Zıplanacak içerik

democrossian

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. Aydınlık din diye bir şey olmaz. Bu oximorondur. "Kuru su" diye bir şeyin olamayacağı gibidir. Ya da "ıslak su". Nasıl ıslak olmak suyun doğasının gereğiyse, kuru su olamazsa ve suyun ıslatma özelliğini ayrıca belirtmeye gerek yoksa, din de aynısıdır. Yaratılış amacı itibariyle karanlıktır. Fareleri beslemek için onlara siyanür yediriyorum diyemezsiniz. Siyanür farelere onlardan kurtulmak için verilir. Nedensellik ile tanrı, aralarında hiç bir ortak yan bulunmayan tamamen farklı ve zıt kavramlardır. Nedenselliğin ortaya konmasının amacı zaten tanrı diye adlandırılan yanlış algıyı yok etmek. Tanrıya başka bir isim bulmak asla değil. Din ile bir uzlaşı söz konusu değildir. Aydınlık karanlıkla pazarlık yapmaz. İkisinden biri var olmak zorundadır ve birinin varlığı, diğerinin yok olmasını zorunlu kılar. Alaca karanlık kuşağında yaşamak uyuşuk, mistik ve miskin kişilerin seçtiği bir halisünasyon hali, bir hayal dünyasıdır. Bir tür şizofrenidir. Tanrıya atıyorum bundan sonra Manera demenin hiç bir yararı olmaz. Olmadı Sereni diyelim demek de yarar sağlamaz. Tüm isimleri denesek havanda su dövmüş oluruz. Tanrı yoktur ve bu kavrama başka bir isim vermek değil, olmadığını anlamak gerekiyor.
  2. Hiç bir zaman bilim kullanılarak felsefi sonuçlara ulaşılmaz. Bilim ve felsefe birbirinden bağımsız alanlardır. Bilim felsefeden sadece öneri alır, felsefe ise bilimden veri alır. Aralarında böyle bir alışveriş vardır. Birbirlerine asla diktede bulunmaz, müdahale etmezler. Tamamen özgür çalışırlar. Bu özgürlüğün ihlali de din dogması kadar tehlikeli olabilir. Elbette her şey bir araç haline getirilebilir. Ama dinin farkı şu ki, o zaten direk olarak sömürü için kullanılmak üzere yaratılmıştır. Özünde dogmatiklik, sömürü, baskı ve faşizm vardır. Varlık amacı budur. Yani örneğin ateş evinizi de yakabilir, yemeğinizi de pişirebilir. Su, hayat da verir öldüre de bilir. Bunlar ateşin ve suyun doğasında belli biçimiyle var olan şeyler değil, kullanıma bağlı durumlar. Fakat örneğin siyanür, gıda da olabilecek zehir de olabilecek bir formatta değildir. Siyanür doğası itibarıyla zehirdir. Gıda olarak tüketemezsiniz. Bilimin sömürü amaçlı da kullanılabilmesi ayrı bir şey, dinin salt sömürü aracı olarak kullanılmak üzere yaratılmış olması, yaratılmasının tek amacının bu olması ve başkaca bir sonuç vermesinin olanaksız olması ayrı bir şey. Dinden hayır bekleyene şaşarım. Dinden hayır beklemek, canavarı başını okşayarak sakinleştirebileceğini ve kendisini parçalamasını bu şekilde önleyebileceğini sanmaktan farksızdır. Parçalamaya önce kolundan başlar.
