Zıplanacak içerik

a.y.h.a.n

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

a.y.h.a.n tarafından postalanan herşey

  1. paylaşım için çok teşekkürler devamını dört gözle bekliyorum
  2. Miras paylaşımı 6- Kur’an ayetlerinde bildirilen miras paylaşımında bir hata var mı? Bu iddiayı öne sürenler bir örnek verirler ve bu örnekten yola çıkarak Kur’an’da bir hata olduğunu iddia ederler. Örnek şöyledir. Bir kişi ölür. Mirasçı olarak 3 kızı, anne babası ve karısı kalır. Bunlar nasıl mirası bölüşürler? Ayette bildirilen oranlardan yola çıkılarak bir hesaplama yapılmakta ve toplam oranların 1.25 olduğu yani 1 den büyük olduğu iddia edilmektedir. Bu da matematiksel olarak bir hesap hatası olduğunu ortaya koyar. Fakat konu yakından incelendiğinde yapılan hesaplamada bir hata yapıldığı görülecektir. Bu konuyla ilgili tarafların mirastan alacakları oranlar Nisa suresinin 11 ve 12. ayetlerinde anlatılmaktadır: Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah’tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (4 Nisa Suresi - 11) Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır. (4 Nisa Suresi,12) Çocuklar 3 kız olduğuna göre: Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır.(4 Nisa Suresi - 11) Alınan oran 2/3tür. Geride bir eş bıraktığına göre Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (4 Nisa Suresi - 12) Alınan oran 1/8 Anne babanın alacağı oran: Onların alacağı oran hesaplanırken bir hata yapılıyor. İki durumda anne baba mirastan hak sahibi oluyor: Bir çocuğu ( veledün) ( ولدﱞ) varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. (4 Nisa Suresi, 11) Şimdi ya ölenin bir çocuğu olması gerekir ya da ölenin geride bıraktığı çocuğu olmaması gerekir. Burada geride bırakılanın bir çocuk ( veledün) ( ولدﱞ)ifadesine dikkat edilmeli. Bu örneğimizde ikisi de değildir. 3 tane çocuk vardır. Bu durumda anne ve babanın mirastan hak alması söz konusu değildir. Böyle bir durumda anne babaya bir pay verileceği ayette söylenmez. Açıklanan çocuksuz ve tek çocuklu olma durumlarıdır. Buna göre toplanırsa 2/3 +1/8=19/24 olur. Bundan sonra artan 5/24 lük hisse ise Nisa suresinin 8. ayetinde belirtilen kişiler arasında paylaşılır.: (Mirası) Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin. (4 Nisa Suresi - 8) Dolayısıyla bu miras paylaşımındaki oranlarda herhangi bir hesap hatası yoktur. Yapılan hata farklı durumlar için geçerli olan oranlara göre yanlış hesap yapılmasıdır. burada verilmiş açıklamaya göre; 180.2/3 = 120 çocuklara 180/8 = 22.5 karısına 180.5/24 = 37.5 diğerlerine umarım açıklayıcı olmuştur
  3. allah iyiliğini versin suheda gülmekten öldürdün beni çok güzeldi yaa
  4. ama varya fenerede üzüldüm ya finalde türkiye kupasını son maçta şampiyonluğu kaçırdılar allahtan başka kupa yokta onuda kaybetmediler daha fazlasını kaldıramazlar yani onlarda insan
  5. koltuklarım kabardı daaa o aradaki verici kelimesinin anlamını çözemedim
  6. Sayın terapi; ne kadar mantıksız, ne kadar geçersiz söylemlerde bulunuyorsunuz... Hayretle izliyorum... iki tartışmacının arasına müdahil olmak gibi bir alışkanlığım yoktur. Ancak bazı söylemler sonucu da kendimi tutamıyorum doğrusu... yam yam böyle bir mesaj atmış daha sonra ise yazılarımı okumadan ( stv haricinde belgesel kanallarıda izlediğimi söylememe rağmen-isterseniz sayabilirimde-stv haricinde kanal izlemediğimi söylüyor burdan şu çıkarki yazdıklarımı okumuyor) ithamlarda bulunuyor bende yazdıklarıma bakmadan cevap veren biri acaba niye kendini tutamayıpta cevap verdi diye dşündüm ve cavabı bulamadım ki zaten yukardaki mesajı yazmamış olsa yine bişey demem nede olsa bende bu konuya sonradan girdim ve bundan sonrada girilecektir.yani ona karşı olduğumdan değildi... yazılarınızı yok sayıp sadece koyduğunuz 3 noktalara bakıp niye küfür ediyorsunuz desem hoşunuza gider mi? yazmakta ki amacım yazıları çarpıttığnıza işinize gelen yerleri alıp okuduğunuza dikkat çekmekti zaten diğer alıntılarınızın hepsinin cevabını örneklerle tek tek vermiştim bir daha yazmanın gereksiz olduğunu bilmeme rağmen yine de yazıyorum buyrun insanlar koruma altına aldığı herşeyi yine insanlardan korur yani biz olmasak onların zaten koruma altına alınmasına gerek kalmayacaktı siz yinede anlamamakta devam edin bu arada birazda stv'de çıkan belgeselleride izleyin isterseniz daha objektif olmak açısından tabii belgesel izliyorsanız...
