
xenesx
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
69 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
xenesx tarafından postalanan herşey
-
laiklikle yönetilmeyen ülkeler neyle yönetiliyor acaba.? ben söyleyeyim, diktatörlükle... maskelere aldanmamak lazım. nasıl ki her cumhuriyet, demokrasi denilen yerde, bunların tersi geçerli ise, aynısı sözde dini sanılan yerde aslında başka bir şeydir. esas mesele maskeli baloları fark edebilmekdir.
-
hayır, yazı kapaları kapatmakla eşitlik olur anlamına gelmez. eşitliginde nasıl bir eşitlik oldugu iyi tahlil edilmeli.
-
meselede bu ya. mahallede oturmayanlar, mahalle hakkında bilgisi dahi olmayanlar bir 'mahalle baskısı' icat ettiler. sorun, birilerinin uzanamadıgı cigere mundar demesi...
-
ABD'de İncil'in ruhu, burada laiklik hassasiyeti! Türkiye'de adına laiklik hassasiyeti denen şey, bazen zıvanadan çıkıyor ve insanı resmen çıldırtacak boyutlar kazanıyor. Amerika'nın kurucu babalarından Thomas Jefferson, Amerikan anayasasının ruhunu İncil'in oluşturduğunu söyler. Peki, aynı şeyi, biz söyleyebilir miyiz? Meselâ Türkiye'nin anayasasının ruhunu Kur'ân oluşturur, İslâm oluşturur, diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Böyle bir şey söyleyen adama Türkiye'de hayatı zindan ederler. Ama bir dakika arakdaş? Amerikan Anayasasının ruhunu İncil oluşturabilir de, Türk anayasasının ruhunu neden Kur'ân oluşturamaz? Zaten 100 sene öncesine kadar Kur'ân / İslâm oluşturmamış mı bizim anayasamızı da, ruhumuzu da, mayamızı da, tarihimizi de, sanatımızı da, düşünce hayatımızı da? Amerikan anayasasının ruhunu İncil oluşturur ama bizimkisini Kur'ân oluşturamaz. Bu, teklif dahi edilemez, hatta hayal bile edilemez. Kimin ne haddine? İyi de neden? Çünkü Amerikalılar, aptal; biz akıllıyız da o yüzden! Mehmet Ali Birand, Türkiye'deki anayasa hazırlıklarının Avrupa'daki yansımalarını ve yankılarını Brüksel'den Kanal D anahaber'e aktarırken “Avrupalılar, tek bir şey üzerinde titriyorlar: Laiklik, laiklik, laiklik!” diyordu o her zamanki “heyecanlı” hâliyle... Nitekim, M. Ali Birand Brüksel'de AB'nin, AP'nin ve AK'nin koridorları arasında mekik dokurken, aynı saatlerde, AP'nin (Avrupa Parlamentosu) Alman Hıristiyan Demokrat üyesi Renate Sommer de “Avrupa'da Şeriat” başlıklı konferansta konuşuyor ve Türkiye'deki laiklik konusunda kaygılı olduğunu, Türkiye'de özgürlüklerin yavaş yavaş budandığını söylüyordu; bazı belediyelerin içki yasağı koyduğu iddiasını da buna örnek olarak da gösteriyordu. NTV'den de izlediğim ve Milliyet'te yer alan kendisiyle ilgili haberde, Sommer'in, “dini inançların kamusal alanda bir baskı unsuru haline getirilmemesi için Türkiye'yi yakından izleyeceklerini” söylemiş. Yalnızca bir AP üyesinin Türkiye için duyduğu bir laiklik hassasiyetinden sözetmiyoruz. AB'nin kurucu babaları da, ABD'nin kurucu babalarının çocukları da Türkiye'nin laikliği konusunda çok hassaslar. AB'den yapılan hemen hemen bütün açıklamalar, anayasa hazırlıklarından itibaren hükümetin aleyhine dönük açıklamalar. Bu konuda