Zıplanacak içerik

monalisa06

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

monalisa06 tarafından postalanan herşey

  1. monalisa06 şurada cevap verdi: femalexx başlık Forum Oyunları
    güzel bir gün güzel düşünmekle başlar....
  2. çapsız abidinde dur dinle açıklayabililirm der ve..
  3. ne yazıkki yazılan konuşmalarla dış mihrakların oynamış oldukları oyunda ne kadar başarılı olduğunu aNLIYORUM. BENİM DEDEM İSTİKLAL GAZİSİYmiş rahmetli babam anlatırdı. bu arada bizde malatya 'dan göç etmişiz İ ç Anadoluya. Benim dedem de kürttür.babamda. ama benim babam anıtkabirde atamızın kabrinde nöbet tuttuğunu anlatırdı övünerek.yıllarca omuz omuza yaşamış aynı savaşta omuz omuza çarpışmış bu insanlar hayatta olsalardı acaba tükürmezlermiydi suratımıza.biz size böylemi emanet ettik bölünesiniz parçalanasınız diye mi haykırmazlar mıydı acaba.Ezilen insan her şekilde eziliyor zaten. bunun kürdü türkü alvesi yada çerkezi yok.kadını erkeği herkes bişekilde eziliyor.hemendağa mı çıkmalıyız.bunu bir ülkeye maletmek ve ayrımcılık tohumları serpmenin anlamı varmı.bu vatan bunun içinmi emanet edilddi.böylemi teşekkür ediyoruz.ben bir kürt kızıyım ve atalarım ayrım yapmaksızın evlilikler yapmış aile kurmuşlar. omuz omuza verip savaşmışlar sonuç olarak bize bir emanet bu vatanı cumhuriyeti bırakmışlar.bütün bunları hep birlikte yapmışlar. aralarında çerkezi lazı gürcüsü de varmış.tarihten gelen bu bütünlüğü kimse bozamaz.yaşadığımız yer TÜRKİYE CUMHURİYETİDİR. bu ülkede biçok ırktan ve mezhepten insan yıllardır bir arada yaşıyor.öylede devam edecek.bir takım düşmanlar zayıf yanımızı kollayıp bütünlüğümüzü bozma gayreti gösterirken ****** ******* ******** birilerinin kışkırtmasına izin vererek düşmanların ekmeğine yağ sürdüler adeta.atalarımızın oluşturduğu bütünlüğün bozulmasına izin verdiler. çok ama çok üzülüyorum.dedeme ve atalarıma bunun hesabını vermekten korkuyorum.siz birleştirdiniz biz parçalanmasına engel olamadık demeye ar ediyorum.
  4. monalisa06 şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    ne kadar yazık .allah kahretsin ya. okurken adeta kendimi gördüm.ilk görev yerim köyden beter bir ilçedeydi. benzer şeyler malesef.işin kötüsü ben bi çok tacizi kendi mesai arkadaşlarım ve hem cinslerimdende alıyordum.başörtüsü takan herkesi tenzih ediyorum ama bazıları varki içlerinde bastırdıklarını başkalarında görünce deliriyolar.daracık pantolon giyinip baş örtüsü takan onunla okula kadar giren hareket ve davranışlarıyla hafif meşrep olan bu tür insanlar toplumda itibar görüyor ne yazıkki.hele kendi gibi mayası olan bir kaç yandaşı da varsa okul okulluktan çıkıp bikaç kişinin çiftliği haline alıyor. mesleğimin ilk yıllarıdı.stajyeriz onlarda güya kıdemli (görev süreleri 2 yıldı o zaman)hiç unutmam öyle istekliydimki işimde (hala öyleyim ve buna kimse engel olamaz) 19 mayıs gösterileri için görev dağılımı yapılıyor.hiç biri görev almadı .darecileride parmaklarında oynatan tipler.ben büyük bir hevesle branşım resim olduğu için sergi açma teklifinde bulundum kıskanç bakışlarla süzdüler. neyse uzatmıcam o yıl 19 mayıs töreninde sunuculuK görev aldım.bunun yanında, tiyatro çalıştırmm ve birde kız erkek karışık folklor grubu çıkardım.yine ilk eleştiri malum şahıslardan geldi. kız erkek folklor oynatılmazmış , küçük yermiş aileler karşı çıkarmış gibi sözlerle önümü kesmeye çalıştılar. işin acı tarafı bunları yapan öğretmen arkadaşlarımdı.yılmadım velilerle tek tek konuştum çocuklar için ve izin aldım.kabul ettiler sağolsunlar.o zamann o ilçede ilk ve tek kız erkek folklor ekibi çıktı. törende görevimi büyük bir titizlik ve sorumlulukla yerine getirdim. SONUÇMU; Törene katılan ak parti ilçe başkanı beyefendi,benim tören kıyafetimi beğenmemiş.pantolunum hoşuna gitmemiş ve protokolün içinde laf etmiş..soruşturma açılmasını istemiş.milli eğitim müdürü beni odasına çağırdı.tören için teşekkür edecek sandım.ama malesef değildi.beni törendeki kıyafetim için çağırmış. şok geçiriyordum..kılık kıyafetimin yönetmelikçe uygun olduğunu ifade etmeye çalıştım .milli eğiitim müdürümüz kendi ifadesiyle yurt dışında görevde bulunmuş aslında ortada büyütülcek mevzu yokmuş ama yinede uyarmak istemiş vs.biraz daha o kadar bozulmuştum ki.ve aynen şunları söyledim.okadar çalışıp ortaya bişey koymaya çalıştım hemde bütün içtenliğimle. ama insanlar böyle teşekkür ediyorsa yazık dedim.onca emeğim ve çabama bir pantolon gölge düşürüyorsa çok yazık dedim ve odasından çıktım. bu duruma ençok sevinen tabiki okulda açtığım sergimi izlemeye tenezzül edip gelmeyen arkadaşlarım oldu.sonuç olarak bana soruşturma açamadılar. çünkü ortada buna bir neden yoktu.ama ben şunu anladım.oraya milli bayramımızın protokolüne gelen şahıs o günün içeriğiyle değil başka şeylerlerin düşüncesiyle oraya oturmuş.En zoruma gidense aslında bir hiç olan,hiç bir akademik ve sosyal donanımı olmayan bir şahıs gelip orada beni eleştirebiliyor. ve milli eğitim müdürüne fırça atabiliyor.siyaset işte. ben insanları anlayamıyorum. eskiden öğretmene tayin isteyip gitmesin, çocuklarımız öğretmensiz kalmasın diye uğraşan insanlarımıza ne oldu.nasıl olsa yalnız , savunmasız diye düşünüp her türlü pisliği yapmayı ;bakışlarla, küfürlü sözlerle taciz etmeyi marifet sanan bu insanlar hiç mi düşünmüyorlar acaba.biz bu insanlara çocuklarımızı emanet ediyoruz diye. ama üzülmesin öğretmen arkadaşım.umutsuzluğa kapılmasın.öğrencilerine öyle bir sıkı sarılsınki en güzel cevabı onlara verdiği eğitim ve terbiye ile versin. ALLAH YARDIMCISI OLSUN.. SAYGILAR.