  7. aslında satrancı sadece kadınlar değil erkeklerde pek sevmez ve oynamaz zaten satranç hakkında bilgisi olan erkeklerinkide taşların hareketlerini bilmekten öteye pek geçmez
  8. oo biz bunu edebiyat dersinde işlemiştik niye erkek yazarlar daha başarılıdır diye ahmet altan'nın röportajını yorumlamıştık işte o röportajın bi kısmı; ...bence kadınlar sezgilerini yaşama döndürüyorlar ve hayatta cevabını alıyorlar.erkeklerde kadınlar kadar keskin bir sezgi olduğu zaman,ki bütün romancıların bir şekilde kadın olduğunu düşünüyorum,bu sezgiyi yazıya dönüştürüyor.yani kadınsı sezgisi kuvvetli olan erkekler genellikle bunu yazıya döküyor. kadınlar bir şekilde kitapsız yazarlardır.zaten kadınları dinlerseniz size romanlar hikayeler anlatırlar... bu derste biz erkekler olarak bayaa ezik hissetmiştik
  9. yaa aslında ben arkadaşımızın amacının kimseyle dalga geçmek olduğunu sanmıyorum olsa olsa öle bi espri,bi şaka,komik bi resimdir yani herhangi birini kırmaya yönelik davranış değildir
  10. işin en kötüsüde o zaten 6 erkek 12 kız
  11. sık kullanılan bir küfür desem sanırım daha iyi anlarsınız
  12. sorularıma yanıt alamadıkça saçmalamaya başlıyorum demi nese hadi kolay gelsin...
  13. bende anlatiyim bari matematik dersinde hoca zaten kafa adam öle konuşuyoz makara falan yapıyoz bizimde bi arkadaş var sürekli a.q der(tabii uzun halini ) ama o kadar çok kullanır ki artık bizimde sdilimize yerleşti herneyse derse dönelim işte hoca öle başından geçen bi olayı anlatıyodu bende kaptırmışım tam en heyecanlı yerinde bi patlattım vay a.q diye millet önce bi afalladı sonra hepsi birden yarıldı resmen tabi benim kafa önde utancımdan kıpkırmızıyım ama hoca bişi demedi allahtan offf yaa hla düşündükçe kötü oluyorum
  14. demek istediğinizi anlamadım yazımda . koyduğunuz yerlerde koyu renkle yam yam'ın yazılarını belirtmiştim o tartışan iki kişinin arasına girmeyi sevmediğini belirttiği için yazdım onu isterseniz yazımı okuduktan sonra cevap verin ayrıca ben ne zaman yazdığımı inkar etim gerçekten çok merak ediyorum ki ben bu forumda daha 4 kez bile tartışmaya girmemişimdir ben öyle söylememiştim dediğim 4-5 yazı değil sadece bir yazı gösterin yeter sanırım işlerinizin yoğunluğundan artık kim ne yazmış onu bile hatırlamıyorsunuz bide lütfen ama lütfen yazdığımı okuyun niye neye karşı öle sölemişim bi bakın yazılarınızı yok sayıp sadece koyduğunuz 3 noktalara bakıp niye küfür ediyorsunuz desem hoşunuza gidermi?