  3. Başlığın amacını tartışmakla uğraşmaya hiç mi hiç niyetim yok. Bence bu açık ve kesin, tartışmaya gerek olmayan bir konu. Din tanrı inancından nasıl bağımsız olacak ki? Oturup şimdi bunu tartışacak olsam aklımı peynir ekmekle yemiş olmam gerekirdi. Bu kadar net ve açık bir konuyu tartışmayacağım. Başlığı isteyen istediği tarafa çekebilir. Ben anladığımı anlamaya devam ederim. O yüzden sayın musttafa arkadaşımıza yanıt vereceğim: Sayın forumdaş, insanlık dine hiç bir şey borçlu değildir. Din kurumu her zaman ve her yerde insanlığı sömürmekten başka bir çaba göstermemiştir. Tek derdi insanları sömürmek, kullanmaktır. Hele hele felsefeyi ve bilimi dine borçlu olduğumuz gibi bir iddia tümüyle abestir. Din felsefenin ve bilimin baş düşmanı ola gelmiştir. Bunları boğmak, kontrolü altında tutmak ve onları da sömürü amacına alet etmekten başka bir derdi olmamıştır. İnsanlığın dine bir borcu varsa, bu karanlık dogmatik esaretten insanlığı bir an önce kurtarmak boynunun borcudur. Dogma karanlığı ile savaşmak bir insanlık görevidir. Eğri de doğru da otursak gerçek budur. Din insanlığın en büyük hasmıdır. İnsanlığı yüceltecek en önemli olay, ona karşı verdiği savaşta kazandığı zaferlerdir. 21. yüzyıl çıkmadan din ile olan aydınlanma savaşı mutlaka kesin bir zaferle sonuçlanacaktır. Bu insanlığın boynuna borçtur. Bu dogma karanlığı 21. yüzyılı çıkarırsa bu insanlığın yüzünde utandırıcı bir kara leke olur. İnsanlığın tarihi boyunca bu kadar kadim ve karanlık bir düşmanı olmamıştır. Her insan ferdinin bu dogmatik din karanlığından zihnini özgürlüğe kavuşturması bir insanlık ödevidir. Bu görev insanlık tarafından mutlaka başarılacaktır, başka yolu yok. Din uzatmaları oynuyor...
  4. Evrimden söz etmesi Celaleddin Rumi'yi hazret yapmaz. Mevlana, yani efendimiz hiç yapmaz. Hazretler ve efendilerle başım hoş değildir. Feriştahı olsa kimse efendim olamaz. Hazret diye bir kimse de yoktur. Bunlar sömürü, aldatma, köleleştirme için uydurulmuş efsanelerdir. Kişileri ululamakla elimize hiç bir şey geçmez, aksine çok zararlı çıkarız.
  5. Dikkat edilirse ben alıntının neden yapıldığını değil, alıntıyı sorguladım. Alıntıdaki iddia ise Kuran'da evrimin olduğuydu. Ben alıntıya cevap verdim. Söze "sayın Ateş" diye başladığım orada duruyor, tekrar bakılsın... Tartışmaların niye illa kişiselleştirildiğine bir anlam veremiyorum. Alıntılanan yazıda Sayın Ateş Kuran'da evrim var diyor, ben yok diyorum. Bu kadar apaçık bir konuda anlamayacak ne olduğuna doğrusu şaşırdım. Ben Sayın Ateş'e cevap yazıyorum, biri çıkıp ben öyle demedim diyorsa bu işte aşırı alınganlık var, kişiselleştirme çabası var...
  6. Açlık-tokluk kavramları, artı-eksi, sıfır-bir gibi birinin varlığında diğerinin kesin yokluğu demek olan kavramlar değiller. Kemik kemirmek var, yağlı lüp etli butu mideye indirmek var. Geniş bir alana sahip olmak ve büyük bir sürüye liderlik etmek var, sürüden kovulup tek başına artıklarla karın doyurmak var. Düşük kalorili meyvelerle karın doyurmak var, safi balla karın doyurmak var. Doymaktan doymaya fark var. İhtiyaçların bir sınırı olmaz. İhtiyacım tamam, oturayım kimsenin lokmasına göz dikmeyeyim diye bir şey yoktur. İki lokma fazla yersen daha güçlü olur, daha geniş bir alana hükmeder ve daha kalabalık bir sürüye sahip olursun. Daha fazla enerji üretmek için topraklarında uranyum olan bir ülkeyi işgal etmek de ihtiyaçtır. İhtiyaç duyuyor yani, istiyor. "Otur oturduğun yerde, karnın tok, uranyumu ne yapacaksın" desen de dinlemiyor. İlla bu uranyum bana lazım, ihtiyaç diyor. Öyle basit mantıklarla karnı toksa otursun keyfine baksın akıllarıyla işler çözülmüyor. Ben yiyeceğini alma konusunu sadece örnek olarak verdim. Tartışmanın karın açlığı tokluğu şeklinde basit bir mantık üzerinden gideceğini aklıma bile getirmemiştim. Şimdi kabile şefi butun kaba ve yağlı yerini kendine ayırdığında bu nasıl sömürü olmuyor? Kabile büyücüsü de öteki buta el koyduğunda? "Yoksa hastalarınızı iyi edemem, ölmüş atalarınızın ruhlarından haber alamam" dediğinde? Yani örneği geliştirelim o zaman, ilkel reptil beyin çekirdeği bile, karnı ikisi de tok olan iki kişinin yemeğin üzerine birinin elinde havuç, birinin elinde bal varsa, "o balı benim yemem daha iyi olur" der! Bu kez örnek açıklayıcı olmuştur sanırım! Gaspın tanımının, tarihçesinin, günümüzdeki yasalara göre cezasının ise konumuzla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmuyor.
