Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Umut Yılmaz

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    11
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Umut Yılmaz - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Merhabalar, AKM Oda Tiyatrosu'nda Berkun Oya'nın yazdığı Yangın Duası adlı oyun sanırım 4 sezon oldu sergileniyor. Oldukça uzun bir süre... Gittiğimde salon hemen hemen tam doluydu. Oyun hakkında olumlu eleştiriler duymuştum, ama bu kadar sezondur sahnelenen bir oyuna oyun ne kadar güzel olursa olsun bu kadar yoğun bir ilginin olacağını tahmin etmiyordum. Oyun aldığı olumlu eleştirileri hak etmiş. Bazıları oyunda Zajo karakterini canlandıran Berkun Oya'yı başarısız, tekdüze bulmuşlar. Daha önce bu rolü Ahmet Uğurlu canlandırıyordu. Belki bu iki kişiyi kıyaslarsak Ahmet Uğurlu daha ağır basıyor ama Berkut Oya'ya yine de haksızlık yapıldığı görüşündeyim. Yaşama tutunacak bir yerleri kalmamış, bunun için ölmek isteyen ama bunu da başaramayıp sonsuzluğa karışmaktan korkan 3 karakterin içinde Ali Atay'ın canlandırdığı Bin karakteri en renkli karakter olarak göze çarpıyor. Zajo'nun durgun karakterini Mişka ile birlikte dengeliyorlar. Ali Atay'ın oyunculuğu oyunu tek başına bile götürebilecek seviyede (diğer oyuncular da ondan altta kalmıyorlar ama.) Oyun bol bol düşünerek, tam o sırada Bin'in ince bir esprisi ile kendime gelerek geçti. Konusu ve dekorları için bile görülmesi gerekli bence. Ayrıntılar şöyle; Yazan: Berkun Oya Yangın Duası Yöneten: Berkun Oya Dekor Tasarımı: Berkun Oya Kostüm Tasarımı: Berkun Oya Işık: Berkun Oya Müzik: Tan Tunçağ Oynayanlar: Berkun Oya Ülkü Duru Ali Atay
  2. Merhabalar, Evridike'nin çığlığı! Mükemmel!
  3. Merhabalar, Muhammer Karaca Tiyatrosu'nda Cem Yalın'ın oyunu "Yürümeyi unutmuş tel cambazı" nı izledim. Bakırköy oyuncularının sahnelediği bu oyunun ilgimi çeken yönü oyuncuların performanslarından çok oyunun konusu oldu. Konu savaş. Aslında savaşın yıkıcılığdan çok, günümüzün sadece kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen sömürgeci anlayışı tarafından "kahraman olmak" vaadi ile savaşa gönderilen insanları anlatılıyor. Bir tarafta politikacılar ve ordu, diğer tarafta halk var. Oyunun baş rolündeki askerin psikolojik durumu çok güzel anlatılmış. Zor durumdaki o asker yaşadığı sıkıntıyı ben de yaşadım. Asker rolündeki oyuncu içinde bulunduğu çaresizlik durumunu yansıtmada çok başarılıydı. Oyunun kalabalık bir kadrosu var. Dikkat çeken birkaç iyi oyuncu var daha var. Diğer oyuncular vasat bir performans sergilediler diyebilirim. Son olarak görülmesi gereken bir oyun diyorum.
