Zıplanacak içerik

Panteidar

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Panteidar tarafından postalanan herşey

  1. Bu mezhep farklılıkları vs. hepten saçmalık. Şimdi yukarıdaki örnekte Hanefi mezhebi size yumuşak göründü değil mi? Birkaç örnek de ben vereyim: Kırmızı erkek gömleği : Hanefi / Mekruh - Maliki / Helal Sarı erkek gömleği : Hanefi / Haram - Maliki / Helal Müzik aleti- davul-zurna: Hanefi / Mekruh - Maliki- Şafi / Helal Midye yemek : Hanefi / Haram - Maliki / Helal Bu çok ilginç. Aradaki farka dikkatinizi çekerim. Namaz kılan kimsenin önünden geçilmesinin haram olduğu mesafes kaç kulaçtır? Hanefi/40 - Maliki/1 Ezan anadilde okunabilir mi? Hanefi / Hayır - Şafi / Evet Fatihasız namaz olur mu? Hanefi / evet - Şafi-Maliki-Hanbeli / Hayır Erkeğin avret yeri: Hanefi / Göbekle diz arası - Maliki / Ön ve arka uzvu Son örneğe göre, Hanefi mezhebinde cami dahil her yere şortla gidebilirsiniz. Maliki mezhebinde ise bir slip don dahi yeterli. İyi mezhepler..
  2. Bir tarafta Atatürk'ü kendileri gibi göstermeye çalışan ateistler, diğer tarafta Atatürk'ü dindar göstermeye çalışan dincilerin bir kısmı. Dincilerin diğer kısmının ise Atatürk'e karşı tutumları hala sürüyor. Yine bir kısmının ise övgü dolu sözlerinin ardında takiyye var. Atatürk ne ateistlerden ne de dincilerdendir. Her iki kesime de karşıdır. O, dinde en büyük reformu yapan, din içindeki hurafeleri, yobazlıkları, cehaleti temizlemeye çalışan, insanların robot gibi ne dediğini, ne yaptığını bilmeden değil, bilinçli olarak iman ve ibadet yapmalarının önünü açan bir liderdir. Onun sayesinde bugün Kur'an herkesin elinin altında, Türkçe mealiyle ve anlaşılır durumdadır. O dönemden bugüne, Atatürk'ün haricinde bu reformu gerçekleştirebilecek yüreklilikte bir isim söylenilebilir mi? İnönü mü, Bayar mı, Demirel mi, Ecevit mi Evren mi, Özal mı? Erdoğan mı? Tabi ki hiçbiri.. Balıkesir Hutbesinden; "Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır." "Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir."
  3. “Sararken anlımı yokluğun tacı, Gönülden silindi neşeyle acı, Kalbe muhabbette buldum ilacı, Bende müridinim işte Mevlana. Ebede set çeken zulmeti deldim. Aşkı içten duydum arşa yükseldim. Kalpten temizlendim, huzura geldim. Bende müridinim işte Mevlana.” Nazım Hikmet
  4. Arkadaşlar; Diyelim dolu bir otobüste ayakta gidiyorsunuz. Epey de yorgunsunuz. Daha bir hayli de yolunuz var. " Ah, biri kalksa da otursam" diyorsunuz. Etrafta yaşlı-çocuklu da yok. Ayaktakilerin hepsi yer verilmeyecek nitelikte yani. İşte tam o sıra bir genç kadın inmek üzere koltuğundan kalkıyor.. Hop! Hop! Yok öyle hemen oturmak. Dur, bekle 2-3 dakika bakalım. Kadının sıcaklığı bir geçsin hele. Hadis var bu konuda. "Kadının sıcaklığı geçmeden kalktığı yere oturamazsın" diye. " Ama, ya ben beklerken başka biri oturursa" diyorsan ve illa da oturmak istiyorsan; Koltuğun önünü kapatacak, müdahale edene " Ben oturacağım kardeşim, kusura bakma diyecek" ve bekleyeceksin. Bırak hem oturmayıp hem de oturtmuyorsun diye başkaları kudursun. Ha, eğer dövmeye kalkarlarsa hadisi anlatırsın, belki hadis seni kurtarır...
