Zıplanacak içerik

politika

Φ Süper Üye -
  • Katılım

  • Son Ziyaret

politika tarafından postalanan herşey

  1. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Kürtcülerin amaci ayri bir devlettir.Ne ana dildir,ne siyasi özgürlük veya kültürdür resmen Güneydogu'da kÜRDISTAN kurma cabasindadirlar.Hak ve Özgürlük demek devleti yikmak bölmek degildir. saygilarla
  2. Atatürke su veya bu gerekcelerle karsi olanlarin ideolojileri belli ollmuyor mu,bu ideolojiler dogrultusunda tartisma yaptiklari acik degil mi? Dinciler Ataürke karsidir cünkü Atatürk onlarin inanc sömürülerine son verdi.Cahil insanlara "ögrenimin yerinin hocalarin,seyhlerin yani degil okul oldugunu ögretti"dincilerin Atatürk'e karsi olmalari tabii ki bu iki nedenle bitmez,bu gerekceler cogaltilabilir. Atatürk'e karsi olan diger bir kesim de Sosyalist Komünist kesimdir.Bunlarin dertleride Atatürk'ün hem sosyalist olmamasi hem Komünist olmamasi ve bu ideolojilerin Türkiye'de kök salamamasinin nedeni olarak Atatürkü göstermeleridir. Diger bi kesim de Masonlardir.Cünkü Atatürk bir emirle tüm mason localarini kapattirmis ve faaliyetlerini yasaklamistir.DP ile mason localari yeniden acilmistir. Bir baska kesimde Kürtcü kesimdir,cünkü Sevr ile kurulmasi imza altina alinmis olan Kürdistanin kurulmasina Atatürk Lozan'la HAYIR demistir.Bu gerekce ona düsmanlik icin yeterlidir saniyorum. Bunlarin disinda kalan tüm Türk milleti Atatürke sonsuz bir sevgi duyar.Onun büyüklügünü ve yaptiklarini inkar etmez.O ve arkadaslari ol,asaydi Türkiye olamazdi,Islam olamazdi TÜRKIYE'de.Bagimsiz olamazdik ve Ingilterenin veya baska bir emperyalist gücün sömürgesi olurduk.Zaten Atatürkün cevresinde bile mandacilar vardi,aynen simdikilerin ABD'ye yaslanmalari gibi. saygilarla
  3. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Eger milliyetciler olmasaydi Lozan olmazdi.Milliyetcilik düsmanligi öyle bir klinik vaka haline gelmiski tarih bile inkar ediliyor.Milliyetciler var oldukca ülkeler huzur icinde yasar. saygilarla
  4. Etnik olarak üst kimlik,aynı kökene sahip alt grupların ana kimliğidir. Bu anlamda Türklük; kırgızlar, özbekler,kazaklar, azariler, Türkmenler, yakutlar, gagavuzlar vb. için üst kimliktir.Çerkezlik; adigeler, abazalar, çeçenler, ubuklar, osetler, dağıstanlılar vs.gibi kuzey kafkasya toplulukların üst kimliğidir.Kırmançi sıhbızın vs. gibi içinde kürt üst kimliktir. Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda ise Cumhuriyeti kuran halka Türk Milleti demiş ve sonradan ayrılıklar bölenmeler olmasın diye Ne Mut lu Türküm diyene demiş Anayasamızın 66.maddesine de Türk Devletine Vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türktür ibaresini koymuştur. Yani bugün Türkiyedeki yaşayan tüm etnik gruplar için Türklük bir üst kimlik değil asli kimliktir. Son zamanlarda Türkiyelilik kavramı ortaya atılarak alt kimlik üst kimlik ile insanları ayrışmaya yönelik faliyetler başlamıştır.Türkiye de üst kimli ğin Türk yerine Türkiyeli olarak değiştirilmesini, Türklüğün, diğer etnik kimlikler gibi bir alt kimlik olarak tanımlanmasını öngören talepler Türkiye yi etniklik temelinde bölmeyi hedefleyen iç ve dış odakların ülke gündemine maksatlı olarak getirdikleri suni bir tartışma konusudur. Türkiye'de üst kim liğin Türk yerine Türkiyeli olarak tanımlanmasına, herşeyden önce Türk Ulu suna Çok haksızca yakıştırılan karışık millet zihniyeti maksatlı mozaik dayat masını pekiştirir, milli kimlik bilincine zedeler, milli direnci zaafa uğratır ve bu ülkeye şevkle hizmeti gayreti içinde olanları kayıtsızlığa iter. Bugün, birçok ülkede de, ulusal kimlik kurucu egemen unsuru kimliğidir. Misal, fransa halkının ulusal kimliği olan fransızlık, esasen, coğrafi bir aidiyete değil, 5. yüzyılda galyayı ele geçirerek fransayı kuran frankların soyuna mensubuyeti ifade etmektedir.Ancak siyasi anlamda bu kimlik fransadaki tüm etnik gruplar temsili ulusal kimliktir.Aynı şekilde, onbeşe yakın etnik grup bulunan ingilterede de ulusal kimlik ingiltereli değil İngi lizdir, almanyada, almanyalı değil almandır. Dolayısı ile bugünlerde, suni maksatlı olarak ülke gündemine getirilen "Türkiyelilik"tanımınınhiç bir tarihi ve meşru dayanağı yoktur. Kaldıki Türk Milletinin %90 ı aşan bir çoğunluluğu kendisini Türk Olarak tanımla makta, Türk kimliğini benimsemektedir Türkiye'de Türkiyelilik kavramını benimsetmeye çalışanlar Türkiyenin bölünmesini isteyen çok uluslu küresel sermaye ülkeleridir. Maksat Ulus devletin çözülüp dağılmasıdır. Türkiye'nin Suriye ile savasa itilmek istenmesinin ana nedeni,Türkiye'nin bölünmesidir,Komuta krizi icinde olan bir Ordunun nasil savasacagi akli olan herkesin bilecegi birseydir.Iste Ordunun aciz bir duruma getirilmesiyle es zamanli olarak ortaya etnik bir kavga cikarilarak ayni zamanda bir ic savas hazirligi yaptiriliyor. Kimlikle ilgili verilen hicbir tavizin bölücülük ve ayrimcilik illetine care oldugu görülmemistir.Demokrasi,insan haklari,esitlik,kimlik,ifade özgürlügü her zaman siyasi amaclarin araci olarak kullanilmaktadir. Türkiye'de milliyetcilige karsi olan cephenin amaci,Türkiye'yi AB/D'ye kayitsiz sartsiz baglamaktir bunun basarilabilmeside milliyetciligin marjinallestirilmesi ile mümkündür.Ayni sekilde;Mustafa Kemal'le ilgili fakat asli astari olmayan yalan ve iftiralarla onun ulusca sevilmesi ni asgari düzeye ve hatta mümkünse ortadan kaldirmaya yönelik sistematik operasyonlardir.Cünkü Mustafa Kemal emperyalizme unutamiyacagi bir ders vermistir,ümmetci bir toplumdan bir ulus olusturmustur,emperyalizm satin aldigi ruhsuzlar araciligiyla bu ulusu parcalamak icin mücadele vermektedir.AKP'nin iktidar olmasiyla bu parcalama gayretleri en üst düzeye cikmis,Türk Ulusu'nu parcalayamiyacaklarini,Mustafa Kemal sevgisini yok edemiyeceklerini anlayinca taktik degistirip,bir Kürt Sorunu yaratmislardir.bu Kürt Sorununun cözümü icin de bugünkü basbakan BOP Esbaskanligiyla taltif edilip,siyonsitlerden cesaret ödülü verilerek cepheye sürülmüstür.Kürt Sorunu adi verilen sorun emperyalistlerin SARK SORUNU'dur,yani Türkiye'nin sinirlarinin tartisildigi sorun.Bu sorun Kürt Sorunu adi altinda firina verilmistir,basbakanin görevide bu sorunu firinda isitarak efendilerine hizmet vermektir. Basbakan bu yolda,karsisina cikan tüm engelleri,yandaslari araciligiyla,ortadan kaldirarak büyük bir basari elde etmistir.Türk Ulusu'nun tüm milli degerlerine saldirarak,tarihi bölücülerin ve emperyalistlerin cikarlari yönünde carpitarak emperyalistlerin Türk Ulusunu parcalamak icin bulduklari "TÜRKIYELILIK"kimligini savunmaya baslamistir.Türkiye'lilik demek bir tezgahtir,bir oyundur,bu tezgahin amaci Türk'ü silmedir.Bu tezgah yeni degildir.Özellikle 1908 Ikinci Mesrutiyet dönemi süresinde buna benzer bir emperyalist proje ortaya konmustu.Buna göre emperyalist Bati,Osmanli milletler Birligini önce milletlere,sonra kavimlere cözüp ayristirmak icin yeni,kozmopolit,ne idügü belirsiz,ucube bir Ittihat-i anasiri Osmaniye kavrami öne sürdüler.Yani emperyalizm Türkiye ile hep ugrasmaktadir,emperyalizmin planlarini projelerini Kurtulus Savasi ile suya düsüren Mustafa Kemal'dir. Bundan 10 yil öncesine kadar Türkiye Devleti herseye ragmen dimdik ayaktaydi.milli degerlerden asla taviz verilmiyordu.Bugünse Türkiye bölünme asamasindadir,Bunun öncülügünüde tüm AKP ve Sorozcu,Tesevci birtakim liberal isimler yapmaktadir.AKP'nin icinden tek bir muhalif sesin cikmiyor olmasi tüm AKP ailesini Türkiye'nin bölünmesinde isbirlikci yapmaktadir. saygilarla
  5. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Evrensel hukuk Türkiye'nin bölünmesini mi salik veriyor,hangi üstün zekali! bu iddiada bulunuyor.Yazilarimda hangi IZM'i gördün diye sormussun,söyleyeyim:EMPERYALIZMI gördüm. saygilarla