  7. Dinin olmadığı hiç bir yer yoktur. Kullanışlılık meselesi... Kullandığında ne kadar verim alabildiğin, insanları birbirine ne kadar düşman edebildiğin ve savaştırabildiğin önemli. Ülke vardır dini kullanarak sadece bazı küçük tartışmalar yaratırsın, ülke vardır dini kullanarak soykırımlar, katliamlar yaptırır, paramparça eder, yok eder, iliğine kadar sömürürsün. Kullanışlılık ve verim fark gösterir.
  8. Elbette, dini kavramları bilirim. Sık sık tartıştığım müslümanlara dinlerini onlardan çok daha iyi bildiğimi söyler ve meydan okurum. Bu dinini ondan iyi bildiğimi iddia ettiğim ve kanıtladıklarım arasında meal yazarı bile oldu. Herhangi bir ilahiyat profesörüne rahatlıkla meydan okur ve ondan daha iyi dinini bildiğimi kanıtlarım. Hiç bir dindar dinini iyi bilmez. Dinin temelinde zaten bilmeden inanmak vardır. Bilerek dine inanılmaz. Bildiğinde dinden çıkılır. İlahiyatçılar bunun son derece iyi farkındadır. Çoğu bile demeyeyim, belki hepsine yakını içten içe ateisttir. Fakat dıştan dindar gözükürler. Dini bilip de ona inanmaya devam etmek olanaksızdır. Dini bilen, ondan kesin olarak çıkar. Ama çıkarları gereği bunu açıklamaz. Ünlü bir öyküdür: Bir din adamı çok üzgün ve şaşkın şekilde bir din büyüğüne gelmiş ve "ben tanrıya inancımı kaybettim, şimdi ben ne yapacağım?" diye yakınmış. Beriki hiç istifini bozmamış: "Yapacağın çok basit. İnanıyor gibi yapmaya devam edeceksin!"
  9. Hemen devamını okuyalım. Her zamanki gibi bir çuval inciri berbat ediyor. Arkasından gelen ayet savaşı farz kılıyor. Ondan sonraki ayet ise dini esas alıp, dinden döneni tehdit ediyor. Yani inanç baskısı yapıyor, vicdanları esir, akılları dumur bırakıp insanları köleleştirmeyi amaçlıyor. Yani esasen iyiliği sizin gibi inananlara yapın diyerek ayrımcılık, bölücülük yapıyor ve emrettiği iyi şeyler de boşa gidiyor. Sadece inancını paylaşanlara iyilik yap, öbürlerine düşman ol ve savaş diyor. Her zamanki gibi yine olmadı maalesef...
  10. Hayır, din insanları daha da vahşileştiriyor. Çünkü ötekileştiriyor, bölüyor, düşmanlaştırıyor. İnsanı insan yapan ve erdemli yapan başlıca değer bilimdir. Felsefe de bu konuda önemli işlev yüklenir. Dine aslında hiç bir zaman gerek yoktu, yine yoktur. Din insanları kendileri gibi inanmayanlara düşmanlaştırmaktan ve saldırtmaktan, bu yolla sömürmekten başka bir işe yaramaz. Din nereye girerse düşmanlık, nefret, ötekileştirme, ayrıştırma ve çatıştırma işini üstlenir. Aslında dinin insanı evcilleştirmesi değil, insanların dini evcilleştirmesi, uysallaştırması ve saldırganlığını dizginlemesi söz konusudur. Tanrı insanları yaratmadığı, tersine insanlar tanrıyı yarattığı gibi, insanları da din evcilleştirmemiş, tersine insanlar dini evcilleştirmiştir. Buna da dinde reform deniliyor.