  5. Şimdi otur da düşünme, mümkün mü düşünmemek? Bu şeytan-ı lain yoksa Allah'la işbirliği halinde mi? Yoksa o kendisine verilen görevi mi yerine getiriyor? Allah şeytanı yaratırken, o meleklerin reisi olurken daha sonra isyan edeceğini bilmiyor muydu? Haşa!.. Allah (c.c.) herşeyi ezelden bilir. Öyleyse ezelden, şeytanın Adem'e secde etmeyeceğini de biliyordu. Daha doğrusu onu secde etmeyecek bir kibirde yarattı ki isyan etsin ve ona bu görevi kakalasın. Şimdi bu şeytan bir madde mi, cisim mi? Yani bir maddi bedeni var mı? Yoksa ışık hızıyla hareket eden görünmez bir nesne mi? Yoksa nefis mi? Bu masaldaki gibi mi yoksa? Aynı anda dünyanın her tarafındaki insanları görme, duyma, izleme, kalplerine, beyinlerine girme kudretine nasıl sahip sizce?
  6. İslam öncesi dönemde, boşanma karşılıklıydı.. Erkek karısını boşayabildiği gibi, kadın da kocasını boşayabilmekteydi. İslamla birlikte erkekler olarak egemenliği ele geçirdik çok şükür. Bunun en güzel örneği, İslami kuralların henüz oturmadığı dönemlerde, Hz.Muhammed'in karısı Leyla binti Hüteym'in, "Aramızadaki akdi boz" diyerek Muhammed'den boşanmasıdır. Aynı şekilde Gaziyye binti Cabir, ' "Seninle evlenmem hususunda benim fikrim sorulmadı, seninle evlenmekten Tanrı'ya sığınırım" diyerek Hz.Muhammed'i boşamıştır. (Sanki çok meraklıydı size. Peygamberle yüzlerce kadın evlenmek istedi de o sadece 20 civarında eş, 30 civarında da cariye ile yetindi, size mi kaldı..) Daha sonra İslam'ın gelişmesi ve kurallarının oluşmasıyla, boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Kadının erkeği boşama hakkı tamamen kaldırılmıştır. Aşağıdaki hadiste Hz.Muhammed, 'boşama yetkisi kocaya verilmiştir' diyerek bunu açıkça belirtir. 6605 - İbnu Abbas radıyallahu anhuma anlatıyor: "Bir adam Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Efendim beni köle kadını ile evlendirmişti. Şimdi de hanımla aramı ayırmak (boşandırmak) istiyor" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam minbere çıkarak şu hitabede bulundu: "Ey insanlar! Sizden birine ne oluyor ki, kölesini cariyesi ile evlendirip, sonra da aralarını ayırmak ister. Boşama yetkisi, şüphesiz kadının bacağını tutan kocaya aittir." Kabul ettiniz mi herşeyiyle kabul edeceksiniz, ayetleri-hadisleri eğip bükmeyecek, çarpıtmayacaksınız. Sevdiniz mi, hayalinizde tasavvur ettiğinizi ya da sadece cımbızla seçerek aldığınız, size göre güzel yanlarıyla değil herşeyiyle seveceksiniz..
  7. Size Tekasür suresinin ilk 5 ayetinin doğru tefsirini okumanızı tavsiye ederim. İbni Kesir'de bulabilirsiniz. Kureyş'de o dönemler kabileler arasında mal-mülk, zenginlik, şanlı-şerefli adam, aşiret sayısı vb. konularda rekabet ve çekişmeler yaşanırdı. Bu kabileler içinde iki tanesi ( adları merak edilirse sonra yazabilirim) işi o derece tartışmaya ve çekişmeye götürmüşlerdi ki sahip olduklarının sayım dökümü de yeterli olmayınca, çokluk-büyüklük ispatı için kabir sayımları yapmak için kabristana dahi gitmişlerdi. Ayetler bu konuyu eleştirir. Ben size başka bir örnek vereyim. Hz.Muhammed'in hiç annesini, babasını andığını, onlar için dua ettiğini, mezarlık ziyareti yaptığını duydunuz mu?
