-
İçerik Sayısı
5.541 -
Katılım
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
egzorsist tarafından postalanan herşey
-
Ağlamak için gözden yaş mı gelmeli? Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende, güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı? Hasret özlenenden uzak kalmak mıdır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Hırsızlık; para, mal çalmak mıdır? Saadet çalmak müthiş hırsızlık olamaz mı? Solması için gülü dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı? Öldürmek için silah, hançer mi olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı? Viktor Hugo
-
Bu sehrin bütün sokaklarina sinmis yalnizligim Sensizligin köse basindayim Avuçlarimda kirik dökük pismanliklar Avuntusuz çikmazlara dogru yürüyorum Bütün umutsuzluguma inat Yine seni ariyorum... Dudaklarimda bildigin o islik Sokak lambalarina siginiyorum Hafiften bir yagmur agliyor benimle Bir deli rüzgar saçlarimda Yalnizliktan üsüyorum Bulamayacagimi bilebile Yine seni ariyorum... Anlatacak nelerim var bir bilsen içimde ihtilaller kopmus Kendime sürgüne verdim Mutlulugum çoktan iflas etmis itiraza hakkim yok biliyorum Beni savunmak sana düstü Seni ariyorum... Yarim kalmis siirlerim gibisin Yasanmamis çocuklugumsun anilarimda Öylesine eksigim sensiz Öylesine sahipsiz iste bütün umutlara havlu attim gidiyorum içinde geç kalmisligin çaresizligi Çocuklar gibi agliyorum Ve gel görki her damla gözyasimda Yine seni ariyorum...
-
Yağmur yağıyordu... Benim saçalarımda kırağılar vardı, Onun omuzuna konmuş bir gül. Kapıyı açtım Elinde eski bir bavul Yüzünde daha eski bir hikaye Geldim dedi, geldim işte. Sana kendimi getirdim Belki unutmuşsundur Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim Birkaç gömlek bir pijama altı Tuttuğum notları Serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi Gökyüzüne verdiğim dualarımı Çakmağımı sigaramı tabakamı Ve kitaplarımı getirdim Döndüm dedi, döndüm işte. İçeri girdi, aksıyordu ayağı Oysa; nasıl da akardı bayrak gibi önümüzde Nasıl da oynardı saçları rüzgârı bulanda Bir ceylan gibi nasıl da koşardı Ayağın, dedim... İçerde, dedi Bir bakır tas bıraktım Bir kehribar tesbih Birkaç kitap Bir kaç iyi arkadaş Tüketilmiş bir ceza Ve bir ayak Güldü sonra Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı Ben içeride bıraktım, Kurban olsun ikimizinki de, memlekete. Oturduk uzun uzun baktık birbirimize Onüçyıl sonra yeniden karşı karşıya Bir deli gençliği Birlikte düşürmüştük yollara Bir yüreğimiz vardı, onu koymuştuk ortaya Ben başımı onun omzuna yaslardım O tale'al bedrü okurdu kulağıma Ben bazı geceler oturup ağlardım O dua ederdi hepimizin adına Bir sonbahar akşamı ayrılmıştık Caddelerde arabalar akıyordu Yağmur yağıyordu Babalar,ekmekleri saklamış ceketlerinin altına Korkuyla evlerine koşuyordu Düdükler ötüyordu, sirenler çalıyordu Şehri kimler çalıyordu? Oysa; biz onunla Yüreğimizi koymuştuk ortaya... Arkasından baktım Elinde bir bavul Cebinde ikimizin yüreği Şifadan ayrılık, rahmetten yoksulluk Şenolasın mapusluk! Kaldır gözlerini yerden, dedi Onüç yıl dediğin ne ki? Bana mektup yaz Bir menekşe resmi yap Ve bir gül gönder anama Kaldır gözlerini yerden, dedi Onüçyıl dediğin ne ki? Yürüdü Yusuf Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine Onüçyıl bekleyecektim Onüçyıl.. Kavuşmak için Cebinde rehin götürdüğü gençliğime.
-
Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni Sense araya korkular koydun. Yasaklar koydun... Şimdi nerdesin diye sakın sorma Sen çağırdın da ben gelmedim mi? Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara, Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara Sen varken Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına Otobüs duraklarına... Sen varken ayrılanlara ağlamazdım... Yıkılmazdım biten sevdaların ardından Gidenlere küsmezdim Kalanlara acımazdım... Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim Masumdum, çocuklar gibi Böyle delirmezdim-küfretmezdim... Hele ölmeyi hiç düşünmezdim. Şimdi soruyorum sana Adı sevdaysa bu cehennemin Sen yaktın da ben yanmadım mı? Biliyorsun Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı Bütün korkularına'arka çıktım'olmadı Dağlara merdiven dayadım olmadı Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı Sevdim olmadı -yandım olmadı-taptım olmadı Artık benden pes Bu aşkın biletini istediğin gibi kes Nasılsa gidiyorsun Biliyorum git... Ama ardında Ağlayan bir çift göz Paramparça bir yürek Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan Çek silahını-daya sırtıma Titrersem namerdim... Sen vurdun da ben ölmedim mi?
