-
İçerik Sayısı
1.528 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
8
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
omar123 tarafından postalanan herşey
-
Alkış..Mutabıkız ben şapka çıkarırım buna Şimdi adam öldürene ceza vermek vicdanı mı vicdansızlığı mı gösterir ?
-
Hırsızlığın birçok sebebi var..Kimisi zor durumdan dolayı,kimisi takıntı,kimisi para aşkı vs vs.. Demişsinki "insanoglunun her turlu iyiniyetini ne zaman kotuluge dondurdugunde vicdani neden sizladigini acikla." Bak buda değişkendir..Her insanoğlu iyi niyetini kötülüğe döndürdüğünde vicdanı sızlamaz..Sızlayanın neden sızladığıda kendin cevap vermişsin aslında..Kişi kötülük yaptığını biliyor yani senin deyiminle farkındalık,bilinç düzeyinde.. İnsanoğlunun vicdanı,insanın iç dünyasındaki bir şeydir..Neden var sorusu beni şaşırttı Neden var olsun insan doğası işte..
-
Dostum vicdan demek hırsızı serbest bırak,adam öldürenin sırtını okşa demek değilki..Hırsıza hapis cezası vicdansızlığı mı teyit eder ? Aynı o şekil el kesmekte bir ceza,sen uygun görmeyebilirsin..Orası değişkendir..Bir başkasıda adam öldürene hapis cezasını gamsızlık olarak görür.. Hukuk sistemi bunlar,desenki bu adamlar durduk yere el,kol kesip canları istediği kişiyi kanlara boyuyolar o zaman vicdansızlıktır..Burada bir haksızlık yok,cezai işlemlerin ağır tutulması var bunun sebebinide yazdım ama bahane dedin
-
Mesela. Şu anda bir polisin görevi suçluyu yakalama nerden alıyorsa görevli kişide el kesmeyi aynı yerden hakkı alıyor.. Bir hakim kararını verme yetkisi hangi görevden alıyorsa görevli kurumda aynı kararı alıyor.. Demiştim ya bir hapis cezası nasıl tabi tutuluyorsa el kesmede aynı şekilde tabi tutulur..Atıyorum sana göre adam öldüren hapise atılmalı,diğer birine göre öldürülmesi gerekir..Cezanın uygun olduğu kişiye göre değişir ama ceza muhakkak uygulanır..Şeriatta bir hukuk sistemi ama uygun gören olabilir/olmayabilir..
-
Tabiki hak ve özgürlüğü yoktur..Zaten kişi bir başkasına zarar verdiği için cezai işleme tabi tutulur..Kimi yerde hapis cezası,kimi yerde idam,kimi yerde eli kesilir..Ama bir cezaya tabi tutulur.. Eğitici ceza,işlenilen cezaya göre değişir..Bir canavara adam öldürmeme eğitimi verilemez,bileti kesilir..Ya karanlık hücre,ya canı,yada hangi devlet ne uyguluyorsa artık Norveçte yüzlerce kişiyi öldüren adama hiçbir eğitim verilemez..Onun tedavi süreci geçmiş,virüs bütün ruhuna yayılmış.Gereken neyse yapılır..Anladığına eminim..
-
Neden bir bahane olsun evrensel dost Her ülkede bir hukuk sistemi vardır.. İslamdaki ise ceza işlemlerinin ağır olması..Yoksa vicdan demek hırsızı serbest bırakmak,fuhuş ve tecavüze sessiz kalmak değildir tabiki..Elbet bir ceza uygulanıcak nasılki hapis bir cezaysa eli kesilmeside bir ceza..Fakat sen bunlardan birini uygun görmeyebilirsin,hepimiz görmeyebiliriz.. Nasılki el kesme gibi ağır birceza varsa hiçbir hukuk sisteminde olmayacak serbest bırakma halide yine islamda vardır..Her ağır cezanın bir zıttı dediğim gibi..Eğer kişi pişmansa ve tövbe ediyorsa suçu bağışlanır.. Yine söylüyorum bu tövbe edenleri bağışlama kuralı hiçbir İslam ülkesinde uygulanmaz..Buda neyin ne kadar yanlış uygulandığının kanıtıdır..
-
İslam şeriatında cezaların ağır verilmesinin maksadı suç işleme oranını düşürmektir..Her ne kadar ağır cezalar varsada bunların bir zıttı da vardır.. Her ayetin sonrasında eğer pişmansa ve bir daha yapmamak üzerine söz vermişse (tövbe ederse) bağışlanır yazılıdır..Fakat bu kural islam ülkelerinde pek uygulanmaz bu yüzden perdeli kalmışlardır.. İslam ülkelerinin hepsinde sadece ritüelleri yapmak ve şeriatı duvarca uygulamak vardır..Ruhani anlayış 0..Hatta negatifdir..
-
Biz niye yorumluyoruzki..Harbi ben niye yorumluyorum Yazan yorumlasın öyle değil mi ?