  5. sevgiliyle başbaşa yapılan herşey çok güzeldir.sıradan şeyler bile.birlikte yemek yapmak, yürüyüşe çıkmak,tv izlemek..biryerlere gitmeye farklı şeyler arayışında bulunmaya gerek yok.sevgilim yanımdayken herşey ayrı bir güzellikte ve heyecanla geçiyor zaten .insan birlikte baktığı herşeye başka gözle bakıyor zatenn.....
  6. monalisa06 şurada bir başlık gönderdi: Havadan Sudan Konular
    padişahın işi ne? tek kelime mükemmel bir yaşanmış olay PADİŞAHIN İŞİ NE?? Sultan Murad Han o gün bir hoş"tur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: - Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? -- Akşam garip bir rüya gördüm. - Hayırdır inşallah?.. -- Hayır mı şer mi öğreneceğiz. - Nasıl yani? -- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz. Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar; -- Kimdir bu? Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun biri işte!.. -- Nerden biliyorsunuz? - Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz... Bir başkası tafsilata girer; - Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir. - isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!.. Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu : -- Nereye? - Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım. -- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem... Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlamak gerek. - İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden. -- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha. - Peki ne yapmamı emir buyurursunuz? -- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından. - Aman efendim, nasıl kaldırırız? -- Basbayağı kaldırırız işte. - Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması,paklanması var. Tekfini, telkini... -- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız. - Şurada bir mahalle mescidi var ama... -- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin? - Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden... -- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim... Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır. - Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba... -- Nasıl yani?.. - Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?.. -- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir. - Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından... - Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir... Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!.. -- Niye? - Ümmeti Muhammed içmesin diye... -- Hayret... - Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal. Hucceti islam okurdum... -- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki... - Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi görmeli... -- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi? - işte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.inan cenazen kalacak ortada... -- Doğru, öyle ya?.. - Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın? -- Peki o ne dedi? - Önce uzun uzun güldü, sonra; - Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?
  7. monalisa06 şurada cevap verdi: ekonom başlık Havadan Sudan Konular
    mutluluk nedir diye sorarlar bilge kediye. gülümser ve kuyruğunu yakalamaya çalışan yavru kediyi gösterir.mutluluk böyle bişeydir işte,hayat boyu kovalayıp yakalamaya çalışırsın. oysa ,mutluluk bizde kendimizde saklıdır.bunu keşfeden mutludur işte..
  8. bir cümle ile hikayeye bir başlangıç yapacağım.sizin de ekleyeceğiniz cümle ile bakalım öykünün sonunda neler olacak. işte hepimizin hikayesi.. başlıyorum.. O gün genç kadın işten eve erken döner. kapıyı açtığında karşısında.........
  9. sorumun daha anlaşılır olması açısından düzeltiyorum. teşk
  10. bazen kelimelerdekii fadeler, düşünceyi başka tarafa çekiyor sanırım. benim 'siz'olsanız destekler misiniz sorum sadece bu konudaki düşüncelerinize yöneltilmiş bir soruydu. ben bu insanları yerdiğim ve ya dışladığım anlamında algılanmasına üzüldüm. çünkü insanların sınıf ırk ve mezhep yada sosyal konumlarından ötürü ayırım yapmaksızın tc nin bütün sosyal ve siyasal her türlü imkanlardan yararlanma haklarına sahip olduklarını düşünüyorum.nitekim öyledirde zaten. bir kadın olarak da destekliyorum ayrıca. ülkemizde yok sayılan insanlıktan uzak bir ortamda yaşam sürdüren bu insanların sağlık ve sosyal açıdan denetlenmesi ve onlara yardım elinin uzatılması,açısından faydalı olacağına inanıyorum.k,mbilir korkan ve hayata küsen yeni bir yaşam kurmak isteyen bi çok insana önayak olur. saygılar bizden...
  11. Nereye gider BAşını alıp sorarsın kimbilir! durmadan nasıl susarsın bilmeden boşuna atıp tutarsın su gibi akıp geçer zaman.. gezdin tozdun amman amman aman sazdın sözdün amman amman aman giderek üzdün bizi zaman yazdın çizdin amman amman aman incecik izdin amman amman aman sıraya dizdin bizi zaman hep kaçııp yeni bir adım atarken dibine kadar çileye batıp çıkarken içine atıp atıp yoluna basıp giderken su gibi akıp geçer zaman..
  12. bağımsız millet vekili adayı,vesikalı hayat kadınına siz olsannız destek verir misiniz?
  13. bu erkeklerin kadınları mutlu etme sırlarından çok kendi gibi davranmayan yalaka ve kişiliksiz bir erkeğin özelliklerini anlatıyor. hiç bir kadın bu kadar verici ve yalaka bir erkekten hoşlanmaz. kadınların özellikle türk kadınının tam özelliğini yansıtmıyor ve abartıyor bence. en dominant kadın bile erkeğinin lider olmasını içten içe hep destekler. kadının her dediğini yapan , isteğini gerçekleştirenbir adam olmadığı gibi, bu kadar çok isteğin hepsini karşısından bekleyen kadında yoktur. kadınlar evetin cazibesini bildikleri gibi ,hayır cevabının asaletini de iyi bilirler. bu kurmaca laflara,ütopik tanımlamalara çok takılmayın erkekler derim ben.hayırıda eveti de içten olan hep kazanır.
  14. sevgi sözcükleri duymak kadın erkek farketmez herkesin hoşuna gider.ancak bazı şeyleri sözcüklerin dışında ararım ben.bazen bir bakışta, bazen bir tebessümde bazende dokunuşta gizlidir.duymaktan daha tesirli hisler uyandırır insana.her dakka sevdiğini söylemesi davranışlarıyla örtüşmediği sürece anlamı yoktur. rahmetli anneannemin bir sözü bunu çok net açıklıyor. eskiller iste ne derlerse dolu söylerler. ''kuru kuruya kurban olayım, takır takır yoluna öleyim'' bilmem anlatabildim mi:)
  15. merhaba arkadaşım. teşk ederim. resim öğretmeniyim ben ya siz?
