
monalisa06
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
69 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
monalisa06 tarafından postalanan herşey
-
Aşağıdaki sorularda verilen üç seçenekten kendinize uygun olanı seçiniz. Doğru bir değerlendirme elde etmek için her soruda bir seçeneği işaretlemek zorundasınız. Anlamından emin olmadığınız sözcükler için sözlüğe bakmanızı tavsiye ederiz; çünkü bu araştırmanız, puanınızı daha da geçerli hale getirebilir. A.) değişken B.) duygulu C.)uyumlu A.) bilgili B.) gayretli C.)tahammüllü A.) kararsız B.) tuttuğunu koparan C.) popüler A.) dirençli B.) sabırlı C.)dengeli A.) utangaç B.) sağlam C.) gerçekçi A.) deneysel B.) sabit C.) geleneksel A.) dalgalı B.) iradeli C.) alışkanlık edinen A.) açık B.) konsantre C.) tipik A.) şüpheci B.) doğrudan C.) sıradan A.) spekülatif B.) kaya gibi sert C.) nazik A.) tartışmacı B.) dayanıklı C.) saygın A.) oturaksız B.) atak C.) itibar eden A.) huzursuz B.) garantici C.) saygın A.) kıpır kıpır B.) kesin C.) yetkin A.) sakin B.) empatik C.) güçlü A.) sinirli B.) azimli C.) düzenli A.) tedbirli B.) çetin C.) ılımlı A.) heyecanlı B.) ilerici C.) saygın A.) tahmin edilemeyen B.) cesur C.) tarafsız A.) istikrarsız B.) bağlı C.) boyun eğen A.) anlaşılması zor B.) canlı C.) becerikli A.) duygulu B.) yaşam dolu C.) dakik A.) hoşnut B.) çoşkulu C.) sadık A.) mutsuz B.) esnek C.) eksiksiz A.) kuşkulu B.) kaygısız C.) adil DEĞERLENDİRME Kendinizi her “a” cevabı için 0 puan; her “b” cevabı için 2 puan; her “c” cevabı için 1 puanla ödüllendirin. 40-50 puan Çok güçlü bir karakter. Anahtar kelimeler: Zorlu, hırslı, iddialı. Muhtemelen hayatta tam olarak ne istediğini bilen bir hedeflerine ulaşıncaya kadar rahata ermeyecek birisiniz. Sizin için başarıyı yakalamak her zaman için olasıdır. Ancak, amaçlarınızı gerçekleştiremediğinizde hayal kırıklığına uğramaya fazla yatkınsınız. 25-39 puan Güç bakımından çok dengeli bir kişilik. Anahtar kelimeler: düşünceli, hoşgörülü, kibar. Aslında puanlarınız, kendi istekleriniz kadar başkalarınınkine de duyarlı olduğunu gösteriyor. Hem iyi bir takım oyuncusu, hem de haytan ne istediğinizi biliyorsunuz. Kaçınılmaz inişlere de, rasgele çıkışlara da aynı hoşgörü içinde bakara, olanları kabulleniyorsunuz. 25 puandan az Pek güçlü bir karakter değil. Anahtar kelimeler: Kararsız, tereddütlü, iradesiz. Puanınız, kendi yeteneklerinizle ilgili bir güven eksikliği ve şüpheyi işaret ediyor. Dünyayla barışık ve kaderinizden memnun olsanız da, bu potansiyelinizi yeteri kadar değerlendirmediğiniz anlamına gelir. Daha yüksek hedefler koymak ve hayatta başarılı olmak için, en az diğer insanlar kadar başarılı olmak için, en az diğer insan ar kadar yetenekli ve becerikli olduğunuzu anlamak, hatta kabul etmek size avantaj sağlayabilir. Kaynak: Kendini keşfet (Philip Carter-Ken Russell-Sistem Yayıncılık)
-
Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk Depresyonun nedenleri MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ Depresyonun Mantığı Kendini karanlık bir buluta girmiş gibi hissediyor, içinden hiç bir şey yapmak gelmiyordu. Sanki beynindeki saat durmuş, akıp giden zamanın dışında kalmış, unutulmuştu. Geceleri yatağa girdikten donra saatlerce dönüp duruyor, arada uykuya dalsa bile genellikle gün ışımadan uyanıyor, bir daha da gözüne uyku girmiyordu. Birisiyle konuşurken dalıp gidiyor, dikkatini konuşulan konuya veremiyordu. Son günlerde olur olmaz şeyler için ağlamaya başlamıştı. İçinde hiç geçmeyen bir mahsunluk, bir terkedilmişlik duygusu vardı. Geçmişini gözden geçirdiğinde pişmanlık duyuyor, gelecek için umut besleyemiyordu. Ölüm bir kurtuluş gibi görünüyor, ancak çocukları aklına geliyor ve düşündüklerinden korkuya kapılıyordu.Sonunda, eşinin baskısıyla bir psikiyatriste gitmeyi kabul etti. Görüşme sırasında oldukça sakindi. Yalnızca bir kez, intihar planlarından ve çocuklarının annesiz kalmalarından duyduğu korkudan söz ederken ağladı. Depresyon tanısını yadırgamadı. İlaç kullanması ve görüşmelere gelmesi gerekiyordu. İki hafta sonra, kendisini çok daha iyi hissediyordu. Ancak, tam olarak iyileşmesi bir ayı buldu. Bu arada, aslında yıllardır ılımlı bir depresyon içinde yaşamakta olduğunun farkına vardı. Gençlik yıllarındaki heveslerini ve heyecanlarını yitirmesinin aradan geçen yılların doğal bir sonucu olmadığını, otuz beş yaşında da geleceğe yönelik umutlar beslenebileceğini gördü. Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk Yukarıdaki öykünün kişisel bazı bölümleri var. Herkesin depresyonu aynı özellikleri göstermiyor. Kiminde karamsarlık ve umutsuzluk, kimindeyse genel bir ilgisizlik ve yaşamdan zevk alamama ön plana geçiyor. Bazıları uykusuzluk ve iştahsızlıktan yakınırken, bazen tam tersine aşırı bir uyku ve tıkınırcasına yemek yeme davranışı görülüyor. Ancak, şu ya da bu biçimde, depresyon toplumda en sık rastlanan ruhsal bozukluk. Her on erkekten birisi ve her beş kadından birisi yaşamı boyunca bir kez depresyon geçiriyor. Bu yüksek oranlar nedeniyle, depresyon psikiyatrinin soğuk algınlığı olarak biliniyor. Depresyon her yaşta görülebiliiyor. Kadınlarda en sık otuzbeş kırkbeş yaşları arasında, erkeklerde ise kırkbeş altmışbeş yaşları arasında ortaya çıkıyor. Depresyon riskinin en düşük olduğu grup evli erkekler. İkinci sırada evli kadınlar geliyor. Bir başka deyişle, evlilik depresyona karşı koruyucu bir rol oynuyor. En riskli grup ise ayrılmış ya da boşanmış kadınlar. İstatistiklerdeki en çarpıcı sonuçsa, kuşkusuz, depresyon oranlarının yıllar içinde gösterdiği büyük artış. Son yirmibeş yılda toplumda depresyon görülme sıklığının on ile yirmi kat arasında arttığı bildiriliyor. Depresyon özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşıyor. Bu nedenle, bazı araştırmacılar, dünyanın melankoli çağına girmekte olduğunu ileri sürüyorlar. Depresyon ve intihar Depresyonun en dramatik sonuçlarından birisi intihar. Depresyon geçiren kişilerin yüzde onbeşi yaşamlarını intiharla noktalıyorlar. Bu oran genel toplum ortalamasının yaklaşık otuz katı. Dolayısıyla, depresyonda intihar girişimlerine yönelik önlemler yaşamsal bir önem taşıyor. Gelişmiş ülkelerde bu amaçla kurulmuş intihar önleme merkezleri var. Söz konusu merkezler ülkemizde de bazı büyük kentlerde kurulma aşamasında. Alınan diğer önlemler arasında, basındaki intiharı kışkırtıcı yayınların denetlenmesi, büyük köprüler gibi intihar için sık tercih edilen yerlerde önlem alınması, ateşli silah bulundurulması konusunda bazı kısıtlamaların uygulanması sayılabilir. Depresyonun nedenleri Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar? Çoğu zaman, kişinin başından bazı olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi bir çok neden saptanabilir. Ancak bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü, bir çok kişi bu tür sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor? Dolayısıyla, bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu. Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor. Öte yandan, depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri dikkat çekiyor. Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye çalışıyorlar. Bunlar genellikle aşırı duyarlı, titiz, sorumluluk duygusu yüksek kişiler. Sürekli mükemmeli arıyor, ulaştıkları başarıları yetersiz görüyorlar. Onurlarına fazla düşkünler. Öfkelerini genellikle belli etmiyor, sıkıntılarını içlerine atıyorlar. Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ve steroidler söz konusu ilaçlar arasında sayılabilir. Beyin kanamaları ve beyindeki damar tıkanıklıklarından sonra da sıklıkla depresyon ortaya çıkıyor. Depresyona yol açabilen diğer hastalıklar kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ağır kansızlık ve tiroid bezi hastalıkları. Böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalarda da depresyon sık görülüyor. Cinsiyete özgü farklar Yapılan araştırmalar kadınların depresyon konusunda erkeklere göre daha açık sözlü olduklarını gösteriyor. Kadınlar genellikle duygularını kolay açığa vuruyor, yaşadıkları sıkıntıyı dile getirip yardım talebinde bulunuyorlar. Erkeklerse, 'erkek adam ağlamaz' deyişini haklı çıkaracak şekilde davranıyor, depresif duygularını ve umutsuzluklarını gizlemeye, güçlü erkek imajından taviz vermemeye çalışıyorlar. Beyinde neler oluyor Depresyon, hangi nedene bağlı olursa olsun bir beyin hastalığı. Depresyon geçirmekte olan kişiler üzerinde yapılan incelemeler, bu kişilerin beyinlerinde depresyon sırasında bazı değişiklikler olduğunu gösteriyor. En sık rastlanan bulgu, sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kavşaklardaki tıkanıklık. Geçişten sorumlu maddelerin üretimindeki ya da karşı tarafa iletilmesindeki bir bozukluğun depresyona yol açabileceği ileri sürülüyor. Tedavi Depresyon ilaç tedavisine iyi yanıt veren bir bozukluk. Hastaların büyük bölümünde iki üç hafta içinde belirgin bir iyileşme görülüyor. Eğer uygun dozda ve yeterli süre ilaç kullanımına rağmen istenen düzelme sağlanamazsa bazı ek ilaçlar ve son çare olarak da elektroşok tedavisi deneniyor. Psikoterapi, daha çok hafif depresyonlarda tercih edilen bir yöntem. Hastalığın şiddetli döneminde genellikle pek yarar sağlamıyor. Ancak, ilaçlarla belirli bir yatışma sağlandıktan sonra tedaviye eklenmesi, kişinin kendisini ve depresyona zemin hazırlayan kişilik özelliklerini daha iyi tanıması yönünden önem taşıyor. MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ Mani, insanı karamsarlığın derinliklerine sürükleyen depresyonun bir negatifi. Bir aşırı neşe ya da taşkınlık hali. Maniye giren kişinin ruhu bir ırmak gibi gürültüyle akmaya başlıyor. Bu güçlü ve engel tanımaz akış kişiye akıl almaz şeyler yaptırıyor. Örneğin, orta yaşlı mazbut bir kadının aşırı makyaj yapıp, gözalıcı ve seksi giysilerle ortalıkta dolaşmasına, olur olmaz yerlerde kahkahalar atıp, açık saçık fıkralar anlatmasına yol açabiliyor. Ya da ölçülü ve saygılı tavırlarıyla bilinen bir memur, böyle bir nöbet sırasında, müdürün odasına girip, ona hayat hakkında tumturaklı bir nutuk çekebiliyor. İçini kaplayan taşkın duygular, kişiyi boyuna konuşmaya ve hareket etmeye zorluyor. Bir kaç saatlik uyku kendini dinlenmiş hissetmesine yettiği için günlük uyku süresi azalıyor. Hesapsız harcamalar, iş yatırımları ve tehlikeli bir şekilde araba kullanma manide sık görülen diğer sorunlar. Maniye giren kişi, genellikle bir aşırı güven duygusu içinde yüzüyor. Bu güven duygusu kimi zaman onu, psikozun gerçek dışı dünyasına kadar götürüyor. Kendini ülkenin tüm sorunlarını çözecek bir politik lider ya da bir peygamber olarak görebiliyor. Nutuklar atıyor, vaazler veriyor, hatta Tanrının onu görevlendirdiğini belirten sesler duymaya, çevrede bazı kutsal işaretler görmeye başlıyor. Maninin sonu depresyon 'Çok gülen çok ağlarmış' atasözünü doğrulayacak şekilde, manik atak geçiren kişilerin neredeyse tamamı daha sonra bir depresyon geçiriyor. Bu nedenle, mani ayrı bir hastalık olarak görülmüyor. Mani ve depresyon aynı ruhsal bozukluğun iki farklı evresi olarak kabul ediliyor. Sanki, duyguları düzenleyen zemberek bozulmuş gibi, kişi aşırı uçlara savrulup duruyor. Neşe ve taşkınlığın doruklarına tırmanıyor, sonra karamsarlığın derinliklerinde kayboluyor. Arada, normal dönemler olsa da, sarkaç bu şekilde maniyle depresyon arasında sallanıp duruyor. Maniye kim daha yatkın? Mani ve depresyon evrelerinden oluşan ruhsal bozukluk 'İki Kutuplu Duygu Bozukluğu' olarak adlandırılıyor. Bu bozukluk, yalnızca depresyon dönemlerinin görüldüğü 'Tek Kutuplu duygu Bozukluğu'ndan bir çok yönden farklılıklar gösteriyor. Bir kere toplumdaki yaygınlığı depresyona göre oldukça düşük; yüzde bir dolayında. Daha erken yaşlarda ortaya çıkıyor. Kalıtımın rolü bu bozuklukta daha belirgin. Birinci derece akrabalarda bu hastalığı geçiren birisi varsa, kişinin hastalanma olasılığı toplum ortalamasının altı katına yükseliyor. Tedavi ve korunma: Mani tedavisinde etkinliği gösterilmiş çok sayıda ilaç var. Ayrıca, kişiyi iyileştikten sonra yeniden hastalanmaktan korumak için kullanılan ilaçlar da oldukça etkili. Ancak, yıllarca koruyucu ilaç kullanma zorunluluğu genellikle hastalar için sorun oluyor. Bir çok hasta bu nedenle bir süre sonra ilacı bırakıp yeniden hastalanıyor. Depresyonun Mantığı Depresyondaki olumsuz düşünceler, hatalı ve tek yanlı işleyen bir mantık sisteminin ürünü. Bu mantık sisteminin bir tarafından ne verirseniz verin, diğer taraftan mutlaka karamsar ve umut kırıcı yorumlar çıkıyor. Umuda çıkan tüm yollar özenle kapatılmış. Söz konusu sistem altı temel mantık hatasına dayanıyor. 1. Keyfi çıkarsamalar: Yeterince kanıt olmamasına karşın, yaşanan olaylar ve içinde bulunulan koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. Örneğin, sınava hazırlanmakta olan bir kişi, ortada bir neden yokken, başarılı olamayacağı kararına varabilir. Ya da, depresyona giren bir işadamı, iflasının kaçınılmaz olduğu inancına saplanabilir. 2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durum ya da yaşanan deneyimlerin kötü yanları üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla, günboyunca bir çok olumlu ve olumsuz olaylarla karşılaşan kişi, akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları anımsar ve berbat bir gün geçirdiği kararına varır. 3. Kişiselleştirme: Kişi, kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili olan olayları üzerine alınır. Örneğin, yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini, 'Mutlaka onu kıracak bir şeyler yapmış olmalıyım' biçiminde yorumlayabilir. 4. Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılır. Kişi, otobüs zamanında gelmediği için, hiç bir işinin yolunda gitmediği yargısına varabilir. Ya da arkadaşı zamanında telefon etmediği için, artık hiç kimsenin onunla ilgilenmek istemediği sonucunu çıkarabilir. 5. Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay 'ya hep ya hiç' kuralına göre değerlendirilir. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu yargısına varılır. Kişi, yalnızca siyah beyazdan oluşan, diğer tonları olmayan bir yargılama sistemine sahiptir. 6. Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken, hatalarını abartır. DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ EDİLEBİLİYOR İkbinüçyüzyıl önce adı konup tanımlanmış bir insani sorun olan aşırı duygulanma halleri, yani aşırı üzülme ve aşırı coşma, ancak son elli yıldır etkili bir şekilde tedavi edilebiliyor. Çağımızın çözümlenebilir sorunu olan çöküntü ve taşkınlık, artık, hekimlerin diğer tedavi edilebilir hastalıklar gibi gördüğü bir sorun. Aslında acısını da çeken bilir. Bir düşünün: Bir zamanlar ne denli iradeli bir insan olsanız da gün gelip, bir nedenle çaresiz, çekilmez çözümsüz bir insan oldunuz ve hatta size bu işten kurtulmak olası değil gibi geliyor ve bunu çözmenin tek yolunun ortadan yok olmak olduğu bile aklınıza geliyor. Eşiniz dostunuz artık eskisi gibi kolay anlaşılır bir insan olmadığınızı ima ediyor ve sizin kendinizden yakındığınız kadar onlar da sizden yakınıyor. Sonra birisi diyor ki, dostum, boşuna bu çektiklerin, bunun çaresi var! İnanmak ne kadar da zor. Oysa bunun çok uzun bir öyküsü vardı, bunlar nasıl düzelir? Yarı inanır yarı inanmaz bir halde bir uzmana gidiyorsunuz, ve tanı konuyor: "Bu bir depresyon..." Sunulan çareye inanmamakla birlikte sizi denemeye davet eden çağrıya kulak verdiğinizde bir ay gibi bir sürede, dünyaya bakarken kullandığınız gözlükler değişiyor. Kendinize güveniyor, dünyayı yaşanır bulur oluyorsunuz. Eskiden kafanızda binlerce kez evirip çevirdiğiniz sorunlar size artık çözülebilir geliyor. Bunu da hekimin size yazdığı bir reçeteye ve/veya sorduğu bazı sorulara borçlusunuz. Yanlış anlamadınız, çöküntü ve taşkınlık artık tedavi edilebiliyor. Yeterki siz bir uzmanın sizi değerlendirmesine izin verin. Bunu deneyenlerin yaklaşık yüzde yetmişi çare buluyor. Bu hiç de düşük bir oran değil. Hazırlayan: Psikiyatrist Doç. Dr. Levent METE
-
