sardunyam tarafından postalanan herşey
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
amin inşallah hepimiz bu ramazan daha mutlu oluruz... bütün açlıklarımızı doyursun Yaratan... merakla bekleyeceğim ama bu arada ne olduğunuda çözmeye çalışacağım... tamam ses etmedim şşşşşşşşttt
-
diloş...
Bendeki kevgirin deliklerini doldurdun bile... iyiki varsın... peki sana KAŞINTI demem papatyalar sen varsın diye o kadar güzeldiler...
-
NATALİA
ay duydum burada bedava fokurdaşılıyormuş, güzelleşiliyormuş banada yer varmı kazanda... kemiklerim sızlıyorda iyi gelir dediler... kız natalia sayfayı okudumda ne çatlak şeysiniz siz ya hiç güleceğim yoktu bayılttınız beni... hoş muhabbetleriniz olsun şeker şeyler...
-
sedelina
hayırlı Ramazanlar Sedelinam, getirdiği bütün güzellikleri kucağına bıraksın bu ay...
-
Frozen......
Cadım, canem Rapunzelim... Hayırlı Ramazanlar bereketli sofralar neşe dolu gönüller diliyorum...
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
bizde mevsimler gibiyiz değilmi Leylam halden hale giriyoruz... kah yağıyor, kah gürlüyor, kah susuyor, kah çiçekler açıyoruz... insanın yanında aynı duygularla ve aynı gözlerle bakan bir çift göz varsa her mevsim bahar olur... Leylam sen gibi... neler keşfederdim kimbilir... belki birgün inşallah... Seninde Ramazan ayın hayırlı ve uğurlu olsun... Bol neşe getirsin gönlüne... inşallah iğdem, hep beraber olalım paylaşalım ne varsa... ve çoğalalım birlikte...
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
seninde bidenecik Leylam sahurlarda buluşalım, dualarda buluşalım...
-
diloş...
ekstra duble diyorsun yani canım bir tokuşturalım istersen makyaj yapınca yüzüm kaşınıyor rimel sürünce gözüm kaşınıyor anacım ben zaten söğüş bir insanım istesemde fazla kremalı olamıyorum... canım yumurtamı çekti ne sen varya sen bir içim su gibisin, duru, yalın, gizemli, sır gibisin... Leylam, tomurcuğum kalbimiz isabet alıyor galiba bize siper oluyor ve hep o yaralanıyor... tıpkı senin gibi...
-
Tutku ( İftiharla Sunarım )
Bozan bunu çok beğendim... çok güzel ifadeler bunlar yüreğine sağlık... hele son mısra
-
Aysummcumm'un doğum günü..
Aysum sende benim canımsın Gecem yağmurum sen bu mahallenin bekçisimisin noluyoz dağıttın bizi beaa
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
efenim Ramazan hazırlıkları yapıyorum ve bu gece ilk sahurumuz bu bakımdanda bir başka duyguyla doluyum... hayırlar getirsin bereket ve huzur getirsin Ramazan ayımız... İğdem hayırlı Ramazanlar diliyorum... hepimize... sürpriz mi? ne kadar bekleyeceğiz? bi ipucu versen diyorum nasıl bir sürpriz olacak? olduğumuzdan daha duygusal olduğumuzda bizi nereye kapatırlar anacım?
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
Keşke ya keşke burada olabilseydin yaz ayları için yapmayı planladığımız çılgınlıkları sonbaharla melankoliye terk ederdik ve muhtemelen çok derinlere iner (ordan çıktığımız söylenemez ya neysee) başka duyguların tadını birlikte çıkartırdık... şimdi düşünsenize sarı yapraklar içinde bastığımız yerlerin hışırtısı, nemli kokusu ve kuş sesleriyle sırtımızı bir ağaca yaslar birlikte sonbahar şarkıları söylerdik...