  16. Sevgil günlük,dün geçirmiş olduğum muhteşem anların hala etkisindeyim.Bu gün yapılacak fazla bir iş olmadığı için maketimizdeki ufak tefek eksikleri son provamızla tamamladık. (öküz maketi.19 mayıs töreninde yapılacak temsilde kullanılacak olan Elifin Kağnısını çeken öküz ) tam bir sarı öküz oldu. Çocuklarımı çok özledim .nihayet yarın görevli iznim sona ericek ve okuluma gideceğim.Şube müdürünün sıkıcı toplantısını (bir insan bu kadar sıkıcı olabilir ancak )saymazsak günüm fena değildi.toplantı çıkışı epeydir ihmal ettiğim yemek yapma seanslarıma hazırlık için manava uğrayıp alışveriş yaptım.gözümde zeytin yağlı taze fasulye uçuyorken midemin eşsiz konseri eşliğinde eve geldim.birsürü yemek yaptım kim yiyecekse! ellerime sağlık bi güzel yedim Ferhat Göçer'in muhteşem sesi eşliğindetabii.sonramı tabiiiiiiki güzel arkadaşlarımın forumda nelerden bahsettiiğine bakmak için pc açtım.burda herkes güzel ve seviyeli paylaşımlar sergiliyor.çok sevdim burayı senin anlayacağın. Şİmdi sevgiligünlük, bu günlük senle paylaşacaklarım bu kadar. Aslında çok şey var ama şimdilik bu kadarı yeter,zira biraz başım ağrıyor.ooooo saat 20:00 olmuş bileee. ee çarşamba akşamlarının vazgeçilmezi avvvruuupaaa yakaaaaasııııı... biri bizi durdursun yahuuu:)))) ahhaaahhaaa
  17. Hayat okyanusunun en çalkantılı olduğu, fırtınalara esir düşen dalgaların en çok mesai yaptığı dönem ergenlik dönemidir. Çalkantılı sularda yolculuk yapmak herkesin kolayca yapabileceği bir iş değildir. Fırtınalı havada okyanusa açılmışsanız; geminizin sağlam olması, dümene hakim olabilme açısından kendinize güveninizin tam olması gerekir. Aniden bindirme yapan güçlü dalgalar geminize acımayacaktır. Ani dalgalara karşı, manevra yapabilme çabukluğu gösteremezseniz geminizin sağlamlığı da işe yaramayabilir. Ergenlik böyle bir şeydir. Okyanusun dalgaları kabarmış, hayat geminize yapılan şiddetli saldırılar artmıştır. Ergenlik döneminde kopan fırtınalarda yol alabilmek, ancak güçlü bir özgüvenle mümkün olabilmektedir. Ergenlik döneminde olan gençlerin iç dünyalarında kopan fırtınalar, özgüvenlerini tehdit etmektedir. Sağlam bir gemiye, ailelerinin desteklerine ihtiyaç duymaktadırlar. Ailelerinden alacakları destekle, içlerinde kopan fırtınalarla ve üzerlerine bindirme yapan dalgalarla mücadele edebileceklerdir. Ailelerin gençlerin karşılaşabilecekleri olumsuzluklara ilişkin düşünceleri, onlara verecekleri mesajların içeriğini belirlemektedir. Dünyanın yaşanabilir bir yer olmaktan çıktığını ve çocuklarının her an zarar görebileceği inancına sahip ebeveynler, aşırı korumacı bir tutum sergileyebilmektedirler. Ailelerin sergiledikleri aşırı korumacı tutum, gençlerin güven bunalımı yaşamalarına yol açmaktadır. Çocuğunu diş dünyaya karşı korumaya çalışan ebeveyn onun iç dünyasındaki bütün kaleleri yıkmakta ve dış tehditlere açık hale getirmektedir. Yani korkularla şekillenen davranışlar, korkulanın gerçekleşmesine katkı sağlamaktadır. Her çağın, her dönemin kendine has sorunları vardır. İnsanların problemleri içinde bulundukları ortamdan beslenir ve o ortamın şekillendirdiği biçimde ortaya çıkar. Gençlerin yaşadıkları problemler, insanlık tarihi kadar eskidir. Her dönemde farklı şekilde tezahür etmiştir. Günümüz delikanlılarının problemleri, içinde bulunulan ortamdan bağımsız değildir. Teknolojinin getirdiği yalnızlığı, savunmasızlığı hep beraber yaşıyoruz. Televizyon ve diğer medya kuruluşlarından aldığımız kültürün bütün izlerini günlük hayatımıza yansıtıyoruz. Televizyonun başında vakit geçiren anneler, kadın programlarından aldıkları korkuları, önce eşlerine sonrada çocuklarına aktarmaktadırlar. Ailenin geleneksel kültürü yerini hızla televizyon kültürüne, korku kültürüne bırakmaktadır. Evden kaçan/kaçırılan çocuklar, zararlı alışkanlıklara bulaşan hayatlar ve daha nice olumsuzluklar sıralandıkça ebeveynlerin hayata ilişkin düşünceleri renk değiştirmektedir. Ebeveynlerin doğasında bulunan yavrusunu koruma refleksi devreye girmekte ve gençleri kıskaç altına almaktadır. Kadın programları vasıtasıyla eğitilmiş(!) ebeveynlerin çocuklarının bütün hayatları okul ve ev arasında geçmek zorundadır. Sınırlı arkadaş ilişkileri, sınırlı sosyal hayat vb. sınırlar gençlerin özgüvenlerini yok etmektedir. Yaşamı sınırlandırılan gençler, kendilerine güvenilmediği düşüncesiyle hırçınlaşmakta olumsuz davranış kalıpları geliştirmektedirler. Bu süreç devam ettirildiği takdirde, özgüvenden yoksun, bağımlı yaşamların sayısı hızla artacaktır. Kendine güvenemeyen insan, yeteneklerini verimli bir şekilde kullanamaz. Kendi başına kararlar alması, yürürlüğe koyması imkânsızdır. Böyle bir süreç, ülkelerin en büyük kaynağı olan insan kaynağının temelden kurutulması ile sonuçlanır. Ebeveynlerin aslı vazifesi; çocukları korumak/kollamak değil, onların kendi ayakları üzerine durabilmelerini sağlamaktır. Olumsuzluklar üzerine kurulmuş bir hayat, gençlerin kendi ayakları üzerine durmalarını engeller. Hayatın olumsuzluklarını elbette göz ardı etmeyeceğiz. Gerekli tedbirleri imkânımız dâhilinde alacağız. Ancak ölçüyü kaçırıp, gençlerimizin tüm hayatlarını sınırlandırmamız, mahvetmemiz gerekmez. Onlara güvendiğimizi hissettireceğiz. Sorumluluklar almasını alkışlayacağız, destekleyeceğiz. Koruma/kollama görevimizi de gençlere hissettirmeden ve aşırıya kaçmadan sürdüreceğiz. Gerektiğinde olumsuzlukları ortadan kaldırmak için işbirliği yapacağız. Problemleri beraber tartışıp, beraber çözüm getirmeye çalışacağız. Ülkelerin bile geleceğine etki eden bu önemli konuda bir şey yapmak istiyorsanız, gençlerinizin bugünlerini ve yarınlarını mahvedecek olumsuz tutum sergilemekten kaçınmak istiyorsanız; ilk iş olarak kadın programlarının yayın saatinde televizyonumuzun düğmesini kapatabilirsiniz. Gençlerine güvenen, onlarla sorumlulukları paylaşan ve iyi iletişim içinde olan milletlerin üzerinde karabulutlar barınamayacaktır. Bulutsuz, masmavi bir gökyüzünün altında yaşamak dileğiyle... kaynak: Mehmet Polatoğlu
  18. monalisa06 şurada bir başlık gönderdi: Çevre Bilimi - Ekoloji