-
Meryemin bakireliğinin altında çok güzel bir ilahı sır yatmaktadır..İsa'nın bebekken konuşması,topraktan kuş yapması,ölüyü diriltmesi,cüzamlıyı paklaması,körü iyileştirmesi,insanları doyurması vs vs vs.. Hepsinin bir sırrı,hepsinde çok seksi bir huri yatar..Pardon huriler
-
Meryem oğlu diye adlandırılır çünkü İsa Mesih'in babasız doğduğuna inanılır.. Alakası yok O İsa aynı İsa.. Bu teori kurduğun an çökmüş..
-
Buyursun gelsin..Sohbet ederiz,tartışırız,çay içeriz
-
Dinsizlik seçeneği birincide var..İkincisi ise müslümanlara ait..
-
XXVlll YUHANNA İNCİLİ'NİN ON YEDİNCİ BABININ BEŞİNCİ AYETİNİN TEFSİRİ Sual : Yuhanna İncil'indeki: "Ve ey Peder, dünya olmadan önce Senin nezdindeki izzetimle şimdi beni nezdinde taziz eyle" ayetinin manası nedir? Cevap: Tekaddüm iki türlüdür: birincisine zati tekaddüm denir. Bu nevi tekaddüm bir illet ile bağlı olmayıp varlığı kendiliğindendir. Güneş buna bir örnekir. Güneşin nuraniliği kendiliğindendir. Nuranilikte bir başka yıldızın ışığına muhtaç değildir. Buna zatî nuranilik denir. Ay böyle değildir. Onun nuraniliği güneşten muktebestir. Ay nuranilikte güneşe muhtaçtır. Şimdi, güneş nuranilikte illet, ay ise nuranilikte maluldur; birinci kadim, sabık ve mütekaddim olup ikincisi illetle bağlı ve müteessirdir. İkinci türlü tekaddüme zamanî tekaddüm derler. Bu türlü takaddümün başlangıcı yoktur. Kelimetullah Hazretleri zamandan münezzehtir. Geçmiş, şimdi ve gelecek tümü hakka nisbetle birdir. Dün, bugün ve yarın güneşte yoktur. Tekaddüm şeref bakımından da olur; yani, daha şerefli şerefliden mukaddemdir. Şimdi, Allah'ın kelimesi olan Mesih hakikati, şüphesiz, zat, sıfat ve şeref bakımlarından bütün varlıklara mukaddemdir. Tanrı kelimesi insan heykelinde zuhur eylemezden önce, izzet ve kudsiyetin en yüksek kademesinde idi ve büyük bir celâl ve cemâl içersinde kendi ululuğunun zirvesinde berkerar bulunuyordu, Tanrı kelimesi, en yüce Hakk'ın hikmeti ile, kendi celâlinin zirvesinden cisim âlemine parlayınca, cismin zulüm ve tecavüzüne uğradı; nasıl ki, Yahudi'lerin eline düşerek her zalim ve cahilin esiri oldu ve sonunda da asıldı. İşte bunun için Hakka yalvarıyor ve ``Beni cisim âleminin bağından kurtar ve bu kafesten azat eyle; ta ki, azamet ve celâlin en yücesine yükseleyim, cisim âlemine gelmezden önceki izzet ve kudsiyete tekrar kavuşayım, ebedî dünyada şad ve mesrur olayım, asıl vatanım olan lâmekân âlemine, yani göze görünmeyen melekûte yükseleyim'' diyor. Hattâ bu mülk âleminde, yani nefsani ve dış âlemde, şu toprak noktası üzerinde bile, Hazreti Mesih'in azamet ve celâli onun ölümünden sonra meydana çıkmıştır. Madde âleminde iken, dünyadaki kavimlerin en zaifi olan Yahudi'lerin hakaretine maruz idi; onun, mübarek başına dikenden bir taç koyacak derecede hakir görmüşlerdir; halbuki ölümünden sonra bütün padişahların azametli taçları o dikenden tacın önünde boyun eğdi. Bakınız, Tanrı kelimesi bu dünyada bile ne büyük bir şan ve celâl kazanmıştır.