-
diloş...
işte geldim burdayım... çok işim var çok kendime gelmem lazım... İğdelerin en güzel kokulusu... kalplerimizden kopartıp verdiğimiz parçalar karşılık buldumu yada yerine tam oturdumu bunu bilmiyorum... ama kalplerinden birer parçayı bana verenlerin emanetini saklıyorum... İğdem, benimkide kevgir gibi ama şimdi sen demişsinki kalbinin güzelliği yüzüne yansımış bu durumda yüzümdemi kevgir gibi olar ... sana verdiğim parça heç küçük değil
-
Türkiyenin en önemli sorunu nedir?
bizde ne laiklik, ne hukuk tam uygulanmıyor ve biz kemalizmden çoktan uzaklaştık... değil kemalist bir devlet olmak neredeyse kendi ülke çıkarlarımızı koruyan ilkelere düşmanlar yarattık... evet Atatürk bugün yaşasaydı bu olanların hiç biri olmazdı... Türban sorunuda dahil... Türkiye'nin heryerinde sorun var ama onlarla ilgilenmeyenler sorun yaratarak ilgiyi oralara çekiyor... dtp nin bişeye dönüşeceği yok çünkü onlara oy veren kitle aynı zamanda ellerinde terörist başı abdullah öcalan posterleri ve sözde kürdistan bayrakları taşıyan kitle... Kürt halkı dtp ye oy vermedi... Kürtçüler oy verdi... mevcut politikacılarda politikada sorunu çözmez evet parçalanma devam ediyor ve halk farkına varana kadarda gerçekleşmiş olacak... kirli ilişkilere görüp inanacak ve irade ortaya koyacak halk lazım bize...
-
Otobüste namaz baskısı
Bir yerde istismar varsa ve buna tanık oluyorsak vicdan ve ahlak sahibi olduğumuzu iddia ediyorsak buna müdahale etmeliyiz... Ben iki şeyden büyük sıkıntı duyuyorum bir tarafta sadece din eksenli düşünen (hangi din olursa olsun) ve inandıkları şeyi diğerlerine dayatmayı yaymayı çoğalmayı ve sürüler halinde insan gruplarını sömürmeyi vazife edinenlere... iki inanç sahiplerini ve inançları alay konusu edinenlere... bu ikisi arasında fark görmüyorum... inançta inançsızlıkta temel haktır... her ikiside kutsaldır... saygı görmelidir... fikir tartışmalarını ayrı tutuyorum... önce insan olabilmeli ve inancında insanlar için ihtiyaç olabileceğini öğrenmeliyiz... inanmayan insanlarda aynı saygıyı hakediyor bence düşünce kutsaldır çünkü... neye nasıl inandığı, nasıl ve ne kadar ibadet ettiği hiç ama hiç ilgimi çekmiyor belkide size göre bunuda algılayamıyorum... insanları birey olarak değerlendiremediğimiz sürece yanlışları, ahlaksızlıkları, istismarcıları genelleriz... evet kim neyi istismar ediyorsa bunun önüne geçilmeli... din ya da başka şey... dinin tehlikeli bir silaha dönüşmesi çok kolay vicdani bir mesele olduğu için... bu konuda bilgi sahibi olmayan insanları tüm dünyada sömüren büyük din tacirleri var ve onlar bu dünyanın yüz karaları... evet din rızaya ve samimiyete dayanır, öyle olmalıdır... ama bırakmıyorlar... ben din diyen herkesi bir kefeye koymuyorum ben zaten bir din sahibiyim... anlatamadığım şey bu ülkede din elden gitmiyor ama din elden gidiyor diye kıyamet koparanlar var ve insanlar onlara inanıyor... işte silaha dönüşüyor ve birleştireceğine bölüyor...
