütün cahiller gibi, bunlar da çok cür’etkar!. Bir deli bir kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı 40 günde çıkartabilirse aşkolsun. Alın size “sivil anayasa” muhabbeti.. “İzinsiz gösteri” haberleri.. Kimse çıkıp “izinli gösteri mi olur” demiyor.. “Sivil anayasa mı olurmuş” demiyor. Ha! Sivillerin anayasa önerisi olabilir. Ama o metin anayasa olduktan sonra resmi bir hüviyet kazanır ve siyasi bir belgeye dönüşür. Sivil olmak, siyasal olmamak / Resmi olmamak anlamı taşır.. ***** azgın azınlığın dayatması ile, mahalle baskısı bahane edilerek adeta darbe çağrısı yapılıyor.. Mahalle baskısından yola çıkıp, fiili tehdide dönüşüyor iş.. Bu zalimlere “genel ahlak”ın kamu düzeni gibi temel insan hak ve hürriyetlerinin korunmasında temel bir kriter olduğunu bunlara birilerinin öğretmesi gerek.. Yani mahalle baskısı, inanç, töre, gelenek şeklinde toplumun genel bir davranış biçimi olarak sağlıklı bir toplum düzeninde yerini alır.. Herkesin aynı biçimde davrandığı bir ortamda birey farklı bir davranış sergiliyorsa elbette bir baskı hissedecektir. Herkesin sarı giydiği bir yerde siz kırmızı giymişseniz bu farklılığın getirdiği bir durum sözkonusu olacaktır.. Çıplaklar kampında bir çarşaflı ne hissederse, çarşaflılar arasında bir çıplak da onu hissedecektir.. Hindu mahallesinde sokakta inek kesmeye kalkarsan bu mahalle baskısı bir cinnete de dönebilir. Ve bu işi yapan kişinin yaptığı işi de masum bir eylem gibi gösteremezsiniz! Aslında bu baskıyı çeşitlendirmek mümkün. Mesela aile baskısı, okul baskısı, media baskısı, devlet baskısı, mafia baskısı. Mahallede kim yok ki! Polis baskısı, asker baskısı.. YÖK baskısı.. Şimdi öncelikli olan mahalle baskısı değil, azgın azınlık ve darbe tehdididir.. Açık ve yakın tehlike budur.. Keşke YÖK Başkanı, Yargıtay Başsavcısı, Ertuğrul Özkök, devlet, anayasa ve yasalar, siyasal sitemler üzerine, bunların varlık ve meşruiyet temelleri, insan temel hak ve hürriyetleri, siyaset tarihi, siyasi düşünceler tarihi üzerine biraz ok
-
'Türban Müslüman örtüsü değildir'
müslüman kadınların şekil olarak tek tip bir örtüsü zaten yoktur. kültür ve gelenekden kaynaklanan farklılıklar gayet dogal kabul görür. müslüman örtüsü ne demek, siz önce buna bir cevap verin? burada önemli olan, Allah'ın koymuş oldugu sınırlara riayet etmekdir, ölçüleri gözetmekdir. her baş kapama Kur'an'ın hedefledigi olmayabilirde.. nasıl ki her namaz ruhu arındırmaya, kötülüklerden korumaya vb. vesile olmuyorsa.. ''veyl olsun o namaz kılanlara''vb.... bu dinin, İslamın ruhunu anlamadan hiç bir şeyi anlayamazsınız, kabukda gezinir durursunuz...
