Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sardunyam

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    10.566
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Sedoşum sen benim kendime seçtiğim gerçek dostlarımdansın ve dostumsun dediğim insanın her durumunda yanındayım. moralinin bozuk olduğunu biliyorum, ama geldiğinde bunları aşacağız beraber Allah'ın izniyle. İki delu Bakırköy'e yaraşur ama biz Kadıköy'e gideriz. Seni gerçekten ama gerçekten çok SEVİYORUM... Erbay kardeşim, forumda senin yerin ayrı, sen niyet olarak çok temizsin, ben insanların her sözünde niyete bakarım, kalbinin temizliği Allah'tan tabiki, ve dilerim ömrün boyunca bu temizlik kaybolmasın. Kuymak peyniri getirmişsin haberim var, en kısa zamanda davetlimizsiniz sen, paula, sedelina hep beraber kuymak yiyelim. Yumotem artık geldim, ve sizleri çok özledim. ama forumda beni özleyen pek kimse olmamaış sanırım, hiç kimsenin aklına gelmemişim unutulmak çok kolaymış şimdi daha iyi anladım. şaka şaka artık burdayım gitmeyeceğim bir daha... Seni çok seviyorum, pozitif enerjine bayılıyorum. Ve maser çok duygulandım, çok mahcup oldum, çok mutlu oldum. çok ama çok teşekkürler. ne güzel bir şiir, bildiğim bir şiir ama kendi adıma yazılınca daha başka oldu, sevgiler maser...
  2. aça'm ben seni çooook seviyorum. Ama bende biraz kırgınım burdakilere kimse beni özlememiş sanki, demekki beni de sevmiyorlar. seni seviyorum AÇA
  3. PAULA'm seni çok özlemiştim, nasılsın canım... Doğum günün kutlu olsun, mutlu geçsin, İYİKİ VARSIN, İYİKİ DOĞMUŞSUN... Annene selamlar seni doğurduğu için. Ellerinden öpüyorum anneciğinin. Senide öpüyorum sevgi ile...
  4. yemyeşim teşekkürler canım
  5. sardunyam

    BİR GAZİNİN MEKTUBU

    YUREGI VATAN SEVDASI DOLU GAZI OKTAY YILDIRIM'I TURK HALKINA KARSI >BOLUCULUK YAPANLARA VE IHANET EDENLERE YAZMIS OLDUGU BU YAZISI NEDENIYLE >ALNINDAN OPUYOR , SEVGI SAYGI ILE KUCAKLIYORUM. > KAPTAN > > >Bu bir mektuptur. >Kuş kanadına, suya, çöl kumlarına yazılmış mektupları okuyanlara veya bu >mektupları yazanlara ithaf edilmiştir. >Vatan üzerine. >Bayrak üzerine. >Onur üzerine. >Namus üzerine. >Vicdan üzerine. >Akıl üzerine. >Adı fark etmeyen ve ithal edilmiş tüm meseleler üzerine. >Kelimeler ve kelimeleri çirkinleştiren kalemler üzerine. >Kalemleri tutan riyakâr ve kan kokulu eller üzerine. >Kalemlerini sapladıkları şehitlerin ve kadınlarının ve çocuklarının ve >kardeşlerinin ve onların analarının yürekleri üzerine yazılmıştır. >Mayın, bomba, pusu, baskın, yazar, çizer ve ihanete alet olan her şey >üzerine. >İstemeyen okumasın. >Kanla yazılmış bir mektuptur bu. Güvercin kanadının gücü yetmez taşımaya, >karabaşlı kartal olsa nafile. >Ağırdır; zira eskidir ve unutuldukça kanla yeniden yazılır, şehit >mezarlarının taşları üzerine. >Bu mektup binlerce yıl önce yazıldı ve binlerce yıldır yazılıyor, yeni fark >edenler utansın. >Kardeş kardeşi öldürmez, öldüren kardeş falan değildir, kalleştir olsa >olsa. >Kalleşlerin en kalleşi ise kardeşim diyerek kalleşlik yapan kalleşlerdir. >Ve aslında en kahpesi, mayın değil onu Adil Binbaşıların, Davut çavuşların >yoluna döşeyen eldir, o eli alkışlayan ve ululayıp aklayan kalemdir. >En az o el kadar suçludur o kalem, tarihin yanılmaz vicdanında. >O mayınlara basıp parçalanan bedenler, Edirnekapı'dadır ve bizim >yüreklerimizde ve hafızalarımızda yaşarlar. >Kemerburgaz'daki Kemer Country villalarından görünmez Edirnekapı, çok >uzaktır hem de çok. >DAĞLARDA YARIM KALDILAR VATAN İÇİN >Ellerimizde can verdi o parçalanan bedenlerin sahipleri, bayrakları >dalgalansın diye. >Vücudunda sigara söndürülerek, tüm kemikleri kırılarak, kafa derileri >yüzülerek işkence edilen, sonra da ağaçtan kazıklarla öldürülen ve >çığlıkları telsizlerden dinletilen vatan evlatlarının yeri bizim >yüreklerimizdedir, o çığlıkları duymayanların yanı başında durmaz onlar. >Bir de katillerinin yanı başında dururlar, kulaklarında çınlar haykırışları >eğer bir yerlerinde bir parça insanlık kalmışsa. >Yazıklar olsun, can veren o yiğitleri hainlerle bir tutanlara. >"Ağabey diyordu bana telefonda Astsubay Zülfikar, geçen gün kız arkadaşımla >gezdim biraz ve kimse bacağımın takma olduğunu anlamadı". >"Ağabey diyordu, biraz daha uğraşırsam belki bisiklet bile sürebilirim". >Daha on dokuz yaşındaydı Zülfikar, mezun olalı tam yirmi gün olmuştu, o >***** ellerin döşediği mayınla ve bazı kalemler tarafından ululanan o >hainlerin, ilk izleriyle tanışırken. >Küskün veya kızgın değildi sesi, pişman veya aciz de değildi. >Gururlu ve biraz pusluydu sadece, bisiklet sürebilse yeterdi. >Koşmayı, atlamayı, denize girmeyi feda etmişti vatanı için. >Bacağını payanda yapmıştı, Kemerburgaz'ın da üzerinde bulunan Türk >egemenlik >örtüsüne. >Yazıklar olsun, çiçek toplayan küçük kızları öldürenlere ve yazıklar olsun >o >katilleri ululayan kalemlere. >KAVGANIN BİR SEBEBİ VAR, İHANETİN DE >Kavganın sebebini unutmadık, çünkü bu kavga hiç bitmedi. >Kavganın sebebi vatandır çünkü bayraktır, onur ve namustur, vicdandır. >Kimseye verilemeyecek olan, kimse ve hiçbir şey için vazgeçilemeyecek olan >egemenlik hakkıdır. >Atalarımdan bana kalmış olan ve benim çocuklarıma bırakmak zorunda olduğum >mirasın vicdani sorumluluğudur. >Hiçbir vicdana dayanarak reddedilemez, hiçbir çocuğun veya sevgilinin >sevgisiyle değiştirilemez. >Hiçbir aşağılık pazarlığa konu edilemez, namustur çünkü istiklal, öbür >ihtimal ölümdür. >Ben dilimle, bayrağımla, hudutlarımla yaşamak için ölmeyi kayıp veya yazık >değil, şeref sayarım. >Bu paha ne ile biçilirse biçilsin, kimseye yalvarmam durdurun diye, benim >olana uzanmışsa el, ben durdururum ellerimle. >Meğerki ölüm varmış, sevememek varmış, çiçek koklayamamak, ne gam? >Vermek vicdansa eğer, akılsa susmak, pusmak, yerle yeksan olmuştur onur ve >şeref. >MAYINLAR NEREDE >Mayınların yeri bilinmez, döşeyen şerefsizin yeri bilinmedikçe. >Ve dağlara döşenen mayından daha tehlikeli ve kahpecedir dimağlara ve >bilinçlere döşenen mayınlar. >Dağlara döşenen mayın tek kalır, tek can alır. >Ürer her doğumda, her okunmada zihinlere döşenen mayınlar ve ihanet her >doğumda bir daha artar. >Başka zihinlere bulaşır, mayınların en tehlikelisidir bu, yayılır. >Dağlardaki gibi otla ve toprakla gizlenmez, sevgiyle, barışla ve daha ne >kadar varsa tüm süslü kelimeler alet edilir bu gizlemeye. >İşte o anda ölür kelimeler, kahreder kaderine. >Kullanıcısını seçme hakkı yoktur çünkü sevgi, bölen ve yıkanın ağzından, >aşk >yataklık edenin, sinsice zihinlere mayın döşeyenin kaleminden dökülür. >Ölür kelimelerde sevgi. >Ve barış artık, en fazla parayı verenin yatağını doldurur, en fazla paraya >yazıp çizenin elinden. >En pahalı kalemler pazarlar barışı, salyaları akan bölücülerin sofrasına. >Bazen bir villanın çalışma odasında ve bazen bir gazete köşesinde dokunaklı >kelimelerle süslenip öylece pazarlanır