-
Türkiyenin en önemli sorunu nedir?
arkadaşım dtp hakkında ne düşündüğünü anladık... dtp nin pkk dan ayrışması gerektiğini söylemekte ne demek oluyor ikisi birbirinden ayrımıydı ki, siz onların vekillerinden daha çok inanıyorsunuz buna, adamlar teröristlere kardeşlerimiz diyor TSK'ya dil uzatıyor milletin meclisinde bölücü politikalarına devam benim merkezim Türkiye Cumhuriyetinin ilkeleri ve toprak bütünlüğüdür... ben bir teröristi ve onu savunanı kardeş görmem ve onların meselesini mesele edinmem... kendilerine yakın buldukları o adamlar güneydoğuda hangi soruna çözüm getirmişler? insanların sıkıntıları üzerinden onların sırtını sıvazlayıp meseleniz bizim meselemizdir diyerek bölge kalkınmaz... hatta Cumhurbaşkanı oraya erzak götürür ve çok daha fazla alaka görür tabi milletin bunada ihtiyacı var... Chp bölgede sorun olduğunu kabul etmiyor bende etmiyorum... sorun birilerinin kafasında ve siyasetlerinde... dtp ve akp bölgenin sorunlarına çözümmü getiriyor yoksa sorunmu yaratıyor? dtp dönüşmez çünkü dtp bu yüzden var... sömürgecilerle işbirliği yapanlar neden dönüşsünler Türkiye'de bütün partilerde Kürt asıllı vekiller var ne bir ayrımcılık söz konusu nede başka bişey... ama dtp'nin tek varlık sebebi tahrik ve kışkırtmadır... onlarda bu görevlerini layıkıyla yerine getiriyor... Türkiye'yi bölgelerine göre ayırıp, sorunlar yaratılırsa ardından çözüm beklemek hayal olur... maksatı sorun yaratmak olanın çözümde zaten gözü yoktur... Türkiye'nin sorunları var ve bunlar genel... Kalkınma, adalet, eşitlik her yerde hiç bir ırk ayrımı yapmadan olmalı ve böylesi desteklenmeli... bir kesimi ayırıp onlar adına ne koparsam kar diyenlerin bu ülkeye fayda sağlayacağını hayal etmeyin...
-
Otobüste namaz baskısı
Mesele bana saygı duyup duymamanız değil yine çarpıtıyorsunuz. İslami kaygıdan söz ediyorsunuz ben bu nasıl bir kaygı diyorum cevap yok... sonra size soru sorma hakkını kim verdi diyorsunuz, ortaya bişey atarsanız o karşılığını bulur ve bunu sormak en tabi haktır... ve diyorum ki, eğer birileri islami kaygı taşıyorsa bizim gibi insanlarda Cumhuriyet adına kaygı duyuyor o zaman ne diyorsunuz "kalıplaşmış sözler ve şablon"... işte bu çifte standarttır... kurslar, camiler neden beni ilgilendirmiyor oralarda benimde vergilerim var sizi ilgilendirecek ama beni ilgilendirmeyecek öyle mi? komik olmayın... dini istismar edenlerin kaygıları var ve hepsi maddi... çıkar dünyasında çıkar kavgası...
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
SEDEF ÇİÇEĞİ Mahkeme salonunda seksen yaşlarında yaşlı çiftin durumu içler acısıydı... Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini süzüyordu... Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: -“Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?” dedi. Yaşlı kadın derin bir nefes aldıktan sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı: -“Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan...” Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri hergün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu... Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci davayı zliyordu. Kadın ne diyecekti? Herkes onu dinliyordu... Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti: -“Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi... O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla sulayacağım diye... İyi gelirmiş derlerdi... 50 yıl oldu, bu herif bi gece kalkıp bi kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi... Taki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben böyle bi adamla 50 yıl geçirdim... Hayatımı, umudumu herşeyimi verdim... Ondan hiçbir şey görmedim... Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim... Onsuz daha iyiyim yemin ederim.” Hakim yaşlı adama dönerek: -“Diyeceğin bir şey varmı, baba?” dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utançlığını hissettiren yüz ifadesi ile hakime yöneldi... Tane tane konuşmaya başladı: -“Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin görkemli görünümüye büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime’mi de orada tanıdım, sedefleride... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın gezinsin, dedi... Hekimi dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: -“Gece çiçeği sularsan canlanır.” dedim adak dilettim. Hergece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim, her gece o çiçek ben oldum sanki...” dedi adam, o yaştaki bir adamdan beklenmeyen ifadelerle... -“Her gece o yattıktan sonra kalktım saksıdaki suyu boşalttım... sedef gece sulanmayı sevmez hakim bey... geçen gecede yaşlılık işte bende uyuyakalmışım... uyanamadım, uyandıramadım... çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi... suçlandım... sesimi çıkarmadım...” alıntıdır...