  8. Bakara/97. De ki: -Cebrail’e düşman olan bilsin ki O, daha önceki kitapları doğrulayan, mü’minler için yol gösterici ve müjde olan Kur’an’ı Allah’ın izniyle senin kalbine indirmiştir. Bu ayette vurgulanan "kalbine indirme" fiili ile Cebrail ile peygamber arasındaki iletişimi anlıyoruz. Teknolojinin olmadığı çağlarda, bu iletişim için her ayet gelişinde, Cebrail'in Sidretül Münteha'dan kalkıp dünyaya geldiği zannediliyordu. Halbuki bugün kablosuz olarak dünyanın bir ucuyla anında görüşme sağlanabiliyor. İnsanoğlu uydular yardımıyla uzaklarla iletişim kurabilecek de, melekler iletişim için kanat çırparak mı gelecekler? Allah'ın ilmini basite almayınız. Derseniz ki iletişim cihazla sağlanıyor. Ben de cihazdan değil telepatiden söz ediyorum. siz de telepati yerine şunu tahmin edebilirsiniz: "Hz. Muhammed'in göğsünün yarılması işlemi belki de bu iletişimin sağlanması için bir cihaz yerleştirme işlemiydi." diye. Olamaz mı? Bence kanat çırparak gelen melekten daha akılcı değil mi? 23 yıl süren Kur'an ayetlerinin tamamlanma aşamasında, günde iki kez dahi vahiy geldiği, hatta 5-10 dakika ara ile vahiy geldiğinin açıklamasını Cebrail'in gökten gelip gitmesi olarak açıklamak mümkün mü? Uzaklık ve hız hesabına girmiyorum, konu uzamasın diye. Işık hızı dahi yeterli olmaz buna..
  9. ÜÇ TALAK : Şeriat, hadis ve sünnet üzerine kuruludur. Kur'an'ın yetersiz kaldığı, herşeyi açıklamadığı düşüncesiyle hadislere başvurulur. Hadislere göre bir erkek aynı kadını iki kez boşayabilir. Üçüncü boşanmadan sonra tekrar evlenebilmesi için, kadının bir başkasıyla evlenmesi gerekir. Ancak bu evlilik bir günlüğüne formalite de olsa cinsel ilişki gerektirir. Buna Hülle denir. Hadis No: 5675 Tanım: Rifaa İbnu Simval, Resulullah (sav) zamanında, hanımını üç talakla boşadı. Ondan sonra kadın Abdurrahman İbnu'z-Zübeyr'le evlendi. Abdurrahman, kadına temaşa muktedir olmadığı için, ondan yüz çevirdi ve ayrıldılar. Kadını boşamış olan eski kocası Rifaa kadınla yeniden nikahlanmak istedi. Arzusunu Resulullah'a açtı. Aleyhissalatu vesselam Rifaa'ya onunla evlenmesini yasakladı. "Kadın balcığı tadıncaya kadar, sana helal olmaz!" buyurdu. İşte bu noktada ilginçlik başlar. İki şahitle evlenilmesi ve boşanılması gerekirken ; Erkeğin "Boş ol! Boş ol! Boş ol!" diye öfke veya şaka ile üç kez tekrarlayarak kadına seslenmesi hülle gerektirir. Halbuki mantıken yüz kere de böyle hitap etse, arada tekrar evlenme olmadıktan sonra birden fazla boşanılmış sayılmamalıdır. Bu kimilerine mantıksız gelebilir. Ancak şeriatte mantık aranmaz. Allah'ın kanunlarına sadece riayet edilir. Ya! bayan arkadaşlarımız ; İslam'da öyle Feminizm falan sökmez. Erkeğin üstünlüğü esastır. Bu herşeyle sabittir. Kadından peygamber olmayışıyla, kadından devlet yöneticisi olamıyacağıyla, kadının şahitliğinin yarım kabulüyle, kadının miras hakkının kısıtlı oluşuyla, kocasına 4 kadın hakkı verilişi ile, kadına cennet hakkının kocasına hizmetle orantılı olduğuyla, boşanma hakkının erkeğe ait olduğuyla... Onun için boşuna çırpınmayın kadın-erkek eşitliği diye... Hz. Hatice örneği, Hamza'nın ciğerini söktürüp kanını emen Muaviye'nin annesi Hint örneği putperest dönemin kadın özelliğidir. Onlar o hakları İslam'la kazanmadılar. O dönemde hak ta olabilir haksızlıkta. Önemli olan şeriatin kestiği parmağın acımayacağıdır.
