Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. SEVİYORUM YİNE DE Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Alıp başımı gitmeyi yollar boyunca Seyretmek bir bozkır akşamını camından bir otobüsün Masal şehirlerini geçerken hızla Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Ürpertili, sımsıcak tenini kadınların Salmak serin sulara gövdemi Düşüp gitmek ardına şiirin ve aşkın Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Varolduğumu düşünmeyi, ürpererek.. Karanlık bir odada küçük bir çocuk gibi Yağmurdan ve yalnızlıktan ürperek Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Düşüncemi geniş ve sonsuz olanla birleştirmeyi Hırçın ve ele geçmezce atılgan Uysal ve usulcacık benim olan şeyi... Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Ve hep seveceğim beynim ve tenim varoldukca bu dünyada Pırıl pırıl olanı, her zaman bir güz diriliğinde Değişmez ve değişken olanı sonsuzca...
  2. DOST'uma Bir gece yıldızlara baktım, Gözüme bir ışık çarptı, O hepsinden farklıydı Tüm şehvetiyle parlıyordu gökyüzünde Sanki diğer yıldızlara nispet yaparcasına Ben en güzelim diyordu, bunu hakediyordu Diğer yıldızlar sönük kalmıştı onun bu güzelliği karşısında Kıskanıyordu diğer yıldızlar.. Neden O daha güzel diyorlardı neden daha çok parlıyor ? Ama sebebini anlayamıyorlardı Sonra birgün sönük yıldız parlak yıldıza sordu Sen neden bu kadar güzelsin diye Parlak yıldız şöyle dedi : Ben kötülük yapmıyorum, herkese yardımcı oluyorum Kimsenin kalbini kırmıyorum DOSTUM !! Sönmüş yıldız büyük bir şaşkınlığa uğruyor Parlak yıldızın ne anlatmaya çalıştığını anlamıyor Ona DOST ne demek diye soruyor Çünkü bugüne kadar DOST kelimesini duymamıştır sönmüş yıldız. Parlak yıldız açıklamaya başlıyor Dost; kötülük yapmayı sevmeyen , arkadaşları için herşeyi yapabilen Gerektiğinde onunla mutlu olup , onunla acı çekebilen Hayatındaki tüm güzellikleri arkadaşlarıyla paylaşabilen kişidir DOST Sönmüş yıldız o an duruyor, kendini sorgulamaya başlıyor Sonra üzülüyor kahroluyor , neden ben dost değilim diyor DOST'un tavsiyelerine uyuyor Dost gibi olmaya başlıyor , sevinçlerini mutluluklarını Başkalarıyla paylaşmaya başlıyor Diğer sönmüş yıldızlarla tek tek konuşuyor Ve sonunda gökyüzündeki bütün yıldızlar parlamaya başlıyor.. Ama orada bir yıldız var ki; Onun şehvetine güzelliğine hiçbir yıldız ulaşamıyor Çünkü o yıldız TEKTİR ve gerçek bir DOST'tur.
  3. Redblack canımsın, iyileştim ya, çok teşekkür ederim bidenem, sende iyimisin tatlım? herkes kendi yaşadığını biliyor değil mi Diloşum, yenilmekte var bu hayatta, susmakta var, susarken konuşmak var... suskunken seni duyabilende var... mesela sen değil mi Diloşum, mesela ben susarken seni duyuyorum, beni duyuyorsun biliyorum...
  4. Başbakan'ın, Cumhurbaşkanlığı adaylığının tartışıldığı bu günlerde bir kez daha geriye dönüp bakma ihtiyacını duyanlar için küçük bir hatırlatma. Henüz 1980'li yıllarda Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk ve Cumhuriyet rejimine karşı etmiş olduğu yemin: "Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim." Recep Tayyib ERDOĞAN RTE - 1994-2006 Belediye Başkanlığı Döneminde "Elhamdülillah şeriatçıyız" (21.11.1994 Milliyet) "Yılbaşına karşıyım" (19.12.1994 Sabah) "Ben tekkeye değil dergaha gittim" (22.1.1997 Gözcü) "Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok" (12.5.1994 Hürriyet) "Her 10 Kasım'da yaygara kopartılıyor" (14.11.1994 Hürriyet) "İçki yasaklansın" (1.5.1996 Hürriyet) "İstanbul'u Medine yapacağız" (Akis) "Bütün okullar İmam Hatip yapılacak" (17.9.1994 Cumhuriyet) "Sarık operasyonu çok komik" (15.5.1995 Sabah) "Yeşil (kaldırım rengi) medeniyettir" (25.6.1994) "Sadece imamlar resmi nikah kıysın" (9.5.1995 Milliyet) "Ben Millet Meclisi'nin de dua ile açılmasından yanayım"(8.1.1996 Milliyet) (Belediye Başkanlığı döneminde Belediye meclisinin her açılışı İstiklal Marşı yerine Kuran okunarak yapılmıştır. Yine böyle bir dualı açılıştan sonra bunu söylüyor.) "Ben İstanbul'un imamıyım" (8.1.1995 Hürriyet) "Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür" (6.3.1996 Hürriyet) "Milli Piyango zulümdür" (29.9.1994 Hürriyet) "Taksim'deki caminin temelini inşallah atacağız" (1.7.1994) "Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır" (5.2.1996 Akit) "Türkiye kendine din olarak Kemalizm’i almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir..." "Türkiye'nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici, İslam'ın etkileridir. Her şey ona göre belirlenir." "Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir." "Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız." "Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz." Dinci bir miting sırasında halka sesleniyor: "Yolumuzun ortasında inek oturmuş, yolumuzu kapatıyor, menzile ulaşmamızı engelliyor. İneği yolumuzdan önce lafla, usul usul, sonra evvelallah sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse kaldıracağız." (İnek olarak Laik Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini kastediyor.) O dönem yanında olduğu Erbakan hocasının "kanlı mı olacak, kansız mı" söylemini bir başka şekilde