-
Frozen......
kız Diloş çok hayırsız çıktın sen, ilhamicik daha yeni yeni toparlanıyordu yine yoğun bakıma alcekler şimdi ciddiyet... Işıklı bir kelebek... Evranos Bey ile Nurhan Hanım'ın aşkları... Işıklı bir kelebek Söylesene iki gözüm, büyük aşklar nereye gömülür? Çok sevenler de, onlar bile mi ölür? Kıymetli efendim, büyük aşklara da kıyabildiğine göre Tanrı, kim bilir belki de o hiç âşık olmamış biridir. Ama toprak, değil mi aziz efendim, herhalde çok sevmiş gövdeleri en şefkatli elleriyle eritir. Nurhan Hanım, Evranos Bey'i yeni yitirdi. "Elim varmadı, arayamadım" dedim telefonda, "Rica ederim, bunlardan bahsetmeyelim" dedi. Yarım bir cümle. Tatlı, zarif sesi, hayatta olanlara hayattan bahsetme terbiyesi ile inceldi. Tanrı'dan daha ziyade iyi insanların duasına inanan bir eski hanımefendi olarak, "Sen nasılsın, iyi misin?" diye sorup durdu. Gittiğim yerlerden söz ettim biraz, öteden beriden. O uzak ülkede, otel odasına sabaha karşı giren kelebekten bahsetmeyi unuttum, sonra bir türlü gitmediğinden. O da bahsetmedi zaten, Evranos Bey'den veya duvarlara bakıp düşündüklerinden. Sadece "Kitapların arasında resmini buldum" dedi, "Ne kadar zayıflamış meğer. Nasıl görmedik biz..." gibi yarım bir cümle. Sormadım gerisini, söylemezdi de. Sonra parça parça uçuşan birkaç sözcükle bir gazeteden söz etti, birinden, yazdıklarından, genç biri miydi acaba, yoksa bir profesör mü, adı neydi, neyse canım işte, "Aşka inanmıyorum diyor adam, inanabiliyor musun?" İnanabiliyorum. Yine gökten parça parça dökülen gümüş parçaları gibi sözcüklerle anlatacağı şeyin etrafında uçuşuyor Nurhan Hanım: "Ona Evranos'a yazdığım şiiri göndereceğim. Elli sekiz yıl, dile kolay. Nasıl inanılmaz aşka?" Bir müzisyen dostu bestelemek için almış şiiri. Sonra o da ölüp gitmiş. Şarkı kaybolmuş yıllarca. Derken geçenlerde çıkmış ortaya, TRT radyosunun arşivlerinde, "Seninle gördüm, gözümün ışığısın..." diye başlıyormuş. Sonra... Sonra işte elli sekiz yıl devam ediyormuş. Nurhan Hanım notalarını çıkaramıyor şimdi. Belki sonra. Belki. Sonra. 58 yıl sevenler... Canım efendim, telkâri kalplerimizin bir teli kırıldığında burulduğu yerden, tam oradan mı kanar içimiz? Çok büyük, çok uzun aşklar bölündüğünde bir derin uykuyla, kimin rüyası hayra yorulur artık? Kopmuş bir gelin teli gibi rüzgârda, bir eski aynadan dökülen sır gibi değil midir hayat artık? Yerine koysan konulmaz, koymasan... Elli sekiz yıl bir adamı sevmiş kadınlar, bir o kadar yıl bir kadını sevmiş adamlar, söylesene benim güzel efendim, bu dünya tarihinin göğüs cebine bayramlık bir mendil gibi düzgün ve temiz iliştirilmeli, değil mi? Kolalı, jilet gibi ütülü, ilk günkü gibi...Nurhan Hanım öyle uzun uzun anlatmadı hiçbir şeyi. Gümüş varak yaprakları gibi tülümsü, dolaştı sözleri anlatacaklarının etrafında. Ağırlığını bilmeyen kelebekler gibi uçuştu. "Biliyorum yazarsın