barış. Pazarlığı yapılmış ve satın >alınmış bir fuhuş için. >Bölmek ve parçalamak için yapılan hain savaş, fuhuş yapar barışla, tecavüz >eder barışa hayâsızca. >Dedim ya, bu eski ve ağır bir mektuptur, Türk nereye gittiyse obasıyla, >ihanet en sondaki katırla takip eder göç kolunu. >Soylu atlar hızlıdır, bu yüzden biraz geç gelir ihanet, yolda haram >meralardan beslenerek. >Bu eski bir hikâyedir, ne kuş kanadı ne suya atılan şişe taşıyabilir; >ağırdır, kanla yazılmıştır, bir kısmı >Edirnekapı'dadır, Çanakkale'de bir kısmı ve Karsta, İzmir'de, Muş ovasında, >Malazgirt'tedir, Sakarya'dadır. >Bir kısmı hala yazılmaktadır, Cudi'de, Gabar ve Körkandil'de, Masura >çayında > Ali boğazında, Cehennem deresinde cehennem sıcağında yazılmaktadır, şehit >Mehmetlerin kanıyla. >Yazıklar oluyor, onur ve şerefe, bayrağa, vatana, kutsal olan ne varsa >yazıklar oluyor onursuz bir hayatla değiş tokuş edilirken. >BU YAZGIYI KİM YAZMIŞ? >Yazıklar oluyor yazgıya, çünkü yazgı ihanet edenin suçunu taşıyamaz, can >alanın, ev yakanın, çocuk öldürenin yükü yazgıya bile ağır gelir. >Kışlaya gidenin, askerden sonra evlenip çifte çubuğa bakmanın hayalini >güdenin yazgısı Allahın ise eğer, çocuk öldürenin, mayın döşeyip pusu >kuranın yazgısı kimindir. >Kim yazar bu yazgıyı ve hangi kalem bunu yazgı diye ulular, hangi akıl buna >inanır ve bu nasıl vicdandır? >Bu ağır ve eski bir hikâyedir, kanla yazılmıştır ve ne kuş kanadı ne suya >atılan şişe taşıyabilir; >bir kısmı Edirnekapı'dadır ve Edirnekapı çok uzaktır, Kemerburgaz'daki bir >villanın çalışma odasına. >Adil Binbaşının bastığı mayının üzerinde "made in Italy" yazıyordu >İngilizce > Ama döşeyen eller İngilizce veya Latince değil Kürtçe konuşuyordu ve >Kürtçe >de "mayın" kelimesinin nasıl söylendiği önemli değildi, taşıdığı anlam >ihanetti nasıl olsa. > >Kimseyi haklı veya haksız bulmayan kalemler, hakkı yazar sonra, hak için >ölenlerin inadına. >Böylece hakkı, batıla pazarlar aynı sabıkalı eller ve kalemler, aynı >hayâsız >fuhuş için. >Ne gariptir ki bu kalleş ellerin döşediği mayınlara daima anayasal >yolculuklara çıkanlar basar. Onlar ki; bu yolculuğa siyasal veya mukaddes >yolculuklar yapılabilsin diye çıkarlar. >Yazıklar olsun, baktıkları kırık camlı siyasal gözlükleri ile ödenen >bedellerin mukaddesatını göremeyenlere. >Yazıklar olsun! >DİL KAVGANIN VE İHANETİN SEBEBİ MİDİR YOKSA ARACI MI? >Korku salan ve öfke çağrıştıran meselelerin parçaları değil, esas >gerekçeleridir aslında Türkçe dışındaki başka diller. >Dil özgür olunca, Özgürlük dil olur artık ve bütün bölünmeler böyle başlar. >Özgürlük daima yeni sınırlar ister. >Okul der, ayrı olsun. >Bürokrasi der, bu dilde anlayamıyorum ayrı olsun. >Bayrak der sonra, ayrı olsun dilim ayrı nasılsa, ben de ayrıyım ve bu da >varlığımın sembolüdür. >Toprak der arkasından, ayrı olsun birazını bana ver, nasıl olsa daha önce >dilinin, özgürlüğünün birazını vermedin mi? >Hem ne olacak, birazcık topraktan ne çıkar biz kardeş >değil miyiz? >Özgürlük paylaşılmaz oysa. >Birinin özgür olduğu yerde, diğeri özgür olanın kurallarını ve özgürlüğünü >tehdit edinceye kadar özgürdür. >Yani dilin de kişinin de özgürlüğü esas mülk sahibinin özgürlüğünü ve >geleceğini tehdit edene kadardır. >Sonrası anarşi, sonrası terör, sonrası bölücülük, kahpelik ve ihanettir. >Sonra arkadan vurmalar ve mayın döşemeler başlar yollara ve zihinlere. >Ama her hal ve şart altında, tüm bölücülerin yardım ve yataklığa >ihtiyaçları >vardır. Gizli olmalıdır, yardım ve yataklık, sinsice. >Kimse fark etmeden yapılmalıdır, Türkçe konuşmalıdır ama aslında başka >dilde >anlaşılmalıdır. >Acındırmalıdır ama aslında acımadan katletmelidir, dili, egemenliği ve onun >bekçilerini. >Yardım ve yataklık yapanın da yardıma ihtiyacı vardır. >Dışarıdan. >Çok uzaktan, denizler ve tarihler ötesinden. Eski kinlerden ve hesaplardan >ve o hesapların sahiplerinden beslenir yataklık yapan. >Para alır, vaat alır, AFERİN alır. > >Bu eski ve çok ağır bir mektuptur. >Türk bağımsızlığını koruyanların kanları ile yazılmıştır. >Ne suya salınan bir şişenin ve nede kuşkanadının taşımaya gücü yeter; >karabaşlı kartal olsa nafile. >Başlığı binlerce yıl önce atılmıştır ve Edirnekapıda'ki şehit mezarlarının >taşları üzerine yazılmaya devam etmektedir. >Emin olun binlerce yıl daha yazılmaya devam edecektir. >Türkçenin sahipleri yaşadıkça bu kanlı mektup yazılmaya devam edecektir >çünkü Türkçenin ve onun sahiplerinin özgür yaşamasını istemeyenler, yollara >ve zihinlere mayın döşemeye, parçalamak ve bölmek için çabalamaya, >parçalamaya çalışanlara yardım ve yataklık etmeye devam edeceklerdir. >Bu eski mektup bir yazıttır aslında Türk'ün var oluş destanıdır, binlerce >yıldır yaşlı dünyanın bağrına saplı kaidelere ve mezar taşlarına yazılır. >Yazanlar asla diz çökmezler ve kimseye yalvarmazlar. >Kimsenin toprağını, dilini veya özgürlüğünü istemezler ve kendilerinin >olanı >da kimseye vermezler. >Bu bir mektuptur. >Vatan, Bayrak ve Onur üzerine yazılmıştır. >Vatansızlar, dilsizler, hainler, bölücüler ve toprak hırsızları gibi aczi >ve >acınmayı anlatmaz. >Var olduğu yerde kendinden gayri herşeyi önemsizleştiren, vatan ve bayrak >aşkını anlatır. >Onurlu ve egemen ölebilmenin, onursuzca ve esir yaşamaktan daha önemli >olduğunu anlatır. >Asla diz çökmeyeceğimizi anlatır. >Yüreği olan varsa gelsin de çöktürsün diye, Yüreği olan varsa okusun diye >yazılmıştır. > > >"VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN" > >OKTAY YILDIRIM
  6. Siz nereden biliyorsunuz O mübarek zata teşekkür etmediğimi? Onun dışında O görevli bir Resuldü, bizlere dosdoğru yolu göstermek için gönderildi, dini tebliğ etti, Allah O'na "senin görevin sadece söylemek söyle ve çekil" dedi. Daha fazlasını yapamazdı. İnsanlara dini öğretti, görevini yaptı ve gitti. Allah O'ndan razı olsun. Ama ya O'nu sahiplendiklerini sanıpta onu hiç anlamayanlar ne olacak? Allah'ın yarattığı insana değer vermeyip, insanın kendi elleriyle inşa ettiği taştan duvarlara anlam yükleyenlere ne demeli? Allah'ın yaratması mı kutsaldır, yoksa insanın yaptığı mekanlar mı? Duygu Asena'ya bir kadın olarak, bir insan olarak teşekkür etmem sizi neden rahatsız ediyor, ona teşekkür etmektemi size göre dinden çıkmak demek oluyor, sizin dini anlayışınız nasıl bir anlayıştır ya, kime teşekkür edip kime etmeyeceğimize karar veriyorsunuz!!! Duygu Asena gibiler erkek egemen toplumda ses getiren açıklamalar getirdikleri için teşekkür ediyorum, yoksa aferini!!! haketmek için oda susup iyi kızı oynayabilirdi. Kadının Türkiye'de ikinci plana atılmadığını savunanların ise Türkiye gerçeklerinden ne kadar bi haber olduğuda ortadadır. Kadınların haklarını elde etmesi, daha da edecek olması bir kısım hemcinslerimizde dahil genelde erkekleri rahatsız ediyor sanırım. Bu öğretilmişlik yanlıştır, kadın hayatınızın başlangıcını size verendir, onu haksızlıklara itmek cahilliktir, vicdansızlıktır. Ayrıca ben özgürlükten sadece seksi anlayanlardan değilim, ama kadının bir seks objesi olarak görülmesinden rahatsızım, namaz kılarken bile kadından tahrik olabilenlerede anlam veremiyorum. Bu kontrolsüzlük neyin nesi, neden bu kadar nefsine yenik düşüyor insanlar. Bu hoşgörüsüzlük size ne kazandırıyor, din öyle kolay yıkılmaz ya da birilerinin anladığı gibi yıkılmaz, onu yıkanlar müşriklerdir. İnsanlar dini konuda cahil olabilirler, bilgileri az olabilir, bu yüzden hatada yapabilirler. İslamı doğru öğrenemediklerinden İslam aleminin düştüğü durum ortadadır. Eğer doğru olan bu anlayış olsaydı, bugün hepimiz daha farklı yaşıyor olurduk. Selamlar