seslendiriyor. "Türkiye'yi eyaletlere bölmek lazım. Merkezi yönetimin bir takım yetkileri bunlara verilmelidir. Belediye Başkanları da bu konuda en yetkili olmalıdırlar. O bölgelerdeki her türlü eğitimde bunlara bırakılmalıdır." (PKK gibi bölücülerle aynı söylem) "Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz." "Referansımız İslam’dır. Tek hedefimiz İslam devletidir." "Sen "Ne mutlu Türküm diyene" dersen, onun da "Ne mutlu Kürdüm" deme hakkı vardır. "1.5 milyarlık İslam alemi, Müslüman milletimizin ayağa kalkmasını sabırsızlıkla bekliyor. Kalkacağız, bu ayaklanma başlayacak." "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan,Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır." Başbakan olduktan sonra "Türkiye'yi pazarlıyorum. Bizim için verilecek para önemlidir. Her şeyi pazarlar satarız, parayı veren düdüğü çalar." "Bir tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, millet isterse tabii ki gidecek be." "Kadın nereye isterse oturur, Sana ne yaa! Ayıp yaa!" (Kars'ta AKP toplantısında kadınlarla erkeklerin ayrı yerlerde oturtulmasını eleştiren gazeteciye) "Bana verilen maaş çok düşük, yetmiyor. Sen ne kadar maaş alıyorsun?" (Almanya Başbakanı'na) "Türkiye'de Kürt sorunu vardır. Bunu Türkiyelilik kavramıyla çözmeliyiz. Türkiyeli kimliği her vatandaşın üst kimliği olmalı,Türk kavramı da alt kimlik olarak değerlendirilmelidir. İsteyen isterse yine ben Türküm derse desin." (Diyarbakır'da halka yaptığı konuşmada alt üst kimlik tartışmasıyla Türk kimliğini de Ermeni, Rum, Kürt gibi alt kimlik olarak gösteriyor.) PKK ile aynı söyleme giriyor. "PKK'nın cenaze töreninde bayrağını açması da, F-16'ların alçaktan uçuş yapması da yanlış. İki tarafında yaptığı yanlış" (PKK terör örgütü ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni aynı kefeye koyuyor, kendince her iki tarafa da eşit yaklaşıyor. ) "Suriye'yi Lübnan'dan çıkardıkları gibi, bizi de Kıbrıs'tan çıkartırlar. Birileri bize çık der, kuzu kuzu çıkarız." "Ben Müslüman’ım diyenin aynı zamanda laik’im demesi mümkün değil" "Fazla içmedin değil mi? Ağzın içki kokuyor." (Avusturya'nın Ankara Büyükelçisi'ne) "Dur dinle be!.. Dur dinle!.. 9 ay 10 gün be!.." (Seçim konuşmaları sırasında vatandaşa) "Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak." (Erzurum'da çiftçilere sesleniyor) "Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu ulemanın işidir. Ulema ne diyorsa o olur." (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne) (Danıştay'ın türban kararı konusunda) "Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle (şeriat hukuku) karar verir" (Bir kaç hafta sonra işareti alan şeriatçı bir terörist Danıştay'ı bastı ve türban kararı veren Danıştay üyelerini silahla taradı, Danıştay üyesi bir hakimi öldürdü.) "Sallamaa.., elini kolunu sallamaa.., her yerin oynuyor be!" (Muhalefet milletvekiline) "ABD'de özgürlük anlayışı var ama benim ülkemde yok" (Benim ülkem özgür değil diye, ABD gezisinde ülkesini Amerikalılara şikayet ediyor.) "Ulan terbiyesizlik yapma! Artistlik yapma ulan! Hadi ananı da al git burdan" (Mersin'de bir vatandaşa) Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayan yüzlerce atamanın vekaletlerle yürütülmesi konusunda: "Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecelle'de (şeriat hukuku) böyle bir kaide var." " Ne konuşacam ben o kadınla yahu!" (Şehit annesine) "Askerlik yan gelip yatma yeri değil" ( Şehit yakınlarına) "Söyleyin şu sahtekâra ne istiyormuş" (Almanya'da bir gurbetçi için söylüyor) Bu lafı söylediği toplantıda salondaki vatandaşlaraTürkiye Cumhuriyeti'nin Büyükelçisi'ni yuhalatıyor. "Burası (kafasını göstererek) basmıyor. Hayatında iki koyun gütmediği için bunu kavrayamıyor." (YÖK Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Teziç'e) "Kendisine kefilim, babam gibi güvenirim, Ona kendime inandığım gibi inanıyorum." (Birleşmiş Milletler tarafından tüm dünyada terörist ilan edilen ve aranan El Kadı hakkında) "Onları hoplatacağım." (Terörist El Kadı'yı eleştiren muhalefet üyeleri ve gazetecilere) PKK ateşkes kararı verince: "Biz de durduk yerde onlara operasyon yapmayız" (PKK'yı muhatap alıyor ve ateşkes kararlarına jest yaparak karşılık veriyor.) "Neyseki, yaşına başına saygı duyuyorum. Ağzı olan konuşuyor be!" (Kıbrıs davasının 50 yıllık lideri Rauf Denktaş'a) "Ulusalmış, milliyetçiymiş, Ne milliyetçisi yahu, Bunlardan olsa olsa saman milliyetçisi olur." "Sanki maçta gibi bağırıp çağırıyorlar, (Türkiye laiktir, laik kalacak) diye, bunlar hoş şeyler değil." (AKP Genel Kongresinde) . Şerefsizler . Bizim çocuklar aç mı kalsın be! . Kes ulan sesini . Sana üç nokta koyarım . Otur ulan oturduğun yerde, her şeye burnunu sokma Ve diğerleri; 2002 seçimlerinden hemen önce ve Başbakan olunca: "Ben gelişerek değiştim." Başbakanlığının 4. yılında: "Ben hiçbir zaman değişmedim. İslami fikirler değişmez." Recep Tayyip Erdoğan'ın son 12 yılda hem Belediye Başkanlığı döneminde, hem de Başbakanlığı sırasında söylediği yukarıdaki laflarına bakınca; 1980'li yıllarda yaptığı yeminine harfiyen sadık kaldığını ve yeminini gerçekleştirme yolunda tüm gücüyle çalıştığını görmemek için herhalde ya kör olmak, ya da Türkiye Cumhuriyeti düşmanı olmak gerekiyor. "Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır." (5.2.1996 Akit)
