Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

restpektif

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    281
  • Katılım

  • Son Ziyaret

restpektif tarafından postalanan herşey

  1. restpektif

    ABDullah GÜL Cumhurbaşkanı.

    Daha fazla demokrasi, insan haklari, dusunce ozgurlugu ve acik toplum olma yonunde ilerleyen Turkiye'nin attigi bu en onemli adim hayirli olsun...
  2. Bir grup Ankaralı, vali beyi (Atıf Tüzün) ziyaret eder. Başlarında Hoca Rifat Efendi (Börekçi) vardır: - Vali bey, havalar kurak gidiyor... Yağmur duasına çıkmak istiyoruz. - Çıkın... Engel olan mı var? Hoca Rifat Efendi "nasıl çıkalım" der. Üslubunda bir "kaygı" vardır. "Yağmur duasına hükümet ne der, Atatürk'ün tepkisi ne olur" kaygısı. Vali Atıf Tüzün: - Burada hükümet benim... Toplumun huzur ve güvenliğini bozmayacak her türlü eylemde bulunabilirsiniz... Gazi hazretleri laik bir liderdir... Kimsenin inancına karışmaz... İstediğiniz zaman yağmur duasına çıkabilirsiniz... Çağırırsanız ben de katılırım. "Olay" Atatürk'e kim bilir nasıl intikal ettirilir ki, birkaç gün sonra Vali bey Çankaya Köşkü'ne çağrılır. Atatürk sorar: - Hoca efendiler size geldiler... Onlara neler söylediniz? Vali Tüzün "yukarıdaki diyalogu" aynen tekrarlar. Atatürk "takdir eder bir yüz ifadesi ile" yanındakilere döner: - Gördünüz mü benim valimi? İz Bırakan Mülki İdare Amirleri-3... Mehmet Aldan... İçişleri Bakanlığı Yayını... Sayfa 139.
  3. Hayat dort seyle kaimdir derdi babam; su ve ates ve toprak ve ruzgar Buna kendimi sonradan ben ekledim.
  4. Sayin Cyrano, anlasilmamaya hala alisamadim. Yazilarimin icinde gecen asagidaki ifadeleri lutfen tekrar okuyunuz. Acikca ne yaptigimi belirttigim halde merakiniza muhatap olmusum... Saygilar..
  5. Sayin demirefe, konunun acilis tarzindaki haksiz genellemeler onyargili degil de benim dusuncelerim mi onyargili? Halbuki ben kullanilan gozlugu takip ayni gozlukle bir de onlara baktim. Istedim ki bazilari kendi bakis acilariyla kendilerine bakildiginda nasil goruluyorlar, bilsinler. Biraz empati sadece.. Kaldi ki sayin demirefe, konunun ilk yazisi o kadar onyargili ifadeler barindirdigi halde siz onu gormemekle bence belki kendinizin dahi farkinda olmadigi bir onyargiyla hareket etmissiniz. Tarafsizlik bu degildir. Yazimin basinda da belirttim, inanmayanlari rencide etmek gibi bir niyetim yok. Ancak madem tek boyutlulukta israr edilip carpitmalarla genellemelerde israr ediliyor, benimkisi 'buyur burdan yak o halde' hesabindan baska bir sey degil.
  6. Dindar insanlara donuk hatali yaklasimlari, benzeriyle muhatap etmek suretiyle acikliga cikarmak icin devam edelim. Amacim kesinlikle herhangi bir dine inanmayanlari rencide etmek degildir. Ama inananlarla ilgili tutarsizliklara karsin madalyonun kendi akislerini yansittigi yuzune da bakmak lazim. Dinden kacmakta israr edenler bilinc altlarinda gizlenmis bulunan "ya gercekse" korkusundan kurtulmak icin kendilerine yandas bulmaya, hakli cikmaya calisirlar. Boylece psikolojik bir rahatlamaya kavusurlar. Ateistlerin buyuk cogunlugunun kafayi dinle bozmalarinin temel nedeni de aslinda budur. Bunlardan konulari saglikli bir zeminde tartismalarini bekleyemezsiniz. Cunku sadece inkar etmeye kosullandirmislardir kendilerini ve inkarlarina kaynaklik etmeyen herseyi ya duymazdan gelir ya da psikolojik olarak bastirma yolunu secerler. Mesela, diyelim ki tam da kendi inancsizliklarini hakli cikaracaklarini dusundukleri bir nokta yakaladilar. Pesin kabullerinden oturu hemen daldiklari icin "iste bakin, ben size demedim mi, bakin bakin ne diyor.. hahaha, sizi gidi yobazlar sizi. bakin iste ne diyor burda..." tarziyla hamamdan kosar gibi konusurlar. Sonra akli basinda birisi aslinda olayin oyle olmadigini mantikli delillerle ortaya koydugunda ise bizimkiler isi sulandirmaya baslar, kisiliklere saldirir, konuyu carpitirlar. "Sen de nereden ciktin" hesabiyla akli basinda olan kisiye karsi sitemleri kin ve ofkeye donusur bir anda. Ve sonra da her halukarda hakli olduklarina inandiklari icin ilgili ilgisiz bir suru laf kalabaligi sarar etrafi. Ne yaparsaniz yapin, onlari yapilan izahlarla ilgili dusundurmeyi basaramazsiniz. Cunku tek dusundukleri sey; 'ne yapsam da bunu alt etsem'dir. Diyelim ki dinde israr etmeyi hakli gosteren bir durum var ortada. Inanmamakta israr edenler icin o durumun mutlaka bir aciklamasi vardir. Henuz bilmiyorum ama kesinlikle boyle olamaz, olmamali diye dusunur. Bu konuda tipki dindarlara benzerler. Her iki taraf da kendi dusunceleri dogrultusunda bilmedikleri bir hikmetin pesinde kosarlar cunku. Dindarlari anliyorum zira iman etmissen teslim olmak durumundasin ama dinsizlerin bu yondeki cabalarini "dinsizlik dini"ne teslim olmalari olarak goruyorum. Acaba farkindalar mi, kendilerinin de aslinda ideolojik saplantilarini bir din haline getirdiklerinin? Ve biliyorlar mi Islam'in da bunu karsi bir din olarak yorumladiginin?.. Bir de dinsizlikte israrci olanlar kendileri haricindeki herkese esi benzeri gorulmemis bir sevgisizlikle yaklasirlar. Cunku o bilincaltindaki korkuyu hatirlatan herseyden ve herkesten nefret ederler. Onlara savunduklari konuda hak verin, sizden iyisi, sizden cagdasi, sizden zekisi yoktur... Ama sadece bir konuda karsi cikin ve din lehine yorumlanabilecek bir elestiri yoneltin, o zaman da sizden bagnazi, sizden aklisizi, sizden gericisi yoktur... Ilkinde hemen kaynasip dost olur, digerinde nefret duygusunun zirvesini yakalar. Devam edecek..
