Ressam Nihat KEMANKAŞLI’nın, Oyuncu Pelinsu PİR ile yaptığı söyleşi :
www.nihatkemankasli.com
www.pelinsupir.com
Biraz tiyatrodan konuşalım. Neydi seni oyunculuğa iten?
Çok oyun seyrederdim çocukluğumdan beri… Hani şu tiyatro aşığı denilecek türdendim ben. Sonra yetmedi oyunlar okumaya başladım. Kendi kendime çalışırdım oyunları. Bir oyun seyretmeye gittiğimde kendimi o oyuncunun yerine koyar onun kadar heyecanlanırdım. Onun adına korkardım hata yapmasından, onun aldığı alkışla mutlu olur duygulanırdım. Bir gün, yine oyun seyrederken yanlış yerde olduğumu fark ettim. Benim yerim seyirci koltuğu değil, sahneydi onu fark ettim. Ben orda mutlu olacaktım ve öyle de oldu.
Oyunculuğa başladığın yıllara geri dönelim. Engelleri atlamak ya da biraz daha açarsak zor mu bu ülkede kendini ispatlamak?
Zor olmalı zaten diye düşünüyorum. Hiçbir güzel şeye ulaşmanın yolu kolay olmamalı bence, bir şeyi ne kadar çok isteyerek ve severek yapıyorsan mutlaka karşılığını alırsın. Bu, kendini ispatlamak olabilir, aşık olduğun işi yapmak olabilir, şöhret olmak olabilir ya da sadece mutlu olmak olabilir, ne istediğine bağlı. Sadece yaptığın işi severek, inanarak, doğru yoldan giderek yapmalısın. Benim derdim kendimi ispatlamak değildi, sadece aşkımı yaşamaktı. Bunu senin çok iyi anlayacağını biliyorum resme aşık bir adam olarak ama benim için çok zor oldu diyemem. Doğru yerde doğru zamanda doğru insanlarla kesişti yolum. Benim gibi düşünen, ne istediğimi anlayan ve beni doğru yönlendiren insanlar çıktı yoluma. Başlamaktan çok nasıl ilerleyeceğin önemli. Doğru yoldan gitmezsen yönünü şaşırabilirsin ki bu çok tehlikeli.
Levent Ülgen bir söyleşide “Ben sanatçı değilim. Sanatçılık, çok özel bir kavram. İnsanın sanatçı olması için, gerçekten yaratıcı olması lazım. Biz yorumcuyuz, sadece oynuyoruz” demiş. Böyle düşünenlere katılıyor musun?
Bu çok göreceli bir şey tabi, çok da uzun tartışılacak bir konu. Tıpkı yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar misali, ama ben aynı fikirde değilim. Çünkü oyuncular da yazılmış bir karaktere ruh katıp, kendilerine göre yorumlayıp ona hayat veriyor ve canlı birer karakter haline getiriyorlar. Bence bu bir şey yaratmaktır. Sanatçı yaratan ve üreten olduğuna göre oyuncu tabi ki sanatçıdır. Arkadaşımız alçak gönüllü davranmış sadece.
Öyle görünüyor ki tiyatro daha çok rejisörlerin gibi. Yani oyuncular ikinci planda kalıyor. Günümüz batı tiyatrosunu ve Türkiye’de yapılan tiyatroyu düşünürsek sence de böyle mi?
Reji tabi ki önemli ama oyunun ruhunu yansıtan ve yaşatan oyuncudur. Rejisör ne derse desin oyuncu içinden geldiği gibi oynar. Yani yönetmen oyuncunun ve oyunun genel rejisini yönlendirebilir ama oyuncunun oynayacağı karakterin ruhuna bir yere kadar müdahale edebilir. Ben bir rejisör oyuncusuyum, yani yönetmenin beni yönlendirmesinden, rolümle ilgili detayları incelemesinden, benimle uğraşmasından, müdahale etmesinden mutlu olurum. Bu tiyatro için de televizyon ve sinema için de geçerli benim için.
Geleneksel Türk Tiyatrosunu da düşünürsek (gölge tiyatrosu, meddah, orta oyunu, köy seyirlik vb.) Türkiye de yapılan tiyatro mu yoksa gönül rahatlığıyla Türk tiyatrosundan söz edebiliriz miyiz?
Bu soruda bir fettanlık sezmeme rağmen arkadaşımsın bir torpil yaparız. Şimdi, bence tiyatro tiyatrodur; bu sadece dönemlere bağlı olarak şekil değiştirebilir. Yani köy seyirlik de, ortaoyunu da, vodvil de, fars da birer tiyatro türüdür. “Türkiye’de yapılan tiyatro” diye bir şey olmaz. Sanat evrenseldir. Yanılmıyorsam seninle yapılan bir röportajda “Türk Resmi” değil “Türkiye’de yapılan Resim” denmeli demiştin.