    Bir pili yere atmayin da, oraya bir ton cöp dökun! Cevreyi daha az kirletmis, sagliginiza daha az zarar vermis olursunuz.Pillerin iceriginde bulunan civa, kadmiyum ve kursun elementleri, kansere, norolojik bozukluklara, akciger hastaliklarina, beyin iltihaplanmasina ve kisirliga yol aciyor. 0-6 yas grubu cocuklar bu kirlilikten daha cok etkileniyor. Pillerin cevreye ve sagligimiza verdigi zararlar hakkindaki asagidaki makaleyi okumadan once sizlere pillerle ilgili birkac onerimiz olacak. Hicbir pili cope atmayin. (Saat, cep telefonu, dizustu bilgisayar pilleri dahil) Omru tukenmis pillerinizi biriktirerek, ozel toplama kutularina atin. Pil toplama kutularini, muhtarliklarda, bazi buyuk alisveris merkezlerinde bulabilirsiniz. Pil toplama kutularindan alinan piller, ozel depolarda, zararsiz duruma saklanmaktadir. Sarjli pil kullanin. Alkalin ve diger siradan piller sarj edilemezler. (Patlar) Sarjli pillerin uzerinde "Rechargeable " yazar. NiCdsarjli pil kullanmayin. (NiCd-Nikel Kadmiyum) NiCd piller, sarjli olmasina karsin, icerdigi cok zararli Kadmiyum elementi, halk sagligi uzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadir. Ayrica, NiCd piller sahip olduklari "bellek etkisi" nedeniyle omurleri kisadir. NiMH sarzli pil kullanin. (NiMH-Nikel Metal Hidrid) Bu piller yaklasik 500 kez doldurulabilir. mAh degeri yuksek piller daha uzun dayanir. Gunumuzde 2700 mAh gucune sahip NiMH pilleri rahatlikla bulabilirsiniz. Hizli dolumlara aldanmayin. Hizli dolum, pilinizin omrunu kisaltir. Asiri sicak ortam pillerinizi "pisme etkisine"neden olarak pilin omrunu kisaltir. NiMH pilleri, tam bosalmadan sarj etmeyin. Kapasitesi azalir. NiMH pilleri , yarim sarjdan sonra tam bosalmaya izin verirseniz eski gucune kavusturmus olursunuz. Atik pilde kanser tehlikesi A.A. Hurriyet Gazetesi - 5 Ocak 2007 Cope atilarak zamanla bozulan ve govdesinde akinti meydana gelen pillerin iceriginde bulunan civa, kadmiyum ve kursunun,kansere, norolojik bozukluklara, akciger hastaliklarina, beyin iltihaplanmasina ve kisirliga yol actigi belirtildi. Cevre ve Orman Bakanligi Mustesar Yardimcisi Mustafa Ozturk tarafindan hazirlanan, "Pil-Aku Kullanimi ve Atik Piller ile Akulerin Zararlari" baslikli arastirmada, enerjisi bitmis pillerin, cope atilmalari durumunda hava, su ve toprak kaynaklarini kirleterek insanlarin sagligi uzerinde olumsuz etkilere neden olacagi vurgulandi. CIVA Cope atilan pillerin, kati atik depolama sahasinda zamanla bozularak iceriginde bulunan bazi tehlikeli ve zararli maddelerin serbest kalacagi kaydedilen arastirmada, bu maddelerin arasinda civanin da oldugu ifade edildi. Civanin, dogada bozulmadan uzun sure kalacagi kaydedilen arastirmada, maddenin, hizla deri ya da solunum yoluyla vucuda girebilecegi belirtildi. Maddenin, eser miktarda olmasinin bile hicbir seyi degistirmeyecegine dikkat cekilen arastirmada, icme suyu veya gida zinciri yoluyla insan vucuduna giren civanin, parastezi, ataksi, disarti ve sagirlik gibi norolojik bozukluklara, merkezi sinir sisteminin tahribine, kansere, bobrek, karaciger ve beyin dokularinin tahribine, kromozomlari bozmak suretiyle sakat cocuk dogumlarina neden olabilecegi kaydedildi. Pilin iceriginde bulunan agir metaller arasindaki en tehlikeli ve toksit maddelerden birinin "Kadmiyum" oldugu vurgulanan arastirmada, pillerin cop depo sahasinda bozularak kadmiyum ve bilesiklerinin serbest hale gectigi ve suya karistigi ifade edildi. Kadmiyumlu sizinti suyunun, icme suyu ve topragi kirleterek gida zinciri ve su yoluyla insan vucuduna girdigi belirtilen aciklamada, kadmiyumun, akciger hastaliklarina, prostat kanserine, kansizliga, doku ve bobrek ustu bezlerin tahribine neden oldugu ifade edildi. Kadmiyumun, vucuttaki yarilanma omrunun 10 ile 25 yil arasinda degistigi belirtilen arastirmada, icme suyu veya gida zinciriyle alinan kadmiyumun yuzde 2'sinin vucutta birikirken, solunum yoluyla gelen kadmiyumun ise yuzde 10-50'sinin vucutta tutulduguna dikkat cekildi. Vucudun, tutulma asamasinda kadmiyumu, kalsiyum gibi algilayarak biriktirmeye basladigi ifade edilen arastirmada, bu asamada, kalsiyum eksilmesinden dolayi kemiklerin yavas yavas zayiflamaya baslayacagi, ayakta durmanin hatta oksurmenin bile kemiklerin kirilmasina ve insanin olmesine neden olabilecegi vurgulandi. KURSUN Pillerin ve akulerin yapisinda bulunan toksit maddelerden bir digerinin "kursun" oldugu belirtilen aciklamada, maddenin, vucuda solunum, icme suyu veya gida zinciri yoluyla girdigi kaydedildi. Vucuda giren kursunun, cigerlere kadar ulastigi ve cigerlerde yavas yavas emilerek kana karistigi anlatilan arastirmada, maddenin kan yoluyla ulastigi karaciger, bobrek, beyin ve kas gibi yumusak dokularda 35-40 gun bekledikten sonra kursun metabolitleri yardimiyla kemik ve dis gibi sert dokularda toplandigi ifada edildi. Arastirmada, 0-6 yas grubu cocuklarin kursun kirliliginden yetiskinlere gore en az 4 kat daha fazla etkilendikleri belirtilerek, maddenin, isitme bozukluguna, sinir iletim sisteminde ve hemoglobin bilesiminde dusmeye, kansizliga, mide agrisina, bobrek ve beyin iltihaplanmasina, kisirliga, kansere ve olume neden oldugu vurgulandi. YEREL YONETIMLERIN GOREVLERI Arastirmada, pillerin toplanarak, ozel bertaraf tesislerine gonderilmesi gerektigi belirtilerek, pil ureticilerinden, mamullerinin uzerine, "Cope Atilmasi Yasaktir" ibaresini veya seklini koymalari istendi. Ozellikle, civali ve kadmiyumlu pillerin Turkiye'ye girisine sinirlamalar getirilmesinin onemine deginilen arastirmada, ithalatci firmalarin bu konuda onceden uyarilmasi ve kullanicilarin bilgilendirilmesi gerektigi ifade edildi. Arastirmada, atik pillerin toplanmasi ve bertaraf edilmesi konusunda yerel yonetimlerin de yapabilecekleri calismalar oldugu ifade edildi. Pillerdeki civa, kadmiyum ve kursun gibi zehirli agir metaller konusunda halki bilinclendirme yonunde tanitim calismalari yapilabilecegi belirtilen arastirmada, yerel yonetimlerin ustlenebilecegi uygulamalar soyle siralandi: "-Pillerin ayri toplanmasini saglamak. Kirmizi renkli pil kutulari ile pil toplama merkezleri olusturmak. -Vatandaslari pilleri nasil ayri toplayacaklari konusunda bilgilendirmek. -Kirmizi renkli pil toplama araclari olusturmak. -Pil toplama islemini illerin genelinde yayginlastirilmasi. -Pillerin depolama alanlarinda ayri ozel hucrelerde depolanmasini saglamak. -Medyaya piller konusunda bilgi vermek. -Pillerin tehlikeli madde (civa,kadmiyum ve kursun gibi) icerdigini gelisi guzel kullanilmamasi gerektigini anlatmak. -Akmis pillerin tehlikesi, eldivensiz dokunulmamasi ve ellerin mutlaka yikanmasi gerektigi konusunda egitim vermek. -Pillerin tehlikeli madde icermesi sebebiyle dille kontrol edilmemesi gerektigini kamuoyuna duyurmak."