şimdi bunu" dedi. Büyük aşklar gömülmez Aldım tuttum elimde sözlerini, sözlerin gümüş sırrı parmaklarıma yapıştı. Parçalamayayım dedim ama hepsi, onun sesinden ayrıldığında su damlaları gibi dağıldı. Avucumun tam içinde biriktirdim kalanları. Vallahi billahi, bu kadarı kaldı. Ne kalsa geri, bir yazı için fazlaydı. Benim tatlı efendim, benim kalbimin yarısı, büyük aşklar gömülmezler. Onlar, avuç içinde kalanlarla bile anlatılmalı. Anlatıldıkça, kumdan kaleler yapan çocukların elden ele, bütün gövdelerini eğerek dolaştırması gibi denizi, aramızda dolaşmalı, hepimizin kalelerinin duvarlarını delerek sızmalı. Aziz efendim, çünkü insanlar aşka inanmalı. İki gözüm, ikimizin adı, Nurhan Hanım'la Evranos Bey'in adlarının yanına, kelebeklerin telkâri kanadına yazılmalı. alıntıdır...
-
diloş...
KALBİMİZDEKİ YARALAR Genç bir adam kentin merkezinde durmuş, o yöredeki en güzel kalbin kendi kalbi olduğunu söylüyordu. Çevresinde büyük bir kalabalık olmuştu. Herkes en küçük bir leke ya da çatlak olmayan bu kalbe imrenerek bakıyor, onun güzelliğini konuşuyordu. Sonunda hepsi de bu kalbin gördükleri en güzel kalp olduğuna karar verdiler. Genç adam çok gururlandı ve daha yüksek sesle kalbini övmeye başladı. Aniden kalabalığın önünde yaşlı bir adam ortaya çıktı kalbinin güzelliğini öven bu adama seslendi; 'Bir dakika genç adam `'dedi''senin kalbin benimki kadar güzel değil.' Kalabalık ve genç adam hep birlikte yaşlı adamın kalbine baktılar. Çok güçlü atıyordu ama izler ve yarıklarla doluydu. Kimi parçaları yok olmuştu, kimi parçaların yerine küçük, küçük parçalar konmuştu, ancak bunlar tam yerine oturmamıştı,gelişi güzel konmuştu ve kimi yerlerinde kocaman oyuklar vardı. İnsanlar hayretle baktılar' 'Nasıl bu adam kalbinin daha güzel olduğunu söyleyebiliyor? Dediler. Genç adam da yaşlı adamın kalbinin haline baktı ve''şaka yapıyor olmalısın''dedi' kendi kalbini nasıl olurda benimkiyle karşılaştırabilirsin. Bak benimki mükemmel, senin ki ise yarık ve eksiklerle dolu'' Yaşlı adam kendisinden emin biçimde yanıtladı genç adamı; ''Evet'' dedi .'seninki mükemmel görünüyor, ben seninkiyle yarışamam, Ama bak, benim kalbimde gördüğün her yarık sevgimi verdiğim bir kişiyi temsil eder. Kalbimin bir parçasını koparıp onlara verdim ve çoğu kez onlarda bana kendi kalplerinden birer parça koparıp verdiler. Ama tam benim parçanın büyüklüğünde olmadığı için arada boşluklar kaldı.Ancak ben buboşluklara Şükrediyorum. Çünkü onlar,paylaşılan sevgileri bana anımsatıyor. Bazen ben insanlara sevgimi cömertce vermeme karşın onlar bana karşılığını vermediler.Bu derin boşlukların nedeni işte bu karşılık alamadığım sevgilerdir. Bunlar acı veriyor ama olsun,onlar da benim sevgime karşılık vermeyen insanları bana anımsatıyorlar. Ben yine de benim sevgime karşılık verecekleri bu boşlukları dolduracakları günü bekliyorum. (?) alıntıdır...
