suheda tarafından postalanan herşey
-
"HUZUR"Ahmet Hamdi Tanpınar
Onun için ara sıra kendine sorardı:"birbirimizimi yoksa boğaz'ımı seviyoruz?"Bazen çılgınlıklarını ve saadetlerini eski musikinin getirdiği coşkunluğa yorar,"bu eski sihirbazlar bizi ellerinde oynatıyorlar..."diye düşünür ve Nuran'ı onlardan ayrı düşünmeğe,yalnız başına ve kendi güzellikleri içinde aramağa çalışırdı. Fakat halita* onun zannettiği kadar sathi** olmadığı,Nuran,hayatına birdenbire gelişiyle kendisinde öteden beri mevcut olan ruhunun hazır şeylerin arasında saltanatı kurduğu için artık ne İstanbul'u ne Boğazı ne eski musikiyi,neden sevdiği kadını birbirinden ayrımağa imkan bulurdu.Çünkü Boğaz onlara mazisiyle hiç olmazsa bazı mevsimlerde kendiliğinden ayarladığı günün saatleriyle,o kadar canlı hatıranın konuştuğu değişik güzelliğiyle hazır bir hayat çerçevesi getiriyordu. Eski musikiye gelince o kadar sıkı nizamlar içerisinde kıvranan,fırtına ve gül yağmurları boşaltan diyonizyak cümbüşüyle,insana telkin ettiği bütün ömrünce tek düşüncenin tek ihtirasın avı ve nezri olmak,onun ocağında yanıp kül olmak için dirilmek fikri ve birbilerini çok eski ve adeta unutulmuş güzelliklerin içinde arayıp bulmak zevkiyle bu hazır ve her türlü ihtimali karşılayacak derecede zengin hayat çerçevesini doldurmağa teşvik ediyor,bunu yapabilmenin yolunu gösteriyor,onu yaşamağa içten onları hazırlıyordu... İstanbul'un,Konya'nın,Bursa'nın Kırşehir'in,evliyalarıyla halk türkülerinin anlattığı efe,dadaş aşkları,çocukluğuna kulak verdiği zamanlar unutulmuş senelerin içinden gelen bütün o gür,hasretle arzuyla,kendisini tüketmek ihtiyacıyla dolu nağmelerin,Bingöl,Urfa,Trabzon,Rumeli türküleri kanlı bıçaklı maceraları bu sevme tarzında birleşiyorlardı.. Onun için Mümtaz bu kainatın kanlı bıçaklı devrinde tek bir aşkla Fransızlardan bize geçen tabiriyle"küçük bir kadın"vücudunun güzelliğinde kendisini hapsetmekten müteesir olmuyor,kendi iç aleminin bu aşkla taş taş kurulmasını seyrediyordu. Huzur-sayfa 207.208 *alaşım **yüzeysel
-
Yil 2008 ve hala savas naralari atiyoruz
Üç örnek demişsin ben dil özgürlüğü isteğinden başka birşey görmedim.. Yani tek sorununuz dilinizi özgürce konuşamayışınız öylemi? Oysaki kürt nufusun yoğun olduğu illerde neredeyse Türkçe konuşulmuyor bile bu nasıl bir yasaksa herkes çatır,çatır kürtçe konuşuyor,bu beni rahatsız ediyormu?Hayır Ha sorun dilinizin resmiyete dökülmesi ise üzgünüm her ülkenin kendine ait resmi dili tektir. Tv ve radyolarınıza gelince sözüm ona kürtlerin hakkını savunduğunu söyleyerek yayın yapan tv ve radyo kanalları mevcut zaten bütün işleri pkk propagandası ve Türk askerini katil göstermeye çalışan yayınları nedeni ile legal bir yasak getirilmiş. Ayrıca ben hala size verilipte bize verilmeyeni çözmüş değilim bakın benim bir kaç km uzağımdaki ilçelerde insanlar lazca konuşuyor öyleki Türkçeyi yarım yamalak konuşanları var onların neden sizin gibi talepleri olmuyor peki onların hakkı değilmi kendi dillerini resmi olarak istemek??? Kürtçe dil eğitimine gelince zaten Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan insanlara birde kürtçe eğitim verildiğini düşünün tamamen Türkçeye yabancılaşsınlar öylemi?Peki sonra.... Aynı topraklarda yaşadığımıza göre nasıl anlaşacağız?kalkıp benden kürtçe öğrenmemi isteyemezsiniz değilmi? Bildiğim kadarı ile mevcut hükümetin gündeminde böyle bir uygulama söz konusu yani heran bir yasa çıkabilir sizin lehinize o zaman bakalım neyi sorun edeceksiniz? Tek sorunları dilleriymiş güleyim bari....
