suheda tarafından postalanan herşey
-
Suheda...
Teşekkür ederim canım Diloşum ne güzel ifadeler bunlar çok teşekkür ederim. Ulvi amacımıza giden yoldaki mücadelemiz sürecek ulaşıncaya kadar
-
Çok Yazık ve Kırıcı
Bir soru... Sn:Evrensel siz o ayetlerde kast edilen kişilerdenmisiniz?Yalnızca buna cevap istiyorum lafı fazla dolandırmadan evet yada hayır demeniz yeterli.
-
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
Dünya emekçi kadınlar günüymüş!!!her fırsatı,toplumsal her olguyu kendi ideoljik düşüncelerine alet eden zihniyetler yine iş başındaydı. İstanbul Çağlayanda başlarında yasadışı örgütün rengini temsil eden eşarpları,fularları ve bir teröristin posterleri ile bebek katiline tezahurat eden kadınlar,kendimi sizinle aynı kategori içerisinde düşünmek dahi istemiyorum. Dünyada bir çok etkinlikle kutlanan ve bir çok sosyal mesajların verildiği böyle bir günü kendi siyasi çıkarları için kullanıp o çirkin bayrakları ve o malum çirkin kişinin posterlerini taşıyan kadınlar sizleri nefretle kınıyor ve bir kadın olarak şayet 8 Marta sahip çıkıyorsanız ben böyle bir günü tanımıyorum.
-
Eğer Erkek Olsaydım...Bayanlar Erkek Olsaydınız Ne Yapardınız?
İyikide erkek değilim............. Bayan olmanın bir sürü avantajını yaşıyorum çünkü
-
Apaçık
Var; Genesis tekvin den alıntılar yaparak bana yazdıklarının doğruluğunu savunuyorsun öylemi?Bir karşılaştıralım bakalım bildiklerimizi. İlkönce Hz.Nuh'a bakalım kuranı kerim ne demiş. Şüphesiz, Biz Nuh'u; "Kavmini, onlara acı bir azap gelmeden evvel uyar" diye kendi kavmine (Peygamber olarak) gönderdik. (Nuh Suresi, 1) Nuh kavmi de gönderilen (Peygamber)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (Şuara Suresi, 105-108) "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şuara Suresi, 109) Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ve ben, Müslümanlardan olmakla emrolundum. (Yunus Suresi, 72) Ve Hz.İbrahim Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. Ve biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır. (Nahl Suresi, 120-122) Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun." Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık. Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 68-73) İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 16-17) Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum." (Enam Suresi, 74) Ibrahim aleyhisselam ordan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Misir'a gitti. Rivayete göre o siralarda 38 yasinda idi. O zamanin Firavunu cok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli, Dahhâk'in kardesi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel kadinlardan cok hoslanirdi ve güzel bir kadin gördü mü hemen onu ne pahasina olursa olsun Haremine alirdi. Kadinin kocasi varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre cok güzel bir kadin oldugu icin, Firavun veya Melik Ibrahim aleyhisselama zevcesinin kim oldugu hakkinda sorunca Ibrahim aleyhisselam Firavun'un Hz. Sâre'ye musallat olmasini engellemek icin din bakimindan kardesi olduguna niyet ederek : « Kiz kardesimdir » dedi Neredeyse tüm kaynaklarda eşi sara ile çölde karşılaştıkları yazar ama bizim ki kardeş olduklarını idia etmiş. Geçelim Hz.Musa'ya Haydi ona gidin de deyin ki: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azap verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun. Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azab, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir." (Taha Suresi, 47-48) Firavun'a git; çünkü o, azdı. Ona de ki: "Temizlenmek ister misin? Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun." (Naziat Suresi, 17-19) Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?" (Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."(Şuara Suresi, 23-26) Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" (Şuara Suresi, 29-30) Elbette mevcut düzeninin bozulması, menfaatleriyle çatıştığı için Firavun'un hoşuna gitmemiştir. Kendi çıkarlarını kaybetmemek için Hz. Musa'yı öldürmek istemiş ve "... Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26) demiştir. Sa'lebî, Kısas-ı Enbiya'sında imam Suddî'den; Firavun'un bir rüya gördüğünü, korkup kederlendiğini naklediyor. Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp, Firavunun evlerini yaktı. Fakat sadece Kıpti'lere zarar verdi, israiloğulları ise kurtuldular. Uyanınca hemen kâhin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini istedi. Onlar dediler ki; "israiloğulları içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helâkına ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak. Doğacağı zaman da iyice yaklaştı." Bu haber üzerine telâşlanan Firavun, israiloğulların'dan doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Kur'ân-ı Kerim'de bu olay söyle anlatılıyor: "Firavun, memleketin başına geçti ve halkı fırkalara ayırdı. içlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi" (el-Kasas 28/4). Yetişip delikanlılık çağına gelen Musa (a.s) bir gün şehre indi. Öğle üzeriydi. Dükkanlar kapalıydı ve halk evlerinde istirahat ediyordu. Kur'ân-ı Kerim'de, şehirde geçen hadise söyle anlatılıyor; "Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre indi. Biri kendi adamlarından, diğeri de düşmanı olan iki adamı dövüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu, ölümüne sebep oldu. "Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır" dedi. Musa, "Rabbim! doğrusu kendime yazık ettim, beni bağışla" dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir. Musa; "Rabbim! Bana verdiğin nimete and olsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım " dedi. Geçtik Hz.Yusuf ... Çünkü o, muhlis kullarımızdandı. (Yusuf Suresi, 24) ... Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galip olandır, ancak insanların çoğu bilmezler. Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. (Yusuf Suresi 21-22) Hani Yusuf babasına: "Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm" demişti. (Babası) Demişti ki: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır." "Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakup ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Yusuf Suresi, 4-6) Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." (Yusuf Suresi, 23) (Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 33) "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?" "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (Yusuf Suresi, 39-40) Yûsuf (a.s)'un kardeşleri de zahire almak için iki kez Ken'an ilinden Mısır'a geldi. Sonunda Yûsuf (a.s) kardeşlerine kendini tanıttı ve onları affettiğini belirterek, "Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar, o merhametlilerin merhametlisidir" (Yûsuf, 92) dedi. Yûsuf (a.s), babası, annesi ve kardeşlerinin tamamını Mısır'a davet etti Geçtik Hz.Lut'a Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık; Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz. Oysa andolsun zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler. Kamer Suresi, 33-36 Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." (Şuara Suresi, 160-168) Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı. (Araf Suresi, 80-82) Dedi ki: "Rabbim, fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et." (Ankebut Suresi, 30) Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar. (Şuara Suresi, 169) Lut peygamber, İbrahim peygamberle aynı dönemde yaşamıştır. Hz. Lut, Hz. İbrahim'e komşu kavimlerden birine elçi olarak gönderilmişti. Bu kavim, Kuran'da belirtildiğine göre, o güne kadar dünya üzerinde görülmemiş bir sapıklığı, eşcinselliği uyguluyordu. Hz. Lut, onlara bu sapıklıktan vazgeçmelerini söylediğinde ve onlara Allah'ın ilahi tebliğini getirdiğinde onu yalanladılar, peygamberliğini inkar ettiler ve sapıklıklarına devam ettiler. Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir felaketle helak edildi. Hz. Lut'un yaşadığı bu şehrin, Eski Ahit'te geçen ismi Sodom'dur. Kızıldeniz'in kuzeyinde kurulmuş olan bu kavmin aynı Kuran'da yazılanlara uygun bir şekilde helak edildiği anlaşılmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalardan anlaşıldığına göre şehir, İsrail-Ürdün sınırı boyunca uzanan Tuz Gölü'nün (Ölü Deniz) yakınlarında bulunmaktadır. Bu helak olayının kalıntılarını incelemeden önce, Lut Kavmi'nin neden bu cezaya çarptırıldığına bakalım. Kuran'da, Hz. Lut'un kavmine yaptığı uyarı ve onların cevabı şöyle anlatılır: Slapper işte sana sağlam kaynaklardan bilgiler bana yahudi ******* yazıp al sana kanıt diyemezsin benim için geçerli tek bir kanıt var oda kuranı kerimdir. Sen okuyup inandığın yada inanmak istediğin kaynaklarını kendine sakla çünkü benim masallara karnım tok ben Allah kelamından başka bir şey tanımam tanımayacağımda.Kuranı rededip genesis tekvinin doğruluğunu savunma sebebin nedir?Hep diyorum ya aslında en büyük hatayı burda sana vakit haracayarak yapıyorum çünkü her geçen gün buna değmeyeceğini görüyorum.Çünkü programlanmış gibi sadece ne söylenirse söylensin kendi bildiğini savunuyorsun,kendi okuduklarını doğru benim okuyup benimsediklerimi yanlış görüyorsun. Slapper Hz.Lut ömrünü *****lıkla mücadele etmekle geçirdi ve sonuçta ne oldu kavmi helak oldu sen onun ***** olduğunu iddia ediyorsun. Keza diğer Peygamberler içinde aynı şeyler söz konusu kanıtın genesis buda aklıma senin vehabi olabileceğin düşücesini getirdi.
