Tinkerbell tarafından postalanan herşey
-
Kızlık Soyadı
1926 yılında kabul edilen yasa Türk toplum yapısına uygun olarak hazırlanmayan İsviçre'den iktibas ettiğimiz bir yasadır. Çağdaş bir yasaya ulaşma arzusu ile hareket edilmiştir. dönemine görev hukuk devrimi olarak kabul edilmelidir. Halen yürürlükte olan yasamız ise tamamen Türk Hukukçuları tarafından Türkiye'nin ihtiyaç ve şartlarına uygun olarak hazırlanmıştır. Kızlık soyadı hususuna gelince; Evli kadının soyadı konusu TMK. m.187’de düzenlenmiştir: “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” Buna göre yasa, evli kadına iki seçenek sunar. Seçeneklerden birisi, kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağını, ikincisi ise evlendirme memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceğini düzenliyor. Yasanın emredici düzenlemesi karşısında, kadının evlenmesi halinde tek başına kızlık soyadını kullanabilmesi olanaksız. Nitekim Anayasa Mahkemesi de 29 Ekim 1998 tarih esas 1997/ 61, karar 1998/ 59 sayılı kararında, önceki Medeni Kanun’un aynı içerikteki 153. maddesinin iptaline ilişkin istemi reddetti: “İtiraz konusu, ‘Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır’ kuralı kimi sosyal gerçeklerin doğurduğu zorunluluklardan ve yasa koyucunun yıllar boyu kökleşmiş bir geleneği kurumsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Aile birliğinin sağlanması için yasa koyucu eşlerden birisine öncelik tanımıştır. Kaldı ki itiraz konusu kuralda aile isminin sadece erkeğin soyadına bağlanacağı öngörülmüyor, kadının başvurusu durumunda kocanın soyadı ile birlikte kızlık soyadını da kullanma olanağı bulunuyor.” AİHM kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, evli kadının sadece kendi soyadını taşıma istemine ilişkin Türkiye’den yapılan başvuruya ilişkin kararı ise tam tersidir: “Avrupa Konseyine üye sözleşmeci devletler arasında eşlerin aile adının eşit bir durumda seçmeleri lehinde bir konsensüs doğmuştur. Çift, başka türlü karar vermiş olsa bile kocanın soyadının çiftin soyadı olarak kullanılmasındaki yasal zorunluluk ve böylece kadının evlenmekle otomatik olarak kendi soyadını yitirdiği tek üye devletin Türkiye olduğu görülmektedir. Avrupa’daki diğer yasal sistemler tarafından benimsenen çözümle de onaylandığı gibi evli bir çiftin ortak bir aile adını taşımayı seçmediği yerde de aile birliği korunabilir ve sağlamlaştırılabilir.” Öte yandan Türkiye’nin 04.06.2003 tarihinde onayladığı, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 23/ 4. maddesine göre taraf devletler, eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli tedbirleri alacaktır. Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’nin (CEDAW) 1 (g ) bendi de şu şekildedir: “Taraf devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliğine dayanılarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır: (g) Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için geçerli, eşit kişisel haklar...” Türkiye’nin çekincesiz olarak imzaladığı her iki sözleşme kuralları yanında, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 05 Şubat 1985 tarihli 2 sayılı Tavsiye Kararı, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 28 Nisan 1995 tarihli 1271 sayılı Tavsiye Kararı ve Avrupa Yasal İşbirliği Komitesi’nce de üye ülkelere “Evlilikte ortak bir soyadının seçiminde eşler arasında tam bir eşitlik sağlanması” tavsiye edildi. Bu düzenlemelere dayanarak, TMK m. 187’yi aşarak, kadının evlense dahi yalnızca kızlık soyadını kullanmasına izin veren mahkeme kararları vardır. TMK 187. madde Anayasa Mahkemesi’nin 1998 tarihindeki ret kararından sonra, on yıllık süre, dava tarihi itibarıyla doldu. Esasen Medeni Kanun’un toptan değiştiği anımsandığında, m. 187’nin Anayasaya aykırılığını ileri