-
XXVl MESİH'İN İKİNCİ GELİŞİ VE HÜKÜM GÜNÜ Sual : Mesih'in ikinci gelişi ve hüküm günü nedir? Cevap: Mukaddes kitaplarda Mesih'in ikinci defa geleceği yazılıdır. Onun gelişi için bazı alâmetler şart konulmuştur. Hazreti Mesih her ne zaman gelirse bu alâmetlerle beraber gelecektir. Güneşin kararıp ayın ışık vermemesi ve gök yıldızlarının yere dökülmesi bu alâmetler cümlesindendir. O zaman yeryüzünde oturan taifeler feryat eyliyecek, O zaman insanoğlunun alâmeti gökte görünecek, insanoğlunun buluta binmiş olduğu halde büyük bir celâl ve kudret içerisinde geldiği görülecektir. Cemali Mübarek bu âyetleri İkan'da etraflıca izah ve tefsir buyurmuştur. Tekrarına hacet yoktur. İkan'a müracaat ediniz, bu sözlerin manasını öğrenirsiniz, mamafih ben de bu hususta bir kaç söz söyliyeyim. Mesih, İncil'de açıkça yazıldığı üzere, birinci gelişinde de gökten gelmiştir. Mesih kendisi: ``İnsanoğlu gökten geldi, insanoğlu göktedir, göğe gökten gelenden başka bir kimse çıkamaz.'' buyuruyor. Mesih'in gökten gelmiş olduğu herkesce kat'iyetle bilinmektedir. Halbuki görünürde Meryem'in rahminden gelmiştir. Mesih ilkin görünürde ana rahminden ve gerçekten gökten gelmiş olduğu gibi ikinci gelişinde de görünürde ana rahminden ve fakat gerçekte gökten gelecektir. Mesih'in ikinci gelişi için İncil'de yazılı şartlar evvelce de dediğimiz gibi, birinci gelişi için de aynen açıklanmıştır. Eş'iyanın kitabında: ``Mesih Doğuyu ve Batıyı fetheyliyecek, bütün milletler Mesih'in gölgesine gelecek, Mesih'in padişahlığı kurulacak, belli olmıyan bir yerden gelecek, günahlılar hüküm giyecek, adalet o derece cari olacak ki kurt ile kuzu, kaplan ile oğlak, yılan ile meme çocuğu, aynı pınar başında tek bir çayırda ve tek bir yuvada bir araya geleceklerdir." diye haber verilmektedir. Birinci geliş de bu şartlar ile bağlı idi; halbuki görünürde bu alâmetlerden hiç biri vuku bulmamıştır. Bunun içindir ki Yahudiler Mesih'e itiraz etmişler, ona Mesih değil, hâşa! Adam azmanı demişler, Tanrı yapısının yıkıcısı saymışlar, Cumartesiyi kaldıran ve şeriat düşmanı bilmişler ve sonunda da katline fetva vermişlerdir. Bu alâmetlerden her birinin bir manası bulunuyordu. Yahudiler bu manaları anlayamadılar, bu yüzden perdelendiler. Mesih'in ikinci gelişi de bu minval üzeredir. Beyan edilen alâmetlerin ve şartların birer manası var. Bunlara lafızların ifade ettiği zahirî mana verilmemelidir. Zâhire göre mana verilir ve ezcümle bütün yıldızların yer yüzüne düşmesi beklenirse, aklın hiç bir zaman kabul edemiyeceği bir şey ile karşı karşıya gelinir. Yıldızlar sayısızdır, asrımızın riyaziyecilerince isbat edildiğine göre, yalnız bunlardan biri olan güneşin hacmi arz'ın hacminden bir buçuk milyon defa daha büyüktür. Duraganlar her biri güneşten binlerce defa büyüktür. Bu yıldızlar, düşecek olursa, yeryüzünde nasıl yer bulabilirler? Bu, Himalaya gibi bin milyon dağın tek bir hardal tanesi üzerine düşmesine benzer. Böyle bir şeyi akıl ve fen kabul etmez. Bu olayın, olabileceklerden değil de aslâ olamıyacaklardan olduğu açık bir hakikattir. Daha garibi şu ki, Mesih: ``Olabilir ki ben gelirim ve sizi uykuda bulurum, çünkü insanoğlunun gelişi hırsızın gelişi gibidir; hırsız evin içerisinde olur da ev sahibinin haberi olmayabilir'' diyor. Şu halde, alâmetlerin başka manaları olduğu aşikârdır
-