Eski kültürlerde yaşayan insanlar dünyada varolan her şeyin kendine özgü bir dili ve dolayısı ile renklerin de kendine özgü bir anlamı olduğunu düşünürlerdi. Daha sonra araştıranlar renklerin kendimiz ve hayatımız hakkında gözle görülmeyen etkileri olduğunu iddia ettiler. Her renk genel olarak bir duyguyu, organı yansıtabilir. Renklerin gizemli anlamları araştırıldığı zaman ruhsal ve duygusal yaşamımızla ilgili çok şeyin farkına varıldığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca hayvanlar da eşlerini ya da yavrularını renklerinden tanırlar. Örneğin anne kuş, yavrusunun besin ihtiyacını gagasının rengi sayesinde anlar. Aynı şekilde yavru da annesini bu şekilde tanır ve besinin geldiğini anlar. Renklerin insanlar üzerindeki etkisi hiç de yabana atılır cinsten değildir. Girdiğiniz bir lokantadan neden kalkmak istemediğiniz, yolda yürürken neden birdenbire acıktığınız, neden bir markaya özellikle güven duyduğunuz ya da neden bir kişi ile konuşmaya kalktığınız zaman size kaçamak cevaplar verdiğine dikkat edip hiç merak ettiniz mi? Bütün bunların cevabı renklerin hayatımızdaki etkisi... Renkler kendi dilleriyle karşınızdakine sizin karakterinizi sizden önce anlatıyor. Renklerin yadsınamaz etkisini fark eden batılı şirketler, bunu iş hayatında sıklıkla kullanmaya başlamış ve çok da başarılı olmuşlardır. Hayatımızı şekillendiren, bizi kimi zaman neşeli, kimi zaman da düşünceli yapan renkler ve marifetlerini sizler de heyecanla öğrenmek isteyeceksiniz. İşte renklerin dili: KIRMIZI Bu renk canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Kırmızı renk fiziksel olarak ataklığı canlılığı, duygusal bağlamda bir işi sonuna kadar götüren azmi ve kararlılığı gösterir. Mutluluğu temsil eder ve kişinin iştahını açar. Dünyadaki gıda firmalarının (Coca Cola, Pizza Hut, MC Donald's, Burger King…) hepsinin logosunun kırmızı olduğunu fark edeceksiniz. Ne kadar parlak olursa olsun, ayrıca hiç bir renk kırmızı kadar dikkat çekmez. nsanların üzerinde canlandırıcı, kışkırtıcı ve heyecan verici bir etki yaratır. Ancak uzun süre seyredildiğinde sinirlerde gerginlik yapar. Özellikle hastane bahçelerinde, toplu halde kırmızı çiçeklere yer vermek uygun olmaz. Tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Aşkın ve arzunun rengidir. Kırmızı dolaşım sistemindeki kan akımını hızlandırır. Çocuk eşyalarında bu tonun fazla kullanılması, çocukların mutluluğunu temsil etmesindendir . SARI Sarı zeka, incelik ve pratiklikle ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin ve dikkati çekiciliğin ifadesidir. O yüzden taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye. Araba kiralama şirketleri de logolarında sarıyı kullanırlar. Ayrıca bu yüzden dünyada hiçbir banka ambleminde sarıyı kullanmaz. Paranın geçici değil, kalıcı olmasını isterler. Mutluluğu ve geçiciliği temsil eder. Sarı güneşin rengi olduğu için kişinin günlük hayatına hakim olan renktir. Özellikle açık sarı kişiye huzur verir. Morali bozuk olan kişiler, sarı rengin hakim olduğu ortamlarda kendilerini gevşemiş, hafiflemiş hissederler. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür. YEŞİL Yeşil ahenk, huzur, uyum ve anlayış ile ilgilendirilir. Güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biridir. Yatak odası için de rahatlatıcı bir renktir. Batıda büyük otellerin mutfaklarında duvar renginin, aşçıların yeniliklerini arttırmak için yeşile boyandığı söylenir. Yaratıcılığı körükler, rahatlatıcı özelliği nedeniyle büyük lokanta ve mutfaklarda kullanılır. Hastanelerde logo ve iç dizaynlarında yeşili tercih eder. Doğanın ve baharın rengidir, insanlar üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Yeşil alanlarda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır. MAVİ Mavi renk gökyüzünün ve geniş ufukların simgesidir. Sınırsızlığı ve uzak bakışlılığı simgeler. İçinde sonsuz evrensel enerjilerin potansiyelini taşır. Kanın akışını yavaşlatır, sakin diye nitelenebilir. Huzuru temsil eder ve sakinleştirir. Aynı şekilde tabiata ağırlıklı renk olmasından dolayı, yeşil gibi insanı sakinleştirir. Huzur verir ve kişinin gerginliğini azaltır. Mavi rengin üzerimizdeki etkisi çok fazladır; sakinliğin ve mutluluğun rengi diyebiliriz. Özellikle açık mavi renkler kişinin iş ve ev ortamında sık olarak kullanması gereken renktir. Mavinin kan akışını hızlandırdığına inanıldığından, nazar boncuğu da mavidir. Yeşil ve mavi ayrıca sağlamlığın ifadesidir. ÇİVİT MAVİSİ - LACİVERT Çivit mavisi açıklığı, netliği ve gözle görülemeyeni simgeler. Sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği temsil eder. İş adamlarının ve firmaların sıkça tercih ettiği bir renktir. Özellikle önemli iş görüşmelerinde tavsiye edilen bir renk tonudur. Lacivert giyen kişiler kendilerini çok daha karizmatik ve inandırıcı hissederler. Ayrıca bu yüzden dünyadaki firmaların bir çoğu logolarında lacivert rengi kullanır. İnsanların üzerinde başarılı ve güçlü imajı bırakır. MENEKŞE - MOR Menekşe renginin ruhsal esenlik ve sonsuzluk ile ilgili olduğu düşünülür. Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih, yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Nevrotik duyguları açığa çıkardığından, bilinçaltı insanları korkuttuğu saptanmıştır. SİYAH Gücü ve tutkuyu temsil eder. Hırsın da bir ifadesidir. Makam arabaları örnek. Batı'da yası, matemi anlatır, oysa Japonya'da siyah mutluluktur. Siyah fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırsa bile vazgeçemediğimiz romantik, gece rengidir. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein'in konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girip ve bu şekilde düşündüğü söylenir. GRİ Diplomatik ve ağır bir renktir. Hareketsizliği, yavaşlığı ve ciddiyeti temsil eder. KAHVERENGİ Gerçekçiliğin, plan ve sistemin rengidir. İnsanlar üzerinde canlılık hareketlilik etkisi bırakır. Yapılan bir deneyde, bir müzede fon kahverengiye döndürüldüğünde ziyaretciler daha çok yeri daha az zamanda gezmişler. Kahverengi toprağın rengidir, insanların hareketlerini hızlandırıyor Kahverengi ağırlıklı olan yerlerde uzun süre oturmak güçtür. Hareketliliği arttırdığı için özellikle fast-food restaurantlarda bu renk fazla kullanılır. Dikkat ederseniz dünyadaki fast-food restaurantlarının hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi- şampanya-pembe karışımıdır. Hiçbir fast-foodcunun duvarını beyaz göremezsiniz. Büronuzda kahverengi mobilyalar kullanmayın. Kahverengi aynı zamandı teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edilir. Karşınızdakinin kendini resmiyetten uzak, daha rahat hissetmesini ve açılmasını sağlar. Mesela, gazeteciler. Tüm ünlüleri rahatlıkla konuşturmasıyla tanınan ünlü televizyoncu Larry King'i programında her seferinde kahverengi kravatlar ve ceketlerle görürsünüz. Kahverengi toprak rengidir ve diğer insanlar arasında kaybolur gidersiniz. İş görüşmelerinizde, profesyonel toplantılarda sakın kahverengi giymeyin. Genç Gelişim Dergisi 2. Sayısından
-
sizin renginiz hangisi.Benim vazgeçilmezim kırmızı. <B><U><SPAN style="FONT-FAMILY: Verdana; mso-bidi-font-size: 10.0pt"><FONT color=#ffff00 size=2>RENKLER
-
Ege Üniversitesi Temel Tıp Bilimleri Fizyolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurselen Toygar, ’genetik.com’a, beynimizi daha fazla çalıştırmak için neler yapılabileceğimiz konusunda şu bilgileri veriyor: "Her gün gittiğiniz yolu, sabah uyandığınız müziği, oda ve büronuzun düzenini, birtakım rutin olarak yaptığınız şeyleri değiştirerek, beyninizi şaşırtın. Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale getirirsek, 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz. Beynin emir vermeden çalışmıyor. Sürekli aynı yönde yapılan şeyler, beyni tembelleştiriyor. Beyinden daha fazla yararlanmak için, birtakım pratik yöntemlerin uygulanması gerekiyor. Hayal gücüyle, beyni çalıştırmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe adım adım ulaşma yollarını hayal ederek ve daima pozitif düşünerek, buna ulaşabiliriz. Hayal kurmak, beynin çalışmasına katkı sağlıyor. "En büyük mucitler en çok hayal kuranlardır" sözü bu anlamda söylenmiştir. Bilgi ve belleğin oluşumu, gelişmesi ve olgunlaşması için hayal kurulmalıdır. Her gün gittiğimiz yolu, sabahları müzikle uyanıyorsak onu, oda ve büromuzun düzenini, izlediğimiz televizyonun yerini, çocuklarımızla yemek yediğimiz masadaki yerimizi arada bir değiştirebiliriz. Bu, beynimizi kalıplardan kurtarır. Beyinler paraşüt gibidir, açılmadıkça çalışmaz. BEYİN HÜCRELERİ ARTAR MI? Son 4-5 yıla kadar, ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin oluşmadığı savunuluyordu. Bugün bu görüş değişti ve beyin hücrelerinin artabileceği anlaşıldı. Beyin hücrelerinin artması, beynin daha verimli kullanılmasını sağlar. Her insanda milyarlarca adet bulunan beyin hücrelerinin, her gün ortalama 10 bini ölüyor.Beyin fonksiyonları 18-23 yaşlarında artar, 40 yaşından sonraysa hızla azalır. Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65-70 yaşına kadar ölen hücrelerin sayısı toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabiliyor. Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Ama takviye olurken o hücreler, "Ben beyin hücresi olayım" demiyor. Bizim, (kök hücreler) dediğimiz hücreler var. Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zayıflama oluşuyor. Eğer beyin hücrelerimizi çalıştırırsak, beyin aktivitemizi sağlıklı olarak koruyabiliriz. "Kaynak : Genetik.com
-
matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz?
