Öncelikle tesekkür ederim. Bu soruyu sormak için aslında bu soruya evet cevabını en bastan vermiş olmak gerekiyor. Evet bu günden bakınca 2006 ve önümüzde ki dönem solun hareket alanının genişlediği bir dönem olacaktır. Buradan solun kesinkes bir güç kazanımıyla çıkacagının bir garantisi olmadığını baştan belirtmeliyim. Ancak uluslararası konjonktur ve türkiyenin iç dinamiklerini bir arada değerlendirmeye kalkarsak birincisi emperyalizmin önemli ölcüde yapısal ve siyasal sorunlarla karşıkarşıya bulunduğunu saptayabiliriz. Özellikle Irak direnişi ve latinamerikada yasanan siyasal dönşümler aynı zamanda AB ülkelerinde yasanan surecler(anayasa referandumu,fransada ki göcmen kalkısması, ve AB içindeki önemli ülkeler arasında ki siyasi ve iktisadı cıkar catısmaları) emperyalizmin 1990 yılından itibaren uygulamaya basladıgı saldırgan politikaların sınırına dayandıgımıza dair veriler sunuyor. Bunun dısında türkiyede yasanan sürece baktığımızda AB ile entegre adının verilen ancak ülkenin butun egemenlik haklarının brüksele devredildigi bu surece bir de kuzey ırakta ki kürt devleti ve türkiyede ki kürt sorunu temalarını eklersek ki bu sürecte artık türkiye cumhuriyetinin kırmızı cizgilerinin ortadan kalktıgı görülecektir ülkede bir yönetim krizi ortaya cıkmak üzeredir. Aynı zamanda burjuva aktörlerin iç uyumunun da gittikçe azaldığını tespit etmek yanlış olmayacaktır. İşin bu boyutlarına bakıldıgında solun önünün acılabilecegi dahası halk kitlelerinin burjuva ideolojisinden koparılabilecegi bir süreci tespit etmekle iş bitmiyor. Bu surecte solun onunun acıldıgını tespit ettikten sonra sol bu acılan kanalı ne ile doldurabirilir sorusuna da bakmak gerekiyor. İzninizle bu konudaki görüşlerimide ''solun onunun acılıp acılmadıgına'' dair yapılacak tartısmanın olgunlasması ile birlikte sizlerle paylasayım