-
Apaçık
Bir şarkı var bilirmisin katakuta"geç bunları anam babam geç bunları"diye devam eder. Bir ateist siteden kopy paste ettiğin alıntıylamı beni ikna ediceksin üstelikte kelimesi,kelimesine,peki ben aynı şeyi yapsam nasıl olur islami sitelerden sayfalarca alıntı yapabilirim sana Efendimizin fakirliği ile ilgili hoşuna gidermi? İşte yararlandığın sitenin linki -http://portal.ateizm.org/modules.php?name=News&file=article&sid=139- Seninle neden tartışmaktan hoşlanmadığımı anlıyormusun.Hep diyorum ya kendine ait bir tek düşünceni şu foruma yazdığın gün ben dişimi kırıcam.
-
Tolstoy'un Gözüyle Hz. Muhammed
http://kitap.antoloji.com/kitap.asp?kitap=40976 Ünlü Rus yazar Tolstoy, ölümünden bir yıl önce Hz. Muhammed'in hadislerini bir kitapta derledi. Tolstoy'un bu kitabı Rus halkını etkilememesi için uzun yıllar saklandı. Ünlü Rus yazar Tolstoy'un, ölümünden bir yıl önce Hz. Muhammed'in (s.a.s.) hadislerini derlediği bir risalesi olduğu ortaya çıktı. Tolstoy'un eseri, Rus halkında İslama ilgi uyandırmaması için komünizm döneminde gizlenmiş. 'Muhammed her zaman Evangelizmin (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor. O insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor. Müslümanların Allah'tan başka ilahı yoktur ve Muhammed O'nun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur." Bu sözler tanınmış Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy'a ait. Sadece Rusça konuşulan ülkelerde değil dünya edebiyatında da büyük saygınlığa sahip Tolstoy'un yıllardır gizlenen risalesi Türkiye'de de ilk kez "Hz. Muhammed" adıyla yayımlanıyor. Tolstoy, bu risalesini 1909 yılında neşrediyor. Ancak komünizmin baskı yıllarında kitap Rus ve Müslüman halkları etkilememesi için devlet tarafından bilinçli bir politikayla gözlerden uzak tutulmuş. Sovyetler'in yıkılması ile 1990 yılında eser "Hz. Muhammed'in Kuran'a Girmemiş Hadisleri" adıyla Rusça yeniden yayımlanıyor. Karakutu Yayınları tarafından Türkiye'de okuyucuya sunulan kitabın editörü Azeri Prof. Telman Hurşidoğlu Aliyev, kitabın orijinal adını İslami terminolojiye göre teknik olarak hatalı buldukları için sadece "Hz.Muhammed" koymayı tercih ettiklerini belirtiyor. Tolstoy'un da orijinal baskılarda "hazreti" sıfatını bizzat kullanmış olması dikkat çekici. Tolstoy'u bu kitabı yazmaya yönelten olay 1908 yılında Hindistanlı alim Abdullah El Sühreverdi'nin "Hz. Muhammed'in Hadisleri" kitabını okuması oluyor. Kitaptan oldukça etkilenen Tolstoy, seçtiği hadislerle hemen bir kitapçık oluşturuyor. Tolstoy daha çok, Allah inancı, fakirlik, eşitlik, ölüm ve iyi insan olma gibi konuları içeren hadisleri toparlamış. "Hz. Muhammed" kitabının editörleri Tolstoy'un seçtiği hadislerin Kütüb-ü Sitte'de yer alanlarını da tek tek tespit etmişler. Tolstoy'un seçtiği hadislerden bazıları şöyle: "Hakikat insanlar için ne kadar acı olsa da, hakikati söyleyin." "Hiç kimse öfkesini yutmaktan daha güzel bir içki içmemiştir." "Çok fazla yiyip içerek kendi kalbinize yüklenmeyin." "Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz." "Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur." "İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz." Yaşadığı dönemde de Rusya'da büyük saygınlığa sahip Tolstoy'un hadis kitapçığı yayınlaması önemli. Ancak tek başına buna dayanarak yazarın Müslüman olduğunu iddia etmek mümkün değil. Fakat "Hz.Muhammed" kitabı edebiyat dünyasında önemli tartışmalara sebep olacak, Tolstoy'un Müslüman olduğuna dair bilgi ve mektuplara da yer veriyor. Prof. Aliyev, bir Arapla evlenip İslamı kabul etmiş Valeriya Porohova isimli Rus bir kadının anılarına yer veriyor. 11 yıl eşiyle Suudi Arabistan'da yaşayan bayan Porohova, Kur'an-ı Kerim'i Rusça'ya tercüme etmiş. Porohova, ünlü yazar Tolstoy'un son zamanlarında İslamı kabul ettiğini ve bir Müslüman gibi toprağa verilmeyi vasiyet ettiğini iddia ediyor. Tolstoy'un İslami usûllere göre defnedildiğini iddia eden Porohova, mezarının başında Hıristiyanlığın sembolü olan Haç'ın da yer almadığını belirtiyor. Sovyet hükümetlerinin bu gerçeği uzun yıllar gizlemeye çalıştığını kaydeden Prof. Aliyev, Tolstoy'un Müslüman olduğunun öğrenilmesi halinde Rus halkında İslama yönelme akımının başlamasından korkulduğunu ileri sürüyor. Kitap, Rus Yelena Vekilova'nın Tolstoy ile oğulları üzerine yaptığı çarpıcı mektuplaşmaya da yer veriyor. Rusya'da 1904'te çıkarılan ve çocukların herhangi bir sebepten dolayı ayrıldıkları ana-baba dinine dönmelerine izin veren düzenleme sonrası yaşanıyor bu mektuplaşmalar. Azeri kökenli general İbrahim Ağa ile evli olan Vekilova biri üniversitede, diğeri askeri okulda okuyan iki oğlunun babalarının dini İslam'a meylettiğini, Rus ve Hıristiyan olarak kendisinin ne yapması gerektiğini soruyor ünlü Rus yazara. Tolstoy'un bayan Vekilova'ya cevabi mektubu oldukça net. "Muhammediliğe, Hıristiyan dininden daha fazla önem vermelerine gelince, ben bütün kalbimle buna katılıyorum. Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan mukayese edilmeyecek kadar üstündür." satırlarıyla gençlerin tercihini destekliyor. Tolstoy, mektubun devamında çok daha ilginç bir tespitte bulunuyor: "Eğer insan seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Hıristiyan ve her bir insan şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği, tek Allah'ı ve O'nun peygamberini kabul ederdi." "Hz.Muhammed" kitabı Tolstoy'un 'İtirafları'na yer veriyor. Söz konusu eseri Tolstoy, hasta olan erkek kardeşinin kendisinde uyandırdığı etkiyle kaleme alıyor. Tolstoy'un hayat hikâyesine de kısaca yer veren kitapta, araştırmacı ve edebiyatçılara belge özelliği taşıması için mektuplar ve hadislerin toplandığı risalenin Rusça orijinallerine de ek olarak yer veriliyor.