  19. Evde kullanılan temizlik malzemeleri, atık sularla birlikte nehirlere karışır. İçinde fosfat bulunmayan ve suda ayrışabilen temizlik ürünlerini kullanın. Dişlerinizi fırçalarken, bulaşık yıkarken ya da traş olurken açık bırakılan musluk, dakikada yaklaşık 15-20 litre suyun boşa akmasına sebep olur. Tek bir kişi yılda ortalama 49.140 litre suyu tuvaletlerde tüketir. Sifonun bir kez çekilmesi ile 10 lt su harcanır. Yeni teknolojiler sayesinde standart modellere göre % 60 daha az su tüketen klozetler bulunmaktadır. Sifon çekildiğinde suyu renklendirsin ve temizlesin diye tuvalete asılan maddeleri kullanmayın. Bunlar kanalizasyona karışarak kirliliğe sebep olur. Çamaşır suyu, atık maddelerin ayrılıp çözülmesini sağlayan yararlı bakterileri öldürür. Çamaşır suyunu olabildiğince az kullanın. Bozuk musluklardan ve tuvaletlerden sızan su, evinizdeki toplam su tüketiminin % 5'i kadardır. Akan tesisatınızı onarın. Kapı önü, balkon, teras gibi yerlerin temizliğinde hortumla su tutmak yerine süpürge kullanın. Bahçenizi sulamak için, buharlaşmanın az olduğu sabah ya da akşamüstü saatlerini tercih edin. Arabanızı yıkarken kova ve sünger kullanın. Hortumla yıkama, yaklaşık 550 litre su kullanımı demektir. Musluklara ve duş başlıklarına takılan ve su akışını azaltırken basıncı artıran yeni sistemleri edinin. Suyu kireç ve bakterilerden arındıran filtreler kullanın. ENERJİ Gerekmediği zamanlarda bir saniyeliğine bile olsa ışığı kapatın. <LI>Her ortam için doğru tip ve büyüklükte ışıklandırma kullanın. <LI>Floresan ampulleri tercih edin. <LI>Mikrodalga fırınlar donmuş yiyeceklerin çözülmesi için kullanıldığında fazla enerji harcar. Ancak yiyeceklerin ısıtılması, az miktarda yemek yapılması, su kaynatılması gibi amaçlarla kullanıldığında ekonomiktir. <LI>Suyu ocak yerine elektrikli ısıtıcıda ısıtarak hem daha hızlı sonuç alırsınız, hem de daha az enerji harcarsınız. <LI>Güneşi bol yerlerde yaşıyorsanız, sıcak su gereksiniminizi güneş enerjisiyle sağlayın. <LI>Klimaların filtresini en az ayda bir kez değiştirin. <LI>Evinizi ısı kaybına karşı yalıtın. <LI>Eşyalarınızı radyatörleri kapatacak şekilde yerleştirmeyin. <LI>Eğer çok ihtiyaç varsa, klima yerine vantilatör kullanmayı tercih edin. <LI>Klima kullanıyorsanı z, doğrudan güneş ışığı almayan yerlere yerleştirin. <LI>Mutlaka kurşunsuz benzin kullanın. Yüksek performans sağlayan benzin türlerini yeğleyin. <LI>Otomobil alırken, öncelikle gereksiniminize göre byüklüğünü belirleyin. Daha sonra da kendi sınıfında yakıt tüketimi en az olan modelleri seçin. Hem siz tasarruf edersiniz, hem de doğaya yararlı olursunuz. <LI>Evinizde kullandığınız yakıtların düşük kükürt içermesine özen gösterin. <LI>Günümüzde çalıştırılmadan önce otomobillerin motorlarının ısıtılmasına gerek yoktur. <LI>Otomobillerde aşırı yük taşımak benzin tüketimini artırır. Taşıma kapasitesini aşmayın. ULAŞIM: Olabildiğince toplu taşıma araçlarını tercih edin. <LI>Kısa mesafelere arabayla gitmek yerine, yürüyün. <LI>Satın alırken kurşunsuz benzin tüketen araçları tercih edin. <LI>Aracın egzoz emisyon ölçümünü, lastiklerin rot-balans ve hava ayarını düzenli aralıklarla yaptırın. <LI>Benzin deposunu ağzına kadar doldurtmayın. Depo çok dolu olduğunda benzin buharı sızarak hava kirliliğine sebep olur. <LI>Dengesiz ve aracın kapasitesinin üzerindeki yüklemeler, daha fazla benzin yakılmasına ve lastiklerin ömrünün azalmasına sebep olur. <LI>Uzun duraklamalarda aracın kontağını kapatın. <LI>Kullandığınız fren ve debriyaj balatalarının asbestsiz olmasına dikkat edin. Her fren yaptığınızda balatalardan ya da sürekli kullanım halinde olan debriyaj sisteminden atmosfere karışan asbest, solunum yoluyla akciğerlere gider. <LI>Aracınızın düzenli bakımını ihmal etmeyin. <LI>Gereksinim duyduğunuzdan daha büyük araç almayın. Aracınızın hava ve yakıt filtrelerini her zaman temiz tutun. <LI>Araç kullanırken bütün camları sonuna kadar açmak aracın aerodinamik yapısını bozarak daha fazla yakıt tüketimine sebep olur. <LI>Patinajlar ve ani frenler hem daha fazla yakıt tüketmenize, hem de lastiklerin ve fren balatalarının aşınmasına sebep olur. <LI>Satın aldığınız aracın Avrupa Birliği emisyon normlarına uygun bir motora sahip olduğundan emin olun. BİLGİSAYAR: <LI>Evinize ya da iş yerinize alacağınız bilgisayarın, yazıcının ya da fotokopi makinesinin, hem şimdiki hem de gelecekteki gereksinimlerinizi karşılayacak nitelikte olmasına özen gösterin. <LI>Elektrik tüketimi benzerlerine göre daha düşük modelleri satın alın. <LI>Aldığınız bilgisayarın ya da ambalajın, CD, disket, toner, kartuş vb. ofis gereçlerinin geri dönüşümlü malzemeden üretildiğinden emin olun. <LI>Geri dönüşümlü kağıt kullanabilen yazıcıları yeğleyin. <LI>Bilgisayardaki metinlerden kağıt çıktısı almaktan vazgeçin. Bu konuda ısrar eden kişilerin de bundan vazeçmesini sağlamaya çalışın. <LI>Yazılı haberleşme yerine elektronik haberleşmeyi, kağıt kullanarak faks çekme yerine bilgisayarla faks çekmeyi ya da e-posta göndermeyi, belgeleri fotokopiyle çoğaltmak yerine elektronik ortamda iletimini tercih ederek kağıt kullanımını en aza indirin. <LI>İş yerinde yazıcıları olabildiğince paylaşın. <LI>Kullanmadığınız zamanlarda bilgisayarınızı ve tüm ofis gereçlerini kapatın. Bekleme konumunda da enerji tüketimi önemli düzeydedir. kaynak: psiko-dan.com
