Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ya Sev Ya Sevr

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    117
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Ya Sev Ya Sevr tarafından postalanan herşey

  1. Ön yargıları olan ve Yaşar Nuri Öztürk'ü hiç tanımayan biri olduğunu ve seçim bildirgesini okumadığını düşünüyorum. CHP ve diğer partilere saldırma konusuna gelince bahsettiğin partiler 1938 sonrasında dönemden başlayarak bilinçli veya bilinçsiz olarak Türkiye'yi bu hale getiren partilerdir. Saldırma sözcüğü maksadını aşan bir sözdür. Gerçek olan onların yanlışlarını halkın gözleri önüne sererek kime destek olduklarını görmelerini sağlayarak birkez daha düşünmelerini sağlamaktır. Bugün bizi oy çalmak veya oy bölmek gibi şeylerle suçlayanlar iyi düşünsün. 17 siyasi partinin varlığından söz ediliyor. Bunların bir çoğu partilerin bölünmesi sonucunda ortaya çıktı. MHP-BBP, Saadet-AKP .... diğerleri ise toplumun %90 nının benimsemediği ideolojileri inadına yaşatmaya çalışan ve kaç yıldır var olmarına karşın %2 leri geçemeyen partilerdir. Bu yapı içerisinde Şunlar benim tabanım şunlar değil ayrımı yapmayan, Dini Arap-Emevi âdetlerine teslim etmeyen, Laikliği dinsizlik olarak halkın önüne sunup , bunu Atatürk'ün mirası gibi gösterip Atatürk mirası ile Muhammed mirasını çatışır gösterip toplumu ikiye bölen zihniyetleri yok ederek toplumnsal kaynaşmayı sağlamayı hedefleyen Halkın Yükselişi Partisi'dir. Vicdanıyla başbaşa kalmayı başarabilecek her insan bunu rahatlıkla görebilir. Saygılarımla, YaSevYaSevr
  2. (HYP) Halkın Yükselişi Partisi Seçim Bildirgesi Halkın sırtına basarak kendilerini yükseltenlerin siyasetlerinden kurtulup bizzat halkın yükselmesini esas alan siyasetlere geçişin kurumu olan HYP, 3 Ekim seçimlerinden beri Türk siyasetinde tek yeni partidir. HYP, sadece Batı güçleriyle işbirlikçi AKP’nin değil, 1940’tan beri Türk siyasetinde yozlaşmaya yol açmış tüm partilere bir alternatiftir. 16 Şubat 2005 tarihinde resmîleşen ve siyaset tarihimizde bir rekora imza atarak 10 ay gibi bir sürede ve yalnız halkın desteğiyle teşkilatlarnmasına tamamlayarak seçime girme hakkını kazanan HYP 22 Temmuz günkü genel seçimde seçim pusulasının 6. sırasında Çınar yaprağı amblemiyle yer almaktadır. Aziz yurttaşlarım! Kurulduğumuz günden beri, bizden tedirgin olan dış güçlerin baskı ve talimatıyla, siyaset tarihimizde görülmemiş bir basın ambargosuna maruz bırakıldık. Ekranlarında ve sayfalarında 34 yıl yer aldığımız ve bizi yıllarca manşetlerinden indirmeyenler, bizden rahatsızlık duyanların baskı ve dayatmalarıyla bizi halka duyarmamak, bizi yok saymak için akıl ve insafın tahammül edemeyeceği bir ambargoyla HYP’yi milletimizden âdeta sakladılar. TBMM’de bir parti olmamıza rağmen adımızı ve logomuzu asla yazmadılar. Basının bazı vicdanlı kalemlerinin ifadesiyle HYP’ye âdeta ‘soykırım’ uyguladılar. Ama biz bunların tümünü, çilekeş mahallî basınımızın da büyük desteğiyle aştık. Öte yandan, parti otobüslerimizle Anadolu’yu bir yıldan beri karış karış gezerek halkla kucaklaşıp HYP’yi halkımıza anlattık. Bütün zulüm ve baskıları aşarak işimizi tam bir başarıyla yaptık. BİR SİYASAL PARTİ OLARAK ÖZELLİKLERİMİZ NELERDİR? 1. HYP, icazeti sadece halkından alır: Sınır ötesinden icazetle siyaseti onursuzluk sayarız. HYP, bir demokratik halk seferberliğinin sonucu olarak yalnız Türk halkının desteğiyle kurulmuş ve teşkilatlanmıştır. HYP, halkın devletini yaratmanın hareket ve siyaset ocağıdır. 2. HYP, bir mirasyedi hareket değildir. HYP, hiç kimsenin mirasına konmamıştır, hiç kimsenin devamı değildir. Zihniyetimiz, kadrolarımız, söylemlerimiz, projelerimiz ve siyaset üslûp ve ahlakımızla yeniyiz. 3.HYP, halkımızın finanse ettiği bir siyasal harekettir. Bizim siyaset anlayışımız sadece haram yiyenleri, vicdan ve dürüstlük zaafı olanları dışlar. Haram yiyenler, yoksul da olsalar bize yakın olamazlar. Helal yiyenlerse, servet sahibi de olsalar bizim gözümüzde temiz halk çocuklarıdırlar. Tek kıstasımız ‘vatanperver ve namuslu’ olmaktır. Başka bir ayrıma asla itibar etmeyiz. 4. HYP bir ideoloji partisi değil, bir program ve kitle partisidir. HYP, Anayasamızın ikinci maddesinin talebi istikametinde bir sosyal demokrasiyi benimser. Ama solcu değildir. Milletimizin ruh köklerine saygılı, bağlıdır ama dinci veya sağcı değildir. 5.HYP insan merkezli bir siyaset anlayışını esas alır. İnsanı Allah’ın aziz emaneti biliriz. Namuslu ve helal lokma yiyen insanlar arasında hiçbir ayrım yapmayız. Bizi ‘kurt siyasetçilere yer vermemek’le suçluyorlar. Doğrudur. Bizde kurt siyasetçi yok. Biz de kurt, sansar, tilki, yılan, çakal yok. Çünkü biz, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” sözüne uygun olarak siyaset yapanlardan değiliz. Tam tersine, bizde ilke şudur: “Devletin malı deniz, bir lokmasını çalan domuz!” Bunun içindir ki HYP, sadece siyaset ocağı değildir; aynı zamanda ahlak ocağıdır. Siyasetten ahlakı dışlamayı insana ve ülkeye ihanet sayarız. 6.HYP, Türkiye’nin Türkiye’den yönetilmesini esas almaktadır. HYP, Türkiye’nin bugün Türkiye’den yönetilmediğini düşünmektedir. Bütün sıkıntılarımızın temel sebebi budur. İttifaklarımıza sadıkız ama örtülü sömürgeciliğe, örtülü emperyalizme, örtülü Hıristiyanlaştırmaya geçit vermeyiz. Misakı Millî sınırları içindeki coğrafya bizim hakkımızdır. Bu hakkımızın takipçisi olacağız. 7. HYP, kadınları ve gençleri dışlayan siyasetlerin aksine, tam katılımcı bir demokrasiyi esas almaktadır. Aziz yurttaşlarım; Fikir hayatımın uzun yılları, kadına yapılan zulümleri bertaraf etme mücadelesiyle geçmiştir. Altmışı aşkın eserim bunun belgesidir. Kurucusu olduğum HYP siyasetlerinde de kadınların ve gençlerin devlet yönetimine katılımını sağlamak en büyük hedefimizdir. Nüfusunun % 53’ü kadın olan bir ülkede parlamentodaki kadın sayısının % 4 olması bugüne kadarki siyasetlerin ikiyüzlülüğünün utandırıcı bir belgesi. Gençliğin, kadınların ve okumuş-yazmış memur kesimin siyaset dışı bırakılması ülkemize yapılmış en büyük kötülüklerden biridir. HYP, Türk siyaset tarihinde ilk kez, parti kurucular listesinde kadın oranını % 28’e, partinin belde, ilçe ve il yönetim kurullarında ise % 47’ye yükseltmiştir. Bizden öncekilerde bu oranı % 7’nin üstüne çıkaran bir parti yoktur. Bizim gerçekleştirdiğimiz oran, Avrupa ortalamasının bile çok üstündedir ve Türk siyasetinde bir devrimdir. Bugün YSK’nın önündeki parti milletvekili listelerinde kadın oranındaki rekor HYP’nindir. Adına Türk basını dedikleri yaygın medya bu gerçeği halkımızdan saklamakta, HYP’nin adını bile anmamaktadır. Adına her nasılsa ‘Türk basını’ dedikleri bu basını halkımıza ve tarihe şikâyet etmekteyiz. Bize yapılan bu zulmü vicdanında değerlendirmesini halkımızdan rica ediyoruz. HYP’nin milletvekili aday listelerinde kadın oranı % 37'dir. 12 ilde birinci sıra kadınlarındır. İstanbul’da kadın oranı % 52’dir. Rekor bizdedir. Sıralama fermuar sistemiyle yapılmıştır. Baraj demokrasiyi işlemez kılmıştır. Barajı % 5’e indireceğiz. AMACIMIZ VE PROJELERİMİZ Gelir dağılımındaki bozukluk bir zulüm arz etmektedir. Sosyal devleti yeniden inşa ederek bu zulmü durduracağız. Ülkemizin canını yakan iki terörle müacadele etmeliyiz: Birisi dağda kan yiyen bölücü terör, ikincisi şehirlerde haram yiyen kıravatlı talancı terör. Bunların ikisiyle birlikte mücadele etmeden başarıya ulaşmamız mümkün değildir. Eğitim ve sağlık alanında vatandaşımızı ‘müşteri’ gözüyle gören ve parası olmayana hiçbir şans tanımayan rant çeteciliğine son vererek eğitim ve sağlıkta eşit hizmeti süratle sağlayacağız. İlk yapacağımız işlerden biri, devletin temel kurumlarını ona-buna peşkeş çeken ve bir talan kurumu gibi çalışan ‘Özelleştirme İdaresi’nin kaldırılması olacaktır. Aziz yurttaşlarım; Dış politikamızın esası, yüzü Batı’ya dönük bağımsız siyasettir. Bizim dış politikamızda başkalarına güven esas alınmayacaktır. Biz; büyük Atatürk’ün buyurduğu gibi, “Sadece iki şeye güveniriz: Milletimizin kararı, ordumuzun kahramanlığı.” (ABE, 16/221) Üçüncüsü yok. Kuzey Irak’ta Türkiye’nin etkinliği behemehal sağlanmalıdır. Musul ve Kerkük sorununun çözümü, 1926 Ankara Antlaşması’ndan hareketle Misakı Millî içindeki bu topraklardaki egemenlik hakkımızın bize iadesini milletlerarası alanda ortaya sürmek ve siyasetlerimizi buna göre yapmaktır. Irak devleti çöktüğü için bu talep hakkımız doğmuştur. BM teamülleri bizim talebimize uygundur. AB bizi yalanlarla oyalayıp mahvetmek istiyor. Türkiye’nin AB üyeliği diye bir beklentisi artık söz konusu değildir. Aksini söyleyenlerin milletimize yalan söylediklerine inanmaktayız. Türkiye’nin AB’ye üyelik talebini geri çekeceğiz. Bunun ilk adımı olarak, GB’yi askıya alacağız. Bir tür sömürge antlaşması gibi işleyen GB’nin bugüne kadar bize verdiği zarar 230 milyar dolardır. GB denen ‘örtülü kapitülasyon antlaşması’, TBMM’den geçirilmeden uygulamaya konduğu için, iç hukukumuz açısından ‘yok’ hükmündedir. GB askıya alınmadan AB ilişkisini sürdürmek Türkiye’yi AB dinazorlarının denetiminde tasfiye etmektir. Bu tasfiyeye seyirci kalmayacağız. GB ve IMF, tarımı ve KOBİ’leri çökertmiş, Türkiye’yi tohumu olmayan, kendini besleyemeyen bir ülke haline getirmiştir. AB boyunduruğunu kıracağız. Bunun ilk uygulaması olarak: 1. İdam cezasını geri getireceğiz. Aksi halde hukukun etkinliği ve ceza hukukunun caydırıcılığı biter. Asayışsizlik terörü kol geziyor. 