mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
'' Gladyo-CIA-PKK provokasyonudur.'' iddianızı neye dayanarak verdiniz? ve yine soracağım...devletin yetki verdiği kişilerin eliyle patlayan bu bomba da devlet neredeydi? Forumdaşım,verdiğiniz yanıtlar genelde bana verilen yanıtlar...ben sorularımın cevabını nnet istiyorum
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Politika, Öncelikle şunu belirteyim;benim herhangi bir ideolojik düşüncem yok;düşündüklerim var. Düşünmek için ideoloji ölçüt değil benim için. Demokrasi hakkında yazdıklarınıza hiç şaşırmadım,düşünceleriniz bana oldukça tanıdık.Çevremde de demokrasi kavramını DTP veya özgürlüklerle tehlike olarak görenlerin sayısı bir hayli çok.Kendi kendime derim çoğu zaman;Hülya empati kur,karşında ki bireyin yaşadıklarını,düşündüklerini de hesap et.Anlamaya çalışıyorum sizi ve sizin gibi düşünenleri.Ama Politika yine de dediklerinize anlam veremiyorum,dediklerinizi haklı bulamıyorum. Bana diyorsunuz ki demokrasi denilen düzenin varlığı,PKK'nın siyasi uzantısı DTP'yi meclise taşıdı.Federasyon kelimesini parlemantoda açık açık duyurdu. Terör sokağa indi,Türkiye bölünmeye çalışıldı vs.. Bunlar demokrasi olduğu için yaşanılanlar değil arkadaşım;demokrasi olmadığı için göze batanlar. Bu ülke de demokrasi mi var? Kim bunu iddia edebilir? Demokrasi olsaydı bu ülke de; Sokak ortasında insanlar öldürülmezdi. Demokrasi olsaydı bu ülke de insanlar düşüncelerinden dolayı yargılanmazdı,bizler hala temsiliyet sorununu konuşmazdık;darbelerin anayasası ile yönetilmezdik,%10 gibi saçma bir barajla çoğunluktan çokluğa dönüşmezdik. Demokrasi mi,özgürlük mü? Biz hangi özgürlükten bahsediyoruz. Yaşamak da özgürlüktür;konuşmak da düşünmek de... Siz özgür müsünüz? Ben değilim. İstediğim gibi düşünmüyor,zorlanmış olsa da düşüncelerim ifade edemiyorum. Demokrasi denildiği gibi;demokrasi ile yok edilen değildir. Yaşanırken bile insanoğlu ile içi boşaltılmış olan,çıkarlar için kavramlar kargaşasına kurban olarak sunulandır. Bakın özgürlük bireyin en temel hakkıdır;devlet yada yasalar bu hakkı diğer bireyler için düzenleyendir.Demokratik sistemlerde birey devlet karşısında korunmaya çalışır. Özgürlük;başka özgürlüklerin başladığı yerde biter. Zorbalık,özgürlüğün değil özgürlüğü kendisinden ibaret sayan bireyin eksikliğidir. Kısa kesmek zorundayım;zamanım kısıtlı... Yalnız Politika; milli irade kavramınızı bana açıklarsanız çok sevineceğim...saygılar
-
VICDANI RED!
İnce tarih Dostlarım beni uyarıyorlar, "son zamanlarda yumuşadın" ... Peki, sertleşelim azıcık. Anlatacağım şeyler gündemde falan yok. Kendi kafama göre takılıyorum. Bu sabah kafama taktığım soruları sorayım: Niçin, tarih boyunca on altı devlet kurmuş olmakla övünürüz de, bunlardan on beşinin batmış olması bizi hiç düşündürmez? Bu, "aman ne çok devlet kurduk" diye şişinme nedeni mi olmalıdır, "niçin bunları yaşatamadık" diye dövünme nedeni mi? Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'yı reddeden, Osmanlı'yı tanımayan bir devlettir de, niçin bu devletin ordusunun kuruluşu "milattan önce 209" olarak gösterilmektedir? Kuran kişi de, Mete Han... Mete Han uçak filosu kuramayacağına, bozkırda donanma da bulunamayacağına göre elbette Kara Kuvvetleri canım... Peki bu tarih niçin bir zamanlar 1362 olarak gösteriliyordu, Murat Hüdavendigar devrine götürülüyordu? Çünkü o tarihte "yeniçeri" birliği kurulmuştu... Bunlar devşirme yöntemiyle yetiştirilen Hıristiyan çocuklarıydı. Peki mis gibi Türk olan Anadolu ve Rumeli askeri bizden sayılmıyor muydu? Bunun da boksör Muhammed Ali gibi "sonradan olanı" mı makbuldu? Osmanlı'yı canımız isteyince tanıyacak, canımız istemeyince tanımayacak mıyız? (Yavuz Selim'in torunu olalım ama Deli İbrahim'i saymayalım.) Yoksa Profesör İbrahim Kafesoğlu'nun canı hangi tarihi çekerse o tarihte mi kurulmuş sayılacaktı ordumuz? Niçin, Birinci Dünya Savaşı'nda, diğer ülkelerdeki asker kaçağı oranı yüzde 1'i geçmezken, bu oran Osmanlı ordusunda yüzde 20'yi bulmuştur? Niçin, anlı şanlı İttihat ve Terakki yönetimi, cepheye yapılacak erzak sevkiyatı için bazı tüccara imtiyaz vermek suretiyle "vagon ticaretine" izin vermiştir? Niçin cephede dövüşen asker, açlıktan, beygir fışkısından arpa ayıklayıp onu kaynatmak zorunda bırakılmıştır? Vagon ticaretiyle adam zengin eden İaşeci Topal İsmail Hakkı, nerenin levazım sorumlusuydu acaba? Halk süpürge tohumundan ekmek yerken, bulgur karaborsasıyla Bulgur Palas yaptıranlar kimlerdi? Yoksa halk bunları görüyor, biliyor, etinde hissediyor ve "akıl defterine" mi yazıyordu? O defteri 1950 yılında açıp bakacak mıydı acaba? Gelelim anlı şanlı kurtuluş savaşımıza... Size tarih öğretilmediği, öğretilen kırıntılar da yalan yanlış öğretildiği için, "devrimleri korumak için kurulduğunu" sandığınız İstiklal Mahkemeleri, aslında asker kaçaklarını yargılamak üzere kurulmuşlardı. Peki, canını dişine takmış, bağımsızlığını elde etmek için çarpışan, bir ölüm-kalım savaşı veren "asker-millet" için böyle bir tedbire niçin gerek görülmüştü? Yoksa kahraman askerlerimiz arasında kaçak mı vardı? Vardı galiba, çünkü İstiklal Mahkemesi, "casusluk, bozgunculuk, askerden kaçma, eşkıyalık ve isyan" suçlarından tam 60 bin kişiyi yargılamış, kurtuluş savaşımız boyunca! Bunlardan 1054 kişiyi de idam etmiş! Daha da sertleşeyim mi? Yok canım, en iyisi Beşiktaş'ın Fenerbahçe'ye niçin yenildiğini anlatayım. Çarşı esnafından başka kimse kızmaz. Ama şunu söyleyeyim: İttihatçı'ya çarşaf da giydirseniz, seçimde alacağınız havagazıdır. Engin Ardıç
-
nyx-fallen angel
DAVET. .. Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim! Bilekler kan içinde, dişler kenetli ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak Bu cehennem, bu cennet bizim! Kapansın el kapıları bir daha açılmasın yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim! Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim! Canım,Sevgili Nazım Ustam'ın bu dizelerini bayram çikolatası yerine hediye edeyim sana...Bayram sevgi için varsa,sevginin en güzeli bu dizelerde.Bayram paylaşmak için varsa aynı gökyüzüne kocaman yüreği ile davette bulunan Nazım Usta ile merhaba diyorum sana...geç oldu ama:)geçmiş bayramının gelecek tüm bayramlara taşıyacağı umutla:)
-
VICDANI RED!