sürmek, değişiklikten beri olanaklı. Üstelik temel yasalarda ve Anayasada, kadına yönelik olumsuz ayrımcılığın önlenmesi için etkili değişiklik ve düzenlemeler yapıldı. Örneğin, 2004’te Anayasaya, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” (m.10) hükmü getirildi, “Aile, Türk toplumunun temelidir” (m. 41/ 1), hükmüne de “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ibaresi eklendi. Anayasanın 90. maddesi de değiştirilerek 5 fıkraya, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası antlaşma hükümleri esas alınır” düzenlemesi kondu. Usul yasalarında yapılan değişikliklerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, ulusal mahkemeler açısından yargılamanın yenilenmesi sebebi olacağı kabul edildi. Hal böyle iken, evli kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma isteğini engelleyen TMK. m. 187 hükmü, Anayasaya aykırı olmasına karşın halen yürürlükte. Şöyle ki Anayasa. m. 5’e göre devletin temel amaç ve görevlerinden biri kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sınırlayan engelleri kaldırmaktır. 10/ 2. m. uyarınca da, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” O halde m. 187, sadece kadının evlenmekle eşinin soyadını alacağını öngördüğünden, m. 5 ile eşitlik ilkesini düzenleyen m. 10/ 2’ye aykırıdır. Anayasa. m. 12 uyarınca da, “Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir”. Kişinin soyadını, evlense dahi koruyup kullanabilme hakkı, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak olduğundan, kadının evlenmekle eşinin soyadını alma zorunluluğu Anayasa m. 12’ye aykırıdır. Anayasanın m. 17 uyarınca, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Kişinin var olan soyadını, evlense dahi sürdürebilme hakkının manevi varlığı içerisinde olduğunda kuşku yok. Öyleyse, evlenmekle kocanın soyadının alınacağına ilişkin düzenlemenin, Anayasanın 17. maddesindeki kişinin manevi varlığını koruma ilkesine ve Anayasanın 41. maddesindeki “aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” şeklindeki düzenlemeye aykırılığı tartışmasızdır. O halde, kadının evlenmekle kızlık soyadını tek başına kullanabilmesini engelleyen TMK’nın 187. maddesinin iptali,Türk kadını nın erkek ile eşit olabilmesi için ulusal ve uluslararası mevzuat açısından bir zorunluluktur.
-
Kızlık Soyadı
Harika bir konuya değindiğin için çok teşekkür ederim Zuhurat. Bu konuyu açıklamadan önce Türk Medeni Kanunu hakkında kısa bir açıklama yapmakta yarar var. Şöyle ki; Türk Medeni Kanunu'nun temeli 1923'e dayanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken Mustafa Kemal Atatürk'ün öngörüleri ile harekete geçilmiş ve yeni,çağdaş, yüzünü Batıya dönmüş bir yasanın yapılması çalışmalarına başlanmıştır. Atatürk, 1923 yılında Bursa'da halka yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Yeni Türkiye, ne zamana ne de ihtiyaca uymayan mecellenin hükümlerine bağlı kalamaz. En uygar uluslar derecesinde hukuk kurallarımızı da iyileştireceğiz. Yüz sene, beşyüz sene, bin sene evvel yaşayan bir toplum için yapılan yasalarla bugünkü toplumu yönetmeye kalkışmak gaflettir, cehalettir." Cumhuriyet'in kuruluşu ile yeni bir devlet yapısı oluşturulurken varolan hukuk düzeninin iyileştirilmesi, çağdaşlaştırılması amaçlanmıştı. 1923'de Adalet Bakanlığı bünyesinde, başta Mecelle olmak üzere temel bazı yasaları yeniden düzenlemek üzere iki komisyon oluşturuldu. Oluşturulan komisyonların, şeriattan ayrılmaz şekilde hareket ettiği görülünce komisyonlar dağıtılmıştır.Amaç çağdaş bir Medeni Kanun oluşturulmasıdır ve bu komisyonda şeriata ve gericiliğe yer yoktur. Hal böyle iken, 1924 yılında yeni bir komisyon kuruldu.Komisyonun yetkisi genişletilerek gerekli görüldüğünde batı milletlerinin kanun ve eserlerinden yararlanma ve esasların alınmasına izin verildi. Bu komisyonun hazırlamış olduğu yasalar da yetersiz ve çağdaşlıktan uzak görüldü ve komisyon dağıtıldı. Dönemin Adalet Bakanı komisyon ve çalışmalarını yetersiz bularak yasaların direkt batılı devletlerden alınması gerektiğini aksi takdirde genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çağdaş ve batılı bir ülke olma hedefinden uzaklaşacağını açıklamıştır.Batılı ülkelerin medeni kanunları incelendikten sonra Medeni Kanun'un hazırlanmasında, İsviçre Medeni Kanun'u esas alındı. 