  5. Türkiye, AKP iktidari doneminde tüm milli hedeflerimizden vazgeçildigi, yıkım dönemi olarak tarihe gececektir. Küresellesme, BOP ve AB politikalarini ilk elden takip eden uygulayan Erdogan Hükümetinin, "milli politikasi" yoktur. Böyle oldugunu zaten Basbakan yardımcısı Abdullah Gül, ABD'ye gittiginde Musevi kurulusu önünde dillendirmisti." Türkiye'nin AB politikasindan baska hedefi yoktur." Bu cumleyi nicin orada ve bu sekilde kurdu derseniz, AB politikasini Türkiye'ye dayatan Amerika'dir. Türkiye üzerinde "parçala, böl ve Yut" projesi, AB "uyum Yasalari" ile gerceklesmesi, stratejik ortaga daha ucuza mal olmaktadir. Türkiye'de haberlesme, ekonomi, madenler yabancilarin eline bir bir gecerken, "Türk Bayraginin " dalgalanmasi bir anlam ifade etmez olmaya baslamistir. Su havzalarimizin "Uluslar arasi bir üst kurulca yönetimi gerekir" söylemini utanmadan Antalya'da dillendiren AKP hükümetinin bakanidir. Basbakan Erdogan "Ulusa Seslenis "programında diyordu ki; " Türkiye'de ki su problemini çözmek icin toplandik." Yaptıklari ve soyledikleri farkli olan iktidarlardan artik millet bıkmıştır. Türkiye'de ki su havzalarını yabancı kontrolüne vermenin adı ne zamandan beri, "Su problemini çözmek" olmustur. Müslümanligi vitrin olarak kullanan AKP iktidardan uzaklastırılıp, acil olarak "Milli bir hükümet " kurulmaz ise, problemlerimiz kat be kat artacaktir. İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı olma ihtimali olan RTE Cumhuriyet için tehlike unsuru görülüyor, o yüzden karalanmıyor, resmi ortaya konuyor, o resme bakmak istemeyenler ya resimde kendilerinide görmekten korkuyorlar, ya kuru bir inat uğruna gerçekleri görmezden geliyorlar... ADD, bunun mücadelesini veriyor, tüm sorumlu sivil toplum kuruluşları gibi... Asıl karalananlar bu kuruluşlardır, çünkü ne pahasına olursa olsun Cumhurbaşkanı olsun denilen RTE için önüne çıkan tüm engeller ortadan kaldırılmalıdır... Çünkü kendisi demokrasinin işleyişinden rahatsız olmaktadır... Selamlar
  6. sayın aslan34 Peygamber nedir, kime denir, görevi nedir bilen herkes anlar ki vazifesini yerine getirmek üzere yaratılan sorumluluğunu yerine getirecektir... Peygamber dincidir derseniz her müslüman dinci olmalıdır manası çıkar ama bizim "dinci"den kastımız ile peygamberin yaptığı eylem benzeşmez... Uzaktan yakından alakası yok... Dinci günümüz tabiri ile dini çıkar amaçlı kullanan, her meselede ve her yerde dinle varlık göstermeye çalışandır... Oysa siz peygamberin din mevzu olduğunda taviz vermediğini vurguluyorsunuz... Böyle büyük bir sorumluluk sahibi olan ve bunun bilincinde olacak kadar özel yaratılmış olan Resul aksi bir durum ortaya koyabilir mi? Ya da koyarsa akıbeti ne olurdu? Din nedir diye sorduk başlıkta, dini kendinizce açıklamışsınız, dünya hayatını eğlenceyi ve geçici zevkleri din haline getireni kendi haline bırak... ayet ne kadar açık değilmi, (yol) haline getiren, herhangi bir sorumluluk taşımadan, kendi hayatını ve çıkarlarını herşeyin önünde tutan zarardadır... onu kendi haline bırak diyor... Ben bencesini açıklayım, yoldur, Allah'ın, Adem'i yaratmasından sonra insanoğluna kendi varlığını ve birliğini bildirdiği, dünya hayatını, ölüm ötesi hayatını düzene sokması için yapması gerekenleri bildirdiği... Yanlışı, doğruyu gösterdiği... Ve sonra Akıla havale ettiği yol... Ve her yaratılmış beyin kendi nasibi ölçüsünde değerlendirdi... Din yol ise, peygamberde o yolun rehberidir... Ama peygamberi Kuran'ın tanımı dışında, abartılı ve şirke sürükleyici niteliklerle tanımlamak en başta O'na haksızlık yapmış olmaktır... Mesela sayın Bekir'in son iletisinin başında yazmış olduğu gibi, "beni herşeyden daha çok sevmedikçe iman etmiş olmazsınız" sözü Kuran'ın peygamber tanımına aykırıdır... Kuran'ı okuyan peygambere hitabı görecektir... İnsanlar sevdikleri varlığa çok farklı anlamlar yükleyebilirler, bu geçmiş yüzyıllardan bu yana böyle olmuştur... Ama dikkat etmek gerekli, peygamberimiz resmini dahi çizdirmemiş, ki müslümanlar şirke sapmasınlar diye... Onun bütün yaşamı mütevazilik içinde geçmiş, asla kahkaha ile gülmemiş, hiçbir zaman tam anlamıyla karnı doymamış, insanlar içinde otururken onlardan yükseğe oturmamış, nerede bir çocuk görse başını okşamış, merhamet timsali ama zalime karşı dimdik duran bir insandır Resul... Onun yaşamı boyunca mütevazi ve mahcup halini bilen, okuyan, ve Kuran'dan haberdar olan Resulun ne söyleyip ne söylemeyeceğini tahmin eder... Sevmek çok başka birşey, sevdiğine sahip çıkmak, onun yanında olmak, güzel bir şey... Ama hiç bir sevgi ve övgü ALLAH'ın önüne geçmemeli... Herşeyden daha çok sevilmesi gereken ve övgülerin en güzeli ALLAH'a aittir... O yüzden peygamberler insan olarak gönderilmiştir, bizi anlasınlar, onları anlayalım diye... Yoksa Kuranda dendiği gibi Allah dileseydi Melekut aleminden birinide tebliğci gönderirdi... Ve insanlar Allah'ı bırakıp onun gönderdiği varlıkta görülen başkalığa tapınırlardı... Din şirki en büyük günah olarak bildirmiştir...