-
Cenneti yarat
Bak seennn!!!
-
Allaha teklif
Kırk tane nick değişsende şu insanların seni muhattap alması ile takındığın tavır hemen ele veriyor seni... Ne yaparsan yap boşuna,boşunaaaaa
-
Ateizmin en önemli sebepleri?
Ateizmin en önemli sebepleri? Özenti,kendini farklı gösterme çabası,ve yaşadığı tüm sıkıntıların,acıların sorumlusu olarak Allah'ı görüp onu inkar ederek öc alma düşüncesi,cehennem korkusu,dinen yasak olan şeyleri arzulama v.s v.s Ve buna uydurulan bilimsel kılıflarla doğruluğunu ıspata çalışma başka hiç birşey değil...
-
"Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol"
Sevgili 4mevsim Amaçları sorgulamak öğrenmek olmayan insanların bu tarz yaklaşımlarını yadırgamıyorum artık.. Birşey söylemeye kalkınca hemen savunma yapıcaklar diye gardınıda alıyor şahıs,yani yaptığı yoruma gelecek herhangi bir karşı yazıyada tahammülü yok.. Ben bu yaşıma geldim, geçimini belirli bir yoldan kazanan hatunlar hariç, bu kadar makyajlı, bu kadar göz süzen, bu kadar gerdan büküp dikkat çeken bayanlara rastlamadım. İfadedeki ön yargı,********** çabası ve üstü kapalı hakarete kimsenin ses çıkarmamasını istemek ayrı bir trajikomik davranış. Biz birçok şeyin farkındayız farkında olduğumuz gibi takipte ediyoruz ama sessizlik kabul etmek demek değildir. Ülkenin en üst düzeydeki insanların eşlerini sırf başı örtülü diye antisosyal,mumya,çağdışı diye tanımlayanlar şimdide başı kapalı ki neden kapalı olduğu hakkında en ufak bir bilgisi yokken sokak manzaralarını alıp kendince yorumlar yapıyor.. Tüm bu yazılanlardan sonra beğenmeyip basit bulduklarını ima ettikleri bu davranışları sadece başı açık olan hanım (kendi tabiri ile hatun)lardamı görmek istiyorlar diye sorasım geldi..
-
..vahh....vahh..!
Neden garip olsun ki..şu dünyada garip olmayan ne var?