-
ANAYASADA KILIK KIYAFET
düşünün ki müslüman bir ülkede müslümanın başörtüsü yasak, gerginlik sebebi olmuş!! düşünebiliyormusunuz. evet düşünebiliriz, Türkiye'den başka bir yerde olsak belki düşünemezdik, ama burada bu ****** üstü yasaklamaları düşünüyoruz. Türbanla bizim derdimiz derler, başörtüsü ile degil, sanki anaları gelse yasak olmayacak bir şekilde başları kapalı olarak... İslamla, müslümanlarla işimiz var diyemez tabiki . ne diyecek, bizim işimiz türbanla, siyasi simge türbanla.. sanki başörtülüler tek bir partiye oy veriyor, masal inanmayın. bu ülkede İslamla derdi olanların masalları.. Kur'an'da ki tesettürü felan açıklamaya çalıştılar, ilimleri yetmedigi için onuda beceremediler. türban, türban diyen kesimler çıksınlarda Kur'an'daki tesettür, hicab ile ilgili ayetlerle ugraşsınlar. kendi kavramlarımız üzerinden gidelim, nasıl örtünülmesi gerektigini kendi kaynagımızdan çıkaralım. tabiki İslam düşmanları bunu göze alamazlar, onlar masallarla oyalamayı seçicekler.. evet arkadaş, bu ülkede nasıl örterse örtsün, başörtme ile sorunu olanın İslam ve müslümanlarla sorunu var demekdir. bakın zihniyete iyi bakın; neymiş ''başörtülü kamu çalışanı olursa, hizmet verdigi kimi insanlara ayrımcılık yaparmış''. ya iyide başı açıkların ayrımcılık yapmayacagının garantisi mi var? bu 1-0 önde olmanın güçten başka dayanagı nedir? ne kadarda çürük bir yapı arz ediyor yasakçılar degil mi? Allah'da öyle diyor zaten... sadece güçleri ile ayakda duruyorlar lakin zulüm ile abad olunmaz.. adalet mülkün temelidir...
-
Malum Neşriyat
tabi ki demokrasi azınlıgın kendi degerlerini dayatması ise hiç degildir. kimse maça 1-0 önde başlama ayrıcalıgına sahipde degildir demokraside. hele demokrasi elit bir kesimin kendisinde vehmettigi, dogal hakkı gördügü toplumu istedigi kalıba sokma aracıda degildir. demokraside sadece belirli fikirlere 'iman etmek' de söz konusu degildir. demokrasi halkın kültürünü yansıtmak zorundadır, toplumun kendi kalıbında onu içselleştirmesi demekdir demokrasi.
-
ırkçılık veya ogün öyle desinler,bugün böyle desinler
Ogün bugündür susmuyor Dink'in katil zanlısı O.S, cezaevinde geceleri uyumayıp kafasını duvara vurarak “Beni kullandılar” diye isyan ediyor Hrant Dink cinayetinin katil zanlısı olarak tutuklu yargılanan O.S, Kandıra Cezaevi'ni uyutmuyor. Geceleri sürekli ağladığı, bağırdiği ve kafasını duvarlara vurduğu belirtilen O. S. yüzünden, cezaevinde aynı katta kalan Sedat Peker, Sedat Şahin ve Fırat Delibaş'ın uyuyamadığı ve yaşanan bu durumdan şikayetçi oldukları belirtildi. GARDİYANLAR TARTIŞIYORDU Kandıra Cezaevi'ni ziyaret ettiği sırada gardiyanların “Bu çocuk geceleri çok bağırıyor, bu sorunu nasıl çözeceğiz” diye tartıştıklarına şahit olan Sedat Şahin'in avukatı Ali Rıza Dizdar, sözkonusu tutuklunun Dink cinayetinin katil zanlısı O.S. olduğunu öğrendi. Dizdar'ın gardiyanlardan aldığı bilgiye göre, 8 aydır cezaevinde yatan O. S'nin işlediği cinayetin altında ezildiği ve geceleri sürekli ağladığı ortaya çıktı. Geceleri neredeyse hiç uyuyamadığı ve bağıra bağıra ağladığı belirtilen O.S'nin zaman zaman da başını duvarlara vurarak gürültü yaptığı söyleniyor. O. S, geceleri “Beni kullandılar” diye bağırıyor. BABALARI DA UYUTMUYOR O. S.'nin gürültüsünün Kandıra Cezaevi'nde kalan tutuklu 'babalar'ı da çileden çıkarıyor. Hrant Dink'in katil zanlısı O. S. ile aynı koridordaki hücrelerde kalan Sedat Peker, Sedat Şahin ve Fırat Delibaş'ın çileden