2. MGK’yı eski etkinliğine kavuşturacağız. Tarımı süratle ayağa kaldıracağız. -Ülkemizin toplam millî gelirinin iki katı, kayıt dışı talan ekonomisi yüzünden milletin zararına işlemekte halkımız bunun faturasını açlık, işsizlik ve yoksullukla ödemektedir. -Ekonomiyi süratle kayıt altına alacağız. -Gümrük kapılarında devlet egemenliğini kurup buradaki milyar dolarlık kaçakları durduracağız. -Toplam vergi gelirlerinin % 67’si, dolaylı vergi adıyla, geçimini zor sağlayan yoksul kitlelerden alınmaktadır. Bu bir zulümdür. Vergiyi harcamadan değil, kazançtan almayı gerçekleştirerek bu zulmü durduracağız. -Ülkemizde yolsuzlukların âdeta şemsiyesi gibi algılanan milletvekili dokunulmazlığını TBMM’nin ilk oturumunda gündeme getirip süratle sınırlandıracağız. Bunu yapmakla birilerinin nasırına basacaksınız. Şimdi mesele bu nasıra basmaya Türkiye ve Türkiye'yi yöneten kadrolar hazır mı değil mi? Bunu yapacak birilerini Türkiye başına getirecek mi getirmeyecek mi? Bunu yapacak kadrolar, Türkiye'nin başına gelir ve Türkiye'nin anasını ağlatan ve canını yakanların nasırlarına basmayı göze alırsa; Tükiye, fazla yok iki yılda düzlüğe çıkar ve işsizlerine bol miktarda iş üretir. Ve Türkiye'ye birliği, dirliği, ahengi ve mutluluğu getirir. Türkiye'nin kaderinde buna engel hiçbir şey yoktur .Yeter ki Türkiye, ihtiyacı olan namuslu adam açığını kapatsın. Mesele budur. Aziz yurttaşlarım; Ülkemize ve milletimize yapılan en yıkıcı ve en namert kötülük, muazzez dinimizi aleyhimize kullanan alçak oyun aracılığıyla yürütülmektedir. ‘Ilımlı İslam’ adıyla yaratılan ve AKP iktidarı tarafından eşbaşkanlığı yapılan bir sömürge dini milletimizi çökertmenin bir aracı olarak emperyalist güçler tarafından ısrarla dayatılıyor. Bu dayatmayla Kur’an İncilleştiriliyor, camiler kiliseleştiriliyor, gençlerimiz Hıristiyanlaştırılıyor. Mevcut iktidar bu tahrip oyununda ne yazık ki, dış emperyalist odaklarla işbirliği halinde çalışıyor. İktidara muhalefet yaptığını söyleyen CHP laikçiliği ise, laikliği, din üzerinden oynanan oyunlara seyirci kalmak şekline anlamaya devam ediyor. Türk siyasetinin ve siyasetçilerinin İslam konusundaki vukufsuzluk ve samimiyetsizliği, dış güçlerin din üzerinden oynadıkları oyunun yıkımını sürekli artırıyor. -CHP ve yandaşlarının siyasetleri ise ‘Biz laikiz din söylemi kullanmayız’ gafletiyle bu tahribata seyirci kalarak felakete örtülü biçimde destek veriyor. -Bu tahribatı durduracak ve İslam’la Atatürk mirasını bütünleştirecek tek vukuf, bilgi, deneyim, dirayet ve program HYP’nin liderinde ve kadrolarındadır. Bu temel ıstırabı HYP dışında hiçbir siyasal kadro çözemez. -Dinin gerçeğine karşı olan dinci siyasetlerle, dinin tümüne karşı olan sahte laikçi siyasetlerin ikisine de geçit vermeyeceğiz. İki temel değerimiz olan Atatürk ile dini anlatmak yerine dayatma aracı yapanlardan bu millet çok çekmiştir ve çekmektedir. Atatürk mirasıyla İslam mirası arasında en küçük bir çelişme ve çatışma yoktur. Bu çatışma ve çekişme Türkiye’nin düşmanları tarafından yapay olarak yaratılıyor, içerideki din ve laiklik istismarcısı odaklar tarafından besleniyor. -Muhammedî mirasla Mustafa Kemal mirasını bütünleştirerek ülkemizin temel sancısını kökünden çözüp milletimizin özlemini çektiği birlik ve dirliği sağlayacağız. Din üzerinden siyasetin en hayasız ve akıl dışı şekli, laiklikle İslam’ı birbirine zıt göstermektir. Böyle bir zıtlığın olmadığını milletimize anlatacak tek bilgi ve dirayet ocağı HYP’dir. Geçen 20 yıllık fikir mücadelemiz bunun tarihsel kanıtıdır. Halkımız; dinin tamamına karşı olanlarla dinin gerçeğine karşı olanların kıskacında kıvranmaktadır. Bu kıskaçtan Türkiye’yi ancak ve ancak HYP çıkarır. Alevîlerle ilgili politikaların tümü sakattır, yanlıştır; hüsranla sonuçlanır. Öncelikle insanımıza ‘İslam’ adı altında Arap-Emevî ideolojik dininin dayatılmasını durduracağız. Bunun için Diyanet İşleri Teşkilatı’nda gereken ıslahatı süratle yapacağız. Diyaneti Arap-Emevî sahte İslamı’nın taşıyıcısı ve bir mezhebin özel kurumu olmaktan çıkaracak, Alevi-Sünnî kardeşliğinin sarsılmaz dayanaklarını halkımızın önüne koyacağız. Bu temel ıslahat yapılmadan ne Alevî sorunu çözülür ne de dinin aleyhimize kullanılması durdurulabilir. Aziz Alevî canlar! Sizin ıstırabınızı çözmek için fikir hayatımın geçen 20 yılında nasıl bir mücadele verdiğimi hepiniz bilmektesiniz. Şimdi, söylediklerimizi yapma zamanıdır. Sizden vekâlet istiyorum. Alevîlerin ıstırabını biz dindiririz. Çünkü biz samimiyiz, dirayetliyiz ve bilgiliyiz. Aziz halkımız; HYP, aldatılan kitlelerin sesi ve koruyucusu olacaktır. HYP’nin kurucu lideri olarak, milletimize bir tek vaadim vardır: Size yalan söylemeyeceğiz, sizi aldatmayacağız. Kanıtım ve tanığım, 20 yıllık fikir hayatımdır. Tarihin, toplumun ve Tanrı’nın huzurunda bu söylediklerimi vicdanlarınızda dikkatle değerlendirmenizi, kirli siyasetin güç odaklarının desiselerine kapılmamanızı ve 22 Temmuz günü oylarınızı sadece vicdanınızın sesini dinleyerek vermenizi rica ediyorum. Cenabı Hak, milletimizin yardımcısı olsun! Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
  3. Siteye koyduğum yazıının başlığı bizim hangi mitinglerin yanlışı olduğunu savunduğumuzu net bir şekilde ortaya koyuyor. "Cumhuriyet mitinglerine değil hazine parasının çarçur edildiği parti mitinglerine karşıyız!" Bunun üzerine daha fazla konuşmamızın bir anlamı yok. Halen anlıyamıyorsanız bu sizin algılama probleminizdir. Daha açık nasıl ifade edilir bilemiyorum. Mitinglerin siyasi partiler tarafından her zaman kendilerine doğru yontulduğu fikrini normal gören görüşünüze karşıyım. Erdemli bir siyasetçinin düşündüğü ve düşünmesi gereken tek çıkar milletin çıkarıdır. Halkın Yükselişi Partisi bu durumu normal gören ve bu düzenin değişmeyeceğine inanan insanlara, değişmesi gerektiğini, değişeceğini ve değiştireceğimizi göstermek amacıyla kurulmuştur. Cumhuriyet mitingleri halkın Cumhuriyetin kazanımlarını tehlikede görmesi sonucu tek bir vücut haline gelerek, bu değerlerin sahipsiz olmadığını göstermek amacıyla gerçekleşmiştir. Cumhuriyet mitinglerinin bütün siyasi partilerden bağımsız bir şekilde gerçekleştirileceği sözünün verilmesi oraya milyonların gönül rahatlığı ile toplanmasını sağlamıştır. O meydanda bayrak açan siyasi partiler o meydanı kirletmişlerdir. Bunu ben değil o kalabalığın içinde bulunarak o meydanı dolduran milyonlar söylemektedir. CHP düşmanlığı ile halen bizi itham ediyorsunuz. Yapılan açıklamanın hangi noktasından bu sonucu çıkarıyorsunuz. Yaptığınız bir eleştiri değildir. Eleştiri yapılan açıklamayı doğru anlayan bir kişinin konu hakkındaki olumlu veya olumsuz görüşünü bildirmesidir. Siz bu açıklamayı anlamamışsınız. Tekrar söylüyorum. KARŞI OLDUĞUMUZ BÜYÜK BİR HALK HAREKETİ OLAN CUMHURİYET MİTİNGLERİ DEĞİL, MİLLETİN VERGİLERİ İLE OLUŞAN HAZİNEDEN ALINAN PARALARLA SİYASİ GÖSTERİ YAPAN PARTİ MİTİNGLERİDİR. Bunun üzerine daha fazla yorum yapacaksan önce açıklamamızın başlığını sonra içeriğini okuyunuz. Saygılarımla, YaSevYaSevr
  4. Ben yukarıdaki yorumu sizin kınama nedeninizin yanlış bilgiye dayalı olduğunu göstermek amacı ile yazdım. Sizin bu tavırda ısrar etmenize anlam veremiyorum. Hazineden alınan paralarla yani "halkın vergileri ile dolan hazine"den alınan paralarla, yaptıkları gövde gösterileri ile bugüne kadar aldatmaktan başka bir şey yapmayan siyasi partilerin bu yanlışı sürdürmelerini kınamak yerine, Milletin vergisini onları aldatmak için harcayanların ipliğini pazara çıkarıyor diye mi HYP yi kınıyorsunuz. Bu tavrınızdan çıkardığım tek sonuç ya tarflısınız, ya da Halkın Yükselişi Partisi'ne veya Yaşar Nuri Öztürk'e karşı kin besliyorsunuz. Saygılarımla, Eren AKKAYA
  5. Halkın Yükselişi Partisi bütün Cumhuriyet mitinglerine teşkilatları ile katılmıştır. Orada görememenizin sebebi mitinglerin gerçekleştirilmesi kararı alındığında ilk ortaya atılan fikir olan hiç bir grup veya siyasi partinin flama ve bayrak açmaması kararına olan saygısından dolayı bayrak ve flama açmamıştır. Açan partilerinde yanlış içinde olduklarını düşünüyorum. Cumhuriyet mitingleri hangi görüşe sahip olursa olsun, toplumun her kesiminden insanın Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıktığını göstermenin meydanıydı. Eğer ki siyasi parti mitingine döndüyse bunu o meydanlara parti bayrakları ve sözcüleri ile gelen kişiler düşünmelidir. Bende Cumhuriyet mitinglerinde o meydanlarda kalabalığın içindeydim. İşçi partisi, CHP , DSP hakkında, partiler ile bağı bulunmayan insanların, partilerin bayrak açmalarından dolayı duydukları rahatsızlığı kendi kulaklarımla duydum. Böyle bir ortamın olmasını hiç istemezdim. Biz bu bilinçle bayrak açmadık. Ama teşkilatlarımızın hepsi oradaydı. CHP den öc alma sözünüze gelince, CHP, Yaşar Nuri Öztürk'ün ayrılış nedenini kendi eli ile yaratmış ve İstanbul il başkanının yaptığı açıklama ile resmi bir ağızla kabul etmiştir. Hatırlayalım " Biz Yaşar Nuri Öztürk'ü seçim taktiği olarak aldık. Seçimden sonra işimiz bitti!" bu sözleri söyleyen bir siyasi partinin hangi güvenilirliğinden bahsedilebilir. Öc almak aciz insanların işidir. Biz böyle bir gaflete düşmeyiz. Çok güzel bir ifade kullanmışsınız. "Deniz Baykal prim yaptı." Biz toplumun önüne sadece vitrin malzemesi olarak çıkan genel başkanlarla "prim" yapma yolunu seçmiyoruz. Toplumu aldatarak iktidara gelen partilerin amaç ve akıbetlerinin neler olduğunu milletimiz çok acı örneklerle gördü. Biz ortaya bir program koyduk. Bunu milletimize anlatarak milletimizle kenetlenmeyi hedefliyoruz. Bunun dışında hiç bir yol ülkenin geleceğine istikrarlı bir yön veremez. Oyları bölme konusuna gelince, bugüne kadar ki siyasi oluşumların neler yaptığını gördük, siyasi partilerin çokluğundan yakınmayın, kaç tanesinin hangi amaca hizmet ettiğinden yakının, bugün beş büyükler gözü ile bakılan siyasi partilerin hepsi tek çatı altında toplansa barajı geçmekten başka hiç bir başarı beklemeyin, çünkü programlarında o birliğin millete dayanan temelleriyle yükselen bir kitle hareketi görmediğiniz sürece ülkenin geleceğinde aydınlığı göremezsiniz. Ben sizi kınamıyorum. Ancak lütfen objektif bir şekilde partilerin programlarını okuyun, programlar ile yaptıkları arasında ki farkı görün. Ondan sonra bunlardan bir şey olur mu diye tekrar dönüp bakmayın o zaman karşınızda çok fazla parti kalmayacak göreceksiniz. Barajı geçemememiz konusundaki görüşünüz şahsi bir görüştür. "Bana göre" ifadesini başına eklemenizi dilerim. Şu noktayıda durumumuz ne olduğu hakkında zihninizde tutmanızı dilerim. Halkın Yükselişi Partisi, Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak 9.5 ayda 76 il 550 nin üzerinde alt birimde hazineden ve belli ekonomik güç odaklarında beş kuruş destek almadan üyelerinin imece ruhu ile kendi aralarında paylaştıkları giderler ile kurdukları bir siyasi partidir. Bunun bize en büyük getirisi seçim sonrasında, halkımızın vekalet vermesi durumunda sadece bize o vekaleti verenlere hesap vermek mükellefiyetinde olmamızdır. Saygılarımla, YaSevYaSevr