-
BİRGÜN Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa Bil ki seni düşünüyorum Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl Örtün karanlıkları masmavi denizlerde Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde Bil ki seni bekliyorum Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar Bil ki seni istiyorum Gecelerden bir gece uyanırsın apansız Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse Bil ki seni seviyorum.
-
Kaldırımlar Yürüyorum, kimsesiz bir sokak ortasında, Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda yanlız iki yoldaş uyanık: Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler. Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor. Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yanlızların annesi, Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi, Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta, Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum. Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta, Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum. Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin; İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın; verin karanlıkları. Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim, Örtün, üstüme örtün serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi...
-
Ne zaman yüzüne baksam yalnızlığın o mutlu gerilimi O öksüz göl hızla derinleşir biliyorum ,acılarım hiç bitmeyecek , bu öyle bir yeşil Ne zaman gözlerinin içine baksam , biliyorum ikimizi de aşar ,o kapının ardındaki masal bense yüreğimin bu hallerinden korkar , kalırım bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi geçip giden yüzlerine bakar kalırım Ömrün kısalığı çarpar camlara ateş hızla yayılır içerilere Akşam olur , evler dolar boşalır acıyla erir , yüzüne aşık çocuk Ne zaman gözlerinin içine baksam , bliyorum İkimizi de aşar , o kapının ardındaki masal ...
-
Uğuldayan ve hep uğuldayan bir orman kadar üşüyorum şimdi yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda yanlış ve zehirli çiçekler açıyor Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık Su ve ses kadar beklediğim ne kaldı geride, bilmiyorum uzanıp uyumak istiyorum gölgeme ve sarınmak o kocaman gözlerin uğuldayan rüzgârlarına Bir acıyı yaşarım ve zehrinden çiçekler üretirim kömür karası uçurum kadar bir yalnızlık yaratırım kendime, atlarım Anısı yoktur küçük rüzgârların Yapraklarım yok artık kuşlarım yok büsbütün viran oldu dağlarım ezberimdeki türküler de savrulup gitti ömrümün karşılığı kalmadı sesimde sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü Yanlış, daha baştan yanlış bir şiirdi bu, biliyorum ve belki ömrümüzün yakın geçmişi bu kadar doğruydu ancak, kimbilir Kalbim unut bu şiiri
-
O durmadan kaçıyor; sen ardından gitmiyorsan; o günün her saatinde saklanıyor, sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan; o sana acıların en büyüğünü tattırıyor, sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan; boşuna aldatma kendini, onu sevmiyorsun demektir. Elindeki içki kadehinde, dudağındaki sigarada , okuduğun kitapta, mırıldandığın şarkıda, söylediğin şiirde, gördüğün rüyada ve yaşaman için ciğerlerine doldurduğun havada o yoksa; Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan; onu sevmiyorsun demektir. Renkler onunla değerlenmiyorsa, örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının, mavi maviliğinin farkında değilse, beyaz yalnız o giydiği zaman güzelliğini haykırmıyorsa, sabahları onu görünceye kadar güneş doğmuyorsa ve onsuz gökyüzü geceleri aya, yıldızlara hasret değilse onu sevmiyorsun demektir. Sokakta gördüğün her yüzde ondan birşeyler aramıyorsan, güzel bir manzara, hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa, uykudan uyandığın zaman yaşamakta olduğundan önce onu hatırlamıyorsan, omuzlarına dökülmüş saçları, bir sis perdesinin ardında her zaman gülen, ışık saçan gözleri aklına gelmiyorsa, durup durup avuçlarının sıcaklığını özlemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir. Dünyada yaşıyan öteki insanların senin için hala bir değeri varsa, ona karşı tutumunu toplumun köhne ve manasız kurallarına göre ayarlıyorsan ve açık açık sanki var olduğunu haykırırcasına sevgini söylemiyorsan; Onu sevmiyorsun demektir. Yok o senin için herşeyden değerliyse, gözünü yumduğun anda onu görebiliyorsan, o bütün şarkılarda, bütün şiirlerde, bütün resimlerde ise, ona muhtaç olduğunu söylemekten utanmıyorsan, senin içten ve büyük sevgine karşılık vermiyeceğinden korkmuyorsan, bütün bencil duygularından sıyrılabilmişsen onun için herşeyi, ama herşeyi yapacak gücü kendinde buluyorsan, her hali sana ayrı ayrı güzel geliyorsa, karşısında kendini bir çocuk gibi hissediyorsan, istediği anda onun için ölebileceksen, onun için yaşıyorsan ve yine onun için bildiğin bilmediğin bütün düşmanlıklara karşı koyabileceksen, o her geçen dakika sende biraz daha büyüyorsa ve kendi kendine bile çok sevdiğini bütün samimiyetinle, inanmışlığınla itiraf edebiliyorsan, bir gün o seni hiç, ama hiç sevmediğini söylese bile, senin sevginde azalma olmayacaksa ve ölünceye kadar onu aşkların en ölümsüzü ile sevebileceksen; işte o zaman onu seviyorsun demektir. O sana sevmeyi, gerçek aşkı öğretti. Sen onu hep sevecek ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın. O, hiç sen olmasan bile, seni bir parça sevmese bile...