  4. Profilo Alışveriş Merkezi'nde Papaz Kaçtı adlı oyunu izledim. Yorum dediğin şey öznel olur haliyle fakat benim yorumum haddinden fazla öznel. Oyun hakkında fazla yorum yapmayacağım bu yüzden. Belki de oyunun hak etmediği laflarla kafanızı karıştırmak, sizi oyundan soğutmak istemem. Bu tip senaryoları ("bu da ne demek? ne tip bir senaryo ki bu?"diyeceksiniz! aşağıda yazacağım şimdi. İşte öyle bir senaryo:)) sevmediğimi oyunu izlerken bir defa daha anlamış oldum. Kendimi zorlayıp birkaç kelime ile ifade etmem gerekirse oyun tek düzeydi. Bir sonraki sahneyi tahmin etmek kolay olduğunda gizemi ve dolayısıyla heyecenı yoktu. Oyunu izlerken biraz da yorgun olmamdan olsa gerek ki seri şekilde akan replikler başımı ağrıttı (komedi oyunu ya bu! böyle olması gerekiyor haliyle! Benim ki de laf işte!). Karakterlerin iç dünyaları tek tek ele alınmamış, tek bir tirat bile yok. Dolayısıyla geneline sitcom havası hakim biraz kuru bir oyun. (Güya yorumu kısa kesecektim!) Olumlu birşeyler yazmak çok isterdim ama ne yazık ki elimden gelmiyor. Ama benim yüzümden oyuna gitmemezlik falan yapmayın sakın! Oyunun sadece sizin bulabileceğiniz olumlu yönleri olduğuna inanıyorum. Ayrıntılar şöyle: Dormen Tiyatrosu tarafından 20 yıl önce sanheye konan ve büyük ilgi gören kahkaha tufanı oyun Papaz Kaçtı, film ve dizilerin tanınmış oyuncularının performansı ve usta Haldun Dormen’in yönetiminde tiyatroseverlerle yeniden buluşuyor. Olay, 1943 yılının Haziran ayında İngiltere’nin kuzeyinde Middlewick köyünde geçer. II.Dünya Savaşı’nın ortasında Doris ve rahip olan kocası Lionel’ın mutlu bir evliliği vardır. Eski bir gösteri kızı olan Doris’in halen asker olan eski arkadaşı Clive’in eve ziyarete gelmesi, kocası Lionel’in yokluğunda Doris’i bir parça eski hayatını yaşayamamanın sıkıntıdan kurtaracak gibi görünse de, meraklı komşusu Bayan Skillon ve zamansız bir anda eve gelen ve Papaz olan amcası Lax Piskoposu’nun Clive’i Doris’in kocası zannetmesi ile başlayan karmaşa, sürpriz kişilerin katılımı ile giderek içinden çıkılmaz bir hal alır... Yazan: Phillip King Çeviren: Leyla Erduran Yönetmen: Haldun Dormen Oyuncular: Asuman Dabak, Ayşen Gruda, Ferdi Akarnur, Ufuk Özkan, Hilmi Erdem, Hilmi Özçelik, Murat Ergür, Buket Özkat P.s.: Sevgili diloş!!!
  5. Üniversite öğrencisiyim ve aynı zamanda çalışıyorum. Yaş 24 e.
  6. Kenter Tiyatrosu'nda Anna Karenina'yı genel olarak beğendim. Romanın ağır bir atmosferi olmasına karşın işin altından iyi kalkmış oyuncular. Pek sıkıldığımı söyleyemem. Oyun sırasındaki tek problemim hafif kırık koltuğum oldu:) Pek rahat edemedim. Tiyatro tıka basa doluydu ki bu benim çok hoşuma gitti. Anna'yı oynayan bayan (ki sanırım adı Yeşim Koçak) iyi bir oyunculuk göstermesine rağmen farklı sahnelerde çoğu zaman aynı mimik ve ses tonuyla oynadı. Zaman zaman aynı sahneyi 2. kez izliyormuş hissine kapıldım bu yüzden. Gerçi kendisine hak veriyorum. Rol zor bir rol. Oyunun da temposu belli sürekli bir sıkıntı, kuşku, şüphe...2 saat 10 dakikaya mimik mi dayanır desenize:) Yıldız Kenter ise bu oyunda yan rollerdeydi. Toplasan sahnede 10 dakika kaldı. Kendisini daha uzun izlemek isterdi. Yazık! Ayrıntılar şöyle; Tolstoy’un ölümsüz romanı Anna Karenina, Kenter Tiyatrosu’nda Türk tiyatroseverlerle buluşuyor. Helen Edmundson’un farklı oyunlaştırması ile ilk kez 1992 yılında İngiltere’de