  7. Canım Gloria'yam Bende seni gördüğümde sımsıkı sarılıcam mıncırıcam seni, sedoştan öğrendim mıncırmayı eskiden bilmezdim. En kısa zamanda buluşmak üzere, arkadaşlığın benim için önemli, forumda oynarken bile senin hangi ruh halinde olduğunu anlayabiliyorum, en keyifsiz anında bile elinden geldiğince sıcaklığını yansıtıyorsun ve karşıya negatif hiç bir şey vermiyorsun. Çok akıllısın, gördüğüm en akıllı kadınlardansın, bilgilisin, kültürlüsün ve bu yüzden seninle gurur duyuyorum. Dostluğumuzun ömür boyu sürmesini diliyorum. Ve tavsiyene uyacağım hiç somurtmayacağım, hep gülümseyeceğim. (salak salak neden gülüyor demezlerler iyidir) Sende hayatın boyunca mutluğunu kaybetme, kaybetme diyorum çünkü mutluluk hepmizin içinde. Sevgiler arkadaşım
  8. Sevgili Dipnot Ben teşekkür ederim, sen çok duyarlısın Topraklarımız çölleşiyor, verimli topraklarımız kaybediliyor, su kaynaklarımız bilinçsizce tüketiliyor, ormanlık alanlarımız talan ve yok ediliyor... Oysa Artos'un da dediği gibi toprak yoksa "hayat" yok... Tema vakfı ülkemizde bu uğurda çok fazla mücadele ediyor, ben bir tema vakfı üyesi olarak ve bir vatandaş olarak gösterdiğiniz tüm duyarlılığa teşekkür ediyorum. Selamlar
  9. Sevgili Dipnot Dini inancını çıkar uğruna kullananlara tepki gösteremezler ama sen bunu dile getirdiğinde sana tepki gösterirler, çünkü sana saldırmak marifet oldu bu forumda. Sana samimiyetle birşey söyleyeceğim, bütün doğrucular dışlanır, hakikat acıtır, acıtanlar dışlanır. Bütün peygamberler dahi geldikleri toplumlarda doğruları ifade ederken suçlandılar, tabuları dinleştirmiş olanlara bunun yanlışlığını anlattılar taşa tutuldular, büyük önderler, evliyalar da öyle. Kim bir toplumda kabuklaşmış ağır sakatlıkları onarmaya çalışsa hemen suçlamalar hazırdır "dinsiz" Oysa Kuran bile en çok müşriklerle uğraşır... Çamur at izi kalsıncılar var, hiç bir fikir beyan edemeyip sadece saldıranlar var. Hayatından yalanı soyutlamış, amacı doğru bildiğini riyasız anlatmak olanlar az bulunur, hele buna cesaret edenler daha da az bulunur. Selamlar
  10. Ve aleyküm selam Peki gelecekse, bunu birileri anlayacak yani onu tanıyacaklar, öyleyse ona yine peygamber gözü ile bakılmayacak mı? Peygamberdi, ve ümmet olarak karşılanacak öyle mi? Sıradan insanlara bile evliyalık, kerametlilik yükleyenlerin Hz.İsa'ya sadece ümmet gözü ile bakmaları pek ihtimal gibi gelmiyor. Allah herşeyin doğrusunu bilir, bizler yanıla biliriz, dilerim doğru olana yönlendirir bizi. (inşallah) Selamlar
  11. Evet Alio'ya katılıyorum, önce Kuran'ı oku ve samimiyetle Allah'a yalvar. Ondan sana yardımcı olmasını iste buradaki hiç kimse sana yardımcı olamaz bu konuda, sadece yol gösterebiliriz. Kalplerdeki perdeyi kaldıracak olan Allah'tır. Sen iste O sana ihtiyacın olanı verecektir, bizler de ancak dua edebiliriz senin için ve senin gibi doğru yolu bulmak isteyenler için. Allah yolumuzu sıratı mustakim etsin. Hepimizin, Allah'a giden yollar hepimize farklı görünüyor oysa hepsi aynı yere varıyor. Selamlar
  12. Mustafa KÜÇÜK 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde başlatılan TEMA’nın "El Koyun" kampanyasına yapılan bağışlarla 1 köy kurtarıldı. Sırada 9 köyün olduğunu söyleyen TEMA Kaynak Geliştirme Bölüm Başkanı Yeşim Beyla, "Duyarlı insanları destek olmaya çağırıyoruz" dedi. TEMA Vakfı’nın erozyonla mücadele için 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde başlattığı, on köyün topraklarını kurtarmayı hedefleyen "El Koyun" kampanyasına yapılan bağışlarla şu ana kadar yalnızca bir köy kurtarılabildi. TEMA Kaynak Geliştirme ve Halkla İlişkiler Bölüm Başkanı Yeşim Beyla, duyarlı insanları kampanyaya destek olmaya çağırarak, "Toprak yoksa, ekmek, süt, su ve hayat yok demekir. Topraklarımıza sahip çıkalım. Bunun en kolay yolu Avea, Telsim ve Turkcell faturalı hatlarından 3464’e kısa mesaj atarak 5 YTL’lik bağışta bulunmaktır" dedi. Verimli toprakların yok olmasıyla kırsal alanda yaşamın zorlaştığını, şehre göçün kaçınılmaz hale geldiğini vurgulayan Yeşim Beyla, "Bize ait olanlara hep birlikte el koymamız lazım. Sizden de bu harekete önce gönlünüzü, sonra da elinizi koymanızı bekliyoruz" diye konuştu. Sadece bir köyün kurtarılabilmesine yetecek kadar para toplanan kampanyanın tamamı için toplam 2 milyon 250 bin YTL gerekiyor. Kampanyayla, erozyon tehlikesi altındaki köylerde çeşitli projeler ile yaşamın sürdürülebilirliği sağlanacak. İŞTE O HESAPLAR TEMA’nın El Koyun Kampanyası’na cep telefonu mesajı yanı sıra Boyner ve Vakko mağazalarında satışa sunulan El Koyun ürünlerini satın alarak da katılabilirsiniz. Ayrıca, T.İş Bankası Levent Şubesi 1071118, Garanti Bankası Levent Şubesi 6298231, Akbank Levent Şubesi 0096144, VakıfBank Levent Şubesi 00158007285047023, Oyakbank Levent Şubesi 3430762-MT-0003, TEB Levent Şubesi 236798, Yapı Kredi Bankası Levent Şubesi 1030000-4, Koçbank Levent Şubesi 47120517, Ziraat Bankası Levent Şubesi 44416306-5001 hesap numaralarına bağış yapılabiliyor. Kampanya’nın gazete ve televizyonlarda yayınlanan reklamlarını gönüllü olarak hazırlayan Markom/Leo Burnett Reklam Ajansı, Reklamcılar Derneği’nin Kurumsal Sosyal Sorumluluk En İyi Basın İlanları dalında Kristal Elma ödülünü kazanmıştı. El konulmayı bekleyen köyler Konya’nın Hadim ilçesi Kalınağıl köyü, Ardahan’ın Posof ilçesi, Kastamonu’nun Tosya ilçesi Büyüksekiler Köyü, Kastamonu’nun Tosya ilçesi Karabey Köyü, Erzurum’un Çat ilçesi Bozyazı ve Göbekören köyleri, Kırklareli’nin Babaeski ilçesi Kuzuçardağı ve Karacaoğlan köyleri, Hatay’ın Samandağ ilçesi Vakıflı Köyü ile Şanlıurfa’nın Harran ilçesi Kuruyer Köyü Çütlük Mezrası. Hürriyet
  13. İsa peygamberin kıyamet için bir bilgi olduğu söyleniyor Zuhruf suresinde değil mi? Peki bu bilginin ne tür bir bilgi olduğunu biliyormuyuz? Herşeyin doğrusunu ancak ALLAH bilir, insanlar yorum yapar, kimi doğru, kimi yanlış, kimi eksik... Allah'ın Hz.Muhammed (s.a.v) nin son peygamber olduğunu söylemesi ne anlama geliyor öyleyse. Eğer Hz. İsa yeniden gelecekse son peygamber o zaman Hz. İsa olmuyor mu? Selamlar