monalisa06 şurada bir başlık gönderdi: Eğitim ve Öğretim
MATEMATİK fobik misiniz? Kim korkar matematikten?Neden matematik öğreniyoruz? Konuştuğunuz herkesin matematikle ilgili söyleyecek bir şeyleri vardır. Bazı insanlar matematiği sever, kimileri ise pek hoşlanmaz. Bazı öğrencilere göre matematik birçok kural ve formülden oluşan bir derstir. Kimine göre ise, matematik hayatın içindedir. Alışverişte bir şey satın alacağımız zaman, yemek yaparken kullanacağımız malzemenin ölçüsünü ayarlarken, ya da bir bina inşa ederken, yani sık sık kullandığımız bir şeydir. Öyleyse matematik sadece sayılardan ibaret bir ders midir? Elbette sayıların önemi tartışılmaz; fakat matematik aynı zamanda, ilişkileri görmeyi, sebeb-sonuç ilişkisini kurabilmeyi, okuma ve yazmayı, tabloları, resimleri, grafikleri yorumlayıp kullanabilmeyi içerir. Bulmaca çözmek, gazete okumak gibi gündelik faaliyetlerimiz aynı zamanda bizim için birer matematik alıştırmasıdır. Matematik sınavında heyecanlanıyorum Ders zamanı ayaklarım geri geri gidiyor Tahtaya kalkmak benim için bir kâbus Konular daha zorlaşacak mı? Matematik kaygısı! “Matematik dersine gireceğim zaman ayaklarım geri geri gidiyor. Derste tahtaya kalkmak benim için bir kabus. Derste soru sormaya çekiniyorum. Şimdi bazı işlemleri anlayabiliyorum ama ileride konuların daha zorlaşacağından endişeleniyorum. En fazla matematik sınavına gireceğim zaman heyecanlanıyorum. Sınava nasıl hazırlanacağımı bilmiyorum. Derste konuları anlıyorum; ama eve geldiğimde, sanki hiç sınıfta bulunmamışım gibiyim. Matematik dersinden kalmaktan korkuyorum.” Yukarıdaki ifadeler sizden bir şeyler barındırıyorsa, matematik kaygısı taşıyor olabilirsiniz. Matematik kaygısı, matematik dersine karşı duyulan duygusal bir tepkidir. Geçmişte yaşanmış olumsuz ve deneyimlerden kaynaklanır. Bu, ileriki öğrenmeleri de engeller. Matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz? Öncelikle matematiksel geçmişinizi tespit edin İşlem kabiliyetiniz yetersiz ise matematiğin temel konularını çalışmakla işe başlayabilirsiniz. İşlem kabiliyeti, matematiğin ABC’si gibidir. Nasıl ki harfleri bilmeden okuma-yazma öğrenemezseniz; işlem yapmayı bilmeden matematiğin diğer konularını öğrenmeniz mümkün değildir. Eğer işlem kabiliyetiniz düşük ise ders çalışmaya dört işlem, rasyonel sayılar ve işlemler, köklü ve üslü ifadeler, çarpanlara ayırma, özdeşikler konularıyla başlayabilirsiniz. İlköğretim öğrencileri özellikle dört işlem kabiliyetini (toplama, çıkarma, bölme, çarpma) çok iyi edinmiş olmalıdır. İşlem kabiliyetiniz iyi, fakat konuları anlamakta güçlük çekiyorsanız; ders çalışırken konuları kavramaya daha fazla vakit ayırmalısınız. Özellikle matematiğin en güç alanı çeşitli problem tiplerini birbirinden ayırt edebilmektir. Yani hangi problem nasıl çözülür? Bu ayırımı yapabilme seviyesine gelene kadar konu çalışmasına devam edin. Birçok matematik kitabının sonunda konu tekrar problemleri vardır. Her konunun sonundan bir problem seçerek, bu problemler arasındaki farklılıkları not edin. Her problemin çözümü için yapmanız gereken, ilk basamağı yazın. Mesela; OBEB ile OKEK problemleri arasındaki fark nedir? Yaş problemleri ile işçi problemlerini nasıl ayırt ederim ve her biri için işleme nasıl başlarım gibi. Güçlük çektiğiniz konuları asla atlamayın. Onları iyice öğrenmeden yeni konuya geçmeyin. Örnek problemleri işlem basamaklarını iyice kavrayana kadar tekrar tekrar çözün. Bunun vakit alacağını da aklınızdan çıkarmayın. İşlem kabiliyetiniz iyi, konuları anlıyor fakat çok hata yapıyorsanız; konu çalışmasından çok pratik yapmaya zaman ayırmalısınız. Bir konuda kendinizden emin olana kadar çok örnek çözün. Problem çözerken yanınızda bir saat bulundurun ve bir müddet sonra gittikçe kısalan sürelerde problemi çözüp çözemediğinizi kontrol edin. Konuları küçük parçalara ayırın ve basit örneklerden zor örneklere doğru ilerleyin Matematik dersinde elde edeceğiniz başarılar, geçmiş olumsuz deneyimlerinizin izini silecek, gelecek öğrenmeleriniz için yol açacaktır. Bunun için eksiklerinizi bir an önce telafi etmeye başlayın. Basit konuları çok iyi anlayana ve problem çözümünde yeterince otomatikleşinceye kadar soru çözmeye devam edin. Olumsuz iç konuşmalara son verin ‘Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkansız, başaramayacağım’ gibi içinizde sürekli tekrarlanan iç konuşmalarınıza kulak vermeyin. Olumsuz iç konuşmaların insana hiçbir faydası yoktur. Bu konuşmalardan kurtulmak için şu yöntemi kullanabilirsiniz: Olumsuz iç konuşmalarınız başladığı zaman gözlerinizi kapatın ve konuşan sesi bir hoparlör gibi düşünün. Şimdi bu sesi (hoparlörü) öne çağırın gelsin. Ne diyor? Bu sese ihtiyacınız var mı? Size bir faydası var mı? Eğer cevabınız olumsuz ise o hoparlörün sesini kısın, artık hiçbir şey söyleyemesin. Ya da o sesi kaale almadığınız biri karşınızda konuşuyormuş gibi düşünün (mesela bir çizgi film karakteri gibi) Matematik dersine nasıl çalışılır? 1 İhtiyaç duyduğunuzda öğretmeninizden ya da bilen bir kişiden yardım isteyin. Yapamadığınız soruların yanına bir işaret koyun. Ev ödevlerinde yapamadığınız soruları atlamayın. En kısa zamanda bu soruların çözümlerini bilen birinden öğrenin. 2 Sadece öğretmeni izleyerek konuyu anlayamayacağınızı unutmayın. Mümkün olduğunca çok örnek çözün. 3 Kuralları, formülleri, işlem basamaklarını küçük kartlara yazın. Bu kartlardan birini rastgele çekerek kural veya formül hakkında neler bildiğinizi kontrol edin. Bunu arkadaşlarınızla ya da aile fertlerinizle bir oyun haline getirebilirsiniz 4 Bir arkadaşınızla birlikte çalışın. Araştırmalar, grupla çalışan kişilerin yalnız çalışanlara göre daha iyi performans gösterdiklerini ispatlamıştır. Zaman zaman birbirinizin işlemlerini kontrol edin. 5 Konunun başlığını muhakkak yazın. Eve geldiğiniz zaman ödev yapmaya başlamadan önce defterinizdeki başlığı renkli bir kalemle çizin. Bu sizin ne yaptığınızı görmenize yardımcı olacaktır. 6 İşlem yaparken her basamağın yanına ne yaptığınızı kendi kelimelerinizle tekrar not edin. Niye matematik en korkunç ders? Matematik, endüstrileşmiş toplumun hemen hemen her ürününde var. Hiçbir gökdelen, hiçbir cep telefonu veya antibiyotik matematik olmadan geliştirilemezdi. Gündelik yaşamda ne kadar çok matematik bilgisi varsa bunları kullanmak için o kadar az matematik bilgisi gerekiyor. Avrupa genelinde yüz binlerce öğrenci OECD adına uluslararası bir uzman ekibi tarafından hazırlanan “Programme for International Student Assessment”ın soru formlarını doldurdu. Araştırma daha çok öğrencilerin matematik kabiliyetini ölçmeye dayanıyordu. Türkiye 40 ülke arasında matematikte 33. sırada, okumada 33. sıra ve tabiat bilimlerinde 35. sırada kaldı. Matematik soruları, ezbere dayanmayan problemlerden oluşuyordu. Öğrencilerden formüllerle uğraşmak yerine matematiğin dünyada oynadığı rolünü kavrayarak, mantıklı bir şekilde uygulamaları istendi. Gündelik yaşamdaki soruların matematik diline çevrilmesi eğitimciler tarafından dilimize aşağı yukarı ‘matematik okuryazarlığı’ olarak çevrilebilecek, “Matematical Literacy” olarak adlandırılmakta. Başarılı Pisa öğrencileri her test sorusu için uygun formülü aramak zorunda olmasalar da, soruyu çok iyi anlamak zorundadırlar. Örneğin 1998 ve 1999 yılları arasında gerçekleştirilen gasp olaylarının gösterildiği bir grafiği, şu soruya göre yorumlamak zorundalar: Gasp olaylarının arttığı doğru mudur? Öğrencilerin birçoğu ‘evet’ diyor. Sonuçta yandaki sütun çok daha yüksektir. Oysa eksenlerin derecelendirilmesine bakan öğrenci gerçekte gasp olaylarının artmadığını görür. Diğer sorular da uygun deneylerle çözülebilmekte. Listenin sonlarında yer alan Türkiye’de öğrencilerin yarıdan fazlası (yüzde 53) matematikte birinci düzeyin altında kaldı. OECD ülkeleri ortalaması için bu oran yüzde 30’un altındadır. Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran bir özellik, okul türleri arasındaki farklılıkların en büyük olduğu ülke olmasıdır. Japonyanın özellikle de matematikte hep üst sıralarda yer alması, durmadan çalışmayı gerektiren acımasız bir sisteme bağlanıyordu. Tokyo’daki Suginami İlköğretim Okulu’nda yapılan bir ziyaret ilk başta bu önyargıyı kanıtlıyor gibi. Matematik dersi matematik sorularının sınıfça toplu halde çözülmesiyle başlıyor. Bir öğrenci, örneğin 36 x 8 eşittir 288 dediğinde, dördüncü sınıfın geriye kalan tüm öğrencileri “doğru” diye yanıt veriyorlar. Öğretmen Yasuho Arita sırayla herkesi kaldırıyor ve en sonunda tüm öğrenciler aynı soruları kendi kendilerine çözüyorlar ve Arita öğrencilerin başında kronometreyle bekliyor. Hesap alıştırmaları bittikten sonra Arita’nın “ilginç matematik” dediği başlıyor. Öğretmen tahtaya köşeli bir insan çiziyor. Öğrenciler bu figürü yap boz parçalarına benzeyen Tangram taşlarıyla biçimlendiriyorlar. Ve birdenbire Japonya’daki matematik dersinin sanıldığı gibi sadece katı kurallarla işlemediği ortaya çıkıyor. Arita, gayet cazip yöntemlerle öğrencileri matematiğe özendirmekte. Ona göre tek başına mekanik alıştırma, zorlu matematik problemlerini çözme hevesini söndürmekten başka hiçbir işe yaramaz. ‘Burada kişisel çaba gerekli.’ diyor Arita... Japon okullarındaki diğer önemli bir konu da problemlerin herkes tarafından tamamen anlaşılana dek sınıfça o problem üzerinde çalışılması. Anlaşıldığı üzere Japon öğrenciler toplu halde alıştırma yapma ve “ilginç matematik”le biçimlenen matematik dersinin yararlarını görüyorlar. Oysa ülkemizde diğer derslerde olduğu gibi matematik de büyük ölçüde formüllerin ezberlenmesine dayanır. “Müzik eğitimi alan bir öğrenciye yıllarca nota ezberletmeye benzeyen bu sistem, sanata, nefret duymaktan başka bir şey vermez.” diyor Enzensberger. Matematik korkutan bir ders olmamalı. Öğrencilerin sayılarla ilgili bilmece dünyasına olan meraklarını uyandırmak mümkün. Ve bu, sayılarla çevrili bir dünyada pek de şaşırtıcı olmasa gerek. (Der Spiegel, 50/2004 / Bilimteknik) 02.04.2005 Psikolog Çiğdem Alparslan Kaynak : Bilim teknik -