  15. afrika gelişmemiş=çıplak islam ülkeleri az gelişmiş=kapalı avrupa çok gelişmiş=açık
  16. Bence izlediğiniz belgeselleri STV'den, ya da diğer teist amaç taşıyan kanallardan izlemeyin. Zira sizi yanlış bilgilendiriyor ve yanlış yönlendiriyorlar. Peki sen bana bir tane hayvan ya da bitki söyle ki, nesli tükensin de insan yaşayamasın. Bu kadar da saçmalık mı olur yahu? Teizmin insanları düşünce açısından nerelere getirdiğini gördükçe nefret edesim geliyor... İnek yok olur, koyun eti yersin... Patlıcan yok olur, patates yersin... Senin yok olmandan hiç bir canlı (spesifik olanlar hariç) yok olmayacağı gibi, hiç bir canlı türünün yok olması da senin yok olman anlamına gelmiyor. Besin zincirinin en altında bulunursun, senin altındaki tür yok olur işte o zaman diğer türün yok oluşundan bahsedersin. Senin söylediklerin saçmalıktan öte bir şey değil... olaya bu şekilde yaklaşacağınızı adım gibi biliyordum o yüzden özellikle burda belirttim ama zaten hep aynı şey bir yazı yazsak bu HY'dan alıntıdır belgesel,film dizi izlesek stv'nindir gazete okusak zaman'dır çok kırıldım gerçekten çok kırıldım önceden kendimi iyi ifade edemediğimi ya da sizin beni tam anlayamadığınızı düşünüyordum artık sizin ne beni ne de diğer arkadaşları anlamamzlıktan geldiğinizi ve yazdıklarımızıda okumadığınızı düşünüyorum hatta düşünmüyorum biliyorum bu arada insanların tüm dünya insanların kullanması için yaratılmış derken insanların sadece tek bir canlıya bağlı olmadığınızı anlıyacağınızı düşünmüştüm elbette ki herhangi bir bitkinin yokolması insanları doğrudan etkilemez ama doğal hayatı etkiler yukarda onlarca örnek verdim bi zahmet okuyuverin önyargılarınızdan kurtulduğunuzu görene dek size verdiğim son cevap sayın yam yam Sayın terapi; ne kadar mantıksız, ne kadar geçersiz söylemlerde bulunuyorsunuz... Hayretle izliyorum... iki tartışmacının arasına müdahil olmak gibi bir alışkanlığım yoktur. Ancak bazı söylemler sonucu da kendimi tutamıyorum doğrusu... bu arada tartışan iki kişinin arasına girmek sizde alışkanlık yapmış heralde ben bu konuyu bilimselci arkadaşımla tartışıyordum her nedense onun verdiği örnekleri tekrar ederek aramıza pat diye daldınız kendinizi tutamayacak ne bulduysanız artık...