  7. Konuyla ilgili birkac sey yazmak istiyordum ama Ahmet Altan'in son yazisi o denli dusuncelerime tercuman olmus ki, alinti yapmadan edemeyecegim: Kemalizm, Türk siyasetinin “sihirbaz topudur”, el çabukluğuyla kutuya bir kavram koyup yerine bir başka kavram çıkarma hüneridir. “Kemalizm,” dediklerinde aslında söylemek istedikleri, halkın yönetime karışmadığı, halk tarafından seçilenlerin devletin direksiyonuna asla geçemediği “demokrasisiz” bir toplum projesidir. Ne olduğu tam tarif edilemeyen “Kemalizm”in ana fikri ülkeyi askerlerin, bürokrasi ve yargıyla elele vererek yönetmesidir. 12 Eylül “yüce” Kemalizm’e bir de cumhurbaşkanını eklemiştir ki… Süleyman Demirel’le Ahmet Necdet Sezer, 28 Şubat ve 27 Nisan muhtıralarında “Kemalist cumhurbaşkanının” güzide örneklerinin nasıl davranması gerektiğini göstermişlerdir. Aslında Kemalistleri kutlamak gerekir. İlkeleri arasında demokrasi bulunmayan bir ideolojiyi bu halka “kutsal” bir değer olarak kabul ettirmeleri gerçekten de büyük bir başarıdır. Halkı dışlayan bir ideolojiyi halka kabul ettirmek için elbette seksen yıllık çarpık bir eğitimin bu ülkenin çocuklarını “düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, itaatkar” kullar haline getirmek için büyük çaba sarfetmesi gerekmiştir. Biz Kemalizm’in “el çabukluğunu” nerede görürüz peki? Laiklik ve demokrasi kavramlarının yer değiştirmesinde. Eğer siz “bu Kemalizm ne mene bir ideolojidir, ben buna karşıyım” derseniz… Kemalistler, size “bu adam laikliğe karşı” diye cevap verirler. Siz, Kemalizm’e “demokrasiyi içermediği” için karşı çıkarken, onlar bu karşı çıkışı “laiklik düşmanlığı” olarak sunarlar. En büyük sahtekarlıkları da buradadır zaten. Türkiye, yüz milyar dolarlık ihracatı, 20 milyar dolarlık yabancı yatırımı, yetmiş milyonluk nüfusu ve Avrupa hayaliyle “demokrasisiz” yönetilemeyecek bir hale gelince Kemalizm de kaçınılmaz olarak tartışma gündeminin tepesine oturdu. CHP, ordu ve cumhurbaşkanı, “laiklik” diye bağırıyor. Söylemek istedikleri ise, “biz demokrasi istemiyoruz, yönetimi halkın belirlemesine izin vermeceğiz.” Toplum ve aydınlar da “demokrasi” diye bağırıyorlar. Son seçimler CHP, ordu, Çankaya üçgenini siyaset arenasında yerle yeksan etti. Ama onlar hala dövüşmek istiyorlar. Bu isteklerinin hem kendilerinin hem de ülkenin başına nasıl bir bela sarabileceğini hala fark etmemeleri gerçekten şaşırtıcı. Ama yeni bir döneme geçerken kavgayı uzatmaya da gerek yok. Onların dediğini yapalım. Biz de Kemalist olalım. Mehmet Altan geçenlerde yazdı. Basit bir şartımız var. Kemalizm’in altı okundan “devletçiliği” çıkartalım yerine “demokrasiyi” koyalım. Madem ki laikliğe bu kadar tutkunlar ve asıl sorunları sadece ve sadece laiklik, laikliğe karşı çıkmayan böyle bir değişiklikten gocunmamaları gerekir. Kemalistler, altı oka “demokrasiyi” eklemeye varlar mı? Sanırım bu soru onların sahtekar mı yoksa samimi mi olduğunu ortaya koyacak. Kemalizm’e demokrasiyi ekleyeceğiz, ordu siyasetten çekilecek, halkın iradesi tek ölçü olacak ve hepimiz Kemalizm’i benimseyeceğiz. Başta CHP yönetimi ve ordu olmak üzere bütün Kemalistlere sorun. Bu değişimi kabul ediyorlar mı. Bu tek soruyla gerçeği göreceğiz. Bakalım neymiş bu Kemalistlerin derdi. Gerçekten laikliği mi savunuyorlar… Yoksa, halkı dışlayarak kendi “hukuksuz iktidarlarını” savunmak için mi Mustafa Kemal’in adını ve Kemalizm’i kullanıyorlar.