  14. Thebeliever ve Evrensel tartışmanız ve paylaşımınız çok hoş, her ikinizden de bir çok bilgi elde ettim. Teşekkür ediyorum. Allah; heryerde hazır ve nazır olan ve Ra'yı (Rab, Rahman, Rahim) 3 ayrı kıymetiyle zerrenin zerreliğinden önce potansiyel halde bulunduran, doğmamış, doğurulmamış, sonsuz, sınırsız, tek ezeli ve ebedi güç ve bilinç kaynağıdır. Her bilinç; sonsuz-sınırsız uzaydaki muhtelif yaşam boyutlarında muhtelif "bedensel" kalıpları vasıta olarak kullanan ve sonsuz-sınırsız hayat okyanusu da denilebilen sonsuz-sınırsız yoklukta hareket eden "hayat atomları" gibidir. Allah'ın evreni yaratmasından evveli ve sonrası sorgulanamaz, çünkü bu bilgi bizden eksiktir. Henüz varlığını tam ve doğru kavrayamadığımız Yaratıcı'nın öncesi ve sonrası bizim algımız ötesindedir. Allah'ın yaratması her-an dır. O bizleri tapınmamız için yaratmamıştır, varlığından haberdar edilmişlerin beynen ve bilincen kavrama kapasiteleri ölçüsünde, algılayabildikleridir Allah. Ancak her algının kendince anladığı kadar değildir Allah. Sadece nasibince kavrayabildiğine inanır ya da reddeder insan. Yarattığı herşeye nüfus eden, zerreden-evrene kadar varlığını aksettiren, insana "şah damarından" daha yakın olan, esmai hüsnada kendini tanıtan sıfatlarla anlaşılmasını kolaylaştıran, "Rahman ve Rahim olan" yarattıklarına benzemeyen, her aklı kendi bilgisi ölçüsünde sorguya çekecek olan, yeryüzünde insanları bir tohum gibi eken ve birbirinden doğmalarını sağlayan, Üstün ve Kudret sahibi olandır ALLAH. Kuran diliyle anlatılan ve insana misaller vererek anlamasına yardımcı olunan Ahiret aslında hiç tahmin edemediğimiz bir yer. Allah diyor ki; "iş sizin bildiğiniz gibi değil." İman edenler bu yüce güç karşısında acz içine düşerler, ancak sadece ve sadece O güç karşısında acze düşerler, O'nun yarattıkları karşısında ise eğilmezler sadece O'nun emriyle mütevazi ve hoşgörülü bakarlar diğerlerine. İman etmenin huzuruyla "Allah'a" kavuştuklarında yaşayacakları memnuniyet ve kazanmış olmanın gücü... İşte Cennet mutluluğu budur. İman etmeyenlere ise bu tuhaf gelir, namaz kılmak ağır gelir, Allah karşısında acze düştüğünü görmek ağır gelir. Oysa O'nun yaratmasından evvel bir hiçlikten geldiğini unutur. Dünyaya gelip beden kalıbına girenlerin pek çoğu Allah'ın huzurunda bir ahit imzaladıklarını unuturlar. Oysa kader dediğimiz şey olan kaçamadığımız son yani "Allah'a dönüş" gerçekleştiğinde bütün yaşamlarını sorgulayacaklar. İşte asıl cehennem odur. Selamlar
  15. Kuran'da Allah Hz. Muhammed'den (s.a.v) sonra bir başka peygamberin gelmeyeceğini söylüyor. son din İslam ve son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v). Kurtuluş ümidi ile bir kurtarıcı beklemek artık anlamsızdır, peygamberlik devri Hz. peygamber ile sonlandırılmıştır. Hz. İsa'nın tekrar geleceği düşüncesi bir hristiyan düşüncesidir. Ancak kıyamete yakın bir Hz. İsa gerçeği gelecek, bu geliş bedeni olmayacak, hristiyanların düştükleri yanlış ile O'nun Allah'ın oğlu (haşa) olduğu düşüncesi yerini hakikate terk edecek. Yani İsa a.s.mın Allah'ın bir peygamberi ve kulu olduğu gerçeği ortaya çıkacak. Hz.İsa bedenen değil fikren gelecek ve gerçekler ortaya çıkacak. Bunların oluşumu ise zaten başladı. Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi'nde anlattığı ve tüm hristiyanları sarsan olayların arkası gelecek ve bu yine hristiyanların kendi içlerinde başlayacak. Onlar yüzyıllardır kandırılmışlıklarının farkına varacaklar. İşte İsa a.s. o zaman huzura kavuşacak. Artık bir kurtarıcı gelmeyecek, bilim çağında insanları kendi akılları kurtaracak ya da yine kendi akılları sonlarını hazırlayacak. Selamlar
  16. İstediğinizi içmekte özgürsünüz, bu sıcakta canınız ne istiyorsa onu için. Ancak ben kendi adıma ve çevremdeki dostlarımın da ortak kanaatince Abd ve İsrail firmalarına kendi paramı kazandırmayacağım, ülkemin ürettiği yerli ürünleri tercih etme hakkına sahibim, yerli ekonominin kazanması için üzerime düşeni yapıyorum ve yapacağım. Biz serinlemek için onların ürünlerini tükettikçe onlar zenginleşiyor, güçleniyor, ülkemizin ekonomisi ise giddikçe zor durumlara düşüyor. İthal ürün kullanmak taraftarı değilim. Ancak isteyen tercih edebilir ne diyebiliriz ki? Selamlar
  17. gümüş flüt Tuhaf bir "önemlilik" ölçütü geliştirmişlerdi; erkeklerin ilgilendikleri konular önemli, kadınların ilgilendikleri önemsizdi. Yüzlerce yıl kadınları da buna inandırmışlardı. Kadınlarda kendilerini ve bu duygularını önemsiz buluyorlardı. Erkek akıllıydı, kadının aklı ermezdi. Bunun doğru olmadığını, böylesine açık bir şekilde ilk o söyledi. Ve, kadınlar kendilerine anlatılanların doğru olmayacağından ilk kez onun yazılarını okurken kuşkulandılar. Sadece savaşçılığıyla, kahramanlığıyla, talancılığıyla, erkekliğiyle övünen bu "asker millet" kadınlarını reddetmiş, dışlamış, kendini kadınsızlıkla sakatlamış bu garip toplum kadın yanını onunla keşfetti. Kızların para karşılığı evlendirildiği; kadınların "namus" için öldürüldüğü evlere hapsedildiği, erkeğin "efendi" olduğu bu " erkek" toplum kendini topallıktan kurtaracak ilk hamleyi onunla yaptı. Kadının bir adı, bir bedeni, bir hayatı olduğunu onunla anladı. Kadınsız bir toplum olmanın bütün ülkeye, şehirlere, meydanlara, sokaklara evlere yansıyan o çirkin, estetikten yoksun, pasaklılığına ilk ışık damlası onunla düştü. ..... Bir hayatı, herkesin hayatını değiştirecek gibi yaşadı. Tabutunu sarı güllerle donattılar, kadınlar taşıdı onu. Değişmiş bir mısra gibiydi, sonsuzluğa ayrılışı."güneş, sarı güller ve senin en güzel aksin" velhasıl, Duygu, hayatımızın en mahrem koylarında durmakta hayalin. Kederli bir gülümseme ve gümüş bir flüt sesiyle birlikte. Sadece sen yoksun... AHMET ALTAN (HÜRRİYET) Sevgili Evrensel çok teşekkür ediyorum, ve sevgili berker eminim Türkmenistandaki kardeşlerimde Atatürk kızı, ve bununla gurur duyuyorum, bütün kadınlarla gurur duyuyorum, yalnız aramızdan bizim sesimizi duyurmak için pek çok şeyi göze almış olanlarla biraz daha fazla duyuyorum. Susmak zorunda kalanlarla da gurur duyuyorum, hepsinin aynı cesareti gösteremeyeceğini biliyorum. Sevgiler