  10. İslam inancında kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Akıl ve fiziki güç olarak da erkek üstün yaratılmıştır. Ayrıca hayız gördüğü için ayın belli günlerinde kirlidir. Dolayısıyla etken değil edilgendir. Yöneten değil yönetilendir. Mirasta ve şahitlikte erkeğin yarısı hakka sahiptir. Kararlara katılma, oy hakkı ise yoktur. Okuması da gerekmez. Onun görevi, çocuk doğurması, çocuklara bakması ve ev işleri ve kocasına hizmettir. Kadının sözünü dinleyen, onun aklıyla hareket eden, kadından talimat alan erkek lanetlenmiştir. Bir erkek, isterse 4 kadın alma hakkına sahiptir. Kadının ise 2. koca edinmesi zinadır. Cennettede erkekler huri ve gılmanlarla ödüllendirilirler, eşlerine ilave olarak. Kadın eşiyle yetinmek zorundadır. Kadının buna karşı çıkması, aynı şeytanın secde etmemesine benzer. Açıkça isyan etmek, Allah'ın hükmüne karşı çıkmaktır. Eşitlik, feminizm gibi safsatalara İslam'da yer yoktur. Bu başlıkta bir örnek olarak İslam'da boşanmaya değineceğim. Kadının boşanma hakkı diye birşeyin kesinlikle olmadığını, ancak kocasının izniyle boşanabileceğini aşağıda görebilirsiniz. Talak, İslam'da erkeğin karısını boşaması, evliliği sona erdirmesi demektir. Talak/1. Ey peygamber, kadınları boşayacağınız zaman, onları iddetlerine doğru boşayın ve iddeti de sayın; Rabbiniz Allah tan korkun; açık bir terbiyesizlik yapmaları durumu dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar! Bunlar Allah'ın belirlediği sınırlardır. Her kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, kendisine zulmetmiş olur. Bilmezsin, belki Allah, onun arkasından bir iş çıkarır. 2. Sonra sürelerini doldurmaya yaklaştıklarında, onları güzellikle tutun veya güzellikle ayrılın ve içinizden adalet sahibi iki erkeği şahit tutun! Şahitliği de Allah için doğru yapın! Bu size söylenenleri duydunuz, bununla Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimselere öğüt verilir. Her kim de Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu sağlar. Ayetlerden de anlaşılacağı üzere İslam'da erkek karısını boşayabilir. Ancak kadının erkeği boşama hakkı yoktur. Boşanmak isteyen kadın, kocasından kendisini boşamasını talep edebilir. Kadının boşanma isteği kınanan bir davranıştır ve kocası kabul ederse gerçekleşebilir. Erkek ise istediği anda karısını boşayabilir.
  11. HUD SURESİ: Allah (c.c.) diyor ki ; 1. Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış,sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitaptır, 2. şöyle ki, Allah'tan başkasına kul olmayın! Ben size O'nun tarafından müjdelemek ve uyarmak için gönderilmiş bir peygamberim! Kur'an ayetlerinin melek Cebrail tarafından vahiyle indirildiği zannedilir. Halbuki Kur'an Hz.Muhammed'in Allah'tan esinlenmesi, ilham alması sonucu oluşturulmuş bir kitaptır. Nitekim kimi ayetlerinde Allah seslendirilir " Ben" diyerek, kimi ayetlerinde sistem (Allah ve melekleri) seslendirilir "Biz" diyerek, kimi ayetlerinde ise Hz. Muhammed seslenir "O" diyerek. Bu surede Fatiha suresi gibi, Zariyat 50-51 ayetleri gibi Hz. Muhammed'in sözleridir. Allah tarafından seslendirilenlerde ise ayet "Deki" diye başlar. Hud ve Zariyat'daki ayetlerde görüldüğü gibi "Deki" ön eki yoktur. İncil ve Tevrat da aynı şekilde esinlenme olarak yazılmıştır. Yani vahiy= esinlenmedir. Hz. Muhammed'in bir melekle görüşmesi yoktur. Cebrail ise sadece Hz.İsa'yı döllemek üzere Meryem'e inmiştir. Kur'an'da tarama yaparsanız "melek" ya da "Cebrail" diye bu sonuca ulaşırsınız. Hadislerdeki anlatımların hepsi uydurmadır. Hicretten 250-300 yıl sonra yazılan hadislerde doğruluk aramayın.