yaşam amacınıza ulaşmada dayanılmaz çekiciliğin 28 ilkesi
monalisa06 şurada bir başlık gönderdi: Eğitim ve Öğretim
YAŞAM AMACINIZA ULAŞMADA DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİN 28 İLKESİYazan: Thomas J. LeonardYAŞAM AMACINIZA ULAŞMADA DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİN 28 İLKESİ 1. Biraz da kendinizi düşünün: Siz yoksanız, başka hiçbir şey de yoktur ve çekicilik olanaklı değildir. Günlerinizi yaşam amacınızı tam olarak ifade eden etkinliklerle geçirin; bunun dışındakileri, kendi yaşam amaçlarına uygun bulacak kişilere devredin. 2. Kendinizi geleceğin kıskacından kurtarın: Çekicilik şimdi iş görür, gelecekte değil. Amacınızın yaşamınızı bugün biçimlendirmesini sağlayın. Sakın erteleyip, "Günün birinde yaparım,"sendromuna kapılmayın. Yaşam amacınızı hemen bugün ifade edin; şu da olsun, bu da gerçekleşsin diye beklemeyin. 3. Her olaya fazlasıyla karşılık verin: Aşırı tepki göstermek yerine, fazlasıyla karşılık vererek gelişirsiniz; bu da çok çekicidir. Her durumda yaşam amacınızı dolu dolu ifade edin; kendinizi tutmayın. Burada fazla karşılıktan kasıt, yarattığınız yaşam amacınızdan hareketle kendinizi tam olarak ortaya koymanızdır. Öte yandan, reaksiyon göstermek yarattığınız değil, size benimsetilmiş bir amacın ürünüdür. 4. Her alanda sonsuz bir potansiyel oluşturun:Karşı konulamaz ölçüde çekici olmak için asla yeter demeyin. Temel gereksinimleriniz karşılanmıyorsa, yaşamınızı yaşam amacınızı ifade etmeye adamanız güçtür. Sonsuz reservler oluşturarak varoluşunuzdan kaynaklanan temel fiziksel ve ruhsal gereksinimlerinizin baskısını azaltın. İşte sizeasla yeter dememeniz gereken alanlardan bazıları: sevgi, dostluk, dinginlik/sükunet, amaç dolu projeler, enerji/sağlık. 5. Sadece haz almak uğruna değer katın:Zevk aldığınız için değer kattığınızda, insanlar doğal olarak sizi çekici bulur. Sadece haz almak için değer katmak, yaşam amacınızın doğal biçimde ifade edilişinden kaynaklanır. Hayatta kalma gereksiniminin baskısından kurtulun; bizler doğal olarak kendisini tanımlayan varlıklarız. 6. Digerlerini derinden etkileyin: İnsanlarla ne kadar çok temasa geçerseniz, o denli çekici olursunuz. Diğer insanlarla iletişim kurduğunuz ölçüde çekici olursunuz. Yaşam amacınızı ifade ettiğinizde, zaten diğer insanlara dokunup, onlar üzerinde etki yaratmış olursunuz. 7. Yeteneklerinizi utanmadan sergileyin: İyi yaptığınız bir şey konusunda utangaç davranırsanız, çekicilikten yoksun biri olacaksınız. Yetenekleriniz yaşam amacınızı tam olarak ifade edebilmeniz için Tanrı tarafından size verilmiş hediyelerdir. Bu yetenekleri pazarlamak sizi çekici kılacak ve yaşam amacınızı tümüyle ifade edebilmenizi sağlayacaktır. 8. Kendinize karşı dayanılmaz ölçüde çekici olun: Kendinizi dayanılmaz biçimde çekici bulmuyorsanız, başkalarını kendinize nasıl çekebilirsiniz? Yaşam amacınıza uygun biçimde yaşamak sizi kendinize karşı git gide daha çok çekici kılacaktır. Siz kendinizi çekici bulursanız, diğerleri de bulur. 9. Etkileyici bir yaşam tarzıyla yetinmeyin; doyurucu bir yaşamınız da olsun: Harika bir yaşam çekicidir; oysa yaşam tarzı genellikle baştan çıkarıcıdır. Doyurucu bir yaşam... evet doğru tahmin ettiniz, yaşam amacınızı bilmekten ve buna uygun yaşamaktan geçer. Görkemli bir yaşam tarzı kuşkusuz arzu edilir ve hatta eğlenceli bir şeydir; yeter ki yaşam amacınızı engellemesin. Böyle yaklaşıldığında, parıltılı yaşam tarzlarının önemi de azalır zaten. 10. Söz verdiğiniz şeyin iki katını verin: Sürekli sizden beklenenden fazlasını sunarsanız, yeni müşteriler size doğru çekilecektir. Bu konunun iki yönü vardır. Öncelikle, olmayacak vaadlerde bulunmayın. Aşırı vaat kendine güvensizliğin ve şişkin bir egonun işaretidir. Kim olduğunuzu bildiğinizde ve her gün kendinize karşı dürüst yaşama deneyimini edindiğinizde aşırı vaat zaten gereksizleşir. İkinci olarak, amacınızı doğal biçimde ifade ettiğinizde, insanların sizden beklediğinin iki katını sunmak oldukça kolaydır. 11. Sizi ileriye doğru çekecek çekim alanları yaratın: İleriye doğru çekilmek çekicidir, itilmek ise hiç hoş değildir. Yapamayacağınız, daha doğrusu yapamayacağınızı düşündüğünüz ölçüde amaç projeleri yaratın ve bu tür bir projenin yaratacağı çekim alanının sizi zorunlu olarak bu yeni kişiye dönüştürmesini bekleyin. Bir başka deyişle, boyunuzdan büyük işlere kalkışın! 12. Ertelemekten vazgeçin: Zaman pahalıdır; bu yüzden de gecikme hiç çekici değildir. Amacınızı ifade etmeyi ertelemeyi neden isteyesiniz ki? Yaşamınız amacınızı daha çok sergiler hale geldikçe, kendinizi ifade etmeyi ertelemekten vazgeçmek daha anlamlı hale gelecektir. 13. Kişisel gereksinimlerinizin karşılanmasını sağlayın: Karşılanmamış gereksinimleriniz varsa, aynı konumdaki diğer insanları kendinize çekersiniz. Bu konu sonsuz reserv oluşturmakla ilgilidir; karşılanmamış gereksinimler karşılanmamış benzer gereksinimleri olan insanları çeker. Gereksinimlerin çoğu hayatta kalma ile ilgilidir. Bunların ne kadarını hallederseniz, yaşam amacınızı ifade etmek için o kadar yer açılır. 14. Ayrıntılarda zenginleşin: Ayrıntılar, açık seçik ortada olanlardan daha çekicidirler. Yaşam amacı bağlamında, sizi zenginleştirecek ayrıntılar yaşam amacınızı an be an ifade edebilmektir. Zenginlik anın farkında olmaktan ve yaşanan her an için minnet duymaktan geçer. Tüm ayrıntılara asla hakim olamazsınız, ama amaçlı bir yaşam sürmenin "an" ile ilişkisini kavradığınızda, ayrıntılarla oynamak çok daha eğlenceli hale gelir. 15. Hiçbirşeyi sineye çekmeyin:Bir şeyi sineye çekerseniz, bedelini ödersiniz. Bedeller pahalı olduğundan çekici değildir. Bunun amaçlı bir yaşam sürmekle çelişen bir yönü yoktur.Bunu yapmak için önce şu anda neleri tolere etmek zorunda kaldığınızı belirlemeniz, ardında da sistemli biçimde bunları birer birer yaşamınızdan çıkarmanız gerekecektir. 16. İnsanlara sizi nasıl memnun edeceklerini gösterin: İnsanları tahmin yürütmek zorunda bırakmayın. Yaşam amacınıza uygun bir yaşam sürdürdüğünüzde hoşnut olacağınız açıktır; öyleyse, insanlara sizi nasıl memnun edeceklerini göstermenin yolu, kim ve neyin peşinde olduğunuz bilgisini onlarla paylaşmaktan geçer. Bu durumda, amacınızı ifade etmenize yardımcı olmak için bir şey yapabilecekleri konularda katkıda bulunmalarını sağlamanız doğal bir adımdır. 17. En kötü zayıflıklarınızı kabullenin: Kendinizin en kötü yönünü kabullenirseniz, başkalarını daha kolay kabullenirsiniz. Bunun anlamı, doğuştan gelen, yani devralınmış amacınızı kimliğinizin ayrılmaz bir parçası olarak görmeniz gerektiğidir. Unutmayın, doğuştan gelen, yani devr alınmış amacınızdan kurtulmaya çalışmıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla, bu amaçtan kurtulmak söz konusu değildir; öyleyse benimsemek daha uygun bir davranış olacaktır. Böyle yapmakla, arka plandan ön plana çekerek devralınmış amacınızı daha belirgin hale getirirsiniz. Bu da amacınızı sahiplenmeniz, onu insanlarla daha doğal biçimde paylaşmanızı sağlar ve gerçek amacınıza ulaşmada size yardımcı olur. 18. Kendinizi duyarlı kılın: Duyarlılığınız arttıkça, şimdi varolan çok sayıdaki fırsatı daha iyi fark edip değerlendirirsiniz. Amacınızla ilişkiniz ne denli sıkıysa, yaşama ve yaşam amacınızı eksiksiz ifade etmeniz için sizi çevreleyen ve tarafınızdan kullanılmayı bekleyen zengin kaynaklara karşı o ölçüde duyarlı olursunuz. 19. Çevrenizi kusursuzlaştırın: Çekicilik, birinci sınıf bir çevreyi zorunlu kılan karmaşık bir sistemdir. Çevreniz, oluşumunuzun önemli bir yönüdür. Sizi devralınmış ya da gerçek amacınıza doğru yöneltir. Çevrenizin ayrılmaz parçası da yaşamınızdaki insanlardır. Sizi yaşam amacınıza uygun biçimde tanıyan ve ve bunu ifade etmede sizi destekleyen insanlarla çevrili olmalısınız. 