
Admin tarafından postalanan herşey
-
Aslında forumumuzda gerçek anlamda moderasyon yok
Sayın AED, Başka ek konulara değinmişsiniz bu konuyu bu başlıktan ayırıyorum... Ayrıca size daha önce söylediğim gibi daha önce tartışılan konulara bir göz atın bu forum sizinle başlamadı. Aynı şeyleri tekrar tekrar aynı şekilde tartışıyoruz ve bu şekil bize bıkkınlık getiren bir yönteme dönüşüyor (REP olayı) Saygılar
-
Skippy's Heavyweight Fight
-
Freyja Co-Adminimiz Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar aramıza dönmüştür
Freyja Co-Adminimiz Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar aramıza dönmüştür... Hoşgeldin Freyja.... Saygılar
-
Alvin and the Chipmunks: The Squeakquel - Trailer
-
Aslında forumumuzda gerçek anlamda moderasyon yok
Şimdi gördüğün gibi politik ve dini konular dışında zaten moderatörler hep devredeler. Senin bahsettiğin politik ve dini konularda da böyle olması gerekir diyorsun. Anladığım kadarı ile bundan bahsediyorsun. Şimdi diğer üyelerdende görüş alalım ve bakalım ne yapabiliriz Saygılar
-
Aslında forumumuzda gerçek anlamda moderasyon yok
Bu konuyu diğerinden ayırdım çünkü bu konu kendi başına üzerinde durulması gereken başka bir konu. Peki öneri ne, dizinlere içerik sorumlusu moderatörler mi atamak? Unutmayın burada profesörlerden bahsetmiyoruz... İnternet %99 denetimsiz bir sistem... Gerçekçi önerileri sıralayalım ve bakalım ne yapabiliriz... Saygılar
-
Kosova`dan merhabalar
Admin şurada cevap verdi: kosovali Türk kizi başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımHoşgeldiniz... Merhaba...
-
Yeni Zelanda - Māoriler
Bu filmde Yeni Zellandada Çekilmiş Bir Film Yüzüklerin Efendisi
-
merhaba
Hoşgeldiniz
-
Yeni Zelanda - Māoriler
Yeni Zelanda yerlileri ile ilgili bu filmi herkesin izlmesini isterim.... http://www.turkish-m...-sirtinda-2003/
-
Arjantin Hikayeleri (2002)
Arjantin Hikayeleri (2002) - Intimate Stories - Historias Minimas / Minimal Stories Bu tür filmleri oldum olası çok seviyorum. İnsan kokan filmler diyorum bunlara... Film Arjantin'de Türkiye'deki gibi yol kenarı dinlenme tesisi işleten bir babası, dedesi üzerine kurulmuş ve onunla bağlantılı bir dizi yaşam ve bağlantılara sahne oluyor. Özellikle tesisin önünde otururken kaybolan köğeğini gördüğünü söyleyen bir satıcının sözü ile köğeğini aramaya başlayan bu yaşlı adamın öyküsü sizide alıp bir yerlere götürecek. Özellikle kamera çekimlerine dikkat edin pek alışık olmadığınız bir tarza şahit olacaksınız.... Kaçırmayın diyorum... Ayrıca yaşgünü pastasının öyküsüne bayılacaksınız... Yönetmen: Carlos Sorin Oyuncular:Javier Lombardo, Antonio Benedicti, Javiera Bravo, Julia Solomonoff, Laura Vagnoni, Anibal Maldonado A charming and affecting tale charting the fortunes of three small town heroes pursuing their dreams, Carlos Sorin's "Historias Minimas" offers further evidence of the current riches to be found in Argentine cinema. Awarded a special jury prize at the San Sebastian International Film Festival, it's a deceptively simple yet delightful road movie concerned with three disparate characters heading for the Argentine city of San Julian. Director: Carlos Sorin Cast:Javier Lombardo, Antonio Benedicti, Javiera Bravo, Julia Solomonoff, Laura Vagnoni, Anibal Maldonado