  18. 'Fethullan Gülen'in okulu olan her ülkeye tarifeli uçuş kondu Bu çarpıcı sözleri Türk Havayolları'nın 32 yıllık kaptan pilotu İ.A. söylüyor. Kaptan pilot E.B. ise "Tecrübeli adamları atıp imamları getirdiler, kazaya davetiye çıkarıyorlar" diyor Türk Hava Yolları 70 yıllık tarihi boyunca ilk kez bu kadar çok eleştirildi. Yaz başından bu yana rötar ve iptallerle yolcuların sabrını taşıran kurum, kadrolaşma iddialarının hedefi oldu. Kaptanları isyan ettiren "zihniyet değişikliği" gün geldi, kokpit anonsuyla yolculara da yansıdı. Sayıları hızla artan erkek kabin memurlarının içki servisinden kaçtığına yönelik fısıltılar artık ayyuka çıktı. Sonunda Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım "Burası tasavvuf dergahı mı kardeşim" diye açıklama bile yaptı. Türk Hava Yollarının biri 32, diğeri 25 yıllık iki deneyimli kaptan pilotuyla konuştuk... İşten çıkarılmalar söz konusuyken isimlerini saklı tutup rumuz kullandık. İki kaptan pilot da kamuoyunu meşgul eden iddialardan çok daha fazlasını anlattılar... Hava İş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin, TALPA Başkanı Tuna Gürel, TASSA Genel Başkanı Berna Tanyolaç gibi isimler de Türk Hava Yollarındaki kanayan yara üzerine sorularımızı yanıtladı... Bu 5 ismin anlattıklarına bakılırsa sorun sadece kadrolaşmadan, adam kayırmadan ibaret değil. Eksik ve deneyimsiz personel iş başında olunca kaza riski de kol geziyor. İddialar doğrusuysa "gökyüzünde her an büyük bir felaket" yaşanabilir... THY'de 32 yıllık pilot İ.A. ve 25 yıllık pilot E.B. anlatıyor Pilotlar zorla, yorgun halde ve istemeyerek uçuyor . Eskiden, bizim yöneticilerimizin her biri kurum içinden yetişmişti, meslek ahlakına aykırı davranmazdı. Yürürlükteki aylık azami 110 saat uçuş süresini kesinlikle aşmazlardı. Şimdi erozyona uğrayan şey en başta bu meslek etiği. Bizi kurallara uymamaya zorluyorlar. Baskı ortamında, kural dışı uçuşları kabul etmek zorunda kalıyoruz. Yönetim 110 saati aşmanın tehlikelerini anlamıyor . Uçuş kurallarının ne anlama geldiğinin bilincinde değil THY yöneticileri... Biz uçmayı reddedince, "Ne demek kardeşim, geçen gün de böyle bir havada gittiniz" diyorlar mesela... Bunu diyen Ticaretten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı. Havacılık kültüründen yoksun insanlar. Bir pilotun 110 saati aşmasının ne demek olduğunun bilincinde değiller... Baş pilotlar da baskı altında ve bizi uçmaya zorluyorlar . Onların atadığı baş pilot konumundaki insanlar da bunlarla iyi geçinmek adına bizleri kapasitelerimizin üzerinde uçuşa zorluyor. Almaata'dan bir uçak kalkıp, Antalya'ya geliyor. Aynı ekip Antalya'dan Kiev'e, Kiev'den Antalya'ya dönüşe yollanıyor. Eskiden Almaata'dan İstanbul'a gelirdik, orada biterdi, ki çok önemli 6.5 saatlik bir uçuştur bu. Uluslararası havacılık kuralları artık hiçe sayılıyor . Yöneticiler yönergeler üzerinde öyle yorumlar yapıyorlar ki, bunlar kabul ettikleri ve uluslararası otoriteler nezdinde uymayı taahhüt ettikleri anlaşmalara uymuyor. Eskiden yöneticiler tüm haklarımızı korurdu. Şimdi personel sinmiş durumda... Üst yönetim ben ekibimi buna zorlayamam diyemiyor, 'al istifamı' onurunu gösteremiyor. Kural ihlali isteği bizzat üst düzey yöneticiden geliyor . Yakın zamanda çok acı bir facia yaşadık hızlandırılmış tren olayıyla... Bu yabana atılacak bir örnek değil. Bizi Allah koruyor hakikaten. Kısa vadede hemen görülmez bunun etkisi. Bu kural ihlali anlayışı, diğer birimlere de yerleşir. Oysa bizde bu kurallar kanla yazılmıştır. Bu bütün dünyada böyledir. Kural, ihlal edemezsiniz. Yazılı olan her şey talihsiz bir olayın sonucunda kural haline gelmiştir. Bunu ihlal edemezsiniz, ederseniz olacakları göze almanız gerekir. Pilot "110 saati geçiyorum, ben bu uçuşa gidemem" dediğinde "Ama lütfen uçak yerde kalıyor, gideceksin" deniyor. Bunu söyleyen THY Genel Müdür Yardımcısı'nın kendisidir. Bizzat onun ricasıyla uçan kaptanlar var. Toplama pilot aldılar, nasıl eğitim verdikleri tartışılır . Evet personel eksik. Toplama bir sürü pilot aldılar. Şimdi bunlara yeterli eğitimin verilip verilmediği tartışılır. Doldur boşalt yapıyorlar. Eğitimler, çok kısa sürüyor, aksayarak veriliyor. Simülatör eğitimleri bazen derslerden önce uçularak yapılıyor. Böyle lakayıtlıklar hiç yaşanmazdı. Yöneticiler şirket imkanlarını kullanıyor, rüşvet yiyor.... . Helikopter pilotları geldi mesela... Yönetim kurulunda biri var. Bu adam kişisel çıkarları uğruna şirketin olanaklarını kullanıyor. Bu adam yönetimde ve açıkçası rüşvet yiyor. Böyle bir anlayışla yönetildiğini hisseden pilot ve kabin mensupları, mesleki ve ahlaki erozyona uğruyor... Bunun sektöre zararları uzun vadede çıkacaktır. Almanya 'THY bize tehlikeli madde taşımasın' dedi . Düşünün Almanya, THY'nin tehlikeli madde taşımasına izin vermedi. Örneğin yanıcı, uçucu, toksit, ya da radyoaktif maddeler çok özel ambalajlarla çok ayrıntılı kurallara tabii olarak taşınabilir. Yolcu bagajlarına da konulur ama bunların arasındaki mesafeler falan... Çok ayrıntılı yasalar vardır, bu konuda bağlayıcı. Bunlara uyularak taşınabilir bu tür maddeler, radyoaktif madde de dahil. THY'deki bu kurallara uyma-mazlık, burada da kendini gösterdi. Almanya geçen yıl ambargoyu koydu ve dedi ki "THY benim havaalanlarına tehlikeli madde taşıyamaz." Bu özel bir bilgidir, hiçbir yerde de yer almadı. Almanya önce uyardı, aykırı şeyleri tespit etti. Baktı ki uyan yok, ambargoyu koydu. Gülen'in okulu var diye 9 yolcuyla uçuş yapıyoruz . Kimi yerlere yolcu full gidip geliyor mesela. Bu hatlarda seferlerin artırılması gerekirken, şuraya da uçuşumuz başladı diyebilmek için yeni hatlar koydular. Bu yapılan marifet değil. Ancak söylenilen şu; Fethullah Gülen'in okulu olan her yere THY uçuş yapacak. Seçilen noktalar öyle ilginç ki, mesela Yemen'de Sana ve bunun gibi diğer Müslüman Afrika ülkelerine... Başka hiç mi uçacak nokta kalmadı? Koca uçakta 9 kişiyle gidip, 10 kişiyle dönmenin nasıl bir mantığı var anlamış değilim doğrusu. Batmanlı, İHL'li terzi kalfası uçuş koordinatörü yapıldı . Son dönemde alınanların tamamı meslek lisesi mezunu. Yani çoğu imam hatip kökenli. Bunları harekatçı dediğimiz, uçuşları koordine eden, oldukça önemli ve kilit pozisyonlara yerleştiriyorlar. Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksek Okulu'ndan mezun bir sürü genç insan var mesela, bu işi liyakatıyla yapabilecek. Ama personel alımında onlar yok. Size çok net bir şey anlatayım. Harekatçı dediğimiz kişi çok önemli bir iş yapar. Ben ilk kez gördüğüm birisine sordum, "Neredeydiniz daha önce" diye... Dedi ki "Batman'daydım..." "Teknisyen falan mıydınız?" diye sordum. "Yok" dedi, "Ben terzi kalfasıydım." "Eğitiminiz ne?" dediğimde "Meslek lisesi mezunuyum" dedi. Peki "Hangisi" diye sorunca suratını astı, söylemedi. Bu kişileri suçlamıyorum. Bunu yapan mantığa soruyorum, havacılık kültüründen yoksun, bunun eğitimini almamış, terzi kalfalığı yapan bir kişi getirilip uçuş koordinatörü yapılır mı? Stewart sayısı hızla artıyor çoğu imam hatip mezunu . Son dönemde alınan bütün stewart'lar lise mezunu. Biraz da bunun için stewart sayısı artıyor. İçlerinde tek tük üniversite mezunu var, diğerleri bu şekilde. Anlaşılan şu aldıkları imam hatiplileri kamufle edebilmek için meslek lisesi mezunu diye alıyorlar. Çünkü imam hatipliler meslek lisesi mezunu diye geçiyor. İmanı hatiplilerden havacı olmaz demiyorum. Ama bu ciddi bir meslek. Hiçbir meslekte olmadığı kadar bilgi ve deneyimin rolü vardır. Son derece uzmanlık gerektiren bir iştir. Çünkü can güvenliği söz konusu başka bir şey değil. Bir iki yıl sonra namaz saati uygulaması koyarlarsa pek de şaşırmamak gerekir bu gidişle... Kıdemli personeli attılar yerlerine imamları getirdiler . Siz geleceksiniz... Ulusal bayrak taşıyıcısı ve dünya üzerinde bir yere gelmiş bir havayolunun üst düzey yöneticilerini müdür seviyesine kadar, 6 ayda sistemi değiştireceksiniz. Yerine "imamları" getireceksiniz. Kaza riskini dikkate almadan. Şanınızı THY'de yürüteceğinizi sanacaksınız... Böyle bir şey mümkün mü yani? Kombassan'ı batıran adam bize yönetici olarak geliyor . Şimdi bakın şuradan başlıyor iş. Ulusal havacılığımız gerçekten yabancıların tehdidi altında. Fırsat kolluyorlar. Şimdi bunların yaptığı her şey, "Yahu Türkler ne anlar havacılıktan, onlar gitsin tuvalet temizlesin" anlayışının temelini oluşturuyor. Bizim asıl hazmedemediğimiz bu... Ucuz Türk emeğini Almanlara sunup daha kârlı bir kuruluş oluştursun diyen bir adam var. AKP'nin atadığı bir adam bu, Kombassan'dan gelen hatta orayı batıran adamlardan birisi. Bu adam şimdi genel müdür yardımcısı. Türk sivil havacılığında bu ilktir. Mücahit Kaptan'ı attılar. 