  8. Tamer Korkmaz'in gorusune katiliyorum: Abdullah Gul Cumhurbaskani olacaktir.
  9. Bu film de birkac yil once okulda izlediklerimden. Odevim konuyla ilgili detayli bir analizdi ama odev kismini tamamladiktan sonra arkaplan islenisine dair kisa bir eklemede bulunmustum. Hocam, sozkonusu ekteki gorusumu en az filmin kendisi kadar cilginca buldugunu soylemisti. Uzerinde uzun uzun tartistiktan sonra bana 'deli' diyenler olmustu. Burada da ayni gorusumu paylasmak istiyorum. Ama filmi izleyenler iyi dusunsun ve lutfen bana deliymisim gibi muamele etmesin Admin'in tanitimda ozetledigi konu aslinda filmin ana konusu. 12 Maymun, 1984 yilinda ilk bolumu cekilmis Terminator filmiyle hemen hemen ayni. Bir farkla: Terminator'de gecmisi degistirmek suretiyle gelecegi yeniden sekillendirme tezi islenirken, 12 Maymun'da ise halihazirdaki duruma neden olmus gecmis aydinlatilarak gelecek sekillendirilmeye calisiliyor. Ancak James Cole bireysel olarak Terminator'le ayni noktaya geliyor, zaten gerceklesmis bir olayi durdurmaya calisarak. Her iki filmde de gecmise yolculuk sozkonusu. Temeldeki bu benzerlige ragmen ikisi arasindaki kalite ve tat ve elbette ki ayrintilar bambaska. Film bence bilim-kurgu tarzini asan bir usluba sahip. Yer yer kendisini dayatan ayrintilar farkli bir yorum getirmeme sebep oldu. Asil konuyu tabii ki yadsimiyorum, fakat dikkatinizi ince bir detaya cekmeye calisayim: James Cole aslinda gercek bir akil hastasi! Bir akil hastanesinde bulunuyor ve psikiyatristi tarafindan kendisine seanslar uygulaniyor. Doktoru bu seanslar yoluyla James'in hastaligina neden olan olaya giderek onu anlamaya ve iyilestirmeye calisiyor. Kullanilan yontemlerden biri ise hipnoz. Hastanedeki deli (Brad Pitt) ise yine ayni hastanedeki gercek arkadasi. Hastaligindan oturu o kisiye de paranoyak dusuncelerinde onemli bir rol veriyor. Ve film James'in hastalikli dusuncelerinden uretilerek doktorun onu anlama cabasiyla desteklendigi icin ortaya bilim kurgu cikmis oluyor. Baska bir ifadeyle; biz 12 Maymun'da bir delinin karmasik dusunce dunyasina dalarak, kendi beynimizdeki gelecege yonelik tasarimlarin sinir tanimazliginin ince esprisini birlestiriyoruz. Olay 2035 yilinda gecmektedir. Yer akil hastanesi. Psikiyatrist, bir akil hastasi olan James'i 1996'da, yani henuz cocukken havaalaninda tanik oldugu bir oldurulme olayina geri goturmeye calisiyor seanslar yoluyla. Cunku James bu olayin etkisinde kalarak akli dengesini yitirmistir ve surekli kabus gormektedir. Yine bunun etkisiyle o sahit oldugumuz 12 Maymun senaryosunu kurmaktadir. Cocuk yasta gozleri onunde birisi oldurulmus kisinin zamanla butun insanligin olumune dair korkuyu icinde barindirmasi ve o dogrultuda hastalikli dusunceler uretmesi son derece dogal. Seanslarda, ya da filmin diliyle konusacak olursak, isinlamada yanlislikla dunya savasi zamanina gonderilmesi bir rastlanti degil. Yukaridaki ozet gorusu cope atmadan once James'in kabuslarini, o kabustaki cocugun aslinda kendisi oldugunu, otel gorevlisinin doktoru asagilamasi uzerine James'in "O benim psikiyatristim." diye savunmaya gecisini bir dusunun. Bir delinin hayalinden insanligin buyuk kisminin yok olusu ve bunun yine baska deliler eliyle yapilmasi... Psikiyatrist haric butun karakterlerdeki kisilik bozukluklarini dusunun lutfen. Surekli delilerle muhatap olan bir deli, baska bir insani ne kadar akli basinda hayal edebilir ki?!.. Psikiyatristin kendisine inanmasiyla merkezi olaya, o havaalanindaki cocukluga donmeyi de dusunun mesela. Doktor gercekte seanslarda ona inanarak (inandigina ikna ederek) James'in hayal dunyasina tam olarak dalmayi basarabiliyor... Arkaplan boyle olmasina ragmen neden senaryo bize oyle gorunmedi diyebilirsiniz. Basta da belirttim; gelecege donuk olabilirlikleri barindiran dusuncelerimizle bir delinin hayal dunyasi arasinda hic fark yok da ondan. Bir deli icin gunumuz dunyasi ne kadar ucuk ve yabanciysa, bizler icin de gelecek o denli ucuk ve yabanci;) Boyle..
  10. Peki insanlar neden israrla dinden kaciyorlar? 1. Cennet ve Cehennem inancinin hirslarini dizginlemesinden korktugu icin. 2. Varlik ve yokluk ikileminden korkarak "ya yoksa" deyu toprak yonlu arzularinin sevimliligine kapilarak kendisini inanmamaya zorladigi icin. 3. Ateist ve dinsiz oldugunda kendisini dusunsel olarak ayricalikli sandigi icin. Devam edecek...
  11. restpektif

    CHP

    Cumhuriyet’i kuran partinin yandaşlığını aşarak bir ideolojik sınıflaşmayı ima eden CHP’lilik, siyasi pozisyon açısından üç ayak üzerinde durur: Modernlik, cumhuriyetçilik ve laiklik. Ne var ki her üç kavram da Batıdakinden çok farklı olarak algılanmış ve yönetici elitin kimliği üzerinden imtiyaz yaratılmasına imkan veren bir biçimde yeniden üretilmiştir. Buna göre modernliğin bireyi öne çıkaran relativist geleneği tamamen dışlanarak, ulus-devlet ve millet yüceltmesine dayanan bir otoriteryanizme kapılanılmıştır. Cumhuriyetçilik toplumun istek, talep ve tercihlerini duymaktan hoşlanmayan, neredeyse toplumun varlığından rahatsız olan bir biçimde tamamen devletçilikle yoğrularak tanımlanmıştır. Laiklik ise, bırakalım bireysel inanç özgürlüğüne kanal açabilmeyi veya farklı inançlara eşit mesafede durabilmeyi, pozitivist bir yoruma teslim edilerek, inanç alanı üzerinde doğrudan tahakküm kurmanın adı haline gelmiştir. Böyle bir ‘vizyon’ içinde toplumun anlaşılması, hatta toplumla ilişki kurulabilmesi bile çok şaşırtıcı olurdu... Etyen Mahcupyan
  12. Benzer goruntuler ve hatta daha ileri boyutta olanlar cagimizin en uygar kabul edilen toplumlar icinden de orneklendirilebilir. Gunumuzde modern zulmun ulastigi boyutu midelerin kaldirmayacagi, yureklerin dayanmayacagi orneklerle anlatmanin geregi yok. Islam'in karsisina konuslandirilan degerler maalesef tarihin en kanli kesidini olusturur. Goruntulerdeki insanlik disi uygulamalarin savunulacak hicbir yonu yok ve elbette modern zulum din adina yapilan zulmu hakli cikarmaz. Fakat tek yonlu propagandist perspektiflerle de bir yere varilamaz. Islam'in sozkonusu davranislari tasvip etmedigini, Peygamber'in uygulama seklini, Ali'nin Kur'an'a yonelim tarzini uzun uzadiya anlatmanin bir yarari olmayacaktir, bunu biliyorum. Cunku Islam'in bu denli duz bir mantikla yargilanmaya calisildigi ortamlarda soylenecek hersey, Ali'nin Muaviye karsisindaki caresizligine donusecektir. Cunku samimiyetle yaklasilmadigi taktirde, ilahi veya beseri, her yasa istismara aciktir. Tarihi iyi okumak gerekiyor. Aksi taktirde, Muslumanlarin ne tur seruvenlerin icinden suzulerek gunumuze geldiklerini yeterince kavrayamadan farkli ve yanlis Islam anlayislarinin temelindeki etkenleri goremezsiniz. Cagi iyi okumak gerekiyor. Yoksa Islam'in insanlik disi uygulamalardan, talibanlardan ibaret olmadigini bilemezsiniz. Zorba gucun onundeki yegane engel olan Islam'a karsi gelistirilen manipulatif propagandalarin kurbani olmaktan kurtulamazsiniz. Islam kaynaklarini iyi okumak gerekiyor. Emir ve yasalarin acilimlarinin Kur'an'da teferruatlarla bulandirilmadigini, bu isin bir sistemi oldugunu, her insanin veya grubun direkt olarak hukum verme yetkisine sahip olmadigini bilemezsiniz cunku. O yuzden tekrar tekrar birilerinin musluman olanlara 'Islam budur' dayatmasini dinlemekten usandigim icin ayrintilara girmeyecegim. Gozu kapali yaklasimlar oldugu surece sonuc alinmayacaktir. Cunku bu durumda karsilikli suclamalarin otesine gecemeyiz. Ornegin goruntulerdeki anlamsiz sonuca karsilik birisi de Istiklal mahkemelerinin mantigini sorsa hic de haksiz sayilmaz kanaatimce. Madem genelleme, al burdan yak misali... Selam ile..