  7. Akıl yürütmekten kastım, akıl etmek değil... aklı kalıba sokup güdüme bırakmaktır... inanç gütmekten kastım, beyinlere hükmetmeye çalışmaktır... inancı tekelleştirmeye çalışmaktır... insan sürmekten kastım, insanı sürüleştirmektir... katagori etmekten kastım, insanları ayrıştırmaktır, etiketlemektir, karalamaktır... İslam bir kalıp değildir, benim bakış açımla... İslam yoldur... O yolda yürümek isteyen yolun, sağından, solundan, ortasından gider... ama o yol sonuçta hep aynı yere çıkacaktır... Her neye inanıyorsa inansın insanlar hep kendi değerlendirmeleri ile bakacaklardır o inanca... Ama ancak düşünebilenler, sorgulayanlar, nedenini, niçinini, nasılını anlamaya çalışanlar çaba gösterecekler... anlamaya çalışmayıp tek düze yaşayanlar öğretilmiş, ezberletilmiş, belli kalıplar içinde durarak tek pencereden bakanlar boşa yaşamış olacaklar... Kuran'ın fitne hakkında ayetleri... ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ (7) O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihdir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. TEVBE SÛRESİ (47) Eğer onlar da sizin içinizde (sefere) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah zalimleri hakkıyla bilendir. “Anarşi ve Terör” kavramlarının KUR'AN terminolojisinde karşılığı, “FİTNE” kelimesiyle ifade edilmiştir. Modernizm dediğimiz şey, en kapsamlı bir şekilde materyalizm ve emperyalizmin birkaç asırdır hayatımızı istila eden sistemleşmiş halinden başkası değil. Çok esnek telleri olan şeffaf bir kafestir bu. Sokaklarda nasıl asıp kestiğinin senfonisini icra eden külhanbeylerinden çok daha kaba ve softadır. Hiç de yabancısı olmadığımız bir kısım ayak oyunlarıyla, çağdaşlık, bilimsellik, moda gibi herhangi bir sahih temele oturmayan sloganlarla her din ve her kültürden insanı birkaç cihetle kendisine çeken büyülü bir dünya. Bu onmaz kıskaçtan kurtulmanın yegane çaresi ya intihar etmek, ya hapishaneye girmek ya da tımarhaneye sığınmaktır. Edgar Morin’in teknoloji için söylediğini biz modernite için kullanabiliriz : Bu bir “megamort”, külli bir ölüm, kitlevi bir son. Böyle bir dünyada insan, insanca yaşama hakkını kaybetmiş. (mustafa akça) Fitne, anarşiye, teröre sebep olur, bir insanı öldürmekten daha kötü bir eylem olarak görülmüştür... Ve fitnenin çıktığı yerde, din bezirganları meydanda cirit atmaya başlar, insanlara korku salar, onlara istediklerini yaptırabilmek için her türlü hileye baş vururlar... Ve bu bir zaman sonra toplumsal kaosa, kargaşaya neden olur... Katagorize etme girişimleri insanları saflara ayırır, ve kimin neyi savunduğu bile anlaşılmaz olur... Böyle bir ortamda ne din, ne insanlık değerleri, ne bütünlüğü muhafaza eden başka etkenler anlaşılır olur... İki duvar arasına sıkıştığını düşünen insanlar artık düşünce de üretemezler, sadece seyirci olurlar, sürüler halinde izleyici olurlar... Ötesinde bir gelişim görmek mümkün olmayacaktır... Yani fitne bir virüstür, topluma yayılırsa bütün bir toplumu hasta edecektir... Bu fitneyi yapanlar bazen dindar görünen kişiler olur, bazen dini alaya alanlar olur, her ne olursa olsunlar ortada tek gerçek vardır, fitneciler kendilerinden başka hiçbir şeyi sevmezler... Tek benzerlikleri insan sevgisinden nasip almamış olmalarıdır... Selamlar
  8. (istanbul müftülüğü açıklaması) Ateizmin İddiaları Ateizmi iyi anlamak ve ona ikna edici cevaplar verebilmek için iddialarının neler olduğuna öncelikle bakmak gerekmektedir. Böylelikle ateistlerin Tanrı inancı hakkında neler düşündüğünü görmüş ve hangi noktadan hareketle dine karşı çıktıklarını anlamış olacağız. Doğrusu ateistlerin Tanrı inancı hakkında neler söyleyebileceklerini tahmin etmek zor olmayacaktır. Zaten ateizmin tanımı verilirken az çok bu iddialara değinilmişti. Ancak bu iddiaları daha detaylı bir şekilde ele alarak tahlil etmek ve tartışmak yararlı olacaktır. Ateistler, dini içeriden ve dışarıdan olmak üzere genelde iki şekilde eleştirmeye çalışmışlardır. Dışarıdan yapılan eleştirilerde, birinci bölümde de görüldüğü gibi, pozitivizm esas alınmış ve dinî inancın doğası üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede din sosyal, psikolojik ya da antropolojik bir fenomen olarak