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
bana ölümü hatırlatan şarkıyı dinliyorum... her kelime yalan, her yürek vefasız can üzgün perişan, can suskun kararsız çek git diyor şeytan, git sessiz sedasız ve gittiğin zaman sanmaki ağlayıp sızlarlar ardından ben bu dünyadan dosttan düşmandan aldım payımı gidiyorum günahlarımla sevaplarımla aldım başımı gidiyorum gitgide yüreğime, ince bir sızı girse, gizli bir ateş beni yaksada, gidiyorum ben bu hayattan aşktan sevdadan aldım payımı gidiyorum günahlarımla sevaplarımla aldım başımı gidiyorum her duygu yıpranmış, her bakış anlamsız, can bıkmış usanmış, can çökmüş, sabahsız... çek git diyor şeytan, git sessiz sedasız ve gittiğin zaman sanmaki bir kal diyen çıkar ardından... Yonca Lodi
-
NASIL ÖLMEK İSTERSİNİZ...?
huzur içinde ve dua ederek, sevdiğim bir şarkıyı dinleyerek... inşallah bu dünyadan fayda yok, ötekide şüpheli...
-
*N O S T A L J İ K Ö Ş E S İ *
YAPRAK VE SONBAHAR... “Ne yapmalıyım?” diye düşündü yaprak, panik içerisinde. Kimse bir şey söylemiyordu. Düşündü bir süre: "Evet, daha sıkı tutunmalıyım dala. Daha dikkatli beslenmeliyim. Bütün arkadaşlarım hastalanmadan önce iştahsızdılar. Bir şey yiyip içmediler ve sonra renkleri değişti. Ama ben her şeye rağmen yersem, var gücümle tutunursam, bir şey olmaz." Bu düşünce biraz olsun rahatlattı yüreğini. Dalı daha bir sıkı kavradı. Bir iki gün geçti geçmedi, bir halsizlik hissetti yaprak. Artık son başlıyordu. Yaprak öylece kaldı. Belki günlerce öyle kıpırtısız durdu, Birkaç güne kadar sararmaya başlayacaktı, Sonra eski dostu, yeni düşmanı rüzgâr onu da çekip koparacaktı. Aşağıda üst üste yığılmış arkadaşlarının arasında bir kurumuş yaprak ta o olacaktı. İnsanlar ona basıp geçecek veya bir belediye işçisi gelip onları toplayıp çöpe atacak, belki de yakacaktı. Ağlamak, bağıra çağıra ağlamak istiyordu; ama gücü kalmamıştı. Garip hissediyordu kendini. Sararmanın hâlet-i rûh iyesi sarmıştı bütün benliğini. Yapayalnızdı. Koca ulu çınar üzülmesine rağmen bir şey yapamıyordu. Teker, teker yapraklarının gidişini seyredip ağlıyordu... Ondan da ümidini kesti yaprak. Sarardı, sarardı. İçindeki su miktarı azaldı; kurudu, büzüldü. Ümitleri artık iyice sönmüştü. Artık üzerinde üç-beş sarı yaprak kalmış ağaca da, her gelişinde birkaç arkadaşını damlalarıyla koparan yağmura da, rüzgâra da küsmüştü. Hiç kimseyle konuşmuyordu. Ne yapacağını, ne olacağını, ne düşüneceğini bilmiyordu. Sadece öylece duruyor, duruyor, duruyordu. Yağmursuz bir günün akşamı rüzgâr yine geldi. Bugün biraz merhamete gelmiş olmalıydı ki, eski dostuna selâm verdi: "Günlerdir hiç konuşmuyorsun?" Yaprak kırgın gözlerle baktı ve "Çok korkuyorum." dedi, "Yalnızım, değiştim ve güçsüzüm; neler