Evet Turgay Kantürk’ün bana sorduğu bir sorudan dolayı demiştim. Halâ diyorum. türk resmi diye bir şey olamaz, türkiye’de yapılan resim olur.
Sözün özü türk tiyatrosu diye bir şey vardır. Gayet başarılı, eli yüzü düzgün işler yapılmaktadır. Tiyatromuzda çok başarılı oyuncular, yönetmenler, tiyatro adamları, sahne gerisinde gayet başarılı ışık yönetmeleri, kostümcüler, dekoratörler bulunmaktadır. Ayrıca Türk Tiyatrosu bizleri yurt dışında da çok başarılı bir şekilde temsil ediyor ve talep ediliyor.
Bu da Türk Tiyatrosu’nun varlığını ispatlıyordur sanırım.
Peki sen öyle diyorsan öyledir.
Aynen öyle.
Türkiye’nin şiirsel ve mitolojik geçmişi çok kapsamlı olmasına karşın Türk Tiyatrosu’nun geçmişindeki öğelerden yararlandığını söyleyebilir miyiz? Yoksa plastik sanatlarda, sinemada olduğu gibi tiyatroda da yüzümüz batıya mı dönük?
Her zaman yüzümüzün bir tarafının batıya dönük olmasında fayda var. Tabi bu demek değil ki kendi geçmişimizi, örfümüzü, adetlerimizi, geleneklerimizi unutalım. Ama dünyada olan gelişmelerden ve yeniliklerden de haberdar olmalı ve bunlardan faydalanmalıyız. Her alanda olduğu ve olması gerektiği gibi. İsteğim ve umudum sadece iyi şeylerden feyz alınması. Bu okuyuculara notumdur, ben arada böyle eski kelimeler söylüyorum, röportajı yapan Nihat Kemankaşlı sevgili arkadaşım, bir donup kalıyor, ne demek istedi şimdi Pelinsu diye… Allahtan meraklı, biraz geçtikten sonra hemen soruyor “Pelinsu düstur neydi” diye… Neyse dağıtmayayım konuyu, ciddiyet de lazım. Ne diyordum, geçmişimizden tabi ki faydalanıyoruz ve faydalanmamız da gerek, çünkü geçmişi olmayan bir toplumun geleceği de olamaz. Bu lafı mecliste söyleseydim alkış alırdım. Harcanıyorum buralarda.
Düstur(genel kural) nedir diye sorarken acaba sen kullandığın kelimeyi biliyor musun özellikle sordum fark etmeliydin. Harcadın beni iki dakikada. Aynı yaştayız ve genelde aynı şeylerden feyz alıyoruz güzelim. Ha ha haa
Parçalarım seni…
Seninle yaklaşık yedi yıldır tanışıyoruz. Oynadığın oyunlarda ve rollerde ki seçiciliğine de tanık oldum. Bir oyuncu için popüler kültür göz önüne alındığında seçici olmak dezavantaj olmuyor mu? Bu tavrının sana getirisi neler oldu?
Bu hepimiz için geçerli değil mi Nihat? Yani sen de böylesin, seçici olmak çok şey kaybettiriyor gibi gözükse de en önemli bir şey, en azından kendini kaybetmemiş oluyorsun. İlkelerini, hedeflerini, kendine ve işine olan saygını kaybetmiyorsun. Kaybettiğin sadece iş ve para oluyor. Eh , istemediğim bir işi keyif almadan yapıp ve kendimden taviz vereceksem, varsın olsun daha az iş yapıp az para kazanayım. Ama mutlu yaşayayım. Aynı fikirde misin derdim ama olduğunu biliyorum. Yine de bilmeyenler için soruyorum, aynı fikirde misin?
Kesinlikle sana katılıyorum. Ama seçici olacağız diye de çok ağır bedeller ödüyoruz çoğu zaman. Her şeye rağmen yaşamda ‘doğru’ durmak gerek. Eğrilmeden.
