Simdi anlarsın 1 kelimesi nasıl oraya geldiği.Bazen bisiler anlatmaya çalışırken çok açık bir şekilde anlatırsın anladın mı dersin hayır derler.Ben pek tanımıyom seni onlara benziyomusun bilmem. zora gelince hayır anlamadım derler.Konu akışını baska yere çekerler.Yevm :Bir gün
Arastırmayı seferim demistim.Ben pek arapca kelimelerini bilmem dedim zaten.Dün biraz bakayım şu arapça kelimelerine.Bana öğretilen şeylerden biri bir elifin binde fazla anlamı vardır.Bircok anlam içerdiğini herkes bilir arapçada.Yevm kelimesi ise hani dedim ya gün , devir manasında bildiğimi.Acaba yevm bir cok anlamı içeriyor gün , devir den baska.Yaw bu çoklu es anlamlar nerde doğduğuna bakayım dedim.Az biraz baktıktan sonra şöyle bişi farkına vardım.Arap lisanının çok zengin bir dil olduğu ve aynı kelime icin yüzlerce eş anlamlı kelime varmıs.Yalnız aslan kelimesi icin dört bin arapca olduğu söyleniyor.Deve ,kap(çanak) ve diger kelimeler içinde öyle bir zenginlik vardır.Bunlar birkaç örnek.Bunun izahı şöyle açıklanmıştı.Lügatçıların kelimeleri toplamaya başladıklarında, bile bile yaptıkları bir şeydir. Her dilde olduğu gibi, Arapça'da da birçok lehçe mevcuttur. Bir kabilenin kelimeleri diğer bir kabile için anlaşılır bir durumda değildi.Bir hadis şeri-f vardır.«Ebu Hureyrediyor ki: Bir gün Hz. Peygamber benden, kendisi için bir bıçak bulmamı istedi.» Bunun için Hz. Peygamber öyle bir kelime kullandı ki, Ebu Hureyre bunu anlayamadı. Ve Hz. Peygamber'in ne istediğini sordu: Hz. Peygamber tekrar ederek, bu sefer daha başka bir kelime kullandı. Bunun üzerine Ebu Hureyre anladı ve; «Hayatımda ilk defa bu kelimenin bıçak manasına geldiğini duydum» dedi.Su halde Arap lisan ilmi başlayınca, lügat toplayanlar, lehçeler arasında bir fark gözetmediler. Arabistan'daki bütün lehçelerin kelimelerini topladılar ve Mekke lehçesi ile (Kureyş lehçesi) yetinmediler; bilakis bütün Arap kabilelerinin lehçelerini aldılar. Netice olarak, bu lügat toplayıcılar öyle müteradif kelimeler aldılar ki, bunlar ancak bazı bölgelerde biliniyordu.Kelam ilmine dair tercümeler yapılırken, bir ıstılaha ihtiyaç duyuldu. Bu theologie kelimesiydi. Yunanca olan Theologia kelimesi Usulojya olarak alındı ve yazıldı. Bugün dahi mevcut olan bazı el yazması kitaplarda, Usulojya kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Bir zaman sonra bu ıstılah, Rububiyye olarak değiştirildi. Bu kelime, Rab, Allah kelimesinden gelmektedir. Daha sonra bu ıstılah da değiştirildi, ilahiyat dendi ki bu günümüze kadar devam etmektedir.Fark edersez yazılan tercümelerde türkü olsun yabancısı olsun orda yevm kelimesini bir gün olarak almışlardır.İlahiyet tarafında kabul edilmesindedir.EKBER Fİİ YEVMİN ( BİR BİRGÜNDE) NEDEN GELMEDİĞİ ANLADINMI SİMDİ ORDA 1'İ ARAMAYA BASLAMA.Çünkü yevm kelimesi ilahayet tarafında bir gün alınmıs.Bu birçok arastırmadan sonra bu kelimeler türkce tercümesi kabul ediliyor.
''Fatiha süresinde, Türklerin bilmedikleri bir tek “iyyake" kelimesi vardır. «Bismillah» daki isim kelimesi Türkçede de kullanılan bir kelimedir. «Allah», «Rahman», «Rahim» de bilinen kelimelerdendir. «Elhamdü lillahi rabbil alemin» cümlesinde geçen, «Hamd», «Allah», «Rab» ve «Alemin» kelimelerinin ne anlama geldiğini hemen hemen bütün Türkler bilirler. «Rahman», «Rahim», «Malik», «Yevm», «Din» kelimeleri de bilinir. «îyyake na'budu» da sadece «iyyake» kelimesi bilinmeyebilir. «Na'budu» kelimesinin «îbadet» kelimesinden geldiğini söylediğimizde, herkes bunu anlar.''