kabul edilmiş, şu veya bu gerekçelerle sonradan ortaya çıkmıştır biçiminde birtakım dar ve gülünç görüşlerle izah edilmeye çalışılmıştır. İkinci olarak ise din, ateistlerce içeriden eleştirilmeye çalışılmıştır. Buna göre ateist dinî inancın mahiyetini göz önünde bulundurmuş, Tanrı kavramını ve bu kavramla ilgili dindar insanların ifadelerini kendine esas almış ve onlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunu yaparken birtakım çelişki ya da tutarsızlıklarla karşılaştığını iddia ederek Tanrı inancını çürüttüğünü sanmıştır. Ancak ateistin Tanrı kavramını anlamakta yetersiz kaldığı ve ön yargılarından bir türlü kurtulamadığı görülmektedir. Öyle ki karşı tarafı tutarsız olmakla itham eden ateistin kendisi çelişik ifadeler kullanmıştır. Ateistler çoğunlukla dini anlamakta zorlanmışlardır. Dini olduğu gibi anlamayan ve dindar insanın ne hissettiğini bilmeyen ateistler bu durumda dinî inançları çarpıtmaya çalışmışlardır. Aksi takdirde ellerinde pek fazla malzeme bulunmayan ve orijinal bir iddiaları olmayan ateistlerin yapabilecekleri fazla bir şey de yoktur. Bizleri Tanrı’nın varlığına götüren evrenin gerçekliğinden kimse şüphe etmez. İçerdiği bütün varlıklarla Tanrı’nın varlığı lehinde güçlü bir kanıt olan evreni (gerek teorik ve gerekse pratik açıdan) yaratıcısız olarak düşünmek te imkânsızdır. İnsanın aklına böyle bir şey gelse bile bunun gerçekleşebileceğini zannetmek ihtimal dışıdır. Nitekim ateistlerin birtakım anlamsız ve belirsiz terimlerle açıklama getirmeye çalıştıkları ve tıkandıkları görülmektedir. Teorik açıdan güçlü olamayan ateistin bütün kozu şu veya bu şekilde inanan insanın yaşam biçimini, dünya görüşünü, varlık âlemiyle ilgili düşüncelerini ve kanaatlerini eleştirmekten ibaret kalacaktır. Yani aktif olan, elinde tezi, iddiası ve kanıtı bulunan teisttir. Elinde iddiası, kanıtı ve orijinal düşüncesi bulunmayan ise ateistin kendisidir. O’nun yapabileceği tek şey sonuç itibariyle ya reddetmek ya da susmak olacaktır. Nitekim gerçek ateist, ateist olduğunu dahi açıklama gereğini duymayan bununla birlikte iç dünyasında problemin sıkıntısını hisseden kişidir. Ne yazık ki günümüz ateistlerinin büyük bir kısmı günlük ideolojilerin yapay ilkeleriyle dinden kopan kişiler olmuştur. İnanmadığı halde Tanrı’nın varlığının çürütülmesinin imkânsız olduğunu anlayan ve bunu itiraf eden Bertrand Russell gibi düşünürler bulunsa da çoğu ateist aynı olgunluğu gösterememiş, her şeye rağmen ideolojik saplantılar uğruna fikirlerinden ve ön yargılarından vazgeçmemişlerdir. İslâm'a göre Tanrı’nın varlığının yanı sıra içerisinde Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. İsâ ve Hz. Muhammed’in bulunduğu bütün peygamberlere ve âhiret hayatına iman etmek temel inanç esaslarıdır. İslâmiyet’te dili, dini, ırkı, mezhebi ve toplumdaki sosyal statüsü ne olursa olsun herhangi bir insanın tam olarak mü’min sayılabilmesi için her üç konuda da tereddütsüz bir şekilde inanç sahibi olması yeterlidir. İnanan insanları ateistlerden ayıran temel nitelik de onların bu esasları benimsemeleridir. Ateistlerin temel özellikleri ise söz konusu inanç esaslarını reddetmiş olmalarıdır. Tahmin edilebileceği gibi günümüzde dini reddeden bir kişi bu ilkeler etrafında eleştirilerini sıralamakta ve itirazlarını dile getirmektedir. Buradan hareketle ateistlerin iddialarını genel olarak üç grupta ele almak mümkündür: 1. Tanrı’nın varlığıyla ilgili olarak ileri sürülen itirazlar. 2. Peygamberlerle ilgili olarak dile getirilen tenkitler. 3. Âhiret hayatıyla ilgili itirazlar. Bir ateist Tanrı’yı reddettiği zaman doğal olarak peygamberleri ve âhiret hayatını da inkâr etmiş olmaktadır. Dolayısıyla birine inanarak diğerlerine inanmazlık etmesi ihtimal dahilinde değildir. Ancak bazı insanların Tanrı’ya inandığı halde peygamberlere veya âhiret hayatına ilgi duymadığı ya da inanmadığı görülmektedir. Yine aynı şekilde bazı filozofların da Tanrı’nın varlığını reddettiği halde sonsuzluğa ya da ruhun ölümsüzlüğüne inanmış olduğu bilinmektedir. Ancak bütün bunlara rağmen bir insana mümin denebilmesi için Tanrı inancı esas olmak üzere her üç konuya da inanması gerekmektedir. Aynı şekilde bir insanın ateist olmasının