açıklama yapan bütün yetkililer, Türkiye'deki laiklik konusundaki kaygılarını dile getiriyorlar. Başından beri, Schroeder'den Clinton'a, Wolfowitz'den Perle'e kadar belli başlı bütün Batılı liderler, Türkiye'deki laiklik konusunda çok hassas olunması ve “Türkiye'deki laikliğin yara almaması için laiklerin İslâmcı radikallere karşı desteklenmesi” gerektiğini söyleyip duruyorlar. Bu söz, eski Alman Başbakanı Schroeder'e ait bir söz. Türkiye'de de “laiklik, laiklik” diye diye burnundan soluyarak sadece milletin değil, laikliğin de burnundan getiren tuhaf insanlar var. Hırsızlığı, yolsuzluğu, elde ettikleri gücü meşrulaştırmak ve devam ettirebilmek için, laiklik diye bir hayalet güç icat etmişler, ona yüce, kutsal, dinsel, tanrısal anlamlar ve güçler yüklemekte hiç bir sakınca görmüyorlar! Adama bakar mısınız? Cumhurbaşkanının eşi başörtülü diye ve onu da karşılamamak için tam bir şark kurnazlığıyla karşılama protokolünden hemen sıvışıyor. Sonunda cumhurbaşkanına karşılama töreninin sonunda eşlik ediyor. Pes doğrusu! Ne demişti Şerif Mardin: “Başörtüsü yasağı ahlâkî bir sorun hâline geldi. Derhal kaldırılmalıdır.” Başörtüsüne ve başörtülü insanlara vebalı muamelesi yapan insanlar, kendilerini gözden geçirmeliler: İnsaf, vicdan, merhamet, hak, hukuk, adalet duygusu adına en küçük bir kırıntı var mıdır, kalmış mıdır içlerinde, şöyle bir durup düşünmeliler. Ama asıl kafama takılan soru şu benim: Türkiye'deki laiklerle Avrupalılar, (Avrupalıların laiklikten hazzetmeyenleri bile! Evet aynen öyle!) neden laik Türkiye konusunda çok hassasiyet gösteriyorlar acaba? Yusuf Kaplan
-
Bunlar laikçi de değil, Stalinci Eski Kültür Bakanı Zeybek, Türkiye’de belli bir grubun laikliği ayrı bir din olarak algıladığını, kendileri gibi düşünmeyenlere yaşama hakkı tanımadıklarını söyledi. Hükümetin Sivil Anayasa çalışmaları sürecinde başörtüsü konusu yine gündemin ilk maddesi haline getirildi. Anayasa taslağında, üniversitelerde başörtüsüne serbestlik sağlanmasının hedefleniyor olması aşırı laik çevreleri son derece rahatsız etti. Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek, gündemin iki ana maddesi başörtüsü ve laiklik konularında Vakit’e çok önemli açıklamalarda bulundu. Bir dönem Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı da yapan Zeybek, Türkiye’de belli bir grubun laikliği ayrı bir din olarak algıladığını, kendileri gibi düşünmeyenlere yaşama hakkı tanımadıklarını söyledi. Zeybek, şöyle konuştu: “Türkiye’de azınlık, ama sesleri çok çıkan bir azınlığın dillendirdiği laiklik laiklik değil, laikçiliktir. Türkiye’deki laikçiler ne Fransa, ne İtalya’daki laikçilere benziyor. Türkiye'deki laikçiler Stalin tipi laikçilerdir. Stalin döneminin laikliği şöyleydi; ‘Din afyondur, yok edilmelidir. Dine lüzum yok.’ Stalin döneminde Sovyetlerde, din adamları öldürülüyordu. İnançlı olduğu öğrenilen kişiler en hafif cezayla partiden atılıyorlardı. Partiden atılan adama da hayat yoktu. Şimdi bu uygulanıyor Türkiye'de. Diyorlar ki; 'Kamu alanında, özel alanda İslâm’ı yaşamak isteyenler laikliğin düşmanıdırlar'. Kamu alanını anladık, peki özel hayatta, alanda İslâm'ı yaşamaya karşı olmak laiklik midir, hayır, bu doğrudan doğruya din düşmanlığıdır. Ve din düşmanlığı anlamında laiklik sadece komünist rejimlerde vardır. Stalin döneminin Sovyetlerinde vardır.” KENDİLERİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLERİ KÂFİR İLAN EDİYORLAR Zeybek, Türkiye'de aşırı laik kesimin laikliği din olarak algıladığını, işi daha da ileri götürerek, kendileri gibi düşünmeyenleri “kafir” ilan ettiklerini söyledi: "Laiklik edebiyatı yapanlara, laikliği kutsallaştıranlara bakınız. Laikliği din olarak kabul ediyor bunlar ve öyle bir noktaya taşımışlar ki laikliği; aralarında laikliğin münafıkları, laikliğin müminleri ayrımı yapıyorlar. Kendilerini imanlı laikler olarak görüyor en üst tabaka. Bir alta, laik olduğunu söyleyen bir alt tabakaya da 'bunlar aslında laikliği kabul etmiyor, bunlar münafık' diyorlar. Bunlara göre bir de kafirler var. Kendileri gibi düşünmeyenleri kafir ilan ediyorlar. Dinle siyaseti ayırmak, din özgürlüğü getirmek amaçları ile ortaya çıkmış bir kavram olan laiklik, tam tersine hizmet ettirilir hale getiriliyor. Bu apaçık laiklik öncesi Avrupa’daki kilise kafasıdır." TÜRBAN DİYE HEDEF ALINAN BAŞÖRTÜSÜDÜR Namık Kemal Zeybek, "Türban başka, başörtüsü başka. Biz başörtüsüne değil, türbaya karşıyız" şeklindeki görüşlerle ilgili de şunları söyledi: "Bunlar bunu ya bilinçli yapıyorlar, ya da çok cahiller. Türban Fransızca bir sözdür. Tanımı da şöyledir; ince kumaştan yapılmış, başı sımsıkı saran başlık. Bere gibidir. Çok nadir insanımızda görülen bir başlık. Bu, özellikle Fransa'da çok rastlanılan bir başlıktır. Yani Türkiye'de türban diye bir şey yoktur. Üniversiteli kızlarımızın kullandıkları türban değil, başörtüsüdür. Türban diye hedef alınan başörtüsüdür. Kimse oturduğu yerden uydurmasın. Birileri uyduruyor, sonra bu tekrar edile edile gerçekmiş gibi algılanıyor. Toplumda yer ediniyor.” "Daha geçtiğimiz günlerde bir rektörümüz çıkmış, 'Biz' diyor, 'Türbana karşıyız, başörtüsüne karşı değiliz.' Değerli hocam siz bu işleri biliyor olmalısınız. Bizim kızlarımızın örttüğü türban değil ki, başörtüsü. O zaman da diyecekler ki, bağlama biçimleri 'Benim nineminkine benzemiyor'. Bakın, bağlama biçimi dönemden döneme değişir. Ninen öyle bağlamış olabilir, sonuçta o da başını örtüyordu. Ona bakarsak, ninen bugünkü gibi elbiseler de giymiyordu. Ninenin, babaannenin giydiği elbise de farklıydı o zaman. Bugün kızlarımızın giydiği, çok da yaygın olan örtü, eskiden ninelerimizin taktığı örtünün bugünkü halidir, yine başörtüsüdür. Amaç aynıdır." HERŞEY YASAYLA DÜZENLENMEZ: PİJAMAYLA SOKAKTA GEZMEK YASAK MI? Sivil anayasa ile üniversitelerde başörtüsü serbestliği getirilmek istenmesine “O zaman üniversitelere çarşaf girer, sarık girer” gibi gerekçelerle karşı çıkılması konusuna da değinen Zeybek, toplumun, bireylerin her hareketini yasayla düzenlemenin mümkün olmadığı söyledi. Zeybek "İnsanlar sanıyorlar ki her şey kanunlarla düzenlenir. Hayır. Yasalar