  6. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    ATATÜRK'ÜN EKONOMİ ANLAYIŞI VE PLANLI KAKINMA Haluk Bilgesay “Şimdi arkadaşlar ekonomi hayatımızı gözden geçire-ceğim. Derhal bildirmeliyim ki ben ekonomik hayat denince ziraat, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bütün bayındırlık işle-rini birbirinden ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir bütün sayarım. Bu vesile ile şunu da hatırlatmalıyım ki bir millete bağımsız hüviyet ve kıymet veren siyasi varlık makinesinde devlet, fikir ve ekonomi hayat mekanizmaları birbirlerine bağlı ve birbirlerine tabidirler. O kadar ki bu cihazlar birbi-rine uyarak aynı ahenkte çalıştırılmazsa hükümet makinesi-nin önde gelen sürükleyici kuvveti israf edilmiş olur, ondan beklenen tam verim elde edilemez. Onun içindir ki bir mille-tin kültür seviyesi üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarıları neticelerinin hasılasıyla ölçülür.” M. Kemal ATATÜRK Bir Ekonomik Model Büyük önderin görüşleri ile ilgili yapılan araştırmalar, O’nun ekonomi ala-nında da dehasının ışıklarını yansıtan bir ekonomik kalkınma modeli geliştirdiğini, uyguladığını ve büyük ekonomik sonuçlar aldığını göstermektedir. Dünyanın ezilen uluslarına bağımsızlık konusunda verdiği büyük örneklerle birlikte ekonomik ve toplumsal kalkınma modeli örneği de vermiştir. Bugünkü bilgilerimizle dahi bizlere ve dünyanın gelişmekte olan ülkelerine yol gösterici özellikler taşıyan bu model, toplum refahının bölgeler ve kişiler arasında dengeli dağılımı açısından türlü güç-lükleri olan gelişmiş ekonomileri yönetenlere de önemli yararlar sağlamaktadır. Bu özellikleri ile Atatürk’ün ekonomi politikası, uygulaması ve uygulamada aldığı sonuçlar, bütün ülkelerin yönetici ve uzmanlarınca önemle incelenmelidir. Görü-lecektir ki bu model, dünyanın kıt doğal kaynaklarının iyi kullanılmasını sağlamak açısından insanlık yararına büyük sonuçlar vermektedir. Atatürk’ün yönetim ve ekonomiye ilişkin düşünceleri, ülkemizin çağdaş kal-kınma politikasına yön veren, hatta gelişmekte olan ülkelere örnek olan bir model olarak değerlendirilmelidir. Ülkemizin gelişmesinde başka modeller aranmasına gerek yoktur. Model ortadadır. Özellikle 1929 büyük ekonomik bunalımı döneminde; yeni ulusal kurtuluş savaşından çıkmış, yeni bir devletin kurulduğu ve bu devletin her sektörde ve alanda yeniden inşa edildiği bir süreçte getirilen politikalar ve sanayileşme planları bu modelin en önemli uygulamalarıdır. Öyle bir model ki dünyada örneği olmayan bir kalkınma ve gelişme hızı bu dönemde gerçekleşmiştir. Atatürk, bu ekonomik model ile tamamen sıfırlanmış bir ekonomiden insan gücü, sermaye, bilgi, altyapı ve hiçbir dış destek olmadan ağır sanayisini kurmuş ve planlı kalkınma dönemini başlatmıştır. Planlı Kalkınma Atatürk, Onuncu Yıl Nutku’nda; “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve medeni milletler seviyesine çıkaracağız” sözleriyle Türk Devrimi’nin çağdaşlaşmaya yöne-lik hedefini göstermiş ve bu hedefe çağdaş yönetim ve planlı kalkınma süreci ile ulaşılacağını belirtmiştir. Çağdaş yönetim bilimi, yönetimin planlama, örgütleme, eşgüdüm, yönlendir-me ve denetim gibi temel öğelerden oluşan bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle yönetim olgusunun ortaya çıktığı her yerde yönetsel anlamda planlama yapmak, eşgüdüm sağlamak ve yapılan çalışmaları sistemli olarak izlemek gerek-mektedir. Çünkü, bir ülkede planlı kalkınma yöntemleri uygulansa da, uygulanmasa da bu tür görevlerin yerine getirilmesi, belirlenen amaç ve hedeflere ulaşmada başarı sağlamanın temel koşulu olmaktadır. Planlama, ister kamu, ister özel kesimde yer alsın, tüm kişi ve kuruluşlar için, saptadıkları amaç ve hedeflere, ellerindeki sınırlı kaynakları en iyi biçimde kullanarak erişme yol, yöntem ve araçlarını belirlemekte; eşgüdüm, bu araç ve kaynakları kullanacak kişi ve birimlerin etkinlikleri arasındaki uyumu sağlayarak amaç ve hedeflere ulaşılmasını kolaylaştırmakta; izleme ise, yapılan çalışmaların ne ölçüde amaç ve hedeflere ulaştığını göstermekte, denetim, yönlendirme ve yönetimi geliştirme işlevlerinin de yerine getirilmesine olanak vermektedir. Atatürk’ün ekonomi anlayışının temel ilkelerinden biridir planlama. Planlama, 1930'larda olduğu kadar günümüz ekonomi politikalarının da vazgeçilmezidir. Bi-lindiği gibi, Atatürk'ün ekonomik politikalarını belirleyen ilk dönem 1923-1930 yıllarını kapsar. Mevcut ekonomik durum Birinci İzmir İktisat Kongresinde belir-lenmiştir. Atatürk, ülkenin dış düşmanlardan kurtarılmasından sonra ekonomik durumu görüşmek ve alınabilecek önlemleri belirlemek amacıyla İzmir'de bir iktisat kongre-si toplamıştır. Kongre'de, önce ülkedeki ekonomik yapılanmanın, uygulanacak eko-nomi politikasının yönünü çizen bir “Misakı İktisadi” kabul edilmiştir. Kongre'nin üzerinde birleştiği politika; yurt sanayisini ve ticaretini geliştirmeyi amaçlayan, özel girişime öncelik veren, onu koruyan, mülkiyet haklarına saygılı bir ekonomik düze-ni, yasal çerçevesi ve kurumlarıyla oluşturmak ve kökleştirmektir. Kongrenin açılış konuşmasında Atatürk; “Tarih, milletimizin yükselme ve gerileme sebeplerini ararken birçok siyasi, askeri ve sosyal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle alakadar olan, o milletin, iktisadiyatıdır. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa yükselme ve gerileme sebeplerinin iktisadi meselelerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır… Yeni Türkiyemizi layık olduğu yüksek mertebeye ulaştırabilmek için, derhal iktisadiya-tımıza birinci derecede ve en çok önem vermek mecburiyetindeyiz.” demiştir. 1923 yılında devralınan, uzun süren savaşlar nedeniyle harap olmuş, kaynakları kurutulmuş, nüfuzu azalmış, yokluklar içindeki Türkiye ile 1933 ve sonrasındaki hukuk ve eğitim sistemini, teknolojisini, sanayisini, tarımını ve tica-retini değiştiren, geliştiren Türkiye arasında büyük fark vardır. Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan ve birbiri arkasından getirilen yeniliklerin Türk devlet ve toplum düze-ninde on yıl sonunda bu önemli değişikliği yaratması, uygulayıcıların kararlılığının yanı sıra Türk toplumu tarafından benimsenip sahip çıkılmasıyla mümkün olabil-miştir. Özellikle 1929 büyük ekonomik bunalım dönemindeki politikalar ile planlı kalkınma süreci uygulamaları, dünyanın hiçbir ülkesinde ve ekonomisinde görül-memiş bir sosyal ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiştir. Bu gelişmeler, Cum-huriyet ve devrimlerle getirilen yeni düzenin sürekli olacağı düşüncesine de güç ka-zandırmıştır. Atatürk, ekonominin çarklarını döndürmek için devlet girişimciliğinin önemini Keynes’den önce görmüş ve gereklerini hayata geçirmiştir. Bu nedenle Atatürk, kan ve ateşle örülü bir yokluk ortamında, Türkiye’nin bağımsızlığını ve varlığını ger-çekleştirme mücadelesini sürdürürken, gerekli gördüğü ilkeler arasına Devletçiliği de yerleştirmiştir. Aslında dünyadaki gelişmeler de o yıllarda devletçilik ilkesinin uygulanmasını zorunlu kılmaktaydı. “Laissez Faire”ci liberal ekonomi politikaları Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere gelişmiş batı ülkelerinde başarı-sızlığa uğrayarak büyük bir ekonomik bunalıma dönüşmüştü. Dünya Ekonomisi, tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşarken, Türkiye, Atatürk'ün akılcı ekonomi politikaları sayesinde bu buhranı en hafif biçimde atlatmıştır. Atatürk'ün ekonomik politikasının temelleri ve esasları, 1930-1940 arasındaki ikinci dönemde ortaya çıkmış ve en üst düzeye ulaşmıştır. Bu dönemde; devletin öncülüğü, devlet yatırımcılığı, devlet işletmeciliği, ekonominin devletin belirlediği hedeflere yönlendirilmesi gibi hususlar ağırlık kazanmıştır. Atatürk, devletçilik konusunda “Bizim izlediğimiz devletçilik, bireysel emek ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu gönence ve ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için ulusun genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlerde -özellikle ekonomik alanda- devleti fiilen ilgilendirmektir.” demektedir. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler adlı kitabında, Atatürk’ün Cumhurbaşkanı iken 1934 yılında hükümetin hazırladığı beş yıllık kalkınma planlarını incelerken elinde eski harflerle yayınlanmış bir broşürü gördüğünü ve bu broşürün “İktisat Esaslarımız” adını taşıdığını ve kapağında “Milletimiz mazisin-den değil artık istikbalinden mesuldür” cümlesinin yazılı olduğunu belirtmektedir. Atatürk, Birinci Kalkınma Planı'nı 1933-1938 yılları, İkinci Kalkınma Planı'nı ise 1938-1944 yılları için hazırlatmıştır. Bu planlar Atatürk'ün Türk Ulusu'na armağan ettiği önemli bir ekonomik devrim hareketidir. Bu kalkınma planları eldeki kıt kaynaklarla halkın ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasına yönelik olarak hazırlanmıştır. Türk Devriminin ekonomik kalkınmayı plana bağlamasıyla; tam çalışmayı, hızlı ve dengeli sermaye birikimini, dış ödemeler dengesini, enflasyon-suz hızlı kalkınmayı, bölgeler arası dengeli kalkınmayı, özel girişimin gelişmesini, hızlı teknolojik gelişme için yabancı sermaye ile işbirliğini gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Her iki kalkınma planının da temel amacı, hammaddesi Türkiye'de olmasına karşın dışardan ithal edilmek zorunda kalınan ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlamaktı. Bu amaçla tekstil, iplik ve dokuma fabrikaları kurulmuş, devletin teşvikiyle özel girişim olarak bazı çiftçilerin de katılmasıyla Alpullu ve Eskişehir gibi bazı şeker fabrikalarının kurulmasına girişilmiş ve bunlar gerçekleş-tirilmiştir. 