''Her Türk Asker Doğar'' denilirken her taraftan;onlar ''biz asker olmayız'' dediler.Ad ''vicdani ret'' soyad ise başkaları tarafından verilmiş;''vatan hainleri''...işte buyrun tüm boyutlarıyla ''vicdani retçiler''... ''VİCDANİ RETÇİLER (1990 – 2007) NE ZAMAN, KİM, ŞEHİR, RED TEKRARI, AÇIKLAMA 1-1989 Aralık-Tayfun Gönül-İSTANBUL-155. maddeden yargılandı, aldığı ceza, para cezasına çevrildi. 2-1990 Şubat-Vedat Zencir-İZMİR-1 Aralık 1997’de reddini tekrarladı. 3-1993 16 Ocak-Erkan Çalpur-İZMİR-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı 4-1993 16 Ocak-Atilla Akar-İZMİR 5-1993 16 Ocak-Yusuf(Doğan?)-İZMİR 6-1993 Mart-Yavuz Atan-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı 7-1994 17 Mayıs-Gökhan Demirkıran-İSTANBUL 8-1994 17 Mayıs-Arif Hikmet İyidoğan-İSTANBUL-155. madde nedeniyle, ‘sivil’ olarak konduğu Mamak Askeri Cezaevi’nde, direnişini sürdürdü ve bir duruşması sırasında kendisine giydirilmiş olan ‘tek tip elbise’yi mahkeme heyeti önünde çıkartttı. 9-1995 1 Eylül-Osman Murat Ülke-İZMİR-Vr açıklaması nedeniyle tam bir yıl sonra tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevine kondu. Kesintilerle toplam 2,5 yıl süren tutukluluğu boyunca, pek çok seferinde Bilecik’te bulunan birliğine ‘mevcutlu’ götürüldü. 10-2000 15 Mayıs-Uğur Yorulmaz-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı 11-2000 15 Mayıs-Timuçin Kızılay-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı 12-2000 15 Mayıs-Hasan Çimen-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından, gece yarısı askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi 13-2001 27 Ekim-Mehmet Tarhan-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. 8 Nisan 2005 günü asker kaçağı olduğu gerekçesiyle İzmir'de tutuklanarak, Tokat’taki askeri birliğe gönderildi. Yargılamalar sonucunda 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Askeri Yargıtay bu kararı bozdu. 11 ay tutuklu kalan Tarhan 29.04.2006 da tahliye edildi. Yeniden yapılan yargılama sonucunda ise 10.10.2006 da ceza 25 ay hapse çevrildi. 14-2001 27 Ekim-Erdem Yalçınkaya-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi. 15-2003 22 Ocak-Mehmet Bal-MERSİN-9,5 aylık askerliğinin ardından, vicdani reddini açıkladı ve tutuklanarak Adana Askeri Cezaevi’ne kondu. 155. maddeden yapılan yargılamada beraat ettiği için serbest bırakıldı. 22 Ocak 2003’de tekrar tutuklandı, Mersin’deki birlikten “3 ay hava değişimi” gerekçesi ile bırakıldı. Şu anda hakkında devam eden 6 dava var. (firar, izin ‘tecavüzü’ ve 4 emre itaatsizlikte ısrar) 16-2003 24 Ocak-Erkan Ersöz-İSTANBUL 17-2003 24 Ocak-Sertaç Girgin-İSTANBUL 18-2003 24 Ocak-Emir Üner-İSTANBUL 19-2003 24 Ocak-Mustafa Şeyhoğlu-İSTANBUL-Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi 20-2003 15 Mayıs-Sami Serkan Kazak-İSTANBUL 21-2003 15 Mayıs-Ahmet Cem Öztürk-İSTANBUL 22-2003 20 Kasım-Tuğkan Tuğ-İZMİR 23-2004 15 Mayıs-Mahmut Elkuş-İSTANBUL 24-2004 15 Mayıs-Cemal Karakuş-İSTANBUL 25-2004 15 Mayıs-Ersan Uğur Gör-İSTANBUL-Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi. 26-2004 15 Mayıs-Yaşar Öner-İSTANBUL 27-2004 15 Mayıs-İnci Ağlagül-İSTANBUL 28-2004 15 Mayıs-Ebru Topal-İSTANBUL 29-2004 15 Mayıs-Yöntem Yurtsever-İSTANBUL 30-2004 15 Mayıs-Nazan Askeran-İSTANBUL (24 Ağustos 2005 günü kanserden öldü) 31-2004 15 Mayıs-Hürriyet Şener-İSTANBUL 32-2004 27 Haziran-Doğan Özkan-İSTANBUL 33-2004 27 Haziran-Sinan Dündar-İSTANBUL 34-2004 5 Eylül-Ömer Sezer-ANKARA 35-2004 5 Eylül-İmdat Şanlı-ANKARA 36-2004 5 Eylül-İsmail Sabancı-ANKARA 37-2004 5 Eylül-Salih Arıkan-ANKARA 38-2004 5 Eylül-Hasan Akyürek-ANKARA 39-2004 5 Eylül-Levent Duranyan-ANKARA 41-2004 04 Ekim-Şahin Özbay-İSTANBUL-14 Mayıs 2005’te reddini tekrarladı. Mehmet Tarhan'ın duruşması sonrası gözaltına alındı ve bıraklıdı. 