20. Yeter demeden karakterinizi sürekli geliştirin: Dürüstlük, karşı konulamaz ölçüde çekici olmak için yeterli değildir; karakterli olmak da gerekir. Sefiller romanı, karakterin ne olduğunu sergilemede iyi bir örnek olarak görülebilir. Bu romanda, Jean Valjean, tutarlı ya da bütünlüklü bir yaşam sürmeyi bir sonraki düzeye taşır: karakterli bir yaşam sürme düzeyine. 21. Şimdinin ne kadar kusursuz olduğunu kavrayın: Özellikle de hiç öyle olmadığı zamanlarda. İçinde bulunduğunuz zamanın kusursuz görünmediği anlar, aslında fırsatlarla ve fark edilmeyen kaynaklarla doludur. "hiçbir şeyin rastlantısal olmadığı bir Evrende" bu eksiklik duygusunu hissettiğimiz anların kusursuzluğunu keşfetmek görevimizdir. 22. Koşulsuz şartsız yapıcı olun:Yüksek düzeyde yapıcılık her zaman çok çekicidir. Hiçbir şeyi güçleştirmeden, olabilirliğe dayalı bir yaşam amacı kayıtsız şartsız yapıcı olmayı kolaylaştırır. 23. Kararlılıkla değerlerinize yönelin: Gününüzü sizi tatmin eden şeyleri yaparak geçirdiğinizde, çekici olursunuz. Değerleriniz amacınızın ayrılmaz parçası olduğundan, amacınıza da yönelmiş olursunuz. Değerlerinize ve dolayısıyla yaşam amacınıza uygun olan ve olmayan etkinlikleri listelediğinizde, neye yönelip nelerden vazgeçeceğiniz açıkça ortaya çıkacaktır. 24. Herşeyi yalınlaştırın: Zorunlu olmayan şeylerden kurtulmak, size çekici olmanız için daha çok yer açacaktır. Odaklanma ve yalınlık, yaşam amacınızı bilmenizin doğal yan ürünleridir. Amacınıza uygun yaşamanızı sağlayacakları koruyup diğerlerinden kurtulun. 25. İşinizde ustalaşın: Yaptığınız işte en iyi olmak, başarılı olmanın en kolay yoludur. Yaşam amacınızı tam olarak ifade etmenizi sağlayan Tanrı vergisi beceri ve yeteneklerinizi en üst düzeye getirin. 26. Farkında olun ve doğruyu söyleyin:Gerçek en çekici şeydir, ama beceri ve farkındalık gerektirir. Doğruyu duyulur biçimde söyleme becerinizi geliştirin. Kendinizi doğruları söylemeye alıştırmanız, diğerlerinin de kendi doğrularına ve amaçlarına ulaşmalarınısağlayacaktır. 27. Vizyon sahibi olun:Ne olacağını görebildiğinizde, geleceği oluşturmak için uğraşmanız gerekmez. Kendinizi aşmanızı sağlayan bir yaşam amacı, aslında dünyayı ilgilendiren bir vizyondur. 28. Daha insancıl olun:Samimiyet sizi çekici kılar. Kendiniz gibi olmayı becerdiğinizde daha çekici olursunuz. Yaşam amacınızı ifade ettiğinizde kendiniz gibi olursunuz. -
SINAV KAYGINIZI YENEREK, BAŞARIYA ULAŞIN!Yazan: Nilüfer Bek ÇırakKaygı nedir ? Kişinin herhangi bir uyaranla karşı karşıya kaldığında yaşadığı fiziksel, zihinsel ve davranışsal değişimlerin duygu durumudur. Kaygının öğrenme ve başarı üzerinde olumsuz etkisi vardır. Yüksek kaygının dikkat ve öğrenmeyi parçalayıcı etkisi vardır. Öğrenme nedir? Öğrenme, kişinin yaşamını sürdürebilmesi, doyum alması için gerekli tüm bilgi, eylem ve becerilerin kazanılması sürecidir. Duygusal ve bilimsel alanda öğrenilenlerin tümü kişinin birikimini ( potansiyelini ) oluşturur. Öğrenilenlerin belli bir amaca yönelik kullanılması da performansı ortaya koyar. Başka bir deyişle performans, kişinin zihin , duygu ve davranış düzeyinde daha önceden kazanmış olduklarının belli bir durum ve belli bir zaman kesitinde eylemsel olarak ortaya konulan şeklidir.İnsan performansının belli bir alanda en iyi olduğu durum, onun o alanda varolan potansiyelinin tümünü eyleme dönüştürebildiği durumdur. Ancak, çeşitli iç ve dış etkenler nedeniyle gerçek potansiyelin performansa dönüşmesi zaman zaman güçleşir. En büyük iç etmenlerden biri yüksek kaygıdır. Hiç kaygı yaşamamak mı gerekir ? Herhangi bir alanda başarılı olabilmek için kaygı yaşamamak mı gerekir? Hayır...! Her duygu gibi kaygı da kişinin yaşamını sürdürebilmesi için ve yaşamdan doyum alabilmesi için gereklidir. Öyleyse amaç, kaygıyı tümüyle ortadan kaldırmak değil, kaygıya yenik düşmemek ve yaşanan kaygıyı belli bir düzeyde tutarak onu kendi yararımız için kullanmaktır. Normal düzeydeki bir kaygı kişiye, istek duyma, karar alma, alınan kararlar doğrultusunda enerji üretme ve bu enerjiyi kullanarak performansını yükseltme açısından yardımcı olur. Hiç kaygı yaşamadığımız durumlarda ise, yapılacak olan işi elden geldiğince iyi yapmak için içimizde bir istek oluşmadığından sonuç genellikle olumsuz olur. Ancak yaşanan kaygı çok yoğun ise, kişinin enerjisini verimli bir biçimde kullanması, dikkatini ve gücünü yapacağı işe yönlendirmesi engellenir.Kişi potansiyelini tümüyle kullanamaz ve istenen performansa erişemez. Kaygı sırasında kişi de fizyolojik düzeyde, düşünce düzeyinde ve davranış düzeyinde değişimler oluşur.Kişide fizyolojik düzeyde şu değişimler oluşur: Kalp atışlarında hızlanma, terleme ya da üşüme, yorgunluk, solunumda güçlük, titreme, mide veya baş ağrısı, göz kararması, sık nefes alma görülür. Kişide düşünce düzeyinde şu değişimler oluşur: Sınav durumları hakkında olumsuz düşünceler, hayaller, atıflar, imgeler, yorumlar, inançlar vardır. Kişide davranış düzeyinde ise kaygı yaratan durumdan kaçma yada savaşma tepkisi görülür.Kaçma davranışı rahatlamayı sağlar, rahatlama kaçma davranışını pekiştirir ve sınav korkusu oluşur. Sınav kaygısı nedir? Sınav öncesinde öğrenilen bilginin, sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygıya sınav kaygısı denir. Sınav kaygısı endişe ve yoğun duygulanım olarak iki boyutta ele alınabilir. Endişe, performansa yönelik zihinsel bir süreçtir. Sınav sonucuna ilişkin olumsuz düşünce, inanç ve beklentilerden oluşur. Yoğun duygulanım, kaygının yarattığı fizyolojik uyarım sonucu bedenden gelen ve bedenin olağan işleyişi dengesi dışına çıktığı mesajını veren sinyallerdir. Sınav kaygısı yaşayanların endişe içeren cümleleri; - Bu sınavda başarılı olamam. - Eyvah, üç gün sonra sınav var. – Bu ders beni çok zorluyor. – Konuyu bildiğim halde işlem hataları yapmak istemiyorum. – Sınav sırasında bildiğim her şeyi, unutabilirim. – Evdekilerin yüzüne nasıl bakarım? v.b Sınav kaygısı yaşayanların yoğun duygulanım içeren cümleleri; - Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyor. – O kadar gerginim ki midem altüst olmuş durumda. – Çok perişan durumdayım. – Bu sınava gireceğim için paniğe kapıldım, elim ayağım birbirine dolaşıyor. – Kendimi bir sis bulutu içinde hissediyorum, hiçbir şey bilmiyorum ve hatırlamıyorum. – Gözlerim kararıyor, midem bulanıyor, soğuk soğuk terliyorum. Sınav kaygısı sınavın ilk yirmi dakikası içinde yoğun yaşanıyor, sınavın sonuna doğru belirtiler azalıyor. Kaygı yaşayan çocukların başarıları % 40 – 60 civarında kalıyor. Araştırmalar, öğretmenlerin sınav kaygılı çocukların zeka durumlarından şüphe ettiklerini gösteriyor. Kaygının kaynağı nedir? Kaygı olumsuz bir duygudur. Duyguları kontrol etmek zordur. Duyguları ancak anlayabiliriz. Olaylar nötrüdürler ve duyguları belirleyemezler. Ancak, olaya ilişkin kişilerin yaptığı düşünceler, atıflar duyguları yaratır. Kaygı ile başa çıkabilmek için kişinin kendi zihinsel süreçleri üzerinde düşünüp, yaralayıcı olanlar üzerinde kontrol yapması sağlanabilir. “ Nasıl düşünürsek, öyle duygulanır ve davranırız .” Sınav kaygısı yaşayan ve yaşamayan kişiler arasında ne gibi farklar vardır? Kaygı düzeyi normal olan kişiler sınav durumlarını, başarılarının test edileceği bir fırsat olarak değerlendirirken, kaygısı normalin üzerinde olan kişiler bu durumları bir tehdit olarak algılarlar. Sınavla ilgili durumlarda kendileriyle olumsuz bir diyalog içine girerler. Gerçek dışı ve karamsar bir düşünce tarzını seçerler.Sınav öncesi ve sonrası fizyolojik durum dereceleri aynı olduğu halde, normal düzeyde kaygı yaşayan kişiler, bu uyarımı sınavda daha fazla çaba göstermeye yönelik bir ipucu olarak algılarken, kaygısı yüksek olanlar yaşadıkları endişe yüzünden, bunu olumsuz bir durum olarak görmektedirler. Buradan da anlaşılacağı gibi, endişe faktörünün ( sınav durumuna ve sınav sonucuna ilişkin olumsuz düşünce, inanç ve beklentiler) sınav başarısına olan etkisi, uyarılma faktörünün ( fizyolojik uyarım sinyalleri) yarattığı etkiden daha fazla ketleyicidir.Yapılan araştırmalar, sınav kaygısı yüksek kişiler için en büyük sorunun, daha önce öğrenilenleri sınav sırasında hatırlayamamak olduğunu çıkarmaktadır.Ayrıca kaygısı yüksek olan kişilerin, kaygısı düşük olanlara kıyasla ders çalışmaya daha çok zaman ayırdıkları görülmektedir. Bu bulgular da sonuçtaki düşük performansın, bu kişilerin ders çalışma sürelerindeki yetersizliğe değil, olumsuz düşüncelerinin kendilerinde yarattığı, başa çıkılamaz derecedeki kaygıya bağlanabileceğini göstermektedir. SINAV KAYGISIYLA BAŞA ÇIKMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR? 1- Gevşeme egzersizlerini öğrenmek 2-Olumlu düşünme becerisini geliştirmek. Gevşeme egzersizi Davranış düzeyinde uygulanacak tekniklerin başında gevşemenin öğrenilmesi gelir. Gevşemenin öğrenilmesi bedenin kendi kendine çalışan sistemlerini kontrol etme