1925 yılında devlet sermayesiyle Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuş-tur. Bankanın amacı fabrika kurup yönetmek olarak belirlenmiştir. Bu bankanın desteğiyle Kayseri-Bünyan İplik Fabrikası TAŞ, Isparta İplik Fabrikası TAŞ, Kütahya Çini İşleri TAŞ ve bunlar gibi bir çok özel kuruluş devletin de ortak olma-sıyla faaliyete geçmiştir. Atatürk'ün fiilen ekonomiyi yönlendirdiği dönemde gerçekleştirdiği somut ekonomik girişimler, on beş yıl gibi kısa bir zamanda nasıl olağanüstü bir kalkınma çabasına girişildiğini göstermeye yeterlidir. Bunlardan bazıları; Türkiye İş Bankası’nın açılması, Uşak’ta şeker fabrikası, Kayseri’de uçak fabrikası, Kayseri Bünyan’da dokuma fabrikası, Ereğli Bez Fabrikası, Nazilli Bez Fabrikası, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Gemlik Suni İpek Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası, İzmit Kağıt Fabrikası, Kayseri İplik ve Bez Fabrikası, Eskişehir Şeker Fabrikası, Ticaret ve Sanayi Odalarının kurul-ması, Türkiye Ticaret ve Sanayi Odaları Kongresi, İstatistik Umum Müdürlüğü, Hükümete iktisadi konularda fikir vermek amacıyla çeşitli meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan Ali İktisat Meclisi, Birinci ve İkinci Kalkınma Planları, 1927 yılında Teşviki Sanayi Kanunu, 1930 yılında Sanayi Kongresi, 1931 yılında Ziraat Kongresi, Aşar Vergisinin kaldırılması, demiryollarının satın alınarak ulusal-laştırılması, Ulusal Ekonomi ve Araştırma Kurumu kurulması. Ve daha başkaları… Atatürk’ün devletçilik anlayışındaki “planlı ekonomi siyaseti”, devlet merkezli değil tersine kaynak kullanımının hangi sektörlerde sanayileşmeyi sağlayıp sağlamadığını ortaya çıkaran demokratik plan anlayışıdır. Birinci (1932) ve İkinci (1936) Sanayi Planlarında programa alınan yatırımların tümü, o tarihe kadar hiçbir ülkede benzerine rastlanmayan bir anlayışla, verimlilik hesaplarına dayandırılmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ekonomi siyaseti, kaynakların nesnel üretime dönüş-mesini öngörüyordu ve şimdiki gibi reel (üretken, nesnel) ekonomi, parasal ekono-minin arkasından sürüklenir duruma gelmemişti. Atatürk’ün planlı ekonomi anlayışı, ulusal çıkar ve halkçılık temeline dayan-maktadır. Bu nedenle yeterince gelişmemiş bölgelerde, o bölgenin kaynaklarını kullanıcı, gerekirse yeni kaynaklar yaratıcı bir politika ve plan yatar. Bu anlayış sayesinde Türkiye'nin geri kalmış bölgelerinde, yüzyıllardır özel sektörce yapılma-mış yatırımlar, 1930’lar Türkiyesi’nin güç koşullarında yapılmıştır. Atatürk’ün bu modelinde kamusal girişim, kalkınma hamlesinin merkezine oturtulduğu için özel sektörün, kâr getirmeyeceği için yapmadığı yatırımları bile finanse etmeyi göze almıştır. Ancak, günümüzde de varlığını ve önemini koruyan ve halen çözüm-lenemeyen en önemli konulardan biridir bölge ve iller arası ekonomik gelişmişlik farkı. Bugün Türkiye üretiminin beşte biri İstanbul'da, yüzde 40’ı da Marmara Böl-gesi'nde yapılmaktadır. Bu durum, 1970’li yıllarda hızlanan bir biçimde iç göç ol-gusunu da getirmiş, plansız kalkınmanın başlıca sorunlarından biri haline gelmiştir. 1930'larda bölgesel eşitliği sağlama amacıyla getirilen KİT modelinin etkisizleştirilmesi yönündeki çabalar da bunda etkili olmuş, zaten yeni yatırımlara ve üretime yönelik olmayan son yılların ekonomi politikalarıyla içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Atatürk, özellikle yönetim, eğitim, ekonomi, kültür, sanat konularını içeren söylevlerinde sürekli olarak ileriyi düşünme, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma vurgusu yapmaktadır. 1 Kasım 1937’de Büyük Millet Meclisini açış söylevinde; “Büyük davamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılap yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste başarı ancak, türeli bir planla ve en rasyonel tarzda çalışmakla mümkün olabilir” demektedir. Atatürk, sürdürülebilir bir kalkınma için ekonomik istikrara ne derecede önem verdiğini politika ve uygulamalarıyla göstermiştir. Atatürk döneminde dış ticaret açığı olmadan, enflasyona başvurulmadan, dengeli ve istikrarlı bir kalkınma sağlan-mıştır. Atatürk, para sıkıntısına bir çözüm yolu olarak emisyona başvurulması önerilerine her defasında karşı çıkmıştır. Atatürk’ün temel ekonomik hedefi bütün toplumun mümkün olduğu kadar kısa sürede kalkınmasını sağlamak yönündedir. Osmanlı’dan alınan kötü miras bu yolda önemli engeller oluşturmuş ancak yine de az zamanda çok büyük işler yapıl-mıştır. 1933-1938 yılları arasındaki döneme, Türk sanayisinin ilk ve planlı kuruluş aşaması olarak bakılabilir. Yapılacak işler ciddi etütlere dayanan bir plana bağlan-mış, iç ve dış finansman sağlanarak çok başarılı uygulama sonuçları elde edilmiştir. Ham madde kaynakları ile enerji sorunları ciddiyetle ele alınmış, konunun bilimsel ve teknik yönü ile ciddi şekilde uğraşılmıştır. Bu dönemde yapılan yatırımlar, hep devletçilik ilkesi adı altında yapılmıştır. Programın finansmanı, geniş ölçüde vergiler, iç istikrar ve devlet bankalarının kredileri ile karşılanmıştır. Ayrıca, 1934 yılında Sovyetler Birliğinden 8 milyon dolar, 1938’de İngiltere’den 13 milyon sterlin dış borç sağlanmıştır. Yeni devletin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar olan bu dönemin bir çok bakımdan özellikleri vardır: a) Dış ticaret açığı olmadan enflasyona başvurulmadan dengeli ve istikrarlı bir kalkınma sağlanmıştır. Hükümet, dış ticaret aktifinin sağladığı döviz geliriyle altın stokunu artır-maya çalışmıştır. 1931’de 6 ton olan altın rezervleri 1932’de 14 tona, 1933’de 17 tona, 1934’de 19 tona, 1937’de 26 tona çıkmıştır. c) Mali dengenin korunmasına büyük itina gösterilmiştir. Ancak karşılaşılan zorluklar hükümetin tedbir almasını gerekli kılmıştır. Hükümet başkanı olarak İsmet İnönü para sıkıntısına karşı bir çözüm yolu olarak emisyon yapılmasını istemiştir. Devlet başkanı olarak Atatürk’te her defasında karşı çıkmıştır. Atatürk'ün ekonomi politikasında makroekonomik istikrarın önemli bir yeri olmuştur. Öyle ki, enflasyonsuz para politikası Cumhuriyet tarihinde sadece Ata-türk zamanında uygulanabilmiştir. İsmet İnönü, bu konuda Atatürk’e götürdüğü öneriler için, “Hükümet olarak yılda iki kez ödeme yapamayacak duruma düştüğü-müz olurdu. Gider konuşurdum. Birkaç milyon liralık emisyonun bizi ferahlata-cağını anlatmaya çalışırdım. Bir defa bile evet dedirtemedim” demektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde enflasyon sorunu Atatürk'ün ölümünden sonra başlamış ve bir daha da durdurulamamıştır. Atatürk’ün ekonomi politikası çağımızın gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerine yön verebilecek özellikler taşımaktadır. Bu özellikler; a) İmtiyazsız ve sınıfsız biçimde bütün halkın refahını yükseltmektir. Bütün toplumun mümkün olduğu kadar kısa sürede kalkınabilmesi için ekonomik ve sosyal kalkınmaya bir bütün olarak yaklaşmak gerekir. c) Atatürk’ün ekonomi politikasının temelinde piyasa ekonomisinin kuralları vardır. Devlet doğrudan endüstri, ticaret işleri yaptığı zaman kendisi de pazarın koşul ve kurallarına uymalıdır. d) Atatürk pazarlardaki rekabet kurullarının işleyişini bir kalkınma planının disiplini içinde düşünmüştür. e) Ekonomiye, ekonomi dışından yapılacak müdahalelere karşı önlemler almıştır. f) Ülkede enflasyonun önlenmesi yurt içinde ve yurt dışında devlet hazinesi itibarının en yüksek düzeyde tutulması için bütçe denkliğine ithalat ve ihracat denk-liğine ve devlet yatırım harcamalarının devlet gelirleri toplamına denk olmasına dikkat edilmelidir. g) Atatürk’ün ekonomi politikasının önemli bir amacı da ülkede tam çalış-manın sağlanmasıdır. Atatürk’ün ekonomi politikasının temel amacı imtiyazsız ve sınıfsız biçimde bütün halkın refahının yükseltilmesidir. Bütün toplumun mümkün olduğu kadar kısa