  13. Konuyu hic bu acidan dusunmemistim Karabekir. Medya ve sesleri daha gur cikanlar herseyi o kadar tersten cigiriyor ki, sagduyulu ve objektif bir sekilde olaylari degerlendirmek imkansizlasiyor. Cunku hep tek yonlu agir sesler dolusuyor kulaklara. Ben dahil, bircok insana bazi sozlerin nelere karsilik olarak soylendigi, iste bu agirligin altinda ezilerek gorunmez oluyor. Aslinda, 'dusunulmeyecek bir sey de degilmis hani' diyerek herhangi bir seyi dogru yerinden kavrayabilecegimiz o kadar cok sey var ki. Ama gel gor ki, farkliligin olmadigi ve tektip kalipsalliga teveccuh edildigi ortamlarda zihinsel yeteneklerimiz de kisirlastiriliyor. Bu sozler elbette sadece isaret edilen noktaya dair degil ama genel halimiz uzerine, alintidaki gerceklige istinaden aklima gelenlerdi. Tesekkurler Karabekir, gozden kacirilani goze yeniden ikram ettiginiz icin.. *** Bulent Arinc illa ki dindar olsun dedi. Bulent Arinc, esi basortulu olsun dedi... Bu sozler yanlis bulunuyor da, tersini soyleyenler neden yanlis degil? Cumhurbaskani'nin esi basortulu olamaz, Cankaya'da turban istemiyoruz gibi sozlere tepki olsun diye Arinc boyle bir soylem gelistirdi halbuki. Sen kalk demokrasilerde hic dillendirilmeyen seyleri soyle, sartlar koy, sonra da senin tersini soyleyeni sucla! Objektif bir insan, acik goruslu bir insan bu her iki kistasa da esit itiraz dile getirmelidir. Cunku dindar cumhurbaskani olmasin demekle cumhurbaskani dindar olsun demek arasinda bir fark yok. Esi basortulu olsun demekle esi basi acik olsun demek arasinda da fark yok. O halde neden sadece Arinc'a yuklenildi? Kendi anti-demokratik taleplerini hakli cikarmak icin olmasin?.. Denebilir ki, ulkenin hassasiyetleri falan fistan fesmekan... O zaman size yukaridaki yorumumu hatirlatmaktan ote bir sey yapamam. Sesin gur cikmasiyla irtibati iyi kurmaliyiz. Nitekim gur sesli olmayan hassasiyetlerin sandikta sesini duyduk... Selam ile
  14. Filmi henuz izlemedim ama en yakin zamanda edinmeye calisacagim. Ayrica degerlendirmeler cok hostu. Izlemedigim halde Admin ve Tangeriin bosig'in degindikleri bir replik dikkatimi cekti: "The greatest pleasure is giving pleasure." Yani "En buyuk zevk bir baskasina zevk verebilmektir." Gecenlerde Admin'in tanittigi Venus filmini izledim ve benim de dikkatimi yukaridaki soze benzer bir konusma cekti. Hatta buna, Venus filmiyle ilgili goruslerimi yazarken deginmeyi dusunuyordum. Bu konuyu da okuyunca, aradaki benzerlige dikkat kesildim. Soyleydi Venus'teki konusma: - Do you believe in anything, Maurice? (Hic inandigin bir sey var mi Maurice?) - Pleasure, I like. I've tried to give pleasure. That's all I'd recommend to anyone. (Zevk -haz-, zevk vermeye calistim. Bu herkese tavsiye edebilecegim tek seydir.) Aradaki benzerligi, hatta ayniligi farketmissinizdir. Hayattan zevk almayi on plana alan ve asil zevkin de baskalarina zevk vermekte oldugunu belirten dusunceler. Olabildigine bireysellesmis toplumlarin kuytu koselerindeki yasamlarin "anlam" kavgasi olarak gordum bunu. Bilmiyorum siz neler dusundunuz... Bu arada sevgili Admin, "wasted life" sozunun turkce karsiligi "Harcanmis hayatlar" Saygilar..
  15. Iste tam da bu yuzden, bir 40 yil daha kaybetmemek icin sivil anayasa sart..
  16. Allah'i tanimak baska, Allah'in varligini bilmek baskadir... Muhyiddin Ibn Arabi'nin Fahreddin er-Razi'ye yazdigi mektuptan. Saygilar..