  20. benim 25-39 arası çıktı
  21. monalisa06 şurada bir başlık gönderdi: Havadan Sudan Konular
    Aşağıdaki sorularda verilen üç seçenekten kendinize uygun olanı seçiniz. Doğru bir değerlendirme elde etmek için her soruda bir seçeneği işaretlemek zorundasınız. Anlamından emin olmadığınız sözcükler için sözlüğe bakmanızı tavsiye ederiz; çünkü bu araştırmanız, puanınızı daha da geçerli hale getirebilir. A.) değişken B.) duygulu C.)uyumlu A.) bilgili B.) gayretli C.)tahammüllü A.) kararsız B.) tuttuğunu koparan C.) popüler A.) dirençli B.) sabırlı C.)dengeli A.) utangaç B.) sağlam C.) gerçekçi A.) deneysel B.) sabit C.) geleneksel A.) dalgalı B.) iradeli C.) alışkanlık edinen A.) açık B.) konsantre C.) tipik A.) şüpheci B.) doğrudan C.) sıradan A.) spekülatif B.) kaya gibi sert C.) nazik A.) tartışmacı B.) dayanıklı C.) saygın A.) oturaksız B.) atak C.) itibar eden A.) huzursuz B.) garantici C.) saygın A.) kıpır kıpır B.) kesin C.) yetkin A.) sakin B.) empatik C.) güçlü A.) sinirli B.) azimli C.) düzenli A.) tedbirli B.) çetin C.) ılımlı A.) heyecanlı B.) ilerici C.) saygın A.) tahmin edilemeyen B.) cesur C.) tarafsız A.) istikrarsız B.) bağlı C.) boyun eğen A.) anlaşılması zor B.) canlı C.) becerikli A.) duygulu B.) yaşam dolu C.) dakik A.) hoşnut B.) çoşkulu C.) sadık A.) mutsuz B.) esnek C.) eksiksiz A.) kuşkulu B.) kaygısız C.) adil DEĞERLENDİRME Kendinizi her “a” cevabı için 0 puan; her “b” cevabı için 2 puan; her “c” cevabı için 1 puanla ödüllendirin. 40-50 puan Çok güçlü bir karakter. Anahtar kelimeler: Zorlu, hırslı, iddialı. Muhtemelen hayatta tam olarak ne istediğini bilen bir hedeflerine ulaşıncaya kadar rahata ermeyecek birisiniz. Sizin için başarıyı yakalamak her zaman için olasıdır. Ancak, amaçlarınızı gerçekleştiremediğinizde hayal kırıklığına uğramaya fazla yatkınsınız. 25-39 puan Güç bakımından çok dengeli bir kişilik. Anahtar kelimeler: düşünceli, hoşgörülü, kibar. Aslında puanlarınız, kendi istekleriniz kadar başkalarınınkine de duyarlı olduğunu gösteriyor. Hem iyi bir takım oyuncusu, hem de haytan ne istediğinizi biliyorsunuz. Kaçınılmaz inişlere de, rasgele çıkışlara da aynı hoşgörü içinde bakara, olanları kabulleniyorsunuz. 25 puandan az Pek güçlü bir karakter değil. Anahtar kelimeler: Kararsız, tereddütlü, iradesiz. Puanınız, kendi yeteneklerinizle ilgili bir güven eksikliği ve şüpheyi işaret ediyor. Dünyayla barışık ve kaderinizden memnun olsanız da, bu potansiyelinizi yeteri kadar değerlendirmediğiniz anlamına gelir. Daha yüksek hedefler koymak ve hayatta başarılı olmak için, en az diğer insanlar kadar başarılı olmak için, en az diğer insan ar kadar yetenekli ve becerikli olduğunuzu anlamak, hatta kabul etmek size avantaj sağlayabilir. Kaynak: Kendini keşfet (Philip Carter-Ken Russell-Sistem Yayıncılık)
  22. Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk Depresyonun nedenleri MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ Depresyonun Mantığı Kendini karanlık bir buluta girmiş gibi hissediyor, içinden hiç bir şey yapmak gelmiyordu. Sanki beynindeki saat durmuş, akıp giden zamanın dışında kalmış, unutulmuştu. Geceleri yatağa girdikten donra saatlerce dönüp duruyor, arada uykuya dalsa bile genellikle gün ışımadan uyanıyor, bir daha da gözüne uyku girmiyordu. Birisiyle konuşurken dalıp gidiyor, dikkatini konuşulan konuya veremiyordu. Son günlerde olur olmaz şeyler için ağlamaya başlamıştı. İçinde hiç geçmeyen bir mahsunluk, bir terkedilmişlik duygusu vardı. Geçmişini gözden geçirdiğinde pişmanlık duyuyor, gelecek için umut besleyemiyordu. Ölüm bir kurtuluş gibi görünüyor, ancak çocukları aklına geliyor ve düşündüklerinden korkuya kapılıyordu.Sonunda, eşinin baskısıyla bir psikiyatriste gitmeyi kabul etti. Görüşme sırasında oldukça sakindi. Yalnızca bir kez, intihar planlarından ve çocuklarının annesiz kalmalarından duyduğu korkudan söz ederken ağladı. Depresyon tanısını yadırgamadı. İlaç kullanması ve görüşmelere gelmesi gerekiyordu. İki hafta sonra, kendisini çok daha iyi hissediyordu. Ancak, tam olarak iyileşmesi bir ayı buldu. Bu arada, aslında yıllardır ılımlı bir depresyon içinde yaşamakta olduğunun farkına vardı. Gençlik yıllarındaki heveslerini ve heyecanlarını yitirmesinin aradan geçen yılların doğal bir sonucu olmadığını, otuz beş yaşında da geleceğe yönelik umutlar beslenebileceğini gördü. Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk Yukarıdaki öykünün kişisel bazı bölümleri var. Herkesin depresyonu aynı özellikleri göstermiyor. Kiminde karamsarlık ve umutsuzluk, kimindeyse genel bir ilgisizlik ve yaşamdan zevk alamama ön plana geçiyor. Bazıları uykusuzluk ve iştahsızlıktan yakınırken, bazen tam tersine aşırı bir uyku ve tıkınırcasına yemek yeme davranışı görülüyor. Ancak, şu ya da bu biçimde, depresyon toplumda en sık rastlanan ruhsal bozukluk. Her on erkekten birisi ve her beş kadından birisi yaşamı boyunca bir kez depresyon geçiriyor. Bu yüksek oranlar nedeniyle, depresyon psikiyatrinin soğuk algınlığı olarak biliniyor. Depresyon her yaşta görülebiliiyor. Kadınlarda en sık otuzbeş kırkbeş yaşları arasında, erkeklerde ise kırkbeş altmışbeş yaşları arasında ortaya çıkıyor. Depresyon riskinin en düşük olduğu grup evli erkekler. İkinci sırada evli kadınlar geliyor. Bir başka deyişle, evlilik