gloria

senaryo fikri benim de aklımda.. ondan özellikle film örnegi verdim

güzel tabii bu da bir mantık ama benim kafamı asıl kurcalayan otomatik saatle kastedilen ne? dijital saatler mi yoksa kurmalı olmayan saatler mi? bu durumda senin dedigin de dogru olur ama harutyun sadece isim olarak verildiginden sorudaki harutyun ile harutyun dadyan aynı kişi olmayabilir... ama sonuc itibariyle olay zaman mevhumu ile ilgili.. yani olayların oldugu zamanla sorunun soruldugu zaman denkleşmiyor... hani olur ya tarihi bir film izlersiniz ama absürt görüntüler gözünüze çarpar... ne bilim mesela battal gazinin kolundaki saat gibi bu arada ilk kol saati 1904 de bir pilot için tasarlanmış... otomatik saatle ne kastedildigini bilmiyorum ama sorun o saatte bence....

Yani aslında olay 1918 de geciyor ama soruyu soran kişi dijital saatten bahsediyor. Yani ya dijital saatin bulunuşundan sonra yaşayan birisi ya da günümüzde yaşıyor... Olay 1918 de geçiyorsa ve bütün kişiler o döneme aitse, (başkomisere serkomiser denme sebebi de bundandır) katil ya da öldürülen kişi o döneme ait olmuyor bir yerde... Enteresan soru...

Abraham Eremyan Paşa öldüğü zamanlarda acaba otomatik saatler var mıydı? Kendisi 1918 yılında ölmüş de... Hani yoksa mantık hatası var... Mantık hatası da katili ele verir belki mesela dedimdi Soru özgün olduguna göre soruyu soran kişi de taurus olduguna gore katil taurustur... Yaptığı mantıksal hata sonucu soruyu soran kişi katil konumuna düşer bu arada şöyle bi bilgi buldum: İlk dijital saat 1973 yılında 250$’dır ve denilebilir ki o tarihte bir dijital saaatin hesaplama gücü ENIAC bilgisayarın gücüne eşittir. Bu fiyat 1975’te 150 $’a düşer, şimdilerde ise birkaç dolardır. Elektronik entegre devrelerden önemli oranda etkilenen bir diğer sektör ise, video oyunları endüstrisidir. 1971 yılında kurulan Atari firması, ilk oyunu olan masa tenisi oyununu 1974 yılı Noel’inde piyasaya sürer, fiyatı 350$ olan bu oyun 1976’da 50$’a düşer. hani şu İkinci Dünya Savaşı olmadan, Birinci Dünya Savaşı'na, "Birinci Dünya Savaşı" demek gibi bişi bi soruda kurulan mantık bence... Cinayetteki hata diye soruyorsun, bu bence bir hatadır... Yok eger cevap bu degil diyorsan ben bu soruyla ugraşmam çünkü bu durumda hata cinayette değil soruda olur.. soruda büyük hata var o halde...

katil kim olursa olsun bir zamanlar bebekti o halde katil bebektir, ya da bir zamanlar bebek olan birisi

sus

bak susmazsan sıra sana gelir... o yuzden sus bence, sus ki sıra sana gelmesin ben bu ikisini iyi tanırım... sus diyosam sus bence... yoksa konustuguna konusacağına pişman olursun bunlar susuyorlarsa bi bildikleri vardır kesin

var tabii, ben de eksik kalmayacağım herhalde ama sen bana da sus dersin şimdi sustum susuyorummmmmm

Ben bu karikatür esprisini okumuştumm acaba cevaplasam mı bu soruyu yok neyse kalsin bari