her şeyi düzenlemez, düzenleyemez. Örneğin pijamayla, iç çamaşırı ile sokakta gezmek yasak değil. Ama hiç sokakta pijamayla, iç çamaşırı ile gezen görüyor musunuz? Toplumun örfü, adetleri, ahlak kuralları bunu denetler" dedi. Zeybek, üniversitelerde kılık kıyafet konusunda olması gerekenin bu olduğunu ifade ederek, "Önceleri böyleydi. Bu kurallar, yasaklar yokken insanlar üniversiteye mayoyla mı geliyorlardı? Böyle şey olur mu, toplum bunu kendiliğinden ayarlar. Her şeyi yasayla düzenlemek insan tabiatına aykırı. Kıyafet böyle olacak.. Bıyıklar, sakallar şöyle olursa serbest, böyle olursa yasak.. Nedenmiş o? Kim karar verecek buna? Bu hakkı kendisinde gören adamlar kim? Doğuştan asil, aristokrat bir sınıf mı?" diye konuştu. KENDİLERİNE HAS BAŞÖRTÜLERİ Mİ VAR Kİ, SİYASİ SİMGE OLSUN? Zeybek'in, "Türbanın, başörtüsünün siyasi simge olduğu" yönündeki iddialarla ilgili çarpıcı değerlendirmeleri ise şöyle oldu: "Siyasi denilince siyasi partiler kastediliyor olsa gerek. O zaman siyasi simge şu anlama gelir; bir parti var, bu partinin mensupları birbirlerini tanımak için özel bir başörtüsü tipi geliştirmişler ve hep bunu takıyorlar. Peki böyle mi? Başörtülülerimiz içinde AKP'liler vardır, Saadet Partililer vardır, MHP'liler de vardır. BBP'liler, DP'liler, Anavatanlılar vardır. Hatta az da olsa CHP'liler de vardır. Demek ki bu siyasi simge görüşü de yanlıştır. Başörtüsü bir siyasi simge değildir. Kadınlarımız, kızlarımız dini inançlarından dolayı başörtüsü takıyor.. Kendisine yakıştırdığı için başörtüsü takıyor vesaire..." ASIL AYKIRILIK, EŞİ BAŞÖRTÜLÜ DİYE KARŞI ÇIKMAKTIR Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığına, açıkça dillendirilmese de "eşi başörtülü ve dindar bir kişiliğe sahip olduğu" için karşı çıkıldığını vurgulayan Zeybek, şöyle devam etti: "Bir kişi dindar diye, hanımı başörtülü diye kamu görevine gelmeyecekse bu laikliğe aykırıdır. Başı açık diye, dindar değil diye gelmeyecekse bu da laikliğe aykırıdır. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını hazmedemeyenler, dediğim gibi asıl tepkileri dindarlığına ve eşinin başörtüsüneyse, laikliğe aykırı hareket ediyorlardır."
-
hiç bir medeniyet kadını bir 'et' parçasına, alınır-satılır bir et parçasına dönüştürmemişdi. belki eskilerde de oluyordu ama bu medeniyetin farkı sistemli olmasıdır, yani medeniyetin ruhu buna dayalı. her konuda böyle sadece kadın konusunda degil. kadına eşitlik getirmiş? ekonomik anlamsa ucuz ve bol ve her zaman istismara açık demiyorda adına eşitlik diyor. bizimkilerde başları açık olmayı özgürlük sanıyor, allam ya. dünya istatistikleri ne güne duruyor, gidişat belli be kardeşim, bakın her şeye nasılda iyiye gitmiyor... bunun aksi masaldır, maskelemedir.
-
türkiyenin sıkınısı jakoben anlayışlardır. hem bu bugünün sorunu da degil, uzun yılların sorunu.
-
adam bugünde aynı iddialara somut veriler ışıgında deginiyor. ama birileri hala ****** tercih ediyor. fikirden anladıklarınız bu mu? herkes sizin gibi iman mı etsin istiyorsunuz.? neyse gereksiz uzatmaya degmez.