sahnelenen oyun, “Yılın Olağanüstü Tiyatro Olayı” olarak karşılanmıştı. Edmundson, geçmişteki yüzlerce tiyatro ve sinema uyarlamasından farklı olarak bu kez sadece Anna’yı ve yasak aşkını değil; Tolstoy’un kendisini ve değişen Rusyasını da sahneye taşıyor: Yakıcı tutkulara sahip bir genç kadının tutucu aristokların dünyasında yeri var mıdır? Hem anne hem sevgili olunabilir mi? Toplum özgürlüğe, özellikle de kadınların özgürlüğüne hiçbir zaman hazır olmayacak mı? Anna, Vronski’yle karşılaşıncaya dek, mutluluk, aşk gibi konuları pek düşünmemişti. Ama artık geldiği noktada sadece kocası ve çocuğuyla değil, bütün toplumla çatışmak zorunda kalıyordu. Peki bunu istiyor muydu? Buna hazır mıydı? Levin ise yaşadığı dünyada, en az Anna kadar mutsuzdu. Ama onun çözümü toplumsal bir değişim yaratmaya çalışmak olacaktı. Toprağın sahibi bir kişi olmak zorunda değildi, çalışanlar sadece ücretlerini alarak yaşayamazlardı, hem sorumluluk hem de mutluluk paylaşılabilirdi. Böylece dünya daha mı güzel olacaktı? Levin başarabilecek miydi? Peki Anna’nın dünyası nasıl güzelleşecekti? Yazan: Lev Tolstoy Uyarlayan: Helen Edmundson Çeviren: Cevat Çapan Yönetmen: Mehmet Birkiye Oyuncular: Yıldız Kenter, Cüneyt Türel, Hakan Gerçek, Yeşim Koçak, Engin Hepileri, Demet Evgar, Engin Altan Düzyatan, Sibel Taşçıoğlu, Cengiz Bozkurt, Osman Sonant, Ahsen Gül, Ece Aksel, Ece Erişti, Derya Aslan, Ferdi Alver, Hakan Silahsızoğlu, Hare Sürel, Seval İşgören, Ushan Çakır Kostüm Tasarımı: Canan Göknil Dekor Tasarımı: Barış Dinçel Işık Tasarımı: Cem Yılmazer Müzik: Deniz Sever Koreograf: Cihan Yöntem
  7. Öncesinde araştırma yapmadan gittiğim bir oyundu. Ne ile karşılaşacağım hakkında pek bir fikrim yoktu. Sadece oyuna Hasibe Eren'in çok büyük ağırlığı olacağını düşünüyordum nedense, oyuna damgasını vuracaktı. Ama hiç de öyle olmadı..."Şu oyuncu oyunu aldı götürdü!" diyebileceğim bir kişi yok. Tam bir takım oyunu:) Oyun çıkışında akılmda tek bir ses vardı;" Ne oyunculuktu be!" Güzel bir oyun. 10 üzerinden 8 veriyorum:) Unutmadan konusu ve ekibi şöyle; Yazan: Oktay Arayıcı Yöneten: Taner Barlas Müzik: Timur Selçuk Dekor Tasarımı: Özhan Özdil Kostüm Tasarımı: Nihal Kaplangı Koreografi: Yasemin Gezgin Dramaturg: Hatice Yurtduru Işık Tasarımı: Fatih Mehmet Haroğlu Efekt Tasarımı: Levent Akman Oyuncular: Sema Keçik (İnsaf), Hasibe Eren (Gülsün), Rahmi Elhan (Sıtkı), Mehmet Bulduk (Halet Rezaki), Kutay Kırşehirlioğlu (Dursun Ali), Mahperi Mertoğlu (Ayşen), Ahmet Özarslan (Refik Mayısoğlu), Sezai Aydın (Müfit Mürted), Zafer Kırşan (Nasuhi), Enes Mazak (Garson) Yardımcı Yönetmen: Ersin Umulu Asistanlar: Zafer Kırşan, Enes Mazak Oktay Arayıcı’nın Ortaoyunu özelliklerinden yola çıkarak 1977 yılında yazdığı, Timur Selçuk’un müziklerini bestelediği ve günümüze kadar pek çok kez sahnelenen oyun, kadının toplumdaki yeri ve evlilik kurumunu ele alan bir komedi niteliğini taşıyor. İnsaf Hanım, kocası öldükten sonra kızı Gülsün’e zengin bir koca bulmak için çareler aramaya başlar. Tek isteği geçim derdinden kurtulmaktır. Bir gün aklına müthiş bir fikir gelir ve gazetelere ‘Goncagül’ rumuzuyla evlenme ilanı vermeye karar verir. İki yüz altmış bir damat adayı arasından seçtikleri damat adayları ile İnsaf ve Gülsün’ün arasında geçen birbirinden gülünç, trajikomik olaylar, Timur Selçuk’un müziği eşliğinde dile getiriliyor.