  17. Vahdet-i Vucud dusuncesini savunanlar Peygamberlik makamini ve Islam'i kabul ederler. Tanri bilgisinin kisisel bir cabanin urunu oldugu dusuncesi Vahdet-i Vucud ile degil, onlarin da felsefelerine dayanak yaptiklari, Peygamber'in "Kendini taniyan Rabbini de tanir!" sozuyle baslar Islam tasavvufunda. Ayni sekilde savlarini Kur'an ile delillendirirler. Tasavvuf anlayisinda Islam, hayatin insani ve fitrata uygun sekliyle yasanmasi icin yol isaretleri barindirir, kurallar toplulugu olarak ifade edilir. Vahdet-i Vucud dusuncesindeki Islam alimleri, bahsedilen Tanri bilgisinin salt bir zihinsel cabanin urunu olamayacaginin altini cizerler. Bunu "suur"la, "feraset"le, "takva"yla birlestirirler. Hakiki bilginin yolunun ancak Islam'i hakkiyla yasamaktan gectigini soylerler. Islam'i hakkiyla yasamak, Ali'nin dedigi gibi; "cennet sevgisi ve cehennem korkusuyla" itaat etmeyi asarak kisiyi "ilahi ask" mertebesine goturur. Vahdet-i Vucud dusuncesi sadece bir dusunce seklinden ibaret degildir, Allah'in rizasina uygun yasama gayretidir ozetle. Muhyiddin Ibn Arabi'nin tavsiyelerine bakilabilir. ve daha nicelerinin. Ali'nin yukarida bahsettigim sozunu acmak isterim. Ibadeti uc bolume ayirir: Cennet sevgisi yani tacirin ibadeti, cehennem korkusu yani kolenin ibadeti ve nihayet Allah sevgisi yani hurlesmis, ozgurlesmis olanin ibadeti. Uc ibadet seklinin de Allah katinda kabul gordugunu ama Allah sevgisinin bambaska oldugunu soyler. Cunku Islam insanliga ortalama bir sesleniste bulunur ve herkesi kapsar. Amaci yeryuzunde fitrata uygun bir yasamdir. Bunun saglanmasini oncelikli gorur. Fakat Allah sevgisi her bir kisinin kendi cabasiyla elde edebilecegi bir makamdir. Ve bunu da takva ile mumkun gorur. Tasavvuf ehli de bu noktada, Kur'an'in ortalama insan aklina, duygularina, fitratina ve azami gerceklige hitap edisi konusunda sunu savunur: "Kisi Allah'in rizasi dogrultusunda hayatini duzenledikce, kendisini nefsi arazlardan giderip gonlunu sevgi ile kusattikca Kur'an ona kendisini daha cok acar ve bircok insanin gormedigi seyleri gorur." Nitekim Arabi ve Hallac'in, goruslerini israrla Kur'an'a dayandirmalarinin temeli de budur. Selam ile..
  18. Cyrano, her ne olursa olsun, demokratik mekanizmanin islemesi gerektigi dusuncesine katildiginizdan eminim. Anayasaya uygunluk ve hukukun ustunlugu temelinde siyaset yorumlanmali ve objektif bakistan kastim da her zaman bu olmustur. Siz AKP'nin sozkonusu surecin mimari oldugunu soyluyorsunuz ve iktidar partisinin takip ettigi siyasetten orneklerle elestirilerinizi ortaya koyuyorsunuz. Elestirilerinizin bir kismina tamamen katilmakla birlikte, cikrimlarinizi paylasmiyorum. Sebebine gelince; Oncelikle bir seyi netlestirmek gerekiyor: Hersey anayasaya ve siyasi teamullere uygun bir sekilde yurumeli. Cumhurbaskanligi adayligi icin istenen sartlar anayasada acik bir sekilde yer alir. Adaylara yapilacak itirazlar bu kistas icinde oldugu taktirde dikkate alinir. Onun haricinde yeni sartlar ortaya koymak, hukuk disi yorum ve kisilere dair anayasanin disinda herhangi bir gerekce olsa olsa demokratik tartisma ortaminin bir parcasi olarak kalir ve asla mekanizmayi etkilemez. Cunku sonucta yasalar neyi soylerse o olur. Tabii bu durum demokratik ulkeler icin gecerli bir kistas. Simdi bu kistasla ilgili sunu gorebiliriz: AKP iktidar partisidir ve mecliste cogunluga sahipti. Bu ulkenin anayasasi Cumhurbaskanini meclis cogunlugu secer diyor. Ortada elbette bir temsil adaletsizligi vardi ama bu ulkenin anayasasi bunu da ongoruyor. Baraj sistemi nitekim muhalefet tarafindan da asagiya cekilmek istenmedi. Dunyanin hicbir demokrasisinde, anayasa ve hukuk kurallari icinde, secimle cogunlugu elde etmis bir iktidar "temsil sorunu" ile elestirilmez. Halk iradesiyle meclise girmis olanlara, "sen bu isi yapamazsin" denmez, denemez. Ancak politiklar, yapilanlar elestiri konu olabilir. Ama bizde ne oldu? Surekli olarak AKP'nin ucte bir oyla ucte iki cogunlugu uzerinde duruldu. Bunun herhangi bir hukuki dayanagi var midir? Begenmiyorsaniz, o zaman secim barajini dusurelim deseydiniz.. Bugun MHP'nin aldigi tavir demokrasilerde olmasi gerekendir. Zamaninda CHP bu olgunlukla sureci baslatsaydi (Cunku tartisma surecini CHP baslatmistir, AKP son ana kadar polemige girmemeye calismistir) durum cok daha farkli olabilirdi. Ama tabii Baykal'in secim hesaplarini gozden kaciranlar var. Bu yolla oyunu arttirabilecegini dusundu ama bekledigi sonucu alamadi. Gerilim politikasi ve oy... Bu durum bana o denli net gorunuyor ki, neyse.. Surec bir yil oncesinden kendisini dayatmaya basladi. Once Baykal onderliginde Tayyip Erdogan'in Cumhurbaskani olamayacagi dillendirilmeye baslandi. Deniz Baykal, TSK ile ayni dusunmeyen birisinin Baskomutan olamayacagini soyluyordu. Biraz geriye dondugumuzde ilk tartismanin bu sekilde basladigini gorebiliriz. Bir ulkede Basbakanlik yapmis birisi Cumhurbaskani olamazdi! Baykal boylece anayasanin disinda yeni kriterleri bu sekilde siyasetin icine sokmus oluyordu ve gundemi takip edenler cok iyi bilir ki, bu ilk degildi. Erdogan ve AKP ise, gazetelerde, TV'lerde suregiden polemikten uzak durmaya ve muhalefetin soylemleriyle ilgili yorum yapmamaya ozen gosterdi. Her soruldugunda, "Nisan'a kadar bu konu gundemimizde yok" denildi. Cunku ulkeyi aylar oncesinden Cumhurbaskanligi