YAĞMURDAN ÖNCE (Before the Rain) Tür : Dram Yönetmen : Milcho Manchevski Senaryo : Milcho Manchevski Görüntü Yönetmeni : Manuel Teran Müzik : Zlatko Origjanski , Zoran Spasovski , Goran Trajkoski Yapım : 1994, Makedonya / Fransa / İngiltere , 113 dk. Oyuncular Katrin Cartlidge (Anne) , Rade Serbedzija (Aleksander) , Gregoiré Colin (Kiril) , Labina Mitevska (Zamira) , Jay Villiers (Nick) , Silvija Stojanovska (Hana) Aldığı Ödüller 1994 Venedik Altın Aslan, FIPRESCI Ödülü, "CinemAvvenire" Ödülü 1994 São Paulo İzleyici Ödülü 1994 Stockholm En İyi İlk Film 1996 İsveç Guldbagge Ödülleri: En İyi Yabancı Film Filmin Konusu Milcho Manchevski'nin ilk uzun metrajlı filmi olan “Yağmurdan Önce” (Before the Rain) “Sözcükler”, “Resimler” ve “Yüzler” diye adlandırılan üç bölümden oluşuyor. Sessizlik yemini etmiş olan genç keşiş Kiril ve onun manastırdaki günlük rutinin dışına çıkmayan yaşantısı… Makedonlar tarafından aranan kaçak Arnavut kızı Zamira… Londra’da fotoğraf editörlüğü yapan ve eşiyle boşanmanın eşiğindeki Anne… Makedonyalı olan ama 16 yıl önce Makedonya’dan kaçmış, Pulitzer ödüllü fotoğrafçı Alexander… Film, Londra ve Makedonya arasında geçmektedir. Kişiler ve coğrafyalar birbiriyle her ne kadar ilgisizmiş gibi görünse de bu dört kişinin kaderi hoşgörüsüzlüğün ve kardeşin kardeşi yok ettiği acımasız savaşın tanıklığında talihsizce kesişecektir. "Kelimeler", iç savaşla bölünüp, Yugoslavya'dan kopmak üzere olan Makedonya'daki bir Ortodoks rahibin, cinayetle suçlanan Müslüman Arnavut kızını saklayarak, inançlarına karşı çıkışını anlatır. "Yüzler" bölümünde Londra'da yaşayan bir kadının eşi ile sevgilisi arasında kaldığı ikilemi anlatılır. Eşi olgun, güvenilir ve onu seven bir adamdır. Sevgilisi ise maceracı bir kişilik olan Makedon savaş fotoğrafçısıdır. "Resimler", 16 yıl sonra yeniden döndüğü ülkesi Makedonya’da savaşın sebep olduğu değişimi anlamaya çalışan fotoğrafçının öyküsü anlatılır. Ve her şey, YAĞMURDAN ÖNCE olmaktadır. Benim film hakkındaki yorumuma gelince; bu film bir daha izlenebilir diyorum, hatta izlenmeli de sanırım. Çünkü filmin içinde birçok şey bence sembolik olarak anlatılmış… Sanki anlatılacak çok şey varmış da hepsini anlatmak için bazı şeyler sembolleştirilmiş… Bu semboller çözülmeden bu filmi tam anlamıyla anladım diyebilmenin doğru olmadığını düşünüyorum… Ayrıca film içinde uzun süre anlamlandıramadığım bir an vardı, film bittiğinde hala kafama takılı olarak kalan bir an… “O zaman o fotoğraflar da neyin nesiydi?” diye kendime sormaktan geri kalamadığım an… Eminim filmi seyreden herkesin beyninde bu soru uzunca süre yer etmiştir… Çözmeye uğraşıyorum dün akşamdan beri ama sanırım oldu… Filmin çeşitli kesitlerinde kullanılan şu söz; circle is not round time never dies çember yuvarlak değildir Zaman asla ölmez Sanırım bu söz o fotoğrafların neyin nesi olduğunu anlatıyor… Ve ayrıca, filmdeki görüntüler olağanüstüydü, Manzara, muhteşem… Hele gecenin karanlığında gökte görülen ay… Eminim bu görüntü izlediğinizde sizin de beyninize yerleşecek unutulmaz görüntülerden birisi olacaktır… Müzik… Olağanüstüydü…

Ee bu akşam ilk iş olarak sinema forumuna hemen bu filmin tanıtımını hazırladım... İsteyen bakabilirrrrr.... Bu arada yorumlarınızı beklerimmmmm tabii Çikolata (Chocolate)