  8. Umut Yılmaz

    Oyun eleştirileri

    Geçen ay Kenter Tiyatrosu'nda izlediğim ve keyif aldığım "Kocasını Pişiren Kadın" adlı oyun pop art bir komedi. Konusu gündelik hayatta sıkça karşılaşılan bir olay olmasına rağmen (sonu pek öyle değil ama...!) çizgi romandan fırlamış 3 karakter ve iyi oyunculuk oyuna tat katmış. Oyuncularda Şenay Gürler'e olan hayranlığımdan dolayı bu akşam 2. defa izliycem bu oyunu. Görülmesi gereken bir oyun bence. Yarın ocak ayının son gösterisini yapacaklar bildiğim kadarıyla. Ayrıntılar şöyle; Kocasını Pişiren Kadın, kocasını fazla seven bütün “fedakâr” kadınlar ve eşleri tarafından mükemmel sevildiğine inanan bütün “vazgeçilmez” erkekler için, her tür sürprize açık bir kahkaha tufanı... Hilary, güzel Laura için kendini terk eden kocasına lezzetli bir sürpriz hazırlıyor. 19 yıllık eski evliliklerinin muhasebesini yapacakları bir akşam yemeğine davet ediyor. Hem de Laura ile Kenneth’ın evliliklerinin 3. yıldönümünde. Belki de bu, Elvis şarkıları eşliğinde bambaşka bir birlikteliğe atılan ilk adımdır. Yazan: Debbie Isitt Reji: Özen Yula Oyuncular: Devrim Yakut, Erdem Akakçe, Şenay Gürler Dekor Tasarımı: Barış Dinçel Kostüm Tasarımı: Serdar Başbuğ Işık Düzeni: Yakup Çartık
  9. Umut Yılmaz

    Bana Bir Şeyhler Oluyor

    Bu replikleri replik yapan Yılmaz Erdoğan kadar Altan Erkekli'dir de bence.
  10. O sese kulak vericem. İki iş bi şekilde birlikte gider heralde. Refleks'e bir uğradım oyunculuk dersi için geçende. Bakalım...
  11. Herkese merhaba, Önce kendimden biraz bahsedeyim. marmara üni. almanca işletme son sınıf öğrencisiyim. 82 doğumluyum. bu sene bir şirkette çalışmaya başladım. mesleğimi çok seviyorum diyemem ama nefret de etmiyorum; daha doğrusu +'e kayan bir nötürlük hissediyorum işime karşı. Lise yıllarımdan beri bu tip bir meslek düşlemiştim. kariyerimin parlak olabileceğini düşünüyorum, biraz hırs eksikliğim var. tabi yolun çok başında olduğum için gelecekte bu mesleği yapamaya devam edersem aynı derecede mutlu olabilir miyim bilmiyorum. son 2 yıldır tiyatro ile ilgiliyim. daha önce oyunculuk gibi bir isteğim hiç yoktu. belki de bunun sebebi oyunculuğun bir macera işi ,büyük bir risk olmasıydı(o zamanki bakış açımla.). Bir de hepimizin bildiği en klasik sebep; çevremin şartlandırması...."doğru düzgün" bir iş bul! para kazan! lafları.... 1,5 yıl önce sahneye çıktım. daha öncesinde eğitimim 2 ay sürdü. ilk denemeye göre kendimi başarılı buldum. MSM'in konservatuar sınavlarına girmeyi istiyorum. daha öncesinda kısmetse bir kez daha sahneye çıkıcam. daha fazla uzatmadan soruma geçeyim. bu yaştan sonra! bu yaşıma kadar aldığım eğitimi bir kenara bırakıp oyunculuk yapmak delilik midir? Türkiye'de tiyatro ve sinema oyunculuğunun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Tiyatrocular sürünmeye(bu tabiri kullandığım için kusura bakmayın) devam mı edecekler?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.