  6. Basın Açıklaması: "Cumhuriyet mitinglerine değil hazine parasının çarçur edildiği parti mitinglerine karşıyız" 06/06/2007 HYP Genel Başkanı Öztürk, hazinenin trilyonları ile siyasî partilerin meydanlarda şov yapmak için "miting" adı altında boy göstermelerini fakir milletin parasını sokaklara savurmak olarak değerlendirdi. Bazı siyasetçilerin, bu söylemi, HYP'nin, Cumhuriyet mitinglerine karşı olduğu şeklinde propoganda ettiklerini, bunun âdi bir yalan olduğunu söyleyen Öztürk şöyle devam etti: "Cumhuriyet mitingleri, bizim de bütün gücümüzle desteklediğimiz bir halk hareketidir. Benim sözlerimin Cumhuriyet mitingleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Karşı olduğum, fakir halkın vergilerinden oluşan hazine yardımlarının siyasal gösteri için meydanlarda savrulmasıdır. Bu ikisi birbirinden tamamen farklıdır. Miting kelimesine takılarak yalan ve düzenbazlık yapılmasını kınıyorum. Durumu halkımızın ve basınımızın onurlu temsilcilerinin vicdan ve bilgilerine iletiyorum." HYP Basın Merkezi
  7. Bu olaya sadece Türkiye açısından bakmak yanlıştır. Çünkü ufak bir benzetme yapmak gerekirse dünyanın evrendeki yerini evinizdeki odanızdan tespit etmeniz mümkün değildir. Onun için uzaydan bakmanız gerekir. Bu durumda aynen böyledir. Olaya Türkiye'de neden böyle diye değil bu politikaları yürütenlerin amacı nedir? Bu işin başını kim çekeri sormalıyız. Bütün bir oyunun nerede başlayıp nasıl sonuçlandığını görecek bilgi birikimine sahip olmamız gerekmektedir Dünya da, bugün egemen olan millet politikaları değil, kıtalar üzeri çalışan, yıllık ciroları 250 milyar doları bulan şirketlerin politikaları yürümektedir. Üniversitelerde anlatılan klasik kapitalizm, liberal ekonomi tanımı aynen işlemektedir. Amaç en az maliyet ve en yüksek kâr, ve en önemli noktası her yıl biraz daha büyüme! Önceleri kendi halklarınıı işçi yaptılar, çalıştırdılar, ve gelişme başladı, sonra makinalar geldi üretim arttı kâr arttı ama işçilerin maaşları artmadı bunu işçiler anlayamadılar ve o dönemde bunu en güzel anlatan olay makina kırıcılıktır. İşçiler makinalar geldiğinden bu yana daha sıkıntılı bir döneme girmişlerdi ve onlara göre sebebi makinalardı ve makina kırıcılık akımı başladı. Her neyse, zamanla, tabii uzun bir zamanla batı toplumu sosyo ekonomik olarak yükselişe geçti. Dün bir ekmeğe çalıştırdığı halkını bugün çalıştıramaz duruma geldi ve bu sefer fabrikalarını, ezebileceği, ordusu güçlü olmayan, ses çıkaramayacak ülkelere taşımaya başladı. Fransa da yaşanan üniversite öğrencilerinin sokaklara döküldüğü yasa tartışmasının temeli de buna dayanıyor. Fransa da üretim birimi kurulmuyor çünkü halk çok az ücrete çalışmayacak bu bellidir bundan dolayı üretim birimleri iş gücünün ucuz olduğu ülkelere taşınııyor. Bu da Fransa da yetişen yeni öğrencilere garantili çalışma süresini azaltmakla karşılanmak istendi. bu sadece bir ilk adımdır geleceğinin ne olduğu bu olaydan görülebiliyor. Bir örnek daha, Nike bugün ABD de tek bir üretim birimi yoktur. Sadece merkez yönetim binası ABD dedir. Filipinlerdeki fabrikasında gencecik kızlar günlüğü 2 dolara çalışmaktadır. Bir ayakkabının maliyeti 5.6 dolardır bunu dünya bazarında 135 - 170 dolar arasında satar. Şimdi bunları niye anlattım. Bugün bu güçsüz ülkeleri üretim çalışmaları devam etmektedir. 1990-2000 yılı arasında 10 yeni ülke kurulmuştur. En temel yollar; etnik farklılıkları körüklemek, mezhep farklılıklarını körüklemektir. Bunların hızlandırıcı ve etkisini arttırıcı yolu ekonomik baskıdır. Bu konuda Batılı bir generalin Türkiye'yi tehdit eden şu sözlerini unutmamak gerekir: Biz Yugoslavya'yı sadece ırk farklılıklarını körükleyerek parçaladık, sizde hem ırk farklılığı hemde mezhep farklılığı var. Borçlandırma son yüzyılın en etkin köleleştirme politikasıdır. Bu konuda ilk fikri süren kişiler Osmanlı için şu tanıyı koymuşlardır: Osmanlı'yı borçlandırıyoruz ancak yakın bir zamanda bu borçlanmaya karşı olanlar ortaya çıkacaktır. Bu durumu engelleyebilmek için kendi halkının dilinden anlayan ama bizim saflarımızda kişiler bulmalıyız. Bugün Türkiye'deki en önemli nokta IMF boçlarının ödenemez gibi gösterilmesidir. Bizi resmen bir imkansızlıklar ülkesi olarak gösteriyorlar ve neredeyse "manda" seslerini yeniden duyacağız. Bu, toplumun umut ışığını söndürmek için oynanan bir oyundur. Durumumuz kesinlikle içinden çıkılamaz değildir. Türkiye'de kayıt dışılık %80 civarındadır. Şu anki ekonomi %20 lik kayıt içi ile ve dışarıdan gelen sıcak para ile ayakta duruyor. Bir düşünün %80 lik diğer kesimi içeri çektiğimizi, o zaman borcun adını bile anamayız. Ancak bundan bahsedenlere hemen bir cevap gelir, "sen o %80 i içeri çekemezsin, çekersen adam vergi kaçıramayacak o da işine gelmez" diyorlar. Kayıt dışılık niye vardır? Bu şartlarda insanlardan vergi vermesini isterseniz ve o da verirse ayakta kalamaz, çünkü bugün vergi %50 den fazla kârı alan bir ortak durumunda, adam batıyor. Bir örnek verirsek, üreticiden bir odayı temiz tutmasını istiyoruz ancak odaya bir şehrin lağam borularını bağlamışız bu ortamda temizlik beklemek vicdansızlıktan başka bir şey değildir. İnsanlara namuslu yaşayabilecekleri bir ortamı sağlamadan namuslu yaşamalarını bekleyemezsiniz. Ancak ortamın sağlandığı bir durumda halen çalmak konusunda ısrarlı davranıyorsa en ağır cezaları almayı hak etmiştir. Ülkenin kurtuluşu için ekonomi politikalarının neler olduğunu artık sormayın bunun yolunu bütün siyasi partiler biliyor ancak bunu yapmanın tek gereği, bunu gerçekten istemek ve bunu yaptığında karşısına dikilecek güçlere ve sorunlara göğüs gerebilmektir. ABD ve AB yi arkasına alanlar bu millete büyük acılar çektirmişt.r Bugün IMF'den de tek kurtulma yolu halkı geleceğe yönelik biliçlendirip gereğini yapmaktır. Çünkü halkın bilinçlendirilmediği bir harekette satılmış basın ve ekonomik güç odakları ile dün sana oy atan vatandaşı can düşmanın olarak karşına çıkarabilirler. Biz Halkın Yükselişi Partisi olarak bu amaçla yola çıktık. Tek desteğimiz halkımızdır! Ondan başka kimseden ne yardım aldık ne de destek bekledik, hesap günü geldiğinde sadece halkımıza cevap verebilmek için! Tek vâdimiz yalan söylemiyeceğiz!! Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
  8. İyi düşün! Şimdi sorumluluk sende! İyi düşün! Alternatifi önüne getirdik. Şimdi sorumluluk sende! Ortadoğu'da kahredici gelişmeler sürüyor. PKK terörü, Batılı güçler tarafından beslenip korunuyor. Kuzey Irak'ta olup bitenlerin tümü aleyhimize gelişiyor. Bunlar olurken biz nelerle uğraşıyoruz? Çıkarlarımızı korusunlar diye seçtiklerimiz ne yapıyorlar? Bizi; sağcı, solcu, dinci diye kamplara bölmekten, gittikçe derinleşen ayrılıklar üretmekten başka ne yaptılar? Şimdi seçim var. Kaderini belirleme vaktidir. Yine bir sürü vaatle sizlerin karşısına çıkacaklar. Ülkemizi bu duruma onlar getirmemiş gibi sizden tekrar vekâlet isteyecekler. Kimi; "Ben olmazsam falanca gelir" diyecek, sanki daha önce kendisi yoktu. Kimi; "Ben olmazsam hortumlayacaklar" diyecek, sanki onun geçmişini bilmiyoruz! Kimi; "Ben olmazsam düzelmez" diyecek, sanki bozulurken o yoktu. Aziz halkımız! Şimdi sorumluluk sende, iyi düşün! Eğer, şu andaki durumdan çıkış ümidin yoksa oyunu onlardan birine ver. Eğer, küresel dinazorların, imkân ve kaynaklarımızı sömürmesinden şikâyetçi değilsen oyunu onlardan birine ver. Eğer, aydınlık dinimizi Atatürk ve laiklikle kavga ettiren hıyanetten rahatsız olmuyorsan oyunu onlardan birine ver. Eğer, bu ülkenin bin yıllık dininin 'Ilımlı İslam' adıyla yozlaştırılmasından kaygılanmıyorsan oyunu onlardan birine ver. Eğer, çocuklarına onurlu bir ülke bırakmak için zahmet çekmeyi, yabancılardan borç alarak keyif yapmaya tercih edemeyeceksen oyunu onlardan birine ver. Ancak, bil ki, çıkış yolu bu değil.Eski partilerin vaatleri ve tezleri iflas etti. Bil ki; hür, bağımsız ve onurlu yaşamak için birbirine kenetlenmiş büyük bir kitle var. Siyasete ahlakı, dürüstlüğü getirmek isteyen bir lider ve onun kadroları var. Her zorluğun üstesinden gelebilecek iman ve dirayet sahipleri var. Ülkemizin kurum ve kaynaklarını satarak değil, çalışıp değer üreterek yükselmeyi esas alanlar var. Milletinin ruh köklerine bağlı ve halkının sağduyusuna inancı tam kadrolar var. Bu insanlar 2 yıl önce, milletten icazet ve destek alarak bir hareket başlattılar. Bu insanlar, hareketlerini siyasal partiye dönüştürerek bu partiyi rekor bir sürede teşkilatlandırıp seçime hazır hale getirdiler. İttifaklarını, yalan ve talan siyasetçileri ile değil, aldatılan ve horlanan kitlelerle kurdular. Demokratik halk seferberliğinin ocağı olan bu partinin adı: HALKIN YÜKSELİŞİ PARTİSİ Lideri: Prof. Dr. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Amblemi: ÇINAR YAPRAĞI Hedefi: TÜRKİYE'Yİ TÜRKİYE'DEN YÖNETMEK Şimdi karar senin. Sorumluluk sende. Aziz halkımız! Bu ülke bizim! Demokratik halk seferberliğini hedefine vardıralım: Küresel sömürü ve tasallut artık bitecek! Toprağımızın nimetlerini, ülkemizin çocukları kullanacak! Çökertilen Türk tarımı yeniden ihya edilecek! Özelleştirme adı altında, temel kurumlarımızın peşkeş çekilmesi son bulacak! Bir tür sömürge antlaşması olan Gümrük Birliği askıya alınacak! Vergi yükünün yoksul ve dar geçimlilere bindirilmesi dönemi kapatılacak! Borsanın %75'ini oluşturan yabancı sıcak para aracılığı ile ülkemizin kanının emilmesine ve Türkiye'nin kontrol edilmesine son verilecek. Borç alarak tüketen bir toplumdan, istihdam yaratarak üreten bir topluma geçilecek! Çağdaş cumhuriyet kurumları, Arap-Emevî dinciliğinin kuşatmasından kurtarılacak! Sosyal devlet, özellikle eğitim, sağlık, adalet ve savunma alanlarında süratle etkinleştirilecek! Diyanet teşkilatının, bir mezhebin özel kurumu olmaktan çıkarılmasını sağlayacak ıslahat, süratle gerçekleştirilecek! "Laiksen Müslüman, Müslümansan laik olamazsın" söylemli hıyanetin maskesi düşürülecek! Oyları bölme, bölünme! Seçim mühürünü Çınar Yaprağı'nın üstüne bas! Birlik, dirlik, düzenlik, kardeşlik içinde bir Türkiye için, Çınar'ın altında toplanıyoruz. NOT: Bu metin, 14.05.2007 tarihli Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde tam sayfa ilan olarak çıkmıştır.