ÇİKOLATA Yapım : 2000, ABD / İngiltere Tür : Dram / Komedi / Romantik Yönetmen : Lasse Hallström Senaryo : Robert Nelson Jacobs Yapımcı : David Brown, Kit Golden, Leslie Holleran, Mark Cooper Görüntü Yönetmeni : Roger Pratt Müzik : Rachel Portman, Johnny Depp, Bob Last Süre : 2 saat, 01 dk. Gösterim Tarihi : 5 Ocak 2001 Oyuncular Johnny Depp, Judi Dench, Juliette Binoche, Alfred Molina, Carrie-Anne Moss, Lena Olin Filmin Konusu Film, 1960 yıllarında Fransa’nın küçük bir kasabasında geçmektedir. Lansquenet-sous-Tannes isimli bu kasabanın halkı gündelik ve monoton yaşamlarına devam ederken, kasabaya taşınan Vianne Rohcer ve onun küçük kızı Anouk sayesinde kasabada her şey bir anda değişiverir. Vianne Rohcer, muhteşem çikolatalar yapan oldukça yaratıcı ve hoş bir kadındır. Öyle ki kasaba halkının kişiliklerine en uygun çikolataları yaparak, kendisini başta dışlayan herkesi, yavaş yavaş çikolata dükkânına bağlamaya başlamıştır bile. Kasabalılar da Vianne ve onun çikolataları sayesinde içlerindeki tutkunun yeniden canlandığını keşfetmekte gecikmemişlerdir. Kasabanın ahlak bekçiliğine soyunmuş olan belediye başkanı, halktaki bu değişimden hiçbir şekilde memnun değildir ve bu memnuniyetsizliğini Rohcer’e sorun çıkararak göstermektedir. Dükkânın kapanması için elinden gelen her şeyi yapan başkana rağmen Vianne, kişiliği ve çikolatalarının inanılmaz lezzeti sayesinde her türlü zorluğa göğüs germesini bilir. Bu arada, Nehir boyunda yolculuk eden ve Çingene Roux tarafından yönlendirilen avare bir gurup kasabaya gelir. Bir süre sonra Roux ve Vianne arasında romantik bir bağ oluşur ve bu bağ tabiî ki belediye başkanının gözünden kaçmaz… Filmle ilgili benim yorumuma gelince; bu filmi izlerken aman haaa aman yanınıza çikolata almadan sakın ekranın karşısına geçmeyin. Aksi takdirde hayatınızın en büyük hatasını yapmış olursunuz. Benden söylemesi, etkilenmem ben öyle şeylerden demeyin, ben şahsen çikolata sevmeyen bir insan olarak bu filmi, yanımda çikolata olmadan izlemeye kalktım, film bitiminde kendimi bakkaldan alınmış çeşit çeşit çikolataları tam bir aç gözlülükle denerken buldum… Aman diyorum… Aman

offf offff düşündüm de şimdi, gözümde canlandırdım da ne güzel olur bu tatlı yaaaa bunu denemem lazım ama once kilo vermem lazım, son günlerde yine epeyce kilo almışım kilo verince bunu kendime ödüllü pasta yapsam olmaz mı acaba Freyja, Çikolata filmini ben de biliyorum ve cok cok begendiğim bir film o benim... Hatta sinema forumunun bir yerlerinde sanki daha once onun tanıtımını gormustum gibi hatırlıyorum ama yanlış hatırlamışım sanırımı, baktım baktım bulamadım. Bulsaydım aslında buraya izlememiş olan arkadaşlarımız için link atardık, iyi olurdu... Ama dur bakalım olmazsa ben gün içinde fırsat bulursam bu filmin tanıtımını hazırlayayım.

Bana güvenmeyin yaw, benim kafam darma duman dağıtamam daha fazla... size bırakıyorum, hem nobody cevabı iyi vermiş, bence bilmiştir...

o halde komşusu ilk önce adamı yaralamış sonra adam acıdan inlemeye başlamış o nedenle komşu çıkarken evden kapıyı aralık bırakmış ki adamın sesini duyabilsin ya da daha doğrusu ses çıkarmadığı zaman öldüğünü anlayabilsin (bu arada nobody nin de dediği gibi buradan da anlıyoruz ki ikisinin evleri birbirine cok yakın, ses duyacak kadar hem de... ve saati parçalayacak, boğuşmaya neden olacak bir kavgada komşunun bunu duymaması mümkün olmayacaktı zaten, komiser burdan uyanmış işte) 3-4 saat sonra adamın sesi artık gelmeyince eve gidip aralık kapıdan içeri girmiş ama öncesinde emin olmak için seslenmiş ve ses de gelmeyince soluk da olmayınca adamın öldüğünden emin olmuş yani adamın evine gidişi sesinin soluğunun çıkmadığını gerçekten kontrol etmek için... öldüğünden emin olmuş ondan sonra da polislere haber vermiş

Bu cümledeki harf sayısı OTUZ YEDİ değildir diyip kafanızı karıştırırsam iyi olur bence ve hatta hatta; Okumakta olduğunuz bu cümlede tam olarak ELLİALTI harf bulunuyor... doğru cevap 32 işte ne zorluyorsunuzzzzzz.. bunu ben daha once sormuştum

tabi tabiiii

Ben de valla yazarken korktum bi ara, taurus buralarda şimdi bir an once acele edip yazmalıyım cevabı dedim yoksa o benden once davranır neyse doğgru cevap bu mudur bilmem ama buysa soru güzelmiş ben begendim