depresyona karşı koruyucu bir rol oynuyor. En riskli grup ise ayrılmış ya da boşanmış kadınlar. İstatistiklerdeki en çarpıcı sonuçsa, kuşkusuz, depresyon oranlarının yıllar içinde gösterdiği büyük artış. Son yirmibeş yılda toplumda depresyon görülme sıklığının on ile yirmi kat arasında arttığı bildiriliyor. Depresyon özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşıyor. Bu nedenle, bazı araştırmacılar, dünyanın melankoli çağına girmekte olduğunu ileri sürüyorlar. Depresyon ve intihar Depresyonun en dramatik sonuçlarından birisi intihar. Depresyon geçiren kişilerin yüzde onbeşi yaşamlarını intiharla noktalıyorlar. Bu oran genel toplum ortalamasının yaklaşık otuz katı. Dolayısıyla, depresyonda intihar girişimlerine yönelik önlemler yaşamsal bir önem taşıyor. Gelişmiş ülkelerde bu amaçla kurulmuş intihar önleme merkezleri var. Söz konusu merkezler ülkemizde de bazı büyük kentlerde kurulma aşamasında. Alınan diğer önlemler arasında, basındaki intiharı kışkırtıcı yayınların denetlenmesi, büyük köprüler gibi intihar için sık tercih edilen yerlerde önlem alınması, ateşli silah bulundurulması konusunda bazı kısıtlamaların uygulanması sayılabilir. Depresyonun nedenleri Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar? Çoğu zaman, kişinin başından bazı olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi bir çok neden saptanabilir. Ancak bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü, bir çok kişi bu tür sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor? Dolayısıyla, bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu. Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor. Öte yandan, depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri dikkat çekiyor. Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye çalışıyorlar. Bunlar genellikle aşırı duyarlı, titiz, sorumluluk duygusu yüksek kişiler. Sürekli mükemmeli arıyor, ulaştıkları başarıları yetersiz görüyorlar. Onurlarına fazla düşkünler. Öfkelerini genellikle belli etmiyor, sıkıntılarını içlerine atıyorlar. Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ve steroidler söz konusu ilaçlar arasında sayılabilir. Beyin kanamaları ve beyindeki damar tıkanıklıklarından sonra da sıklıkla depresyon ortaya çıkıyor. Depresyona yol açabilen diğer hastalıklar kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ağır kansızlık ve tiroid bezi hastalıkları. Böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalarda da depresyon sık görülüyor. Cinsiyete özgü farklar Yapılan araştırmalar kadınların depresyon konusunda erkeklere göre daha açık sözlü olduklarını gösteriyor. Kadınlar genellikle duygularını kolay açığa vuruyor, yaşadıkları sıkıntıyı dile getirip yardım talebinde bulunuyorlar. Erkeklerse, 'erkek adam ağlamaz' deyişini haklı çıkaracak şekilde davranıyor, depresif duygularını ve umutsuzluklarını gizlemeye, güçlü erkek imajından taviz vermemeye çalışıyorlar. Beyinde neler oluyor Depresyon, hangi nedene bağlı olursa olsun bir beyin hastalığı. Depresyon geçirmekte olan kişiler üzerinde yapılan incelemeler, bu kişilerin beyinlerinde depresyon sırasında bazı değişiklikler olduğunu gösteriyor. En sık rastlanan bulgu, sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kavşaklardaki tıkanıklık. Geçişten sorumlu maddelerin üretimindeki ya da karşı tarafa iletilmesindeki bir bozukluğun depresyona yol açabileceği ileri sürülüyor. Tedavi Depresyon ilaç tedavisine iyi yanıt veren bir bozukluk. Hastaların büyük bölümünde iki üç hafta içinde belirgin bir iyileşme görülüyor. Eğer uygun dozda ve yeterli süre ilaç kullanımına rağmen istenen düzelme sağlanamazsa bazı ek ilaçlar ve son çare olarak da elektroşok tedavisi deneniyor. Psikoterapi, daha çok hafif depresyonlarda tercih edilen bir yöntem. Hastalığın şiddetli döneminde genellikle pek yarar sağlamıyor. Ancak, ilaçlarla belirli bir yatışma sağlandıktan sonra tedaviye eklenmesi, kişinin kendisini ve depresyona zemin hazırlayan kişilik özelliklerini daha iyi tanıması yönünden önem taşıyor. MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ Mani, insanı karamsarlığın derinliklerine sürükleyen depresyonun bir negatifi. Bir aşırı neşe ya da taşkınlık hali. Maniye giren kişinin ruhu bir ırmak gibi gürültüyle akmaya başlıyor. Bu güçlü ve engel tanımaz akış kişiye akıl almaz şeyler yaptırıyor. Örneğin, orta yaşlı mazbut bir kadının aşırı makyaj yapıp, gözalıcı ve seksi giysilerle ortalıkta dolaşmasına, olur olmaz yerlerde kahkahalar atıp, açık saçık fıkralar anlatmasına yol açabiliyor. Ya da ölçülü ve saygılı tavırlarıyla bilinen bir memur, böyle bir nöbet sırasında, müdürün odasına girip, ona hayat hakkında tumturaklı bir nutuk çekebiliyor. İçini kaplayan taşkın duygular, kişiyi boyuna konuşmaya ve hareket etmeye zorluyor. Bir kaç saatlik uyku kendini dinlenmiş hissetmesine yettiği için günlük uyku süresi azalıyor. Hesapsız harcamalar, iş yatırımları ve tehlikeli bir şekilde araba kullanma manide sık görülen diğer sorunlar. Maniye giren kişi, genellikle bir aşırı güven duygusu içinde yüzüyor. Bu güven duygusu kimi zaman onu, psikozun gerçek dışı dünyasına kadar götürüyor. Kendini ülkenin tüm sorunlarını çözecek bir politik lider ya da bir peygamber olarak görebiliyor. Nutuklar atıyor, vaazler veriyor, hatta Tanrının onu görevlendirdiğini