imkanı verir. Bedeni kontrol etmek yolunda birinci adım solunumu kontrol etmek ve nefes egzersizleridir. İyi nefes burundan ağır, derin ve sessiz alınır. İyi nefes alındığının iki katı sürede verilir. Doğru ve derin nefes alma ile oksijen tüm vücuda dağılır. Böylece stres sırasında ortaya çıkan maddeler azalır ve kaybolur. Kişi sakinleşir ve duygusal açıdan dengeli duruma gelir. Her zaman düzenli olarak yapılan nefes alıp- verme çalışmaları kaygı düzeyini düşürür. Gevşeme egzersizlerinin amacı size vücudunuzdaki kasların gerginlik ve gevşeklik arasındaki farkını göstermek ve günlük yaşamda da nasıl gevşeyebileceğinizi öğretmektedir.Gevşeme egzersizleri ile vücudumuzdaki tüm kaslarımız ( el, omuz, kollar, boyun, alın, kaşlar, gözler, dil ve boğaz, dudak, göğüs, mide, kalça ve bacak) üzerindeki gerginliğin, kendi kontrolümüzle gevşemesi sağlanmaktadır. Olumlu düşünme becerisini geliştirmek Bir olayda kaygıyı yükselten olayın kendisinin verici özelliği değil, olayı değerlendiriş biçimimizdir. Çoğunlukla stresi ve sınav kaygısını yaratan doğru ve akılcı olmayan düşünce biçimidir. Olumsuz duygu ve davranışa yol açan düşünce biçimini “ Zihinsel Düzenleme Tekniği” adı verilen bir yöntemle değiştirmek mümkündür. Bu tekniğin öğrenilmesi gerginliği azaltmak ve nispeten olumlu veya bunun mümkün olmadığı durumlarda tarafsız bir duygu geliştirmek üzere düşüncelerin kontrol altında tutulmasını sağlar. Sınavla ilgili durumlarda kendimizle olumlu bir diyalog kurmamız çok önemlidir. Sınav öncesinde, sırasında ve sonrasında kendimizle ne tür cümleler ile konuştuğunuzu belirleyin. Olumsuz cümleler yerine kendinizi rahatlatacak olumlu cümleler bulmaya çalışın. “ Bu sınavda bildiklerimi unutup, yine birbirine karıştıracağım.” İfadesi yerine “ Sakin olmak, tüm gücümü sınavda iyi kullanmama yarayacak.” şeklinde bir ifade duruma daha gerçekçi bakmamızı sağlayacaktır. Kendimizle olan dialoğumuzda, olumsuz ve kötümser düşünme biçimini yansıtan “ Eğer, üniversiteyi kazanamazsam, tanıdıklarım ne düşünür.” gibi eğer ile başlayan bir cümle kullanıyorsanız bunu şöyle bir cümleyle değiştirebilirsiniz. “ Başkalarının düşüncelerinin üzerimde baskı yaratmasına izin vermemeliyim.” Eğer, kendi zihninizin ürettiği bu olumsuz düşüncelerin tutsağı olmaktan kurtulursanız, endişelerinizin azaldığını ve artık bedeninizden gelen sinyallerin de eskisi kadar olumsuz yorumlamadığınızı göreceksiniz. Hayata gülümseyin ki oda size gülsün…
-
HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM...Hayat aynı rutininde devam ediyor ve sıkılıyorsanız, yaşamı farklılaştırmanız ve beyninizi alışkanlıklarını bırakmaya zorlamanız gerekiyor. Bu size hem zihinsel zindelik hem de rahatlamayla birlikte mutluluk getirecek. Ailem.com’un verdiği ve okuduğunuzda basit gibi gelen, ancak uyguladığınızda ne kadar katı alışkanlıklara sahip olduğunuzu görmenizi sağlayacak önerileri mutlaka uygulayın. Unutmayın hayata bir kere gelme şansınız var ve ilk önce kendinize dikkat edin: 1- Vücudunuzu yeni davranışlara alıştırın. Saçınızı tararken, dişlerinizi fırçalarken, kahvenizi karıştırırken ya da diğer günlük basit işleri yaparken sürekli kullandığınız elinizi değil diğer elinizi kullanın. 2- Gözlerinizi kapatın ve odada yolunuzu duygularınızla bulmaya çalışın. Bilinçli olarak sesleri dinlemeye ve kokuları almaya çalışın. Bazen yerden bir şey almanız gerektiğinde, ayaklarınızı kullanın mesela kapıyı ayağınızla kapatmak gibi... Kitap okumayı seviyorsanız bir sayfayı baş aşağı okuyun. 3- Birisini eleştirmek yerine övgü dolu sözler bulun ve söyleyin. Yargılayıcılığınızı askıya aldığınızda, o kişi sandığınızdan daha iyi insan olmaya başlayacak. 4- Buzdolabınızın içine dikkatlice bakın. Daha sonra kapağını kapatın. İçindekileri teker teker sıralamaya çalışın. Eviniz için de aynı şeyi yapabilirsiniz, pencerenin önündekileri ya da duvardaki resmin ayrıntılarını inceleyebilirsiniz. 5- Her gün 5 dakika, kendinizi bir başka insanın yerine koyun ve olaylarını onun bakış açısından anlamaya ve hissetmeye çalışın. Bir aktörmüş gibi yapın, rol gereği yani ve kişi gibi davranın. Ne hissederse hissedin. 6- Her zaman üzüntü ya da şüpheye yakalanıyorsanız ve kendinizi başkalarından daha aşağı görüyorsanız, bunun yerine en çok istediğiniz şeyi ayrıntılı olarak tasarlayın ve elde ettiğinizdeki yaşamınızı düşünün. Negatif düşünceleriniz olduğunda pozitife çevirmek için gün boyunca bunu uygulayın. 7- Her günün sonunda o ana kadar ne yaptığınızı 60 dakikada gözden geçirin. Bu gününüzü daha önemli hale getirmek için iyi yardımcı yoldur. O ana kadar olan tüm aktivitelerini zihinsel olarak gözden geçirin. Hafızanız gününüz hakkındaki boşlukları, anları kasıtsız olarak açığa vuracaktır. Siz de bunları daha iyi değerlendireceksiniz. 8- Esnek olmak ve kolayca uyum sağlamak için hayatınızı değiştirin, her gün farklı bir şeyler yapın. Farklı bir mağazadan alışveriş yapın ya da rutin ev-iş yaşamından çıkın. Kaynak : www.aksam.com.tr
-
Sizi en iyi hangi şarkı anlatıyor?
monalisa06 şurada cevap verdi: arman başlık Havadan Sudan Konular
ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem.. unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir, acının insana kattığı değeri bilirim küsemem.. acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir sezen aksu vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze bundandır böyle dibe vuruşumuz.. ferhat göçer -
Hep erkeklermi aldatır,yoksa kadınlarda aldatırmı?
monalisa06 şurada cevap verdi: hircin başlık Havadan Sudan Konular
kadınlar aldatır ama belli etmez lafına katılıyorum.Erkekler belli ediyolar hiç değilse,davranışlarından ve soğukluğundan anlaşılıyor.Daha doğrusu aldatılan her kadın bunu bi şekilde hissedebiliyor.Ya kadının ki; sinsice oluyor, acımasız ve de.Adamın ruhu bile duymuyor.Aldatan kadın erkeğin aksine belli olmasın diye daha yakın davranıyor eşine.Yani gözünün içine baka baka derler ya. Erkeği yada kadını hiç farketmez her şekilde onursuz bir davranış bence.Bişeyler bitmisse bitmiştir,ayrılırsın.Kadın kendini her şekilde güvenceye almadıkça ayrılmıyor ve sinsice devam ettiriyor rolünü. -
nostalji!!! ilkokul çağlarımda kıkır kıkır oluşuma özlem duyarım hep.Gülecek ne çok şey bulurmuşuz meğer.Hatta bir kaç kez öğretmenimiz sınıfın dışına çıkarmıştı ;'gülmeniz geçince gelin' demişti.Kapıdan çıkışımızla beraber kesilirdi gülmemiz.Büyük bir ciddiyetle kapıyı vurur girerdik.Girmemizle yeniden başlardı kıkırdamamız.Canım öğretmenim kulakları çınlasın.Herşeyin gülünecek bi tarafını bulurduk kuşkusuz.kikirik olmuştu lakabımız. Şimdi artık çok az şeye gülüyorum.Hatta en son ne zaman kahkaha attığımı bile anımsamıyorum.Büyümek hiç eğlenceli değilmiş onu anladım.
-
Bir Gidişin Hikayesi...
monalisa06 şurada cevap verdi: diloş başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
yüreğinize ve ellerinize sağlık.... kaybolmaya yüz tutmuş yüreklerin iniltileri adeta..tüken di artık böyle yürekler ve de tabiki böylesi sıcak ve samimi hisler. yüreğinde hala bu iniltileri yaşayan duygu yüklü kalplere selam olsun... -
Off ne diyeyim şimdi.Bir eğitimci olarak böyle meslektaşlarımın olmasından utanç duyuyorum..okadar çokki MALESEF BÖYLE RUH HASTASI TİPLER..ŞİKAYET EDİYOSUN,ŞİKAYET ETTİĞİN İNSANLAR DA AYNI ZİHNİYETİ TAŞIDIĞI İÇİN BİLAKİS SENİDE ÖĞRETMENLİKTE ÇÖMEZ GÖRÜYORLAR(BU ARADA 5 YILIMI ÇALIŞIYORUM)İŞİ İLE GÖNÜL BAĞI OLMAYAN KENDİSİYLE KÜS HASTA İNSANLAR NE DİYEBİLİRİM. 3 YIL ÖNCE ÇALIŞTIĞIM OKULDA DÜZDÜN SIRA OLMADIĞI GEREKÇESİYLE KULAKLARIMIN ZARINI OYNACACAK ŞİDDETTE ÇOCUĞUN KAFASINA SOPA VURAN DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMENİ ,RUH HASTASI BİR ADAMA ŞAHİT OLMUŞ BİRİ OLARAK ,ÜZÜLEREK DAHA BUNLAR NE Kİ DİYORUMM:(((
-
Sone 4 savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman senin mirasın olan güzellikleri böyle? doğa temelli vermez ,ödünç verir her zaman eli açık olana borç verir içtenlikle böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti miras bırakman için sana bırakılanı? kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı meraklısın kendinle içli dışlı olmaya bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa vereceğin hesapta elle tutulur ne var? kullanmazsan gömülür güzellğin seninle kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle William Shakespeare
-
okuma zahmetinde bulunduğunuz için ben çok çok teşekkür ederim arkadaşım.dilerim hepimiz sadece okumakla kalmaz insanları bilinçlendirme dahilinda çabada harcarız. saygılar bendennn
-