42-2004 28 Ekim-Necdet Özaktın-İSTANBUL 43-2004 26 Kasım-Halil Savda-ÇORLU-Siyasi tutsaktı. Cezaevinden çıkışında askerlik yapması için Çorlu’daki birliğe götürüldü. Burada vicdani reddini açıkladı. Tekirdağ Askeri Cezaevi’nde 1 ay yattı ve tahliye oldu. 44-2004 18 Aralık-Veli Akdağ-İZMİR 45-2005 03 Ocak-Necati Balbay-LÜLEBURGAZ-Halil Savda'nın mahkemesi sonrasında, daha sonra da bayram ziyaretine gittiği ailesinin evinden gözaltına alındı ve bırakıldı. Her ikisinde de vicdani retçi olduğunu açıkça söyledi. 46-2005 14 Mayıs-Ferda Ülker-İZMİR 47-2005 14 Mayıs-Ayten Demir-İZMİR 48-2005 14 Mayıs-Yahsan Çatak-İZMİR 49-2005 14 Mayıs-Hilal Demir-İZMİR 50-2005 14 Mayıs-Bülent Bektaş-İZMİR 51-2005 14 Mayıs-Ayşe Girgin-İZMİR 52-2005 14 Mayıs-Mehmet Öd-İZMİR 53-2005 14 Mayıs-Fikret Yetişener-İZMİR 54-2005 14 Mayıs-Eylem Barış-İZMİR 55-2005 14 Mayıs-Ercan Aktaş-İZMİR 56-2005 03 Ağustos-Figen-İSTANBUL 57-2005 03 Ağustos-Erkan Yertutan-İSTANBUL 58-2006 14 Mayıs-Ahmet Özdemir-Ankara 59-2006 15 Kasım-İsmail Saygı-İstanbul 60-2007 19 Nisan-Gökhan Aydın-Kocaeli(İlk kez 2001'de, denizcilik okulundan ayrılırken açıkladığı vicdani reddini tekrar ediyor.) 61-2007 13 Mayıs-Ahmet Aslan-İstanbul 62-2007 20 Mayıs-Özlem Mollamehmetoğlu-İstanbul 63-2007 24 Temmuz-Enver Aydemir-İzmit - İslami inancı nedeniyle askerlik yapmak istemediği için 31.07.2007 tutuklanarak Eskişehir Askeri Cezaevi'ne hapsedildi. 04.10.2007 tarihinde yapılan 2. duruşmada tahliye edildikten sonra 2 gün yol izni verilerek serbest bırakıldı. 64-2008 15 Mart-Hakan Filizlibay-İstanbul 65-2008 18 Mayıs-Deniz Özgür-İstanbul 66-2008 18 Mayıs-Eylem Polat-İstanbul 67-2008 18 Mayıs-İbrahim Yılmaz-İstanbul 68-2008 18 Mayıs-Özkan Kuru-İstanbul 69-1994 Mayıs-Özkan (Kalın) Kılıç-İstanbul (Özel-tip cezaevinde "olmayan duvar" isimli bir bülten aracılığı ile vicdani reddini açıkladı) 70-2008 15 Ağustos-M.Ali Avcı-(İstanbul- İHD İstanbul Şubesinde basın açıklaması yaptı) 71-2006 Mayıs-Tufan Demir-(Konya-Meram Askerlik Şubesine mektup yolladı) 72-2008 27 Eylül-İnan Mayıs Aru -(İstanbul-Şeyh Beddrettin'in mezarı başında, 30 arkadaşının katılımıyla yaptı. Basını çağırmak istemedi) 73-2008 10 Ekim-Ahmet Karayay -(Ankara-Yüksel Caddesinde yapılan basın açıklamasında reddini okudu ve polis tarafından gözaltına alındı. Hakkında, "halkı askerlikten soğutma" suçlamasıyla soruşturma açıldı ve serbest bırakıldı.) 13 kadın 6 kişi, retçi oldukları için yargılama, birliğe gönderilme ya da cezaevi süreci yaşadılar. 9 kişi çeşitli şekillerde askerlik şubesine götürüldü.(savaşkarşıtları.org.tr)''
-
bayram gelmiş neyime
"bayram gelmiş neyime" derken ne demek istediğinizi çok iyi anladım.Çocukluğum da benim için bayram demek babamın alacağı tek bir bayramlık ile o kadar özel olurdu ki.Büyüklerimden önce kalkar ,herkesten önce bayramlıklarımı giyer,hemen kendimi sokağa atardım.Ne kadar da masumdu kıskançlıklarım,başka çocuklara hava atmak için;''bak bunu benim babam aldı" demek,o kadar güzeldi ki anlatamam. değerli arkadaşım,başlığı görünce hiç düşünmeden tıkladım.Acıyı yaşamasanız da o size tanıdıktır.Tek cümle ile anlatıverdiğiniz o çaresizlikleri,o hayalkırıklıkları,o acıları bende çok iyi bilirim.Ve belki de bana çok tanıdık olan bu acıyı yaşamadığım için,başım gözüm üstüne dedim gelen bayrama... çünkü benim babam,benim annem,benim sevdiklerim hala varlar,onlarla paylaşacağım bir bayram;daha ne isterim ki! değerli forumdaşım,bir çocuğun gülümseyişi benim için hayattır,ağlayışı ise ölüm...hayat ve ölüm arasında ki ince çizgiyi hesaplarım her daim üşüyerek...onun için dolu dolu yaşamak istiyorum bu bayramı. Size,bu yazıyı okuyanlara,okumayanlara...zulme kesilmiş coğrafyalar,ölüme mecbur bırakılmış kaderlere inat...iyi bayramlar tekrar canı gönülde herkese...
-
bayram gelmiş neyime
Bayram gelmiş benim başım gözüm üstüne Bir çocuğun babasını bekleyen gözlerinde olmayacağım bu bayram, Yarım kalmış bir genç kızlığı annesinde arayan büyümüş bir çocukluğun özlemiyle yanmayacağım bu bayram. Sevdiklerimle,sevgi çemberi ile boğulacak bir derya isterim bu bayram sadece... iyi bayramlar
-
Türk Polisinden korkmayan var mı ?