-
Ne zamana kadar canımız yanmaya devam edicek
http://www.canakkalesehitleri.org/intro.html ŞEHİT ÜSTTEĞMEN ZAHİT Gönderilemeyen Mektup Bilirsiniz şehitler kanlı elbiseleriyle defnedilir. Kanlı elbiseleri, onların beraat kararları gibidir. Allah'ın huzuruna onunla çıkarlar. Ve bir şehit. Defnedilmeden önce üstü arandığında mübarek kanına bulanmış bir mektup çıktı cebinden. Karısına hitaben yazmış, ancak gönderecek zamanı olmamıştı. Şehidin adı Zahit, rütbesi üsteğmen. O zamanki deyişle "Mülâzim-i Sani Zahit Efendi..." Mektubun bugünkü dille özeti şöyle: "Aziziye (Pınarbaşı) İlçesi'nin Kılıç Mehmet Bey Köyü'nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanıma... "İşte bugün seferberlik ilan edildi. Ben hem kendim, hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem şerefli bir askerim. "Asker olmam nedeniyle, sevgili vatanımı savunmaya gidiyorum. Gidip gelmemek, gelip bulmamak var. Her şey insan içindir. Böyle olmakla beraber, şu vasiyetnameyi yazmak hemen ölmek demek değildir. "Yüce Allah ve İlahi mukadderat bir birimizi önceden tanımadığımız ve bilmediğimiz halde, uzak memleketlerden bizi bir birimize nasip etti. Allah'ın emrine ve Peygamber'in kavline uygun olarak nikahımız kıyıldı. Yaşadığımız sürece geçimimizi sağlamaya çalıştım. Fakat, bizi toparlayıp bir araya getiren devletimiz harp ilan etti. Ben de vatanım ve milletim uğruna harbe iştirak ediyorum. Eğer şehit olursam, Büyük Allah'ım ruhlarımızı birbirine kavuşturur. "Vatan uğruna şehit olursam bana ne mutlu. Böyle bir hal olduğunda mevcut olan eşyam ve taşınabilir mallarımdan mihri müeccelinizi almanız için sizi vekil tayin ediyorum. Eğer bunlar yetmezse hakkınızı helal edeceğinize ve beni borçlu yatırmayacağınıza eminim. "Birbirimize verdiğimiz sözlerden dönmemenizi ister ve umarım. Ruhuma bir mevlit okutmak vicdanınıza kalmıştır. Kendim için başka bir şey istemiyorum. Şehitlik bana yeter. "Mektubumu aldığınız zaman, yüksek sesle ağlamanıza razı değilim." (Bu mektubun içinden, aziz şehidin biricik yavrusu Nadide'ye ait kırmızı kurdele ile bağlı bir demet sarı saç bulunmuştur) .......Ve yıl 2006 Gazi bir Astsubaydan.... ......ili kırsalında teröristlerin dur ihtarına ateşle karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada güvenlik görevlisi şehit oldu. Ya da .....ilinde devriye görevini yerine getiren aracına açılan ateş sonucu..güvenlik görevlisi şehit oldu.. Ya da ......ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu asker yaralandı.. Bu nasıl başlar biliyor musunuz? Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki sıvının buharlaşıp uçtuğunu düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter damlacıklarından geriye kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her yanını kaplamıştır. Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay kurumadığı için elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık, vıcık oynar. Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi sürdüğünüz her yere siner. Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla her temas edişinde çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes almanıza sebep olur. Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı hissetmezsiniz. Kült ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark edersiniz. Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın kaplayabildiği her yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız. Yürüdüğünüz yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları, yüzünüzün etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat seslerini, ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük yaraların üzerine konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden havalanan yeşil çekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı tok kanat sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız. Sonra, kendi teçhizatınızın ve önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarının çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız. Ve aynı anda önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, öksürmesini ve hapşırmasını da duyarsınız. Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye. Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan çamur, postalın çindeki tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır. En çok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp,çoraplarınızı değiştirmektir. Ama bu çok büyük bir lükstür o anda. Çünkü... Çünkü hangi çalının dibinde, hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir. Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet diye,öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir. Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir. Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur. İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap değiştirmek.İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz sesler güruhu.Sonra!.. Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı kestiği gibi,makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği gibi... Bir anda... Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları,çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter. Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı değil,gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız birkaç saniye sürer. Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur,yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek için çalışmazsınız. Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama başaramazsınız. Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında"mayın"kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz. Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz. Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar. Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesinizbiter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız.Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine... Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, "fazla bir şey yok,sadece küçük bir yara" gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de, helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde "neden ben, neden ben, neden ben ?" Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar sonunda, diz kapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur. Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki! Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza,denize giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter. Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de okursunuz. Pamuk'ları, ****'leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, "koçlar gibi satanları"görürsünüz. . Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türkaskerlerini görürsünüz. Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini,helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız. Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara"bayrak"diyenleri görürsünüz, "uçaklarını çek", "valiyi çek" diyenbaşkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz. Bu da yetmez Türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından,"çete"diye suçlandığını, yargılandığını görürsünüz. Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece "ben bir şey yapmadım" demelerinin esas kabul edilip,"suçsuz" sıfatıyla serbest bırakıldığını görürsünüz. Susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz,konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.. Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar,inandıklarınıza,uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar. Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: "Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık,kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?"diye sorarsınız kendinize. Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden ödendiğini,içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz. Bu vatan onların da vatanı değil mi?Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi?diye sorarsınız kendi kendinize. Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza": VATAN, SANA CANIM FEDA" Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar. Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar. Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz; "...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!" haberi aslında o kadar da kısa değildir. Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna "şehit" deyip Türk bayrağı "örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır. Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, "ne için?"dendiğinde "vatan için" diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir. Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir. Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır. Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak. Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu.Masalarda oturup "aydınca" sohbetler etmeye hiç benzemiyor değilmi? Bir an için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye "siz"diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum. "Siz" kim misiniz? Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz! Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz."Siz" de bilin ki biz asla unutmayacağız. "VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN"
-
Apaçık
Kuranı kerimde kafirleri dost edinmeyin diye müslümanların neden bu kadar çok uyarıldığını şu yukarda ki iletiyi okuyunca anladım,iftira,hakaret,kanıtsız delisiz suçlamalar.Kendilerinden olmayan herkese korkunç yakıştırmalar çok merak ediyorum slapper acaba beni bu kategorilerin hangisine yerleştirdin. Adem yok,Nuh yok,İbrahim sapık,Musa katil,Yusuf hırsız,Muhammed şizofren kanıt öyle tahmin ediyor arkadaşımız kendi şahsi görüşü peki ben bir müslüman olarak hangisiyim katilmi?sapıkmı?şizofrenmi?yoksa bende yokmuyum?belkide bilgisayarının sana bir oyunudur benim varlığım belkide yokum.... Bu arada İsayı atlamışsın gerçi merakta etmiyorum çünkü bir ikinci şoku kaldıramayabilirim. Dünyanın en tehlikeli insanları bana göre içerisinde Allah korkusu olmayan kişileridir,Allah korkusu eşittir vicdan muhasebesi bunları aşıp ben merkezci yaşayan herkes bence sakınılması ciddi bir tehlikedir. Soru sorduk arkadaşımızın verdiği cevaplara bak tüm peygamberleri yerden yere vurup "al işte senin inandığın ve tabi olduğun kişiler böyle"demiş şimdide kalkar zorunamı gitti derse şaşırma Mukkadesatın kutsiyetini idrak edemeyenlerle tartışırsan olacağı budur suheda bu sana mustehak..... Bırak yamyam yaaa sende şu yukardaki arkadaş gibi düşünüyorsan hiç yazmayayım sana istersen. Kaç paralık serveti vardı Hz.Peygamberin öldüğünde bir açıklada bizde öğrenelim şu ganimetlerden elde ettiği,kadın demişsin ikinci evliliğini 56 yaşından sonra yapmış bir adamın bu yaştan sonraki cinsel verimini tartışmaya bile gerek yok değilmi? Şan şöhret düşkünü olduğu içinmi sürekli bu dünyanın geçici olduğunu söyleyip durdu.