  17. benzer bir soru sorulmuştu fakat onun cevabı şöyleydi bekçinin tam yanına vardığınd bekçi uyanacaktır bu yüzden oda bekçinin yanına geldiği zaman geldiği yöne dönüyor yani gideceği köye arkasını dönüyor bu durumda bekçi onun gitmek istediği köyden geldiğini sanıyor ve ters çevirip sevgilisine yolluyordu
  18. yani gelişmemiş toplumlar açık az gelişmişler kapanıyor çok gelişmişler tekrar açılmaya başlıyor ne güzel bir tersine süreç o halde insanda evriminin sonunda tekrar maymuna dönüşür heralde
  19. bahsettiğiniz insanların yırtıcılara yem olması olayı bütün büyük yırtıcıların belli başlı besin kaynakları vardır mesela çitalar; çitalar diğer büyük kedilere oranla oldukça güçsüz kalmaktadır fakat oda bu güçsüzlüğünü hızıyla kapatmıştır bu yüzden onun ana besin kaynağını ceylanlar oluştururlar-dünyada çitadan sonra en hızlı koşan hayvan eğer ceylanları doğadan kaldırırsanız çitalarıda yokedersiniz fakat insanları kaldırırsanız hiçbiri aç kalmaz çünkü insan asla onların menülerinde olmamıştır ara sıra denenen farklı bi tat diyelim verdiğiniz diğer örneklerdeki hayvanlara gelince bağırsak kurtları sadece insanlarda bulunmaz bağırsağı bulunan her canlıda olurlar dışkılarla beslenen hayvanlar yine diğer canlıların dışkılarıyla beslenirler kedi ve köpeklerse bizler sayesinde hayatta kalan canlılardır çünkü onları evcilleştirmiş ve kendimize muhtaç hale getirmişizdir ancak onlarında insanlar olmadan yaşayabileceklerine en güzel kanıt avustralya'da bulunan dingolardır arkadaşlar artık farklı bir cevap istiyorum bu konudaki kaçıncı mesajım size hep aynı şeyleri sordum insanlar olmadan yaşayamayacak bir canlı gösteremediniz ve doğaya yararamız olarak hayvanları kendimizden korumamızı gösterdiniz ( git bir ayıyı kafese kapat sonrada de ki eğer ben olmasaydım bu ayı şehirde yiyecek bulamaz ve diğer insanlar tarafından öldürülürdü yani bensiz yaşayamazdı gördünüzmü ayılar benim sayede yaşıyor deyin.hiç olurmu akla mantığa davet ediyorum sizi ) neyse diğer mesajlarınızda farklı örnekler görme dileğiyle bana insanlar dışında doğaya zarar veren,doğaya hiçbir yararı dokunmayan bir canlı daha gösterin ve insanın doğanın bir parçası olduğunu kanıtlayın bir daha belgesel izlemeyecem
  20. yazıma dikkat etmemişim YÜZKARPUZ 8 kerede bölünür demek istremiştim
  21. doğanın bir parçası değiliz sözünden kastım bizim bu dünya için yaratılmadığımızı dünyanın insan için yaratıldığını anlatmaktı verdiğin ayetlede ne alatmak istediğini tam olarak anlamadım çünkü insanların yaptığı çoğu şey hayvanlar için yuva olmaktadır mesela hurda arabalar balıklar için denizlere atılmaktadır bu arada verdiğin örneklerlede yüzümü güldürdün ilk yazımdaki kaplan örneğini ya okumamışsın ya da anlamamışsın tüm hayatını insanların bakımında geçirmiş hatta tüm hayatını değil hayatının sadece son 2-3 senesini bile insanların bakımıyla sağlamış bir kaplanı düşünün şimdi siz onu doğaya salarsanız avlanma yeteneğini kaybettiği için ( zaten gözetim altındaki hayvanlara özellikle cansız yiyecek verilir ki öldürme yeteneklerini kaybetsinler ) kısa bir süre içinde açlıktan ölür bu durumda siz diyebilirmisiniz ki kaplanlar insanlar olmasaydı yokolurlardı... zaten verdiğiniz örnekleri biraz düşünseniz,biraz daha tarafsız yaklaşsanız olaya ne kadar komik şeyler olduklarını görüceksiniz ceylanların soyu neden tükenme noktasına geldi? insanlar yaşamalanlarını daralttığı ve bilinçsizce avlandığı için şimdide diyorsunuz ki biz olmasak yokolmuşlardı anadolu parsının soyunu insanlar avlayarak yoketmişlerdir şu anda yaşadığı yönündei görüşlerin hiçbir ispatı yoktur şimdide diyorsunuz ki biz olmasak yokolmuşlardı neden acaba o kadar bitki ve hayvan türü yalnızca antalya'da yşıyor diğer bölgelerdekiler inablr trafından yokedildiği için ya da o bölgeye özgü olduğu için peki niye koruma altındalar neye karşı korunuyolar tabiki biz insanlara karşı şimdide diyorsunuz ki biz olmasak yokolmuşlardı acaba biz insanlar olmasak o fokların korunmaya ihtiyacı olurmuydu şimdide diyorsunuz ki biz olmasak yokolmuşlardı yani