-
Yeni Zelanda - Māoriler
Ben Yeni Zelanda'dayken: Britanya kökenli 'beyaz' çoğunluk 'öteki'lerine, Maori azınlığa, neler yapmış? Kesin çoğunlukta olan egemen 'beyaz' Yeni Zelandalılar, bir bastırma, ya da isteseler 'demokratik' olarak da haklandırabilecekleri bir 'entegrasyon/asimilasyon' rejimi yerine, kendilerinden çok önce 'orada' olan ve orada yaşayan 'öteki'lerin özel varoluş haklarına ve kültürlerine saygı üzerine kurulu bir düzen kurmuşlardı... document.write(); ORUÇ ARUOBA <P class=bold>1981 yılında, ders vermek üzere Yeni Zelanda’nın Wellington-Victoria Üniversitesi’ne davet edildim. Bu, benim için yepyeni ve hiç bilinmedik ülkede, çeşitli toplumsal gözlem fırsatları buldum. Burada, gözlemlediğim bazı şeyleri, ‘çoğunluk-azınlık’ bağlamında; bugün Türkiye’de sıkıntısını çektiğimiz ve çıkış yolu aradığımız bazı konularda ‘referans’--en azından durup düşünme--noktası olabilir diye, aktarıyorum. Yeni Zelanda’nın yerli/otokton halkı Maoriler; ‘uzun bıçaklı’ Britanyalılar ‘üzerinde güneş batmayan’ imparatorluklarını geliştirme dönemlerinde (Kaptan James Cook, XVIII. Yüzyıl) adalarına gelmeden yaklaşık bin yıl öncesinden, mitolojik ‘anavatan’ları Hawaiki’den (herhalde Polinezya; Güney-Doğu Asya) gelmişler ve bu iki adaya yerleşmişler. ‘Uzun bıçaklılar’, topları da olan gemileriyle ve ‘uzun bıçaklar’ının yanında tüfekleriyle ‘avdet’ edince, ayrıntıları az bilinen, ama epey ‘kanlı’ geçtiği anlaşılan çatışmalar sonunda, aslında çok savaşkan olan Maoriler, ateşli silahlar karşısında, kısa bıçaklarıyla teslim olmuşlar (1840). Kuzey Amerika’da ‘kızılderili’lere uygulanana benzer bir süreç içinde de, yüzyıl boyunca, boyuna ‘avdet’ edip duran, Britanya toplumunun ‘artığı’ ‘beyazlar’ca, bastırılmışlar, ve sonunda; tam olarak ‘soykırım’la değil de, sayıları gittikçe çoğalan beyazların yanlarında getirdikleri mikroplara (grip, kızamık, vb) bağışıklıkları olmadığından, kırılarak, azınlık durumuna düşmüşler; hatta, XX. yüzyıl başında, yokolmaları ve ‘beyaz’ nüfus içinde tümüyle yokolmaları--‘asimile’ olmaları--beklenmeye başlanmış (Yeni Zelanda’nın resmen ‘dominyon’ olması, 1907). Tarih içinde Maori nüfusun ‘beyaz’ nüfus karşısındaki durumu kısaca şöyle: Cook’un zamanında tahminen 250 bin; yaklaşık bir yüzyıl içinde, 1840’da 100 bin Maori’ye karşılık 2 bin ‘beyaz’; 1854’de 60 bine karşılık, yaklaşık eşit; 1896’da 42 bin 113’e karşılık 700 bini aşkın. 1931’de bağımsızlığını alan (ama ‘Commonwealth’ içinde kalan) Yeni Zelanda, ilginç demokratik süreçlerden geçmiş. Maoriler de, öteden beri kendi aralarında yaygın olan ‘kabilelerarası çatışma’ları kesmişler, Yeni Zelanda toplumu içinde daha etkin olmağa; nüfuslarını da artırmağa başlamışlar. 1981’de, yarım yüzyıl sonra, (benim gördüğüm) şunlar oluşmuştu:- İlkin, “Kiwi-vatandaş” olma kuralı: Ancak Yeni Zelanda topraklarında doğmuş birisi, ülkenin simgesi olan (uçma özelliğini yitirmiş, toprakta yaşayan, yuvasını toprak altında kuran) kiwi kuşunun adını taşıyabiliyordu. Bu, ‘tam vatandaş’ olmak gibi bir anlama geliyordu. (Örneğin Yeni Zelanda’nın ulusal spor takımları bu adı kullanıyorlar.) Ülkeye doğduktan sonra gelmiş birisi, gerçi vatandaş olabiliyor, ama ‘doğma’ kiwilerin sahip oldukları bazı haklara sahip olamıyordu. Bunlar sanıyorum bazı sosyal haklar; ayrıntılarını bilmiyorum. ‘Doğma-büyüme’ kiwi olan Maoriler ise, öteki ‘beyaz’ kiwilerden de farklı olarak, özel haklara sahiplerdi: Örneğin, parlamento seçimlerinde oy verirken, iki seçenekleri vardı: İsterlerse, özel olarak ayrılmış Maori-kontenjanı adaylarına; isterlerse de, ‘beyaz’larla birlikte, genel adaylara oy verebiliyorlardı. Böyle bir kontenjan vardı; yoksa, partiler, ‘beyaz’ çoğunluğa dayanarak, aralarında da anlaşıp, ‘eşit adaylık/seçilme’ ilkesini kullanarak, yalnızca ‘beyaz’lardan oluşan, hiçbir Maori’nin içine girmesine izin vermeyen bir siyasal yapı/parlamento/yönetim oluşturabilirlerdi. Öyle yapmamışlar. Maorilerin (topluluklarının yönetiminde) özel (communal) okulları ve özel önem verdikleri ‘toplanma evleri’ne bağlı dinsel kurumları ve bunların ‘rahip-şef’leri vardı. (Bir anı anlatmama izin olsun: Bir akşam, benim oraya davet edilmemde başrolü oynamış olan (Edinburgh’dan tanışım) John Iorns ile, bir kutsal Maori bölgesi (volkanik bir bölge) olan Rotorua’da, bizi, içinde olduğumuz arabayı durdurmak zorunda bırakan bir inanılmaz sağanak altında, aramızda şu konuşma geçti:- Ben: Bu ne biçim yağmur böyle? John: Herhalde bir Maori ölmüştür... Ben: Ne demek istiyorsun? John: Hiç duymadın mı--It always rains when a Maori dies... (Türkçesi: Ne zaman bir Maori ölse, yağmur yağar.) Ben: Ne demek o? John: Öyle inanırlar. Biraz sonra, arabadan fırlayıp koşarak ve anında sırılsıklam olarak, yol kenarındaki bir pub’a sığındık--orada, bölgenin en önemli Büyük Rahip’lerinden birinin öldüğünü öğrendik... Bir yanlış anlama olmasın: John Iorns, Maori değildi; İskoç asıllı--kiwi olmayan,--‘beyaz’, (ateist-sosyalist) bir ‘analitik’ (Oxford’dan derecesi olan) felsefeciydi.) Devam edelim: Kamuya açık ‘genel’ okullarda, isteme bağlı, Maorice dil ve kültür dersleri vardı. Üniversite’de de, çok renkli (eski Maori ‘oba-çadır’ı biçiminde yapılmış ve boyanmış) bir binada çalışan bir Maori Kültürü Enstitüsü vardı. Ben oradayken, bir kadın etnologun, Maorilerin son ‘sözel tarihçi’lerinden birinin anlattıkları üzerine yayımladığı bir araştırma bütün ülkede gürültü koparmıştı. Maori ‘sözel tarihçi’, Batılı tarihçilerin anlattıklarının hepsini (“uzun bıçaklıların yaprak gelişme vakti beyaz kayalarda ilk görüldüğü gün”den başlayarak, iki yüzyılın tarihini), üstelik çok daha canlı bir biçimde, günbegün, anlatıyordu... Diyeceğim, gözlemlediğim, şuydu: Kesin çoğunlukta olan egemen ‘beyaz’ Yeni Zelandalılar, bir bastırma, ya da isteseler ‘demokratik’ olarak da haklandırabilecekleri bir ‘entegrasyon/asimilasyon’ rejimi yerine, kendilerinden çok önce ‘orada’ olan ve orada yaşayan ‘öteki’lerin özel varoluş haklarına ve kültürlerine saygı üzerine kurulu bir düzen kurmuşlardı. Bunu yapmayabilirlerdi--önceleri askeri olarak, sonradan da siyasi olarak, kesinlikle daha güçlülerdi; rahatlıkla ezip geçebilirlerdi ‘Maori kimliği’ denebilecek birşeyi--ama öyle yapmamışlar. Örneğin, Büyük Britanya’nın Genel Vali’si (devlet başkanı) olarak Yeni Zelanda’ya atanan (1845) Sir George Grey, ilk iş olarak Maorice öğrenmiş, Maorilerin mitolojilerini araştırmış, ve bu konuda dünyanın