Türk polisinden korkmayan var mı? Ben korkuyorum. Bakın size korkularımla ilgili birkaç yaşadığım olayı aktarayım. Nevruz günü,annem dahil herkes kendilerine akıl veren polis abileri onaylıyor. Polis abiler ne diyor;cehaletinizden efendim bu yaşananlar diye başlıyor;gerisini siz tahmin edin. Ben bu arada her dediğini okeyleyen anneme,Kürtçe ''ne diyorsa sen neden evet diyorsunuz'' deyiverdim. Bakın şu işe,polislerimiz Kürtçe'yi de çok iyi anlıyormuş. Vay sen misin diyen Tehditler önce,sonra ben ısrar edince düşündüklerimden;seni dinsiz yakıştırmaları ve gözaltı naraları.Gözaltı deyince inanın korktum.Bilirim bizim ülkemiz de gözaltına alınanların akibetini.Annemi sormayın,kalbi yok iyi ki diyecek türden.Neyse ki babam gelip,benim daha çocuk olduğum konusunda onları ikna etmeye çalıştı.Ama beni asıl kurtaran amcamın ünü oldu.Akşama kadar ev esareti yaşadım ailemin onayı ile.Ben korktum,ailem korktu... Diğer örnek de yine benden. Diyarbakır'a geldiğim ilk hafta telefonum çalındı.Karakola gidecekken yol üstünde bir boyacı abi,hemen olayı bildirdi.Daha sonra polisler geldi;ifadem bile alınmadan Diyarbakır'da biraz dolanalım,bakarsınız buluruz falan dediler.İnanın o akşam 3 saat boyunca Diyarbakır'da aynı yerleri dolandık.Önce nerede çakışıyorsunuz muhabbeti,sonra bölge hakkında ağza alınmayacak ifadeler.Bir baktım ki muhabbetleri gerçekten de seviyesizleşmeye başladı,ben karakola gideceğim diye ısrar ettim.Hayatım da ilk defa polislerden bu kadar nefret ettim. Sevgili Birce çok iyi örnekler vermiş,yaşananları ve yaşayanları oldukça net ifade etmiş. Engin Ceber en son vaka. Öncesinde tartaklanan avukatlar,parkta dolaşan sivil vatandaşlar. Öncesinde dur ihtarına uyulmadığında öldürülen Baran'lar... O Samast ile hatıra fotografı çekenler.... Bu ülke de polisilerden korkulur,çünkü onu denetleyecek güç yoktur. Bu ülke de polislerden korkulur,çünkü kimsede hesap verecek vicdan yoktur. Bu ülke de birey ahkam keserken kendisini polis olarak gösterir;çünkü o da bilir ki bu ülke de en çok polisten korkulur.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Sayın Doğrucudavut,verdiğiniz yazıda ki her cümle o kadar çok tanıdık ki;soracağım sorulara yanıt almadan tanıdık cevaplar aldım.Lütfen bu sorularıma cevap verin;nitekim bu patlamanın provokasyon olup olmadığından çok daha önemli alacağım yanıtlar. -Şemdinli'de patlayan bu bomba ilk değildi ama son oldu.Bunu bana açıklayabilir misiniz? -Savcı Sarıkaya,neden ihraç edildi? -Provokasyon olsa da patlayan bombalar devletin yeki alanında ki kişilerin eliyle patlamadı mı? -Şemdinli'de halkın üstüne gelişigüzel silah sıkan araba kime aitdi? - Şemdinli davasına dair gelinen noktayı özetler misiniz? -Kontgerilla ya da devlet dışında ki yapılanmalar;evet bunlar Şemdinli de yaşananlardan ne kadar pay sahibiydiler? -Susurluk'ta ki kazayı unutmamışsınızdır;bir daha hatırlayın isterseniz. Saygılar!
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Politika,Atina'da halkın egemenliği ile ifade edilirken bile,şehir devletlerinde kadınlara seçme hakkını vermeyen bir demokrasiden bahsediyoruz. Roma İmparatrorluğu'n da sadece elitlerle kazanıma dönüşen bir demokrasiden bahsediyoruz. Magna Carta ile İngiltere'den küçük de olsa kıvılcımları ile zincirleri kıran bir demokrasiden bahsediyoruz. Demokrasi halkın iktidarlığı söylemlerini bir tarafa bırakalım;bu söylemlerde yok olan bir demokrasi'den bahsediyoruz. Öyle bir demokrasi ki;''devlet mi insanı için vardır,yoksa insan mı devlet için ?'' sorusunda takılı kalan,"Avrupa" da devleti insan için bir güce dönüştüren demokrasiden bahsediyoruz. İçi boş bir kavram olarak nitelemişsiniz;demokrasi içi boş bir kavram değil,içi boşaltılmaya çalışılan bir kavramdır.İçini boşalıtın,sonra kendinizle doldurun.Ki sizin için Laiklik oldukça önemli;Laiklik geçirdiği değişim ve dönşümle kesinlikle demokrasiden farklı değildir. Özgürlük demişsiniz,özgürlükler sizi neden rahatsız ediyor ki, seçme ve seçilme de ki özgürlük sizi neden korkutuyor ki? Özgürlük demokrasiyi bitirmez,hatta demokrasi özgürlükle daha da özelleşir. Özgürlük benim için köleliğin bittiği yerdir,benim için bireyin ben de buradayım dediği andır. Sınırlılıklarını tartışabiliriz;ama birkaç önyargı ile demokrasi,demokrasi de özgürlüğü kafamızda bitiremeyiz. Kaldı ki;birey farklı düşünür,farklı yaşar.Bireylerin olduğu bir dünyada bana demokrasiden çok daha iyi bir düzen gösterin. Bu ülke bir imparatorluktan arda kalan öğeleri kendi içinde barındırıyor. Türk,Kürt,Alevi,Sünni,Ermeni,Laz....limi farklı devlet ister kimi farklı düzen. Sorarım arkadaşım,sen onlara kapıyı gösterme yerine ulusal çıkarlarda buluşturmayı,demokrasinin araçlarıyla onu kendinde buluşturmayı neden denemiyorsun? Çoğunluğun olduğu bir demokrasi,temsiliyetin olduğu bir demokrasi,partileri aynı parlemanto da buluşturan bir demokrasi.... Araç ve amaclarıyla,insan olan bir düzen neden siz de soru işaretleri bırakıyor? Özgürlük,başkasının konuşmasıdır,seçme ve seçilmesidir.Demokrasi bunu görülür kılandır.Demokrasi özgürlüğü yok eden değil özgürlüğü olması gereken sınırlarla ifade edendir. Ben köle değilsem,toplumun tüm kesimleri ile bu ülke de söz sahibiysem;demokrasiye canım feda.Benim için demokrasi özeldir;Anayasal da deseniz,farklı ideolojilerle onu kendinize dönüştürseniz de;demokrasi halktır;halkım özeldir. Demokrasi bir panayır şeklinde ki yaklaşımınız,anlatmak istediğinizi anlamış olsam da;doğrudur.Öyle bir panayır ki;her rengin olduğu,herkesin kendisini bulduğu. Demokrasi ve özgürlük için yazdıklarım var,Politika Biliminde okuyabilirsiniz. Ne demek istediğimi çok daha iyi anlayabilirsiniz. Korkulara gelince;herkesin herşeyin farkında olduğu,farkında olduklarını belirli bir zaman sonra vicdanıyla açıkladığı bir ülke...Cumhurbaşkanı neden korkar?
-
LONDRA TATİLİM... 2008 Kurban bayramıı Londra'da geçireceğim ve bunu mümkün olduğunca da sizlerle paylaşmak istiyorum... Herkese yürekten sevgiler...