-
Sıradışı-Premonition 2007
Sıradışı-Premonition 2007 ilginç bir film izlemek isteyenlere.. İnanç "umut etmektir,sevgidir"Belkide bir önseziydi yaşadıkları.. Bu filmi akşam evde izledim nasıl anlatacağımı kestiremiyorum açıkcası,film gerçekten adı gibi sıradışı bir film.. Çok güzel bir hayatınız olduğunu düşünün kariyer sahibi yakışıklı sevecen bir eş iki tatlı çocuk güzel bir ev.. Bir sabah uyandığında eşinin bir trafik kazasında öldüğünü öğrenip yıkılan Linda (Sandra Bullock) ertesi sabah uyandığında kocası yaşıyordu.. Oldukça garip bir şekilde devam eden olaylar zincirinde Lindanın kendi başına verdiği mücadeleyi hayretle izliyorsunuz.. Birgün eşi ölü bir diğer gün hayatta,kendi hazırladığı bir takvim çizelgesi ile olayları çözmeye başlaması ve belkide hayatında bazı şeyleri düzeltmesi için doğan bu fırsatı oldukça akıllıca hareket ederek tamamlıyor Linda.. Filmin sonu her ne kadar beklenen bir son olmasada oldukça etkileyiciydi.. Yaşadığı bu ilginç olaylar karşısında gittiği doktordan tatmin edici cevap alamayan Linda soluğu bir kilisede kendisini rahatlatan bir söylev yapan rahibin yanında alıyor (Neredeyse tüm Amerikan filmlerinde bu tarz dini motif işleniyor) Konusu drama-gerilim olan bu film çok güzel izlemenizi tavsiye ediyorum.. Filmin Künyesi SIRADIŞI Orjinal Adı: Premonition Yönetmen: Mennan Yapo Oyuncular: Sandra Bullock, Julian McMahon, Nia Long, Kate Nelligan, Amber Valletta, Peter Stormare Tür: Drama - Gerilim Yapım: 2007 - ABD Linda ve Jim, uyumlu giden evlilikleri ile mutlu bir çifttir. Fakat bu mutluluk, çok da uzun sürmeyecektir. Linda, kocasının bir trafik kazasında öldüğünü bildiren haberi duyunca bütün hayatı başına yıkılır. Ama bu durum çok da uzun sürmeyecektir. Çünkü ertesi gün kocası, hiçbir şey olmamışçasına geri döner. Acaba bütün bu olanlar bir yanılsamadan mı ibarettir, yoksa bir önsezi midir? Linda, belki de olacakları önceden hissedebilen bir önseziye sahiptir. Bunun farkına varması ile başına gelecek bu trajediden kaçınmak için elinden gelen herşeyi yapmaya çalışacaktır.alıntı
-
"HUZUR"Ahmet Hamdi Tanpınar
İyide kitaptaki İstabul çok eskilerde kalmadımı?İstanbul o eski İstanbulmudur? Şimdi Göksüyu,boğazı,sandalları,mehtabı,o zamanın güzelliğinde bulmak mümkünmü? Ya mahur besteyi çalan bir yer varmı bildiğiniz..Hoş çalsa bile günümüz kuru gürültü şeklindeki müziğin seslerinde duyabilirmiyiz? Peki ya Mümtazlar,Nuranlar???? Eski bir resim tablosuna bakar gibi uzak bu söylediklerim,Huzurun içerisinde anlatılan herşey güzel bir hayal ütopik bir hayal... En başta Mümtaz ve Nuran hayal...
-
Kitap-kitaplar
Kitap-Kitaplar bölümündeki sabit kısım bence en ideal yer.. Sabit kısımda dünya klasikleri ve Türk edebiyat klasikleri yazarlarına tek tekmi başlık açalım yoksa iki dizin halinde biri dünya klasikleri bir diğeri Türk edebiyat klasiklerimi olsun siz karar verin.. Mesela Charles Dickens Emile Zola Honore de Balzac Gogol Dostoyevski John Steinbeck Emily Bronte v.s v.s Ömer Seyfettin Peyami Safa Reşat Nuri Güntekin Mehmet Rauf Halide Edip Adıvar Halid Ziya Uşaklıgil Yakup Kadri K.osmanoğlu Hüseyin Rahmi Gürpınar Yaşar Kemal v.s v.s Tabi ben bunları söylüyorum ama forumdaki diğer arkadaşlarında tavsiyeleri olabilir... Sevgiler
-
KEÇİNİN YEDİĞİ HER OTU YERİZ:)
Keçinin yediği her otu yemektense keçiyi yemeyi tercih ederim İtiraf ediyorum ben bir et oburum yaşasın et yemek
-
Suheda...
Güzel gönüldaşım,sevdiklerimiz iyi olunca bizlerde iyi oluyoruz,dahada iyi olacağız inşallah..