Ama böyle düşünmeyen ya da uygulayamayan insanlara da saygım var. Çünkü herkesin bir nedeni vardır bir şey yaparken. Hayat bu mecburiyetler ve zorluklarla dolu, kimseyi yargılamaya hakkımız yok bence. Yani bir insan kirasını ödemek, çocuğuna süt almak mecburiyetindeyken ve başka şansı yokken ona neden o işte oynadın, çok kalitesizdi demeye hakkımız yok. İnsanlar bir yere kadar dayanabiliyorlar ne yazıktır ki… Ama gerçeklerden kaçış yok değil mi? Sanırım bu durumda seçme şansımız olduğu için şükretmeliyiz sadece…
Ayrıca birçok oyuncudan farklı olarak plastik sanatlara olan ilgini de biliyorum. Sanatçı atölyelerinde ve sergi açılışlarında seni görmek mümkün. Sence neden oyuncular bu kadar uzak biz ressamlardan? Kültürel alt yapının eksikliği gibi geliyor bana.
Bunun nedeni neden keyif aldığınla ilgili sanırım. Hiç bir yemeği tatmadan tadını öğrenemezsin. Merak ve öğrenme isteği, ama en önemlisi de birilerinin teşvik etmesi. Yaşadığım yer ve bulunduğum çevre de bunu destekledi tabi. Bu konuda şanslıyım. Senin gibi, yani Nihat Kemankaşlı, İbrahim Çiftçioğlu, Temür Köran, Mustafa Horasan, Alp Tamer Ulukılıç, Bayram Gümüş, Özgür Korkmazgil gibi sanatçılarla tanışmam…
Resimle ilgilenmeme ve ufak çapta da olsa koleksiyoner olmamda Turgay Kantürk’ün ve Levent Tülek’in etkisi büyüktür. Onları da atlamamak lazım. Yalnız plastik sanatlar değil, örneğin edebiyata da ilgi duyarım ve takip etmeye çalışırım. Anlayacağın hala açım ve her şeyin tadına bakmaya çalışıyorum. Ayrıca sadece bir oyuncunun değil sanatla uğraşan herkesin tüm sanat dallarından haberdar olması gerekir. Yani sadece oyuncularla ilgili bir eksik değil bu. Hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ressamlarla da ilgili…
Haklısın.
Haklıyım tabi ayol.
90’lı yıllar. “Kim Bunlar” ile yakaladığınız başarı ve hayran kitlesi. Sonrasında o kitle hala hayranlıklarını koruyorlar sizlere karşı. Neydi “Kim Bunları” bu kadar başarılı yapan şey ?
Televizyonun ilk gençlik dizisi olması ve ilk kez gençlerden oluşan kendi starlarını yaratmış bir komedi programı olmasının etkisi büyüktür “Kim Bunlar” ın bu kadar efsane olmasında. Bizler, bizi seyreden gençlerden biriydik, onlardandık, yani onların güldükleri şeyleri anlatıyorduk. Onların dilinden konuşuyorduk. Gençler ilk defa bir işte fonda martı olmaktan kurtulmuş, kendi işlerini yapıyorlardı. Farklıydı, komikti, zekiceydi, absürttü ve anarşist bir işti. Tabi işin başında Ali Poyrazoğlu gibi bizleri doğru yönlendiren, bu işi iyi bilen bir ustanın olması büyük şanstı bizim için. En önemlisi, o bize güvendi çünkü ciddi anlamda hepimiz nerdeyse çocuk yaşlardaydık ve zoru başardık. Farklı, eli yüzü düzgün ve ilkleri yapıyorsan unutulmak biraz zordur. Daha sonrasında da bizler iyi şeyler yaptık ya da yapmaya çalıştık diyeyim. Ki hala hepimiz bir yerlerdeyiz . Şimdi düşünürsek Levent Tülek, Levent Kazak, Nilüfer Açıkalın ve Peker Açıkalın, gerek televizyonun, gerek tiyatronun, gerekse sinemanın hatırı sayılır isimleridir. Arkadaşlarımla gurur duyuyorum.
Geriye dönüp şöyle bir tarihe baktığımızda, büyük kadın sanatçılara rastlamamıza karşın, bunların sayısal yönden erkeklere oranla daha az olduğu görülür. Sence bunun nedeni ne olabilir ?
Bu, dünyada yüzyıllardır erkek egemen bir durumun varlığının açık bir kanıtıdır. Ancak burada da bir ironi var. Yüzlerce erkek ressam var ama Frida Kahlo kadar belki de etkileyememişlerdir dünyayı. Ya da Greta Garbo dersin, ama o dönem için onun karşısına onun kadar büyük bir erkek ismi zor koyarsın. Bu da gösteriyor ki neden tamamen sosyolojik. Ama burada bir şey daha ifade etmem gerekiyor ki sanatçının kadın ya da erkek diye sınıflandırılması bana tuhaf geliyor. Belki de kadınların sayıyı eşitlemek için daha çok çalışmaları gerekiyor. Valla ben elimden geleni yaptım. İlk defa bir kadın olarak erkek işiymiş gibi görülen stand upı yaptım. Daha doğrusu kadınların da bunu yapabileceğini gösterdim. Ama arkamdan gelen olmadı, ben ne yapayım? Benim yok muydu çamaşırım, bulaşığım? Ama ben arada gidip stand up ımı da yaptım elimin hamuruyla… ha ha ha!