XlX HAZRETİ MESİH'İN VAFTİZ EDİLMESİ Metta İncilinin üçüncü babının on üçüncü ayetinde: ``O zaman Yahya tarafından vaftiz olunmak için İsa Celil'den Ürdün'e, Yahya'nın yanına geldi. Fakat Yahya: Ben Senin tarafından vaftiz olunmağa muhtacım, Sen bana mı geliyorsun diyerek önüne geçmek istiyordu. Fakat İsa cevap verip ona dedi: Şimdi bırak, çünkü bize böylesi daha uygundur, ve adalet böylece tam kemale erer. O zaman Yahya onu bıraktı." buyrulmaktadır. Sual : Hazreti Mesih'in zatî kemalâtı ile beraber vaftiz olunmağa ne ihtiyacı vardı? Bundaki hikmet nedir? Cevap: Vaftizin aslı tövbedir. Hazreti Yuhanna halka vâz ve nasihatta bulunuyor, tövbe ettiriyor ve sonra vaftiz eyliyordu. Şu halde, bu yıkama bütün günahlardan tövbenin bir remzidir; yani, Ey Allahım! Vücudum maddî kirlerden arınmış olduğu gibi ruhumu da senin birlik dergâhına yaraşmayan tabiat âlemi kirlerinden arıt, demektir. Tövbe, isyandan itaate dönüştür. İnsan, bir müddet uzak ve mahrum kaldıktan sonra tövbe eder, yıkanır. İmdi bu yıkanma bir remiz olup, İlâhi! yüreğimi tertemiz eyle, onu senin sevginden başka her şeyden arıt, demektir. Cenabı Yuhanna'nın bu sünnetini o zamanın bütün insanları arasında yürütmek isteyen Mesih, halkın uyanışını sağlamak ve eski şeriatı tamamlamak üzere bizzat kendisi bu sünnete uymuştur. Vaftiz Yuhanna'nın tatbik ettiği bir usul olmakla beraber, gerçekte tövbe yıkanması idi; bu, Tanrı şeriatlarında geçerlidir. Mesih'in vaftiz olması, vaftize ihtiyacından değildi; vaftiz o zamanda iyi bir amel ve melekûtun müjdesi sayıldığından onu kendi nefsinde de tatbik ettirdi. Bununla beraber, sonraları vaftizin maddî su ile değil de ``Ruh'' ve ``Su'' ile yapılması gerek olduğunu söylemiştir. Bu sözdeki sudan maksat maddî su değildir, çünkü başka bir münasebetle de ``Ruh'' ve ``Ateş'' ile diye açıklanmıştır. Bu ateşten ve sudan maksat, maddî ateş ve maddî su olamaz; çünkü, ateş ile vaftiz imkânsızdır. Şu halde, ruh demek Tanrı bağışı demektir, su demek ilim ve hayat suyu demektir, ateş demek Tanrı sevgisi ateşi demektir. Maddî su insanın kalbini temizlemez, ancak insanın vücudunu temizler; semavî su, ilim ve hayattan ibaret olan ruh, kalbi tertemiz yapar; başka sözle Ruhulkudüs'ün bağışlarından pay alıp mukaddesleşen bir yürek tertemiz olur. Gaye, insan özünün tabiat dünyası kirleriden arınmasıdır. Tabiat âleminin kirleri çirkin vasıflardır, öfkedir, şehvettir, dünya sevgisidir, kibirlenmektir, yalandır, nifaktır, tezvirdir, hodbinlik ve sairedir. İnsan, nefsanî arzuların saldırışından ancak ve ancak Ruhulkudüs'ün bağışlarının teyidi ile kurtulur. Bundan dolayıdır ki, ruh ve su ve ateş ile, yani Tanrı feyzi ruhu, ilim ve hayat suyu, Tanrı sevgisi ateşi ile, vaftiz olunmanın lüzumuna işaret edilmiştir. Bir insan, ebedî bağıştan yararlanması için bu ruh ve su ve ateş ile vaftiz olmalıdır; aksi takdirde bu maddî su ile vaftizin ne faidesi var? Su ile vaftiz, tövbe ve istiğfarın sembolü idi. Cemali Mübarek'in devrinde bu sembole lüzum yoktur. Çünkü vaftizin Tanrı ruh ve sevgisinden ibaret olan hakikati (bu zuhurda) anlaşılmış ve yerleşmiştir.
-
XXl EKMEK VE ŞARAP NEYİN REMZİDİR? Sual : Hazreti Mesih: "Gökten inen ekmek Benim, her kim bu ekmekten yer ise asla ölmez." buyuruyor. Bu sözden maksat nedir? Cevap: Buradaki ekmekten maksat, semavî sofra ve ilâhî kemallerdir. Mesih: Her kim bu sofradan yemek yer, yani Tanrı feyzini edinir, Rahmanın nuru ile nurlanır ve Benim kemallerimden pay alır ise, ebedî hayat bulur, demek istemiştir. Kandan maksat da hayat ruhudur. Hayat ruhu ise Tanrı Kemalleri, Tanrı bağış ve cilvesidir; çünkü insanın vücudunu teşkil eyliyen