ölçüsü de kısaca Tanrı inancı başta olmak üzere her üç inancı açıkça reddetmesidir. Bir insanın Tanrı’nın varlığına inanmasına rağmen peygamber ve âhiret inancından habersiz olarak yaşamış olması onun ateist olduğu anlamına gelmez. Böyle bir insan mümindir. Ancak bu duruma rağmen Tanrı’ya inanan bir insanın da (şayet daha sonra bilgilenmiş ise) bu inancının gereği olarak peygamberlerin varlığına inanması ve onların mesajlarını kabul etmesi gerekecektir. Daha önce de ifade edildiği gibi ateistlerin temel itirazları Tanrı’nın varlığıyla ilgili olmuştur. Filozof olsun veya olmasın pek çok ateist bu konu da birtakım iddialarda bulunmuştur. Öncelikle Tanrı’nın var olmadığını ileri sürmüş, varlığıyla ilgili getirilen kanıtları da reddetmişlerdir. Bunu yaparken de daha önce görüldüğü gibi çeşitli gerekçelere dayanarak itirazlar ortaya koymuşlardır. Bu teorilerin bir kısmı felsefî olduğu gibi, psikolojik, sosyolojik ve antropolojik olanları da vardır. İleride ayrıntılı olarak ele alacağımız bu teorilerle ateistler Tanrı inancını çürütmeye çalışmışlardır. Ancak bunda başarılı olamadıkları gibi kendi içlerinde de tutarsızdırlar. Ne var ki bu teorilerin bazı çevrelerce birer ideolojik dogma halinde savunulması onlara günümüze kadar yaşama imkânı tanımıştır. Öyle ki dindar insanlar dinle ilgili bir konuda tartışma ve konuşmaya açık iken, ateizmini ideoloji olarak savunanlar fikirlerinin tartışılmasını ve sorgulanmasını kesinlikle kabul etmemiş-lerdir. Bu tavırlarını da temelsiz ve asılsız ithamlarla örtmeye çalışmış, kaçamak cevaplarla konuyu geçiştirme yoluna gitmişlerdir. Ateistlerin Tanrı’nın varlığıyla ilgili olarak yüzyılımızda dile getirmiş oldukları en temel iddialardan biri, Tanrı inancının bilimsel olmadığıyla ilgili fikirleridir. Bilimsel çalışmaların Tanrı inancını bertaraf ettiğini düşünen bazı ateistler inanan insanları bilim dışı olmakla suçlamışlardır. Bu kişiler Tanrı’nın varlığının bilimsel olarak ispatlanamayaca-ğını, duyumlarla algılanmasının ve tecrübe edilmesinin de mümkün olmadığını dile getirmişlerdir. Ateistler Tanrı’yı reddetmenin yanında doğal olarak evrenin ve canlılar dünyasının oluşumuyla ilgili açıklamalar da getirmek durumunda kalmışlardır. Dolayısıyla evrenin kendi başına var olduğunu, yani yaratılmadığını, kendi iç yasaları çerçevesinde bugünlere geldiğini, dışarıdan bir müdaheleyle de (Tanrı’nın iradesiyle) şekillenmediğini iddia etmişlerdir. Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen ateistler doğal olarak peygamberlere ve onların Tanrı’dan vahiy aldıklarına da inanmamışlardır. Onlara göre Tanrı’nın bir insanı görevlendirmesi ya da o kişinin Tanrı’dan mesaj alması mümkün değildir. Bu süreçte anlatılan olayların onlara göre gerçek olması da mümkün değildir. Peygamberliği ve vahyi reddetme günümüzde olduğu gibi bizzat peygamberlerin kendi dönemlerinde de görülmüştür. Peygamberler özellikle putperestliğe ve paganizme karşı savaş açtıkları ilk günlerde şiddetli itirazlarla karşılaşmışlar ve geleneği yıkmakla suçlanmışlardır. Bu itirazların temelinde de peygamberlere karşı inançsızlık olduğu gibi eski alışkanlıkların terkedilmesine ve yeni şeylerin kabulüne karşı bir isyan duygusu yatmaktadır. Ateistler için bir kişinin elçilik (peygamberlik) iddiasında bulunması, Tanrı’dan melek vasıtasıyla mesaj getirmesi ve ölümden sonraki yaşamdan bahsetmesi kabul edilemez bir durumdur. Onların toplumsal hayatta iyilikleri anlatarak ahlâksızlığa karşı direnmeleri, adaleti sağlamak için uğraşmaları, haksızlığa karşı gelmeleri, insanların eşit olduğunu söylemeleri ve dürüst bir yaşam sergilemeleri de aynı derecede tepkiyle karşılaşmış ve reddedilmiştir.
  9. sardunyam şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    sanada günaydın gecem Ağru dağından selam getirmiş sedoş bize
  10. Anthony Hopkins, Nicole Kidman "insan lekesi" ni izledim güzeldi, Hopkins'in hayranıyım zaten hiç tereddütsüz filmlerini izlemek isteyeceğim nadir aktörlerden biri... Kidman'da aynı şekilde beğendiğim bir aktrist...
  11. Leylam, bazen bir eşya, bir oyuncak, bir şarkı, bir koku alıp bizi anılara sürükler... Bir plastik top, seni nerelere götürdü tahmin edebilirim...