Sevgili Dipnot, Yüreğini ve sevgisini gülen gözleriyle her daim dostaları ile paylaşan değerli insan.Pazar günüydü değil mi yolculuk Keşke bu güzellikleri sizinle orada paylaşabilseydik;ben o zaman sevdiklerimin yanında olsam da çok sevdiğim,değer verdiğim Sevgili DİPNOT ile Londra'nın güzelliklerini de paylaşıyor olacağım. Sevgili Dipnot, Şimdiden iyi yolculuklar,umarım herşey istediğiniz gibi olur...iyi tatiller...iyi bayramlar TEŞEKKÜRLER (bu arada bilgisayarım da sorun olduğundan foruma arkadaşımın bilgisayarından girdim;sorunu halledebilirsem burada lup,o heyecanı paylaşacağım) İyi bayramlar Turkish-media ailesi
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Suheda,estağfurullah diyeyim,ne eğlenmesi,haddime düşmez. Ben o zaman daha açık yazayım.Bu köy boşaltmaları genel anlamda,daha sonrasında evlerin yakılması olmuştur. Bu konuyla canını sıkmadan,birkaç örnek vereyim.İlk örneğim AİHM den;2 Şubat 2006 da Kumru Yılmaz'ın başvurusu...bakınız olayın anlatılış şekli: ''4 Ekim 1994 tarihinde, güvenlik güçleri Elgazi köyünü çevrelemiş ve köyde yaşayanları köy meydanında toplamıştır. Küfürler kullanarak, köylülere köyün hemen boşaltılacağını ve geri dönüşün mümkün olmayacağını söylemişlerdir. Başvuranlar taşıyabilecekleri kadar eşya alıp köyü terk etmişlerdir. Köyün boşaltılmasından hemen sonra, askerler evleri ve ürünleri ateşe vermişlerdir.'' bu mahkeme de başvuranların olayı anlatış biçimi...bir de yetkililerden dinleyelim mi ''1994 yılında, PKK üyeleri, Ovacık ilçesi köylerinde örgüt adına propaganda kampanyası başlatmıştır. Bu köylerden gençleri kaçırmış ve onları örgüte katılmaya zorlamıştır. PKK militanları köylülere tehditlerde bulunmuş ve onları taciz etmiştir. Köylüler, PKK tarafından uygulanan baskı sonucu evlerini terk etmişlerdir. Yetkililer tarafından yürütülen soruşturma, başvuranların evlerinin güvenlik güçleri tarafından değil, askeri üniforma giyen teröristler tarafından yakıldığını ortaya koymuştur. Soruşturma makamlarına verdikleri ifadelerde, başvuranlar, iddia edilen suçun faillerinin kimliklerini belirtememişlerdir.'' Suheda bak hem şikayet edenlerin hem de şikayet edilenlerin savunmaları.Dava AİHS'nin 13. madde ihlaline bağlı olarak yetkililer tarafından ödenecek tazminat ile karara bağlanmıştır.Bakın AİHS ve 13. MADDE: '' “Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.” Lütfen herkes bu maddenin her satırını anlayarak okusun.O zaman ne demek istediğim anlaşılır.Sizinle birkaç raporda paylaşayım izninizle.... '' İnsan Hakları Vakfı (“TİHV”) Yıllık Raporları İnsan Hakları Vakfı, merkezi Türkiye, Ankara’da bulunan bir sivil toplum örgütüdür. 1993 yılı Raporu’na göre, 1990’dan 1993’e kadar, 913’ten fazla köy ve mezra boşaltılmıştır. 1993 Raporu, köy boşaltmaların 1993’te hızlandığını ve sıklıkla sakinleri köy korucusu olarak görev yapmayı reddeden köyleri hedef aldığını öne sürmüştür. TİHV’nin 1994 raporu, Hükümet politikasının, boşaltmaların ve sonrasındaki tahribatların PKK terörü, fakirlik ve doğal güçlerden kaynaklandığını iddia etmek olduğunu ileri sürmüştür. Aynı rapora göre, olağanüstü hale tabi her ilde yaklaşık 50 ila 60 köy yakılmıştır. 1995 Raporunda, 1995’te 400’den fazla köyün boşaltıldığı belirtilmiştir. 1996 Raporuna göre, Olağanüstü Hal Bölge Valisi, bir defasında, toplam 918 köy ve 1767 mezranın çeşitli sebeplerden dolayı boşaltıldığına değinmiş, ancak boşaltmaların güvenlik güçlerince yapıldığını hiç belirtmemiştir. 1997 ve 1998 Raporları, Hükümet’in köy boşaltma politikasını, 1990’lar boyunca uygulanan sistematik bir “iç güvenlik operasyonu” olarak tanımlamıştır.'' ve yine; ''Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu’nun 14 Ocak 1998 tarihli raporu Bu rapor, on milletvekilinden oluşan bir Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanmıştır. Rapora göre, 1993 ve 1994 yıllarında, 905 köy ve 2.923 mezrada yer alan nüfus tahliye edilmiş ve ülkenin diğer bölgelerine taşınmaya zorlanmıştır (s.13). Rapor, eski Diyarbakır Valisi Doğan Hatipoğlu’nun bir beyanını içermiştir. Hatipoğlu, görev yaptığı dönemde, askeri makamlar tarafından zaman zaman gerçekleştirilen köy boşaltmalarının dikkatini çektiğini açıklamıştır. Çok nadiren de olsa köy yakılmaları hakkında şikayetler almış olduğunu ifade etmiştir. Hatipoğlu’na göre, tüm köylerin PKK tehdidi dolayısıyla boşaltıldığını iddia etmek imkansızdır. Hükümet’in, yerinden olmuş kişilerin iyi şekilde yeniden yerleştirilmesi için gerekli önlemleri almamış olduğunu iddia etmiştir (s.13). Rapor, ayrıca, İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen tarafından hazırlanan ve 1995 yılında Araştırma Komisyonu’na sunulan “Türkiye – İnsan Hakları Raporu”na atıfta bulunmuştur. Bu son belirtilen rapor, bir bölümünü göçmenlere ve boşaltılmış köylere ayırmıştır. Rapor, 1995 yılında, köylerin ve mezraların boşaltılması uygulamasının yaygın olduğunu ileri sürmüştür. Köylerdeki birçok ev ya yıkılmış ya da oturulamaz hale getirilmiştir. İnsanlar bölgeden göç etmeye zorlanmış ve orada yaşayanlara köylerini terk edene kadar baskı yapılmıştır. 1995 yılı başlarında, yaşayanlarının köy korucuları olmayı kabul ettiği köylerin ve mezraların dışında içinde yaşanan hemen hemen hiçbir köy veya mezra yoktu (s.19). Araştırma Komisyonu’nun raporu, ayrıca, boşaltılmış köyler mevzusu hakkında 3 Haziran 1997 tarihinde Şırnak milletvekili Salih Yıldırım tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan konuşmaya atıfta bulunmuştur. Yıldırım, diğer hususlar meyanında, köylerin, karşı koyanları tehdit etmek amacıyla ya PKK tarafından, ya da köyleri koruyamadıkları veya o köylerde yaşayanlar köy korucuları olmayı reddettikleri veya onların PKK’ya yardım ettiklerinden şüphelenildiği için yetkililer tarafından boşaltıldığını ifade etmiştir (s.20). Sonuç olarak, raporda, yerleşim birimlerinde oturanların mezralar yerine daha önce yaşadıkları alana yakın iller, ilçeler veya merkez köylere yeniden yerleştirilmesi gerektiği ve öncelik göçmenlere verilerek bölge sakinlerine iş temin etmek amacıyla gerekli ekonomik tedbirler alınması gerektiği tavsiye edilmiştir.'' Suheda bakınız,ateşin olmadığı yerde dumanı görmek imkansızdır.Bunlar yaşandı,onaylamak onaylamamk değil artık yapılması gereken;izin vermemek,hesap sormaktır bugün yapılacak. Ateşin külleri hala bizi yakıyor.Size birçok örnek daha verebilirim.Küllerde boğulmamak için birbirimizi anlamalıyız,kendi ülkemiz için kendi doğrularımızla mücadele etmeliyiz. Ayrıca size de düşüncelerinize de saygım var;sonuçta burada paylaşılan düşünceler;düşünce bireyin önünde yer almaz.Onun için ben ne kırarım ne de kırılırım. Politika,demokrasi'ye ayrıca değineceğim.Yalnız şimdi zamanım yok.Saygılar!