  9. Her seçim yeni bir aldatmaca oyunuyla geçti ve her seferinde bu oyuna düşüldü. Şimdi ki oyun AKP gitsin de, kim gelirse gelsin oyunu, ve bu oyunun "yeni" maskotları ittifak yapmış partiler, sağda birlik, solda birlik oyunu oynanıyor, bu sloganın hedefi, ülkede gerçekten bir oy bölünmesi sorununun ürünü olan AKP iktidarından sonra toplumda gün geçtikçe yayılan, "her yeni parti oy bölünmesinin bir aracı oluyor" fikrine sahip seçmen kitlesini vurmaktır. Bu kitle de geçtiğimiz seçimlerde sandığa gitmeyen kesimin büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor ki bu kesim AKP yi iktidara taşıyan kesimin sayısına denk bir kitle. AKP gitmeli doğru, ancak bunların yerine gelecek olanlarında ne olduğunun iyi tahlil edilmesi lazım, Türkiye'de en büyük sorunlardan biri beş büyükler gözü ile bakılan partilerden başkasını insanların düşünmez olması ve basının sanki sadece bu partiler varmış gibi yayın yapmasıdır. Futbol liginde büyük takımların popüler olmasının nedeni en iyi oyunculara sahip olması ve basının her zaman onları göz önünde tutmasıdır. Ülke kaderine yön verecek siyasi kadroların seçimininde bu basitlikte yönlendirilmesi en büyük hatalardan biridir. Meydanları dolduran kitleler, ellerinde Atatürk posterleri taşıyorlardı. Laik, tam bağımsız bir Türkiye istiyoruz diyorlardı. Acaba bu ittifaklardan hangisi bunu yapmayı amaçlıyan bir programa sahipti. Bunu söyleyince ilk gelen tepki "hangi partinin programında kötü şeyler yazar" sorusudur. Yazmıyorsa bakacaksın bu adam başa geldiğinde ne yapmış, o program rafta mı kalmış yoksa uygulanmış mı? Uygulamamış sözlerini tutmamışsa sil bu partiyi, parti listenden her yeni seçimde bir şey olurmu acaba bundan diye bir daha dönüp bakma. Her baktığında bir kez daha aldatacak seni, ki bu beş büyüklerin hepsi de şöyle veya böyle başa bir kez geldi ve hepsi sözlerini unuttu bu yüzden kapatın bunların yüzüne kapılarınızı yeni kim geldi ona bakın. "Ama bu yeni başa gelemez ki" bu en büyük gaflet cümlesidir. Sen oy vermedikçe nasıl gelişmesini beklersin. O partinin fikriyatını okuyacaksın kendi değerlerinle tartacaksın. Sana uyuyorsa sende onun içine girip onunla mücadele edeceksin. Bir oyumdan başka neyim var, sözü çalışmadan kaçmaktan başka bir şey değildir. Emek vermediğin bir şeyin başarıya ulaşmasını kesinlikle bekleme. Ben üniversite öğrencisiyim. 75 milyonluk bursum sadece HYP Halkın Yükselişi Partisi üyesi olduğum için kesildi. Bununla gurur duydum. Çünkü bu ülkeye, bu millete savaş açmışların, bizden rahatsız olmaya başlıyacağı bir etkiye ulaşmışız. Biliyorum ki her başarının bir külfeti vardır. Tek dileğimiz bu ülkenin nimetlerini bu milletin evlatları değerlendirsin. Eğitimde sağlıkta devlet memurluğunda kadın oranları %45 civarında ama yönetiminde yani mecliste %4 bu bir milletin utanç kaynağıdır. Batı her ne kadar çağdaşlık masalları fısıldasa da kulağımıza onlar bile olması gereken oranlara sahip değildir. Biz parti kurulduğundan bu yana % 40 kadın oranını konuştuk. Parti görüşü olarak yaklaşık 3 ay önce açıkladık. Bugün bütün partiler bu bayrağı aldı koşuyor. Biliyorlar ki mitinglerin kahramanları kadınlar ve gençler oldu. Atatürk değerleri, kimsenin ipoteğinde değildir, Atatürk'ün partisi lafını kullanan siyasiler, Atatürk'ün son dönemlerinde CHP ye neden CHP değilde benim partim sözünü kullandığını soran gazeteciye verdiği cevabını : "Cumhuriyet Halk Partisi'nin benden sonra, sonuna kadar partim olarak kalacağını nereden bileyim." bir düşünsünler. Haklı olduğunu kendileri de görecektir. Bu ülke düzelmez şu kadar borç, şu kadar işsizlik, ABD, AB baskısı gibi nedenleri öne sürenlere de sözümüz, onlara karşı bu zaferi tek kazandıracak halkımızdır. Bu yüzden üç beş kodamana değil sadece halka güvendik ve bu güvenle yola çıktık. Sonuç ortada 73 il 550 nin üzerinde alt birimde Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak hazineden beş kuruş para almadan sadece halkımızın desteğiyle 9.5 ayda teşkilatlandık. Bizim sağ veya sol gibi bir ön ekimiz yok. Biz ne sağcıyız ne solcuyuz. Bir idolojiyi savunuyorum diye yanlışda olsa ismimin önünde sağ veya sol yazıyor diye yanlış adımları atmakta ısrar etmeyiz. Bizim tek isteğimiz tarihi tertemiz bir nesilin evlatları olarak bize yakışan onur ve haysiyet seviyesine yükselmek ve bütün halkımızın bunu tek bir şüphe yaşamadan tatmasını sağlamaktır. Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
  10. Ülke nin kurtuluşu için anlattığı programlar ( vaatleri bir yana) örneğin gümrük birliği konusunda söyledikleri ancak toplumu gerçekleri anlatarak bir kaç yıl ilerisini görerek benimsetmesi lazım ancak o sadece göz önünde bulunarak popüler tanıtım yollarını kullanarak halkı ne yazık ki daha öncekiler gibi aldatma yolunu seçiyor. Büyük adımlar için büyük destek lazımdır. bu destek halkta vardır ancak bu destek halkın gözünü boyuyarak değil onu en az kendin kadar başarıya inandırmakla mümkündür. Ki ben bu inancın Cem Uzan da olmadığını düşünüyorum çünkü anlatmıyor göz boyuyor. Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
  11. SABAH Gazetesi: Merkez sağda 'derin sıkışma' - Mahmut Övür 04/05/2007 ... Sarıgül ne yapacak? Seçim tarihinin belli olması CHP dışında kalan solu da harekete geçirdi. CHP'nin DSP dışındaki sosyal demokratlara kapısını kapatmasıyla başlayan bu süreç, Mustafa Sarıgül ve arkadaşlarını karar aşamasına getirdi. Ancak seçime girecek partilerin bugün YSK tarafından açıklanacak olması yeni bir parti kurulmasını gündemden düşürdü. Peki bu durumda ne olacak? Sarıgül ve arkadaşları yarattıkları potansiyeli farklı bir mecrada değerlendirmek için yine de arayışlarını sürdürüyor. Amaç AKP ile CHP arasına sıkışan seçmene yeni bir seçenek sunmak. Sürpriz isim ise Yaşar Nuri Öztürk'ün Halkın Yükselişi Partisi olabilir. not: Bu haber, Sabah Gazetesi'nin Anadolu baskısında yer almıştır. 04.05.2007