  11. İsteyen tartışmayı istediği yöne çekmeye çalışabilir. Bu kimseyi bağlamaz. Başlığın açılış amacı belli. Zaten de bu yüzden dini konularda açılmış. "Hayvanların bazıları evcilleştirildi. Madem ateistler insan hayvandan geldi diyorlar, insanı da tanrının evcilleştirmiş olması lazım." Ateistlerin de tanrıyı kabul etmek durumunda olduklarına vurgu yapılmaya çalışılmış. Yoksa dinin iddiası zaten ilk insanın evcil, hatta peygamber olduğu. Burada ateistlere gönderme yapılmak istenmiş. Tercümana gerek yok, biz ne denmeye çalışıldığını çok iyi anladık ve bu doğrultuda da cevap verdik. Bazı hayvanları da, kendisini de evcilleştiren insandır. Tanrı değildir, çünkü tanrı zaten yoktur. Evrim vardır. İnsanın biyolojik evrimi üzerine kendisi kültürel evrimini de eklemiştir. İnsan isterse bir karıncayiyeni de evcilleştirirdi. Ama buna ihtiyacı olmadığı için bunu yapmamıştır. İhtiyacı olduğu hayvanları evcilleştirmiştir. İstediğinizde bir tarantulayı bile evcilleştiriyorsunuz. Ortada tanrıyı kanıtlamaya yarayacak bir veri yok. Olay ve durum bundan ibaret. Ama tartışmayı başka yönde geliştirmek isteyen olabilir, itirazım olmaz. Başlığa tümüyle bağlı kalınacak diye bir zorunluk olduğunu sanmıyorum. Ama bunu yapmadan önce başlık konusunu açıklığa kavuşturmak lazım. Bir konuyu açıklığa kavuşturmadan başka konuya geçmek doğru olmaz. Başlığın bir açılış amacı vardır. İlk açıklığa kavuşması gereken budur. Yoksa daldan dala atlanır ve başlık da unutulur, bir yere de varılmaz. Dinin ne olduğuna gelirsek insanlığın ürettiği bir insanlık kültürüdür. Tanrı kaynaklı değildir. Tersine din de tanrı da insan kaynaklı, insan üretimidir. Tanrı insanları değil, insanlar tanrıyı yarattılar.
  12. Bir yerde din palazlandırılır, korunur, teşvik edilir, şımartılırsa, orada kin, nefret, düşmanlık, ölüm olmaması olanaksızdır. Bu virüs girdiği her yeri hastalandırır. Bu virüsün bulaşmasından her alan, her yer titizlikle korunmalı ve dezenfekte edilmelidir. Aksi halde sonuçları son derece vahim olur. İş işten geçtikten sonra da temizlemenin, kurtarmanın bir yolu kalmaz. Tüm bünyeyi sarar. Parçalanma, iç savaş, katliam kaçınılmazdır. Virüs bünyeyi istila etmiştir.
  13. Katılıyorum. Böylece abdest almayı emreden bir tanrının olmadığını, bunu sadece kendilerinden farksız insanların icat ettiğini anlayabilirler. Ayakkabılarımı her çıkardığımda ayaklarımı yıkama alışkanlığım var ama bunu bana bir tanrı filan emretmedi. Ayrıca Kuran'da ayakları yıkayın demez. Başı ve ayakları meshedin der. Bu da ne alaka kimse anlam veremediği için mecburen Kuran'a ekleme yapıp ayaklarınızı yıkayın diyor diye olmayan bir şeyi söylemek zorunda kalmışlardır. Kuran eksikler ve yanlışlarla doludur. Ben bir derde deva bir cümlesini görmedim. Gören varsa söylesin. Bir işe yarar görünen bir laf etmişse de eksiktir. Bu kadar eksikli yanlışlı metinler bir araya nasıl gelmiş şaşarım. Bir kağıt hurdalığından sayfalar seçip ciltleseniz, ortaya daha anlamlı bir şey çıkar. Ben bu güne kadar Kuran'da kayda değer anlamlı faydalı hiç bir bilgi göremedim. Varsa da arkasından ettiği bir lafla onu da anlamsızlaştırmıştır. Sık sık müslümanlara sorarım. Bana kitabınızdan faydalı, anlamlı ve öğretici bir şey gösterin derim, gösterebilene rastlayamadım.
  14. Sömürü için bilinç gerekmez. İlkel reptil beyin çekirdeği bile, elinde lezzetli bir yiyecek bulunan bir insanın kafasına bir taş veya odun vurup o lezzetli yiyeceği onun değil, kendisinin yemesinin daha iyi olacağını emreder. Sömürüyü en aza indirmek bilinç sayesinde olası hale gelebilir.