-
parmak çıtlatma
Benim çok sık yaptığım bir yanlış
-
Kitap-kitaplar
Sevgili Admin kitap kısmında dünya klasikleri ve Türk edebiyat klasikleri için iki ayrı başlık yapmak mümkünmüdür? Varsa ve ben bulamadıysam bu iletiyi derhal kaldır foruma madara olmayayım Yoksa ilgilenirmisin
-
ANNE NEDEN BEN?-Murat Kefeli
Çok teşekkür ederim canım.. Çok güzel ifade ettin en kısa zamanda okuyacağım gerçi üzüleceğim biliyorum ama herşeyi bu ben olmayacağım anlamına gelmez gözü ile değerlendirdiğim için okumakta fayda başka insanların acılarını..Çünkü başka insanların acıları birgün bizimde olabilir..
-
Suheda...
Acımasızca tükettik Egzo sanki elimizde çok yedek ömürler varmış gibi... Şiir çok güzeldi
-
"HUZUR"Ahmet Hamdi Tanpınar
Aşk huzurmudur yoksa huzursuzluğun aksi telafuzumu? Göksuyu,sandalları,mehtabı,mahur besteyi yanınızda sevgilinizle yaşıyorsanız elbette ki huzurdur.. Peki,Aşkın lugatında yer alan terk etmek yada terk edilmek nasıl tarif edilir? Her huzurun bir huzursuzluğu mutlaka vardır,gerçeğimidir?Burda karşımıza çıkan.. Tüm yaşanan güzelliklere rağmen Mümtaz ve Nuran'ın akibeti neden huzur çerçevesinde devam etmez.. Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. Yahya Kemal Beyatlı Bazen kelimelerle tarifi zor İstanbulda yetersizmi kalıyor Bozan aşkların sürdürülebilmesinde? Oysaki kitabtaki İstanbul tasviri her yeri aşk kokan bir şehir değilmidir?okurken şuan o zamanda,o mekanda ve o kuşağın insanı olsaydım dediğim...
-
ANNE NEDEN BEN?-Murat Kefeli
Redblack,kitabın az bir özeti ile kendi yorumunuda eklersen daha çok bilgi edinmiş oluruz.. Güzel bir kitaba benziyor çünkü. sevgiler
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Ani gelen rahatsızlığı ile hepimizi perişan edip,sonrasında hızla iyileşmeye başlayıp yüzümüzü güldüren AĞAM'A.. Sakın bir daha böyle kötü süprizler yapma..
-
KİRAZE-Solmaz Kamuran
Çok etkilenerek okuduğum kitaplardan biridir Kiraze.. Solmaz Kamuran'ın bu kitabını okurken aynı anda tamamen bir tesadüf Safiye Sultanıda okuyordum öyleki birbirine çok benzeyen bu iki kitabın birini iş yerinde boş kaldığım zamanlarda bir diğerini akşam evde okuyordum.Safiye Sultan kitabının tercümesi Kiraze kitabının yazarı Solmaz Kamuran tarafından yapıldığı içinmi bu benzerlik bilmiyorum ama aynı kitabı okuyormuş gibi hissetmiştim. Birinden diğerine geçtiğim zaman kitapları karıştırdığım oluyordu karakterler aynı,zaman ve mekanlar aynı,anlatımda neredeyse aynı. Herneyse iki kitap arasında bir tercih yapmak zor ama Kiraze benim daha çok beğenimi kazanmıştı.. 