  12. Ben de farklı açıdan bir katkıda bulunmak isterim: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...&cmd=si&img=551
  13. Mezarlık putperestlerden kalma adettir. İslam'da mezar yaptırma, mezar taşı, türbe vs. yoktur. Mezar ziyareti, ölüye kur'an okuma, ya da fatiha-ihlas okuma da yoktur. Fatır/22. Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. Mezarlıklar, zenginlikleriyle, çokluklarıyla övünenler için de bir gösteriş yeridir. Nitekim kimi mezarlar görkemli, kimileri orta kalitede yapılmış, kimileri ise sadece toprak yığını şeklinde sınıf sınıftır. Bu dine aykırıdır. Ölüler sadece götürdükleri iman ve salih amele sahip olmalıdır, görkemli kabirlere değil. Tekasür/2.Çoğunluk olmak iddianız sizi o kadar meşgul etti ki, mezarları ziyaretle oradakileri de sayacak kadar oldunuz. Mezarlık ve ziyareti sünnet dahi değilken, dinde yokken, hangi dinin İslam'daki uzantısı olmuştur acaba? Bu türbelerden medet umma, mum yakma, çaput bağlamaya kadar varan hurafeler İslam mı şimdi? İstanbul'da mezar yeri kalmadı. Artık çare kalmadı, yer altına gömülecek ölüler. Üstü yol,park vs. olarak kullanılacak şekilde. Aslında en doğrusu ağaç diplerine gübre amacıyla gömülmek. Bir faydası olsun, zararı olacağına bari. Sonuç olarak; Ben bir mezarlık görünce, " Bundada yer yoktur kesinlikle, ne olacak bu İstanbul'un hali" diyorum.
  14. Tahrif: Bir şeyin aslını bozma, el atarak, kalem oynatarak, müdahale ederek değiştirme demektir. Kur'an'a "tahrif edilmiştir" diyenin bunun ne zaman, kim tarafından, nasıl ve neden yapıldığını da belgesiyle, ispatıyla yapmak durumundadır. Bir Hristiyan'ın, bir Musevi'nin Kur'an için bunu söylemesi, imanını zedelemez. Ama 4 kitaba inanan, amentüsü içinde yer alan İslam'da, kitaplardan biri için hatta içindeki bir ayet için yapılan red imanı zedeler. İspatsı, belgesiz bir tahrifat iddiası da reddetmekle aynı şeydir. Mevcut İnciller'in M.S. 50-100 arası yazılmış oldukları belirtilir. Yani hicretten 550 yıl önce. Tevrat ise çok daha eskidir. Hicretten 1000-1200 sene öncesine dayanır. Yani Hz. Muhammed'in Mekke ve Medine'deki Hristiyan, Musevi komşu ve arkadaşlarında bu İncil ve Tevrat vardı. Buraya kadar doğru mu? Doğruysa; Kur'an ayetleri inince Tevrat ve İncil'de yapılan tahrifatlardan bahsetti mi? Hayır. Onları tasdikledi mi? Evet. Peki ne yaptı? Sadece Hristiyanlar içinde Hz.İsa'ya Tanrının oğlu diyenleri ve teslis'i yanlışladı, eleştirdi. Hz.Muhammed'e kadar Tevrat ve İncil'de bir tahrifattan söz edilemeyeceği açıktır. Tahrifat peygamberden sonra mı olmuştur? Hayır. Günümüzdeki İnciller ve Tevrat, Hz. Muhammed zamanındakilerle kelimesi kelimesine aynıdır. Hicretten yaklaşık 300 yıl önce, 325 yılındaki İznik Konsilinde alınan kararlardan sonra Hristiyanlık içinde kabul görmüş İncillerdir. Tevrat'ın da, tam 2000 yıllık olanı bulunmuştur Ölüdeniz Kumran mağaralarında. Bugünkü Tevrat'ın aynısıdır. Sonuç olarak tahrifat diye birşey yoktur. Kafalarında oluşturdukları kutsallık hayalleri ile, yakışıksız gördükleri kimi anlatımları beğenmeyerek "Tahrifat" demek o kitapları kabul etmemekten başka anlam taşımaz. Neticede peygamberler de insandır. Saf melek değillerdir. Onların da zaafları, yanlışları, dünyevi davranışları vardır. Onları insanüstü görmek, en ahlaklı, en dürüst, en erdemli, en seçkin gibi tasavvur etmek, sonuçta kitapları da, peygamberleri de inkara götürür.