sürede kalkınabilmesi için ekonomik ve sosyal kalkınmaya bir bütün olarak yaklaşmak gereklidir. Diğer bir deyişle bütün devrimler ve ekonomik kalkınma amacıyla yapılan uygulamalar birbirini desteklemelidir. Ekonomik ve sosyal kalkınmayı bu biçimde ele alış, son yıllarda gelişmekte olan ülkeler için çağdaş ekonomik plancılar ve işlet-mecilerce öne sürülen sistem yaklaşımının bir uygulamasıdır. Atatürk’ün ekonomi politikasının temelinde piyasa ekonomisinin kuralları vardır. Devlet pazarların kurallarına uymak zorundadır. Hatta devlet doğrudan endüstri ticaret işleri yaptığı zaman kendisi de pazarın koşul ve kurallarına uymalıdır. Atatürk; “Kesin zaruret olmadıkça piyasalara karışılamaz, bununla beraber hiçbir piyasa da başıboş değildir. Sırası gelmişken Cumhuriyetin tüccar telakkisini de kısaca ifade edeyim; tüccar, milletin emeği ve üretimi kıymetlen-dirilmek için eline ve zekasına emniyet edilen ve bu bakımdan ihracatçılar hakkın-daki kanun, murakabe hakkındaki kanun, teşkilatlandırma hakkındaki hükümler müspet neticelerini vermektedir.” demiştir. Atatürk, pazarlardaki rekabet kurallarının işleyişini, bir kalkınma planının disiplini içinde düşünmüştür. Planlı kalkınma düşüncesi ekonomik ve toplumsal kalkınma sorunları ile ilk karşılaştığı anlarda başlamıştır. Planlı kalkınmayı düşü-nürken aynı zamanda ekonomiye, ekonomi dışından müdahaleler yapılabileceğini düşünerek buna karşı önlemleri de zamanında alabilmiştir. Ali İktisat Meclisini, Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyetini, Türkiye İş Bankasını kurdurmasının, bu bankanın azınlıktaki bir devlet hissesiyle halkın ortaklığında mümkün olduğu kadar özerk çalışmasını sağlamasının, T.C. Merkez Bankası hisselerine halkın katılma-sıyla özerkliğin korunmasına özen göstermesinin, ekonomik uygulamalardan önce yerli yabancı uzmanlarla uzun süre tartışma yapmasının temelinde ekonomik sorun-lara ekonomi dışı müdahaleleri önleme amacı yatmaktadır. Atatürk’ün ekonomi politikası üç temel dengeye dayanmaktadır. - Devlet bütçesi denk olmalıdır. - Devletin yatırım harcamaları bütçe fazlaları ile iç ve dış borçlanmadan elde edilen devlet gelirleri toplamına denk olmalıdır. - İthalat, ihracat denk olmalıdır. Bu üç denkliği korumanın amacı, ülkede enflasyonun önlenmesi ve yurt içinde ve yurt dışında devlet hazinesi itibarının en yüksek düzeyde tutulmasıdır. Atatürk, ödemeler dengesini korumanın tek yolunu dış ticaret dengesinin korunmasında bulmaktadır. Onun için ihracat yapmadan ithalatı artırmanın yolu yoktur. Hatta bu alanda belirli bir ülkeden ithalatın arttırılabilmesi için mutlaka o ülkeye ihracatı arttırmak gereklidir. Hızlı kalkınma ve devletleştirmeler devlet harcamalarını hızla arttıran uygulamalardır. Ancak O, yukarıdaki dengeleri bozmadan bunu yapabilme-nin yollarını sürekli olarak aramış, bulmuş ve uygulamıştır. Atatürk’ün ülkeyi yönettiği 16 yıllık dönem boyunca, ülkede sözü edilebilecek bir hızlı enflasyon dönemi yoktur. Bazı krizlere rağmen Türk lirasının dış değeri 1921’de ve 1938’de aynı düzeydedir. Bu dönem, Türk ekonomisindeki kalkınma hızının Cumhuriyet ekonomi tarihinin en yüksek olduğu dönemlerden biridir. Atatürk’ün ekonomi politikasının önemli bir diğer amacı da ülkede tam çalışmanın sağlanmasıdır. Bütün ekonomik önlemlerden söz ederken çiftçiye, işçiye ve bütün faal nüfusa iş sağlanması görüşünden hareket etmesinin ve uygulama yaptırmasının başka anlamı olamaz. Bu nedenlerle Atatürk devrimlerinin üst yapı devrimleri olduğu, bütün devrim-leri gibi ekonomi devrimi de Türk toplumunu temelden değiştirmek ve çağdaş-laştırmak amacına yönelmiştir. O’nun belki de bütün devrimleriyle eşdeğer bir ekonomi devrimi vardır. Her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da daha uzun yıllar bizlere onun ışığı yol gösterecektir. KAYNAKÇA Prof. Dr. Afet İNAN, Medeni Bilgi ve M. Kemal Atatürk'ün EI Yazıları. Prof. Dr. Afet İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Prof. Dr. Bilsay KURUÇ, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası. Prof. Dr. Bilsay KURUÇ, Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi. Prof. Dr. Cihan DURA, Atatürk Devrimi Yarım Kaldı. Prof. Dr. Cihan DURA, Türkiye Ekonomisi. Hamza EROĞLU, Atatürk ve Devletçilik. Şevket Süreyya AYDEMİR, Tek Adam. Yalçın KÜÇÜK, Planlama, Kalkınma ve Türkiye. Seriye SEZEN, Devletçilikten Özelleştirmeye Türkiye’de Planlama. Suna KİLİ, Atatürk Devrimi Bir Çağdaşlaşma Modeli. Mustafa A. AYSAN, Atatürk'ün Ekonomik Politikası. Mutlu DEMİRKAN, Kemalist Ekonomi Politikası.İl Gelişme Stratejileri ve Politikaları Alt Komisyonu Raporu, DPT- Ankara, 2006. Haluk BİLGESAY, Atatürk’ün Yönetim ve Ekonomi Anlayışında Vizyon, Misyon Kavramlarının Karşılığı, Türk İdare Dergisi, Sayı 451, Mart 2006. Kaynak:TİD Kay.tar:19.8.2008
  7. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Kemalizm bir yasam tarzidir;onurlu,basi dik,cagdas,akilci,insanca ve BAGIMSIZ. Mustafa Kemal söyle diyor: "Temel ilke,Türk ulusunun onurlu ve serefli bir ulus olarak yasamasidir.Bu,ancak tam bagimsiz olmakla saglanabilir.Ne denli zengin ve gönencli olursa olsun,bagimsizliktan yoksun bir ulus,uygar insanlik karsisinda,usak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz." "Yabanci bir devletin koruyuculugunu istemek insanlik niteliklerinden yoksunlugu,gücsüzlügü ve beceriksizligi aciga vurmaktan baska birsey degildir.Gercekten bu asagilikj duruma düsmemis olanlarin,isteyerek baslarina yabanci bir yönetici getirmeleri düsünülemez" saygilarla
  8. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Kemalizm Kapitalizme karsidir,Anti-Emperyalisttir bunu ister ögrenin ister reddedin bizi baglamiyor. saygilarla
  9. Atatürk'ü kötülemek onun degerini düsürmek icin akla hayalae gelmeyen,gercekle uzaktan yakindan bir ilgisi olmayan bir sürü hurafe ile adamlar tartisma yapiyor,kitaplar yaziyor ve onlari hem dinleyen hem de yazdiklarini okuyup "vay anasini"diyen niceleri var. Gercek Atatürk ise taninmayi bekliyor bunca yildan sonra. saygilarla
  10. politika şurada cevap verdi: politika başlık Güncel Konular
    Sayin Omar,milli mücadelede savas gücü yüksek dediginiz zaman zaten maglubiyeti kabul ediyorsunuz demektir.Önemli olan düsmandan tirsmak degil omugali bir durus sergilemektir.Bun yapamayan milletler yok olmaya mahkumdur. saygilarla
  11. politika şurada cevap verdi: politika başlık Güncel Konular
    Türkiyeyi savunanlar artik belli olmustur daha dogrusu sisler dagilmis ve saflar belirmistir.Cogunluk Türkiye'nin isgali yanlisi oldugunu artik belli etmistir.Bu cogunlugun önemli bir kismi bilincsiz sürülerdir onlar cok kolay bir sekilde aldatilan,duygulari inanclari sömürülen fakat asla farkina varma gibi bir özellige sahip olmayan sürüler seklindedir.Bu büyük cogunlugun öncülügünü üstlenen azinliga gelince,onlar gayet bilincli,satin alinmis,dedelerinden miras kalan bagimsizlik ve cumhuriyet karsitligini kendilerine ideoloji olarak kabullenenlerdir.Onlarin dedeleri Türkler bagimsizlik savasi verirken,Türklere bagimsizligi cok gören isgalcilerin saflarinda yer almislardir,Bunlarin yeterince belgeleri vardir.Onlarin gazete köselerinde,bilimsel alanda, siyasette görev yapan torunlari bu aldatilan sürünün basinda sürüyü uyandirmama görevini yürütmektedirler.Olay budur. Türkiye'yi savunan gercek Kemalistlere saygi duyuyorum, saygilarla
  12. Türkiye diyanet konusunda dünden bugüne tam bir cikmazin icindedir,bunun da nedeni;Türkiye'yi yöneten kadrolarin laik kadrolar degil de dinci orijinli kadrolar olusudur.Eger tarihi iyi takip edenlerimiz varsa göreceklerdir ki;1926 yilinda o günün sartlarina uygun ve gerekli olarak cikartilan 163.madde 1949 yilinda yumusatilip daha caga uygun bir hale getirilmesi gerekirken tam aksine siddeti kat kat arttirillmal üzere degistirilmistir.Bununla da kalinmayip 1953 yilinda "vicdan ve toplanma özgürlügünün korumasi "basligi altinda yapilan bir kanunla bu siddet bütün ölcüleri asacak bir duruma getirilmistir. Muhakkak ki bu yasalarin bu sekilde cikarilmalarini gerektiren nedenler olmustur ancak devlet,islah edici olmalidir cezalandirici degil. Diyanet her degisen iktidarin bir mekanizmasi haline getirilip tek inanc.tek mezhep yaratma yoluna gidilmistir.Bugün kü iktidarin cikmazida budur.Laiklige ötedenberi karsi olan Erdogan ve kadrosu "siyasi tarafsizlik "saptirmasi ile milleti Islamlastirmayi öngörmektedir ki bu na da Islami Fasizm denir. saygilarla