Nil karaibrahimGİL dermişimmmmm hani özgür kız ya ondan

hayır yaaaa.. o kadar da kötü degilim, kıyamam cana bak hafta sonu cektim bunu, nasıll? çok güzel dimi? bu arada bir tavsiye, tekir kediler her zaman böyle inanılmaz güzel çıkıyorlar, bu cinsler cok fotojenik bu fazla fotojenik degil ama bunun da manzarrası cok guzeldi burası da bizim mahalle gibi zavallı bir mahalle işte ben bu kedileri sevmiyor olsam da onlar yine de iyiki varlar, baksana fotograflarıma ne güzel malzeme oluyorlar pozitif bakış diye ben buna derim işte

Teşekkürler Cyrano...

Basın Duyurusu ÇOCUK VAKFI'NDAN 250 KÖY İLKÖĞRETİM OKULUNA 60 BİN ÇOCUK KİTABI GÖNDERİLECEK Çocuk Vakfı, kurulduğu 1990 yılından bu yana, her yıl Dünya Çocuk Kitapları Haftası'nda köy ilköğretim okullarına kitap gönderiyor. Şimdiye kadar 700'ü aşkın köy okuluna 280 bin çocuk kitabı gönderildi. Bu yıl, 12 Kasım tarihinde başlayacak Dünya Çocuk Kitapları Haftası'ndan itibaren yıl sonuna kadar 250 köy ilköğretim okuluna çocuk edebiyatı ve çocuk kültürü içerikli 60 bin kitabın gönderilmesi amaçlanıyor. Kitap gönderilecek köylerin tamamına yakını, Çocuk Vakfı'na yapılmış müracaatlar arasından belirlendi. Daha fazla köye ulaşmak için dil, edebiyat ve sanat değeri olan kitaplarla köy okullarına kitap katkısı yapılabilecek. Dileyen adresini bildiği köye kitap gönderebileceği gibi, Çocuk Vakfı Kültürevi (Zafer Sok. No:17 Nişantaşı-İstanbul; Telefon: 0212 240 23 83 Elmek: [email protected] ) adresine kitapları gönderebilir. Köy okullarına kitap gönderilmesi kampanyasının bu yılki sponsoru MNG Kargo. Köy okullarına kitap gönderilmesi kampanyası nedeni ile Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin'in açıklaması şöyle: ''Türkiye'de ders kitabı dışında kitaba dokunamadan diploma alan öğrenci sayısı hem yüksek hem de kaygı vericidir. Türkiye'nin okuma alışkanlığı sarmalı, okuyan kuşakların yetişmesiyle çözülebilir. Unutulmuş köy çocuklarına çocuk edebiyatının seçkin örneklerini armağan ederek umut yolculuğuna çıkmak istiyoruz. Ve edebiyatla büyümüş okurların bir köye kitap ulaştırmasını diliyoruz .'' Zafer Sokağı No:17 34371 Nişantaşı-İstanbul Tel: (0212) 240 23 83 – 240 41 96 Faks:230 01 25 www.cocukvakfi.org.tr e-mail: [email protected]

bakcem gece ben buna

oyyy oyyyyy ısır ısır bitir bunu yaaa, sen nasıl dayanıyorsun yemeden ben ne diyom yaaa, ben akrep miyim acaba

Diyelimki 1936 yılının 21 Nisan gününde Almanyadaki bir gazetede şöyle bir haber çıktığı iddia ediliyor. "Birinci Dünya Savaşı pilotlarımızdan, "Kızıl Baron" lakaplı, Manfred von Richthofen'i 18. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyor ve büyük hatırasını kalplerimizde yaşatıyoruz" Alman Hava Kuvvetleri Kızıl Baron, 1918 de ölmüştür ve 1936 yılında gerçekten de ölümünün 18. yıldönümü anılır, burda bir problem yok... Kendisi aynı zamanda 1. dünya savaşında pilotluk da yapmıştır, burada da bir sorun yok... sorun, bir savaşın henüz ikincisi yapılmadan ona birinci dünya savaşı denmesindedir... yani ikinci dünya savaşı 1939 yılında başladı, o halde 1936 yılında birinci dünya savaşına "birinci dünya savaşı" denmesi mümkün degil.... o savaşın adı, ikincisi yapıldıktan sonra birinci dünya savaşı adını almıştır ancak....