bütün cüz'üler kanın akımı sayesinde kendilerine lüzumlu olan hayat maddesini kandan alırlar. Yuhanna İncilinin altıncı babının yirmi altıncı ayetinde: ``Size derim: Mucizeleri gördüğünüzden değil, fakat ekmeklerden yeyip doyduğunuzdan dolayı beni arıyorsunuz.'' buyrulmaktadır. Havarilerin yeyip doydukları ekmeğin semavî feyizler olduğu açık bir hakikattir; çünkü aynı babın otuz üçüncü ayetinde: ``Çünkü Allahın ekmeği gökten inen ve dünyaya hayat verendir.'' buyrulmaktadır. Mesih'in bedeni gökten inmeyip Meryemin rahminden gelmiştir. Bu belli bir şeydir. Gökten inen şey Mesih'in ruhu idi. Yahudiler, Hazret'in maksadı beden olduğu zanniyle itiraz ettiler; nasıl ki aynı babın kırk ikinci ayetinde: ``Babasını ve anasını tanıdığımız, Yusuf'un oğlu İsa bu değil mi? Şimdi nasıl gökten indim, diyor? dediler.'' buyrulmuştur. Bakınız, Hazretin semavi ekmekten kasdettiği şeyin kendi ruhu, füyuzatı, kemalâtı ve talimatı olduğu ne kadar açık anlaşılıyor: Nasıl ki yine aynı babın altmış üçüncü ayetinde: ``Hayat veren ruhtur,beden hiç bir işe yaramaz.'' denilmiştir. Açık açık görülüyor ki, Mesih'in ruhu gökten inen semavi nimettir; her kim bu ruhtan feyiz, yani semavi talim, alır ise, ebedî hayata kavuşur. Bu böyle olduğu içindir ki otuz beşinci ayette buyuluyor: ``İsa onlara dedi: Hayat ekmeği benim; Bana gelen aslâ acıkmaz ve bana iman eden aslâ susamaz.'' Görüyorsunuz ki, yemeği kabul etmek ve içmeyi inanmak diye izah buyurmuştur. Şu halde şurası açıktır ki: Gök sofrası Hazreti Mesih'in bağışları, ruhî tecellileri, semavî talimleri ve küllî mânalarıdır. Yemek yönelmenin, içmek inanmanın sembolüdür: Hazretin bir cismanî bedenî ve bir semavî bedeni ,vardır. Cismanî beden asıldı; semavî beden ise diridir, bâkidir ve ebedî hayat sebebidir. Mesih'in maddî cesedi, beşerî tabiat idi; semavî cesedi ise Rahmanî tabiat. Süphanallah: Bazılarının tasavvuruna göre, aşa-i Rabbanî ekmeği Hazreti Mesih'in hakikatidir; bu gibilere bakılırsa, lâhut ve Ruhulkudüs bu ekmeğe girmiş ve orada mevcuttur. Halbuki, aşa-i Rabbanî ekmeği yedikten bir kaç dakika sonra tamamıyla bozulup başkalaşıyor. İnsan nasıl olur da böyle bir kuruntuya kapılır? Bu büyük vehimden Tanrı korusun bizleri. Aşa : Akşam yemeği. Sözün kısası, Mesih'in zuhuru ile beraber ebedî feyiz demek olan mukaddes talimler yayıldı, hidayet ışıkları parladı, hayat ruhu insanların üzerine saçıldı. Hidayete nail olan dirildi. Sapıklıkta kalan ise ebedî ölüme giriftar oldu. Gökten inen ekmek Hazreti Mesih'in melekutî bedeni ve ruhanî unsuru idi; işte havarilerin yiyip ebedî hayata kavuştukları şey bu ruhanî unsur idi. Havariler Hazreti Mesih'in elinden bir çok kereler yiyecek alıp yemişlerdi: Neden bu akşam yemeği imtiyazlı olsun? Şu halde anlaşılıyor ki, semavî ekmekten murat, maddî ekmek olmayıp Tanrı sofrasıdır. Hazreti Mesih'in ruhanî bedenidir. Havarilerin yiyip doydukları şey, işte bu rabbanî feyizler ve rahmanî kemallerdir. Ve yine bakınız: Hazret-i Mesih ekmeği bereketleyip: ``Bu benim bedenimdir'' diye havarilere verdiği sırada havarilerin yanında muşahhas, muayyen ve mücessem olarak mevcut bulunuyordu; ekmeği verirken, ekmek ve şaraba çevrilmemişti; değişmiş olsaydı, o esnada havarilerin yanında muşahhas ve muayyen kalamazdı. Şu halde, ekmek ve şarap bir semboldür. Bu sembolün yol gösterdiği mana şu idi: Benim feyizlerim ve kemallerim size verildi. Bu feyizden yararlandığınız için ebedî hayata kavuştunuz ve semavî sofradan hisse ve nasip aldınız.