  13. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Kemalizmi Komünizmin,Baskin Oran literatürünün,Ahmet Altan ve ortaklarinin yazdiklarindan okuyanlar bu ideolojinin gercek yüzünü degilde karartilmis,gerceginden saptirilmis ve tamamen Türk milleti'nin egemenligine karsi kullanilan bir düzen sekline sokanlarin anlatimlarindan ögrenenler icin Kemalizm hicbirsey degildir. Kemalizm tartismasini yaparken,hicbir ciddi kaynaga arastirmaya gerek görmeyip sadece yikanmis beyinlerinin icine doldurulan yalan yanlis iddialari Kemalizm diye tanimlayanlari ben ciddi bulmuyorum. Prof.Mauric Duverger;"Mutlak bir baski rejiminden ulus egemenligine gecisi saglamak,demokratik rejimin gerektirdigi ortami ve kosullari hazirlamak ve sonunda tam demokrasiyi gerceklestirmek amacina yönelik harekete KEMALIZM denir"diyor. "Kemalizm,demokrasi gelenegi olmayan gelismekte olan ülkeler icin demokrasiye hazirlama ve gecis yolunda en uygun ideolojidir"diyor Duverger. Atatürk'ün yasadigi dönemde yasayan MAX WEBER'de demokrasiyi söyle tanimliyordu:"Demokraside halk güvendigi bir önder secer.Secilen önder"Simdi sesinizi kesin ve bana itaat edin"der.Artik halk ve parti onun isine karisamaz."MAX WEBER'in bu demokrasi anlayisini anlasilan basbakan Erdogan tam anlamiyla incelemis ve tam bana göre bir demokrasi demistir.Cünkü bugünkü Türkiye'nin yönetilme sartlari ile MAX WEBER'in demokrasi tanimi birbiriyle örtüsmektedir. Kapitalizmla.Komünizm arasinda ki ücüncü yolun "KEMALIST DEVLET MODELI"oldugunu bugün dünyaca taninmis bircok ekonomi uzmani kabul etmektedir.Siz karsi olsanizda bu böyledir. Dogan Avcioglu "Türkiye'nin düzeni adli kitabinda kalkinma icin üc model veya yol gösteriyor: 1-Komünist kalkinma yolu, 2-Amerikan tipi kalkinma yolu, 3-Milli Devrim kalkinma yolu Mustafa Kemal,Kapitalizmi ve Sosyalizmi reddederek bu ücüncü yolu secmistir yani Milli Devrim Kalkinma yolu. Kemalizmi illa ki Kapitalizmle ayni gösterme hevesindeyseniz bu sizin bileceginiz bir seydir yalniz dogrulari ögrenmeniz en azindan Kemalist Kalkinma yolunu tercih edip bu ülkede bugün Basbakan Erdogan'in sata sata bitiremedigi ve tamami Türk Devleti'nin parasiyla ve Kemalistler tarafindan yapilmis olan sanayi tesislerini yapanlara saygili olmayi da belki size ögretebilir. Not:Ben Sentezin ne oldugunu cok iyi biliyorum. saygilarla
  14. politika şurada cevap verdi: politika başlık Güncel Konular
    6.Filo'ya defol demek icin Kabatas'a giden Deniz Gezmis'ler "Bagimsiz Türkiye"sloganlari esliginde 6.Filo askerlerinin karaya cikmasini engellemislerdir.Gezmis ve Arkadaslari Kemalist ve Bagimsiz Türkiye sevdalilariydilar.Onlara baska kaliplar giydirmeye calisanlarin inadina onlar Atatürk devrimlerinin yilmaz bekcileriydiler. Peki onlar bu eylemleri yaparken,bugünkü Basbakan,Cumhurbaskani,Milli Gazete'nin sahibi,Icisleri bakani onlar ne yapiyordular.Mili Gazetenin sahibi Mehmet Sevket Eygi'dir.Mehmet Sevket Eygi bakin o günlerde nasil haykiriyordu:Ey müslümanlar,eline baltasini,kazmasini,sopasini alan Kabatas'a gelsin,Din düsmani komünistler Amerika'ya karsi eylem yapacaklardir buna müsaade etmeyelim"Bu ifadedeki sözcükler farkli sekilde söylenmis olabilir ama icerik olarak degismiyor.Bugün Türkiye'yi tam onüc yildir Amerika'nin kolonisi haline getirenler,Amerika'dan icazet almadan adim atmayanlar dünkü Deniz Gezmis karsitlaridir.Bunlar bir sekilde Türkiye'yi zaptettiler. Gercekleri konusmak gerekirse,Türkiye 1946 yilindan itibaren Amerika'nin kolonisi olma yolunda ilk adimlari atmistir.Bugün Türkiye'nin basinda yönetici olarak bulunanlar dün magdurlari oynuyordular.Onlarin bu oyunlarina kimler arka cikiyordu?Sahte Atatürkcüler.Ne diyorlardi,ya olsun ne olur ki,yapsinlar ne olur ki falan filan,ve onlarda yaptilar ve insani duygular veya sahtekarligin oyunu galip geldi ve Türkiye bugünkü kritik dönemece getirildi.Bundan sonra artik fazla birsey olmaz olan olmustur,planlar hazirdir.AKP ile birlikte CHP ve MHP bu planin mimarlaridirlar.Bu oyunlardan en karli cikan BDP'dir.Cünkü BDP Erdogan'in yol haritasini cizen Öcalan'in partisidir. Patriotlar Türkiye'nin savunmasi icin degil ABD/AB'nin Ortadogu projeleri kapsaminda Türkiye'ye getirilmistir.Eger görüslerimde yanilmiyorsam;Türkiye önümüzdeki birkac yil icinde bir savasin icine cekilecek ve resmen bölünecektir.Basbakanin baskanlik sevdasi bosuna degildir,baskanlik sistemi Türkiye sartlarinda bölünmeyi hizlandirir ki amac ta budur zaten.Türkiye Islamist bir rejime dogru kaymaktadir.Laiklik ilkesinin "SIYASAL TARAFSIZLIK"adi altinda bir ucubeye döndürülmesinin altinda cok farkli amaclar yatar.Dikkat edin,bu öneriler ve istekler hükümetin istekleri yani basbakanin istekleridir,tartismasiz,kavgasiz gürültüsüz sessizce komisyonlardan gecirilmektedir.Basbakanin istegi ve olsun dedigi ne varsa Allahin degismez ayeti gibi tartismasiz kabul edilmektedir.Bu da Türkiye'de demokrasi denilen kavramin kirintisinin bile olmamasidir. Bugün AKP iktidarinin fasizmine,Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldirma calismalarina karsi ve Türkiye'nin bagimsizliginin savunulmasina en büyük savasi TGB vermektedir.Onlari kutlarim.Gözlerini hicbirseyden sakinmadan mücadele etmektedirler.29 Ekim kutlamalarinda,10 Kasim'da verdikleri mücadele fasistleri cok korkutmustur. Televizyonlarda yani yandas kanallarda dikkat ederseniz ilk haberler olarak eger basbakan degilse ve hükümet propagandasi iceren bir haber yoksa ilk verilen haber gözaltilar ve de tutuklamalardir.2005 yilinda 56 bin olan tüm tutuklu sayisi 2012'de 123 bine cikmistir.Bunlarin haberlerde manset haber olarak verilmeleri psikolojik bir tehdittir.Yani bakin biz herkesi tutuklariz ona göre ayaginizi denk alin mesajlarini yandas medya araciligi ile vermektedirler.Bunun aksine terör örgütüyle yapilan pazarliklardan tek bir kelime dahi millete anlatilmamaktadir.Cünkü o pazarliklar Türkiye'nin satilis pazarliklaridir. TGB'nin ve tüm Atatürk Gencliginin verdikleri bu asil mücadeleleri gururla izliyorum.Ruhlarini iktidarin kirli emellerine satmayan tüm aydinlarida bu anlamda saygiyla selamliyorum. saygilarla
  15. Zaten amacimiz da budur;birlik ve beraberlik.Ancak bu birlik ve beraberligi farkli maskeler arkasinda bozmaya calisanlarin varligi yeni degildir.Bunlar,siyasetin icinde olabilirler,akademisyen olabilirler,basin üyesi olabilirler,bir milleti birbirine düsürmek,aralarinda farkliliklari ortaya cikararak bu farkliliklardan haklar talep etmeleri icin farkliliklari kasiyanlar,emperyalizmin taseronluguna soyunup emperyalizmin böl-parcala-yut oyununa canak tutanlar,destek olanlardir bu kavgayi körükleyenler.Asirlardan beri et tirnak olmus bir millet olusturmus toplumu hak ve özgürlük sloganinin arkasina saklanarak eti tirnaktan ayirmaya calisanlar sucludurlar.Devleti yönetenlerin basiretsizliginin ceremesini tüm millet cekmektedir. saygilarla
  16. Diyanet,Erdogan'in baskan olmasi durumunda "siyasi tarafsiz"olamiyacagi icin Türkiye'yi Islamist bir gelecek bekliyor demektir. BDP'nin önerisi sasirtici degildir.Eyalet Sistemini getirmek isteyen ve bu amaca yönelik olarak BÜYÜK SEHIRLER olusturan AKP'nin yapmak istedigini BDP daha acik olarak önermis.Yani öyle veya böyle TÜRKIYE BÖLÜNECEKTIR.Bize de Hayirli olsun demek düsüyor. saygilarla
  17. Kürtce devlet tarafindan yasaklanmadi,Kürtler dillerini özgürce hep konustular,darbe döneminde bircok yasaklar getirildi ancak bugünkü hükümet o yasaklari getirenleri bile yargilamaktan acizdir,laf olsun diye birseyley yapiyorlar daha fazla yapamazlar cünkü bugünkü hükümetin velinimeti 12 Eylül DARBESINI yapanlardir. Devletin dili,her bagimsiz ülkede oldugu gibi,Türkcedir,bunun yanisira baska resmi diller uydurmak,monte etmek sadece ülkemizde degil dünyanin her tarafinda yasaktir.Böyle asli astari olmayan kulaktan dolma iddialarla ancak kendinizi aldatirsiniz ve de kendiniz gibi düsünenleri. Surasi bir gercek ki:100 yili askin bir süredir,bölücü Kürtler daha dogrusu Kürtcülük akimlari,devletten toprak koparabilmek icin her yola basvurdular,PKK ilk Kürtcü terör örgütü degildir.Tami tamina 37 Kürtcülük isyani yasanmistir Türkiye'de.Bu isyanlar emperyalistler tarafindan organize edilerek Orta Dogu'nun zengin petrol yataklarina konmayi amacliyordu.Nitekim de böylr olmustur.Terörist Barzani ve Talabani'nin atalari gibi emperyalistlerle isblrligi sonucu,Saddam'in diktatörlügü bahane edilerek bölünmüs ve Barzani üzerinden petrol yataklarina konmuslardir.Irak'ta katledilen 1 milyon müslümanin,tecavüz edilen yüzbinin üzerinde kadinin vebali bu bölücü teröristlerin omuzlarindadir. saygilarla