  15. Halil İbrahim bereketi Hz.İbrahim için söylenmiştir. Hatta her namazda oturulduğunda ettehiyatü'den sonra okunan iki dua ile Hz. Muhammed'e Halil İbrahim bereketi istenir. Allahümme salli ve Allahümme barik ile. Şimdi, hadi sağken peygamber için salavat getirdin, ölmüş gitmiş, dünyadan elini ayağını çekmiş adam için hergün 5 vakit ve her rekat sonunda yani günde 20 kez böyle dua etmenin mantığı var mı? Hadi ettehiyyatü için vacip diyorlar, Arapça ve anlamadan okunmasının ötesinde pek mantıksız tarafı yok. Ama farz olmayan, vacip olmayan, mantıkla alakası olmayan bu duaları okuyanlar bilmiyor, anlamıyor olabilir de, bu din adamları, bu hoca diye geçinenler ne diye buna el atmazlar ve düzeltmezler? Milyonlarca müslümanın hakkı var üzerlerinde. Hepsinin dini imanı para. Kesin maaşlarını da görün nasıl çirkefleşir hepsi. Cemaatlerden, mezheplerden, gericilerden korktukları için kıllarını kıpırdatamıyorlar. Allah'tan korkun Allah'tan! Cahillerden, gericilerden değil!! Her namazda namaz suresi diye öğretilmiştir, Leheb suresini okuruz.. Her namazda Allah'ın huzuruna çıkar deriz ki" Ebu Leheb'in eli kurusun" Ya arkadaşlar, 1400 sene geçmiş üzerinden, adamın kemikleri kalmamış. Biz hala ona beddua okuyoruz. Allah'tan da mı utanmıyoruz? Neden kimse bu konularda birşey söylemiyor radyoda, televizyonda? Bunları bilenler, çevrelerine bu yanlışlığı duyurmamaktan dolayı, doğruyu anlatmadıkları, yanlışı düzeltmeye çalışmadıklarından ötürü hesaba çekileceklerini hiç mi hesaplayamıyorlar? Bu yazımı okumuş olanlardan bilmeyenler de şimdi öğrenmiş oldu. Allah'a saygısı yoksa okumaya devam etsin bu sureleri..
  16. DİYANET VAKFI Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. DİYANET İŞLERİ Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kadınlar ikinin üstünde ise, bırakılanın üçte ikisi onlarındır; şayet bir ise yarısı onundur. Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa yaptığı vasiyetten veya borcundan arta kalanın altıda biri, çocuğu yoksa, anası babası ona varis olur, anasına üçte bir düşer. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir; babalarınız ve oğullarınızdan menfaatçe hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bunlar Allah tarafından tesbit edilmiştir. Doğrusu Allah bilendir, Hakim olandır. ELMALILI Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biriananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir. Ayetler açıktır. "Ölenin bir çocuğu varsa diye yazdığı için ve bu örnekte birden çok çocuk olduğu için anne babaya pay düşmez" diye bir ifade yok. Böyle bir uygulama da yok. Şeriat düzenlerinde uygulanan miras hukukunda Kur'an'daki bu hatayı düzeltmek için "Avl yöntemi" adı verilen bir sistem uygulanır. Bu yöntemle 1.00 olması gerektiği halde 1.25 çıkan oran hatası düzeltilmeye çalışılır. Dolayısıyla izahınız tatmin edici değil, ayet çarpıtmasından ibarettir Ayhan kardeşim. Esen kalın.
  17. Kur'an'da matematik mucizeleri denince aklıma çözemediğim bir problem geldi. Nisa Suresi 11 ve 12. ayetlerindeki miras paylaşımına göre ben içinden çıkamadım. Mucizelerden bahseden arkadaşımız basit matematikten, oran hesabından anlıyorsa eğer şu hesabı Kur'an'a göre yapabilir mi acaba? Varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Kalan mirasının tamamı da 180 milyar Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı nasıl olacaktır: Üç kız evlada mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacağına göre bana mucize gerektirmeyen bu hesabı Kur'an'a göre yapıp ayetlerdeki oranların doğruluğunu ispatlayabilir misiniz?.