5 kabin memurunu attılar. Atatürkçü, bağımsızlıkçı insanlardı. Hosteslere "Atatürk rozetini çıkarın" dediler . Bir ara bir haber çıkmıştı, kabin hizmetleri başkanıyla ilgisi... Sonradan yalanladı. "Ben söylemedim" dedi. Mesela kabin memurlarının büyük çoğunluğu bröve, kimlik ve Atatürk rozeti takarlardı. Çok net dedi ki, "Arkadaşlar bröve ve kimlik dışında bir şey takmayacaksınız, bunu genel müdürümüz istemiyor." Kabin görevlileri "Atatürk rozeti de mi takmayacağız" deyince "Evet takmayacağız, lüzumu yok" dedi. Çok sert tepki gördü, kendisi hâlâ takmaz. Bu çok somut yaşanmıştır. Bu tepkiyi görmeselerdi o rozeti indireceklerdi, cesaret edemediler. Telsizden "Cuma" uyarısı yapılıyor, ezan dinletiliyor . Bunu çok net olarak duyan arkadaşlarımız var. İki tane telsiz kanalımız var bizim. İşleri koordine ederken harekat veya dispetch kanalı dediğimiz kanal örneğin, uçakta bir eksiklik ya da teknik bir arıza varsa kullanıyoruz. Şimdi bu kanaldan namaz vaktinin duyurulması şeklinde bir uygulama var. Her namaz saatinde değil tabii. Cuma namazı başlayacak, hayırlı olsun gibi anonslar yapılıyor. Radyodaki ezan sesini telsize verip telsizde ezan dinletenler dahi var. Kaptanlar maaşlarını riske atamıyor ve boyun eğiyor . Aslında kaptanlar arasında radikal eğilimli olanlar pek çıkmazdı eskiden... Ama şimdi aramızdan bazıları var ki, cuma namazını kaçırmıyorlar. Birçok pilot, maalesef yüksek maaşlar aldıkları için (10-12 milyarı buluyor) yönetime sesini çıkarma yürekliliğini göstermiyor. İşini riske atamıyor. Bu da bizim bir utancımız. TALPA BAŞKANI KAPTAN PİLOT TUNA GÜREL: Uçuş personalinden tasarruf olmaz, sıkmayı unutulan bir bida bile felakete neden olabilir Her bir yolcu uçağı ortalama 9 pilot gerektirir. Bir uçak getirdiğiniz zaman ülkeye, o uçağın uçuş operasyonlarını sürdürebilmek için 10 pilot takviye etmek zorundasınız. Uçakların performansları artıyor, bununla beraber menzilleri de... Bu personel üzerinde yorgunluk etkisi yaratıyor. Hele ki bazı uzun menzilli uçuşlarda 3 pilot gerekiyor. Uçuş personelinden tasarruf olmaz. Kokpittekiler kadar yerdekiler de, özellikle teknik personel çok önemlidir. Yeterli değilse, sıkacağı veya sıkmayı unuttuğu bir vida çok işler açar. Buna paralel olarak bir de uçuş ekipleriniz eksikse, bir tanesinin yapacağı hata örneğin bir kabin memurunun bir bavulu yolcunun kafasına düşürmesi... Şirketin başına iyi bir beladır bu. Veya bir pilotun yorgunluktan sızıp, uyuyup kalması... THY'ye gelince işten çıkartılan veya şirketle ilişiği kesilen kabin memuru veya teknisyenler var. Ama bize intikal etmiş bir şikayet yok. Belirli bir görüşün, hükümete yakın bir anlaşıyın kadrolaşması gibi bir şey söz konusu. Ulaştırma Bakanlığı ile bir toplantı yaptık ancak kuralları değiştirmek işverenin işine gelmiyor. Kural ihlalleri olunca da pilotlar, standartları daha yüksek olan şirketlere geçiyor. Bu da sıkıntılar yaratıyor. Kaptanın söylediğini teknisyen anlamıyor 1 YILDA 400 PERSONELİ İŞTEN ÇIKARDILAR, ZORLA EMEKLİ ETTİLER THY bundan 1-1.5 yıl önce 50-60 veya 65 uçağa sahipti. Yine bir yıl önce taşıdığı yolcu sayısı 12 milyon civarındaydı. Şimdi 2006 yılında filo sayısı olarak 82 uçağa sahip, 20 milyon yolcu taşımayı hedef olarak koymuş. Artı 23 tane de yeni uçuş harekat noktası belirlemiş. Ama eldeki personelin mevcut olanını dahi koruyamamış, düşmüş. Son 1 yıl içerisinde çıkartılan işçi sayısı 400 civarında. Bu şu demektir, 2 uçak başına düşen personeli siz işten çıkartmışsınız. Çünkü uluslararası standartlarda bir uçak başına düşmesi gereken personel sayısı 230-250 civarındadır. 400 kişinin 355'ini zorunlu emekliye sevk etmek istediler, bu arkadaşlar 9 Ocak tarihi itibariyle emekli olmadıkları için iş akitleri feshedildi. İşe iade davasını kazandık. İşveren buna rağmen iş başı yaptırmadı artı bir tazminat ödeyerek işten çıkarttı. 110'U UÇUŞ OPERASYONLARINDA EN TECRÜBELİLERDİ, HEPSİ İŞ BULDU Efendim nedir gerekçeniz dediğimizde, bunlar yüksek ücret aldıkları için maliyeti etkiliyor, personel giderleri açısından yüksek bir kalem tutuyor. O nedenle biz böyle bir daralmaya gitmek durumundayız denildi. Havacılıkta bazı şeylerin parasal karşılığı yoktur. Bu arkadaşlarımız uçuş operasyonu ile bilfiil ilintili olan arkadaşlarımız. Kim bunlar 110'u teknisyen, baş teknisyen konumunda, onaylayıcı teknisyen konumunda. Bunların birçoğu da baş teknisyen konumunda. Yani uçuş operasyonu ile ilintili olan operasyonları yönetebilen, amirlik yapacak yeterlilikte olan ve herhangi bir arıza vukuunda görüşüne başvurulacak tecrübeli insanlar. Şimdi siz bunları tutuyorsunuz salt bir maliyet unsurundan yola çıkarak veya bunu gerekçe göstererek bir çırpıda kapının önüne koyuyorsunuz. Bu arkadaşlarımızın yeterliliğini şu açıdan da anlayın, ilişkileri kesilir kesilmez, 9 Ocak itibariyle hepsi özel sektörle anlaşma yaptı. 2 GÜNDE 40 SEFER İPTAL OLDU NEDENİ KABİN AMİRİ EKSİKLİĞİ Diğer taraftan kabin içerisinde uçağın tipine göre o uçağı uçuracak kabin amiri bulamıyorsunuz. Bu üç-dört hafta önce havaalanında cuma ve cumartesi günü yaklaşık 40 civarındaki sefer iptal edildi ya da gecikmeli yapıldı. Düşünebiliyor musunuz? Yerde uçak var ama uçağı uçuracak ekibiniz yok. Neden çünkü o uçağı uçuracak yeterlilikteki insanları tuttular, kapının önüne koydular. Bunların sayısı 77. Tekniğine, kokpitine bakıyorsunuz böyle, yolcu hizmetlerinde bankonun başına oturtacak adam bulamıyorlar. Bunlar halka rötar, sefer iptalleri olarak yansıyor. Bir şey daha var ki o da uçuş güvenliği. Başka bir ifadeyle kaza riski. OYSA Kİ UÇAĞA KALKIŞ ONAYI VEREN TEKNİSYEN 5 YILDA YETİŞİYOR Başka bir sektörde siz, temininde güçlük çekilen personeli kapının önüne koyduğunuzda bunların yerine o kimlikte o bilgi donanımına sahip insanları bulabilirsiniz. Ama THY ve benzeri kuruluşlarda kokpitin içini boşaltırsanız, kabinin içini boşaltırsanız, tekniğin içini boşaltırsanız bulamazsınız. Yeni