ilk kitabını (Maorice 1854, İngilizce 1855: Polynezya Söylenceleri/Maorilerin/Rahiplerinin ve Reislerinin anlattıklarından/ Eskil Geleneksel Tarihleri) yazmıştır. Bu arada belirtmeliyim ki, kitabındaki söylenceleri, bir Batılı, ve, ‘din-yoksunu’ zavallı vahşilerin çarpık geleneklerini konu edinen birisi olarak, dinibütün bir Hristiyan olmanın tam ve kesin bilinciyle, aktarır. (Gene bir anı: Ben oradayken, şu an adını anımsamadığım, o günün Genel Vali’si, üstü açık, beyaz, klasik Rolls-Royce ‘makam’ arabasını kendisi kullanıyordu--bir kırmızı ışıkta yanında durmuştum...) Bu, ‘ötekinin varoluş haklarına, kimliğine ve kültürüne saygı’ dediğimin nasıl birşey olduğunu nasıl anlatmalı, bilmem ki... Şöyle mi:- “Burası, onun doğduğu toprak.” “Ben de burada doğdum; ama o, benden önce doğdu burada.” “Burası, benim toprağım olmaktan önce, onun toprağıydı.” Bu deyimlemeler yeterli mi; bilmiyorum, ama, şöyle birşey daha söylemek isterdim:- “Aynı toprakta doğduğumuza göre, kardeşiz; şimdi de aynı toprakta, birlikte yaşayacağız.” Ben de, Türkiye’ye dönerken, yanımda, Maorilerin ‘bereket tanrısı’ Hei Tiki’nin bir çıkartmasını alıp getirmiştim. Uzun yıllar arabamın arkacamında taşıdım onu--bir işe yaramış mıdır, bilmiyorum... Oruç Aruoba: Felsefeci
-
MUHABBET MEKANI
bu çok güzel işte... ha ha ha (hala gülüyorum)
-
Tüm zamanların en iyi 20 gitar riff'i
Sevgili Aries liste bana ait değil amerikalı bir müzik dergisinin listesi... Beğendiğine sevindim... Saygılar
-
Yenidoğan nasıl yıkanmalı ? Kolay gelsin :)))
-
mesajlarımı nasıl takip edeceğim
Bir çok şekilde izleyebilirsin... 1. Katıldığın başlıklara abone olabilirsin 2. Profilinden başlıkların veya gönderdiğin iletiler 'TAB' seçerek oradan ulaşabilirsin. 3. Veya en kollayı başlıkların üstüne tıkladığında seni en son (bir önceki gelişinden bu yana) iletiye götürür... Saygılar
-
Tüm zamanların en iyi 20 gitar riff'i
Tüm zamanların en iyi 20 gitar riff'i Jimi Hendrix'in 'Voodoo Child'ı tüm zamanların en iyi gitar riff'i seçildi. Efsane gitarist Jimi Hendrix'in 1970 tarihli şarkısı 'Woodoo Child' tüm zamanların en iyi gitar riff'leri arasında birinci seçildi.Total Guitar'ın yaptığı ankette okurların bir numarası daha önce Guns N' Roses'un 'Sweet Child O' Mine'ı olmuştu. 5 yıl sonra yenilenen ankette bu defa farklı isimler de yer aldı. İşte tüm zamnların en iyi riff'lerinde yer alan isimler: 1. The Jimi Hendrix Experience - Voodoo Child (Slight Return) 2. Guns N' Roses - Sweet Child O' Mine 3. Led Zeppelin - Whole Lotta Love 4. Deep Purple - Smoke On The Water 5. Derek and the Dominos - Layla 6. AC/DC - Back In Black 7. Metallica - Enter Sandman 8. The Beatles - Day Tripper 9. Nirvana - Smells Like Teen Spirit 10. The Rolling Stones - (I Can't Get No) Satisfaction 11. Black Sabbath - Paranoid 12. Muse - Plug In Baby 13. Eddie Van Halen - Ain't Talkin' 'Bout Love 14. The Kinks - You Really Got Me 15. The White Stripes - Seven Nation Army 16. AC/DC - Highway to **** 17. Led Zeppelin - Heartbreaker 18. Black Sabbath - Iron Man 19. Led Zeppelin - Black Dog 20. Michael Jackson - Beat It Riff, sözlük anlamı itibariyle 'üstüste tekrarlanan müzikal cümle' olmakla beraber müzikte tekrarlanan ritmler için kullanılıyor.