-
evet!, derhal laiklik adına mudahale etmeliyiz. hatta asker bildiride yayınlayabilir. bilemeyiz, ama biz genede işlerine son verilecek ilkesini geçerli sayarız, mutlaka dagıtmalıyız orasını!!. potansiyel bir tehdit olabilir bu gelecek için, kesin niyetleri zaten oruçsuzları kapı dışarı etmekdir. tabi ya yoksa neden böyle bir liste istesin. belki bu haberde yalandır, liste misteyi araya sıkıştırmılarda olabilir, ama olsun, derhal müdahale etmeliyiz tüm laik ilahlar adına. iyice kabak tadı verdi.....
-
bu tür haber ve yorumlara daha çok özgüven eksikli kişiler bir anlam vermeye çalışıyorlar, akılları sıra. bir tarafdan dayat atıp öbür tarafdan dayak yiyormuş gibi bagıranlar... hayali baskılarla gerçek baskıları maskeleme çabaları... bakmayın seslerinin çok çıktıgına... aynı zihin, varolan, şimdi burada, her daim olan devletçi baskıyı degilde, pişkinlikle bir 'mahalle baskısı'nı gündeme taşıyorlar. emin olun bu pişkinlerin hiç biri mahallede yaşayan tipler degil.. konu nereye geldi, neyse...
-
teşekkürler sayın gelincik. mesele anlaşılmışdır tarafımdan. ''bilmediginiz şeyin ardına düşmeyin, göz, kulak, kalp bundan sorumlu olur.'' saglıcakla kalın.
-
Hangisi daha özgürlükçü? Teziç mi AK Parti mi? YÖK Başkanı Teziç'in 15 yıl önce hazırladığı anayasa metni AKP'nin hazırladığından daha radikal. Anlaşılan o ki bürokrasinin bir koltuğu insanı otoriter faşizan ve dayatmacı yapmaya yetiyor. Rektörler Komitesi'ni toplayarak "Kemalist resmi ideoloji"nin tehlike altına girdiği iddiasıyla AK Parti'nin hazırlattırdığı "sivil anayasa"ya karşı çıkan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in 15 yıl önce TÜSİAD için hazırladığı anayasa metni şimdi hükümetin hazırlattırdığı anayasadan daha özgürlükçü ve resmi ideolojiden daha bir arındırılmış. Aynı şekilde 1982 Anayasası'nın askeri vesayet şemsiyesi altında hazırlandığı gerekçesiyle yürürlükten kaldırılması ve toplumun katılımıyla geniş bir sivil anayasa çalışmasını Zafer Üskül'e hazırlattıran TÜSİAD'ın şimdi hükümeti "laiklik ilkesine gerekli hassasiyeti göstermemekle" eleştirmesi de ikiyüzlü ve fırıldak tavrını deşifre ediyor. Teziç’in 15 yıl önce TÜSİAD için hazırladığı anayasa metninden bazı maddeler: * Liberal demokratik rejimlerde devletin resmî bir ideolojisi olmaz. Kemalizm ideolojisi anayasada yer almamalı. * 'Atatürk milliyetçiliği' ifadesi kaldırılmalı. 'Devletin dili Türkçedir', yerine "Resmi dili Türkçedir" denilmeli. * Devletin şeklinin cumhuriyet olması dışında Anayasa'da değiştirilemez hüküm olmamalı. * 1982 Anayasası'nın otoriter ve kutsal devlet anlayışını yansıtan başlangıç bölümü demokratik sistemle bağdaşmaz.
-
söyleneni yapmanız gerekmez mi? her gün aynı şeyleri defalarca tartışmıyormuyuz hayatta. hadi, yeni baştan başlatalım, maddeler halinde ve kaynaklarıyla beraber.
