jeune tarafından postalanan herşey
-
En son ne aldin?
yuk valla kandirmiyom hadi bi ozur mesaji atda baris kendinlen.delidir melidir ama iyi biridir frozen
-
En son ne aldin?
vala halk arasinda cikan soylentiye gore pozitifi cok para ediyomus ara sira yolla insanin kendisiyle barisik olmasi lazim
-
En son ne aldin?
bencede sacma admini burdan protesto ediyorum sana pozotif bi rep yolladim iyi gunlerde kullnman dilegimle sen hic kendine ozel mesaj gonderdin mi
-
En son ne aldin?
benim gibi deliye kim rep verirki kendine haksizlik etme
-
En son ne aldin?
benden de tam is adami olurya en son bi uyeden rep aldim
-
En son ne aldin?
demem tabe kurudum kaldim ben burda yemek yemeye zamanim olmuyo sanki is adamiyim
-
En son ne aldin?
vala ac olunca ole bi yiyonki
-
En son ne aldin?
11 den once gidememki arkadaslar dolabima biseler tikistirmistir
- ÖZLEDİKLERİMİZ
-
En son ne aldin?
sabah 5 tane simit aldim aksama kadar simit yedim ne yapim makamdan ayrilip gidemiyoz yemege
-
Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim
Kazım Koyuncu arkadaşımızdı. Fuat Saka, Volkan Konak, Sunay Akın, İbrahim Can ve Kazım Koyuncu... Gizli bir örgüt gibi. Kazım'ın ölüm haberini alınca düşündüm... Bizler, birbirimizi niye anlatamayız. Çünkü hiçbirimizin hayata karşı hesapları yok. Hiçbirimiz tedirgin değiliz. Ve hepimiz kendi bileklerimizden sorumluyuz... Ve bu sanatçıların her birinin içinde, sanki trafo saklı gibi enerji yüklü... Bir gün belki, oturmalarımızı, konuşmalarımızı, huylarımızı, birer birer hikaye eder, anlatırım... Hastalığı sonrası birkaç kez telefon ettim. Karadenizliler arasında sıkı bir geyik vardır. O geyikten çevirdik, şöyle: 'Kazım biz hamsi yedik, mısır ekmeği yedik, bize bir şey olmaz!'... İşte bu geyikten çevirip gülüştük. Ama galiba, mısır ekmeğinin, hamsinin kendisi artık kanser... Genç bir insanın ölüm acısını hiçbir söz içimizden alamaz. Acıyla ancak zaman başeder. Ve Kazımlar'ın yeteneği, enerjisi, coşkusu, sara illeti gibi bir şeydi. Tutulmaları imkansızdı... Uyurken bile tepinir, titrer yerinde duramazlardı. Türkülerini ve topraklarını delirmişcesine seviyorlardı... Ne diyeyim sana Kazım... Genç yaşında duygunun, coşkunun, şarkıların yeterince yüksek zirvelerine tırmandın... Hepinizin volkanik bir bedeni vardı... Türküler lavlar gibi akıyordu... Ne diyelim sana Kazım... Sen de hepimiz gibi büyülenmiş ve artık türkülerinle herkesi büyülüyordun... Ne diyeyim sana Kazım... Sahnede, yüreğinden kamçılanmış gibi türküler söylüyordun... O korkunç kuvvetli duyguları hangi uçurumların tepesinden topladığını biliyordum... O korkunç kuvvetli duyguları hangi rüzgarlar sana öğretti tanıyordum... O korkunç kuvvetli duyguları yüreğine hangi ıssız yaylaların neşeleri soktu biliyordum... Çünkü aynı ülkenin, aynı sokakların çocuğuydum... Kazım, o hüzünlü, coşkulu çığlıklarını içimizden kimse söküp çıkartamayacak!.. Yakında biz de geleceğiz, ne diyeyim, ışık değilsin ki, şimdi söndün diyeyim. O hüzünlü çığlıklarını şimdi başkaları bulur mu onu da bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, bir ülke önce insanın gözlerine yerleşir, sonra kalbine... Ve sanatçı diye bir şey yoktur bu ülkede, taşkınlık, coşma, dağılma, parçalanma, sürüklenme, kendini tutamama, aşırılıklardan kurtulamama vardır ve bu insanların artık bıçak saplasan girmez bedenleri vardır! Genç bir insanın ölüm acısını hiçbir söz içimizden alamaz. Acıyla ancak zaman başeder. Bir de Karadeniz'in kara rüzgarları... Eylül ayının sert fırtınaları, delirmiş dalgaları, kayaları