-
Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için Vurursun başını soğuk taş duvarlara Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın Duyarsın Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin Niçin yaratıldığını Bu ********* dünyaya neden geldiğini Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın Dolar gözlerin için burkulur Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların Sevilen gözlerin erişilmezliğini O hiç beklenmeyen saat geldi mi Düşer saçların önüne ama bembeyaz Uzanır gökyüzüne ellerin Ama çaresiz Ama yorgun Ama bitkin Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın hayal kurmayı Beklemeyi Ümit etmeyi Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi Lanet edersin yaşadığına Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın...............
-
.....::Radya::.....
egzorsist şurada cevap verdi: sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm... başlık Anı Defteri - Defterleri
Veda eder ağaçlar yapraklarına bu mevsim. Sevdalar inadına daha koyulur. Ve doğanın hırkası sarıdır artık. Renklerin armonisi yaşanır ardı sıra. Yeşil kırmızıya, kırmızı sarıya bırakır yerini gün be gün. Hazin bir yitişin ilk çağrısı mıdır sonbahar yoksa, yeniden oluşum kozası mı? Ölü toprağı serpilmiş şehirlerin yalnızlığında uyanılır gecelerin sabahına. Kelebek bakışlarında hayal edilir okyanuslar... Bir bir yüzüne kapanmıştır kapılar kalabalığın. Kordon Boyundaki bank dost arar dertleşecek. Deniz üstü sohbetler özlenir olmuştur. Çilingir sofrasının kahkahaları yankılanır balıkçı iskelesinde. Ağaçlar yavaşça bırakır yaprağını yere, asi çiçekler bekleşir toprağın eşiğinde. Sayfa arasındaki gül yaprağıncadır hülyalar. Maviye, yeşile mersiyeler yazılır çatlamış dudaklarca. Ellerinde topaçları yaz çocukları, kaçışır her biri bir köşeye. Camdaki buğuya çizilince sıkıntıların resmi, son sıcağı da çekilince bedenden yazın, eylül kuşlarına yüklendiyse menevişler artık hazana akmaktadır zaman. Güneş, Kaf Dağının ardındadır umarsız. Ve bir seyyahın zulasında bir dahaki dönüşe götürülür umutlar. Beklemekse eğer yazgımız, hazanın sonunda elbet bahar olacak. -
Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere Örtüsüdür bazı acıların Örter, örtülmez Savunur bir süre Ağlayanlar sevinmeli Sevin ağlıyabiliyorsan Acılar art arda dinmeli Durur bir nöbetçi gibi Durur bir bekçi gibi Zamana gülmeli-gülmeli. Sevin ağlıyabiliyorsan Unutmanın kardeşidir ağlamak Uyur uyanır yatağında duyguların Düşüncenin kucağında hep çocuktur Ağlamak.
-
Bizi bilirsin avuçla su içmeyi marifet biliriz, yenilmeyi bir de kendi sahamızda... bizi bilirsin saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz. limonla! tesbih yaparız, düş kırıklarından.. bizi bilirsin ağzının içinde oturmak isteriz. ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz ağzını... bizi bilirsin, yaşamak biliriz, vademiz dolduğunda avuçlarında gömülmeyi... nerelerdesin kardeşim sende bende bir karşılaşamadık ii bak kendine
-
-
akşam oldu, hüzünlendim ben yine.. hasret kaldım gözlerinin rengine..