  12. sardunyam şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    olsun canım, Ağru dağından selam gelmiş ya oda yeter
  13. sardunyam şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    günaydın, Diloşum hoşgeldin... Ağru dağından sefalar getirmişsin canem
  14. Bir bütünü parçalamanın, dostlukları bozmanın, en kolay ve etkili yolu, insanların içine fitne sokmaktır... Brain ve Katakuta... Mevzuya dahil olmuşsunuz, ama biraz uzak bakmışsınız, sizin bahsettiğiniz şey ile benim anlatmak istediğim şey aynı değil... Sizin inançsızlığınız beni zerre kadar ilgilendirmiyor, ben seçimimi yapmışım inanıyorum buda sizi ilgilendirmez... Size herhangi bir fikri dayatmadım, bu benim meselem değil... Ben aklıma uygun bulduğumu, düşünerek, değerlendirerek, bilerek ve isteyerek tercih ettim... İnancı ve inancın getirilerini çok kez tartıştık... yine tartışacağız ben inanmak için milyonlarca neden bulurum, siz bulamazsınız o sizin sorununuz... Objektif bakın, objektif ve geniş açı ile değerlendirin ben "insan özgürlüğünden" yanayım... .... Fitne kendini en kolay cehaletin içinde büyütür, sahiplendiği herhangi bir değere karşı bilgisiz olan insanlar bu uğurda mücadele ederken farkında olmadan fitneye kapılır, ve faydalı olayım derken telafisi mümkün olmayan zararlar verebilirler... O yüzden bilgi cehaletin katilidir, eğitim ve gelişim fitnenin zararlarını en aza indiren değerdir...
  15. Kovboy Kürtler DÜN Milliyet Gazetesi’nin birinci sayfasındaki kovboy şapkalı damat fotoğrafını görünce, yazımın konusu kendiliğinden çıktı. Fotoğrafta Kuzey Irak’taki bir düğün sahnesi görülüyordu. Damat başına Teksas tarzı bir kovboy şapkası takmıştı. Kuzey Irak’ta düğünlerde bu şapkalar moda olmuş. Bana göre, eski peşmergenin yeni halini en güzel anlatan fotoğraf işte budur. Tabii Kuzey Irak gerçeğini de... * * * Bir gazeteci olarak bugün rakip bir gazetenin genel yayın yönetmenini ve bir yazarını gönülden kutlamak istiyorum. İçimdeki "gazetecilik hasedini" büyük bir maharetle, "gıptaya" çevirip, bu duygularımı aktaracağım. Milliyet Gazetesi, bence bu yıl gazetecilik ödüllerine şimdiden aday olacak güzel bir iş yaptı. Kuzey Irak’ta, yani hepimizin gözü önünde olup bitenleri hem merak çekecek, hem de bilgi verecek şekilde bize aktardı. Kimin fikri diye araştırdım. Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’in fikriymiş. Diziyi gazetenin ekonomi yazarlarından Serpil Yılmaz yaptı. Kuzey Irak’ta Türkiye’den giden işadamlarının yaptığı işleri son derece çarpıcı gözlemler ve rakamlarla anlattı. Geçenlerde Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı’nın bir açıklamasını yazmıştım. Türkiye’den Kuzey Irak’a yapılan ihracat 5 milyar doları bulmuş. Yüzlerce Türk şirketi orada inşaat yapıyor. Ama gelin görün ki, Türkiye ile Kuzey Irak Kürtleri arasındaki ilişkiler, belki de tarihlerinin en kötü döneminden geçiyor. Üstelik tamamen "belagat" zemini üzerinde büyüyen bu tartışma, yavaş yavaş kontrolden çıkmak üzere. O nedenle, hem Türkiye’nin hem Kuzey Irak Kürtlerinin, çok gerçekçi, çok sağlam ve her iki tarafın menfaatine yarayacak bir komşuluk modeli bulmaları şart oldu. Bunun için her iki tarafın kendine, en katı, en gerçekçi soruları sorması gerekir. Ben bazılarını kızdırma pahasına bu soruları sormaya başlayacağım. Yıllarca önce sorduğum şu katı sorunun ikna edici cevabını hálá almış değilim. Soru şuydu: "Türkiye doğu sınırında bir Kürt devletinin kurulmasına neden karşı? Açıkça söylenmeyen, ancak kulağımıza fısıldanan gerekçe şudur: "Çünkü o takdirde Türkiye’deki Kürtler de bu devlete katılmak ister." Ben de diyorum ki: "Niye istesinler?" Hele hele siz onları itmezseniz neden istesinler. Şu soruyu da kendi kendimize sormalıyız. Doğu sınırımızda "Sünni Arap" bir devlet mi, yoksa "İslami" etkisi daha az bir Kürt devleti mi, komşuluk açısından bize daha uygundur? O nedenle şunu söylemek istiyorum. Türkiye’nin Kuzey Irak politikasını artık "kırmızı çizgiler" kıskacından kurtarıp, daha gerçekçi bir temele oturtmamız lazım. Nedir bu gerçekçilik? Artık orada bir Kürt realitesinin bulunduğunu kabul etmek. Onun "özerk, federal" özelliğine saygı göstermek. Onlardan da bize ve kendi iç sorunlarımıza aynı saygı ile yaklaşmasını beklemek. Ben bu konuda çok iyimserim. Türkiye, Kuzey Iraklı Kürtlerle iyi bir ilişki kurduğu takdirde, bunun hem Kuzey Irak’a hem de Türkiye’ye çok yararlı olacağına samimi olarak inanıyorum. * * * Son sözüm Kuzey Irak’ın Kürt liderlerine. Özellikle de Barzani’ye. Bu bölgede, sadece bugünü düşünmek çok zararlıdır. Yarın Amerikalılar buradan gittiğinde, baş başa kaldığımızda Kürtleri bekleyen şey, mutlu bir gelecek olmayacak. Öfkeli bir İran, öfkeli bir Suriye, öfkeli bir Sünni Arap dünyası ve öfkeli bir Türkiye. Üstelik Irak savaşının, bir zamanların savaşmayı bilmeyen Sünni Araplarından, cengaver bir millet yaratmak üzere olduğunu da unutmamak lazım. Anlayacağınız bir gün Türkiye’ye muhtaç olacağınız günler gelebilir. Ertuğrul Özkök'ün bugün ki yazısı, bakalım Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni daha neler yumurtlayacak...