önce canlıları yokediyoruz sonra koruyoruz bunu yapan bir canlı daha var mı acaba? diğer hepsinin cevabınında aynı olduğunu zaten görüceksiniz buda insanların bu dünya için yaratılmadığını ( sizin deyiminizle evrim geçirmediğini-burda önemli bir nokta var,acaba doğa kendisine bu kadar çok zarar veren bir canlıyı neden oluşturdu? ) dünyanın ve tüm canlıların insanlar için yaratıldığını gösterir bana bu dünyada yaşayıpta dünyaya zarar veren başka bir canlı daha gösterebilirmisiniz? gerçi ben gösteririm ; insanların anavatanlarından başka yerlere taşıyıp doğaya saldığı bir geyik türü ( yerini hatırlamıyorum) o bölgedeki diğer geyiklerin koruma altına alınmasına sebep oldu yine insanlar tarafından afrika'ya taşınan kapı kurbağası leopar kurbağasıda dahil olmak üzere o bölgede yaşayan diğer kurbağaların koruma altına alınmasına sebep oldu ve uzar gider bu liste neyse en başından beri aynı örnekleri önüme sürüp aynı cevabı veriyorsunuz bu sefer ciddi olarak cevaplayıp doğanın bir parçası olduğumuzu kanıtlayan bir örnek vermenizi rica ediyorum yoksa artık tartışmanın bir anlamı kalmayacak
  22. 'Bana atıyorsunuz gibi geldi...' demenizin sebebini anlamadım sizden yaptığım alıntının altına yazdım bu yazımı başka kime söylemiş olabilirim... insanların bilerek konuşması kadar yazılanlara önyargısız,tarafsız yaklaşması ve yazılanlarıda iyi değerlendirmesi gerekir birincisi kendimi bildim bileli doğaya ve yaban hayatına çok büyük ilgi duyuyorum tabii bu ilgim hikaye kitapları okumakla kalmadı özelikle hayvanlar alemine ait çok sayıda kitap okudum izlediğim belgesellerin haddi hesabı yok ( stv'de çıkan belgeseller değil sadece ) şimdi gelelim gereksiz bir hayvanın doğadan çıkarılması demiştim şimdide bunun hafif kaldığını düşünüyorum herhangi bir canlının zamanından önce gelişimini tamamlaması ve faal hale geçmesi bile doğanın dengesini bozar diyorum son okuduğum bir haber karasinekkapan (tam hatırlayamadım kuşun adını böle bişey) soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya ilkbahar aylarında yumurtları çatlıyor ve tam bu zmanda ortaya tırtıllar çıkıyor buda onlar için eşsiz bir besin kaynağı bu tırtıllar sayesinde yavrularını besleyebiliyorlar fakat küresel ısınma sebebiyle ilkbahr olması gerekenden 12 gün önce geldi (hollanda olması lazım) ve bu kuşlarda tırtılları maalesef kaçırdılar sanırım son 1-2 senede soyları tükenme noktasına geldi görüyorsunuz ufacık bir tırtıl nelere sebep oldu tabi bu bozulmanın devamıda var ama zamanla gerçekleşecek şeyler bide herkesin bildiği yılan fare ilişkisi vardır fareler azalırsa haşereler artar yılanlar azalır bu haşerelerle beslenen kuşların soyları hızla artar ve diğer kuşların yaşam alanlarını işgal ederler yılanlar azalması beslendiği diğer hayvanların azalmasına yol açar ve bu böyle sürer gider ama bu dengenin bozulmasında dikkat edilmesi gereken nota bunlar kısa zamanlarda değil uzun zamanlarda gerçekleşir günümüzde özellikle büyük yırtıcıların soylarının tehlikede olduğu biliniyor peki neden beslendikleri otçulların azalması yüzünden yırtıcılar azalınca bunların beslendiği otçullar tekrar çoğalır ve bu seferde ot sıkıntısı başlar otların azalması yüzünden otçul nüfusu yeniden azalışa geçer işte bahsettiğim dengenin bozulması ayrıca eski çağlardaki yokoluşlar toplu hallerde gerçekleşmişti dinozorlar,buzul çağı vs... ama onlardan sonraki tüm yokoluşlar insanların bir kaç hayvanı katletmesi yüzünden gerçekleşti ( kurtlar toplu katliamlara uğrayan en talihsiz hayvanlardan biridir ) bu yokolanlara bağlı olarakta diğer türlerin sonu geldi yani sonuç günümüzde yokolmuş hayvanların sonu bizim için gereksiz hayvanları yoketmemizle başladı veee son olarak bir sorum var biz insanların bu dünyaya en ufak bir yararları bile dokunmuşmudur ki bizimde doğanın bir parçası olduğumuzu savunuyorsunuz? yararlrımızdan birkaçı; soyları tükenmek üzere olan hayvanları hayvanat bahçelerinde koruma altına alırız dernek adı altında onlra spor yaptırıp dövüştürürüz ozon tabakasını delerek dünya'ya farklı bir hava katarız . . .