  12. Bunlar yani sadece bu liste değil burada yazılacak bütün listeler kehanetten ileri gidemez diye düşünüyorum.
  13. Sahip olduğumuz şansı, lütfen İYİ DEĞERLENDİRELİM!. Medyanın körüklemesi ile tek çıkar yolu gibi gösterilen odakları, "mecburen" seçmenin acısını bu ülke yıllarca yaşadı. Lütfen bu oyuna, bu GAZA GELMEYİN!. Türkiye sürekli, eskilere muhtaç olacak kadar SEÇENEKSİZ DEĞİL!. Türkiye, yeni ve temiz yönetici çıkarmaktan ACİZ DEĞİL!.. Temiz ve yepyeni bir Türkiye için BU, SON ŞAN-SI-MIZ! MK HATA YAPMA LÜKSÜMÜZ KALMADI ÇOK DİKKATLİ OLALIM! İnsanlara hatalı kararlar verdiren veya yanlış eylemlere sevk eden en önemli faktör, tepkisel davranışlardır. Tepkisellik tamamen duygusal olan ve aklı saf dışı bırakan bir düşük bilinç düzeyidir. Hayatına hedefler koymayan ve bu hedeflerin ilkelerinin ne olduğunu tespit etmeyen ve kararlarını bu ilkeler doğrultusunda veremeyen kişiler her çeşit ilişkilerinde olumlu sonuçlar alamayarak, karşıdan gelen etkiye verdiği tepki ile asla istemediği sonuçları yaratmışlardır. Bunun en önemli örneklerinden birisini de Türkiye, siyaset arenasında yaşamaktadır. Halkımız yetmiş senedir ,değişmeyen birkaç parti ve genelde bu partilerdeki birkaç aynı kişiye, tepkisel olarak oylar vermektedir. Sağa kızınca sola, sola kızınca sağa. Oysa iki tarafında hem artıları hem eksileri vardır ve bütünlüğümüze ulaşamamamız işte bu eksikliklerin sonucudur. Zira eksik bıraktığımız boşlukları art niyetli bazı odaklar kendi hedefleri doğrultusunda doldurmakta ve ulusumuz üzerinde oyunlar oynamaktadırlar. Senelerdir bu açıkları gören ve tarihi okuyarak gelişen olayları çok iyi yorumlayan liderimiz Sayın YAŞAR NURİ ÖZTÜRK güçlü ve vatansever bir kadro ile kurmuş olduğu HALKIN YÜKSELİŞİ PARTİSİ’ne tüm vatansever yurttaşlarımızı görev almak ve Türkiye’yi bu çıkmaz döngüden kurtarmak üzere partimize çağırıyor. Bu hareket milletimizin demokratik kurtuluş savaşı olacak. Bizimle birlikte, ister görev alarak,ister bilgi alarak ister oy vererek, hareketimize katılmanızı bekliyoruz. Tüm halkımızı uyarıyoruz. En çok hata yapılan dönem dolduruluşa getirilerek korku ve telaş ile bizlere verdirilen yanlış kararlardır. Tüm art niyetli merkezler duygularımızı şaha kaldırarak kendi istedikleri sonuçları biz seçmişiz havası yaratıyorlar. Lütfen sakin olun çünkü saf akıl sakin ve sesiz olduğumuzda ortaya çıkar. Bizden bilgi almanızı önemle rica ediyoruz. www.hyp.org.tr. İstanbul il merkezi: 0 212 279 89 01 BİHİN EDİGE
  14. Tarih, Her Zaman İmkansız Sözünü Anlamsız Bırakanları Kaydetmiştir. Ümitsizliğini hayata karşı önyargı haline getirmiş insan kadar zavallı bir varlık var mıdır? Bu durumda olan insanların sayıca üstün olduğu bir toplum işkenceden zevk alan bir canlıya benzer. “Bu ülkenin düzelebileceğine inanıyorum.” Sözüne verilen tepkileri, özellikle de gençlerin tepkilerini düşündükçe isyanım bir kat daha artıyor. Verilen tepkilerin bazı örneklerini buraya not ediyorum. 1. Bu ülkede insanlar kanunsuz yaşamaya alışmış, ekonominin %80 i kayıtdışı, sen bunlara kayıt dışılığı kaldıracağım dersen seçilemezsin. 2. Bu ülkede ekonomik yönden büyük güç odakları var. Bir şekilde ekonomik krizlerle sizi indirirler. Halkı ayaklandırırlar. 3. Siyaset kolay iş değil ekonomik yönden güçlü biri arka çıkmazsa iki günde bitersiniz. 4. Bu millete doğruları söyleyerek başa gelemezsiniz. Önce milletin gönlünü eğleyeceksiniz sonra başa gelince belki bir şeyler yaparsınız. 5. Amerika bu ülkeyi düzeltmeye çalışan birinin başarabileceği ihtimalini bilse iki günde öldürtür. Türkiye gibi pazarı nerede bulacaklar, onu kaybetmeyi göze alamazlar. Bu görüşler gibi daha onlarcası var. Bu kadar mı ümitsiziz, bu kadar mı inandırılmışız. Çok uzağa değil, yakın tarihimize bir bakın. Açlık, sefalet içerisinde Anadolu, ordularının büyük bir kısmı dağıtılmış bir millet ve topraklarının bir kesimi dünyanın en güçlü silahlarına sahip devletleri tarafından işgal edilmiş bir vatan. Mustafa Kemal, tam bağımsızlığın hedef olduğu mücadeleye inanan ulu önder. Onun yaktığı ateşle bir millet dünyaya meydan okuyor ve bir destan yazıyor. Bu destanın faturasını inceleyen dünyanın gözüyle bakan Hollandalı bir yazar, Handelsblatat dergisinin Kasım 1922 sayısında şaşkınlığını şu satırlarla dile getiriyor. “ Türkleri en yakından tanıyanlar ve en koyu Türk dostları için bile şaşırtıcı olan bu beklenmedik başarı (Kurtuluş Savaşı y.n.) akla şu soruyu getiriyor. Görünüşe göre son nefesini vermekte olan, ölüme mahkum Türkiye, dört yıl süren dünya savaşında maddi ve manevi gücünü son damlasına kadar tüketmiş olduğu, üstelik bu savaşta hiç de özel bir yetenek ya da başkaca bir nitelik değişimi ortaya koymadığı halde, nasıl olurda böyle birden bire bütün dünyayı şaşkına çevirir. Sonu gelmiş gibi duran bu ülke, bugün üstelik yapayalnız kaldığı bir anda, en yüksek düzeyde bir örgütlenme ve dolu dizgin bir coşku sergiliyor. Türk paşalarıyla siyasetçileri, Asya halklarının ruh halini,batının bütün büyük devletlerinin, Dawning Street ya da başka yerlerdeki bakanlıklarında kurulu bütün Müslümanlık işleri şubelerinden çok daha iyi kavramışlar. Londra’da yapılan Mustafa Kemal ve milliyetçi hareketlerinin sıfırı tükettiği, Anadolu yaylasının ortasında itildiği yalnızlığın er yada geç tüm Kemalist hareketi iflasa sürükleyeceği, iki kere iki dört edercesine kanıtlanmıştı. Anadolu’nun daha dünya savaşı sonrasında fazla kan kaybından öldüğü, sözcüğün tam anlamıyla bir dullar ve yetimler ülkesine döndüğü söyleniyordu. Toprakların işlenemediği, tohumluk, tarım makinası ve iş gücü sıkıntısı çekildiği ileri sürülmekte idi. Eninde sonunda ülkenin sabrı taşacak, milliyetçi önderlere karşı ayaklanmalar patlak verecekti. İşte Londra’da söylenenler bunlardı. Gerçi Anadolu’nun bir yetimler ve dullar ülkesi olduğu doğruydu. Tam dört yıl boyunca, milyonlarca insanın fedakarlığıyla durmaksızın savaşabilmesi, demirden yumruğuyla İngiltere’nin maşasını (Yunan Ordusu’nu y.n.) denize dökebilecek ölçüde güçlü darbeler indirebilmesi ise, ulusal davaya duyduğu inanç sayesinde olabilmiştir. Bekleyelim görelim tutumu yetmez. Kendimizi Avrupalı olma zirvesinden ya da kibirliliğinden kurtarıp, İslam düşüncesinin içine girebilmeliyiz. Bunun gerekçesi Müslümanlık konusundaki bilgimizi arttırmak falan değildir. En basitinden kendi bencil çıkarlarımız ve gelecekteki çıkarlarımız bizi buna zorluyor. Yoksa günün birinde gözlerimizi açtığımızda, Asya’nın muazzam kapılarının şaşkın bakışlarımız önünde ebediyen kapandığını görürüz. Burada konumuzun dışında bir noktaya da değinmek istiyorum. Bu satırlardan bugün ülkemiz üzerinde oynanan oyunların neler olduğunun ipucu verilmektedir: “ Müslümanlık bilgimizi arttırmak için değil, Müslüman ülkelerin geniş topraklarında var olabilmek için dini kullanmalıyız.” Tarihi böyle destanlarla dolu olan bir milletin gençliği, örneği kendisinden bir insan ömrü kadar bile uzak olmayan bu destanı nasıl unuturda içinde bulunduğu milletin Mustafa Kemal’i olmaya çalışmak yerine en büyük önyargısı olan ümitsizliğini bu millete fatura eder. Tarih, bir çok mücadelenin öncüsünü kaydetmiştir. Bunlar içerisinde nadirdir ki halkı arkasına alarak hedeflediği mücadeleyi zafere ulaştırsın. Atatürk’ün en büyük özelliği her yolun mübah olduğu düşüncesi ile yürüme yolunu seçmemesi ve fikriyatının temelini oluşturan şu sözleri ile ifade ettiği, mücadelesinde omuz omuza vereceği milletle olan ilişkisinin niteliğidir: “ Milleti; yapmak kudreti ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeyi tenezzül etmeyiz. Millete; âdi politikacılar gibi yalan vaadlerde bulunmaktan nefret ederiz.” Giriş bölümünde yazdığım tepkilere cevap vermek gerekirse; Bu ülkenin kurtuluşu Mustafa Kemal’in yoludur. O, halkını hiç aldatmamış ve yalan söylememiştir. Halkın yalana alışkın olması sözü, Anadolu’ya gelişi öncesindeki en büyük çekincesinin halkın artık savaştan bıktığı yönünde görüşler olduğun söyleyen Atatürk’ün Anadolu’ya gelişi ile halkta gördüğü inanç sayesinde, yalan olduğuna kanâat getirdiği görüşler gibidir. Halkı kandırarak başa gelenlerin sonları 1938 sonrası hükümetlerinin sonlarında olduğu gibi açıkça ortadadır. Seçildikleri dönemin akabinin deki seçimde kaybolmuşlardır. Halkın güvenini kazanan bir hareket asırlık bir çınar gibidir. Kolay dağılmaz ve yıkılmaz. Gayemiz, bu ülkede siyaset, tarihi tertemiz olan Türk milletinin çocuklarının gelecekleri için onların tertemiz yürekleri ve zihinleriyle işlemesidir. Ekonomik yönden temiz olmak da böyle bir hareketin ancak halkın gönüllü olarak verdiği paralarla sağlanmasıdır. Bu yüzden büyük miktarları tek kalemde veren ekonomi devlerini değil, gönlüyle bu mücadeleye ortak olanları kabul ediyoruz. Biliyoruz ki ekonomik devler, günü geldiğinde verdikleri para boyutunda bir yama isteyecekler kendi açıklarına. Dış odakların müdahalesine gelince, bu ülke bir kurtuluş mücadelesi vermiştir. Binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Bunların bir çoğu çocuk yaştadır. Onlar, o gencecik yaşlarında cephede hayatlarıyla kazandılar bu vatanı, bize düşen fikrimizle onların mirasını korumaktır. Her insanın mutlak varacağı son noktaya, bu vatanın vasiyeti yolunda iken ulaşmak en büyük şereftir. Atam cephede söz vermiş kardeşlerime, onların verdikleri mücadele ile kurtarılacak vatanın yeni nesillerinin, yani bizlerin, fikri ve ilmi yönden onların mirasına yaraşır bir şekilde yükseleceğine, nasıl olurda dururum, nasıl olurda yorulurum. Çalışmaktan sıkıldığım, ümitsizliğe düştüğüm her an benim için bir utanç kaynağıdır. Her saniye bir adım daha yaklaşan hesap gününde kardeşlerimin yüzüne nasıl bakarım. Her şeyden önce zihniyet devrimi gereklidir. Ümitsizlik prangalarını kırmak için. Atamın sözlerini düşünün “bir an için başarısız olduğumuzu varsayın, içinde bulunduğumuz durum çok mu şereflidir.”