secimi gerilimine sokmanin bir anlami olamazdi. Gercekten AKP mi baslatti gerilimi? Muhalefet lideri aylar oncesinden yaptigi konusma ve gerilim politikalariyla uzlasmanin tum kapilarini kapatacak, sonra da dayatmak suretiyle "ya bizim onay verecegimiz biri olacak, ya da siz secemezsiniz" diyecek. Buna ragmen Erdogan polemige girmekten hep uzak duracak, itidali elden birakmayacak. Nitekim AKP'nin o donemdeki stratejisi oldukca akillicaydi. Dusunun, muhalefet iktidar partisinin lideri Basbakana 'sen Cumhurbaskani olamazsin, cunku Cumhuriyet'e ve Ataturk'e bagli degilsin' diyecek ve biz de Basbakandan muhalefetle uzlasmasini bekleyecegiz. Var mi boyle bir sey? Hangi siyasetci, kendi sahsi hakkinda aylarca demedigini birakmayan kisiyle uzlasabilir? Hayir, bunu duygusal anlamda soylemiyorum. Siyaset acisindan dusununuz. AKP tabani bu durumda Erdogan'a "helal olsun" mu diyecekti? Sanmiyorum. Ben dahil bircok insan, bu kadar da pasif siyaset olmaz diye dusunecektik. Kaldi ki, hukuk disi davranarak, yasalarda olmayan kriterleri ve kendince bazi isimler uzerinden isteklerini dayatmak suretiyle CHP, ta basindan uzlasi yolunu kapatan parti olmustur. Nisan ayina geldigimizde ise AKP'nin hatalariyla yuzlesmeye basladik. Baykal isin basindan niyetini belli etmis, Mumcu ve Agar da 'halk secsin' diyerek isim uzerinde uzlasmaya gitmeyeceklerini belli etmislerdi. Bu durumda AKP 'muhalefet destek olmuyor, biz de Cymhurbaskanini sececek cogunlugumuz oldugu halde bunu yapmayacagiz' mi demeliydi? Hangi iktidar bunu yapar? Hele AKP gibi bir partinin tabani gozonune alindiginda, intihar demek olurdu bu. AKP anayasanin kendisine verdigi yetkiler icinde elbette secimi yapmaliydi. Ama kendi icinde Bulent Arinc'la onemli bir problemin icine girdi. Secime bes kala, parti icinde etkili bir ismin onderliginde parcalanma belirtileriyle halka gitmenin riskini degerlendirebilmek icin siyasetci olmak sart degil. Arinc'in da olurunu alacak bir adayin belirlenmesi AKP acisindan bir zorunluluk halini almisti. Ve ortaya atilan isim; Abdullah Gul. Bana sorarsaniz, bu en mantikli tercihti. Ama Arinc'in konusmalari, uslubu sozkonusu tercihi saibeli hale getirdi. Arinc, parti icinde kalmasi gereken itirazlarini, Erdogan'in kendisine ragmen birseyler yapmasindan korkarak, daha dogrusu guvenmeyerek disavurmustur. Dayatmalarini garantiye almak istemis ve Gul'e de, AKP'ye de en buyuk zarari vermistir. Adayin son saatlere kadar aciklanmayisi da son derece yanlis bir taktik idi. Ben aslinda bunu bir taktik olarak degerlendirmiyorum, zira parti icinde bir uzlasiya son saatlere kadar varilamamasindan kaynaklandigini dusunuyorum. Bu yine de, muhalefetin her ne olursa olsun "Bu meclis Cumhurbaskanini secemez" tavrini golgede birakmaz. Yandas medyanin surec icerisindeki tavirlari uzerinde duruluyor. Acik olmak gerekirse, Taliban'i bile mucahit olarak lanse eden o yandas diye tabir edilen gazetelerin uclarda gezinen sorumsuz yayinlarina belki bircok kisiden daha fazla karsiyimdir, daha fazla rahatsiz oluyorum. Fakat o surec icinde diger medyanin attigi mansetler, konu edindigi haberler, carpitmalar, niyet okumalar vs. de gozden kacirilmamali. Aslinda orneklerle konuyu acmak isterdim ama yazinin hacmini hayli buyutur. Belki sonra orneklemelerde bulunabiliriz; her iki medyadan da. Kisacasi, tek yonlu bakmamak gerekiyor olaya. Cumhuriyet mitinglerine gelince.. Forumda defalarca goruslerimi paylastim. Insanlarin hassasiyetlerini demokratik olarak dile getirdiklerini, bu kaygilara ve kayginin sahibi halka saygi duydugumu hep belirttim. Bununla birlikte, bazilarinin kaygilari korukledigini, hassasiyetler uzerinden toplum muhendisligi yaptiklarini, mitingleri organize eden guc ile samimi halkin talepleri arasinda uyumsuzluk oldugunu soyledim ve hala da ayni gorusteyim. Guc cevrelerinin amaclarini bir tarafa koyarak mitinglere katilan halki kucumseyici, suclayici her uslubun da karsisinda oldum. AKP'nin konuyu degerlendiris tarzini da begenmedim. Dolayisiyla, bu konudaki elestirilere de katilmak zorundayim. Ne muhalefet ne de iktidar partisi ulkeyi gerecek sorumsuz politikalar yapamazlar. Sorunu demokratik mekanizmayi zorlayarak buyuten CHP olmustur. Anayasaya zoraki yorumlar, askerin siyasete mudahale ortamini hazirlama, muhtirayi bile sosyal demokrasiden nasibini almamis bir parti edasiyla degerlendirme... Yine diyorum, objektif olalim. Anayasal duzlemde AKP Cumhurbaskanini secebilirdi, anayasal bir hak da degildi bu, bir gorevdi. Uzlasma aramasi sorumlu bir politika anlayisi olurdu. CHP'nin tavri bastan ortadaydi, bunu gorememek icin iyi bir mantikci olmak lazim, yoruma gerekce uretilmesi bazinda. "Sen olamazsin cunku guvenilmezsin, secemezsiniz, sectirmeyiz ama ola ki secmenize izin veririz o halde Sener olsun." Bunu "AKP neden Sener'i secmedi" seklinde degerlendirmek, bilmiyorum nasil mumkun olur?.. Hasili konuyu uzatmayalim fazla. Medyadan ve siyasetcilerin konusmalarindan orneklerle tartismaya devam edebiliriz. Yalniz, ne AKP sutliman, ne de CHP tek basina herseyin sorumlusu. Ama ben cozumu meclisin disina tasiyarak siyasetin yeniden siyaset disi unsurlara devredilip bundan iktidar devsiremeye calisma zihniyetinden uzagim. Bircok insan iste bu yuzden AKP'yi desteklemistir. Ulkenin her kesiminden oy alma basarisi kucumsenmemeli. Saygilar..