Küresel Isınmanın Etkileri 60628 kez görüntülendi. Küresel ısınma en büyük etkisini 21. yüzyılda gösterecek.Dünyanın her yerinde küresel ısınmanın etkileri üzerine görüşmeler yapılıyor.Yıkıcı etkilerinin nasıl yavaşlatılabileceği konusunda araştırmalar yapılıyor. Küresel ısınmayla birlikte deniz seviyeleri yükselecek.10 yıl kadar sonra geri dönüş mümkün olmayabilir. Sera etkisiyle de gezegenimiz günden güne yok oluyor.Gezegenimizin çevresini saran bir kalkan var.Bu kalkan Nitrojen ve Oksijenden oluşuyor.Bu kalkan CO2 ( Karbondioksit) ve CH4 ( metan gazı) sebebiyle zarar görüyor. Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafından Nature dergisinde yayınlanan bir yazıda küresel ısınma 2050 ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek denmektedir. Otomobiller ve fabrikaların gaz yayılımında en büyük etkenler olduğunu vurgulayan Thomas, yayılan gazların, 21. yüzyılın son yıllarına doğru ortalama sıcaklıkları tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirtmekte. Ve eğer bir çözüm üretilmezse, türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceğine dikkat çekmekte. Yerkürede 1992 verilerine göre 12,5 milyon tür yaşamaktadır. Bu türlerin insan marifetiyle yok olma hızları doğal yok olma hızlarının 100 ila 1000 katı olarak tahmin edilmektedir, bu eğilim devam ederse 50 ilâ 100 yıl içerisinde mevcut türlerin %10-50 sinin yok olacağı hesaplanmaktadır. Bugün doğadaki kuş türlerinin yaklaşık %15 i "ki bu 1000 türe karşılık geliyor" tükenme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez kırılması inanılmaz sonuçlara yol açacağından canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması, diğer canlı türlerini de doğrudan etkileyecektir. Dünya besin üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine bağımlı hale gelmektedir. Balık stoklarının %47 si tamamen tüketilmiştir; %18 i aşırı tüketildiği için yok olmaktadır, %10 u ise aşırı tüketildiği için verimliliğini yitirmiştir. Okyanuslarda birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların asitliği artmıştır. Bu, balıkların yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur. Hepsi birer karbon emme makinesi olan mercanların yavaş yavaş ortadan kalktığı görülüyor. Böyle bir durum doğadaki karbon zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak karbondioksit emisyon miktarlarının inanılmaz boyutlarda artmasına sebep olabilir. Yapılan araştırmalara göre, dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyıl boyunca 0,6 ºC kadar artmış, son kırk yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma ise %10 civarında azalmıştır. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre, 11 bin 700 yıl önce Afrika yı etkisi altına alan hava dalgasıyla oluşan Kilimanjaro buzulu erimeye başladı. Science dergisinde yayımlanan araştırmada, uydu verilerine bakılırsa, 2020 yılında Kilimanjaro nun beyaz şapkası yok olacak deniliyor. Yok olacağından söz edilen Kilimanjaro nun tepesinde bulunan buz tabakası, şu anda bile susuzluk çeken Tanzanya nın nehirlerini besleyen ana kaynak. 2025 yılı itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. daha fazla bilgi için: http://www.kuresel-isinma.org
-
Gelecekte, bir babanın çocuklarına bıraktığı mektup. Gelecek hakkında fikirler verebilir. Sahibi, ya da üyesi olduğunuz sitelere eklerken kaynak göstermeniz zorunludur. Lütfen bu kurala uyunuz. Canım kızım, Şu anda derin bir uykudasın. Uzun zamandır bu kadar güzel bir uykuya dalmamıştın. Bugün karnını doyurabildin, kana kana su içebildin. Anneniz öldüğünden beridir çok zorlanıyorum. Siz daha fazla yaşayabilin diye ,canına kıydığını size anlatmam mümkün değil. Henüz çok küçüksünüz. Sizi dünyaya getirerek çok büyük bir hata yaptığımızı geç de olsa anladık. Koca dünya, suyu biter mi? Koca dünya, aç kalmayız ki diye düşündük. Anneniz öleli 17 gün oluyor. Zaten hastaydı, ölecekti diye düşünmeyin. İyileşmek için daha fazla yiyeceğe ve suya ihtiyacı olduğundan kıydı canına. 2000'li yıllarda sıkça duymaya başladığımız bir konuydu küresel ısınma. Bu gidişe dur demek amacıyla bir protokol imzalanıyordu ülkeler tarafından. Türkiye, Avustralya ve ABD imzalamamıştı 2007 yılına girdiğimizde. Belki Türkiye'nin imzalaması için birşeyler yapabilirdik. Mitinglere katılır, büyüklerimizin anlamasını sağlayabilirdik. Ama yapamadık. Bizim dünyadan daha önemli konularımız vardı o günlerde. Futbol liginde kimin şampiyon olacağı daha önemliydi. O günlerde Cumhurbaşkanımız seçilecekti. Öyle çok insan katıldı ki Cumhuriyet yürüyüşüne. O günlerde neyin daha önemli olduğunu anlamakta güçlük çekiyorlardı. Dünya ölüyordu, onlar nasıl yönetileceklerini düşünüyorlardı. Dünya olmasa, ülkemiz ve nasıl yönetileceğimiz o kadar büyük bir anlam taşımıyordu. 2025 yılına geldiğimizde açlık ve susuzluk had safhaya ulaşmıştı. Herkes, karnını doyurabileceği, su içebileceği yerlere doğru göç hazırlıklarına başladı. Ülke yöneticileri göçlerin önüne geçmeye karar verdiler. Kendilerine bile yetemiyorlardı ki. Göç edip ülkelerine gelenlere nasıl yetsinler? Açlık ve susuzluktan bitkin duruma gelenler ölüme terkedildiler. Bunun üzerine iç savaşlar başladı. karnını doyuranlarla, aç kalanlar arasındaki bu savaşlarda binlerce insan can verdi. Zenginler de öldü, fakirler de. Ülkeler arasındaki savaşların çıkmasına ramak kalmıştı. Çıktı da. Ülkemiz yaşamak için elverişli ülkelerden biri durumundaydı. Önce sınır ülkelerle sorunlar yaşadık. Onlar daha çok su istedi. Biz daha fazla azalttık. Bizim topraklarımızdan çıkıyor diye, tüm suyu sahiplendik. Suyumuz aslında tam olarak yetmiyordu. Yalnızca içmek için kullanıyorduk. Banyo yapmayalı aylar olmuştu. Herkes kokuyordu, herkes hastaydı. Su, yalnızca biraz daha fazla yaşamamıza yetiyordu. Salgın hastalıkların üzerine, bir de savaşlar başladı. Bu savaşlar yüzünden su kaynakları tehlikeye girince, ülkeler ateşli silah kullanmadan savaş yapmaya karar verdi. Herkes tarafını seçecek. İki taraf büyük bir meydanda savaşacaktı. O savaşa beni de götürdüler. Sol kolum orada kopmuştu. Kaybeden taraf su kaynaklarını paylaşmayı kabul etmiş olacaktı. Tüm bu savaşlar, birkaç yıl fazla yaşayabilmek içindi. Dünya, yaşanmaz bir hale geleli yıllar olmuştu. Herkes kendi derdiyle uğraşıyordu. Aile içindeki kavgalarda bile, can veren insanlar oluyordu. Herkes yeteni istiyordu. Kendine yetebilen vermeye yanaşmıyordu. Tüm bu olacakları öngören insan sayısı o zamanlar çok fazla değildi. Onları dinlesek, tüm yaşananları, olmadan durdurabilecektik. Keşke o günlere dönüp düzeltme şansımız olsaydı. Keşke o günlere dönüp, sesimizi daha fazla çıkarabilseydik, ortak derdimizi herkese anlatabilseydik. 28 Nisan 2007'deki mitingi hatırlıyorum. Yüzbinler bekleniyordu. Bu o zamanlarda iyimser bir tahmindi. Milyonların gelmesi gerekirdi. Onbinlere ancak ulaşılabildi. Sonraki aylarda bir miting daha düzenlendi. Belki de bu son şansımızdı. Aylardan Haziran'dı. Yine, umursamayanların sayısı daha fazlaydı. O güzel insanlar, biz anlayabilelim diye ellerinden geleni yaptılar. Açık Radyo dışında destek veren yayın kuruluşu olmamıştı. Diğerleri bize yalnızca dizi izletiyordu. Ne bir uyarı, ne bilinçlendirici yayınlar. Yalnızca daha fazla ratingi düşünüyorlardı. Devlet büyüklerimiz ülke çıkarları adına dünya için birşeyler yapmaktan kaçınıyordu. ABD ne yaparsa, ne derse onu yapıyorduk. Canım kızım. ben artık yanınızda olamayacağım. Kardeşine iyi bak. Siz birkaç gün fazla yaşayabilin diye, ben gidiyorum. Yanaklarınıza öpücük kondurup, çıkacağım bu karanlık delikten.
-
EVLENMEDEN ÖNCE HEYECAN KATAN KADINLAR, EVLENDİKTEN SONRA AKLA YATAN KADIN MODUNA GİRİYOR.FLÖRT DÖNEMİNDE GİYİMİYLE ZERAFETİYLE, BEĞENİLERİYLE TARZIYLA ERKEĞİ CEZBEDEN KADIN EVLENİNCE FARKLI BİR HAVAYA GİRİYOR BENCE.BUN ÇEVREMDE EVLİLİK YAPMIŞ ARKADAŞLARIMDAN GÖZLEMLERİME DAYANARAK YAZIYORUM.ÇEVRENİN VE AİLELERİN ETKİSİYLE FARKLI BİR MODA GİRİYOR.BUNDA ERKEĞİN PAYINIDA GÖZARDI ETMEMEK LAZIM. EN BAŞTA ANNELER 'SEN ARTIK EVLİ Bİ KADINSIN' UYARISIYLA DAHA ÖNCEDEN TEPKİ GÖSTERMEDİĞİ HATTA DESTEKLEDİĞİ[KOCA BULANA KADAR:) TABİRİ CAİZSE BİTAKIM ŞEYLERİ ÇOK GÖRÜYOR. YİNE FLÖRT EDERKEN SEVGİLİSİNİN KILIĞINA KIYAFETİNE OTURUP KALKMASINA AYILIP BAYILARAK EVLENEN ADAMLAR SONRA KISITLAMALAR YAPIYOR NE HİKMETSE. DÜNE KADAR EĞLENİP VAKİT GEÇİRDİKLERİ BEKAR ARKADAŞLARINI ARTIK EVLENDİKLERİ AİLE OLDUKLARI İÇİN KENDİİLERİ GİBİ EVLİ İNSANLARLA TAKILMAYA YEĞLEMEKTEDİRLER.YİNE EVLENMEDEN ÖNCE BAY YADA BAYAN FARKETMİYO ,ÖNCEDEN BİRBİRLERİNİN ORTAMINA GİRMEK İÇİN CAN ATTIKLARI YADA KENDİLERİNİ KABULLENDİRMEK VE SEVDİRMEK İÇİN BİN TAKLA ATTTIKLARINI UNUTARAK YİNE NE HİKMETSE EVLİLİK SONRASI BU GÖRÜŞMELER KISITLANIYOR.FLÖRT DÖNEMİNDE HER HAFTA GİDİLEN SİNEMA GÜNLERİ ARKADAŞ TOPLANTILARI,AZALTIYORLAR.BİRBİRLERİNİN KİŞİSEL ALANLARINI DARALTIP KSITLADIKLARI İÇİNDE HEYECEAN DENEN ŞEY YOK OLUYOR TABİKİ. EVLİLİK SONRASI ELBETTE Bİ TAKIM ŞEYLER DEĞİŞMELİ. ÇÜNKÜ ARTIK İKİ KİŞİLİK YAŞAMAYA BAŞLIYORSUN. BU DEMEK DEĞİLDİRKİ,ESKİ ALIŞKANLIKLARINA ZEVKLERİNE ORTAMINA SÜNGER ÇEKİLSİN.GİTAR ÇALARKEN ÖNCEDEN ROMANTİK ROMANTİK DİNLEYEN ADAM EVLENİNCE UYUKLAMAYA BAŞLIYORSA BUNDA DÜŞÜNECEK ÇOOOK ŞEY VAR.AKLA YATAN OLURKEN HEYECANIMIZI KAYBETMEMEK LAZIM.BU HEM ERKEK HEM DE KADIN İÇİN GEÇERLİ.