-
Apaçık
İyide Slapper bunlar benim istediğim cevaplar değil ki,sen kendince bir psikolojik profil çizmeye kalkmışsın oysa benim sorularım bu boyutta değildi ki üstelik bir ayrıntıyıda gözden kaçırdın aynı dönemde onunla yaşayan insanlar neden onun peygamberliğini kabul ettiler,üstelik bunlar içerisinde kureyşin en önde gelen kabile reisleri bile var onların ne gibi bir çıkarı olacaktı ki yetim öksüz büyümüş bir adam için aileleri ile ters düşmeyi göze aldılar.Yoksa onlardamı şizofrenik hastalardı? Slapper olaya senin dediğin boyuttan bakacak olursak Hz.İsa da ruh hastası olmalı değilmi?Hz.Nuh,Hz.İbrahim keza Hz.Adem den buyana gelmiş olan tüm peygamberlerde ruh hastası olmalı bu nasıl bir tesadüftür ki hemen hepsi aynı çizgide mücadele edip aynı şeyleri söyleyip durmuşlar bir örgütmü söz konusu fakat nasıl bir örgütse üzerinden 500 yıl geçsede biri çıkıp kaldığı yerden olaya aynen devam ediyor. Bakın sadece İslam dininin geçmişi 1400 yıllık bir geçmiş ve bu dine bağlı yaklaşık 2 milyar insan söz konusu siz 2 milyar insanı ruh hastası bir adama tabi olmuş acizler olarakmı görüyorsunuz.Olay sizin algıladığınız kadar basit değil,dev bir insan topluluğundan bahsediyoruz,hadi bizi geçtik,tarihçiler,mealciler,muhaddisler,tefsirciler,alimler,ulemalar,ilahıyatcılar,kısacası hayatlarını bu dine ve bu dini araştırmaya adamış tüm insanlarıda tohmet altında bırakmıyormusunuz? Siz doğru kabul etmiyorsunuz diye binlerce yıldır süregelen bir inanış yok sayılamaz. Sorduğum tüm soruları bir insanın kendinizce psikolojisine yorup o çerçevede cevap vermişsiniz bu yetersiz ayrıca mantıklıda değil size sorduğum tüm o soruları ben kendime defalarca kez sorup durdum,ama ben daha tatminkar cevaplar buldum kendime. Peki hadi peygamberi geçtik tüm yaşamını dini araştırmaya adamış kişileri nasıl yorumlayacaksınız bir hadis için günlerce yol kat edip en sağlam kaynaklara ulaşabilmek için uğraşan insanların bu çabalarının ardında ki menfi çıkar sizce ne olabilir? Kısacası sizin görmeyi başardığınız fakat şu 2 milyara yakın insanın göremediği şey nedir? Etrafına bir bak ailenden başla istersen kaç inançlıya karşı kaç inançsız var bir mukayese et sonra inançlı olanlara karşı kendi zekanı test et diyebilirmisin "ben tanıdığım tüm inançlılardan daha zekiyim ben görüyorum ama onlar görmüyor" Slapper sadece düşün sorduklarımı düşün ve beni kendinle kıyasla ve bir kez daha neden ateist olmaya karar verdiğini gözden geçir. Ben bir müslümanım çok şükür,özentilerim yok,hırslarım hiç olmadı kimseye kendimi ıspatlama çabasında değilim,kimseyi belirli kalıplar içerisinde değerlendirmem ama ben inanıyorum tüm kalbimle tüm benliğimle ve bu duygu bana huzur veriyor,ne aydın olma gibi bir çabam var neden farklı görünme isteğim.Peki ben neden bu kadar çok savunuyorum inandığım şeyi ne kazanıyorum??????? Sevgilerimle..
-
Flaş,flaş,şok,şok işte üyelerin küçüklük resimleri
Şimdiki üyemiz Diloş buna annesi yemek,yemeği öğretene kadar neler çekti,işte bu yüzden sulu yemek yasak buna,özbek pilavı ile idare ediyor pasaklı şey.....