1500 lü yıllarda İspanya kraliçesi tarafından sürgün edilmiş sefarad yahudilerini anlatan daha doğrusu bunların içerisinde İstanbula gelip yerleşen bir yahudi kadının biyografisi gibi olan bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Ester Kira diğer adı ile Kiraze zekasını ve cazibesini kullanarak Osmanlı sarayının içerisine kadar sızıp Safiye Sultanla sıkı bir dost oluyor.. Kitabın içerisinde anlatılanlar ne derece gerçeği yansıtıyor bilemem ama insana vay be dedirtecek cinsten şeyler okuyorsunuz bunun yanında o tarihlerde gerçekleşen İstanbul yangın ve depremlerinede yer veriyor kitap. Kitabı okurken ister istemez yahudilere karşı bir acıma duygusu hissediyorsunuz tarih boyunca yaşadıkları zülümleri düşününce bugün onların intikamınımı alıyorlar diye düşünmeden edemedim. Bir taraftan ensest ilişkiler içerisinde ki roma baş papazları diğer taraftan yahudileri kilisesi için tehdit gören katolik İspanya Kraliçesi.. Aslında kitap bir çeşit yahudileri aklama kitabımı?(yazara sormak lazım) Kitapta beni en çok etkileyen kısımlardan biri seferadların kendi aralarında bir elçi tayin edip kraliçeye göndermesi ve bunun elçinin orada yaptığı konuşma,tabi kelimesi,kelimesine hatırlamam mümkün değil ama yaklaşık şu şekildeydi"İlim birgün gücü yenecek siz bugün güçlü olabilirsiniz ama ya yarın"... Birde Osmanlı döneminde bankerlik ve rüşvet olaylarında vurgu yapıyor kitap tabi baş kahramanımız Kirazenin ekseninde. Ve yaşanan ciddi bir mali kriz ve bunun bedelini ödemeye mahkum edilen Kiraze.. Eğer tarihe özellikle Osmanlı tarihine ilginiz varsa ne yapın edin okuyun beğeneceksiniz,beğenmezseniz ben burdayım.
-
Kadın...
Hep bir muamma gibi görür kadınları erkekler.. Yok çözülmesi çok zordur,yok ne yapsan memnun olmaz,yok onları anlamak dünyanın en zor işidir falan.. Anlamak istemeyen anlamaz elbet,oysaki kadınların dünyası iki olgudan ibarettir doğası bunu gerektirir çünkü.. Birincisi:beğenilmek İkincisi:sevilmek Bu her kadına fazlası ile yeter kadınlar öyle tahmin edildiği gibi aç gözlü doyumsuz yaratıklar değildir.Sadece sevildiğini ve takdir edildiğini bilsin yeter...Ne yapıyorsa ne yapması gerekiyorsa bu bilinci ona verebilmişseniz gönlünden gelerek ve severek yapar.. Kadın olmak bazen dünyanın en zor bazende en rahat işidir.. Siz,siz olun hiç bir kadına taşıyamıycağından fazla sorumlukluk yüklemeyin,bu onu yıpratır ve hırçınlaştırır.Kadın sahiplenmekten ziyade sahiplenilmeyi sever. Onu mutlu etmenin en kolay yolu nedir biliyormusunuz "iyiki varsın"bu söz önemsendiğini ve işe yarar olduğunu hissettirir. Bizim ülkemizde kadın olmak dezavantaj değil avantajtır.. ATM kuyruğunda sıra beklemek zorunda olmaz mutlaka bir centilmen sırasını verir arada işiniz acele değilse sizde yapın,gerçekten memnun edersiniz,çünkü kadınların boş vakitleri erkeklerinkinden daha azdır. Otobüste yer vermek mesela.. Benim en çok hoşuma giden şeylerden biride trafikte yaya olarak karşıya geçmek için beklerken kocaman taş kamyonu korkunç bir frenle yolun ortasında durur şoför gayet kibarca eliyle buyurun geçin yapar tebessum edip başımla selamlar geçerim..Mutlu olurum.. İlla bir taş kamyonunuz olması gerekmiyor başkalarını mağdur etmeden arada sizde yapın.. Kısacası bir kadına davranılması gerektiği gibi davranın bu kadar basit. Bu batılılaşma özentisi içerisinde yavaş,yavaş asimile olmaya yüz tutumuş kültürümüzden en çok bunları kaybettiğimizi görmek üzüyor beni.. Ve