  16. Herşeyde her yasayı oldu bittiye getirenler bunuda böylelikle gider ayak geçirdiler... Abd işi sağlama aldı, bakarsın bir daha ki seçimde ummadıkları şeyler olabilirdi... Petrol şirketleri diretti, yasa geçti... Ama bunu umursamayacaklarda var, Akp'nin sattığı hiçbir şeyi umursamadıkları gibi...
  17. Atatürk'ün adı yetiyor bunlara da ondan sevgili gelincik...
  18. Kanaltürk kimlerin yoluna taş koyuyor... Kimlerin maskesini düşürüyor, kimleri kızdırıyor da onu karalıyorlar? Chp'nin Kanaltürk'e destek vermesini neden yadırgıyor ki bu kişiler, Chp muhalefet, Kanaltürk'te Akp'nin kirli işbirliklerini belgelerle, ortaya koyuyor... Chp'yi ve Kanaltürk'ü karalayanlar, Karaya Ak diyor... Ben hiç şaşırmıyorum...
  19. Leyla Zana ne açıklamıştı, Kürtlerin 3 lideri var Barzani, Talabani ve Öcalan... Ve Başbakan bu adamalara sayın diye hitap ediyor...
  20. Çalıkuşum, ben geldim ve gidiyorum bir sarılayım ohhh, seni seviyorum tatlım... bekle beni izmir heran gelebilirim
  21. şaka yapıyor, bizi kandırıyor, gebertcem onu ben
  22. Kaan'ım, kardeşim seni çok seviyorum... Leylam, seni de çok seviyorum... Cadım seni heç sevmiyorum... sen ütü yaptın ben bütün gün neler yaptım biliyonmu canem, yarında çok işim var, perşembe dinlenicem, cuma yine yoğunum, tembel cadı, ne kadar yoğunum görüyünmu, arada sana laf bile yetiştiriyorum...
  23. Ayşegülüm... Evet sende bir Koç'tun değil mi? Nice mutlu, sağlıklı ve huzur dolu yaşlar ve yıllar diliyorum sevgili arkadaşım... Sevdiklerin de sen hep bir arada ve hep mutlu olun... Hayat sana karşı her zaman cömert olsun... Seni seviyoruz...
  24. canım arkadaşım, son cümlen varya, işte o harika... düşünen, sorgulayan, araştıran beyin... işte fitne bunlara işlemez... Çünkü düşünen, araştıran, sorgulayan bilir ki insan robot değildir, insan "et kemik" bir bedene sahip, sınırlı bedeninde, sınırsız düşünce üretebilen bir ruh sahibidir... hiç kimse düşüncelerinden esir alınamaz... Ve kimse kimseye kendi tecrübelerini empoze edemez, ben senin tecrübe ve bilgilerinle gelişemem, sende benimkilerle... kendi hatalarımız ve sorgularımızla var olacağız... hele ki mevzu inanç ise bu konuda asla dayatmacı olamayız... akıl sahibi olan dilediğini okur, dilediği gibi düşünür... ve söylediğin gibi birilerinin beyin yıkamasıyla edinilen şeye bilgi denmez, ancak kurgu denir, kurulmuşluk denir... ve ondan hiç bir fayda da alınamaz... madem her insan kendi yaşamışlığının, kendi düşüncelerinin sorumluluğuna sahiptir öyle ise özgür bırakılmalıdır...
  25. Dini öğretilerin ehemmiyetle üzerinde durduğu bir kelimedir "fitne"... Şeytani bir eylemdir... Şeytanilerin eylemidir... Bir toplumda, insanlar arasında kendi fikirsel dayatmalarını tek doğru olarak göstermek ve kendileri gibi düşünmeyenleri "tukaka" göstermektir fitne... Ellerinde bir elbise vardır yani bir kalıp o kalıbı herkese giydirmektir bütün dertleri... Özgür bırakmazlar hiç kimseyi... Vicdanlara bile hükmetmeye çabalarlar... Akıllara hükmetmeleri, inançlara hükmetmeleri yetmezmiş gibi... Akıl yürütmeyi, inanç gütmeyi, insan sürmeyi, katagori etmeyi sever fitneciler... Fitne sözlük anlamı...1 . Karışıklık, kargaşa: "Fitneyi bastırmak kolay değil."- 2 . sıfat Fitneci, ara bozucu. Bu tip insanları her yerde görmek mümkündür, eğer sizi aralarına almalarını isterseniz onlara uymanız gerekir, çünkü asla sizi olduğunuz gibi kabullenmezler, onlar gibi olmalısınız... Oysa insan ne olduğunu, ne istediğini, istemediğini, vicdani sorumluluğunu, özgürlüğün değerini iyi bilmek zorundadır... İnsan yaşadığı dünyada hayatın getirdiği bir çok sıkıntıyla sınandığını, kendisine has duygu ve düşünceleri olduğunu, bunlarla yaşamak zorunda olduğunu, deneyimledikçe, öğrendikçe, anladıkça var olacaktır, kendisi olduğu sürece kendi düşüncelerinden sorumlu olacaktır, herkes bir başkası gibi olamayacağını bilir... Fitneyi konuşmaya devam edeceğiz... Selamlar

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.