Pelinsu Pir dominant bir kadın. Sahne de, TV’de ve gündelik hayatta da bana öyle yansıyor. Peki sence?
Bence bana bir cevap verebilmek zor ama deneyeyim bari. Şimdi tabi sahne ve tv için bunu söyleyemem çünkü oralarda farklı karakterler oynuyorum yani ezik bir kadında oluyor despot bir yurt yöneticisi de. Ama özel hayatımda dominant bir karakter olduğum söylenebilir çünkü hayatımın kontrolünün bende olmasını seviyorum ama sert köşeleri olan bir insan değilim. Sade duygularım yerine mantığımla yaşıyorum bir terazi burcuyum adaletten dürüstlükten ve sevgiden yanayım. İnsanın hiç bir zaman tamamdır ben buyum ve bu kadarım dememesi gerektiğini düşünenlerdenim. Her zaman öğrenilecek yeni bir şey törpülenmesi gereken iyi ya da kötü bir yanımızın olduğunu düşünür ve bunu kendimde uygulamaya çaba sarf ederim. Anlayacağın henüz talebeyim hayatta ve sanırım hepte öyle kalacağım bundan da inanılmaz mutluyum. Tabi ben bunca şey anlattıktan sonra beni tanıyan biri olarak ne yaptın be güzelim ben seni hiç böyle tanımamışım diyebilirsin o yüzden seninde yorumlarını alabilir miyim arkadaşım.
Seni yanlış tanımışım arkadaşım. Şaka bir yana kesinlikle kontrolün sende olmasını seviyorsun ve bu sana ayrıca yakışıyor. Peki, iş hayatında da mantığın mı ön planda yani bazen de arkadaşımdır kıramam kabul ederim projeyi der misin?
Eskiden yapardım sonra gördüm ki bu bana zarar veriyor ve istemediğim işlerde mutsuz oluyorum oysa benim yola çıkış amacım daha öncede söylediğim gibi âşık olduğum işi yaparak mutlu olmaktı. Baktım olmuyor kimseyi kırmadan bu konuda tavrımı koydum artık içime sinmeyen mutsuz olduğum keyif almadığım hiç bir şeyi yapmıyorum yapmamaya çalışıyorum tıpkı özel hayatımda da olduğu gibi.
Özel hayat nasıl gidiyor? Çok özeli soruyorum?
Özel hayatım adı üstünde bana özel canım bunu geçelim şaka tabi hayattaki tek düsturum mutluluk huzur ve sağlık buna göre yaşıyorum bu yüzen binlerce şükür çok mutluyum.
Magazinsel sorulardan uzaklaşsak iyi olacak anlaşılan? Zaten benim gibi bir adamada yakışmıyor böyle sorular değil mi?
Şaşkınlık içerisindeyim zaten. Sen ve magazin, ben ve magazin bence arkamıza bakmadan kaçalım bu sorulardan.
Ciddileşelim o zaman?
Dozunda olsun şekerim. Soranda cevaplayanda sıkılmasın. Yani çok ciddi sorarsan son röportajın olabilir. Arkadaşım bende çok sıkıcı biri olarak akıllarda kalıp yıllarca aslında ben bu değilim diye dolanabilirim sonra birbirimize girmeyelim sen yaptın senin yüzünden diye.
Sıkıcı olmak mı? Seninle bağdaştıracağım en son şey. Sen tanıdığım en güzel en eğlenceli kadınsın.
Bu da okuyucuya notumdur biz arada birbirimizi motive etmeden duramayız tabi böyle yaparak ağzımdan daha çok laf alabileceğini sanıyor ama yanılıyor biz ne diyelim karşılığında, sağ ol arkadaşım sende benim tanıdığım en eğlenceli adamlardan birisin.
Teşekkür ederim arkadaşım. Tamam, konumuza geri dönelim bu kadar şamata sanırım yeter. Okuyucular da şaşıracak iki sanatçının konuştuklarına bakın diye. Oyunculuğa profesyonel anlamda başlayalı kaç yıl oldu?
Net cevap veremem yaşım ortaya çıkar. 1987 de ilk profesyonel olarak sahneye çıktım hesapla ama arkadaşına torpil geçerek neyse ki daha 10 yaşındaydım gencim güzelim.
Tam senden beklenen cevap. Dominantsın aynı zamanda zekisin. Harikasın.