-
arkadaşlar siz hala başka şeyleri gündeme getiriyorsunuz. konunun özüne bakın. hadi yazıda ki söz konusu insanları anladık, menfaat ve çıkar. ya taklitçiler ne diye evi velveleye veriyor. üç cümle ögrenip aynı şeyleri yazmakdan bıkmadınız mı?
-
arkadaşım; herkesin bir dünya görüşü vardır, bu dünya görüşüde herkesin ideolojisini oluşturur. sizinde bir dünya görüşünüz var ve sizde bir ideolojiye iman etmişsinizdir. ben ideoloji degil ama İslam diyorum. yani benim dünyaya bakış tarzım Allah'ca, Kur'an'ca...mümkün oldugu kadar buna riayet etmeye çalışırım. - Allah affetsin- siz ne tür bir ideolojiye baglısınız? arkadaşım... bu ülkede gerginlik çıkaran kesim laik kesim degil, laikçi kesimdir ve bu ikisinin arasını ayırmak lazımdır. laikçiler fransadan bile ileri seviyedeki laiklik düşüncelerinin altına imza atan zevatdır. bunların en ateşli oldugu yıllar 19. yılın pozitivist asrıdır. avrupada madları çoktan doldu, kıyıda köşede tek tük kalmış olabilir. tabi biz biraz geriden yani baya geriden geldigimiz için biraz daha sürer gibi bu laikçi anlayış. onun borusunun ötmesi devletin gücünü elinde bulundurmasından dolayıdır. asıl sıkıntıları hiç bir zaman ülkesi ve milleti olmadı bunların. çünkü ülkesinin fertlerinden ayrı yaşadılar yıllarca, onun için anlayamıyorlar hala bu garip milleti. anlayamadıkları için iktidarı ellerinde zorbalıkla tutuyorlar. zaten millet hiç bir zaman tercihi ile seçmemişdir iş bu gerilimciler. ama artık suyun akışı degişiyor, degişmek zorunda. dünyaya azınlıklar tahakküm ediyor diye ülkemizede edecek degil ya.. sistematik olarak ama geri dönüşü imkansız bir şekilde cereyan eden degişim kaçınılmazdır. artık insanlara anlatacak masalları, avutacak hikayeleri kalmamışdır, güçle ayakda ayakda duran bir yapı var karşımızda. kapitalist kültürün çok ama çok kötü bir kopyası olan bizdeki sistem artık miadını doldurmuş ve külüstür olmuşdur. selametler.
- 330 cevap
-
- Türban
- Yasaklanmalı
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Abdurrahman Dilipak, Vakit gazetesinde bugün yayınlanan köşe yazısında darbe şakşakçılığı yapan rütbesiz köşe yazarlarının neye hizmet ettiğini analiz ediyor: Özkök ne yapmak istiyor? / Abdurrahman Dilipak Bana kalırsa tehlikeli işler yapıyor. Saçma sapan tartışmalarla gündemi geriyor. Peki neden? Önümde bir faks var. Türkish Times’den alınma. Eylül sayısı. Derginin kapak konusu: Yeni Vezir Kim Olacak? Bırakın Anayasa-Türban tartışmalarını, derin gerçek şimdi vereceğim rakamlarda gizli. Koç Holding’in mal varlığı 12.4 triyon YTL. Borcu 17.6 trilyon YTL. Yıllık karı ise net 560 milyon YTL.. Doğan’a bakalım. Nakit varlık 2.8 trilyon YTL cıvarında. Borç 2.4 trilyon YTL Toplam varlıkları en büyük ilk 15 şirketten sadece 2 tanesinin nakit varlığı borcundan daha fazla.. 900 milyon nakit varlığı olup, 2,5 trilyon borcu olan var.. OYAK’ın 1,5 trilyon borcu var. Borçta 7. sırada, ama nakit varlıkta ilk 15’e bile girememiş. 