  15. Başlıkta yer almasına rağmen mevlana olarak adlandırılan Celaleddin Rumi'nin evrim konusunda ne söylemiş olduğundan ise bahsedilmedi. Ne dediğini merak ettiğimden değil. Kayda değer bir şey söylemiş olmasına hiç ihtimal vermiyorum. Esasen söylemiş olsa da söylediklerinin İbn Miskeveyh'in söylediklerinden fazla olması olanaksız. Fakat Kuran'da evrim konusunda en küçük veri bulunmadığı açıklığa kavuştuğuna göre, belki Darwin'den önce evrim konusunda kim ne demiş konusu gündeme gelebilir.
  16. Ben hayvanların evcilleştirilmesi ile din arasında bir bağlantı kuramadım. Hayvanların evcilleştirilmesinin araştırılması bilimsel bir konu. Din ile bir ilgisi bulunmuyor. Dinin insanları evcilleştirdiği ise anlamsız bir iddia. Bu iddia dinin kendisine de aykırı. Çünkü din inancına göre ilk insan peygamber. Evcilleşmeye ihtiyacı yok. Evcil olarak yaratılmış. Dinin iddiası bu olduğuna göre dinin insanları evcilleştirmesinden dine inanan bir kişinin bahsetmemesi gerekiyor. Yok eğer evrimsel düşünceye bir itiraz yönetiliyor, madem insan hayvandan evrimleşti, insani değerleri nasıl kazandı diye soruluyorsa, bu geçerli bir itiraz değil. Çünkü bu olmayacak bir şey değil. İnsanın evrimi milyonlarca yıl sürdü. Bu milyonlarca yıl boyunca hiç kimse insana bir şey öğretmedi. Milyonlarca yıl insan türü avuçiçi baltadan başka bir şey icat edemedi. Bu, insana hiç kimsenin hiç bir şey öğretmediğinin kesin kanıtı. İnsanın bugün sahip olduğu değerler de, dinin kendisi de insan evriminin ürünü. İnsanı birileri evcilleştirse, bu süreç öyle kısa sürerdi ki, geçmişe baktığımızda önce vahşi olan insanın aniden evcilleştiğini görürdük. Böyle bir bulgu ise yok. Süreç son derece yavaş işledi. Ancak ivmeli bir gelişme oldu. Eskiden bin yılda kaydedilebilen bir gelişmeyi bugün bir yılda kaydedebilmek mümkün. İnsanın evcilleştirildiğine dair hiç bir bilimsel bulgu yoktur. İnsanın bugünkü durumu önce biyolojik, sonra kültürel evriminin sonucudur.
  17. Şimdi Kuran denilen kitap elimizde ve herkesin okumasına açık. Bir yerlerde gizli, kilit altında değil. Hatta internet sayesinde sadece bir tık'ın ucunda. Tıklar tıklamaz gelir. Bu kadar kolay ulaşılan bir şeyi buraya kopyalayıp yapıştırmanın ne bir faydası var, ne bunu yapmak bir çözüm getirir. Eğer bir çözüm istiyorsanız, bilgiyi kopyalayıp yapıştırmayı değil, bilgiyi yorumlamayı denemeniz gerekiyor. Kopyalanıp yapıştırılan ayetler İbrani mitolojisidir. Bunları buraya yapıştırmak hiç bir şeyi çözmez. Ben de yıldırımlar yağdıran Zeus mitolojisini buraya yapıştırıp insanları korkutmayı, yıldırıma çarpılacakları ile tehdit etmeyi deneyebilirim ama, işe yaramaz. İbrani veya Arap, veya Yunan mitolojisinde yazan hiç bir şey beni zerre kadar korkutamaz. Eğer Hansel ile Gratel masalında yazan orman büyücüsünden tırsacak olsam, azaplar yağdıran allahtan da korkardım. İkisinden de korkmam için en küçük neden bulunmuyor...