-
Çoğunlukla Hristiyanlıkla ilgili olan Bazı Sorulara Cevaplar(Mufavezat-ı Abdülbaha) adlı eserden birkaç alıntı göstereceğim..Umulurki bu sayede neye inandığımızı gösterir yada sorgusuzca sualsizce kabul etmediğimizi belirtmiş oluruz..Dil biraz ağır gelebilir o yüzden yan sekmede sözlük bulundurmanızı tavsiye ederim.. XXlll MESİH'İN ÜÇ GÜNDEN SONRA DİRİLMESİ Sual : Mesih'in üç günden sonra dirilmesi ne mana ifade eder? Cevap: Tanrı mazharlarının kıyamı beden ile değildir. Onlarla ilgili her şey; her hal, amel, tesis, talim, tâbir, teşbih ve tertip; ruhanî ve manevî olup cismaniyetle ilgisi yoktur. Meselâ, Mesih'in gökten gelmiş olması meselesi. Bunun özü: İnsanoğlu gökten geldi, insanoğlu göktedir, insanoğlu göğe gidecektir, gibi İncilin müteaddit yerlerinde geçer. Nasıl ki Yuhanna İncilinin altıncı babının otuz sekizinci ayetinde: ``Çünkü ben gökten geldim.'' ve kırk ikinci ayetinde: ``Acaba bu adam bizim anasını babasını tanıdığımız Yusuf oğlu Yesu değil mi? Nasıl oluyor da ben gökten geldim demektedir, dediler.'' ve yine Yuhanna İncilinin üçüncü babının on üçüncü ayetinde: ``Hiç kimse göğe çıkmamıştır; ancak gökten inen insanoğlu çıkmıştır; o ki, göktedir''. buyrulmuştur. Bakınız, insanoğlu göktedir, diyor; halbuki Hazret bu sözü söylediği sırada yerde bulunuyordu. Ve yine bakınız, açık açık: Mesih, gökten gelmiştir, buyrulmaktadır. Halbuki, Meryemin rahminden gelmişti ve Hazretin cismi Meryemden doğmuştu. Demek ki, insanoğlunun gökten gelmesi zahiri bir nitelik olmayıp manevî bir niteliktir, cismanî olmayıp ruhanidir; yani, Hazreti Mesih görünürde Meryemin rahminden doğmuş ise de, gerçekte, gökten, hakikat güneşinin merkezi olan Tanrı melekût ve âleminden gelmiştir. Mesih'in Tanrı melekûtu ruhanî semasından gelmiş olduğu bu suretle açıklanınca, Mesih'in toprak altında üç gün sonra kayıp olmasının da zahiri bir nitelik olmayıp semavi bir nitelik olduğunu kolayca görürüz. Onun gibi, Mesih'in yerin altında dirilip kalkması da cismanî olmayıp manevî bir şey ve ruhanî bir niteliktir ve yine onun gibi, Mesih'in göğe çıkması da cismanî olmayıp ruhanî bir niteliktir. Ve bir de şu gördüğümüz göğün sonsuz bir feza ve sayısız yıldızlara dolaşma yeri teşkil eyliyen bir boşluktan ibaret olduğu fennen sabit bir hakikattir. Binaenaleyh, Mesih'in kıyamını şu suretle beyan ve izah eyliyelim: Havariler, Hazreti Mesih'in şehadetinden sonra muztarip ve perişan oldular: Mesih'in hakikati, Mesih'in talimleri, feyizleri, kemalleri ve ruhanî kuvveti O'nun şehadetini müteakip üç gün gizli ve kapalı kaldı; gözlere görünmez oldu; hatta yok gibi bir şey olmuştu. Müminler bir kaç kişiden ibaretti; onlar da müztarip ve perişan. Ruhullah Hazretlerinin emri cansız bir cisme dönmüştü. Üç gün geçince havariyun hazretleri kendilerine geldiler; gerçek ve kuvvetli oldular; Mesih'in Emrinin hizmetine ayaklandılar. Tanrı öğretilerini terviç eylemeği, Mesih'in tavsiyelerini icra etmeyi ve Mesih'in hizmetine kiyam eylemeği kararlaştırdılar. Bu suretle Mesih'in hakikati yeniden görünmüş oldu. Mesih'in feyzi meydana çıktı. Mesih'in şeriatı canlandı. Mesih'in öğretileri ve öğütleri cilve gösterdi. Mesih'in Emri cansız bir cisim idi, can ve Ruhulkudüs'ün feyzi ortalığı aldı, duruma tekrar hâkim oldu. Mesih'in kiyamından maksat işte budur; bu kıyam hakikî bir kiyam idi. Papazlar İncil'in manasını anlamadıklarından ve bunun bir sembol olduğunu fark etmediklerinden Din ilme muhaliftir ve ilim dine muarızdır, demişlerdir. Bu cümleden olmak üzere, Hazreti Mesih'in maddî cisim ile şu gördüğümüz zâhiri göğe çıkması meselesi de vardır; bu ise riyazî fenlere aykırıdır; ancak meselenin hakikati açığa çıkarılır ve bundaki sembol izah edilir ise, ilmin dine hiç bir veçhile muhalif olmadığı ve hatta ilim ve aklın da onayladığı görülür. XXV RUHULKUDÜS'TEN MAKSAT Sual : Ruhulkudüs tâbirinden kastolunan mana nedir? Cevap: Ruhulkudüs'ten kastolunan mana,Tanrı feyzidir. Zuhur mazharından çıkıp yükselen şualardır; çünkü hakikat güneşinden parlıyan