  19. Ben bu konudaki nihai dusuncemi soyleyerek aradan cekileyim. Cennet ve Cehennem insanoglunun dunyada yapageldiklerinin bilemedigimiz bir alemde somutlasmasi halinden ibarettir. Dinlerin bu dunya hayati icinde insanlari birbirlerine karsi merhamete, iyilige, dogruluga, sevgi ve saygiya, zulme karsi cikip zayifin hakkini kollamaya... cagirdigi halde ayni insanlari gunahin sonucu olan azap ile korkutmalarindan hareketle baskaca bir sonuc cikaramiyorum...
  20. Sayin Tangeriin bosig'e; Dile getirdiginiz "Vahdet-i Vucud" felsefesiyle yakindan ilgilenen birisi olarak konuya dair dusuncelerinizi takip ediyorum. Islam tasavvufunda bu felsefeyi islemis olanlarin tumunun birbirine benzer formlar ve sifrelerle kendilerini anlatmalari hep dikkatimi cekmistir. Ve hepsi de temelde ayni seyi savunur. En basit meselelerde dahi Islam alimleri arasinda gorulen ihtilaflarin tersine, Vahdet-i Vucud dusuncesini sahiplenen Islam tasavvuf ehlinin ittifak icinde olmalari da beni sasirtmistir. Yine hepsinin vurgu yaptigi ortak bir nokta vardir ki, o da; Tanri bilgisinin kisisel bir cabanin urunu olabilecegi noktasidir. Bu dusunceyi istisnasiz hepsinde gormusumdur. Basta Muhyiddin Ibn Arabi ve Hallac-i Mansur olmak uzere. Muhammed Ikbal sifreli anlatisin otesine gecerek durumu cok guzel izah etmistir. Ikbal'in sozkonusu acilimindan anladiklarimi (kendi zihinsel yeterligim icinde) bir vesileyle paylasmistim. Izninizle o konuyu buraya tasiyarak tekrarlamak istiyorum. Sonrasinda da, mumkun olursa, konuyu biraz daha acabiliriz. Saygilar..
  21. Sayin Cyrano, AKP elbette elestirilmeli, yaptigi yanlislar dile getirilmelidir. Ama secim surecinden bu yana tartisilan sey AKP'nin buyuk halk destegi oldugu halde elestirilememesi degildir. Birilerinin halk iradesini kucumsemesi ve % 47'yi dusman gibi gormesidir sorun olan. Bekir Coskun zihniyetidir anlayacaginiz. Hazmedilmesi gereken budur. Birileri israrla AKP'ye oy verenleri Cumhuriyet'le karsi karsiya getirme anlayisindan vazgecmeli. Irdelenmesi gereken konu budur. Kendi adima konusayim: Turkiye'de olsaydim ben de AKP'ye oy verecektim. Ne yani, ben Ataturk ve Cumhuriyet dusmani miyim? Kulturel duzeyi dusuk, gobegini kasiyan adam miyim?.. Bu tur yaklasimlar ister istemez tepki dogurur ve bunlar elestiri degildir. Buyrun AKP'yi beraber elestirelim ama insanlari dislayici, dusmanca usluplardan kacinmak gerekiyor. AKP'ye oy vermis olanlar vatan haini de, halkindan dahi nefret eden lumpenler mi vatansever?.. Sevgili Cyrano, AKP elestirilemez diyen yok, varsa da ideolojik saplanti icindedir. Ama bu forumda insanlar AKP oylari uzerinden rencide ediliyor, kucuk dusuruluyor, hicbir zaman olmadiklari seylerle suclaniyorlar. Siz olsaniz ne yapardiniz? *****, vatan haini, gobegini kasiyan adam, kultursuz, dinci vs vs vs... Tum bu haksiz ithamlar karsisinda "evet haklisiniz AKP'nin bu politikasini ben de begenmiyorum" gibi bir sozle kac kisi davranisini ortaya koyabilir? Istemese de tepkisel davranmak zorunda kaliyor kisi. Yine kendi adima soyliyeyim; sagduyumu muhafaza etmeye, serinkanli olmaya calisiyorum ama birilerinin adeta gozumun icine baka baka "seni gidi akpli vatan haini seni" der gibi yazmasi karsisinda ne kadar dayanabilirim, bilmiyorum. Insanimiz maalesef olgun olmaktan cok uzak... Secim oncesi de, objektif izlenebilmisse, dikkatleri cekmistir: Yogun saldiri ve karalamalar karsisinda buyuk bir cogunluk sessizce bekledi durdu. Oyle bir ortam olusturuldu ki, AKP'ye oy verecegini dahi soylemeye cekiniyordu insanlar. Cumhurbaskanligi surecinde AKP politikasini ben de elestiren birisiyim ama adil olmak lazim, kim bu kutuplasmayi buyuttukce buyuttu? Kim bundan medet umarak iktidar devsirmeye calisti? Ve olan oldu, sessiz kalan cogunluk herseyi icine gome gome tepkisini sandikta yansitti. Ekonomik zorluklar icinde bogusan ve buna ragmen oyunu AKP'ye verenler ancak boyle anlasilabilir. Diyorsunuz ki, AKP magdur rolu oynadi. Sevgili Cyrano, AKP uzerinden magdur edilen halk idi! Cunku muhalefet ekonomiyi elestirecegine, dosdogru politika uretecegine bir kesimin hassasiyetlerini diger kesimin hassasiyetlerinin karsisina koyarak siyaset uretti. Bunda elbette AKP'nin de payi vardi ama gelisen, gelistirilen sureci dogru okumak lazim ve cok da uzagimizda olmadi olaylar. Muhalefet boyle yaparsa AKP de bundan elbette istifade edecektir. Erdogan'in kendisi demiyor muydu: "Muhalefetin tavri bize oy kazandiriyor" diye?.. Cunku adamlar halkin degerlerini hedef aliyorlardi. Iste irdelenmesi gereken konu budur diye dusunuyorum. Saygilar..