  18. @@musttafa, söylediklerinizin bir geçerliliği yok. Kuran'ın yazıldığı dil ne uzayca, ne allahça. İnsanların kullandığı ve kullanmakta olduğu, insanlar tarafından yaratılmış bir dil. Bütün diğer diller gibi. Bu yüzden tercüme de insanlık kültürüdür ve zor değildir. Yanlış tercüme iddianıza gelince... Ayetlerde bahsedilen Cebrail olmasın. Kuran olsun. Bu bir şeyi değiştiriyor mu? Cebrail de olsa rasül, yani gönderilen bir şey, Kuran da olsa rasül, yani gönderilen bir şey, Muhammed de olsa rasül, yani gönderilen bir şey... Burada bahsedilen Cebrail olmasın Kuran olsun. O da olmasın Muhammed olsun . Hiç bir şey değişmiyor. Bir şeyin değişmesi için burada Allah'tan bahsediliyor olması gerekiyor. Başka kimden bahsedilirse bahsedilsin, ortaya koyduğum sorun hallolmuş olmaz. Anlamış olmanız gerekiyor. Bana ayetlerde bahsedilenin Allah olduğunu kanıtlarsanız, sorun kalmaz. Başka her kim ya da ne olduğunu söylerseniz söyleyin, sorun devam eder. Mutlaka anlamış olmalısınız. Durum bu merkezde...
  19. Mutasyon evrimin iki ayağından sadece birisidir. Tek başına evrimi oluşturmaz. Evrimin oluşması için diğer ayağa, yani doğal seçilime de ihtiyaç vardır. O yüzden meyve sineği deneyleri evrim oluşturmak için yapılmıyor. Mutasyonların doğasını incelemek için yapılıyor. Mutasyon ise dediğim gibi evrimin sadece iki ayağından birisi. Bu iki temel kavramdan başka evrimsel kavramlar da var. Bunlar da evrime iki önemli ayak (mutasyon ve doğal seçilim) kadar olmasa da, çok önemli katkılar yapar. Genetik sürüklenme bu kavramlardan bir tanesi. Yapay seçilim de var. Cinsel seçilim de var. Virüsler tarafından gerçekleştirilen gen aktarımları da var. Örneğin GDO lu bir bitkinin ekildiği toprakta bu oynanmış genler yabani otlara geçebiliyor. Bunu ancak virüsler yapabilir. Bakteriler arasında da gen alışverişi yapılabildiğini gösteren bazı bulgular var. Hatta cinsiyet ayrımının çok çok basit şekilde bakterilerde bile temellendiğini gösteren bulgular var. Elbette bir bakteriye erkek, bir diğer bakteriye dişi asla diyemeyiz. Ama çok çok basit ve temel biçimde bakterilerde gen aktarımı olduğu gösterilmiştir. Ayrıca tür içi rekabet, türler arası rekabetten bile keskin ve acımasızca eleyici bir seçilimdir. Bazı türlerin kendi içlerindeki rekabet, düşman türlerin baskısından çok çok acımasızdır. Bu şiddetli ve acımasız rekabet, doğal seleksiyonu çok daha seçici hale getirir. Cinsiyetin evrimi zaten evrim macerasında bir dönüm noktası. Son olarak evrim için çok çok uzun bir süreye, milyarlarca yıla ihtiyaç var. Milyarlarca yıl, evrim karmaşasının çözümü olanaksız dereceye ulaşması için yeterli süre. Bugün yaşayan türler bir yana, oluşmuş ve soyu tükenmiş tür sayısı inanamayacağımız boyutlardadır. Canlı birey sayısını ise saymanın değil, tahmin etmenin bir yolu bile yok. Çıkarılan petrol miktarı, bu konuda bir fikir verebilir. Kireç de canlılar tarafından oluşturulmuş ve yerkabuğu katmanları meydana getirecek kadar yaygın bir oluşumdur. Evrim, bilimsel bakışa sahip olanlar için son derece kesin bir olgudur. Bilimsel insanlar, evrimin olduğu hakkında en küçük bir kuşkuya bile düşmezler. Evrime kem bakanlar dogmatiklerdir. Nedeni de insanın maymundan geldiğini kabul edemeyişleridir. Evrimi akıllarının almayışının yegane nedeni budur. Diğer insanlar neyse de, kutsal saydıkları peygamberlerinin maymundan gelmiş olmasını düşünmekten bile kaçınmaktadırlar. Nedense bunu düşünmenin kendilerini cehenneme sürükleyeceğinden filan mı korkuyorlarsa neyse, anlamıyorum. Şefaatten mi mahrum kalacaklarını hayal ediyorlar, tam bilemiyorum. Bu kadar basit ve sıradan, akla zarar bir nedenle evrimi reddetmek aslında fazlasıyla abestir. Kutsal kişilerin maymun torunu olduğunu kabullenmenin ne zararı olduğunu ben hiç bir zaman anlayamamışımdır. Bundan neden rahatsız olduklarını asla çözemedim...