-
"yam_yam"ca Şiirler
Süpeeerr olmuş bu,yere serilecektim neredeyse gülmekten,ama bir şey ancak bu kadar güzel ti ye alınır
-
Apaçık
Slapper,farz edelim ki senin dediğin gibi kuran Allah'ın değilde Hz.Peygamber'in sözü peki tüm bunlar ona ne kazandıracaktı?bütün vasıflarından sıyırıp yalnızca bir insan olarak değerlendirelim Peygamberi İslam dinini ortaya atarak ne kazandı? Bütün toplumu karşısına almakla eline ne geçti? Büyücülükle itham edildiği halde neden vazgeçmedi? Ölümü göze almayı gerektirecek olan şey neydi? Akrabaları tarafından dışlandığı halde neden davasından vazgeçmedi? Amacı neydi?Ve neler kazandı? İslamın beş şartını söylerken kendisine ne gibi bir çıkar sağladı? Neden kırk yaşına kadar bekledi? Neden bir yaratıcı olduğunu tekrar edip durdu?(pekala tanrı benim diyebilirdi) Ölümden sonra ki hayatı bu kadar çok anlatmasının sebebi neydi? İnsanların ona tabi olmasında ki menfi düşünceleri ne olabilirdi? Tüm bu idiaları ortaya atarken neyin peşindeydi? Çok güçlü bir kabileden gelip zengin bir kadınla evlilik yaptığı halde neden sefasını sürmedi? Kendisinden önceki Peygamberleri neden red etmedi? ......Ve hepsinden önemlisi yaşadığı dönemdeki insanlar ona inanarak ne kazandı? Yüzlerce sorabilirim bu sorulardan şimdilik bunları yanıtlamanı istiyorum.
-
Yaratılış mı, Evrim mi..?
Birde dövseydin muhattabını,tartıştığın insana karşı biçare durumuna düşmenden kaynaklanıyor herhalde bu sinirli tutumun..
-
Flaş,flaş,şok,şok işte üyelerin küçüklük resimleri
ahanda korktuğum başıma geldi topicimi katletmiş sabırsız şeyler,yahu ben hepinizin resimlerini tek,tek yayınlayacağım az durun
-
Apaçık
O sureye ilahıyatcılar şok suresi derler,benim Kuranı kerimde en çok okumak ve dinlemekten tad aldığım surelerden biridir Rahman suresi,her iki ayette bir aynı şey tekrar edilir kim bilir belkide ısrarla anlamak istemeyenlere............ Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
-
1 cennet bileti alana 1 bilet de bedava!
Anlamakmı istemiyorsunuz yoksa gerçekten anlayamıyormusunuz? Bence sorun nedir biliyormusunuz sorun yazılan iletileri sağduyulu okumayışınız bir saplantı söz konusu ne yazılırsa yazılsın aksini idia etme dürtüsü. Diyorum ki size bir insan başka bir insanın yaptığı ibadetle cennete gi-de-mez. 69. Benim ayetlerime iman edip de samimi müslüman olan kullarım! 70. Girin cennete siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluklar içinde!" 72. İşte bu, sizin yaptığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız cennet! Kişi cenneti hak etmiştir cennete gitmiştir ve orda bir eşi olacaktır,cennet ahalinden. Karı koca her ikisi cenneti hak etmiştir tabi ki birlikte gidecekler,ister dışardan olsun isterse içerden sonuçta cenneti kazanmış olmaları gerekiyor. Bu arada Ah ben sizin tarafınızda olacaktımki, millet kuran nasıl savunuluyor bir görseydi Ekmek kuran çarpsınki, bütün ateistleri kaçırırdım bu forumdan. Bu idianızı biraz açarmısınız merağımı mazur görün siz diğer ateistlerden dahamı zeki olduğunuzumu ima etmek istediniz yada kuranı müslümanlardan dahamı iyi bildiğinizimi ima ediyorsunuz?
-
Flaş,flaş,şok,şok işte üyelerin küçüklük resimleri
İşte Siyahx Beşiktaş maçını izlerken çekilmiş küçüklük resmi fanatikliği o zamandan belliymiş
-
Flaş,flaş,şok,şok işte üyelerin küçüklük resimleri
Veeeee işte sardunyam kendisi küçükken acı yemeği çok severdide
-
Flaş,flaş,şok,şok işte üyelerin küçüklük resimleri
Yoğun uğraşlarımla Gönüldaşımın küçüklük resmini buldum İşte huzurlarınızda Geceyağmurunun küçüklüğü Biraz sümüklüymüş ama o kadar olucak yani
-
MARCUS
Umarım Marcus bu topici görmez çünkü istemediğini biliyorum,ama genede birkaç şey yazmadan geçemeyeceğim. Dünyaya farklı pencereden baktığım ama aynı manzarayı gördüğümüz insan.Seni seviyorum çünkü dürüstsün,çünkü cesursun,çünkü olduğun gibisin...........