1912'de yürürlüğe giren İsviçre Medeni Kanunu, dilinin basitliği, kadın-erkek eşitliğine dayalı bir aile düzeni içermesi ve hakime takdir yetkisi vermesi nedeniyle benimsendi. Hazırlanan yasa tasarısı bir bütün olarak görüşüldü ve hiç bir değişikliğe uğramadan kabul edildi ve 6 ay sonra yürürlüğe girdi. Avrupa'da büyük yankı uyandıran kanun hakkında "İslam devletlerinin en güçlüsü, bin yıllık geçmişe varan töreleri, altı aylık bir sürede yürürlükten kaldırıyor. Tarih, hiçbir ülkede bu kadar köklü ve ani değişikliği örnek gösteremez. Bir ülkede ve bir toplum üzerinde yapılmış bundan daha cesur bir deneyim yoktur" değerlendirmesinde bulunmuştu. İslam Hukuku üzerine çalışmalar yapan Fransız hukukçu Kont Ostrorog'a göre de, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa hukukunun kabulü, Ortadoğu tarihinde, İslam Dininin kabulünden bu yana en önemli olaylardan biridir. **** Çağdaş bir yasaya ulaşma amacıyla hareket edilerek hazırlanan Türk Medeni Kanunu o yıllara göre çpok modern ve yüzünü batıya dönmüş bir yasadır. Gelişen ve değişen ülke şartlarına uyarlamak için sürekli değişiklikler yapılmış ve son olarak yeni bir yasa hazırlanması amacıyla 1999'da bir komisyon kuruldu. Komisyon çalışmalarını 2001'de tamamlayarak görüşmelere başlandı. Din ve din kurallarının öne çıktığı görüşmelerde,Adalet Komisyonu üyesi Fazilet Partili(sonraki Saadet Partili) milletvekilleri şerh koydu, itiraz etti. Tüm itiraz ve şerhlere rağmen yasa 3 Aralık 2001'de kabul edilerek 8 Aralık 2001'de Resmi Gazete'de yayınlandı.Tamamen Türkçe ve Türkiye şartlarına göre hazırlanan yasa yenilikçi ve kanun boşluklarını dolduran bir yasadır. Ancak halen daha "kızlık soyadı" konusunda çağdaş bir tutum sergilenememiştir.
-
Mavi dünya...
Unutmuşum yahu, darısı başına güzel bi duygu tatmalısın...
-
Mavi dünya...
Ocakta doğacak oğluşum.Sesini çok merak ediyorum.Kaşını, gözünü, tenini çok merak ediyorum. Ama her şeyden önemlisi, sağlıkla doğsun... Güzel kurabiyeler, mamalar yaparım ben ona
-
Mavi dünya...
Uzun zaman oldu yazmayalı oğlum... Büyüdün, geliştin sağlıkla... Kalp atışlarını duydum, Elini, kolunu, güzel yüzünü gördüm... Daha bir bağlandım varlığına Tekmelerin daha güçlü artık... Dışardan bile belli oluyor Bazen canımı yakıyorsun ama olsun Hepsi bana mutluluk veriyor... Geceleri uyutmuyorsun farkında mısın Çok hareketlisin, inanamıyorum bu haline Baban neler yaptı senin için bir bilsen... Harika bir odan var oğlum Mavi bir dünya, aydınlık ve temiz... Güzel uykuların olsun, tatlı rüyaların.. Önünden ayrılamıyorum odanın Durup durup gülüyorum Oğluuum diyorum Sen de bilmiş gibi tekme atıyorsun Bir çeşit teşekkür olsa gerek Her şeyin hazır Doğumunu bekliyoruz dört gözle Sağlıkla gel oğlum Seni çok seviyoruz...
-
Mutluluğum
Cansın.. Varlığın huzur, varlığın aşk... Sonsuz sevgi... Bebeğim ve ben çok şanslıyız ki sen bizimlesin... Miniğim, sihrim hep bizimle ol, gücümüz ol... Sevginle sar beni ve yavrumuzu... Bitmeyen aşkla besleniyor canımın parçası... Aldığım her nefes oğlumuza can... Günleri sayarken daha bir heyecanlıyım Annesinin bir tanesi, huyun suyun nasıl olacak? Kaşın, gözün, saçın,tenin, kokun Bildiğim tek şey iyi bir insan olacağın Baban gibi iyi ve erdemli.. Doğumunu sabırsızlıkla bekliyorum...