-
Huysuzum evet - Şehir ve Ülke Tanıtımları
Rahatsızlığınızı dile getirdiğiniz için teşekkür ederiz....
-
Huysuzum evet - Şehir ve Ülke Tanıtımları
Evet aynı şeyi söylüyoruz ama sanırım 'iletişim' hatası yaşadık. Neyse, zaten en başından bu iletilerin En Yeni On İleti içinde gösterilmesini durdurmuştum yani kimse söylemeden önce fakat daha sonra nasıl olduysa unuttum bunu daha öncede söylemiştim... hepsi bu kadar Sevgiler
-
Huysuzum evet - Şehir ve Ülke Tanıtımları
Siz iyiden iyi biribiriniz dediklerinin aynısı söyler duruma gelmişssiniz. Dışarıdan bakılınca çok 'aydınlık' görünüyor... Saygılar
-
Saygı Duyulası adamlar No :4
Sayın prototipsahip, Benim bahsettiğim Piggy şöyle bir şey Buda benim pardon şey... yani....
-
İşte geldim burdayım :)
Admin şurada cevap verdi: zampirizipzop başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımHoşgeldiniz...
-
Küçük kız okulunu yıktırmak istiyor !
-
Türk heryerde Türk'tür
-
Amerikan İşleri (2008)
Amerikan İşleri (2008) - An American Affair Enteresan bir film. Tarih sayfalarına enteresan bir bakış açısı yada 13 yaşındaki bir çocuğun gözleri ile bakmakta diyebiliriz. 13 yaşındaki Adam komşu evdeki kadının hayatına ilgi duymaya ve onu gizlice izlmeye başlar. Bir süre sonra kadının kendisini fark etmesi ile kadının bahçıvanı oluverir fakat daha sonra şahit olacağı sahnelerle etrafından nelerin döndüğünü anlamasada siz onun yerine bir anda ne olduğunu anlayıvereceksiniz. Değişik bir anlatım şekli ve biraz da basit bir şekilde çekilmiş bir film diyebiliriz. İzlesenizde olur izlemesenizde... Yönetmen: Willliam Olsson Oyuncular:Gretchen Mol, Noah Wyle, James Rebhorn, Cameron Bright, Perrey Reeves, Mark Pellegrino, Kris Arnold, Laurel Astri, Jimmy Bellinger, Jermaine Crawford, Jerry Hart, Lisa-Lisbeth Finney, Sarah Hart, Jerry Whiddon, Monika Samtani When 13-year-old Adam Stafford (Cameron Bright) spies his thirtysomething next-door neighbor (Gretchen Mol) naked through the window, his dead-end career as a bullied teenager seems destined for advancement. For one thing, she's blonde and gorgeous; for another, she's divorced. But she's also got an intriguing connection to President John F. Kennedy at a time when the kingdom of Camelot is shining brighter than ever before. Director: Willliam Olsson Cast:Gretchen Mol, Noah Wyle, James Rebhorn, Cameron Bright, Perrey Reeves, Mark Pellegrino, Kris Arnold, Laurel Astri, Jimmy Bellinger, Jermaine Crawford, Jerry Hart, Lisa-Lisbeth Finney, Sarah Hart, Jerry Whiddon, Monika Samtani