  18. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Kapitalist düzenin secildigini siz iddia ediyorsunuz,analiz ve sentezinden dogmus olmak demek Kapitalist sistemi secmek degildir.Eger bir sistem Anti-Emperyalistse sömürüye de karsidir. Daha gecerli argümanlar bulmaya calisin. saygilarla
  19. Insanlar,islerinde güclerinde,ekmek parasi pesindeyken neyin kavgasini yapacaktir.Siradan insanlari ancak kiskritir ve bu insanlarin biribirine düsmesini yaslanip seyrederler.Siradan insan dil kavgasi yapmaz siradan insana dil kavgasi yaptirilir.Iste Türkiye'de Kürtce dayatmasi gibi. saygilarla
  20. Sayin Radya,Rakel Dink Türkiye'nin gercegini kendinde yasayan Ermeni asilli bir Türk vatandasidir,Hrant Dink'i öldürten cevrelerin inadina sizin yazdiginiz sözleri söylemistir.Türkiye'de dili nedeniyle hic kimse bir digeriyle kavga etmemistir etmez de.Kavga edenlerin neden kavga ettiklerini sorsaniz inanin ki hicbiri bilmez neden kavga edildigini.Ancak bu dilleri birbirine düsürenler -ki bu forumda bile bu kavgayi yapanlar var.-kavganin nedenini biliyorlar cünkü onlar art niyetli kisilerdir.Daha ileri giderek Türk Milleti'nin birlik ve bütünlügüne düsman olan tüm kesimler bu kavgayi körüklemekte isbirligi halindedirler.Bazen insan haklari kisvesi arkasinda,bazen hak ve özgürlükler kisvesi altinda, bu kavga körüklenmekte ve Türk Milleti'nin birlik ve bütünlügü bu kesimlerce sabote edilmektedir. "Türkiye Türklere birakilmayacak kadar önemlidir"diyen kisi birkac gün önce öldü.Tüm Türk karsitlari bu adamin arkasindan matem tuttular.Bu adam,ölmeden birkac gün önce "ÖCALAN SERBEST BIRAKILMALIDIR"diyen adamdir.Öcalan denilen adam 30 bin insanin kanin ellerinde tasiyan adamdir.Bu adamlarla mücadele edenlerin tutuklandigi ve fakat ülkeyi bölmeye calisanlarin sirtlarinin sivazlandigi, baskanlik hayalleri ile Türkiye'nin bölünme noktasina tasindigi bu dönemde dostumuzu düsmanimizi cok iyi tanimak zorundayiz. saygilarla
  21. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Marksizm,Maoizm,Leninizm,Stalinizm, yikildi tarih oldu,kimse bahsetmiyor artik onlardan,dünkü komünistler bile artik agizlarina almiyorlar bu insanlik düsmani diktatörleri. Kemalizm ölmedi zaten bütün hinciniz bu nedenledir,bir türlü yikamadiniz Kemalizmi cünkü Kemalizm insanlik düsmani degil insana hizmettir. saygilarla
  22. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Niye, Türkiye'nin birlik ve bütünlügünü parcalamak senin icin iman haline gelmis te benim bu birlik bütünlük icin mücadelem sana agir geliyor?Senin yaptigina MODERN FASIZM denir ve Küresel Emperyalizme hizmettir.Yani Türkiye bölünürse etnik temelde ayristirilirsa senin gözünde HAK VE ÖZGÜRLÜK oluyor ama hayir Türkiye bir bütündür denildiginde bunu imanlasmis olarak yorumluyorsun. Türkiye ne Yugoslavyadir ne de SSCB'dir.Is isten gecmeden siz bu sevdanizdan vazgecin,sonunda hep birlikte aglariz . Seyit Riza,Seyh Said,Tayyib Erdogan gibi Emperyalist isbirlikcilerinin bolca oldugu bu ülkede vatanini bayragini milletinin birligini savunanlarin olmasi sizi fazla rahatsiz etmesin. saygilarla
  23. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    KEMALIZM BÖLÜM 6 KEMALİZM VE ÖZELLEŞTİRME Kemalizm?de özelleştirme tabu değildir. Önemli olan halkın yararıdır. Kemalist devletçiliğin amacı da budur. Halkın yararı özelleştirmeyi gerektiriyorsa özelleştirme, kamulaştırmayı ya da devletleştirmeyi gerektiriyorsa, onlar yapılır. Ancak Türkiye?deki özelleştirme yanlıları ne halkın yararı, ne de gerçek bir liberal anlayış nedeniyle bu işin peşindedirler. Onların amacı çok uluslu sermaye ile birlikte varlıklarımızı yağmalamak ve talan etmektir. Aç kurtlar gibi özelleştirme bekleyenler, hiçbir kamu işletmesine değerini vermezler. Hepsine yok pahasına sahip olmak isterler. Devlete peşin para da ödemezler. Ödemeler uzunca bir vadeye yayılır. Bu arada ? yardım et? diye devlete yalvaranlar, işletmeleri, bankaları batırarak milyarlarca dolar borçla yine devlete geri verenler çoktur. Bunlar olmasa bile çalışanların işlerine son vermek, tekel oluşturmak, işletmeyi kapatmak da yaygındır. Sit alanları, turizm bölgeleri, stratejik yerler, değeri çok yüksek arsalar özelleşir. Vurgun ve yağma sürer... Türkiye?de özel sektörü devlet var etmiştir. Kredi, teşvik, arsa, altyapı ve başka olanaklar yaratılmış, ürünler yüksek gümrük vergileriyle dış ürünlerin rekabetine karşı korunmuştur. Ayrıca özel sektör her zora düştüğünde yine devlet tarafından kurtarılmıştır. Bu yüzden özel sektörümüzün temsilcileri çok sık gelirler Ankara?ya. Çoğunun amacı devlet sırtından kazanç sağlamaktır. İhale, torpil, teşvik, kredi vb. işleri süreklidir. Devlet olanaklarının bir kez kullanılması onlara yetmez. Devlet olanakları holdingler, plazalar yaptırır. Sudan ucuz gazete sattırır. Hem, özelleştirme diye bağırıp, hem de devlet desteği istemek ve bunun için iktidarları desteklemek özel sektörün genel siyasetidir. Özelleştirme bir kurtuluş değildir. Özelleştirilen işletmelerden bir tanesini bile olumlu bir örnek olarak gösteremiyorsak,çözümü özelleştirmede değil işletmelerin toplam kalite yönetimlerinde aramak gerekiyor. Devlet işletmelerini özerk ve özgür bıraksak, yeterli yatırımı yaparak daha kaliteli ve daha çok üretim yapsak kötü mü olur ? Ve bilelim ki özelleştirme, sömürgeleştirmenin de bir ayağıdır.Ulus devleti zayıflatma ve giderek yok etme planlarında bir araçtır. Ulusal kaynaklarımızı daha iyi değerlendireceksek, toplumsal gönencimiz artacaksa, gelir dağılımı ve bölgeler arası farklılıklar azalacaksa, sermaye halka yayılacaksa gerekli olan özelleştirmeler yapılsın. Özelleştirme yanlıları bu gerekçeleri kullanırlar. Ama, bu yararları sağlayan bir özelleştirme henüz görülmedi. Böylesine yararlı bir özelleştirme yapılabilecekse herkes özelleştirmeci olur. Eğer, borç ödemek için altın yumurtlayan ulusal servetlerimizi yok paraya satıp savacaksak -ki böyle olduğu açıkça söyleniyor-özelleştirmeye koskocaman bir HAYIR ! KEMALİST DEVRİMCİLİK Devrim, bir toplumda kısa süre içerisinde ilerleme yönünde görülen, köklü ve toplu değişikliklerin genel adıdır. Geniş anlamda insanın ateşi kullanması, yerleşik yaşama geçmesi, yazının icadı, madenlerin kullanılması, makine çağına geçilmesi vb. yarattıkları sonuçlar nedeniyle büyük devrimlerdir. Devrimi, kısa sürede görülen büyük gelişme diye tanımladık. Ancak,yüzbinlerce yıla ulaşan insanın yeryüzü macerasında, birkaç bin yılda tamamlanabilen bazı değişimler de çok önemli olduklarından devrim olarak değerlendirilirler. Çünkü, uzun insanlık tarihinde birkaç bin yıl bile, devrimin büyüklüğü yanında kısa bir süre olarak kalır. Yenitaş Çağının başlaması ya da yazının kullanılması bu tür devrimlerdendir. Devrim, Dünyanın göreceli olarak daha gelişmiş toplumlarında başlar. Daha sonra öteki toplumlara yayılarak insan yaşamının bütünüyle değişmesine, iyileşmesine yol açar. Örneğin, Fransız Devrimi, ulus devletlerin, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi kavramların kaynağı olmuştur. Feodal toplum yapısı yıkılmış, Kapitalizm kavramsal ve kurumsal olarak egemenliğini perçinlemiştir. Kapitalizmin yarattığı sorunlar da sosyalist ideolojiyi ve sosyalist devrim hareketlerine yol açmıştır. Kemalist Devrim ise kapitalizm ve sosyalizm dışında kalan toplumlara model olmuştur. Kemalist devrim (Türk Devrimi), ulusal kurtuluş savaşı ve arkasından gelen çağdaşlaşma atılımlarının bütününe verilen addır. Bağımsız bir ulus toplumu var edilmiş ve bu toplum, ortaçağdan alınarak 20. yüzyıla yükseltilmiştir. Büyük ve köklü gelişmeler yaşanmış, toplum yaşamı değişmiştir KEMALİZMİN BÜTÜNLEYİCİ İLKELERİ Bütünleyici ilkeler, Kemalizmin temel ilkelerini de var eden kavramlardır. O ilkelerin içlerinde bulunmaktadırlar. Sözgelimi Devletçilik ilkesinde: Tam bağımsızlığın, akılcılık ve bilimselliğin, eşitlikçiliğin, evrenselliğin, gerçekçiliğin, çağdaşlığın, insancıllığın bulunduğunu hemen anlayabiliriz. Kemalizm, altı ana ilke ve bunları tamamlayan ilkelerden oluşur. Kemalizmi tamamlayan, (ya da bütünleyen) ilkelerin gözardı edilmesi, dikkate