  18. Bir sakiden içtik şarap, Arştan yüce meyhanesi Ol sakinin mestleriyiz, canlar onun meyhanesi Bir meclistir meclisimiz, anda ciğer kebap olur Bir şemdir burda yanan, güneş onun pervanesi *** *** Aşk oduna yananların, Kulli vücudu nur olur Ol od bu oda benzemez, hiç belirmez zebanesi Ondaki mest olanların, "Enel hak" tır sözleri Hallac Mansur gibidir en kemine divanesi *** *** Ol meclisin bekrileri, şol şah-ı Edhem gibidir Belh şehrinde yüzbin ola her guşede viranesi Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil Bilmezmisin cahillerin nice geçer zamanesi Yunus Emre
  19. İnandın mı tam inanacaksın, arasından kafana göre düzgünlerini seçip, ya da farklı yorumlayıp, çarpıtıp zamana uydurmaya çalışarak yarım inanmayacaksın. Örneğin kadın konusu. Dünyadaki tüm karışıklıkların, çekişmelerin, kavganın, fitnenin, fesatın menşei kadındır. Şeytan en çok kadını kullanır. Kadını zaptedebilirsen iyi bir anne olabilir. Zaptedemezsen düşmandan daha beterdir. Bu tüm kutsal kitaplarda açıkça belirtilmiştir. Kadın= erkek diyen zihniyet yalan söylüyor. Dinde yok böyle bir eşitlik. İşte ispatı: ERKEĞE SECDE : "Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim." Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852 "Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz." Hafız ZehebiBüyük Günahlar Sayfa 187 KADIN=KARA KÖPEK=EŞEK=DOMUZ : "Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır." Sahihi Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720 KADIN UĞURSUZDUR : "Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta." Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805 MAKYAJLI KADIN LANETLİDİR : "Eğer bir kadın peruk takarsa, eğer kol ve yüzüne dövme ya da ben yaparsa, yüzünden ve kaşlarından cımbızla kıl aldırırsa, yüzüne güzellik vermek için şekil değiştirirse lanetlenmiştir." İmam Şarani – Uhudul Kubra – Sayfa 313, 867, 889 KADIN EVDE OTURMALI : "Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur." İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282283; Suyuti, Leali, II/154 İbn Arrak, Tenzihü’şŞeria, II/212213 KADIN SÖZÜ DİNLEMEYİN : "Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir." Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45 Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria II, 210 "Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü Cehenneme atar." İbn Arrak II, 215
  20. Hz.Musa'ya inanarak hidayete kavuşanlar, Hz. İsa'ya inanmayarak hidayetten yoksun kaldılar değil mi? Yani Hz.İsa Tevrat yerine İncil'le yeni hükümleri getirdiğinde, o ana kadar imanlı olanlar, İsa'ya inanmayarak imansız duruma düştüler. Kaderin cilvesine bakınız. Örneğin o sıra 60 yaşında olan bir insan, tüm dini vecibelerini yerine getirmiş ama dünyadan göç etmesine az bir zaman kalmışken, İsa hazretleri çıkıp gelmiş. Adamcağız nasıl emin olsun, peygamber mi değil mi diye. Duymuş birşeyler ama dinini terketmek zor gelmiş. Dolayısıyla imansız kafir olarak dünyaya veda etmiş. Hz. İsa'ya inanarak hidayete kavuşanlar da, Hz. Muhammed peygamberliğini ilan ettiğinde ona inanmayarak hidayetten yoksun kalmışlar.O sıra 60 yaşında bir dinibütün bir Hristiyan ........................................... . Dolayısıyla imansız kafir olarak göç etmiş. Peki ama, Hz. Muhammed'e inanarak hidayete kavuşmuş olanlar, örneğin son din olarak tanınan Bahailik dinine ve Hz. Bahaullah'a inanmayarak hidayetten yoksun kalıyor ve imansız kafir durumuna düşüyor olmasınlar? Ya da günümüzün yaşayan resulü(?) efendi hazretleri İskender Ali Mihr'e inanıp inanmama konusunda insanlar nasıl karar verecekler? Kur'an'daki "O peygamberlerin sonuncusudur" ayeti, o dönem için geçerli bir ayet midir? Ki o sıra ortaya çıkan biri kadın olmak üzere birkaç peygambere karşı, başta Müsellim adlı sahte peygamberin " Muhammed peygamber ama ben de ondan sonra gelen peygamberim" dediği için mi bir anlamda " Hayır, sen değil o peygamberlerin son gelenidir" anlamında söylenmiştir? Bu durumda kafir ve müslüman kavramları göreli, değişken bir özellik taşımıyor mu? Kendinizi tam imana sahip zannederken sakın kafir olmayasınız? Nedir gerçek müslümanlık? Kur'an'dan yola çıkarak nasıl tanımlayabiliriz?
  21. "bak senin adında , benimkide said. bu yüzden sana bediüzzaman said diyelim...)) diye bir tarih ( geyik ) ile üstad bu adı almamıştır. Bediüzzaman Said Nursi ( R.Anh) asrın müçtehididir."

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.