  23. DOMUZ ETİ VE SAĞLIĞA ZARARLARI O, size ölüyü (leşi)- kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 173) Domuz eti yenmesinin sağlığa zararlı pek çok yönü bulunmaktadır. Bu zararlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi, alınan her türlü tedbire rağmen günümüzde de söz konusudur. Herşeyden evvel domuz, her ne kadar çiftliklerde, bakımlı ortamlarda yetiştirilirse yetiştirilsin, kendi pisliğini yiyen bir hayvandır. Gerek pislikle beslenmesi gerekse biyolojik yapısı nedeniyle domuzun bünyesi diğer hayvanlara oranla çok fazla miktarlarda antikor üretir. Yine domuzun vücudunda diğer hayvanlara ve insana oranla çok yüksek dozda büyüme hormonu üretilir. Doğal olarak bu yüksek dozdaki antikorlar ve büyüme hormonu, dolaşım yoluyla domuzun kas dokusuna da geçerek birikir. Bunun yanı sıra domuz eti çok yüksek oranlarda kolesterol ve lipid içerir. Bunların sonucunda tüm bu aşırı düzeydeki antikorlar, hormonlar, kolesterol ve lipidlerle yüklü olan domuz etinin insan sağlığı açısından önemli bir tehdit olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bugün domuz etinin yoğun olarak tüketildiği ABD, Almanya gibi ülkelerin nüfuslarının önemli bir bölümünü oluşturan normalin çok ötesinde şişman kimselerin varlığı, artık alışılmış bir durum olmuştur. Domuz etine dayalı bir beslenme sonucunda, aşırı büyüme hormonuna maruz kalan insan bünyesi, önce çok fazla kilo toplamakta, sonra da vücut deformasyona -şekil bozukluklarına- uğramaktadır. Bunların dışında, domuz etindeki sağlığa zararlı maddelerden biri de “trişin” parazitidir. İnsan vücuduna girdiğinde doğrudan kalp kaslarına yerleşerek ölümcül tehlike oluşturan trişin parazitine domuz etinde sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüz teknolojisiyle trişinli domuzları teknik olarak tespit etmek mümkünse de önceki asırlarda böyle bir yöntem bilinmiyordu. Bu nedenle, domuz eti yiyen herkes için trişin parazitini kapma ve ölümle karşı karşıya kalma riski vardı. Görüldüğü gibi tüm bu sebepler, Rabbimiz'in domuz etini yasaklanmasının hikmetlerinden bir kısmıdır. Ayrıca Rabbimiz'in bu emri, her koşulda sağlığa zararlı etkilerini sürdüren, denetimsiz üretiminde ise ölümcül bile olabilen domuz etinin yenmesine karşı tam bir korumadır. 20. yüzyıla kadar domuz etinin insan sağlığını doğrudan tehdit eden zararları olduğundan haberdar olmak mümkün değildi. Bugünkü tıbbi cihazlarla, biyolojik testlerle somut biçimde ortaya konmuş bu zarara karşı, daha kimsenin mikrop, bakteri, trişin, hormon, antikor gibi kavramlardan haberi olmadığı 14. yüzyılda indirilen Kuran'da kesin önlem alınması da, Kuran'ın üstün ilim sahibi Rabbimiz'in vahyi olduğunu gösteren mucizelerdendir. Bugün de domuz üretiminde alınan her türlü önlem ve denetime rağmen, domuz etinin fizyolojik olarak insan vücuduna uygun bir besin türü olmadığı, insan sağlığına kesin zararı olan bir et çeşidi olduğu gerçeği değişmemiştir.