ilk kez gördüğünüz bir kadına anneniz yada kızkardeşiniz gibi yaklaşın size güven duymasını istiyorsanız şayet.. İşyerinde kadınlarla rekabet etmeyin genelde kadınlar ellerindeki ile yetinmesini bilir (çok hırslı olanlarda çıkabilir bazen şansınıza küsün).. Ve sakın olaki bir kadından düşman edinmeyin.. Hayatınızdaki kadın kim olursa olsun ister anneniz,ister eşiniz,ister kardeşiniz,ister sevgiliniz v.s v.s her fırsatta konuşurken yürürken elini sevgiyle sıkıca tutun bu müthiş bir güven duygusu verir.. Siz kadınlardan ne bekliyorsanız onları ona uygulayın bakın görün hepsini fazlası ile alacaksınızdır.. Birde şunu hiç bir zaman unutmayın sevginin,güvenin paylaşmanın cinsiyeti yoktur bunlar erkekler için ne ifade ediyorsa kadınlar içinde aynı şeyi ifade ediyordur. Suheda KADIN Kalıp değil bir fikir... Elmas sorguçlu fakir; Açıkta sırrı bâkir; Kadın... Çölde kaçan bir serap; Yönü kementli mihrap... Mâdeni som ıstırap; Kadın... Dipsiz hasrete tuzak; En yakınken en uzak.... Tadı zehrinde erzak; Kadın... Bir işaret, bir misâl; Ayrılık remzi visâl... Allah'a yol bir timsâl; Kadın... Üstad'dan
-
Çalışan Kadın
Eskiden kadin olmak daha kolaydi. Kadinlar sadece evde olur, yemek yapar, cocuk bakarlardi. Sadece esinin geliri dusukse kadin calisirdi ve calisan kadina acinirdi. Kadin calisiyorsa, evine bakamayacagi dusunulurdu, zaten kadin bekarken calisiyor idiyse bile evlenince evinin kadini olurdu. 90'li yillara gelindiginde kadin sadece evde olmak istemedi, artik calismak ekonomik olarak ozgurlesmek istiyordu. Once universite okumaya ,sonra calismaya basladi. Bu kadinin hosuna gitmisti. Calisiyor, istedigi gibi harciyor, geziyordu. Artik calisan kadin evli olmak degil bekar olup gununu gun etmek istiyordu. Yasasin ozgurluk... Calisan kadin artik iskolik olmustu, calisiyor ve yuksekliyordu. Zirveye ulasmisti. Bircok sirkette once orta kademe, sonra ust kademe yonetici kadin oldu. Doksanlarin sonuna gelindiginde sirketler yalniz ve iskolik 30lu yaslarinda kadinlarla doluydu.. Bu calisan kadina yetmedi, citayi biraz daha yukseltti. Artik hem evli ve hem de basarili calisan kadin olmaliydi. Calisan kadin etrafina bakindi. Basarili, parali koca adaylari gozden gecirildi. Adaylardan kel, sisman ve kisa boylu olanlar hemen elendi. Ince ruhlu, saraptan anlayan, 14 Subat'ta muthis surprizler yapabilen, kimsenin bilmedigi yerlerde basbasa tatillere goturen, yasamayi seven ve bol bol espiri yapanlar hemen kapisildi. Yurt disindan gelinlikler getirtildi. Otellerde muhtesem dugunler yapilip, Maldivler'e ya da Bali'ye balayina gidildi. Balayindan sonra calisan kadin hizla is basi yapti. Gunduzleri toplantidan toplantiya kostururken artik aksam yemegini de dusunmeye baslamisti. Aksam ne yenmeli, nereye gidilmeli, esinin gomlekleri, pantolanlari utulu mu, kiyafetleri kuru temizlemeciye gitti mi geldi mi, marketten alinacaklarin listesini cikar, is cikisi git al, eve gel, aksam yemegini hazirla.... Calisan kadin artik mutluydu. Gece yatagi sicacikti. Uzulunce derdini paylasan, hastalaninca ona bakan, aglayinca destek olacak bir omuza, goz yaslarini silecek sevkatli ellere sahipti. 