2,5 trilyon YTL borcu olan bir holding, 75 milyon YTL bile geliri yok ki, net karda ilk 15 e girememiş.. Doğuş’un 1.7 trilyon nakit varlığına karşılık 2.8 trilyon borcu var. Hemen hepsi de TÜSİAD’çı bunların.. Yarın batarlarsa, hepsinin borcu kamuya kalacak. Vatandaşa yıkılacak. Söz konusu olan KOMBASSAN, YİMPAŞ olunca malgalda kül bırakmayanlar, bu büyük şirketler olunca seslerini kısıyorlar. Çoğunun ahı gitmiş vahı kalmış.. İşte bugünkü asıl huzursuzluklarının sırrı burada gizli.. O mal varlıklarını nasıl edindiklerini biliyoruz.. Gümrük duvarları arkasına saklanıp, kötü malı ucuza kakalayıp milleti soydular. Uzun vadeli, düşük faizli, fon kaynaklı, kur garantili krediler alıyorlar, asıl karı bu vurgundan sağlıyorlardı.. Ziraat Bankası’ndan aldıkları ucuz kredileri Halk Bankası’ndan devlete borç verip, hazine bonoları, repolarla, %1500 gecelik faizlerle palazlandılar.. O zamanki defterlerine bakın, “faaliyet dışı kar” göreceksiniz.. Asıl sıkıntıları bu.. Kimi zaten örtülü KİT. Kimi kayıt dışı siyasetin taşeronluğuna soyunmuş. Kimi toplumu uluslararası güç odaklarının öngördüğü biçimde dönüştürmek için taşeronluk yapıyor. Kimi Mafiaya bulaşmış.. Kimi “beyaz” işine, kimi fuhuşa, kumara.. Özel ilişkileri zaten bir başka alem.. Bu milletin otobüs molaları ile ilgili bir derdi mi var? Ramazan’da iftar saatine göre mola vermeyen otobüs şirketi var mı? Birçok ile her saat başı otobüs kalkar. Kimi namaz satine göre, kimi hangi durakta durduğuna, oradaki lokantanın kalitesine bakar.. Bugüne kadar hiç böyle sorun olmadı. Toplumda başörtüsü sorunu da yok. Ama birileri sürekli kışkırtıyor. Sürekli hayali sorunlar çıkartarak ortalığı bulandırmaya çalışıyor. Mantık şu, başörtülülere izin verilirse, yarın başı açıklara müdahele ederler. “Mahalle baskısı” oluşur. Bundan çıkarılan sonuç şu: Onun için başörtülülere izin verilmemeli.. Hayali, muhtemel/muhayyel bir tehdit bahanesi ile gerçek, açık ve yakın bir tehdit, faşizan bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.. Müslümanlara karşı bir aşağılama sözkonusu.. Çünkü onlar tehlikeli. Onlar gerici. Bunu söylediğiniz zaman, “Biz de Müslümanız” diyorlar.. Aba altından sopa gösterip darbe iması yapıyorlar. İrticai bir darbe tehdidinden yola çıkıp, onlardan önce siz ne yapacaksanız yapın demeye getiriyorlar.. Akıllarınca zinde kuvvetleri harekete geçirecekler. Hep öyle oldu ya. Ama herkesin gördüğü bir gerçek var: Darbe şartları yok. Bir darbe girişimi bastırılır, bastırılamasa bile başarı şansı sıfır ve bu işe kalkışanlar bu kez ağır bir şekilde cezalandırılır.. Darbe olursa ne olacak? Yine malum taşaronluklar, imtiyazlı vurgunlar gündeme gelecek.. Borçlar bir şekilde buharlaşacak akıllarınca. Onlara Bakara suresinin ilk ayetlerini hatırlatmak isterim: “8- İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık." derler. 9- Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar. 10- Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır. 11- Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler. 12- İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar. 13- Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler. 14- Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler. 15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir. 16- İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar. 17- Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler. 18- (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.” Bunlar “farz” ile “sünnet” arasındaki farkı bile bilmeyen insanlar. İslâmı değil, hiç birdin hakkında bir fikirleri yok, ama Müslümanlara dini konularda akıl verme konusunda