  24. UZAYIN KEŞFİ İnsanların uzayı araştırmaları ve keşfetmeleri 4 Ekim 1957'de Sovyet uydusu Sputnik'in uzaya fırlatılmasıyla başladı. Dünya yörüngesinden çıkan ilk insan, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin oldu. İnsanların Ay'a ayak basması ise 20 Temmuz 1969'da Amerikalıların gerçekleştirdiği Apollo 11 seferiyle oldu. Nitekim Kuran'da 1400 sene önce insanların böyle bir alanda gösterecekleri gelişmelere ve uzaya çıkışın mümkün olabileceğine işaret edilmektedir. Allah bu konuya Kuran'da şu ayetle dikkat çekmektedir: Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (sultan)' olmaksızın aşamazsınız. (Rahman Suresi, 33) Ayette "üstün bir güç" olarak çevrilen, Arapça "sultan" kelimesi "huccet, burhan, güç, kuvvet, hüküm, kanun, yol, otorite, izin, ruhsat verme, meşru kılma, delil" gibi anlamlara gelmektedir. Dikkat edilecek olursa, yukarıdaki ayetle insanların göklerin ve yerin derinliklerini hiç geçemeyecekleri değil, fakat ancak üstün bir güç ile geçebilecekleri vurgulanmaktadır. Nitekim 20. yüzyıldaki üstün teknoloji sayesinde Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu durum gerçekleşmiştir.
  25. BİZANS'IN GALİBİYETİ Kuran'ın gelecek hakkında verdiği haberlerden biri Rum Suresi'nin hemen başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu'nun bir yenilgiye uğradığı, ama çok kısa bir zaman sonra tekrar galip geleceği şöyle bildirilmiştir: Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. "Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir . Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4) Bizanslıların Perslere yenildiği savaşın gerçekleştiği Lut Gölü havzası. Yukarıda bu bölgenin uydudan çekilmiş fotoğrafı görülmektedir. Dünyanın en alçak bölgesi olan Lut Gölü civarı deniz seviyesinin 395 metre altındadır. Bu ayetler, Hıristiyan olan Bizanslıların, 613-614 yıllarında putperest bir toplum olan Persler karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra, MS 620 civarında indirilmişti. Ayetlerde Bizans'ın çok yakında galip geleceği haber veriliyordu. Oysa o sırada Bizans o kadar büyük kayıplara uğramıştı ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile imkansız görülüyordu. Persler Bizanslıları 613 yılında Antakya'da yenilgiye uğratarak; galibiyetlerini Şam, Kilikya, Tarsus, Ermenistan ve Kudüs'ü ele geçirmeleriyle sürdürmüşlerdi. Özellikle 614 yılında Kudüs'ün kaybedilmesi, Kutsal Mezar Kilisesi'nin tahrip edilmesi ve Hıristiyanlığın sembolü "Gerçek Haç"ın Persler tarafından ele geçirilmesi, Bizanslılar için ağır bir darbe olmuştu. O dönemde yalnız Persler değil, Avarlar, Slavlar ve Lombardlar da Bizans Devleti'ne karşı büyük tehdit oluşturmaktaydı. Avarlar İstanbul önlerine kadar gelmişlerdi. Bizans Kralı Heraklius, ordunun masraflarını karşılayabilmek için kiliselerdeki altın ve gümüş süs eşyalarının eritilip paraya çevrilmesini emretmişti. Hatta bunlar da yetmeyince bronzdan heykeller bile para yapımı için eritilmeye başlanmıştı. Pek çok vali, Kral Heraklius'a isyan etmiş, İmparatorluk parçalanma noktasına gelmişti. Önceden Bizans toprağı olan Mezopotamya, Kilikya, Suriye, Filistin, Mısır ve Ermenistan, putperest Perslerin işgali altına girmişti. Üstte Lut Gölü'nün uydudan çekilmiş fotoğrafları görülmektedir. Lut Gölü'nün rakımı ancak modern çağlardaki ölçümlerle tespit edilebilmiştir. Bu tespitler doğrultusunda da "yeryüzünün en alçak yeri"nin bu bölge olduğu ortaya çıkmıştır. Kısacası, herkes Bizans'ın yok olmasını bekliyordu. Ama tam bu dönemde, Rum Suresi'nin ilk ayetleri vahyedildi ve Bizans'ın dokuz yıl geçmeden yeniden galip geleceği haber verildi. Bu galibiyet öylesine imkansız gözüküyordu ki, Arap müşrikleri Kuran'da haber verilen bu zaferin, asla gerçekleşmeyeceğini düşünüyorlardı. Fakat Kuran'ın tüm haberleri gibi bu da hiç kuşkusuz gerçekti. 