15 saat kosturmak kadina viz geliyordu. Etraf bu sekilde kosusturan, ev ile is arasi cift vardiya calisan Kadinla doluydu. Zaman geciyordu. Calisan kadin 35 ine yaklasiyordu. Biyolojik saati 'be bek, be - bek' diye uyari vermeye basladi. Evet calisan kadin hemen cigliklar atmaya basladi 'Bebek de yaparim kariyer de ' diye... Calisan kadinlar hemen sosyetik kadin dogumcularin randevularini doldurdular. Calisan kadinlar ajandalarina ve islerinin temposuna uygun zamani secip hemen mikroenjeksiyonla bebek yapmaya basladilar. 1-2 ay sonra guzel haberler sirayla gelmeye basladi,calisan kadinlar hamileydiler. Calisan kadin hem hamile, hem guzel olmak istedi. Hemen diyetisyenlere kosulup, ozel hamile diyetleri alindi, bol bol kivi yenmeye baslandi. Eskisi gibi tatli, tursu, borek, erik aserilmiyor, karpuz, kivi ve mango isteniyordu gecenin bir yarisi eslerden. Calisan kadin cocugunu eski usul buyutmeyecekti. Hemen onlarca hamilelik, bebek buyutme kitaplari alindi, bir cok internet sitesine uye olundu, Yoga ve anne-baba kurslarina yazilindi. Calisan hamile kadin artik gun gun takip ediyordu bebeginin gelisimini. Bugun 43. gun, bebegim uzum tanesi gibi... 59. gun, parmaklari olustu... 89. gun, bugun ilk defa hickirdi... 210 uncu gunden sonra artik bebegin matematik zekasinin artmasi icin Mozart dinletilecek. .. Sonunda mutlu gun geldi. Calisan kadin artik anneydi. 3-4 aylik izinden sonra calisan kadin oldurucu diyetlerle zayiflayarak incecik bir sekilde isbasi yapmisti. Artik basarili bir yonetici, iyi bir es ve anne olarak 24 saat calisiyordu. Bebek buyudukce, sosyallesmesi icin calisan kadin cumartesilerini cocuguna ayirdi. Artik tum anneler topluca etkinliklere katilmaya basladilar. Yas gunu partileri, tiyatrolar,piyano dersleri, basketbol, tenis ve yuzmekurslarinin biri bitiyor, digeri basliyordu. Calisan kadina bu da yetmedi. Artik hem calisiyor, hem iyi bir es olmaya gayret ediyor ve hem de annelik yapiyordu. Calisan kadin citayi birkez daha yukseltti. O artik evinde katkisiz, saglikli ekmekler, receller yapmali, organik gidalarla, vitamini bol sebze yemekleri hazirlamali, cocuguna ve esine ozel gunlerde pastalar yapabilmeli, bu pastalari cok guzel susleyebilmeliydi. Butun calisan kadinlar yemek yapma kurslarina kosmaya basladilar. Evlerine ekmek yapma makinalari aldilar, toplanti aralarinda bir birlerine yemek tarifleri vermeye basladilar, 'Dun nefis bir cavdarli ekmek yaptim, istersen tarifini vereyim' 'Ben de hafta sonu harika bir pasta yaptim. Evdekiler bayildi. Bir aksam gelin de size de yapayim' Bakalim calisan kadin bundan sonra citasini nereye yukseltecek? Gelelim erkege... Bu surec icerisinde calisan erkek ise citasini hic yukseltmedi. 80 lerde, 90 larda ve 2000 lerde hep TV izliyor, göbeğini kaşıyor,ince belli bardakta çayını içiyor ve ma ça gidiyordu...