alınmaması, bilinmemesi, Kemalizmin özünü yatsımaktır, bilmemektir. Kemalizmin nitelik ve özellikleri bunlar bilinmeden anlaşılamaz. Kemalizmi daha iyi kavrayabilmek için bu ilkeleri kısa kısa açıklamaya çalışalım : TAM BAĞIMSIZLIK : ?Kemalizm hem bir ulusal kurtuluş, hem de bir ulus oluşturma ideolojisidir. Tam bağımsızlık ilkesi, bu ideolojinin odak noktasıdır. Atatürkçü bağımsızlık anlayışı tümdür. Yalnız siyasal, ekonomik, parasal, yargısal bağımsızlığı kapsamakla yetinmez. İçine ideolojik bağımsızlığı da alır.? (Suna Kili, Kemalizm, Bir Çağd. İd.) Tam bağımsızlığın özünde ekonomik bağımsızlık yatar: ?Bağımsızlığı tam olarak gerçekleştirmek için tek kuvvet, en kuvvetli temel ekonomidir.? ( Atatürk) Görüldüğü gibi Tam bağımsızlık ilkesi Kemalizmin İLK TEMEL TAŞIDIR. Herhangi bir kuramdan ya da düşünürden alıntı değildir. Bu anlamda da bağımsızdır... ULUSAL EGEMENLİK : Tam bağımsızlık kavramı, ulusal egemenlik kavramı ile birlikte bir bütündür.Tam bağımsız olacak unsur ulustur. Egemenlik de bütün ulusundur. Hiçbir kişiye, gruba, sınıfa verilemez. Ulus, egemenliğine her durumda sahip olmalıdır. AKILCILIK VE BİLİMSELLİK : .?..Sosyal yaşam, akıl ve mantıktan uzak, yararsız, zararlı ve bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar...? ?..Dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şey düşünemiyorum...? ?..Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün yaşamımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır...? Bu sözler Türk Devriminin özündeki akılcılığı belirtmeye yeterlidir. Bilime ve bilimsel düşünceye verilen önemse çoğumuzun bildiği şu özdeyişlerden daha güzel anlatılamaz : ?..Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır..? ?...(Türk ulusunun) yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale,müspet ilimdir (pozitif bilimdir.) GERÇEKÇİLİK : Gerçekçilik, gerçeği görmek ve anlamaktır. Bilim de gerçeği arar.Bilimselliğe verilen önem, aynı zamanda gerçeğe verilen önemdir.Kemalizm, düşlere değil, gerçeklere ve kesin değerlendirmelere dayanır.Maceracı değildir: :?..bitmeyen emeller peşinde ulusu uğraştırmamak, zarara uğratmamak...Uygar dünyadan,uygar ve insanca davranışı, karşılıklı dostluğu beklemektir..? ?...Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyenden değil,doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de uluslar tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır...? İşte gerçekçilik budur... ÇAĞDAŞLIK : Kemalizm, bütün ilkeleri ve uygulamaları ile çağdaştır. Hatta çağına göre daha ileridir. Ulusçuluk , devletçilik, demokrasi... Hangi konuyu ele alsak, çağdaş ve özgün bir yaklaşım görürüz. Çağdaşlık, yaşanan çağa ayak uydurmaktır. Batı öykünmeciliği değildir. ?Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı,Türkiye Cumhuriyeti halkını tümden çağdaş, bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimizin temel ilkesi budur. Bu gerçeği benimsemeyen anlayışları darmadağın etmek zorunludur...? Bilindiği gibi amaç, ?çağdaş uygarlığın (da) üzerine çıkmaktır.? Zaten Kemalizm , bir çağdaşlaşma ideolojisi değil midir? BARIŞÇILIK : ?...Yurtta Barış, Dünyada Barış ? özdeyişiyle özetlenen barışçılık anlayışı, her ne olursa olsun barış istemek değildir. Ülkenin güvenliğini amaçlayan ? hiçbir ulusun aleyhinde olmayan bir barış doğrultusu, bizim sürekli ilkemiz olacaktır.? Barış ve güvenlik, yalnız Türk ulusu için değil, bütün dünya için kurulmalıdır. Bu amaçla uluslararası kuruluşların oluşturulmasını, savaşın birdenbire çıkması durumunda saldırgana karşı bütün ulusların birleşmesini ister. Yurt içinde sınıflar, katmanlar, gruplar, meslekler, bölgeler, cinsler, dinler, ırklar arasında ayrım yapılmaz. Farklılıklar değil birlikler önemlidir. Türk, ulus kimliğinde birleşilmiştir. Devlet, farklılıkları ortadan kaldırıp sürekli bir iç barışı sağlamakla ödevlidir : ?..Ulusal gelirin dağılımında daha mükemmel bir adalet ve emek sarf edenlere daha çok refah? sağlanmalıdır. Etnik kimlik,sınıf,katman,meslek ve inanç farklılıkları yaratmamak, ayrımcılık yapmamak, iç barışın gerekleridir. İNSANCILLIK : ? Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız..? Kemalizm insancıldır. Yalnız kendi ulusunu, kendi insanını düşünmez. Kemalizm, insanlık için ?bir uyum ve işbirliği çağı? nın yaratılmasını ister. ?İnsanları mutlu edecek tek araç, onları birbirine yaklaştırarak, onlara birbirini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi gereksinmelerini karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir.? ?İnsanlığın hepsini bir vücut ve bir ulusu bunun bir organı gibi saymak gerekir .Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.? Bilmem, daha da açıklamak gerekli mi? EVRENSELLİK : Kemalizm, evrensel bir dünya görüşüdür. Türkiye?nin ve Türk ulusunun koşullarından çıkmış, ama evrensel bir model olmuştur. Douverger :?..Moskova ya da pekin etkisine girmemiş üçüncü dünya ülkelerine bu sistem yol göstermektedir? saptamasını yapmaktadır. Türkiye?nin Kemalizm yolundan sapması ayrı konudur. Kemalizm, bugün dünyanın herhangi bir ülkesinde ? gelişmiş devletlerde de- kolayca uygulanabilecek bir sistemdir. Kemalist sistemi belli yönleriyle uygulamaya çalışan birçok ülkeden söz edebiliriz. Başarılı olup olmaması da ayrı bir konudur. Önemli olan, Kemalizmin evrensel bir model olarak ortaya çıkması, seçkin bir nitelik kazanmasıdır. EMPERYALİZM KARŞITLIĞI : Türk Ulusal Kurtuluş savaşı emperyalizme karşı yapılmıştır. Emperyalist işgaller sona erdirilmiş, yurt bütünlüğü yeniden sağlanmış, emperyalist sömürü durdurulmuştur. Batılı devletlerle yapılan yeni anlaşmalar, bağımsız bir ulus devletin gelişme, çağdaşlaşma çabalarının gereğidir.Emperyalizm çağında, emperyalizme karşı verilen ilk bağımsızlık savaşı olarak, ezilen, sömürülen uluslara örnek olmuştur. Bu örneği gören onlarca ulus bağımsızlık savaşlarını kazanmışlardır : ?Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum.Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak çok kardeş ulus vardır.Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olrak görülecektir.Bu uluslar bütün güçlüklere, bütün engellere karşın zafer kazanacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arsında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır.? Birileri Kemalizmin emperyalizme karşı olmadığını söyleyip kafa karıştırmaya çalışıyorsa da M. Kemal her zaman olduğu gibi bizi aydınlatıyor. Kurtuluş Savaşının ?bizi yok etmek isteyen emperyalizme, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı? yapıldığını ortaya koyuyor... EŞİTLİKÇİLİK : Devrimin amaçlarından biri de eşitliği sağlamaktır. Öncelikle yasalar önünde herkes eşittir. Dil, din, ırk, cinsiyet, sınıf, soy, görev ve eğitim farklılıkları kimseye ayrıcalık getirmez. Toplumda var olan eşitsizlikler yok edilmelidir. Kalkınma sağlanırken ulusal gelirin paylaşımında dengeler gözetilmeli, gelir uçurumları yaratılmamalıdır. ?Bizim düşüncemizde çiftçi, çoban, amele, tüccar,sanatkar, asker, doktor, kısacası herhangi bir sosyal kuruluşta çalışan vatandaşın hak, çıkar ve özgürlüğü eşittir...? Eşitlikçiliğin bir yönü de uluslar arası eşitlik anlayışıdır. Kemalizm, uluslar arasındaki bütün işleri, eşitlik ve karşılıklı yarara dayandırır. ULUSAL BİRLİK: Kurtuluş savaşı ulusal birliğin sağlanmasıyla kazanılmıştır. Uygarlık savaşımının kazanılması da birliği koruyarak, ulusal amaçlar için çalışılmasıyla kazanılacaktır.Ortak bir amaçla yürüyen toplumlar her savaşımı kazanırlar. ?Türk ulusu,ulusal birlik ve beraberlikle bütün zorlukları yenmesini bilmiştir...? Yenecektir de... ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ : Ulusal birlik, ülke bütünlüğünü de gerektirir. Ülkenin bölünmesi; birliğin bozulması, gücün etkisizleşmesi, dahası ülke içinde tüketilmesi demektir. Dünya karşısında gerilemek,uygarlık savaşını yitirmektir. Oysa Türk Devriminin asıl amacı uygarlık savaşında öne geçmektir... Yineliyoruz. Kemalizm, çağdaşlaşma ideolojisi olarak bir sistem oluşturmaktadır. Sistemin içerisinde başka ayrıntılar ve ilke olabilecek başka kavramlar da bulunabilir. İdeologlarca masa başında yazılan bir kuram olmayıp, yaşamın, savaşımın içnden çıkan bir ideolojidir Kemalizm. Burada sözkonusu etmediğimiz bazı özellikler de bulunabilir. Bunların hepsi, bir bütünün parçaları olarak düşünülmelidir. Birbirleriyle çelişmez. Birbirlerini tamamlarlar.. saygilarla.