ışının merkezi Mesih olup bu celil merkezden çıkan ışınlar havari aynalarına akseylemiştir. Ruhulkudüs'ün havarilere inmesinden maksat, Yüce Tanrı feyzinin havari hakikatlerine tecelli etmesidir; yoksa girme, çıkma, inme ve hulûl ruhun hassalarından olmayıp cismin hassalarındandır. Mahsus hakikatler için girme çıkma vardır, fakat makul hakikatler için böyle şeyler yoktur. Akıl, sevgi, bilgi, fikir ve tasavvur gibi makul hakikatler için girme, çıkma ve hulûl yoktur. Ancak taalluk vardır, meselâ zihinde hasıl olan suretten ibaret bulunan bilgi makul bir keyfiyettir. Aklın içerisine girip çıkma mevhum bir keyfiyet olup vukua gelen şey ancak taalluktur. Aynada görünen suret gibi, makul hakikatler için giriş ve hulûl denilen şeyler olmadığı sabit olduğundan Ruhulkudüs için de yükselme ve inme, girme ve çıkma, karışma ve hulûl gibi şeyler muhal ve imkânsızdır. Olsa olsa, Ruhulkudüs'ün aynadaki yansıması gibi bir cilvesinden bahsedilebilir. Mukaddes kitabların bazı yerlerinde ruhdan bahsedilmektedir; bundan maksat şahıstır. Konuşurken, falan şahıs mücessem ruhtur, hamiyet ve mürüvvet timsalidir denildiği gibi, bu gibi hallerde göz önünde tutulan şey, alev değil, şişedir. Nasıl ki Hazreti Mesih, Yuhanna İncili'nin on altıncı babının on ikinci ayetinde kendisinden sonra geleceği bildirilen kimseden bahsederken: "Size daha söyliyecek çok şeylerim var, fakat şimdi dayanamazsınız, fakat O, hakikat ruhu gelince sizi her hakikate irşat eyliyecektir; çünkü O kendiliğinden söz söylemiyecektir, ancak işittiğini söyliyecektir." buyurmuştur. Şimdi: ``Çünkü kendiliğinden söz söylemeyip ancak işittiklerini söyliyecektir'' ibaresine dikkat ediniz. Hakikat Ruhu, nefesi, işitir kulağı ve konuşur dili olan mücessem bir insandır. Keza, Mesih Hazretlerine Ruhullah denilmiştir; nasıl ki ışık denildiği zaman yalnız ışık değil, şişe ile ışık birlikte kastedilir.. XXll MUCİZE VE HARİKA Sual : Hazreti Mesih hakkında mucizeler rivayet edilmiştir. Bu rivayetler lafzın ifade ettiği manaya göre mi kabul edilmeli, yoksa başka manaları var mı? Müsbet ilimlerin bize öğrettiğine göre, eşyanın mahiyeti değişmez; bütün kâinat küllî bir kanun ve nizamın hükmü altında olup bunlardan aslâ şaşmaz; binalenaleyh, küllî kanunu bozacak bir şeyin vukuu mümkün değildir. Cevap: Mukaddes Tanrı mazharları mucize kaynağı ve acibe menşe'idirler. Çetin ve olamaz sayılan her şey onlar için mümkün ve caizdir. Olağan dışı bir gücü bulunan bu kimselerden olağan dışı şeyler sadır olabilir. Onlar, haiz oldukları taiat üstü bir kudret vasıtasıyla taibat âlemi üzerinde müessirdirler. Tanrı mazharlarının cümlesinden acaip şeyler sadır olmuştur. Fakat mukaddes kitaplarda bir takım hususî deyimler vardır. Tanrı mazharlarının katında mucize ve acibelerin ehemmiyeti yoktur; hatta bunların ağıza alınmasını bile istemezler; çünkü mucizeyi delillerin en büyüğü sayar isek, ancak hazırlar için delil ve kanıt olur, olmayanlar için değil. Meselâ hakikat araştırıcı bir yabancı için Hazreti Musa ve Hazreti Mesih hakkında garip şeyler rivayet edilir ise, o yabancı araştırıcı inkâr edip: Putlar hakkında da tevatür yoluyla yani çok sayıda insanların şehadetiyle, bir takım garip şeyler rivâyet edilmiş ve kitaplara geçmiştir. Brahmenin birisi, Brahma'dan sâdır olduğu rivayet edilen garip şeylere dair bir kitap yazmıştır; şu halde Yahudi ile Hıristiyanın doğru ve Brahmenin yalan söylediğini nereden bileceğiz? Rivayet ise her ikisi de rivayet, söylenti haber ise, her ikisi de söylenti haber, kitaba geçmiş olması ise her ikiside kitaba geçmiştir; her birinin vuku bulmuş olmasına ve olmamasına ihtimal verilebilir; doğru ise her ikisi de doğrudur, kabul lâzım gelir ise, her ikisi de kabul edilmek gerekir. Binaenaleyh bunlar delil olamaz.'' diyebilir. Şimdi, mucize hazırlar için delil ise de bulunmayanlar için delil değildir. Kalp gözü açık olan kimseler, zuhur gününde, zuhurun mazharı ile ilgili her şeyde, başkalarından mümtaz olmaları bakımından, bir mucize görürler. Mümtaz