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Can feda böyle dürüst böyle haklı düşüncelere...Sevgili Dünyahepimizin çok teşekkür ederim.Yürekten selamlar
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Kürtlere özerklik mi?Ya ben ne demek istediğimi anlatamamışım ya da siz beni görmek istediğiniz gibi görmüşşsünüz,yazdıklarımaçok farklı bir pencereden bakmışsınız. Demokrasiden ne anlıyorsunuz Politika,inanın demokrasi anlayışınızı çok merak ettim. Demokrasi=Kürt devleti dediğiniz sürece,korkularınız da haklılaşacaksınız.Dikkatli olalım;gün gelir devran döner! Ve şimdi sizin kapıyı gösterdikleriniz size kapıyı gösterebilir. Türkiye'nin sınırlarını korumak değil,kendi sınırlarını düşünmek korkaklıktır bu ülke de! Bu ülke de korku yok mu,sindire sindire korkuya yenilmiş beyinler yok mu? Bakın Cumhurbaşkanı bile korkmuş!
-
YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
uyuyormuşsun mışıl mışıl...lütfen çabuk iyileş.Ben iyiyim,ilaçlarımı da içiyorum(bak bu pembe yalan)asin sana acil şifalar ile sevgi dolu bir selam gönderiyor
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
bu bana mı teşekkürler canım arkadaşım
-
nyx-fallen angel
Canım benim bakem dedim,ne yapıyorsun...ben tembellik yapıyorum oooof offf,yalnız işten iki günlüğüne izin aldım,sırf ders çalışmak için onun için arada ancak gelebiliyorum;dua et emi
-
Genç Olsaydım Dağa Çıkardım
GKK korucularının pratikleri açısından çatışma bölgesi zengin bir deneyim ve veriye sahiptir. İnsan Hakları Derneği, bölgede bulunan şubelerine yapılan başvuruları, ulusal basına yansıyan olayları ve iddiaları dönemsel olarak rapor haline getirip, basın aracılığıyla paylaşır. İHD Diyarbakır Şubesinin “1990–2002 Yılları Korucu Raporu”ndan bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu raporun içerdiği örnekler, bize koruculuk ve koruculuk kurumu hakkında önemli bir düşünce zenginliği kazandırmaktadır. Raporun 2002 yılı başlığından; “Mardin ili Mazıdağı ilçesine bağlı Gümüşova Köyü korucuları, köyde işledikleri suçlardan dolayı köy halkı tarafından kovuldular. Bu korucular, Diyarbakır ili Çınar ilçesine bağlı Salyazı köyüne baskın düzenleyerek burada ikamet eden 18 haneyi boşalttılar. Korucular, boşalttıkları köyün halkına ait olan mal varlıklarına el koydular.” Diyarbakır ili Hazro ilçesine bağlı Zoğbirin köyünden göç ettirilen ve isminin açıklanmasını istemeyen bir köylü, şu beyanlarda bulundu; “Ben de diğer köylüler gibi korucu baskısında kaçarak Diyarbakır’a göç ettim. Geride kalan tarlamı Hazro’lu biriyle anlaşarak satmaya karar verdim. Tapulama işlemlerini yapmak için beraber Hazro’ya gittik. Tarlamı sattığım arkadaş tapulama işlemleriyle uğraşırken, ben de Adliye koridorundaki banklardan birine oturdum. Adliyede beni gören Korucubaşı karakola gidip, Hükümet Konağında bir terörist var diye ihbarda bulundu. Hükümet Konağına gelen yaklaşık 40 kişilik jandarma görevlisi tarafından gözaltına alındım. Bir kaç gün sonra serbest bırakıldım. Bu olay üzerine arkadaşım tarlayı almaktan vazgeçti. Köyde tarlası olan ve göç eden tüm ailelerin tarlalarına başta Korucubaşı olmak üzere korucular tarafından el konuldu.” 1993 yılı başlığından; Mardin ili Midyat ilçesi Bağlarbaşı köyüne Abdullah Taş adlı korucu başı ile beraberindeki korucular tarafından baskın düzenlendi. Baskın sırasında yaşanılanlar köylüler tarafından şöyle aktarılmakta: “Baskın sırasında, köy imamı Abdülvahap Altınkaynak, cami hoparlöründen anons yapmak üzere çağrıldı. Korucubaşı Abdullah Taş, yaptığı konuşmada imamın Ermeni olduğu iddiasında bulunarak, imamın köydeki kiliseye götürülüp kiliseyle beraber yakılması emrini beraberindeki koruculara verdi. Taş, korucuları da yanına alarak imamı kiliseye götürdü. Önce işkence ettiler. Daha sonra saçlarını ve bıyıklarını ateşe verdiler. Biz kiliseye gidinceye kadar imamın vücudu işkenceden paramparça olmuştu. Korucular daha sonra bizi sıra dayağına çekerek tehdit ettiler. O sırada köye askerler geldi. İmamın nerede olduğunu sorunca, korucular da imamın köyden kaçtığını söylediler. Ertesi gün OHAL Bölge Valiliği, köyümüzde ‘Bir teröristin ölü olarak ele geçirildiği’ açıklamasında bulundu. Kaymakamlığa yaptığımız başvurular da sonuçsuz kaldı.”