  15. Uzun zamandır giriş yapamadığım için özür dilerim. Bu olayla ilgili cevabım gecikti. Bu olay gerçekleşmiştir. Ancak bazı farklılıklarla , O yemekte Yaşar Nuri Öztürk bulunmamıştır. Basının birinci çarpıtması budur. İkincisi kişinin Ankara merkezde muhatap bulamaması olayı yalandır. Görüşmesini yapmış ve ödemesi gerçekleşmiştir. bu olayın temel sebebi, Ankara merkezden gelmiş olan yönetim kadrosunu ağırlamış olan Kahramanmaraş il başkanının ödeme konusundaki ısrarı ve sonrasında bunu ödeyememesinin bir ürünüdür. Kahramanmaraş il başkanı ve ve sekreteri görevden alınmıştır. Burada önemlii olan onca başarımıza rağmen bize ufacık bir yer bile ayırmayan basın bu olayı neredeyse manşetlere taşımıştır. Bu bizim büyüdüğümüzü ve biize karşı olan korku temelli kinin ne boyutlara ulaştığının göstergesidir. Biz insanların gönlünden neler geçtiğini bilmeyiz ancak onlarda bizim temizliğimiz içinde uzun süre barınmazlar ve kurduğumuz dürüstlük temelli sistemde mutlaka dışarı atılırlar. HYP diğer partilerle bir değildir. Merak eden herkesi il merkezimize bekliyroum. Saygılarımla, Ya sev Ya sevr
  16. Vâdettiklerinin şuan toplumda bir inandırıcılığı yok. Bunun tek sebebi vâadlerine maddi kaynak gösterememesi, göstermediği sürecede bir anlam içermeyecek
  17. PROF. DR. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (İlahiyatçı, Hukukçu, Yazar, Milletvekili) Bayburtlu bir anne ile Trabzonlu bir babanın çocuğu olarak 1951 yılında doğdu. Time Dergisi’nin gerçekleştirdiği “20. Yüzyılın En Önemli Kişileri” (The Most Important People of 20th. Century) anketinin “En Önemli Bilim Adamları ve Islahatçılar” (The Most Important Scientists and Healers) listesinde, dünya kamu oyunca belirlenmiş yüz ismin, 2001 yılı itibariyle ilk onu arasında yer alan Yaşar Nuri Öztürk, Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde doğup büyüdü. Türk üniversitelerinde öğretim üyesi ve dekan olarak 26 yıl görev yaptı. ABD- New York’ta (The Theological Seminary of Barrytown) bir yıl misafir profesör olarak “İslam Düşüncesi” dersleri okuttu. Aynı süre içinde, The World Scripture’ın İslam bölümünün hazırlanışında görev aldı. Türkiye, ABD, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Balkanlar’da İslam düşüncesi, insan ve insan hakları konularında birçok konferans verdi. “Kur’an’ın Yorum Katılmamış İlk Türkçe Çevrisi”ni yapan bilim adamı olarak da anılır. 1993-2003 yılları arasında 126 baskı yapan bu çeviri, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin En Çok Baskı Yapan Kitabı” sayılmaktadır. ***“İslam-Batı İlişkileri ve Bunun KEİ Ülkelerindeki Yansımaları” (Chelovecheskiy Faktor: Obschestvo i Vlast, 2004-4), “İslam ve Avrupa” (Die Zeit, 20 Şubat 2003), “İslam ve Demokrasi” [Desperately Seeking Europe, London, (Archetype Puplications), 2003, sayfa, 198-210; Europa Leidenschaftlich Gesucht, München-Zürich, (Piper Verlag), 2003, sayfa: 210-224] gibi uzun makaleleri ile, İslam-Batı-Laiklik konularındaki uzun röportajları [örnek olarak bakınız, al-Ahram (Weekly), 1-7 February, 2001] Batı’da ve İslam dünyasında derin yankılar yapmıştır. Türkçe, Almanca, İngilizce, Farsça ve Rusça basılan eserlerinin sayısı kırkı aşkındır. Şu ana kadar 41 baskı yapmış bulunan “Kur’an’daki İslam” adlı hacimli eseri, İslam’da “Kur’an’a Dönüş Hareketi”nin öncü kitaplarından biri kabul edilmektedir. Öztürk’ün, bu hareketteki rolü ve faaliyetiyle düşünce dünyası, değişik üniversitelerde yapılan Türkçe, Almanca, İngilizce, Fransızca tezlerle incelendi. 3 Kasım 2002 seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak TBMM'ye giren Öztürk, öncülüğünü yaptığı Halkın Yükselişi Hareketi'ni Halkın Yükselişi Partisi (HYP) adıyla siyasal partiye dönüştürmüş ve bu partinin genel başkanlığına getirilmiştir. Türk ve dünya basınında Öztürk’le ilgili makale, şiir ve röportaj olarak yayınlanan ve hacimli bir arşiv oluşturan yazılar, yürütülmekte olan bağımsız çalışmalarla kitaplaştırılmaktadır. Bu başarılara imza atmış birinin hakkında iq sunun 40 dan düşük olması gibi bir iddiâ diyemiyorum, çünkü aklıselim bir "insan" bunun olamayacağının farkında olur, bunun için iftira diyorum. Dolmuş olduğun nefretin büyüklüğü belli, onun için bundan başka söyleyecek sözüm yok. Saygılarımla, Eren AKKAYA
  18. Atatürk'ü kaybedeli 69 yıl olmuş, ve her gelen, kimi bir noktada, kimi on noktada, kimi de tamamiyle ona ihanet etmiş. Bugüne kalan ise Atatürk'ün ve ilkelerinin gönüllerinde yaktığı ateşi dilden dile aktarılan bilgilerle korumaya çalışan bir millet ve bu yangın bugün birçoğunun gönlünde bir mum kadar kaldı. Atatürk o dönemde sönmüş mumları önce yüreklerde, sonra fikirlerde yakmıştı, O biliyordu ki bu millet tarihinde birçok sorunla karşılaşmıştı ancak hiç bir zaman şerefsizce sıyrılmayı düşünmemişti. Göğsünü germişti, aynı dinimizin bize emrettiği gibi dürüst bir şekilde en önnemli nokta bunu islamı din olarak seçmeden önce de yapmıştı, ve bugün geçmişinde karun'un hazinelerinden daha değerli, tertemiz bir tarih bırakmış bir milletin çocukları olarak halen direniyoruz. Ancak toplumumuzun bu 69 yıllık süreçte ümitleri kırılmıştır ve artık güven ortamı yok olmak üzeredir. Belki de gerçek kurtarıcılar iktidar için savaşan siyasi partilerin arasında, ancak halkımız artık 69 yıllık çöplüğün içine bakmaktan bile tiksinir hale gelmiş ve bunun için gerçeğe de bakmaktan korkuyor. Bu konuda yine en güzel örnek Atatürk'ün sözleridir. "Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır." Bu ihanetler Türk tarihinin bir vebası gibidir. Ancak kurutmak yine bizim elimizdedir. En güzel örnek; en eski bir Çin yazıtındadır! "Biz Çinliler Türklerden nasıl kurtulabilecektir? Hatta bizden sonra Türklerin eline esir olarak düşecek öteki devletler nasıl kurtulacaklardır? Türkler, ebedi olarak düşman yapılacak bir ulus değildir. Ergeç kendilerini toparlarlar, düşmanlarını ezerler. Onlarla harp meydanlarında, kuvvet kuvvete boy ölçüşmek imkansızdır. Onları ancak aralarına ayrılık sokarak, milli, ahlaki, ırki hasletlerinden mahrum ederek yenmek, silahlarını değersiz bırakmak, fikirlerini ve çalışmalarını afaki konulara yöneltmek şarttır." Türklere karşı bu değişmez ezme ve parçalama sistemini düzenleyen Hen-Gan-Kue,Çin ileri gelenlerine şunları tavsiye ediyor. "Türkler söylenene inanırlar, onları tahrik etmek için gururlarını okşamak yeter. Haysiyetlerine çok düşkün olduklarından en yakınlarının bile onurlarına olan müdahalelerini kabul etmezler. Kadınları severler ve onların söylediklerine kıymet verirler. Kendi yaşayışlarından başka yaşayış tarzlarından rahatsız olurlar. Bunları maharetle tatbik edersek, bu kuvvetleri kendi safımıza alırsak, onları içten yıkabiliriz." Bugün bizi Atatürk mirasından uzak kılan şey bunu dışarıdan yapanlarla 69 yıldır içeridekilerin ortak çalışmasıdır. Ancak Türk siyasetinin dinazorlarını bir kenara bırakarak yeni olanları inceleyin göreceksiniz ki bu düzeni yıkmak için çabalayanlar vardır. Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
  19. Bu sözün çok doğru ancak halkımızın kaçta kaçı hukuki hakkımızın olduğunu biliyor. Hiç bir parti lideri bu konudan bahsetmedi. Tepki göstermekten başka bir şey yapmadılar, ki bu tepkiler günü birlik oldu. Bu hukuki hakkımızı sadece Yaşar Nuri Öztürk söyledi ve bu konudaki yazılı bildirisi hiç bir ulusal basın organında yayınlanmadı. Birkaç gazete de haber oldu o da 5 cm2 geçmeyecek şekilde verildi. Milletimiz görsün bize uygulanan ambargoyu! Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
  20. (TBMM; 18 Ocak 2007) Milli Ant’ta (Misak-ı Milli) yer alan Musul ve yöresinin, diğer bir anlatımla Kuzey Irak bölgesinin siyasî durumunu belirleyen ve Türkiye-Irak sınırını tespit eden ‘1926 Türkiye ile İngiltere ve Irak Arasında Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması’ bugün tekrar gündeme gelme durumundadır. Ankara’da imzalanan 5 Haziran 1926 tarihli Antlaşma ile Musul vilayeti (Kerkük dahil) tüm Kuzey Irak bölgesi Irak’a bırakılmıştır. Irak yönetimi ile Türkiye arasında 1936 yılında mektup teatisi ile 1926 Ankara Antlaşması teyit ve kabul edilmiştir. ABD’nin Lübnan’a barış gücü gönderme girişimi günlerinde yaptığımız basın toplantısında da söylediğimiz gibi, ABD Ortadoğu’da bir Sünnî-Şiî kavgasını körüklemek ve başlatmak istemektedir. Saddam’ın idamı ile bu süreç iyice netleştirilmiştir. Bugün Irak’ta mezhepler arasında süren bu çatışma yakın gelecekte etnik çatışmaya da dönme eğilimi göstermektedir. Kürtlerin Kerkük üzerindeki oyunları ile Kürt peşmergelerden oluşan bir tugay askerî birliğin ABD tarafından Bağdat’a sevk edilerek güvenliği sağlamakla görevlendirilmesi, bu suretle Kürtlerin mezhep çatışmalarına fiilen müdahale etmelerine imkân sağlamaları taraflar arasında etnisiteye dayanan bir iç çatışmanın da nedeni olacaktır. Irak’ın ulusal birliği ve toprak bütünlüğü parçalanmak üzeredir. ABD’nin oradan her şeye rağmen çekilmemesi bu parçalanmanın hedefine varmasını kesinleştirmek içindir. Kuzey’de Kürtlerin etnik, Orta ve Güney Irak’ta Sünnî ve Şiîlerin mezhebe dayalı istekleri Irak’ı süratle bölünmeye götürecektir. Özellikle Kuzey Irak’ta ABD tarafından planlanan ve desteklenen bağımsız bir Kürt devleti kurularak bu bölgenin zengin petrol ve gaz yataklarına sahip olma amacı açık ve seçik olarak kendini göstermektedir. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması, Irak’n toprak bütünlüğünün parçalanmasının tescil ve ilanı demektir. Böyle bir gelişme, Türkiye’nin bu bölgedeki geçmişten gelen egemenlik haklarının tekrar gündeme gelmesine neden olacaktır. Zira Türkiye-Irak sınırı, yukarıda da açıklandığı üzere, önce İngiltere ile, sonra da Irak Devleti ile yapılan, Birleşmiş Milletler’de tescilli, halen geçerliliğini devam ettiren uluslararası sözleşmelere dayanmaktadır. Bu sözleşmenin bir tarafı olan Irak devleti ortadan kalkar ve sözleşme konusunu teşkil eden topraklar üzerinde başka unsurlar tarafından egemenlik kullanılmaya başlanırsa, Türkiye’nin buna müdahale etme hakkı bulunmaktadır. Türkiye, söz konusu anlaşmalarla evvelce vazgeçtiği topraklar üzerindeki egemenlik hakkının kendisine iadesi gerektiğini her platformda haklı olarak dile getirebilir, getirmelidir. Zira bir antlaşmanın bir tarafı yok olursa, o antlaşma konusu diğer tarafın kazanılmış hakları arasında yer alır. Türkiye açısından aynı durum Kıbrıs Adası konusunda da ortaya çıkmıştır. Türkiye, Lozan Antlaşması’nın 20.maddesi gereğince İngiltere’nin 5 Kasım 1914’te ilan ettiği Kıbrıs’ı ilhak eylemini kabul etmiş olmasına rağmen, 1955 yılından sonra İngiltere’nin Kıbrıs Adası’ndan çekilme isteği üzerine, diplomatik girişimlerde bulunmuş, sonuçta, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki egemenlik hakkı tanınmış, Türkiye de bu egemenlik hakkını Ada’da yerleşik Türk unsurunun yeni bir devletin oluşturması yönünde kullanmıştır. Kuzey Irak’ta da hukuksal durum aynıdır. Irak devleti bölünür ve Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması girişimleri başlarsa (ki başlamıştır); Türkiye 1926 Ankara Antlaşması ve bu antlaşmayı teyit eden diğer antlaşmalara taraf olan Irak devleti ortadan kalktığı için Kuzey Irak’taki egemenlik hakkına tekrar sahip olur. Türkiye, Kuzey Irak’ta yeniden kendisine dönen egemenlik hakkını oradaki Türkmenleri esas alan yeni bir düzenleme içerisinde kullanabileceği gibi, başka bir şekilde de kullanabilir. Bu durum tamamen kendi yetkisindedir. Sonuç olarak devletimiz bugünden itibaren yaygın ve etkin bir diplomasiyle dünyanın dikkatini şu noktalara çekmelidir: 1. Irak’ta üniter Irak devletinin korunması gerekir. Eğer Irak devleti parçalanır, ortadan kalkar ve/veya kuzeyde bağımsız bir devlet kurulması girişimleri sergilenirse Türkiye bunu asla kabul etmeyecektir, 2.Yukarıda açıklanan hukukî nedenlerle Kuzey Irak’ta kendisine dönecek olan egemenlik hakkını her şart altında ve her çareye başvurarak koruyacak ve kullanacaktır, 3. Bunu sağlamak için uluslararası ikili veya çok taraflı girişimlerde bulunacak, her platformda bu isteğini açıkça ifade edecektir. Halkın Yükselişi Partisi olarak, Kuzey Irak’taki gelişmelerle ilgili görüş ve siyasetlerimizin esaslarının bunlar olduğunu Türk ve dünya kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk (HYP) Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı
  21. Adı Türk Aslı Yabancı Petrol Yasası ve Geleceğimiz 6326 Sayılı mevcut Petrol Kanunu’nda değişiklikleri öngören tasarı TBMM’de kabul edildi. Yasa tasarısı incelendiğinde birçok önemli nokta göze çarpıyor. Yeni yasa ile millî menfaatler göz ardı edilirken, uluslar arası şirketlere büyük ayrıcalıklar tanınmakla birlikte yabancı personel alımında da büyük kolaylıklar sağlanıyor. Eski yasanın birinci ve ikinci maddesinde belirtilen, millî menfaatlerin gözetilmesi vurgusu kaldırıldı. değiştirilen maddeler; "MADDE 1- Türkiye’deki petrol kaynakları Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. MADDE 2- Bu Kanun’un amacı Türkiye Cumhuriyeti petrol kaynaklarının Millî menfaatlere uygun olarak, hızla, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini sağlamaktır." Petrol aranması konusunda belirlenen sahalar müzayedeye çıkarılmadan önce Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın saha ile ilgili bir çalışma isteğinin olup olmadığı belirlenir, varsa saha müzayedeye açılmazdı. Ancak yeni düzenleme ile TPAO’nun bu hakkı elinden alındı ve TPAO, yabancı şirketlerle aynı konuma getirildi. değiştirilen madde; "5- Şu kadarki, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, müzayedeye çıkarmadan önce, T.P.A.O.'na bu sahayı işletme ruhsatnamesi konusu olarak isteyip istemediğini, süre tayini suretiyle yazacağı bir yazı ile T.P.A.O.'dan sorar. T.P.A.O.'nın talebi halinde saha müzayedeye çıkarılmaz ve işletme ruhsatı konusu olarak T.P.A.O.'na verilir." Yabancı devletlerle dolaylı ya da dolaysız bağı bulunan şirketlere petrol faaliyet izni vermeyen maddeler yürürlükten kaldırıldı. Petrol faaliyet alanları uluslar arası şirketlere açıldı. değiştirilen maddeler; MADDE 12- 1- Yabancı devletlerin doğrudan doğruya veya dolayısiyle idaresinde müessir olabilecekleri mikyasta veya şekilde malî ilgileri veya menfaatleri bulunan hükmü şahıslarla yabancı bir devlet için veya yabancı bir devlet namına hareket eden şahıslar a) Petrol hakkına sahip olamazlar ve petrol ameliyatı yapamazlar; Petrol ameliyatına lüzumlu menkul ve gayrimenkul emvali satın alamazlar, bunlara sahip olamazlar veya bunlar üzerinde hak veya menfaat tesis edemezler; c) Bir petrol ameliyatına müteferri veya onun bir kısmını teşkil eden tesisleri kuramaz veya işletemezler. Sınırlara 5 km, tarihî ve dinî mekânlara, yol veya halka açık geçitlere 60 m mesafede olan yerler, kasaba ve belediye imar sahasına dahil olan yerlerde petrol faaliyetleri için Bakanlık müsaadesini öngören maddeler kaldırıldı. MADDE 7- Aşağıdaki yerlerde Bakan’ın mahsus müsaadesi olmadan petrol ameliyatı yapılamaz 1- Devletin hududtarından 5 kilometre mesafe dahilinde veya askerî yasak bölge içinde, 2- Tarihî veya dinî bir yer veya tesise, petrol ameliyatıyla ilgisi bulunmayan bir yapıya, bir su tesisine, bir yol veya umumi geçide 60 metre mesafe dahilinde, 3- Bir şehir veya kasaba belediye imar sahası dahilinde. Uygulamalar konusunda da düzenlemelere giden tasarı bu konuda da olumsuz değişiklikleri içeriyor. Bir faaliyet sahasına yönelik yapılan başvuruların 90 gün bekletildikten sonra, 60 gün içinde yanıtlanmasıyla mevcut yasada 4 gün olan bu süre uzatıldı. değiştirilen madde; Birinci müracaatı takiben dört iş günü içinde aynı arazi parçasının tamamı veya bir kısmı için başka bir arama ruhsatnamesi müracaatı yapılmamışsa talep Genel Müdürlükçe 4 ve 51 inci maddeler dikkate alınarak karara bağlanır. Ruhsat süre ve sayısı konusundaki değişikliklerde olumsuzluklar içeriyor. Ruhsat süreleri karada 5, denizde 8 yıla çıkarıldı. Ayrıca ruhsat alanı konusunda eski yasadaki ölçü kaldırıldı ve bu konuda bir sınır getirilmedi. İşletme ruhsatı süreleri de eski yasada 20 iken yeni tasarı ile 30 yıla çıkarıldı. Üretimden alınan devlet hakkı, günlük üretim miktarına göre belirlendi. Bu sayede günlük gelir %2 lere kadar indirildi. Mevcut yasa da gelir %12.5'tu. Bu nedenle üretimden gelen gelir % 70 oranında azaltıldı. Karalarda: yeni tarife; Üretim sahası bazında Üretim sahası bazında Ham petrol üretimi Doğal gaz üretimi (Varil/Gün) (M3/Gün) 500'e kadar %2 85 000'e kadar % 3 501- 2 000 için %4 85 001-340 000 için % 6 2 001-5 000 için %6 340 001-750 000 için % 8 5 001-10 000 için %8 750 001-1 500 000 için % 10 10 000'den fazla için %12 1 500 000' den fazla için % 12 Denizlerde: Üretim sahası bazında Üretim sahası bazında Ham petrol üretimi Doğal gaz üretimi (Varil/Gün) (M3/Gün) 20 000’e kadar %2 3 300 000' e kadar %3 20 001-50 000 için %6 3 300 001-8 200 000 için % 6 50 001-100 000 için %8 8 200 001-16 400 000 için % 8 100 001-150 000 için %10 16 400 001-24 600 000 için % 10 150 000'den fazla için %12 24 600 000'den fazla için % 12 Devlet hakkı oranının denizlerde derinlik arttıkça azaldığı bir tarifenin getirilmesiyle üretimden gelen gelir daha da azaltıldı. yeni madde; Su derinliği; 0 metre ile 500 metre arasındaki sahalardan yapılan üretimden % 5, 501-1000 metre arasındaki sahalardan yapılan üretimden % 10, 1001 metre ile 1500 metre arasındaki sahalardan yapılan üretimden % 20, 1500 metreden fazla olan sahalardan yapılan üretimden % 30 oranında daha az Devlet hissesi alınır. Petrol hakkı sahibine çıkarılan petrolden sınırsız tasarruf etme imkânı verildi. Mevcut yasa ile kara sahalarında çıkarılan petrolün %65'inin, deniz sahalarında %55'inin memleket ihtiyacı için ayrılmasını gözeten madde çıkarıldı. değiştirilen madde MADDE 13-1. Petrol hakkı sahipleri,1 Ocak 1980 tarihinden sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri hampetrol ve tabii gazın tamamı üzerinden,kara sahalarında % 35'ini ve deniz sahalarında %45 ini ham veya mahsul olarak ihraç etmek hakkına sahiptirler, geri kalan kısım ile 1 Ocak 1980 tarihinden önce bulunmuş sahalardan üretilen ham petrol ve tabii gazin tamamı ve bunlardan elde edilen petrol mahsulleri memleket ihtiyacina ayrılır. Bu sayede, çıkan hampetrol ve doğalgazın isterlerse tamamını ihraç etme veya satarak parasını yurt dışına transfer etme hakkını şirketlere vermektedir. yeni madde; Karalarda elde edilen gelirin devlet hakkının % 50'si işletme ruhsatının bulunduğu ilin il özel idaresinde açtıracağı hesaba aktarılması kararı alındı. Yapılan değişiklikler, yer altı kaynaklarımızın değerlendirilmesinde yapılan yanlışların kaygı vericiliğini gösteriyor. Yasanın birinci ve ikinci maddesindeki değişiklikler millî menfaatlerin yok sayıldığının belgesidir. Tasarıda yasanın amaç ve kapsamı tanımında amacın petrol kaynaklarının hızlı sürekli ve etkili bir şekilde aranması vurgulanıyor, ancak milletin menfaatini gözetmeyen bir yasanın hızlı olmasının kime ne faydası vardır. Yasayı destekleyenlerden şöyle bir tepki gelebilir: “Millî menfaatlere uygun olarak sözcüğüne ne gerek var, bu ülkedeysek bu ülkenin menfaatlerini gözetiyoruz". Bu kaçış yolunu da şimdiden tıkayalım, eğer ki böyle bir savunma gelirse, mevcut yasadaki bu sözün kaldırılmasına ne gerek vardır! Millî petrol şirketimiz olan Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın petrol faaliyetlerindeki önceliğinin elinden alınması, geri plana atılması ve özelleştirilmesinin yolunun açılması anlaşılacak gibi değil. Bir devletin kendi şirketlerine öncelik tanıması kadar doğal ne olabilir. İşsizlik oranlarının tırmandığı bir ülkede, yabancı personel alımını, yabancıların çalışma izinleri kanunundan bağımsız bir hale getirilmesiyle mi işsizliğin önüne geçilecek! Mevcut yasadaki yabancı devletlerle dolaylı ya da dolaysız ilgisi bulunan şirketlere faaliyet izni vermeyen maddelerin kaldırılması ile Türkiye Coğrafyası'ndaki petrol rezervleri yabancı sermayenin atılımlarına açılmıştır. Bu sayede yabancı devletlere ülkemizin yer altı zenginliklerinden istifade etme imkânı verilmiştir. Petrol faaliyetlerinin gerçekleştirileceği bölgenin çeşitli durumlarda bakanlık iznine tâbii olmasını sağlayan maddelerin kaldırılması ile şirketlere sınırsız bir faaliyet alanı tanınarak önemli bölgelerin yanlış kullanılabilme ihtimali kuvvetlendirilmiştir. Uygulama konusunda getirilen değişiklikler amaç tanımına ters düşen kararları içermektedir. Faaliyet sahasına yönelik yapılan başvuruların 90 bekletilip, 60 gün içerisinde yanıtlanması mevcut yasada 4 gün olan sürenin uzatılmasıyla, amacı petrol faaliyetlerini hızlandırmak olan bir yasanın, amacına ters düşen maddeleri barındırdığını göstermektedir. Ruhsat süre ve sayısında meydana getirilen değişiklikler büyük hataları da beraberinde getirmektedir. Ruhsat alanları konusunda, alan sınırlaması yapılmaması ve bir şirketin alabileceği ruhsat sayısının sınırlanmaması, yurdumuzun her yerini faaliyet alanına katmaktadır ve sınırsız ruhsat alma izni ile güçlü sermaye sahibi uluslararası şirketlerin tekelleşmesine imkân yaratmaktadır. İşletme ruhsatlarının sürelerinin 30 yıla çıkarılması, yabancı şirketlerin ülkemizde birer demirbaş halini almasının yolunu açmaktadır. Üretimden alınan devlet hakkı oranlarındaki değişiklik ülkemizi emanetçi dükkânı konumuna getirmektedir. Petrol bizim topraklarımızdan çıkmakta, ancak kârdan aldığımız