  20. Ben etmiyorum. Rastlantı diye bir şey yoktur. Bu tamamen göreceli bir kavramdır. Nedenselliğini bilmediğimiz olgulara rastlantı diye ad takarız. Gerçekte olmayan bir kavramı göreceli olarak yaratırız. Gerçekte rastlantı yoktur. Tıpkı tanrının olmadığı, bu kavramı insanların zihinlerinde yarattığı gibi. Tanrı diye de bir şey yoktur. Bu da tamamen göreceli olarak zihinden yaratılmış, gerçekte hiç bir karşılığı olmayan bir kavramdır. Tüm oluşum nedensellik tarafından yönetilmektedir ve nedensellik rastlantıya hiç bir en küçük boşluk bırakmaz, tüm varlığı doldurur ve örer. Nedensellik dışında, rastlantısal olarak en küçük bir hareket bile olamaz, hiç bir oluşum hiç bir şekilde tesadüfen meydana gelemez. Buna en küçük bir olanak yoktur. Kuantum düzeyde de durum budur, aksi iddia edilse bile. Kuantumdaki gelişmeler, bu teoriyi de determinizme eklemleyecek yönde gelişmektedir. Tıpkı Kaos Teorisinin determinizme eklemlendiği gibi. Evrim tabii ki raslantılar ile olmaz. Mutasyonlar göreceli olarak, bizim bakış açımızdan evet rastlantısal gibi görünür. Ancak evrimin diğer en önemli ayağı olan doğal seçilimin, göreceli olarak bile olsa rastlantısallıkla hiç ilgisi yoktur. Bu başlıkta Kuran'da evrimin bulunduğu ile ilgili en küçük bir kanıt gösterilemedi. Bu da çok normal, Kuran'da kendi çağının bilgi düzeyinde bile bir bilgi yoktur. Kuran'da kendi çağının düzeyinde olsun, o da kabul, hangi bilimsel bilgi var ki evrim olacak? Kanıt olduğu öne sürülen Kuran ayetlerinin evrimle uzaktan yakından bir alakası bulunmuyor. Tabii ki bir bilim kitabı gibi ayrıntılı bilgi beklemiyoruz. Ama küçük bir işaret bari olmalı ki, en azından ima etmiş diyebilelim. Tersine Kuran bilime ve tabii ki evrime de tümüyle aykırı bir kitaptır. Bilimsel bir imada bulunmaması bir yana, verdiği bilgiler de tümüyle yanlıştır. Bilime tümüyle aykırı ifadelerle dolu bir kitaptır. Çünkü bu kitabı hiç bir bilgi edinme kaygısı bulunmayan, tek amaçları yaşadıkları yarımadayı ele geçirip zenginliklerini kendilerinde toplamak olan adamlar yazmışlardır. Bu amaçları için bir din kurmaya ihtiyaçları vardı. Bir din kurmak için bir kutsal kitap gerekliydi. Bu kitabın ise "indirildiği" bir "peygamber" gerekliydi. Bunları buldular ve teke indirdikleri tanrıdan bir adama geldiğini iddia ettikleri Kuran'ı yazdılar. Hiç bir bilimsel kaygıları olmadığı için yaşadıkları çağın bilgi düzeyinde bile bir araştırma yapmaya hiç mi hiç ihtiyaç duymadılar. Onlara bu kitabı yazmak için lazım olan tek şey mitolojik masallardı. Bu masallar da Tevrat'ta bolca vardı. Yani İbrani mitolojisinden kopya çektiler. O yüzden Kuran'ı yazmaları hiç zor olmadı. Kopyala yapıştır gibi. Esasen bir kağıt hurdalığından sayfalar seçip ciltlemekle bir kitap oluşamayacağı gibi, Kuran da bir kitap bile değildir. Buna bir kitap demek kitap kavramına bile aykırıdır. Kitap böyle olmaz. Kitap denilen şeyde sistematik bir anlatım olur. Kuranda ise hiç bir sistematik yoktur. Kuran'a kitap demek, kitabın ne olduğunu bilmemekten kaynaklanır.
  21. Değil komünal toplum, değil başka toplum, iki kişi yan yana geldiği anda sömürü başlar. Olmaması olanaksızdır. Eşitlik ancak sömürüye sömürü ile karşılık vermekle sağlanabilir. Sömürü illa parasal olmaz. Duygu sömürüsü, inanç sömürüsü gibi sömürüler de yapılır. Sömürü doğanın özündedir. Doğadan evrimleşmiş insan sömürüden soyut olamaz...