. “20 Nisan 1993 günü akşam saatlerinde, Mardin ili Midyat ilçesinde 8 kişinin ölümü, 9 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan minibüs taranması olayının, Kutlubey köyü korucuları tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Köylülerin başvurusu üzerine açılan soruşturmada, Tacettin Sakan, Nevat Aydın, Halit Aktar, Rahmi Kaçmaz, Vecdi Özbay, Ethem Şeyhan, Mehmet Şeyhan, Tevkif Akbay, Abbas Taş ve Şehmus Şeyda adlı korucular tutuklandılar.” “Şırnak ili İdil ilçesine bağlı 50 haneli Temelze köyüne korucular tarafından yapılan baskın sonrasında köy halkı göç ettirildi. “ 1994 yılı başlığından; “5 Ağustos 1994 günü Batman ili Kozluk ilçesi Cezne (Yazpınar) köyüne köy korucuları tarafından baskın yapıldı. Baskın sırasında köylülere ait bağ ve bahçeler ateşe verildi. Daha sonra köyden ayrıldılar. “ 1996 yılı başlığından; “Askerlerce 28 Mayıs günü boşaltılan Diyarbakır ili Silvan ilçesine bağlı Kuruçayır Köyüne, aynı ilçeye bağlı Hüseyna (Sulubağ), Teverz (Keklidere) ve Boşat (Boyunlu) köyü korucularının yerleştirildiği bildirildi. Köylerinin yakılması üzerine Diyarbakır’a göç ettiklerini belirten köylüler, köylerine yerleştirilen korucuların kendilerine ait yaklaşık 6 bin dönümlük buğday ve arpa tarlalarını biçmelerine izin vermediklerini belirttiler.” 1997 yılı başlığından; “5 Haziran 1997 tarihinde, Urfa ili Hilvan ilçe Kaymakamı İbrahim Akpınar’ın evi korucular tarafından gece saat 02.00 sıralarında tarandı. Kaymakamın ikamet ettiği evin taranması olayı İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından da doğruladığı belirtildi.” 1988 yılı başlığından; “1998 Diyarbakır ili Çınar ilçesine bağlı Çepenya, Cobin, Arwari, Xelewara, Korye, Gelgur, Bugus, Tiniver, Geresor, Melkiş, Riserik, Xanika Jer, Başpınar ile Mardin’in Giresor köylerine son günlerde korucular tarafından baskı uygulandığı, söz konusu köylerde ikamet eden köylülerin, korucuların tehditlerine maruz kaldıkları, köy girişinde arandıkları, bekletildikleri ve korucuların kişisel sorunlarının olduğu köylülere devletten aldıkları silahlarla gözdağı verdikleri belirtildi.” “Hakkâri’nin Çukurca ilçe merkezinde 16 Haziran 1998 günü gece saatlerinde soy ismi Menaf olan korucunun, içkili halde komşularının evine girip kadınlara sarkıntılık yapmasıyla başlayan olay, kısa sürede korucular arasında kavgaya dönüştü. Olayı haber alan ev sahibi korucuların, saldırgan korucuyu dışarı çıkararak dövdüğü, bunun üzerine büyüyen kavgada ağır yaralanan Sıddık isimli korucunun hastaneye kaldırılırken yaşamını yitirdiği belirtildi. Üç korucunun da ağır yaralandığı olaylarda Şevket Kanat ve isimleri tespit edilemeyen bazı korucular gözaltına alındı.” Diyarbakır Kulp nüfusuna kayıtlı Hediye Uludağ, 29 Haziran 2001 günü şubemize yaptığı başvuruda; “ikamet ettiği Savaş (Baviranka) köyünden 1993 yılında göç ettiğini, 2001 yılında tekrar köye döndüklerini, ancak köylerine Kanika köyü korucularının yerleştiğini ve kendilerine ait arazi ve odunları kullandıklarını” belirtti Cemal Açık şubemize yaptığı başvuruda, “Diyarbakır ili Kulp ilçesine bağlı Kayhan köyünde koruculuk yapan Agit Kocaağa’nın kendilerine ait olan tapulu arazilere 1992 yılından beri el koyduğunu ve o tarihten bu yana kendi arazilerini ekip biçemediklerini belirterek, köye girmelerine izin verilmediğinden” yakındı. 2002 yılı başlığından; 1942 Diyarbakır ili Lice ilçe nüfusuna kayıtlı Recep Okçu, 4 Şubat günü yaptığı başvuruda, 1994 yılına kadar Lice’ye bağlı 180 haneli Çavundur köyünde ikamet ettiklerini, ancak 1994 yılının Eylül ayında askerler ve korucuların köye geldiğini, köyde bulunan bütün evleri yaktıklarını, 60 yaşındaki Hayati Zengin adlı köylüyü kurşuna dizerek öldürdüklerini, 55 yaşındaki Bahri Akdemir adlı köylüyü döverek kafasını parçaladığını ve yaşamını yitirdiğini, 70 yaşındaki Asiye Pehlivan adlı köylüyü de kurşuna dizdiklerini ve bunun sonucunda sakat kaldığını, bütün bu uygulamaların köy halkının gözleri önünde yapıldığını belirtti. Bu olaylar sonrası köyden göç etmek zorunda kaldıklarını, şu anda ise 30–35 ailenin geri döndüğünü ama kendilerine izin verilmediğini belirtti.” Bingöl ili Solhan ilçesine bağlı Amasi (Eğlence) köyü nüfusuna kayıtlı A.Rahim Işık ile Mahmut Işık, 10 Mayıs günü yaptıkları başvuruda, “1994 yılında köylerinin güvenlik kuvvetlerince yakılarak boşlatıldığını, şimdi ise köye dönmek istediklerini, ancak ekonomik durumlarının düşük olması nedeniyle ev yapamadıklarını, ayrıca Muş ili Yaygın Beldesi korucularından Ömer Yaşlı ile Mahmut Işık’ın hayvanları ile birlikte gelip köye yerleştiklerini ve kendilerini tehdit ettiklerini bu tehditlerden dolayı köye geri dönemediklerini belirttiler.” Son bir örnek: Şırnak ili İdil ilçesine bağlı ve Ezidi inancındaki yurttaşların adına tapulu olan Kivak köyü, 90’lı yılların başında boşaltılır. Bu yurttaşlar 2004 yılında köylerine dönmeye başlar, ancak, köye yerleşen korucular tarafından engellenirler. Tarlaları korucular tarafından ekilip biçilmektedir. Bunun üzerine tapulu arazi sahipleri bir yanda Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açarken, diğer yandan idari hukuku da devreye sokar. Mülki idare amirinden meni müdahale talebinde bulunurlar. Tarlaları ve köyleri 2005 yılında mülki idare tarafından kendilerine teslim edilir.(İHD)
-
T-M.COM Web Pilav (he he) Günü :) - Eski - Yeni - Gelen - Gelmeyen
ben oyumu kullandım acayip de duygulandım şaka bir yana,bence çok iyi düşünülmüş diğer siteler konserler bile düzenliyor gerçekten çok güzel olur...selamlar!