pay %12 yi geçmemektedir. Bu sömürgelerde bile zor görülecek bir olay, milletimiz uyutuluyor.Bir zamanlar akarsularımızın barajsızlığı konusunda söylenen “zengin kaynakların fakir bekçileri” sözü bugün bu yasa ile sistemli bir hale getirilmektedir. Âdeta millî menfaatleri asgari hale getirerek, nasıl yabancı şirketlerin kârını en yüksek seviyeye ulaştırabileceğimizi hedefliyor. Mevcut yasadaki petrol ve doğalgazın kara sahasında %65'inin deniz sahasında %55'inin memleket ihtiyacı için ayrılması zorunluluğunun kaldırılması ve şirketlere dilediği miktarda tasarrufta bulunma imkânının verilmesi, yukarıdaki düşüncemizi haklı kılar niteliktedir. "Karalarda elde edilen Devlet hissesinin % 50’si işletme ruhsatının bulunduğu ilin il özel idaresinin açtıracakları hesaba aktarılır." Yasanın bu maddesi, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in sözlerini hatırlattı. Ne diyordu (?), “Bölgenin petrol gelirleri bölgeye bırakılsın.” Yer altı zenginlikleri devlete aittir. Devlet, halkına bu zenginliklerle hizmet etmelidir. Bu maddenin kabulü, devletin bu görevini yerine getiremediğinin kabulüdür. Bu büyük yanlışa düşülmemesi gerekirdi. Baydemir bununla da kalmıyor. "Bunlar benim bölgemdir, semeresini ancak ben alırım. Eğer istersem bir kısmını da devlete veririm.” diyor. Bu nasıl bir ifadedir! Bir devletin belediye başkanı özerk bir bölge lideriymiş gibi bu sözleri sarf edebiliyorsa, devletin bütünlüğünden nasıl bahsedilebilir. Bu ülkenin doğusundan yarım asırdır devam eden GAP projesi için milyarlarca dolar yatırıldı. Ülkedeki vergilerin % 80,4 ü İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli’deki vatandaşlarımızın cebinden çıkıyor. Doğu ve Güneydoğu’daki 24 ilden toplanan verginin oranı ise %1,7'dir. Bu dört il halkı, "Bizim vergimiz bizim bölgemizde değerlendirilsin" derse ne olacak Güneydoğu’daki illerin hali? Ülkemiz tehlikeli bir dönemden geçiyor. Milletimizin artık iyi yönetilmek için tepki göstermesi gerekiyor. Tarihinde, adı geçtiğinde saygı gören bir milletiz, bugün kendinden utanır ve sürekli bir suçluluk hali içinde bırakılmak istenmekteyiz. Bunun için psikolojik saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Askerlerimizin başına çuval geçirilmesi, Hrant Dink cinayeti sonrasında pankartlardaki, “Katil Devlet”, “Hepimiz Ermeniyiz” sözcükleri bu saldırıların en temel örnekleridir. Türk milletinin tarihinde vatanı ve milleti iyi idare edemeyen yönetimlerin millet tarafından görevleri ellerinden alınarak, yerine “milletin içinden” yeni bir yönetici çıkarılırdı. Bugün durumumuz bu ülkede en azından bir kere yönetime gelmiş yöneticiler arasından az zararlısını arar hale gelmemizdir. Milletimizin inançları kuvvetlidir. En zayıf noktamızda budur. Her zaman buradan vurulmuşuz. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e bile saldırılar dinî yönden olmuş ve inançları kuvvetli halkımız da ona atılan "İnançsız, Müslüman değil, ddine kötülük etti" gibi iftiralara ne yazık ki inanmıştır. Atatürk’ün şu sözlerini görüp de halen bu iddialara inananların niyetlerinden şüphe ederim. "Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur'an-ı Azîmüşşan'daki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahî ve tabi kanunlar arasında aykırılıklar olmalı gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Hak'tır." "Din vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur" "Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhî, ahlakî gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edebilmekte. Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." Ülkemizin bugün ihtiyacı olan lider, Atatürk’ün fikir mirasına sahip ve İslam fikriyatına hakim biri olmak zorundadır. Çünkü, halkı Müslüman olan bütün devletlerde sözde ilim-iman çatışması her zaman yaratılmış ve toplumda gruplaşmalar başlatılarak birbiri ile çatıştırılmıştır. Batı'nın çıkarı olan İslam anlayışı Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerde yaşanan katı ve hurafelerle dolu İslam anlayışıdır; çünkü bu anlayış ilimden uzaktır. Bunu Batılı devletler her zaman dile getirmiştir. İşte bu yüzden Yaşar Nuri Öztürk siyasete girmiştir. Bu ülkenin ufkunu karartan, sözde ilim-iman çatışmasının ruhunu bilen ve bu düzenin dişlilerini kırabilecek bir lidere ihtiyaç vardır. Bunu bugün başarabilecek tek lider Halkın Yükselişi Partisi lideri Yaşar Nuri Öztürk'tür. Önümüzdeki seçim bir kader seçimidir. Bu seçim sözde ilim-iman çatışmasını ya körükleyenlerin ya da söndürenlerin zaferi ile sonuçlanacaktır. Bundan dolayı, artık oyların dağılması sözü, Halkın Yükselişi Partisi’nin sembolü olan Ulu Çınar'ın etrafından dağılması ile eş anlamlıdır.
  22. (TBMM; 18 Ocak 2007) Milli Ant’ta (Misak-ı Milli) yer alan Musul ve yöresinin, diğer bir anlatımla Kuzey Irak bölgesinin siyasî durumunu belirleyen ve Türkiye-Irak sınırını tespit eden ‘1926 Türkiye ile İngiltere ve Irak Arasında Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması’ bugün tekrar gündeme gelme durumundadır. Ankara’da imzalanan 5 Haziran 1926 tarihli Antlaşma ile Musul vilayeti (Kerkük dahil) tüm Kuzey Irak bölgesi Irak’a bırakılmıştır. Irak yönetimi ile Türkiye arasında 1936 yılında mektup teatisi ile 1926 Ankara Antlaşması teyit ve kabul edilmiştir. ABD’nin Lübnan’a barış gücü gönderme girişimi günlerinde yaptığımız basın toplantısında da söylediğimiz gibi, ABD Ortadoğu’da bir Sünnî-Şiî kavgasını körüklemek ve başlatmak istemektedir. Saddam’ın idamı ile bu süreç iyice netleştirilmiştir. Bugün Irak’ta mezhepler arasında süren bu çatışma yakın gelecekte etnik çatışmaya da dönme eğilimi göstermektedir. Kürtlerin Kerkük üzerindeki oyunları ile Kürt peşmergelerden oluşan bir tugay askerî birliğin ABD tarafından Bağdat’a sevk edilerek güvenliği sağlamakla görevlendirilmesi, bu suretle Kürtlerin mezhep çatışmalarına fiilen müdahale etmelerine imkân sağlamaları taraflar arasında etnisiteye dayanan bir iç çatışmanın da nedeni olacaktır. Irak’ın ulusal birliği ve toprak bütünlüğü parçalanmak üzeredir. ABD’nin oradan her şeye rağmen çekilmemesi bu parçalanmanın hedefine varmasını kesinleştirmek içindir. Kuzey’de Kürtlerin etnik, Orta ve Güney Irak’ta Sünnî ve Şiîlerin mezhebe dayalı istekleri Irak’ı süratle bölünmeye götürecektir. Özellikle Kuzey Irak’ta ABD tarafından planlanan ve desteklenen bağımsız bir Kürt devleti kurularak bu bölgenin zengin petrol ve gaz yataklarına sahip olma amacı açık ve seçik olarak kendini göstermektedir. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması, Irak’n toprak bütünlüğünün parçalanmasının tescil ve ilanı demektir. Böyle bir gelişme, Türkiye’nin bu bölgedeki geçmişten gelen egemenlik haklarının tekrar gündeme gelmesine neden olacaktır. Zira Türkiye-Irak sınırı, yukarıda da açıklandığı üzere, önce İngiltere ile, sonra da Irak Devleti ile yapılan, Birleşmiş Milletler’de tescilli, halen geçerliliğini devam ettiren uluslararası sözleşmelere dayanmaktadır. Bu sözleşmenin bir tarafı olan Irak devleti ortadan kalkar ve sözleşme konusunu teşkil eden topraklar üzerinde başka unsurlar tarafından egemenlik kullanılmaya başlanırsa, Türkiye’nin buna müdahale etme hakkı bulunmaktadır. Türkiye, söz konusu anlaşmalarla evvelce vazgeçtiği topraklar üzerindeki egemenlik hakkının kendisine iadesi gerektiğini her platformda haklı olarak dile getirebilir, getirmelidir. Zira bir antlaşmanın bir tarafı yok olursa, o antlaşma konusu diğer tarafın kazanılmış hakları arasında yer alır. Türkiye açısından aynı durum Kıbrıs Adası konusunda da ortaya çıkmıştır. Türkiye, Lozan Antlaşması’nın 20.maddesi gereğince İngiltere’nin 5 Kasım 1914’te ilan ettiği Kıbrıs’ı ilhak eylemini kabul etmiş olmasına rağmen, 1955 yılından sonra İngiltere’nin Kıbrıs Adası’ndan çekilme isteği üzerine, diplomatik girişimlerde bulunmuş, sonuçta, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki egemenlik hakkı tanınmış, Türkiye de bu egemenlik hakkını Ada’da yerleşik Türk unsurunun yeni bir devletin oluşturması yönünde kullanmıştır. Kuzey Irak’ta da hukuksal durum aynıdır. Irak devleti bölünür ve Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması girişimleri başlarsa (ki başlamıştır); Türkiye 1926 Ankara Antlaşması ve bu antlaşmayı teyit eden diğer antlaşmalara taraf olan Irak devleti ortadan kalktığı için Kuzey Irak’taki egemenlik hakkına tekrar sahip olur. Türkiye, Kuzey Irak’ta yeniden kendisine dönen egemenlik hakkını oradaki Türkmenleri esas alan yeni bir düzenleme içerisinde kullanabileceği gibi, başka bir şekilde de kullanabilir. Bu durum tamamen kendi yetkisindedir. Sonuç olarak devletimiz bugünden itibaren yaygın ve etkin bir diplomasiyle dünyanın dikkatini şu noktalara çekmelidir: 1. Irak’ta üniter Irak devletinin korunması gerekir. Eğer Irak devleti parçalanır, ortadan kalkar ve/veya kuzeyde bağımsız bir devlet kurulması girişimleri sergilenirse Türkiye bunu asla kabul etmeyecektir, 2.Yukarıda açıklanan hukukî nedenlerle Kuzey Irak’ta kendisine dönecek olan egemenlik hakkını her şart altında ve her çareye başvurarak koruyacak ve kullanacaktır, 3. Bunu sağlamak için uluslararası ikili veya çok taraflı girişimlerde bulunacak, her platformda bu isteğini açıkça ifade edecektir. Halkın Yükselişi Partisi olarak, Kuzey Irak’taki gelişmelerle ilgili görüş ve siyasetlerimizin esaslarının bunlar olduğunu Türk ve dünya kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk (HYP) Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı
  23. Siyasetin Hızlandığı ve seçime çeyrek kala şu günlerde büyük bir anket, yerel basınında ulusal basınında destekleyeceği bu anketi www.KahramanTurk.com sitesinde düzenleniyor. Demokrasi çerçevesinde herkezin her görüşten kişinin görüşünü almak için hazırlanmış olan bu anket 55 yerel gazete 3 ulusal gazete yayınlanacak. 1 AY SÜRE İLE DEVAM EDECEK
  24. Hiç bir araştırmacı veya istatistikçi diktatör değildir. Yaptığı araştırmaya inanmamız için baskı uygulamaz. Bu bilgiyi buraya taşımamın sebebi bizimle bağlantısı olmadığı halde, hakkımızda yaptığı yorumdur. Okuyan kabullensin diye yazmadık. Her insan gibi sizinde sorgulama hakkınız vardır. Ancak bizi değil, yazının sahibini sorgulamanız gerekiyor. Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
  25. Yazıyı yazan kişinin mesleği bu, dünya da büyük şirketler bu meslek grubunda başarılı olan insanları geleceğe yönelik danışman olarak alıyorlar. Kaynağı konusunda bizimde kesin bir bilgimiz yok, ancak partiyle herhangi bir bağıda yok. Yani kaynağı kendi istatistikleri. Bu yüzden başlığı atarken "belkide bizi hiç tanımayanlar" sözünü kullandım. Saygılarımla, Ya Sev Ya Sevr
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.