-
"HUZUR"Ahmet Hamdi Tanpınar
İnsan sevdiği insanda yalnızca güzellikleri görür ya işte Mümtaz'da Nuran'a bakarken bunları görüyordu.. Nuran zarif bir kadındı güzeldi,hoş sohbetliydi,kültürlüydü,ve çok güzel şarkı söylerdi.. Saçına dokunuşu,giydiği kıyafeti,oturuşu kalkışı olaylar karşısında takındığı tavır.Biz bunları hep Mümtazın gözlemleri ile öğrendik oysaki Nuran iç dünyası bize hep yabancı kaldı o ne hissediyordu acaba tüm yaşadığı olaylar karşısında. Eski kocasını sevgilisi ile gördüğü vapur iskelesinde yüzünün asıldığını biliyoruz ama gerçekte ne hissettiği öğrenemedik,aslında Nuran hepimiz için gizemli bir yabancı gibi... Fakat hepimizin aşina olduğu şeyler öyle çokki kitapta....Mesele Mümtaz'la Nuran'ın kaçamak buluşmaları o anlardaki yaşadıkları heyecanlar,karşılaşmalarına güya bir tesadüf süsü vermeleri hepimizin hayatından kesitler gibi.. Tanıdık etrafın meraklı,kinayeli bakışları ve ağız aramaları.. Dedim ya okurken zaman,zaman herkes mutlaka kendi içinde yolculuğa çıkıyor.Bazen dudağımıza hafif bir tebessüm ekleniyor bazende kırgınlıklarımız.. Aslında kendimizi biraz Mümtaz birazda Nuran olarak görüp değerlendiriyoruz.. Tüm bunları yaşarken eskinin güzelliği ekleniyor duygularımıza keşke bende o zamanlarda yaşamış olsaydım diye düşünmeden edemiyoruz.. Yazar öyle güzel anlatmış ki eski İstanbul ve mekanlarını sanki birebir yaşıyoruz.. Günmüz dünyası ile geçmişi mukayese etmek gerçekten tuhaf bir duygu insanın içini burkan gerçekten ve samimiyetten uzaklaşmış olmak..Sevgiler bile daha bir güzelmiş o zamanlar biz/ben yanlış kuşağın insanıyım.. Kitabın içerisine girip sayfaları arasında o eski yıllara hapsetmek isterdim kendimi.. Bozulmamış İstanbulda kirletilmemiş sevgiler yaşayarak..
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı... Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde.. Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"... Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım... Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum... Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye ediliyordu... Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an... Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim... Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın... Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız... O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün... Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin... Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın... Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz... Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi... Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini... Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin... Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım... Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine... Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini... Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı... Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu... Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu per perişan... Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu,o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla... Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını... Kardeşlerim, akrabalarım "çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan ses tonlarıyla... Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı... Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu... Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın... Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim hayal olduğunu unutup... Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide... Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar... Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim... Almam gereken dersi ve mesajı almıştım... Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum... Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum... Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik... Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline... Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı.. Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında... Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde... İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak... Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım... Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin... Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu... Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti..Ağlayacaktı aklına geldikçe... Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları... Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu... "hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni... Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle... Bak mezuniyet törenimde de babasızdım... Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine... Diyecek canı yanarak bir köşede... Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum... Nasıl dayanır bensizliğe?... O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana... Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı... Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti... Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı... Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne... Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün... Tek cümlesi takıldı o an içime; " Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..." Babam-annem,o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar... Helaldi şüphesiz hakları...Bilerek hiç kırmamıştım onları... Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım.... Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak... Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek... Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre "diğerlerine" artık sizler de dahilsiniz... Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza "ölmüş“ diye... Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız... Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi... Oysa ki yazarın amacı "Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini" göstermekti... Benim de öyle... Lafı çok uzattım farkındayım... Ama dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı... Ben o gün kurduğum o hayalle,canımın tüm yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM... Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"... Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim... Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti... Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı... Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence... İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı... Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim... Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki... Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın... LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN... Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok... İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,azığınızı hazırlayın,ertelemeyin... Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın... Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin... Ve en önemlisi; VERDİĞİ-VERMEDİĞİ,ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN,HAMD EDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A CAN DÜNDAR...
-
baykal ve bahçeli yargılanmalı mı
Baykal ve Bahçeliden önce bu ülkede yargınlanması gereken o kadar çok siyasetçi var ki..