belirten sesler duymaya, çevrede bazı kutsal işaretler görmeye başlıyor. Maninin sonu depresyon 'Çok gülen çok ağlarmış' atasözünü doğrulayacak şekilde, manik atak geçiren kişilerin neredeyse tamamı daha sonra bir depresyon geçiriyor. Bu nedenle, mani ayrı bir hastalık olarak görülmüyor. Mani ve depresyon aynı ruhsal bozukluğun iki farklı evresi olarak kabul ediliyor. Sanki, duyguları düzenleyen zemberek bozulmuş gibi, kişi aşırı uçlara savrulup duruyor. Neşe ve taşkınlığın doruklarına tırmanıyor, sonra karamsarlığın derinliklerinde kayboluyor. Arada, normal dönemler olsa da, sarkaç bu şekilde maniyle depresyon arasında sallanıp duruyor. Maniye kim daha yatkın? Mani ve depresyon evrelerinden oluşan ruhsal bozukluk 'İki Kutuplu Duygu Bozukluğu' olarak adlandırılıyor. Bu bozukluk, yalnızca depresyon dönemlerinin görüldüğü 'Tek Kutuplu duygu Bozukluğu'ndan bir çok yönden farklılıklar gösteriyor. Bir kere toplumdaki yaygınlığı depresyona göre oldukça düşük; yüzde bir dolayında. Daha erken yaşlarda ortaya çıkıyor. Kalıtımın rolü bu bozuklukta daha belirgin. Birinci derece akrabalarda bu hastalığı geçiren birisi varsa, kişinin hastalanma olasılığı toplum ortalamasının altı katına yükseliyor. Tedavi ve korunma: Mani tedavisinde etkinliği gösterilmiş çok sayıda ilaç var. Ayrıca, kişiyi iyileştikten sonra yeniden hastalanmaktan korumak için kullanılan ilaçlar da oldukça etkili. Ancak, yıllarca koruyucu ilaç kullanma zorunluluğu genellikle hastalar için sorun oluyor. Bir çok hasta bu nedenle bir süre sonra ilacı bırakıp yeniden hastalanıyor. Depresyonun Mantığı Depresyondaki olumsuz düşünceler, hatalı ve tek yanlı işleyen bir mantık sisteminin ürünü. Bu mantık sisteminin bir tarafından ne verirseniz verin, diğer taraftan mutlaka karamsar ve umut kırıcı yorumlar çıkıyor. Umuda çıkan tüm yollar özenle kapatılmış. Söz konusu sistem altı temel mantık hatasına dayanıyor. 1. Keyfi çıkarsamalar: Yeterince kanıt olmamasına karşın, yaşanan olaylar ve içinde bulunulan koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. Örneğin, sınava hazırlanmakta olan bir kişi, ortada bir neden yokken, başarılı olamayacağı kararına varabilir. Ya da, depresyona giren bir işadamı, iflasının kaçınılmaz olduğu inancına saplanabilir. 2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durum ya da yaşanan deneyimlerin kötü yanları üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla, günboyunca bir çok olumlu ve olumsuz olaylarla karşılaşan kişi, akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları anımsar ve berbat bir gün geçirdiği kararına varır. 3. Kişiselleştirme: Kişi, kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili olan olayları üzerine alınır. Örneğin, yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini, 'Mutlaka onu kıracak bir şeyler yapmış olmalıyım' biçiminde yorumlayabilir. 4. Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılır. Kişi, otobüs zamanında gelmediği için, hiç bir işinin yolunda gitmediği yargısına varabilir. Ya da arkadaşı zamanında telefon etmediği için, artık hiç kimsenin onunla ilgilenmek istemediği sonucunu çıkarabilir. 5. Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay 'ya hep ya hiç' kuralına göre değerlendirilir. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu yargısına varılır. Kişi, yalnızca siyah beyazdan oluşan, diğer tonları olmayan bir yargılama sistemine sahiptir. 6. Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken, hatalarını abartır. DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ EDİLEBİLİYOR İkbinüçyüzyıl önce adı konup tanımlanmış bir insani sorun olan aşırı duygulanma halleri, yani aşırı üzülme ve aşırı coşma, ancak son elli yıldır etkili bir şekilde tedavi edilebiliyor. Çağımızın çözümlenebilir sorunu olan çöküntü ve taşkınlık, artık, hekimlerin diğer tedavi edilebilir hastalıklar gibi gördüğü bir sorun. Aslında acısını da çeken bilir. Bir düşünün: Bir zamanlar ne denli iradeli bir insan olsanız da gün gelip, bir nedenle çaresiz, çekilmez çözümsüz bir insan oldunuz ve hatta size bu işten kurtulmak olası değil gibi geliyor ve bunu çözmenin tek yolunun ortadan yok olmak olduğu bile aklınıza geliyor. Eşiniz dostunuz artık eskisi gibi kolay anlaşılır bir insan olmadığınızı ima ediyor ve sizin kendinizden yakındığınız kadar onlar da sizden yakınıyor. Sonra birisi diyor ki, dostum, boşuna bu çektiklerin, bunun çaresi var! İnanmak ne kadar da zor. Oysa bunun çok uzun bir öyküsü vardı, bunlar nasıl düzelir? Yarı inanır yarı inanmaz bir halde bir uzmana gidiyorsunuz, ve tanı konuyor: "Bu bir depresyon..." Sunulan çareye inanmamakla birlikte sizi denemeye davet eden çağrıya kulak verdiğinizde bir ay gibi bir sürede, dünyaya bakarken kullandığınız gözlükler değişiyor. Kendinize güveniyor, dünyayı yaşanır bulur oluyorsunuz. Eskiden kafanızda binlerce kez evirip çevirdiğiniz sorunlar size artık çözülebilir geliyor. Bunu da hekimin size yazdığı bir reçeteye ve/veya sorduğu bazı sorulara borçlusunuz. Yanlış anlamadınız, çöküntü ve taşkınlık artık tedavi edilebiliyor. Yeterki siz bir uzmanın sizi değerlendirmesine izin verin. Bunu deneyenlerin yaklaşık yüzde yetmişi çare buluyor. Bu hiç de düşük bir oran değil. Hazırlayan: Psikiyatrist Doç. Dr. Levent METE

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.