çıktığı belirtildi. Uyumadığı gibi kimseyi de uyutmayan O. S.'nin gürültü yapmaması yolunda infaz koruma memurlarınca sürekli uyarıldığı belirtildi. Yaştan dolayı az ceza alacak 28 Haziran 2008'de 18 yaşını dolduracak olan O. S. suçu işlediği tarihte 18 yaşından küçük olduğu için az ceza alacak. Hazırlanan iddianamede hakkında 14 ila 20 yıl arası hapis cezası istenen O.S'nin 9 yıl cezaevinde kaldıktan sonra yeniden özgür kalabileceğini söyleniyor. Avukat Yağız Ali Dağlı, “Tasarlayarak adam öldürdüğü için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alır, ancak 18 yaşından küçük olması nedeniyle cezası indirilir. 9-10 yılda cezaevinden çıkması söz konusu olur” diye konuştu. 24.09.2007
-
ANAYASADA KILIK KIYAFET
bu ülke uzun yıllar anormal şartlarda yönetildi. hala da öyle yönetilmektedir. er geç normal bir ülke haline gelecekdir, gelmek zorundadır. tarihi kırılma öyle veya böyle aşılmak zorundadır, eksensel kayma bu topluma uzun yıllar huzur vermedi. azgın bir azınlıgın haricinde. başörtüsü nedir ki. öyle alanlar varki..asıl veyveleler orada kopacak, nasıl ülkenin uzun bir süre yönetilmedigi ortaya çıkacak. talana ugradıgı ortaya çıkacak, kirler dökülecek ortalık yere. aslından bile saptırılmış, ne idügü belirsiz sözde ilkelerle bu toplumu yönetmek gibi bir dertleri yoktu, olamazda zaten. nerede görülmüş toplumu toplum yapan ilkelere alabildigine düşmanlık. 'ya biz şuna saygı duyuyoruz' falan derler, inanmayın, ayinesi bakın her zaman. aydını ile halkı arası bu kadr açık hiç bir toplum normal toplum degildir, dünyanın neresine giderseniz gidin, durum budur. tabiki bu ülke yıllardır anormal bir şekilde yönetilmektedir, siyasal, sosyal, ekonomik anormallikler... ve istenen bu anormal yapının biraz daha sürmesidir, onlarda veya efendileride çok iyi bilirler ki anormal yapılar sürekli olamazlar, nedeni normal olmaması.... Türkiye'deki kimileri İslam'ı ortadan kaldıramaz, ancak geciktirir, biraz daha öteler... selametler...
-
Dinlerde kadının yeri
bazı arkadaşlar heralde meallerden yola çıkarak anlayışlarını oluşturmuş oluşturmuş derken tabi ki dogru oluşturmuş anlamında söylemiyoruz. lafı egip bükmeden sorulacak soruyu ne diye uzatırsın ki. en iyisi daha anlamlı bir şekilde sormandır maraba.. tam olarak ne soruyorsun, bekliyorum ve neyi nasıl anladıgını merak ediyorum sevgili maraba. aslında benim asıl sormak istedigim şu; senin için 'zina' ne anlama geliyor, önce bunun hakkında bir şeyler söylersen senin ne demek istedigini tam anlayabiliriz. çünkü sana göre 'zina' suç degil, İslam hukukuna göre suçdur. sana göre yanlış mı düşünüyorum...
-
Oruç Tutmayanlar Şöyle Bir Kenara Geçsin!
Türkiyede mahalle baskısı falan yok. Türkiyedeki mahallelerde 'mahalle baskısı' değil, bir avuç azgın azınlığın, saltanatını sürdürmek için kurduğu 'korku baskısı' var. Koltuklarının altlarından kaydığını hisseden, bir avuç kaymak tabakanın estirdiği, 'korku terörü' var! Korkuyla ayaktalar uzun yıllardır, korkuları oyunlarının açık olması. İran'ı geçtik, Malezya hikayesi başladı şimdi de, bunlarda masal bitmez ey millet Malezyadan Türkiyeyi okuyamazsınız. Türkiyeyi okumak istiyorsanız, oturdukları villalardan 'mahalle baskısı' icat edenlere değil, 'mahallelerin kendisine bakın. Yerinden yönetim diye bir şey vardı ya, aynısını 'yerinden aydın' mevzusu içinde düşünmek lazım.. adamların ülkeden haberleri yok, birde kalkmış daha karmaşık mahalleden dem vuruyorlar. cık.cık.cık.