  22. Gereksiz alınganlık, soğuk algınlığı gibidir. Kişiyi hasta, rahatsız, tedirgin eder. Gerek yok. İnsan durduk yerde kendini tedirginliğe atmamalı. Hayatta huzur her şeyden önemlidir. İnsan alınganlık yaparak kendi huzurunu kendi eliyle kaçırmamalı derim ben... Yakanda bir böcek var diyen, düşmanlığından demez. Ola ki böcek sokan bir böcek filandır, tekin değildir belki diye söyler. Ha, belki de tamamen zararsız bir böcektir, uyarmasa da kendi düşecektir, o ayrı. Ama her olasılığa karşı uyarmak gereği duyar insan. Uyarılan kişi "sen beni dinlemek yerine yakamda ne var ona mı bakıyorsun, bırak bu sokak ağızlarını" derse ayıp etmiş olur...
  23. Bu söze şaşırdım. Tersine bir şiir üzerinden tasavvuf tartışılıyor gibi görünüyordu. Devam etse de belki bir sonuca ulaşırdık. Sağlık olsun, ne diyelim... Benim konuya dahil olmam şundan ki; benim islamdan çıkış sürecim, tasavvufa karşıtlık biçiminde başladı. Müslümanken tasavvuftan hiç hoşlanmazdım. Müslüman olduğum sürece, tasavvuf karşıtlığım artarak sürdü. Örneğin, Mevlana diye bilinen Celaleddin'in Moğol ajanı olduğuna kesin gözüyle bakardım. Halen de öyle bakıyorum. Tasavvuf bir afyondur. Uyuşturucu, uyutucu ve felç edici, korkunç bir ilaçtır. Bazı yaban arısı türlerinin zehiri öldürücü değil, felç edicidir. Bir böceği sokarak uyuşturur ve yumurtalarını bırakır. Çıkan larvalar böceği canlı canlı yer. Tasavvuf da böyledir. Müritleri şeyhe taptırır. Şeyh müritleri alabildiğine, sınırsız şekilde ve her açıdan acımasızca sömürür. Mürit öyle felç durumdadır ki, kendisini sömüren şeyhlere kızacağı yerde, kendisini uyaran kişilere öfkelenir. Bilinçlenme sürecimde, tasavvufun kaynağının din olduğunu ve ayrılmaz kanka olduklarını, el ele vererek sömürüyü gerçekleştirdiklerini, sömürüden soyut bir din anlayışının olamayacağını, din = sömürü olduğunu anlamam uzun sürmedi ve ateist oldum. Beni ateizm bilincinde derinleştiren iki etken vardır: Birisi tasavvuf, diğeri siyasal dinciler. İkisi de dinden beslenir ve insanlığı sömürmekten başka bir amaçları yoktur. İkisinin de direk ve doğrudan din dogmalarından beslendiğini anladığın anda, ateist oluyorsun. Olay bu...
  24. Kuran'da evrim olsaydı doğrusu bu çarpıcı olurdu. Nasıl bir ayet olsaydı mesela, bir düşünelim... "Muhakkak yeryüzünde kıpırdanan hiç bir canlı yoktur ki, soyu diğerlerinden ayrı olsun." Böyle bir ayet gösterebilselerdi müslümanlar, doğrusu bu Kuran'da bayağı iş varmış diyebilirdim.
  25. Elbette ki kesinlikle yoktur. Dolayısıyla abdest diye de bir şey olmadığı için uyumakla filan değil, hiç bir şeyle bozulamaz. Ben başlığa karışmakta bu yüzden isteksizdim ama, mevzu baktım gelişiyor, mecburen yazınca gerisi geldi. Yoksa olmayan bir şey nasıl bozulacak tabii, bozulmaz... @@Canraşit, eline sağlık iyi yapmışsın desem sevinecek miydin ki iyi yapmamışsın deyince bu kadar üzülüyorsun? Bu kadar takma kafana, iyi yapmamışsın işte... Bir daha insanoğlu deme. İnsan türü de. Bence tabii. Dediklerim aklına yatmadıysa nasıl biliyorsan öyle de... İnsanoğlu deme diye ağzına bant çekilmesini önerecek halim yok.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.