ise çok cesurlar.. İsterseniz Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’teki yazılarına bakın! Malum çevrelerin paniklemeleri, giderek artan saldırganlıkları, kabalıkları, gerçeklerin anlaşılması, imtiyazlarını kaybetme ve hesap sorulma korkusundan kaynaklanıyor.. Terör ve irtica tartışmalarının arkasındaki asıl sebeb de bu.. Laiklik, rejim tartışmaları, başörtüsü bu işin kandırmacası.. Ama bu tür tartışmalarla, her adımda biraz daha deşifre olmalarının ötesinde halkın gözünde suçüstü oluyorlar. Media, Mafia, sermaye, siyaset ve bürokrasi arasındaki karanlık ve kanlı ilişki burada da kendini gösteriyor.. Birileri bu ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyorlar.. Biz bu kirli ve kanlı oyunu daha ön
-
aklı olan degil, ülkede gerginlik çıkarmak isteyenler bu yasagı savunur arkadaşım. sadece başörtüsü için konuşmuyorum. bütün müzmün krizlerimiz için aynı şeyi düşünüyorum. ülkemiz istenilen anlamda laik olsaydı dinden elini etegini çekmesi gerekirdi. önce bunu kabul edeceksiniz ki bu ülkenin 'yobaz laikçiligi' ortaya çıkacak. başörtüsü bu devletin ve milletin her alanına girecekdir, sadece üniversitelere degil, her yere. şimdiki durum konjöktürel ve geçici bir durum, ülkenin ise kültürü kolay kolay bir yere gitmez. devlet işlerinde dini esas almayan devlet, dinide inananlarına bırakırsa ancak iddia edildigi gibi laik olabilir, aksi ise yobaz laikçilikdir, aynı yobaz dindarlar gibi, ikiside olmadıgı şeyi iddia ediyorlar, hazin olan budur. yalnız şunu unutmamak lazımdır; din ile insanların arasını ayıran bir 'güç' daha icat edilemedi, fazla çocuksu takılmak gerçekleri görmemizi engeller. bana kalırsa ben İslamı sadece bir inanç degil bilakis tüm hayatı kuşatan bir din olarak görüyorum ve foksiyonel bir din. bana türban ile başörtüsü masalı anlatmayın, her türlü dini başörtme yasak mı? yoksa sadece türban dedigin mi yasak? evet sizi dinliyorum, ama hikaye degil. başörtüsü İslamın bir simgesidir ve yasaklayanların derdi bizati İslam ve müslümanlardır. 'ulus devlet' anlayışı bu ülkenin altını boşaltıyor, aynı ittihatçı atalarınızın yaptıgı gibi. devlet devlet diye diye parçaladılar koskoca devleti.... ümmetçi bir yapıdan bu korku neden, birlikden kuvvet dogar, hele hele koalisyonların arttıgı bir dünyada... İslam bir siyaset etme biçimidir ve Kur'an varoldugu müddetçe bu gerçegi kimse ortadan kaldıramaz. hasır altı edilebilir ama yok edilemez, birileri mutlaka ortaya çıkar. vesselam
- 330 cevap
-
- Türban
- Yasaklanmalı
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
hiç bir akıl bu yasagı savunamaz. müslüman bir ülkede bu yasak akılla açıklanacak bir durum degildir. hiç bir millet kendi kültürüne bu kadar nefretle yanaşmaz. dünyada eşi benzeri yoktur bu durumun. sadece başörtüsü için degil bir çok İslami ilke için durum aynıdır, bu, batılı olma, çagdaş olma, laik olma vb. vb. açıklanacak bir vakıa degildir, iş daha çok psikolojik... bu zamanda örnegi olmayan bir konumda ülkemiz. bilmiyorum tarihde başka numuneler olabilir. İslami ilkelere saldırı bu ülkenin bütünlügüne yapılan saldırıdır. o saldıranlar istedikleri kadar 'ulus' diye yırtınsınlar... saygılar
- 330 cevap
-
- Türban
- Yasaklanmalı
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
teşekkür. aynen katılıyorum.