elemanların yeterlilik noktasına gelebilmesi için belli senelere, tecrübelere ihtiyaç var. Örneğin uçağın kalkmasına onay veren bir teknisyenin yetişebilmesi için en az 5 yıl gerek. Bunun 2 yılını uçağın içinde geçirmesi lazım. Şimdi siz 110 tane bu konuda yetişmiş insanı kapının önüne koyduğunuzda diyelim ki 500 kişi aldınız. Bu 500 kişinin o 110 kişinin konumuna gelebilmesi için asgari 5 yıla ihtiyaç var. KABİN EKİBİNE HİZMET PERSONELİ DİYE BAKMAYIN, BU DA DENEYİM İŞİ Kabinde ikram servisi yapan arkadaşlarımızın asli görevi bu değil ki. Onun asli görevi acil konumlarda en kısa süre içerisinde o teknik yapıya uygun olarak yolcuyu tahliye etmesidir. O üniformanın içerisinde ikram servisi yapanların asli işi bu değildir. O tali iştir. Bir sağlıkçı kadar bir kalbe nasıl müdahale edilmesi gerektiğini bilirler. Bir iğne, aşı yapılmasıgerektiğinde bunu yapabilirler. Oksijen kullanımı en hızlı nasıl olur, bilirler. Şimdi siz bunları kapının önüne koyuyorsunuz, ondan sonra da ben uçak sayısını, yolcu sayısını, harekat noktası sayısını arttırdım diyorsunuz. Teknik olarak büyüme politikasıyla personel politikasındaki çelişkiden yola çıkarsak, bu tehlikelerle dolu bir gidişattır. BİZ TESTİ KIRILMADAN ÖNCE SİVİL HAVACILIĞI VE BAKANLIĞI UYARDIK Denetleyici konumda olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve uluslararası üst kuruluşları bu konuda uyarmış durumdayız. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur derler. Biz kırılmadan önce yol göstermeye çalışan bir kuruluşuz. THY yönetimine bunu sorarsanız önünüze koyacakları iki rakam var: Diyor ki, ben 1500 elemanı gönderdim, ama yerine 2 bin 500 kişi aldım. Ama nitelik olarak bakıldığında maalesef birebir hiç de karşılığı olmayan bir personel alım politikası izleniyor. CALL CENTER'A 3 GÜN EĞÎTİMLE ADAM ALIYORLAR, YOLCULAR ÇILDIRIYOR En basitinden call center dediğimiz çağrı merkezine 200 küsur personel alındı. Bu insanlar sınava girerken geçme notu 70 olarak belirlendi. 70'in altında puan alanlar geçemez denildi, hiçbirisi geçemedi. 50 puana düşürdüler, yarısı döküldü, 30 puana düşürüldü, 30 puanla o insanlar bu şirkete alındı. Yolcular bizi arıyor, "Call Center'ı arıyoruz, sorduğumuz sorunun yanıtını alamıyoruz" diye... Burası THY'nin vitrini. Ama aldığınız kişi iş kolu itibarıyla buraya uygun değil. Garibim gelmiş, 2 gün olmuş oturalı, 3 günlük bir eğitime tabii tutmuşlar, neyin ne olduğunun farkında değil. Boş olan kadroları bilinçsizce bir tamamlama telaşı içerisindeler. 8-10 AY ŞİRKET İÇİNDE DOLAŞIP BEĞENDİKLERİ KADROYU SEÇTİLER AKP'nin il başkanlıklarından, ilçe başkanlıklarından gelen talimatlarla onun adamı, bunun adamı herkesi doldurdular. İşin adamı nerede? Yok. Giden bin 500 nitelikli elemanın yerine alınan 2 bin 500 kişinin çoğu bu tarzla alınan personel. Bir ara bir uzman politikası izlediler, herkesi uzman sıfatıyla aldılar. Bunlar 8-10 ay bu şirkette orası senin, burası benim dolaşmadık yer bırakmadılar. Niye? "Gidin, bakın, beğenin nereyi istiyorsanız, sizi oraya atayacağız" dediler. UÇAĞIN ALTINA YATAN ADAM KAPTANIN DİLİNDEN ANLAMIYOR Uçağın altında, kulaklık takan motor çalıştıran kişinin mesleki tanımı teknisyendir. Uçak teknisyeni. Bu kişi temel eğitim kursu görmek zorundadır, uçak üstünde en az 2 yıl çalışmak zorundadır. Ama siz 2-3 saatlik eğitimle göreve getiriyorsunuz. Kaptanlarla konuşuyoruz, diyorlar ki; "Aşağıda kulaklığı takan kişinin söylediklerini anlayamıyoruz". Kulaklığı takan arkadaş geliyor, "Kaptan teknik terim kullanıyor, ben onu anlamıyorum" diyor. İşi bilmediği için stresi de büyük, psikolojisi de hemen bozuluyor. "Tiklerim artmaya başladı. Uyuyamaz oldum. Uçağı gönderirken 10 sefer kargo kapısını kontrol ediyorum, acaba kapattım mı, kapatmadım mı?" diye ekleyiveriyor. Bu adam geliyor akaryakıt tankerini uçağın altına bağlıyor. Yakıt almasını, bilmiyor ki. 10 bin ton yakıt basıyor. Şimdi burada bir şirket suç işliyor. İki bu kişiden uçağı alan pilot suç işliyor. Zincirleme olarak birbirini tamamlayan hatalara bakın. Sonra o uçağı alıyor 200-250 yolcusuyla buraya getiriyor. "İçki konusunu bizde duyuyoruz ama böyle bir şikayet almadık" Berna Tanyolaç, Hostes ve Kabin Memurları Derneği (TASSA) Genel Başkanı: İçki servis etmek istemeyen erkek kabin memurları; kadınlara servis yapmaktan kaçınan stewarc'lar olduğuna dair birçok iddialar var. Ojesiz, manikürsüz tırnaklarıyla uçağa yetişen hostesler 'abdest aldım' deyince amirinden uyarı almadan kurtuluyormuş. Bu iddiaların her biri bizim kulağımıza da geliyor. Ama benim birebir tanık olduğum bir olay yok. Bu konuda dernek olarak aldığımız bir şikayet de yok. "Uçuşa çağırmasınlar diye telefonlarımı kapatıyorum" THY'de 5 yıldır görev yapan ve adını açıklamayan bir kabin amiri ise uçuşlarının yoğunluğuna isyan ediyor. "Birçok ardaşımızı işten çıkarttılar. Bize daha çok uçuş yüklüyorlar. Eksik kadroyla fazla iş bekliyorlar. Uçuştan geliyoruz, yine telefon edip uçuşa çağırıyorlar. Ben telefonlarımı kapalı tutuyorum. Çünkü yeni bir uçuşa gidecek gücüm kalmıyor. Böyle yapınca da uyan alıyorum" diyor. "Uçuşlarımız çok yoğun, bu ağır koşullar stresimizi artırıyor" TASSA Eğitim ve Teşkilatlanma Sekreteri Nur Banu Cingöz ise "Aslında bizim Avrupa'daki uygulamagibi rehabilitasyon merkezine ihtiyacımız var. Uçuşlarımız çok yoğun. Bu stresimizi artırıyor. Uzun ve yüksek irtifa uçuşlarda aşırı radyasyona maruz kalıyoruz. Duş alarak ve su içerek bunu atmaya çalışıyoruz" diyor. 30.07.2006 Haber: Yılmaz KARABACAK
  19. Sevgili Evrensel merhaba. Yazına elimden geldiğince yanıt vermeye çalışacağım, bu benim şahsi görüşüm kimseyi bağlamaz. O bakımdan fikrime katılanlarada katılmayanlarada saygılarımı yolluyorum. Din, bireyden yola çıkarak toplumu yönlendirir, çünkü her toplum bireylerden oluşur. "İnsan Allah'ın yeryüzünde kendisine halife seçtiği varlıktır, yaratılmışların en üstünüdür, inananlarca kabul görülen şey Allah'ın insana kendi nurundan üflediğidir. Mevlana buna şöyle değinir. "sen kendini et ve kemik sanırsın oysa sende alemi ekber gizlidir" Kuran'da ya da gönderilmiş diğer tüm kutsal kitaplarda insana aslında ne olduğu anlatılmıştır, nasıl yaşaması gerektiği, neler yapması ve neler yapmaması gerektiği öğütlenmiştir. Bunlar insanların hayatlarını kolaylaştırıcı ve düzene koyucu şeylerdir. Ancak yine insan anlaşılması zor bir canlıdır, karmaşıktır her bireyin algısı ve yaşantısını şekillendirmesi farklılık gösterir. Buda bana göre Allah'ın bir mucizesidir. Ben insanların farklı fikirlerinin biraraya gelerek anlam kazandığına inanıyorum. Tabi yararlı ve bilinçli fikirlerden sözediyorum. Bir başımıza ürettiğimiz ve düşündüğümüz şeyler bir şey ifade etmezken birlikte düşündüklerimiz ve ürettiklerimiz anlamlıdır. Anlaşıylarda ki farklılıklar yaşantılarımızı şekillendiriyor, İslam laikliğin daha fazlasını verir insanlığa, çünkü