  22. Abdullah Gul, diplomatik bir dille adayliginin surecegine dair onemli bir isaret verdi. AKP'nin oylarinin artmasinda en onemli faktor olarak, Abdullah Gul'un cumhurbaskanliginin engellenmesi olarak gosteriliyor. Secmen ayni zamanda Gul'un koske cikmasina da onay verdi mi? CHP genel baskan yardimcisi Ozyurek'in aciklamasi, Gul'un adayliginin sozkonusu olmasi halinde eski tavirlarinin devam edecegi yonunde. Ancak MHP daha ilk basta uzlasma sinyalleri vermeye basladi ve Agar'la Mumcu gibi hareket etmeyeceklerini soyledi. Meclise bagimsiz milletvekilleriyle giren DTP'nin de benzer yonde aciklamalari var. Bulent Arinc ise Meclis Baskanligi'na aday olmayacaginin sinyallerini verdi. Acaba AKP Gul'un cumhurbaskanligina karsin Meclis Baskanligi'ni mi pazarlik konusu yapiyor? Yeniden Abdullah Gul secenegi ilerde, Edip Baser'in iddia ettigi gibi dozaji daha farkli bir askeri mudahaleye kapi aralar mi? Hep uzlasi deniyor. Sandiktaki Halk destegi bu konudaki en buyuk toplumsal uzlasi degil mi? Ya da uzlasidan kasit nedir, nasil olmalidir?
  23. Ozellikle bazi saatlerde server oldukca yavasliyor. Sanirim Turkiye saati ile oglene dogru zamana denk geliyor. Bazen sayfalar hic acilmiyor. Belki sadece bende oyledir, bilemiyorum. Eger genelse, siteyi hizlandirici birseyler yapilsa iyi olur.. Saygilar..
  24. Abraham, ben cehennemin sonsuzluguyla ilgili herhangi bir yorumda bulunmadim. Zaten Kur'an'da ve Peygamber sozlerinde ahiretin, odul ve cezanin ebediligi vurgusu sikca yapilir. Benim uzerinde durdugum husus, odul ve cezanin davranislari kapsadigi ve zahiri olarak ornegin cezalandirilmasi gerektigini dusundugumuz bir davranisin nihai kararinin Allah'a ait oldugu inancina vurgu yaptim. Sanirim anlatmaya calistigim sey yeterince anlasilmamis. Verdiginiz sonsuzluk ornegini bazi vahsi suclar esliginde dusundugumde ve verdigini bir ayette gecen "ve gunahi kendisini kusatirsa" sozuyle birlikte degerlendirdigimde, sonsuz bir azabin hic de bazilari icin adalet disi bir cezalandirma oldugunu dusunmuyorum. Kur'an ayetleri yorumlanirken surekli olarak yapilan bir yanlis vardir: Peygamber'in yorumlayisina ve Kur'an'in anlasilmasina dair gelistirilen yonteme dikkat etmemek. Evet, Islam iman etmeyi herseyin onune koymustur. Bunu yaparken de "ideal insan"in ancak bu yolla olusabilecegi inancini temel alir. Imanin tek basina kisiyi kotuluklerden alikoydugu tezini red eder ayni zamanda ve durumun pratize edilisini sart kosar. Yeryuzundeki adaletsizligin temel sebebini iman etmemede goren bir din elbette iman etmeyenleri cezalandirmakla korkutacaktir. Ancak burada gozden kacirilan bir husus var ki, o da asil sozkonusu edilenin "iman etmemek" oldugudur. Diger gunahlar veya kotulukler icin de ayni durum gecerli. Kisacasi, benim iman etmeyenleri de cennete gondermek gibi bir amacim yok, her iman edenin cennete gidecegini iddia edemeyecegim gibi. Herhangi bir seyi elde edebilmek icin reel anlamda birseylere sahip olmak durumundasiniz. Iman da boyledir. Iyi bir insan olmanin sarti sahih bir iman olarak ortaya konur. Genellemeci bir mantikla dusunuldugunde, iman etmezsen gunahkarsin! Cunku gunahin, sucun onunu ancak iman alabilir. Dolayisiyla, bu durumda iman etmememin ceza konusu olmasi anormal bir durum degildir. Ama yine verdiginiz ayette de gectigi gibi "Her kim (musluman, gayri muslim ayrimi yok burda) bir gunah isler ve gunahi kendisini kusatirsa" sozunde de goruldugu gibi iman etmek de basli basina bir kurtulus yolu degil. Yani her iman sahibine iyilik getiremeyecegi gibi her imansizlik da sahibine kotuluk getirmez. Temel espiri, genel yasalardir. Bu yasa da yeryuzunde adaletin ancak imanla saglanabilecegini ifade eder. Ve son bir husus: Tekrar etmek gerekirse, odul ve cezanin sahibi Islam inancinda sadece Allah'tir. Neden falan filan kisiler sonsuz zamanda azap gorsun turu yorumlar ancak birer faraziyedir. Ve elbette sonsuz azabi hakedenler mevcuttur. Selam ile..
  25. Ilginc, ilk kez Turkiye'nin bir turlu ilerlemeyisinin sebeplerinden biri 'Islam' gosterilmemis. Olumlu bir gelisme dogrusu. Saka bir yana, meclisin kiyak emekliligi tek kelimeyle ahlaksizca. Kaldi ki sadece vekiller degil, onlarin cocuklari da yararlaniyor bu kiyaktan. Taa bilmem kac sene once olmus bir vekilin maasi hala cocuklarina odeniyor, saglik hizmetlerinden yararlandiriliyor. Devletten gecinen eski milletvekillerine ornek olarak sadece Leyla Zana'nin, Hasan Mezarci ve Sevki Yilmaz gibi kisilerin ornek verilmesi, devlet boluculere ve seriatcilara para veriyor ekseninde konunun ele alinmasi da yine tarafli bir yaklasim. Saglikli bir elestiri uslubu degil acikcasi. Sanki bunlar olmasa bu kiyak duruma sesimizi cikarmayacakmisiz gibi bir izlenim veriyor. Halbuki olayin kendisi elestiriye konu olmali ve her kim olursa olsun, kisiler degil, uygulamanin kendisi oncelikli ele alinmali. Selam ile..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.