olacak bilmiyorum." Rüzgâr uzun zamandan beri ilk kez tatlı bir esintiyle okşadı eski dostunu: "Korkma! Bu, görüldüğü gibi kötü bir şey değil. Sen de, ben de kendi başımıza ve sahipsiz değiliz." dedi. Yaprak inler gibi: "Ama yok olup gideceğim” dedi. Rüzgâr güldü: "O kadar karamsar olma. Terhis oluyorsun. Buralar soğuyacak, karakış gelecek. Hayat senin için artık eğlenceli olmayacak, bir kâbus hâlini alacak. Bütün bunları çekme. Artık asıl vatanına dönme zamanın geldi." Yaprak: "Ama ben gitmek istemiyorum ki!" dedi. Rüzgâr tebessüm etti: "Seni bu dala takan, tozlandığında rahatlaman için sana yağmur gönderip yıkayan, serinlemek istediğinde beni gönderen, ısınmak istediğinde Güneş ile ısıtan tüm ihtiyaçlarını gideren, gece-gündüz adını andığın o Yüce Zat, senin en büyük isteğin olan ebedî hayatı da sana mutlaka verecektir. Sen yaşadığın sürece bir yaprağın yapması gerekenleri yaptın. Seni dala takanın istediği her şeyi yerine getirdin. O adını ananları yalnız bırakmaz. Gideceğin yerler sana buraları aratmaz." dedi. Daralan, kararan o küçücük yüreği nihayet genişlemiş aydınlanmıştı yaprağın. Sırtüstü düştüğü ve kıpırdayamadığı, kapkara çok derin bir kuyudan âdeta göğe, masmavi ışıl ,ışıl tıpkı o ilk doğduğu günlerdeki gibi berrak ve parlak göğe çıktığını hissetti. İçi aydınlanmış, ferahlamıştı. Ebedî bir yaprak olacaktı. Ucunda sararmanın olmadığı, sevdikleriyle birlikte paylaşacağı bir hayat yaşayacaktı. Büyük, çok büyük bir mutluluk hissetti. Işığın zerresinin olmadığı mahzenine güneşi doğrudan gören bir pencere açılmıştı. Artık gitmeye hazırdı. Rüzgârın bir sonraki gelişi sert oldu. Yaprak mecalsiz haliyle daha fazla kavrayamadı dalı; aslında teşebbüs de etmedi buna. Eski dostu onu incitmeden önüne kattı, önce yükseklere çıkardı sonra yere indirdi. Ağaç son yaprağını da kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken, yaprak garip bir heyecan içinde parktan geçmekte olan bir adamın yüzüne çarpıp düştü. Adam durdu, eğilip yaprağı yerden aldı. Evirip çevirip; Şu sarı yaprağın güzelliğine bak. Sonbahar, yaprak ve sonsuzluğa açılan kapı: ölüm; diye mırıldandı. Yaprağı elindeki kitabın arasına özenle yerleştirdi. Ve bu üçlüyü birleştirecek harika bir resmin ilhamıyla evinin yolunu tuttu.
-
Aysummcumm'un doğum günü..
madem sevindin bi daha söyleyim İYİKİ DOĞDUN AYSUUUUUMMM
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
sevmezmiyim İğdem, Sonbahar... adında bile hüzün var... ve her sonbaharda Belgrat ormanlarına gitmek isterim... ve genelde giderim... bir başka kokar rüzgar, toprak, hava... renkler solar ve herşey derin bir uykuya hazırlanır... Sonbahar, solduran mevsim... bizi olduğumuzdan daha duygusal yapacak... Sen sonbahar kokuyorsun...