Şaka tabi ki 16 yaşındaydım artık siz çıkın işin içinden.
Okuyucu hesaplasın ben karışmak istemiyorum bu yaş meselesine. Başımı seninle derde sokamam.
Bak bu çok doğru.
‘Kızlar Yurdu’ dizisinde bu güne kadar oynamadığın zor bir karakteri canlandırıyorsun, katı bir yurt müdiresini biz seni geçmişten beri komedi oynarken görmeye alışmıştık neden böyle bir rolü kabul ettin ve bu rolü giyebilmek senin için nasıl bir süreçti ?
Evet Sürreya karakteri benim için değişik bir deneyim oldu çok köşeleri olan bir kişilikti; kendine göre kuralları olan asla hiç bir konuda taviz vermeyen, insan ilişkileri çok kısıtlı ve katı yalnız bir kadın. Kısaca onu canlandırmak kolay gibi gözükse de zor bir roldü. Ama ben rolün yani Sürreya’nın daha çok duygusal yanını yakalamaya çalıştım. Böyle bir kadın var ama bu kadın neden böyle ona bir geçmiş yazdım kafamda nedenler yarattım böyle olmasını saklayan ve aslında Sürreya’nın çok duygusal ve anaç olduğunu gördüm. Rolü çok sevdim ve severek oynuyorum aslında biraz kendimede benzetiyorum Sürreya’yı. Ve tabi başka etkenlerde var. İşi Altıoklar Film yapıyor olması, çok sevdiğim ve yaptığı işi beğendiğim Ceyda Demir’in yönetmen olması, pırıl pırıl gencecik oyuncuların ve deneyimli usta oyuncuların oynaması, teknik ekibimizin profesyonel bir kadrodan oluşması gibi.
Seni uzun zamandır dramalarda oynarken görüyoruz, örneğin Sultan Makamı, Savcının Karısı, Kızlar Yurdu. Artık komedi oynarken göremeyecek miyiz ?
Kendimi asla kısıtlamıyorum bu konuda, bu bilerek yaptığım bir tercihti yani drama da oynamak çok uzun süre hep komedi dizilerinde oynadım ve kendimi birde drama da test etmek istedim aradaki farkı yaşamak istedim ve şunu gördüm ki her zaman denildiği gibi drama oyunculuğu daha zor dur. gerçek şu ki kesinlikle komedi oyunculuğu ç daha zormuş komedide daha inandırıcı olmak zorundasınız çünkü güldürmek ağlatmaktan daha zor dur.Yani komedi drama diye ayırmıyorum içime sinen mutlu olacağım her projede oynarım gördüm ki her ikisini de iyi yapıyormuşum
Peki bu iş dışında yeni bir proje var mı ufukta ?
Yeni projeler geliyor. Bunlardan içime sinen, çok beğendiğim, düşündüğüm yeni sezona iki proje var. Bir de tiyatro projesi, bakalım hep beraber göreceğiz.
Moda’dan bahsedelim mi? Ne zaman taşınmıştın Cihangir’den buraya, ben hatırlayamadım; Moda ve Cihangir farkını da öğrenmek isterim senden.
Moda anlatılmaz yaşanır ben 8 sene önce taşındım modaya yanlış anlaşılmasın ama ben sonradan cihangirli olanlardan değilim tam tersi orda doğdum ve büyüdüm ama bir süre sonra cihangirin beni yorduğunu sezdim. Cihangir gecenin çok yoğun yaşandığı ne kadar kalabalıkta görünse çok yalnız olduğun bir yer haline geldi bende sürekli tüketir üretemez oldum çünkü çok albenisi olan ve baştan çıkartıcı bir yer tam da o dönemlerde modaya geldim bir vesileyle. Aylardan yazdı yemyeşil bir yoldan ıhlamur kokuları içinden geçtim, moda benim içimden geçti, o anda "oh huzur bu herhalde kesinlikle burası olmalı" dedim. Kalabalık olmamasına rağmen kendimi bir dolu hissettim ve karar verdim aradığım yer orası burası, tamamdır dedim. Modaya taşındım.
İyi ki’de taşınmışsın. Seni tanıdığım için çok mutluyum. Söyleşi içinde çok teşekkür ederim. İyi ki varsın.
Ben de senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok mutluyum. İyi ki taşınmışım. Teşekkür ederim, umarım okuyucularda keyif alırlar. Benim için gayet samimi ve keyifli bir söyleşiydi diğer yazılarını dört gözle bekleyeceğim başarılar.
Ben de sana başarılar diliyorum. Akşam Son Gemi’de görüşürüz.