Her Şey Bizde Gizli
Çoğu zaman, hayat kendi rotasında akıp giderken, biz bir yerlerde takılıp kalmışızdır. Derin bir ümitsizliğe düşüp, boğulmuşuzdur yalnızlığın en koyusunda.
Sığınacak bir liman bulamamışızdır kendimize, derdimizi dökecek bir yürek, içimizi ısıtacak bir bakış, hayata tutunacak bir dal belki de… Tek istediğimiz birinin gelip bizi kurtarmasıdır, içine girdiğimizi düşündüğümüz o dar boğazdan.
Dalların baharla birlikte yeniden filizlenmeye başlaması, güneşin sabahları daha parlak ışıklarla doğması, kuşların pencere önlerinde daha bir aşkla ötüşüp durması bile bizi çekip çıkarmaya yetmez içine düştüğümüz karanlıktan.
Çocukların sokaklarda yankılanan çığlıkları, denizlerden kopup gelen yosun kokuları, sevdiklerimizin anlamlı bir bakışı bile yetmez hüznümüzü bastırmaya.
Oysaki içimizdeki karanlığa sarıldıkça daha da kararmakta olduğunu bilemeyiz ufkumuzun. Fark edemeyiz güzelliklerden ne kadar uzaklaşırsak o kadar çok kaybolduğumuzun.
“Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.”(*) diyor şairin biri.
Hakikaten, içimizdeki çocuğu susturduğumuz sürece, kaybetmekteyiz anılarımızı. Sessizliğe sığındığımız sürece, küçülmekteyiz o sessiz surların içerisinde. Tükenmekteyiz, tükenmek istediğimiz kadar.
Neyi görmek istersen onu görürsün baktığın her yerde ya da neyi hissetmek istersen onu hissedersin dinlediğin bir ezgide.
Hüzünse görmek ve yüreğinde yaşatmak istediğin, bütün renklerini yitirir hayat.
Gökkuşağının bile tek bir rengi vardır o zaman. Nehirde yüzen balıkları, mavi semalarda uçan kuşları bile göremezsin. Çiçeklerin renklerini seçemezsin.
Yaşamak istediğin koca bir acıysa, dokunmak istediğin buzdan bir duvarsa ve hayatın bütün renklerini boğmaksa, bütün seslerini susturmaksa istediğin, iste yeter.
Sana en büyük acıları, en büyük karanlıkları, en büyük yalnızlıkları sunar hayat hiç çekinmeden, emin olabilirsin.
“İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün.”(*)
Sevinçlerimizi öldürmek istediğimizde yanımızda buluruz kederlerimizi.
Türküleri susturmak istediğimizde sustururuz anılarımızın, düşlerimizin ve yüreğimizin sesini. Oysaki bir yandan konuşmaya devam etmektedir yaşam; türkülerini söylemeye, hikayelerini yazmaya…
Çiçekleri soldurmak istediğimizde bile bir yerlerde filizlenmeye devam edecektir yeni tomurcuklar. Yaprak yeşil olduğunu unutmayacaktır hiçbir zaman renginin.
Biz olmak istediğimiz kadar insan olacağız bu yüzden, her zaman.
Hissetmek istediğimiz kadar hissedeceğiz sevgiyi, mutluluğu, acıyı ve kederi…
İnsanları mutlu görmek istediğimiz kadar mutlu olacak insanlar.
Barışı görmek istediğimiz kadar barış olacak yaşadığımız topraklarda, uçurmak istediğimiz kadar beyaz güvercinler uçacak semalarda.
Bizim istediğimiz kadar çocuklar ölecek yeryüzünde.
İstediğimiz kadar yaşayacağız bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
Duymak istediğimiz kadar silah sesleri duyulacak yaşadığımız şehirlerde.
“Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir.”(*)
Bunun için öyle bir ülke düşle ki görmek istediğin, öyle bir sevgi düşle ki yaşamak istediğin, öyle bir mutluluk hayal et ki insanlara vermek istediğin, öyle olsun gerçek yaşamda da.
Çünkü görmek istediğin kadar görür, yaşamak istediğin kadar yaşar ve insanları mutlu etmek istediğin kadar mutlu olursun.
Sevgiyle kalın!
(*) Can Yücel’in Her Şey Sende Gizli şiirinden...