devirdiğinde sert soğuk rüzgarlar başlar... Sibiryalar'dan kopup gelmiş Kafkaslar'da çarpışmış... Kara poyrazlar kapkara bir öfkeyle kemiklerinizi kırarcasına eser... İncecik erik ağaçlarının incecik fındık dallarının bu sert rüzgarlara karşı şansı yok. Ayakta kalabilmek için biraz deli, biraz divane, biraz kudurmuş, biraz rüzgar gibi, biraz Karadeniz olacaksın... Yağmurları nehir olup şehirlerin ortasından akan ülke... Dağları ormanları söküp sahile indiren sellerin ülkesi... Ve denizin kumunu, gökleri kapkara rengine boyayan dağları parçalayan rüzgarların ülkesi. Duydunuz mu, Kazım ölmüş... Meteliksiz, beş parasız, sahillerinde, dağlarında sürttüğümüz ülke... Sık sık dalgaların altından kumların hızla çekilip sürüklendiğimiz ülke... Duydunuz mu, Kazım ölmüş... Kasım ayı devrildiğinde ne mavisi kalır gecelerin... Ne yeşili kalır dağların. Kapkara bir lacivert. Kömür madenleri taşıyormuş gibi bulutlar. Ağır ağır dağların tepesine oturur. Yağmurlar öyle tane tane değil, devrilmiş tren katarları gibi düşer başınızdan... Yağmur değil göklerden asfalt parçaları düşüyor gibi, ormanların beli kırılır... Duydun mu kara lacivert deniz, Kazım ölmüş... Karadeniz artık ölüm yatağında ülke... Kendi ailem dahil, ölenlerin sayısı, yaşayanları geçti. Ne hüzünlü coşkulu şarkıları teskin ediyor artık bizi... Ne ladin ormanları. Ne dalgaları. Ne mısır tarlaları. Ne karayemişleri. Ne yılan basmış tepeleri, yaylaları. Karadeniz acılar içinde ülke. Artık her kapıda bir tabut. Her köyde yaygaralarla ağlayan insanlar. Yırtınarak, böğürerek, cırlayarak yürekleri yanmış insanlar... Karadeniz'in artık, şakası, fıkrası, horonu, futbolu, fındığı değil... Karadeniz'in artık kanseri meşhur, konuşuluyor. Coşkulu türküleri, enerjik rengini kaybediyor ve artık ağıtlar kansere yazılıyor. Çayımız, fındığımız, bulutumuz, suyumuz, horon tepen genç çocuklarımız, ninelerimiz, hepsi bir büyük dünya savaşına girdi. Kansere karşı topyekün bir meydan savaşı... Kırılıyoruz... Ey Karadeniz, senden nefret mi edeceğimizi sanıyorsun... O yemyeşil eşsiz manzaraların, yağmurların, suların, sellerin ormanlarından vaz mı geçeceğimizi sanıyorsun... Bize teslim olmamayı sen öğrettin... Hepimizi teker teker alsan da, senin çocuğun olmak, senin dağların sahillerinde birkaç gün gezinmiş olmak, bize yeter... Bize, dünyaya meydan okuyacak gücü sen verdin, bu türkülerin çığlıklarını sen verdin, bize hesapsızlığı, ölçüsüzlüğü, deliliği sen öğrettin. Ölümünü, tabutlarını, kanserden kolordularını topla gel!.. İstediğin kadar gel... İçimize, bu toprağa, acıyı yerleştiremeyeceksin...
-
AZ SONRA...........
kapiyi kitleyip uyucam
-
AZ SONRA...........
tras olacam sonra kogusa gidip yatacam
-
En son ne aldin?
jelibon aldim almaz olaydim niye biskuvi almadin karnimiz ac diyo diger askerler iyilik yaramiyo bunlara
-
İçindeki nakaratı yaz...
bu gece barda yarinda barda bundan sonra her gece barda hobaaaaa izne cikacamda
-
Frozen......
yürümek; yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye karanlığın gözüne bakarak yürümek.. yürümek; dost omuz başlarını omuzlarının yanında duyup, kelleni orta yere yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek .. yürümek; yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek .. yürümek; yürekten gülerekten yürümek
-
ÖZLEDİKLERİMİZ
simdi pencereyi actimmiydi hava guzel muhtesem gokyuzu 900 km uzakliktan piril pirildir sevgilimin yuzu ozledim hemde cok
-
Üsteki üyeden ne olmaz ?
sofor olmaz sadece senden degil bayanlardan sofor olmaz
-
Ahmet Kaya ve sonrası....