-
Mutluluğum
Ancak böyle güzel ve anlamlı ifade edilebilirdi...
-
Mutluluğum
Teşekkür ederim Radya:) Çabuk geçsin zaman, daha çoook vaar
-
Mutluluğum
Eveeet, oğlumuz oluyor
-
Mutluluğum
Bugün sana bir şeyler yazmaya karar verdim bebeğim. Daha yazının başına oturur oturmaz gözlerim yaşardı. İnanılmaz bir tecrübe yaşıyorum seninle. Zorlu bir dönemi birlikte atlatacağız. Çok mutlu ve heyecanlıyım bebeğim, sabırsızlıkla senin aramıza katılmanı bekliyorum. Annen hala bir çocuk biliyor musun Seninle birlikte olgunlaşıp büyüyeceğim miniğim inan. Seni, aşkımızın meyvesini kucağımıza almayı çok istedik babanla. Baban ve ben şimdi çok mutluyuz, dünyalar bizim sanki. Evimize sevinç getirdin ve hep öyle devam edecek. Sevgi yuvamız daha bir şenlenecek seninle. Sağlıklı bir bebeksin miniğim, sonuna kadar böyle devam eder umarım. Sağlıklı olduğunu öğrendikten sonra merak ettiğim ilk şey, cinsiyetindi Baban bu konuda da yanılmadı, oğlumuz olacak diyordu hep Oğlum, canımın parçası iyi ki tutundun hayata. Bazen endişeleniyorum yetebilir miyim sana diye. Baban, iyi bir anne olacağımı söylüyor; bakalım sana yeten, faydalı ve iyi bir anne olabilecek miyim. Şu aralar uykucu, sulu göz ve eli ayağı şişen bir anne adayıyım. Baban bu halime dayanabiliyor Onu çok seviyorum bebeğim. Sen de onu çok seveceksin, harika bir baba olacak. Hele bir doğ, yumuk ellerini ayaklarını öpeyim. Mis kokunu içime çekeyim. Çok istiyorum seni kucağıma almayı. Hadiii çabuk geçsin zaman. Aaaa sulu göz anne geldi yine, yazamıyorum bebeğim. Devamı başka bir güne
-
Eğitimde Dayak
çok acıtırmış öyle mi
-
Eğitimde Dayak
Kesinlikle katılıyorum arkadaşım. çok yakından tanıdığım ve dayakçı olan bir öğretmene göre dayak çocukları terbiye etmek için birebirmiş.
-
Eğitimde Dayak
Tebeşir fırlatılmıştı defalarca, çok gevezeydim de
-
Eğitimde Dayak
İlkokuldayken parmak uçlarıma cetvel yemiştim canım çok acımıştı Ortaokulda da iki kez tokat yemiştim. Ama o tokatların bedeli öğretmenler için ağır olmuştu Hiçbirini haketmemiştim
-
Şu Anki Durumunu Smileyle Belirtme
- Kitap Okumanın Zararları
Şakacıııı- Hangi Şehir?
İstanbul Ören- Bugünlerde en çok kullandığım cümle
Acıktım.- Çağrışım
- Üstündekinin ihtiyacı...
Fırtınanın durulmasına- Su anda kapi calsa, kim gelsin istersiniz?
Elinde yemek tepsisi olan biri, çok acıktım.- Ah bir zengin olsam ............... yapardım!
Özgürce para harcamanın keyfini çıkarırdım.- Bugün ne öğrendin?
İyi insanların var olduğunu öğrendim.- bügün neye çok üzüldün,yada kızdın?
hasta haberine üzüldüm- 2,5 Yaşındaki Kübra Açlıktan Öldü
Minik bir çocuğun ölümünü bile siyasete alet edip çirkince bir haber yayınlayan zihniyeti kabul etmek, anlamak mümkün değil. Seçime az bir süre kala ne yapacaklarını şaşıran siyasi parti yandaşları, bu denli üzücü bir haberi bilinçli şekilde çarptırarak internet sitelerinde insanların erişimini sağlıyor ve kendilerine puan kazandıracağını düşünüyorlar. Çok acı. - Kitap Okumanın Zararları
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.