  24. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    KEMALIZM BÖLÜM 5 KEMALİST CUMHURİYETÇİLİK Atatürk?e göre cumhuriyet demokrasi demektir. Peki, bu böyle midir? Özünde böyledir. Öyleyse kendisini cumhuriyet olarak nitelendiren birçok rejimin demokrasiyle uzak-yakın ilgisinin bulunmaması ne anlama geliyor? Halk yönetimi kavramının batıdaki karşılığı Demokrasi, Arapça karşılığı da Cumhuriyettir. Dünyaya Cumhuriyetlerini resmen açıklayan birçok devlet, gerçek bir halk yönetimini gerçekleştiremediler. Öte yandan, adı kırallık olan İngiltere özünde bir halk yönetimidir. Bu farklılıklar yüzünden cumhuriyet ve demokrasi kavramları ayrıştı. Cumhuriyet, sadece üst yöneticilerinin belli bir süre için seçimle belirlendiği devletlerin resmi adı oldu. Gerçek anlamda halkın özgür ve egemen olduğu yönetimlere de demokrasi denildi. Görüleceği gibi, önemli olan demokrasidir. Kemalist Cumhuriyetçilik, gerçek bir halk yönetimine (demokrasiye) ulaşmak amacını güttü.?Ulus egemenliği? ilkesi bu fikrin ürünüdür.Bugüne değin tam bir demokrasi kuramamışsak suçlu olan Kemalizm değildir. Suçlular, Kemalizmi amaçları için harcayanlardır. ? Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir? (1933) sözünü yorumlarsak anlarız ki; o, cumhuriyet kavramını, halkın egemen olduğu bir devlet şekli olarak düşündü: ?Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet, millet hükümettir.? (1925) Cumhuriyet yönetiminin tam anlamıyla yerleşebilmesi için birçok koşulun gerekliliğini biliyor ve söylüyordu. En önemlisi toplumun ekonomik ve kültürel yönden gelişmiş olması gerektiğine ilişkin vurgulamasıdır : ?Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir yönetimdir.Cumhuriyet erdemdir.?(1925) Sonuç olarak; Kemalizm?de cumhuriyet, demokratik bir toplumun örgütlendiği devletin adıdır. ?Sonsuzluğa değin yaşayacaktır? dediği Türkiye Cumhuriyeti, kendisini demokrasi ile geliştirecektir. Bu nedenle Kemalizm ve demokrasi konusunu ayrıca inceliyoruz... KEMALİZM VE DEMOKRASİ Sanayileşememiş, örgütlenememiş, kentleşememiş, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, kültür düzeyi yükselmemiş bir toplumda demokrasi olmaz. Yani demokrasinin var olabilmesi için kalkınmış bir toplum olmak gerekir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye?de, demokrasinin kendisini bulamadığımız gibi, özgürlük ve demokrasi kavramlarını bilen birkaç kişiyi bile bulmamız zordu. Oysa demokrasinin varlığı için, özgürlük ve demokrasiyi toplumun bilmesi, benimsemesi, istemesi gerekir. 1920?li, 1930?lu yıllarda bugünkü anlamda katılımcı bir demokrasi hiçbir ülkede yoktur.Japonya?da, Almanya?da, İtalya?da, Portekiz?de, İspanya?da faşist diktatörlükler, Sovyetler Birliği?nde ise işçi sınıfı adına bir başka diktatörlük vardı. Bütün dünyada demokratik devlet sayısı bir elin parmaklarından çok değildi. Japonya, Almanya ve İtalya?da demokrasi ikinci dünya savaşından sonra galip devletler tarafından kurduruldu. Böyle bir dünyaya yetmiş yıl sonra bakarak,?Atatürk demokrasiyi kurmadı, Kemalizm demokratik değildir? demek, saçmasapan suçlamalarla Kemalizm?e savaş açmaktır. Ama Kemalizm, o denli sağlam ki karşısına dikilen her engeli yok ediyor, 21. yüzyıla da damgasını vurmak için daha da güçleniyor, büyüyor..! Kemalizm, kuşkusuz demokrasi değildir. Ama çoğulcu, katılımcı demokrasiyi bir hedef olarak belirliyor, gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bunu devrimin her aşamasında demokratik yollardan sapmayarak kanıtlamıştır: Öncelikle kurtuluş savaşının örgütlenmesi demokratikti. Mecliste sayıları 120?ye varan ikinci grup milletvekilleri muhalefet partisinin işlevini yerine getiriyordu. Hem de birçok demokrasideki muhalefet partilerine taş çıkartırcasına. Öylesine ki, Yunus Nadi: ?Her işi meclisten mi bekliyorsunuz paşam. İşte ordu, her şeyi yapabilirsiniz,? deyince, ?Ben her kerameti meclisten bekleyenlerdenim...? yanıtını vermişti. BUNLAR HER DEMOKRASİDE GÖRÜLMEZ Hangi diktatörlükten söz ediliyor? Hiçbir totaliter rejim muhalefet yaratmak için uğraşmaz.Oysa Mustafa Kemal?in partisinin, yani devrimin partisinin karşısında hilafet ve saltanatı geri getirmeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulabilmiştir. 1930 yılında yine bir muhalefet partisinin-Serbest Cumhuriyet Fırkası- kurulmasına önayak olunmuştur.Atatürk?ün eski arkadaşı Fethi Bey, yeni partinin başına geçtikten sonra şapkanın kâfirlik olduğunu, şeriatın geri gelmesi gerektiğini söylecek kadar ileri gidebilmiştir. Yine de azgınlaşan gericiliği kontrol edememiş, bir süre sonra partisini kendisi kapatmıştır. Seçmen yaşı daha 1924 yılında 18?e indirilmiştir.Dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk birkaç devletten biri de Türkiye?dir. Öğretmenlere ?..cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister ? şeklinde görev veren bir anlayış demokratik değil midir? Kooperatiflerde örgütlenmeye öncülük ederek üye olan Mustafa Kemal ve onun rejimi demokrasiye yönelmemiş midir? Dil ve tarih işlerini derneklere bırakan anlayış, bugün onu eleştirmeye kalkanlardan daha az mı demokratiktir? Avrupa?da özgürlük ve demokrasinin olmadığı bir dönemde ?Yurttaş İçin Medeni Bilgiler? kitabını yazarak ulusuna demokrasiyi öğretmeye çalışan bir önder düşünülebilir mi? Demokrasiye böylesine bir hizmet verebilen başka önder biliyor musunuz? İşte size bu kitaptan birkaç örnek: ?..Ulusal egemenlik temeline dayalı temsili bir hükümette kamuoyu büyük rol oynar.Basın-yayın ve kamuya ilişkin işler hakkında geniş bir eleştiri ortamı bırakılmadan, kamuoyu görevini yerine getiremez.Ulusal egemenlikte temsili hükümet düşüncesinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun etkinliği ile olabilir...? ?...Basın-yayın özgürlüğünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları giderecek etkin yol, geçmişte olduğu gibi basın- yayın özgürlüğünü kısıtlama yolu değildir. Basın- yayın özgürlüğünden doğacak sakıncaları önlemenin yolu,yine doğrudan basın ? yayın özgürlüğüdür.? Bugün varmak istediğimiz nokta, Atatürk?ün 70 yıl önce belirttiği noktadır. Şu sözleri de değerlendirelim: ?Biz cumhuriyeti kurduk. On yaşını doldururken, demorasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.Siyasi partilerin var olması doğaldır. Türkiye Cumhuriyeti?nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına kuşku yoktur.? Hala Kemalizm?le demokrasiyi birbirinden uzak mı görüyorsunuz? Alın size bir başka örnek: Recep Peker, İtalya ve Almanya?yı gezmiş, oralardaki siyasal partilerin tüzük ve programlarını incelemişti.Türkiye?ye döndükten sonra CHP tüzük ve programında yapılacak değişiklikler konusunda öneriler hazırladı.Bu önerilerde Almanya ve İtalya?daki faşist partilerin tüzüklerindeki maddelere benzer maddeler de vardı.Tüzük ve programı inceleyen Atatürk: ?Bu ne sakat düşüncedir.Varmak istediğimiz hedef bazı arkadaşlarca bile zerre kadar anlaşılabilmiş değildir,?diyerek önerileri geri çevirmişti. Zekeriya Sertel Atatürk döneminde muhalefet etmiş,çeşitli sıkıntılar çekmiş bir aydındı. Sertel sonradan,?biz uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye de ancak onun açtığı yoldan ulaşabiliriz.? Demiştir. KEMALİST LAİKLİK Egemenliği dinsel kaynaklarda gören hiçbir toplum gelişip uygarlaşamamıştır. Gelişmiş bir toplum olmak için, laik bir toplum düzeni kurmak gereklidir. Kemalist Türk Devrimi, daha yolun başında egemenliği ulusa dayandırmıştır. ?Egemenlik bağılsız koşulsuz ulusundur? özdeyişinin anlamı budur. Bağımsızlığın elde edilmesinden sonra , toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime dayandırmak için, gerekli düzenlemeler bir süreç içerisinde tamamlanmıştır. Laiklik ilkesi , demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak Türkiye Cumhuriyetinin temel taşını oluşturmuştur. Laiklik olmazsa Türkiye Cumhuriyetinin yıkılacağı kesindir. LAiKLİĞİN GETİRDİĞİ YARARLAR : Toplumda ümmet bilinci yerine ulus bilinci yerleşti. Laiklik ilkesiyle, bütün yurttaşlar arasında hukuk birliği sağlandı. Dinin özüne dönüldü. Herkes inancının gereklerini özgürce yerine getirdi. Ülke içindeki din ve mezhep ayrımcılığını, anlaşmazlıkları önledi. Farklı inançtaki toplum kesimleri, bir arada barış içinde yaşamaya başladılar. Din, devlet ve toplum yaşamına etkin olarak karışamadı. Devlet, doğmaların ve inançların değişmeyen kuralları yerine, gelişen bilime ve değişen toplum koşullarına göre yönetilebildi. KEMALİST DEVLETÇİLİK Devletçilik, geniş anlamıyla devlet olmanın gereğidir. Bir devlet, varlığını sürdürmek için kadrolara, orduya, yargıya, polise, yasalara, devlet erkine sahip olmak zorundadır. Toplumlar, henüz devlet aşamasından daha ileri bir düzen kuramamışlardır. Bu yüzden yeryüzündeki bütün toplumlar devletler halinde yaşarlar. Aynı zamanda da devletçidirler. Çağımızda devlet anlayışının gelişmesiyle, devletin görev ve sorumlulukları da artmıştır.Geçmişte sadece düzen ve güvenlikten sorumlu tutulan devlet, bugün toplumu ilgilendiren her şeyden sorumludur. Ve milyonlarca görevli, devlet adına her şeyimize karışmaktadır. Bu, her ülkede böyledir. Demek ki devletçilik, devlet olmanın gereğidir. Aynı zamanda devletin felsefesidir, refleksidir. Bu anlamda yeryüzünde devletçi olmayan devlet olmaz. Devletçi olmayan toplum da yoktur. Sorun, devletin ekonomik yaşama katılmasında düğümlenmektedir. Kapitalist anlayış, devletin ekonomik yaşama karışmamasını isterken; sosyalist kuram, devletin toplum adına bütün üretim araçlarına sahip olmasını koşul saymaktadır. Kapitalizm, yüzyıllar boyunca vahşi bir şekilde insanları, ülkeleri sömürerek bugünkü gücüne ulaşmış; sosyalizm ise uygulamalarda başarılı olamamıştır. Kemalist Devletçilik, iki uygulamanın da yararlı taraflarını benimsemektedir . KEMALİZM VE KÜRESELLEŞME Küreselleşme sözü ilk duyulduğunda insanlara çekici gelebilir. Öyle ya gezegenimizi sınırlarla yüzlerce parçaya bölmenin, insanlar arasında ırk, din, dil, ayrımı yapıp, anlaşmazlıklar yaratarak sürekli kavga etmenin ne anlamı olabilir? Küreselleşme (globalleşme), ya da yeni dünya düzeni denilen akımı savunanlar da bunları söylüyorlar : ?Küreselleşme dünya halklarının özgürleşmesi, demokatikleşmesi, insan haklarının korunması, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin yok edilmesi, sınırların kalkması, orduların dağıtılması,dünyanın kocaman bir köy olarak gelişmesidir. Küreselleşmenin karşısında durulamaz. Karşı olanlar zavallı budalalardır. Bu kaçınılmaz bir gidiştir. Dünyanın bu gidişine bir an önce katılmak gerekir. Yoksa çok zararlı çıkarız, vb...? (devam edecek) saygilarla
  25. Etnik ayristiricilik modern fasizmin bir bicimidir.21.Yüzyilda ki etnik anlayis,bir devletin icindeki herhangi bir halki veya kabileyi ayri bir devlet kurdurmak icin kiskirtan ayaklandiran anlayistir. saygilarla

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.