Yaratan insanı özgür yaratmıştır. Baskıcı ve tehtidkar davranışlar İslam'a aykırıdır. Kuran "hiç düşünmezmisiniz, hiç akıl etmezmisiniz" der sıklıkla. Buda insanı düşünmeye ve akıl yürütmeye sevkeder. Öyle olması gerekir. Elbette dinlerin kuralları zamana göre koyulmuştur denmez, çünkü insana akıl üretmesi ve düşünmesi emrolunmuştur. Herşey hazır edilip insana sunulmaz, yol gösterilir ve insan kendi aklı ile başbaşa bırakılır. Değişim ise değişmeyen tek şeydir. Her gün gördüğümüz ağaç gözümüze hep aynı gözükür oysa yavaş yavaş değişir. "Din kuralları ben koyarım ve kıyamete kadar değişmez der" demişsin, bu sözün "dinler ben bu kuralları zamana göre koydum demez" sözünle çelişiyor. Bu sözlerin hiç biri Kuran'da yok. Yani söylemek istediğim bireylere hitaben toplumlara yol göstermek amacıyla belirlenmiş kurallar zamanın şartlarına göre değişim gösterir. Ancak bazı şeyler vardır bunlar değişmez, değişmemesi Ezeli ve Ebedi olanın şart koyduklarıdır. Mesela Allah'a şirk koşmanın ya da O'nu inkar etmenin cezası değişmez. Yorum farklılıkları dini anlayışta olduğu gibi ahlaki ve insani açılardan olaylara bakışlarımız da farklıdır. Farklı olmasından daha doğal birşey de olamaz. Tabiatta yaşayan canlıların, aynı türden olsalar dahi hal ve davranışları farklıdır. Bu Yaratan'ın böyle istemesinden kaynaklanıyor. Saptırmalar elbette var oldu ve olacak, düşünenler ve akıl üretenler ise bu saptırmaları seçecekler kendilerine gereken saptamayı elde edecekler. Ben Tanrıya inanırım demişsin, çok güzel ama dinlerin anlattığı Tanrıya değil diyorsun dinlerin anlattığı Allah'ı kaç kişi doğru kavrayabilmiş ki biz kavrayabilelim. Umarım kavramak nasip olur. Bu evrenin tamamı Allah'tır demek, zaten Allah'ı sınırlandırmak demektir. Çünkü evren sınırlıdır. Evren yaratıktır. Evrenin ihtiyaçları vardır. Oysa Allah yaratılmamıştır, ihtiyaç sahibi değildir. Sınırsızdır yani sonsuzdur. Bunlar size masalımsı anlatımlar gibi gelebilir, nasıl olduğunu anlamak bu kısıtlı aklımızla kavrayamayacağımız birşeydir. Ancak benim kişisel görüşüme göre O Üstün Yaratıcıyı tam ve doğru kavramak mümkün değil, olmamalıda, işte insanların farklı düşünmelerinin ve farklı algılamalarının kaynağı budur. Tek başına kavrayamazsın, akıl erdirebildiğin kadarı sana kafidir, yeryüzünde halife seçilmişliğinin önemi budur, seninle birlikte aynı halifeliği paylaşanların kavrayabildikleri bir araya getirdikleri ile anlam ve önem kazanır. Dinler tüm insanlık için gönderildi. Ve her yeni gelen din bir öncekini iptal etti. Tıpkı anayasal değişikliklerin bir öncekini iptal etmesi gibi. Ancak insanların çeşitli amaç ve düşünceleri dini savaş sebebi yapıyor, aslında kesinlikle ve kesinlikle burada olan inanç savaşı değildir. Büyük ihtimalle çıkar savaşıdır. Yeni gelenin hükmünü kabullenmek istemeyenler kurdukları düzenin bozulmasına sebeb olacak olana karşı bir savunma geliştiriyorlar. Elbette yeni gelenin savunucuları da buna karşı bir atak geliştirirler. Dini aksaklıkların sebebi insandır. Mesela Vatikan'ı örnek vereyim size, ellerinde bir sürü gerçek belge varken bunları saklayanlar ve insanları kandılanlar müthiş bir şirket kurmuşlar bu maddi ve manevi iktidar sevdası ilede diğer tüm inançlara savaş açmışlar. Öncelikli savaş açtıkları ise İslam'dır. Çünkü İslam gerçektir, onlarda bunu görüyorlar eğer gerçek olduğuna inanmasalardı İslam'a karşı bu kadar acımasız olamazlardı. Din bu ideale ulaşamıyor demek biraz insafsızlıktır, din bir canlı değil ki, sadece bir yol bu yolu doğru göremeyenler ya da kasdi olarak görmeyenler illaki bu yolu saptırmaya çalışıyorlar. Bende size bir soru sormak istiyorum, neden son din İslam deniyor ve Allah bir daha peygamber ve kitap yollamayacağını söylüyor? Hak din dediğimiz 4 dininde anlattığı şey özde aynı. Ama bir daha yenisi gelmeyecek. Son nokta Kuran ile konulmuş. Neden? Selamlar
  20. Ayıptır diyeceğim de siz ayıptan anlarmısınız??? Ne demek istediğinizi açıklarmısınız...
  21. Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir kurtuluş savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir. Amacımız, ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve ulusal tam bağımsızlığımızı sağlamaktır. Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet, kim ve ne olursa olsun hiç duraksamadan çarpışırız ve başarı kazanırız. Bu konuda karar ve inancımız kesindir. Atatürkçülüğü, tam bağımsızlık inancından ayırmanın ve çok yönlü uluslararası ipotekleri Atatürkçülük adına savunmanın hiç olanağı yoktur. Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarına dayanağı, şu iki temeldir: Tam bağımsızlık, kayıtsız koşulsuz ulusal egemenlik!.. - Tam bağımsızlık demek, elbette, siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamı ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir. Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden başarıya ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz... İşte Atatürk budur, işte Atatürkçülük budur...
  22. Teori adı üstünde fikir üretmek. Aynanın arkasına bakmak. Erol Mütercimler'in komplo teorileri kitabını okudum, hemde büyük bir ilgiyle önemli saptamalar var, siz saçmalık diyorsunuz ben saptama diyorum, siz Türkiye'nin gerçeklerine alaycı gözle bakıyorsunuz biz olasılıkları ciddiye alıyoruz. Teknoloji kurmak, oda olacak en kısa zamanda hemde. Ama önce bazı kafaların değişmesi lazım, görülemeyeni görenleri iyi dinlemek lazım. Siz dinlemeyin, dinleyenler var nasıl olsa. Evet yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz var hemde çok fazla ve evet izin vermiyorlar kullanmamıza. Size bunun neresi komik geliyor anlayamadım. İhraç ettiğimiz her şeyi daha sonra fazlasıyla ithal ediyoruz, bunları göremiyormusunuz???
  23. Kadının Türkiye'de bugün bir adı varsa bunda büyük katkısı olan önemli bir kadındı Duygu Asena... Rahmetler diliyorum kendisine... Kadınlar çok önemli bir askerini kaybetti, kadın onun sayesinde sofrasında öküzünden sonra gelenlere karşı dik durabilme ve hakkını arayabilme bilincine erişti. Kadın kendi kimliğini keşfetti... Kısacık ömründe ne çok şey yapmışsın sen Duygu Asena. Bir elinde cımbız bir elinde ayna umurumdamı dünya diyen hemcinselerine rağmen, saçı uzun aklı kısa düşüncesinde olanlara rağmen, pek çok tabuyu yıktın, bizimde yıkmamıza cesaret verdin. Yaşarken yıktığın tabular bir yığındı, son vedanda yine tabuları yıktın, güçlü ve akıllı kadın. Cenaze törenini izlerken bir askerin gururlu ve dik yürüyüşünü gördüm, gururlandım, hemcinslerinin elindeydi tabutun ve o kadınlar da en az senin kadar cesurdu. Ölüm gerçek ve kaçınılmaz bir son üstelik ama giderken bırakılanlar, sen gittikten sonra ardından söylenenler ile hep yaşayacaklardansın. Güle güle sarı güller içinde... DUYGU ASENA... Ben bir kadın olarak benim için yaptıklarına müteşekkirim.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.