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci
laiklik gitse bile Türkiye buradan bir yere gidemez. vatan ayaklı bir şey degil ki tutsun biri kolundan getirsin bir yere. sistemlerin ilelebet kalıcı olacak diye bir vahiy mi var.? her şey gelir geçer..aynı insan gibi. muhalefeti dogru yapmak lazımdır. bu şekil içinde bol bol ihanet, yıkılıyor, satılıyor vb. ifadeler geçen cümlelere milletin ezici çogunlugu itibar etmiyor. biliyorlar ki sadece bu boşa çıgıranlar vatanı sevmiyor. vatana ihanet gibi agır ifadeleri kullanmak hoş bir şey degil, Türkiye her zaman burada merak buyurmayın... not; İslam ülkelerinin bütün bagımsızlık mücadelelerinin temeli İslam'dır.. halkların İslam için yapmayacagı şey yokdur, önemli olan dogru zamanda dogru kişilerin bulunmasıdır.
-
Malum Neşriyat
Türk aydınının anlamadıgı, halkın büyük bir kısmı kendisini kaale almıyor. bu uzun yıllardır böyle, ama bir türlü anlamak istemediler. belki de biliyorlardı ama onlarda halkı ciddiye almıyorlardı. Türk aydını denen şey güce tapar, gücün kölesidir, hiç bir zaman gerçeklerin sesi olmayı istememişdir. bu işinede gelmezdi, gelmezdi çünkü özde aydın olmalıydı, çalışmalıydı, toplumun içinde ama önünde olmalıydı, ülküsü olmalıydı... lakin biz Türk aydını denen şeyden bahsediyoruz, fazla derine inmeye gerek yok..(çok az olan istisnalar kaideyi bozmaz)
-
Yeni Anayasa Yapmaya Yetkileri Yok
gelişmiş olmak demek masum kanı içmek demekse, bırakın kalsın ben şahsen geri olarak kalmaya razıyım. benim merak ettigim böylesi bir 'gelişimi' hangi zihinsel süreçlerden geçerek içselleştirdiginizdir.? acaba gelişmiş ülkelerin yöneticileri, akıttıkları kandan mideleri bulanmasın diye kendi halklarını nasıl afyonluyorlar.? buda ögrenilmesi gereken bir sorun. şimdi batı güçlü, bunu yadsımak mümkün degil, inandıgımız ilkeler bunu söylüyor zaten. iktidar bir oraya bir buraya verilir.. İslam medeniyetinin iktidarda oldugu, güçlü oldugu yıllara uzanıp, o yılların dünyasını şimdinin batı medeniyetinin hakim oldugu yıllar ile karşılaştırmasını yaparmısınız? o zamanki hakimiyetin dünyaya yansıması ile, bu zamanki hakimiyetin dünyaya yansımasına biraz göz atın. lakin attan inip otomobile binme anlamında degil.
-
Asıl sıkıntıları bu..