-
diloş...
Güzel,espirili,sempatik,bu kadar güzel özelliği içerisinde barındıran bir insan sevilmezmi seviyorum seni arkadaşım.
-
KORONER BYPASS AMELİYATI
Bakın bypass ameliyatı nasıl yapılıyormuş? http://www.gruplar.info/video/BB020.html
-
BAZEN........
"Bazen bir kulagimizdan girip digerinden çikan uçucu sesler, neleri getirip, neleri götürdügü farkinda bile olunamayan... Bazen de o kadar siddetle sarsan ki benligimizi yüklendigi anlamdan ötesini bize dahi tasitmayan... En vefali, en zor bulunan, en yanibasimizda, en acitan, en sevdigimiz ve hep özlenen, hep aranilan. " Dost " Bazen gün agardiginda gökyüzündeki günesi alip dudaklariniza dokundurtan, bazende karanliklar basincaya kadar söylenemeyen, esirgenen ya da unutulan. " Günaydın " Bazen yanibasindayken, hep seninle olacakmis kadar asinalasip umarsizlastigin, bazen de kiymetini, önemini, sevgisini ve sevkatini artik aglayarak özlemiyle paylastigin. " Anne " Bazen hiddetinden korktugun, gücünü devlestirdigin, her türlü sorumlulugu yükleyipte elinle ittigin, bazende arkadas olup, gezdigin, örnek aldigin, yüregindeki sinirlari sonsuza kadar açtigin, taptigin. " Baba " Bazen "eninde sonunda sen benim olacaksin, bende senin" diyecegin kadar keskin ve kesin, Bazen de aradigin sonsuzluga kavusturacak kadar hem uzak hem de yakin ama senin. " Ölüm " Bazen çok bilinm eyenli bir denklem içinde sürüklenip kaybolup gittigin, bazende basitligi karsisinda afallayip, alaya alip, küçümsedigin, "es" geçtigin. " Hayat " Bazen torpil de yapsan nafile, süresi basindan kisaltlmis bir imtihan, bazen de bir bedende dokuz kez formatlanmis bir yasam. " Ömür " Bazen saçlarina ak düsene kadar arayip da bulamadigin en güzel hayal, en büyük armagan, en büyük düs, bazen de bolca bulup insafsizca harcadigin, laçkalasmis, anlami kaybolmus, bir yokolus bir düsüs. " Aşk " Karnin her zaman tokken, sirtin pekken, gönlün hosken dahi en büyük açligin, fazla bulunca degerini ilemeyip, simardigin, gidim gidim öldürüp de yokettigin, saçtigin. " Sevgi " Bazen bir kerecik isitebilmek için hem kaçtigin hem kovaladigin, bazen de olur olmaz yerde söyleyip abartarak batirdigin, battigin. " Saygı " Bazen degil her zaman bütün kisiliklerin boy aynasi... Yansidigin...yansittigin... " Evet " Bazen acimasizca dudaklarindan çikmasina izin verdigin insafsizligin, bazen de söyleyip hem ezdirdigin hem de altta kaldigin! " Hayır " Bazen tadabilmek için tadini beyazlara siyahlara çiçeklere ve umutlara dolandigin, dolandirdigin, bazende kurtarabilmek için özgürlügü, tek parça kalabilmek adina savastigin. " Evlilik " Bazen gün içersinde cömertçe sunabilecek kadar gönüllere ilik bir meltem, tatli bir su olup aktigin, bazen de bir kerecik duyabilmek ve söyleyebilmek için seni kavuran yalnizliga hüzünlerle daldigin. " Merhaba " Bazen seni sevdigin herseyden ayiracak korkusu ile duymamak için kulaklarini eze eze tikadigin, bazen de sabah'lari karsilamak için, gece'lere söyleyip, yildizlarla allayip pulladigin. " Allahaısmarladık " Bazende bir kelimeyi baska bir kelime ile, onlari da baska baska kelimelerle tanistirip, dünyanin en düsünülür yapisini olusturdugun anlamlar dinamigin. " Cümle " Cümle ? Sahi, cümle dedim de aklima geldi; Sadece 3 kelimeyi seferber ederek sonrada onlari yanyana dizerek yüregimin sesini de anlamina katarak olusturdugum en favori cümlemi açikliyorum; " Seni çok seviyorum..." Geç kalmadan iste! Hiç bir sey zamaninda "geç" degildir çünkü..." Alıntı
-
kızları ne zaman bırakmalı ?
Bence kızları ne zaman bırakmalı değil ne zaman öldürmeli olmalıydı konu başlığı,ama ne yalan söyliyeyim çok komikti