-
üsttekinin en çok nesini sewdin.....
egzorsist şurada cevap verdi: made in turkey! başlık Forum Oyunları
telafuzunu sevdim -
zebaniye
-
bişeyim olmuyor şahsuvar
-
Metallica - fade to black
-
aranıza yeni katıldım
egzorsist şurada cevap verdi: İSİS başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
hoşgeldin. -
ipek böceği
-
zaman denen olay çok hızlı bir şekilde geçiyor.. tutmak istediğimizde ise ellerinle tutamıyorsunuz. eski olan, eskiye dair herşey aslında.. fırsatımız varken yaşamasını bilemediğimiz şeyler.. neden nostalji adı üstünde eski, geçmişte olan.. düşmüşüz bir hayat derdine ve etrafımızı göremiyoruz çoğu zaman.. herkes bir koşturmaca içerisinde mesaisini doldurup eve gitmek istiyor, genelimiz.. "şu saatte bi 5-6 olmadı eve gitsek yorulduk" gibi.. bakıyorsunuz eskiye dair neler yaşanmış die mutlu oluyor insan.. hatıralar yaşanmışlıklar... hepimiz çocuk olduk, deriz ya.. nerde o eski bayramlar!! bayramlar aynı aslında da, o zaman derdin tasanın nerdeyse hiç olmadığı çocukluk zamanları.. nedir yeni elbiseler, harçlıklar, akraba ziyaretleri.. ama şimdi böyle değil çoğumuz ya şimdi yurt dışındaki akrabaya bir telefon açar bile olmadık bırakın ziyareti.. maddiyat artık hayatımızın tümü çoğu zaman en büyük sosyal etkinliğimiz evde televizyon seyretmek oluyor bazen sadece uyumak dinlenmek.. içimden geldi yazıyorum nerden girdim nerelere geldim bende bilemiyorum ya biz değilmiyiz evimize gelen misafire, akrabaya, eş dost'a izzet ikramda bulunurken.. yemeğe oturulduğunda misafir başlamadan yemek yemeyeyip.. kalkmadan kalmayan biz.. oturulduğunda kumandayı misafire veren biz kalınması halinde kendi yatağımızı veren biz... neden dışarda 180 derece değişiyoruz.. arabadasın kimseye yol vermiyorsun, sana verilmedimi deli olup küfür ediyorsun, kalabalık cadde de yürüken sana çarpana saldıracak gibi hareket ediyosun vs uzun anlayacağınız örnekler... neden eskisi gibi değil !!! nostalji güzel şey eskiye dair hoş görünün, sevginin, düşüncenin daha sıcak olduğu zamanlar geliyor aklıma... büyüdükçe kirlendiğimi hissediyorum. her ne kadar temiz kalmaya çalışsamda bende bu düzenin bir parçası oluyorum istemeden..aklıma şimdi nostaljiden bahsedince bir anım geldi.. 10 bilemedin 11 yaşındayım.. elektrik faturasını yatırdık arkadaşımla eve dönüyoruz.. pazar kurulan bir cadde de yürüyoruz ama pazar kurulu değil.. bir tane kamyon var ama etrafında bir sürü insan var.. neyse yanından geçerken baktım kavun dağıtıyor adamlar ama komyon çakılı kavun. geçerken adam seslendi "gençler gelin sizede kavun verelim " die.. bizde gittik adam verdi 2 ' şer tane kavun evin yolunu tuttuk. o zaman da teyzem rahatsız annem orada ona bakıyor, bizde ablama emanetiz.. ablamda o zamanlar 18 yaşında falan. neyse ben eve geldim elimde kavun ablam bana ben ablama bakıyorum. ablam dediki, ben sana elektirk faturasını yatır dedim ve tam para verdim sen kavunla geliyorsun ne iş ? nerden buldun kavunları.. abla dağıtıyorlardı bir kamyonda adamlar bizede verdiler dedim bende... derdemez ablam beni bir aldı eline yermisin yemezmisin ama acımıyor valla anlatamadım derdimi ben ama feryat figan salya sümük ağlıyorum abla valla çalmadım bunları die.. ablam inanmaz dedi götür beni bakayım oraya die.. ben tabi hem ağlıyom hemde inşallah ordalardır die içimden dua ediyorum çıktık yola ama yol varya bitmiyor bana.. neyse bir baktım kamyon orada içimden bir ohh çektim.. ablam kurnaz ama gitti oraya bişey demedi adamlara adamda "al kızım çekinme hayrına veriyoruz bunları "o sıra ablamla göz göze geldik ablamın bakışlarda bir eziklik benim ise başım dik ve mağrur ama sonuçta ablaya işte bide ana yok 2 hafta kadar başımızda annemde bizi ona emanet etti die dediğine bakarmsınız bana.. " olsun bu sana ders olsun bir daha yapacağın varsada yapmazsın " valla hem kızmıştım ablama ama hemde haklı olmuştum ya mutlu olmuştum anlayacağınız yediğimiz dayakla kalmıştım
-
....SELAM...
egzorsist şurada cevap verdi: SN_SVLY başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
bol şans -
yuk bu sefer gerçekten ciddi ve samimiyim sözlerimde iyi kalpli olanısın