yapmayın be.. ulusal bir gazete ve hem de eline aldıgı konunun muhatapları tarafından iyi bilinen bir gazete. adam 3 4 gün diline bunları dolasın ve yazı kirliligi olsun . yani siz dediniz diye. 28 şubat sürecinde bankaların nasıl boşaltıldıgı ve bu milletin sırtına atıldıgı bilinmese. işin özü; ******************* Asıl sıkıntıları bu.. Kimi zaten örtülü KİT. Kimi kayıt dışı siyasetin taşeronluğuna soyunmuş. Kimi toplumu uluslararası güç odaklarının öngördüğü biçimde dönüştürmek için taşeronluk yapıyor. Kimi Mafiaya bulaşmış.. Kimi “beyaz” işine, kimi fuhuşa, kumara.. Özel ilişkileri zaten bir başka alem.. Bu milletin otobüs molaları ile ilgili bir derdi mi var? Ramazan’da iftar saatine göre mola vermeyen otobüs şirketi var mı? Birçok ile her saat başı otobüs kalkar. Kimi namaz satine göre, kimi hangi durakta durduğuna, oradaki lokantanın kalitesine bakar.. Bugüne kadar hiç böyle sorun olmadı. Toplumda başörtüsü sorunu da yok. Ama birileri sürekli kışkırtıyor. Sürekli hayali sorunlar çıkartarak ortalığı bulandırmaya çalışıyor. Mantık şu, başörtülülere izin verilirse, yarın başı açıklara müdahele ederler. “Mahalle baskısı” oluşur. Bundan çıkarılan sonuç şu: Onun için başörtülülere izin verilmemeli.. Hayali, muhtemel/muhayyel bir tehdit bahanesi ile gerçek, açık ve yakın bir tehdit, faşizan bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.. Müslümanlara karşı bir aşağılama sözkonusu.. Çünkü onlar tehlikeli. Onlar gerici. Bunu söylediğiniz zaman, “Biz de Müslümanız” diyorlar.. Aba altından sopa gösterip darbe iması yapıyorlar. İrticai bir darbe tehdidinden yola çıkıp, onlardan önce siz ne yapacaksanız yapın demeye getiriyorlar.. Akıllarınca zinde kuvvetleri harekete geçirecekler. Hep öyle oldu ya. Ama herkesin gördüğü bir gerçek var: Darbe şartları yok. Bir darbe girişimi bastırılır, bastırılamasa bile başarı şansı sıfır ve bu işe kalkışanlar bu kez ağır bir şekilde cezalandırılır.. Darbe olursa ne olacak? Yine malum taşaronluklar, imtiyazlı vurgunlar gündeme gelecek.. Borçlar bir şekilde buharlaşacak akıllarınca.
-
Dinlerde kadının yeri
sanayi devriminin, vahşi sömürü düzeni olan kapitalizmin çıkarımlarını eşitlik diye yutturmayında.
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci
senin dini siyasete alet etmek dedigin olgu, toplumun gerçekleri ile alakalı. saydıgın ülkeler ile Türkiye'nin yönetimi arasında nitelik farkı yoktur. (Sudan ve Afganistan'ı ayrı başlıkda ele almak lazım) İran'ı ise tanımıyorsunuz, halkının büyük çogunlugu mevcut sistemin ardındadır. *************** müslüman ülkelerin mevcut yönetimini kabul ediyor da degiliz, ama bu demek degil ki bizim gibi olsunlar. bir yanlış iki dogru etmez. batı destekli askeri yönetimler agırlıktadır bu sayılan ülkelerde. batı derken abd yani ne farkımız var bizim yönetimin, nicelige takılmayın işin özüne yogunlaşın. başörtüsü ile vatan hainligini sakın alt alt getirme, bu büyük yanlış olur. İslam ülkelerinde dışarıdan gelmiş ve gelecek bütün emperyalist saldırılara karşı koyma iradesi İslam dır. bu konuda istersen tarihe bir göz at.
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci
******** dini yasalarla yönetilsin diyen kim.? biz ne diyoruz? ne sözde dini, ne de sözde demokrat olmasın diyoruz. her ikiside askeri vesayete dayalı otoriter yönetimlerdir. azınlıgın çogunluga tahakkümüdür. iki yanlış bir dogru etmez ki. önemli olan ülke gerçekleri ile barışık bir yönetimin olmasıdır, sadece azınlıgın gerçeklerini barındıran degil. kimse çocuk degil diyorsun ama bir türlü sıkıştıgınız kalıplardan çıkamıyorsunuz. Türkiye'deki uygulama şekli ile laiklik bu toplumun gerçekleri ile alakadar degil. başkasının gerçekleri olabilir ama bu toplumun degil..
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci
sevgili politika; türban tanımını yukarıdan okuyabilirsin. vatana ihanet ile başörtüsünü nasıl aynı hizaya getirdin:?