-
Dünyanin tek ve en mutlu cifti
İnanmıyorum,Politika'yı ilk kez buralarda görüyorum vallaha şaşırdım desem inanın.Neyse tek mutlu çifti demeyelim;annem ve babam muhteşem iki aşıktır.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Az önce akşam haberlerinde İskenderun meydanlarını dolduran ''ya sev ya terk et'' imzalı tepkileri gördüm.Sadece güldüm. Belediye başkanı ''efendim bu vatan...'' şeklinde başlayacak iken nutuğa,dinleme zahmetine girmeden,ama sayın başkana da acı*********** başka kanala geçtim. Ne kadar basit düşünebiliyor insanlar. Neyse tam ''Politika'' arkadaşımızın Sayın Gül ile ilgili yorumuna birşeyler katacaktım ki;bunları yazıvermişim. Başlığa dikkat ettiniz mi? ''ya sev ya terk et'le taçlanan Korku Cumhuriyeti'' demiştim. Çoğu arkadaşımız,dikkatinizi çekerim desem de bu konuya pek değinmemişti. Neden bu başlık,yazayım size... Çünkü biz hala korkuyoruz,korkularımızla kendimizi bile yok sayıyoruz.Korku Cumhuriyeti ve en değerli meyvesi;''ya sev ya terk et!'' Çok merak ediyorum;AKP yerinde başka bir parti olsaydı ne olurdu? Kendimde gülünçleşmeye başladım;doğru ya şimdiye kadar sahnede olanlardı bu başka partiler!
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Size köylerin yakıldığını ispat mı edeyim.Buyrun; ''Göç konusunda Devletin yaptığı ve kamuoyu ile sınırlı da olsa paylaştığı en kapsamlı çalışma, “TBMM Doğu Ve Güneydoğu Anadolu’da Boşaltılan Yerleşim Birimleri Nedeniyle Göç Eden Yurttaşlarımızın Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”na aittir. Bu komisyonun 1998 yılında hazırladığı rapora göre; 3428 köy ve mezranın boşaltılmış olduğu ve yaklaşık 500 bin insanın zorla yerinden edilmiştir. Bazı siyasi parti ve Sivil toplum örgütüne göre ise; 4 bin yerleşim yeri boşaltılmış, yaklaşık 3,5 milyon yurttaş iç göçe zorlanmış-göç ettirilmiştir. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) ulaştığı verilere göre ise; 3688 yerleşim yeri boşaltılmış, yaklaşık 2,3 milyon yurttaş yerinden göç ettirilmiştir.(İHD) Suheda,ben yıllardır Diyarbakır'dayım.Sokak çocukları ile ilgili de burada çok çalıştım.Her anketimiz de sokakta yaşayan çocukların ''köyümüz yakıldı,koruyucu bizi köyden kovdu'' ile başlayan cümleleri tam bir trajedi ile bitiyordu.Diyarbakır'ın ilçelerinde gezinirken,bize anlatılanları,yaşananları korkuyla dinledik.Bakın burada ters giden birşey var,buna Kürt sorunu demeyin,terör deyin.Farketmez adı.Beni ilgilendiren şu;neden hala bu sorunu konuşuyoruz? Bakın,köy yakılmaları yalan dolan değildir.Bunun gerekçesi bile resmiyette vardır;terörün önüne geçmek.Buna bile kılıf uydurabilirsiniz(yalnız ben hiçbir şekilde doğru bulmuyorum)ama yine de şunu eklemeden geçemezsiniz; Türk Anayasasının 125. Maddesine göre: ''İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” der. Peki devlet ne yapmıştır? Bırakın insanına sahip çıkmayı,köy korucularının zorbalıklarına göz yummuştur.Bunu dediğimde hemen duyduğum ilk cümle;''devlet bunu nerden bilecek?''Bağırasım gelir;ya arkadaşım,ben bile biliyorken devlet nasıl bilmez? Komandonuz çok dürüstmüş,o dönemde o bölge de yaşayıpta köy yakılımalarını görmese bile emin olun ki çok şey görmüştür. Ayrıca inkar ve imha PKK'nın söylemi değil,Kürtleri kullananların,Kürtleri temsil ettiklerine inanların Kürtler'e karşı kullandığı en büyük kozdur.Çünkü yaşananlardır. PKK ve DTP,umrumda değil.Onlarla ne düşüncelerimi ne de düşünenleri kıyaslamam. Vatanınızı sevebilirsiniz,başım gözüm üstüne.Bende severim,canım feda her karışına.Ama sevgim toprağında değil insanında.Kim olursa olsun,her nefes alanında.Suheda lütfen birkez olsun tüm bu yaşananları PKK,DTP'yi,işin içine katmadan düşün. Ayrıca ben alınmadım,dedim ya;kimse beni kovamaz.Hak olduğundan değil haddi olmadığından. Devlet benim için varsa;son söz sahibi benimdir.Saygılar!
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Sadece onlar mı Sayın Efendi? Bu oyunda kimler yok ki.PKK var,Kontgerilla var,karanlık işleri ile bunlardan nemalananlar var. Bu oyunda o kadar çok aktör var ki. Sahne de PKK,perde arkasında ,kulislerde sahneyi hazırlayanlar. Bazı şeyleri görmek gerek,orada yaşananları anlamak için sağduyu gerek...vicdanlı olan herkes bilmeli ki bunları yaşamak,bunları anlatmaktan,duymaktan çok öte bir acı verir insana.... Arkadaşım,bak ben bir tanığım. Yakılan köyler de gördüm,sabaha kadar patlayan mermiler de ki çığlıkları da gördüm.Ama siz beni anlayamazsınız.Bu sizinle ilgili değil;size kendi pembe yalanlarla''ben vatanseverim diyenler'' ile,orada yaşananları ikidarlara göre yansıtan medya ile,bizi bu hale getiren zihniyetler ile ilgili. Beni duyuyor musunuz? Yoksa duymamakta ısrar mı ediyorsunuz? Eğer duyarsanız,bu ülke yarın bunu konuşmaz. Yok eğer duymazsanız;bu ülke bedel ödemeye devam eder. ''nereye kadar'' değil mi?Ben de soruyorum nereye kadar? ve lütfen bana PKK ile yanıt vermeyin.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
ben ne demek istediğimi çok iyi biliyorum,neden kimi savunduğumu da! Ama siz direk olayı PKK ile açıklama yoluna gitmisiniz,acaba siz ne için suçladığınızı biliyor musunuz?Alıntıladığınız cümleleri iyi okuyun!
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Bak Efendi,BOP anlayışı falan filan.Her neyse bu ülkede oynanan bazı oyunlar var.Bireylerin farklı düşüncelerinden nemalanmak isteyenler var.Varda var...Arkadaşım biz kendi içimizde ki sorunları,kendi insanımız,kendi devletimiz ile halledemediğimiz sürece döner bu çarklar.Bazı şeyleri ifade eden birine olan bir ırkçı,bölücü yaftaları bizi yıkar.Emin ol ki karanlık güçler de bunu istiyor. Şimdi işte olduğum için yazacaklarım bu kadar.