olmak, haddizatında bir mucizedir. Bakınız, Hazreti Mesih tek başına, yardımcısız, askersiz, büyük bir mazlumiyet içerisinde, bütün yeryüzünde oturanların önünde, Tanrı bayrağını kaldırarak mukavemette bulunmuş ve sonunda görünüşte asılmış olmakla beraber, cümleyi yenmiştir. Şimdi böyle bir şeyin vuku bulmuş olması haddizatında bir mucizedir, kimse inkâra muktedir değildir. Artık Hazreti Mesih'in doğruluğuna başka delil ve isbat istemez. Zâhirî mucizenin hakikat ehli nezdinde ehemmiyeti yoktur. Meselâ: kör, gözü açılır ise, sonunda yine kör olacak; yani ölecek ve bütün duyularından ve kuvvetlerinden mahrum kalacaktır. Şu halde bir körün gözünü açmak mühim bir şey değildir; çünkü bu kuvvet sonunda bozulacaktır. Ölüyü diriltmekten ne çıkar? Nasıl olsa yine ölecektir. Mühim olan şey var ise o da basiret ve ölümsüzlük, yani ilâhî ruhanî hayat bağışlamadır. Cismanî hayatta beka yoktur, varlığı aynı yokluktur; nasıl ki Hazret-i Mesih talebelerinden birinin sorduğu bir soruya cevap olarak: ``Bırak ölüler kendi ölülerini gömsünler; çünkü cesetten doğan ceset ve ruhtan doğan ruhtur'' buyurmuştur. Bakınız: Görünüşte diri olan kimseleri ölü sayıyor; çünkü hayat, ebedî hayattır ve varlık gerçek varlıktır. Bunun için, mukaddes kitaplarda ölülerin dirilmesinden söz edildiğini görür iseniz, maksat bu gibilerin ebedî hayata kavuşmuş olduklarıdır; körün gözü açıldığını okursanız, maksat gerçeği gören iç gözüdür; sağırın işitir bir kulak sahibi olduğunu işitir iseniz, maksat bu gibilerin ruhanî bir kulağa ve melekûtî bir duyuya kavuşmalarıdır. Bunun böyle olduğunu İncil'de Hazreti Mesih'in şu sözü de teyit eder: "Bunlar Eşiya'nın dediği gibidirler: Gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler ve ben onlara şifa vereceğim." Maksadım, zuhur mazharlarının mucize göstermekten âciz olduklarını söylemek değildir. Zira onlar buna, muktedirdirler. Yalnız unutmıyalım ki, onların nazarında iç göz, ruhani kulak ve ebedi hayat makbul ve mühimdir. Şimdi mukaddes kitaplarda nerede bir kimsenin kör iken görür hale geldiği yazılmış ise, maksat iç gözü görmez olan bir kimsenin gerçeği gören bir iç göze sahip olduğu, bilmez iken bilir, ****** iken ayık, nâsutî iken melekûtî bir hale geldiğidir. Bu iç göz, kulak, hayat ve şifa ebedidir, onun için mühimdir; yoksa hayvanî hayat ve kuvvetin ne ehemmiyeti ve kıymeti var? Bunlar bir hayal gibi gelip geçerler. Sönmüş bir kandil yandırılacak olursa, sonra yine söner; güneşin kandili ise daima yanadurur; Mühim olan da budur.
-
"Türkiye halkını uyanık olmaya, Patriot füzeleri ve ABD'nin emperyalist emellerine karşı harekete geçmeye davet ediyoruz. Getirin bakalım Patriotlarınızı. Kurabilecek misininz? Getirin Delta Force'unuzu, özel kuvvetlerinizi. Neredeyseniz, orada karşınıza dikileceğiz. Ey ABD, NATO'nuzla gelin, denize döküleceksiniz." Kendine gel bahsi ettiğin şey savaş gücü en yüksek olan abiler
-
Hiç güleceğim yoktu varya zamanında ne tartışma yapmışsınız böyle.. eskimolar hangi dinden üst makama neden sormuyorsun Gözlerimden yaş geldi valla.. lena
-
Bütün dinler bir midir bilmem ama İbrahimi dinlerin bir olduğunu rahatça söylerim..
-
peygamber değilde musevilik inancını kendi toplumuna tanıtmaya kalkarken öldürüldüğünü okumuştum bir yerde..
-
Yaptığımız en büyük hata din alimlerine uymak oldu..Bu kitabı nasıl okuyacağımızı bile kendileri belirlediler,sözün içindeki maksadı anlayamamızın nedeni din alimi ve din hocalarıdır..Bu sebepten dolayı hala kurana göre evren modelini belirleyen kordesder personeli şuna cevap versin " Gökyüzünün kandilleri nedir ?Gökyüzünün kandilleri,binaların kırmızı saçları ? " Edebiyattan içtiğimiz şarap bizi kitabın doğru manasına götürecektir.Test etmek serbest
-
Bana göre Dua Allah ile sohbettir..Egolarımız için dua etmenin bir anlamı olduğunu sanmıyorum..Yukarıda yazılan birçok şeyde zaten islamda haram olan şeyler..Dinini bilen müslüman zaten bunları yaparak dua etmeyecektir..
-
http://video.cnnturk.com/2013/haber/1/17/umur-birand-babami-kaybettik