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta ** gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
-
Gloria
Çukurovam, Kundağımız, kefen bezimiz Kanı esmer, yüzü ak. Sıcağında sabır taşları çatlar, Çatlamaz ırgadın yüreği. Dilerse buluttan ak, Köpükten yumuşak verir pamuğu. Külhan, kavgacıdır delikanlısı, Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun En çok Çukurovalılar mahpustur, Dostuna yarasını gösterir gibi, Bir salkım söğüde su verir gibi, Öyle içten Öyle derin, Türkü söylemek, küfretmek, Çukurova yiğidine mahsustur... Tütünü bilir misin? "Kız saçı" demiş zeybekler, Su içmez her damardan, Yerini kolay beğenmez, Üşür Naz eder, Darılır İki parmak arasında kıyılmış, Bir parçası var kalbimin İncecik, ak kağıtlara sarılır, Dar vakit yanar da verir kendini. Dostun susan dudağına... Sokaklardan, Kıyılardan, Gök mavisinden, Ekmeğinden, Canevinden ayrı düşmeye Yani bütün hasretlerin kahrına Ve zehrine çaresiz kalmaların, İlk nefesi Hızır gibi yetişir Cibalide sarılan cıgaranın... Tütün işçileri yoksul, Tütün işçileri yorgun, Ama yiğit Pırıl - pırıl namuslu. Namı gitmiş deryaların ardına Vatanımın bir umudu.. ahmet ariifin siiirinden bir bolum umarim begenirsin sevgiyle kal gloria
-
Grup / Topluluk Oluşturma Seçeneği Olmalımı?
bende tsk ederim bilgilendirdiginiz icin
-
Neden Baba
Baba Türkiyeli ne demek? Biz Türk çocuğu değil miyiz? Soyumuz belli değil mi bizim? O kitapta okumuştum 'Ne mutlu Türküm diyene' yazıyordu. Peki, baba ben neden mutlu değilim? Türküm demek suçsa ve kötü bir şeyse siz eskiden neden söylerdiniz? turk olmak icin soyun sopun ne onemi var.bır ınsan kokenını degıstıremez ve secemez.ama ben turkun ben ınglızım ben fransızım deme hakkına sahıptır.kendını nereye yakın buluyosa hangı kulture yakın hıssedıyosa.bu kısının hıcbır baskı altında kalmadan vıcdanen verecegı bır karardır.ıllakı bır ınsan turkıyede dogup turkıyede yasıyor dıye ben turkum demek zorunda degıldır.kendını bır turk gıbı hıssetmezde bı ıtalyan gıbı hısseder ve ben ıtalyanım dıyebılır.buna kımse karısamaz.ve kısı bu kararı kendı ozgur hur ıradesıyle verır.bızede saygı duymak duser Hiç mi kitap okumadınız? Hiç mi sizi uyaran olmadı, hiç mi göremediniz ülkemizin peşkeş çekildiğini? Eğer farkında olduysanız ve duygusuzca evinizde oturduysanız sizin o hainlerden ne farkınız kaldı? Allah'ın huzuruna hangi yüzle çıkacaksınız baba. 'Vatan sevgisi imandandır' diye bir hadis varken hadi diyelim ki Türklüğünüzden vazgeçtiniz bari İslam'ın emrine uysaydınız. Senin eski CD’lerden dinledim baba, bizim de bir İstiklal Marşımız varmış. O marşı yalnızca körü körüne mi ezberlediniz? Atalarımız sizi her fırsatta uyarmış, demiş ki 'Ey Türk titre ve kendine dön'. Baba ne zaman titreyeceksiniz? Ankara'yı da kaybettikten sonra mı? Bundan 13 yıl önce titremediyseniz eğer artık hiç bir nazimin siiriyle cevap vermek isterim Bizim İstiklal Marşında aksayan bir taraf var, bilmem, nasıl anlatsam. Âkif, büyük şair inanmış adam. Fakat onun ben inandıklarının hepsine inanmıyorum. Beni burda tutan şey şehit olmak vecdi mi? Sanmıyorum. Mesela bakın: ‘Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.' Hayır. Gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. Onu biz kendimiz vaadettik kendimize."
-
Neden Baba
Büyü de baban sana, Büyü de büyü Acılar alacak yokluklar alacak, Büyü de baban sana Büyü de baban sana, Büyü de büyü Bitmez işsizlikler, açlıklar alacak, Büyü de baban sana Büyü de baban sana, Büyü de büyü Baskılar, işkenceler, Kelepçeler, gözaltılar, Zindanlar alacak Büyü de baban sana, Büyü de büyü Büyüyüp de on yedine geldiğinde, Baban sana idamlar alacak erdal ereni de bu arada saygiyla aniyorum
-
Grup / Topluluk Oluşturma Seçeneği Olmalımı?
neden onaylamaya gerek duyuldu ben neye gore onaylamdim kim onayladi beni onaylanmayanlar ne olacak cok mu soru sordum tamam gidiyorum merakimi hos gorunuz lutfen
-
Grup / Topluluk Oluşturma Seçeneği Olmalımı?
benim nicimin solunda duran kirmizi isarette ne bi grubami uye oldum yoksa ben hem neden kirmizi neden isaret konuldu