622 yılında Heraklius Ermenistan'ı işgal edip Persleri yenerek çeşitli zaferler kazandı.627 yılının Aralık ayında, Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında, Bağdat yakınında Dicle Nehri'nin 50 km doğusunda bulunan Ninova harabeleri yakınında büyük bir savaş daha oldu. Bizans ordusu, Persleri burada da yenilgiye uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizans'a geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar. Rumların galibiyeti 630 yılında İmparator Heraklius'un Pers hükümdarı II. Khosrow'u yenilgiye uğratarak, Kudüs'ü geri alması ve Hıristiyanlığın sembolü "Gerçek Haç"ı Kutsal Mezar Kilisesi'ne kazandırmasıyla tamamlanmış oldu. Böylece Allah'ın Kuran'da bildirdiği "Rum'un zaferi", ayetteki "üç ile dokuz yıl içinde" ifadesiyle dikkat çekilen zaman aralığında, mucizevi bir şekilde gerçekleşmiş oldu. Bu ayetlerde yer alan bir başka mucize de, o dönemde kimsenin tespit etmesinin mümkün olmadığı coğrafi bir gerçeğin haber verilmesidir. Rum Suresi'nin 3. ayetinde, Rumlar'ın "Dünya'nın en alçak yerinde" yenildikleri belirtilir. Arapçası "edna el-ard" olan bu ifade, bazı meallerde "yakın bir yer" olarak da tercüme edilir. Ancak bu tercüme, orijinal ifadenin tam karşılığı değil, mecazi bir yorumudur. "Edna" kelimesi Arapça'da "alçak" demek olan "deni" kelimesinden türemiştir ve "en alçak" anlamına gelir. "Ard" ise yeryüzü demektir. Dolayısıyla "edna el-ard" ifadesi de "yeryüzünün en alçak yeri" manasına gelmektedir. Bazı tefsirciler söz konusu bölgenin Araplara yakınlığını göz önünde bulundurarak kelimenin "en yakın" anlamını tercih etmektedirler. Ancak kelimenin asıl anlamı, Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan çok önemli bir jeolojik gerçeğe işaret etmektedir. Çünkü Dünya'nın en alçak yerini araştırdığımızda, bu noktanın Bizanslıların, 613-614 yıllarında yenilgiye uğradığı yerlerden biri olan Lut Gölü (Dead Sea) havzası olduğunu buluruz. Bu yenilginin en ağır darbesi, daha evvel de belirttiğimiz gibi, Lut Gölü yakınlarındaki Kudüs'teki yenilgi ile birlikte Hıristiyanlığın sembolü "Gerçek Haç"ın kaybedilmesidir. Bizans İmparatorluğu ile Persler arasındaki savaşın gerçekleştiği söz konusu yer, Suriye, Filistin ve şimdiki Ürdün topraklarının kesiştiği bölgede yer alan Lut Gölü havzasıdır. Lut Gölü çevresi ise deniz seviyesinden 399 metre aşağıdaki, yeryüzünün "en alçak" bölgesidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Lut Gölü'nün rakımının, yalnızca modern çağdaki ölçümlerle tespit edilmiş olmasıdır. Daha önce hiç kimsenin Lut Gölü'nün Dünya'nın en alçak bölgesi olduğunu bilmesi mümkün değildir. Ama bu bölge Kuran'da "yeryüzünün en alçak yeri" olarak tanımlanmıştır. Bu bilgi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun bir başka delilini oluşturmaktadır.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.