Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Smyrna

Ω Co-Admin
  • İçerik Sayısı

    3.199
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    47

Smyrna tarafından postalanan herşey

  1. Gece 3-5 nöbeti! :P

    1. Freyja

      Freyja

      Teskere ne zaman :P

       

    2. Smyrna

      Smyrna

      hahaha..elim ayağım tutmaz, gözüm görmez olana kadar..:)

  2. Bir gece selamı çakayım bende.. Hoş geldiniz...:,,,,,)
  3. tatlı tatlı, mışıl mışıl ... (✿ ◠ ‿ ◠)✿♥

  4. Smyrna

    ''Pie’lar ve Tart’lar''

    ''Pie’lar ve Tart’lar'' 28 Şubat 10:00 da, Mutfak Sanatları Akademisi'nde. (Meydan Sk. Beybi Giz Plaza B Blok No: 123-136 Ayazağa MASLAK)
  5. ''Camerata İstanbul Üflemeli Çalgılar Beşlisi'' 28 Şubat 20:30 da, Caddebostan Kültür Merkezi'nde. (Bağdat Cd. Haldun Taner Sk. CADDEBOSTAN)
  6. Yaşamaya imza: http://imza.la/1-milyon-izmirli
  7. Kadın Gözüyle Hayattan Kareler’12 Fotoğraf Yarışması için başvurular başladı... Anadolu Hayat Emeklilik’in amatör ve profesyonel, fotoğrafa meraklı tüm kadınların katılımına açık olarak 6 yıldır düzenlediği yarışmanın teması ‘Hayata Dair’ olarak belirlendi. Kadınların kendi objektiflerinden hayatın farklı renklerini, farklı yönlerini fotoğraf kareleriyle yansıtmalarına fırsat tanımayı hedefleyen yarışmaya başvuru süresi 12 Mart’a kadar devam edecek. ‘Hayata Dair’ teması ile düzenlenen yarışma, kadınların kendilerini ve hayata bakışlarını özgürce ifade edebildikleri bir platform olarak, her geçen yıl etki alanını genişletiyor. Anadolu Hayat Emeklilik’in Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) danışmanlığında yürüttüğü yarışmaya, fotoğraf sanatına ilgi duyan 18 yaş üzeri tüm amatör ve profesyonel kadın fotoğrafçılar ‘Hayata Dair’ en fazla 5 adet fotoğrafla katılabiliyor. ‘Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması’nın bu yılki jüri üyeleri arasında; Arel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güler Ertan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Nihal Kafalı, fotoğraf sanatçısı Çerkes Karadağ, fotoğraf sanatçısı Ali Balkı ve Anadolu Hayat Emeklilik İletişim Müşaviri Nihan Güney yer alıyor. Sonuçları 26 Mart tarihinde Anadolu Hayat Emeklilik’in web sayfasında yayınlanacak olan yarışmanın birincisi 5.000 TL, ikincisi 3.000 TL, üçüncüsü ise 1.000 TL ile ödüllendirilecek. Ayrıca sergilenmeye değer bulunan her esere de 200 TL telif ödenecek. Yarışmada dereceye giren ve sergilenmeye değer bulunan eserler İstanbul’daki değişik mekanlarda sanatseverlerle buluşacak. İlk düzenlendiği 2007 yılından bu yana 5 bine yakın kadının, 20 bini aşkın fotoğrafla katıldığı ‘Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması’ kısa zamanda Türkiye’nin en çok ilgi gören fotoğraf yarışmalarından biri haline geldi. Bu yıl da yarışmaya rekor sayıda başvuru bekleniyor. Kadın Gözüyle Hayattan Kareler 2011 fotoğraf yarışması hakkında daha detaylı bilgi anadoluhayat.com.tr adresinden veya 0212 317 70 25 numaralı telefondan edinilebilir. Posta Adresi: Anadolu Hayat Emeklilik İş Kuleleri Kule 2 K:18 Levent- İstanbul E-posta: [email protected] Konu: Fotoğraf Yarışması
  8. Smyrna

    Şems!.. Unutma!..(Tiyatro)

    Sırların, kutsallığın, ailenin, aşkın sorgulandığı ve bugüne dair çok şey söyleyen bir hikaye… ‘Şems!.. Unutma!…” oyununda, Mevlana’yla Şems’in hikayesini, onlar yokken yaşananlara odaklanarak anlatırken, ailenin kutsallığını, örtbas edilenlerini, unutturulmak istenenleri sorguluyor. Özen Yula’nın yazıp yönettiği oyunda XIII. yüzyıl Konya’sında bir gece, Mevlana’nın evine konuk gelen bir hikâyecinin o evdeki bütün düzeni nasıl değiştirdiği konu ediliyor. Oyun, Şems’in kaybolmasının ardından altı kişinin hesaplaşmalarını ele alıyor. Yazan – Yöneten : Özen Yula Koreografi : Cihan Yöntem Işık : Yakup Çartık Dekor ve Kostüm : Başak Özdoğan, Fatoş Öztürk Müzik : Jehan Barbur, Cenk Erdoğan Canlı Perküsyon : Mert Önal Ses Teknik : Şükrü Tümşen Ebru Sanatçıları : Bora Özpeker, Nur Gökalp Özpeker Oynayanlar : Yetkin Dikiciler, Teoman Kumbaracıbaşı, Sinan Tuzcu, Sema Keçik, Beste Bereket, Jehan Barbur Dansçılar : Utku Demirkaya, Orçun Okurgan, Melis Baykal, Ece Gözmen
  9. Smyrna

    Jan Garbarek Konseri

    şuna kadar
    Saksafonun en önemli isimlerinden birisi olarak dünya müziğinde yer alan Jan Garbarek, caz müziğini kendisini adamış her isim için bir marka haline geldi. Sayısız albüm kaydı gerçekleştiren sanatçı, dünya üzerinde pek çok hatırı sayılır konser salonunda konserler verdi. Keith Jarrett ve Hilliard Ensemble ile çalışmaları neticesinde ünlü bir saksafon sanatçısı olarak müzikal sınırların üzerinde bir üne sahip oldu. Caz, klasik ve pop listelerinde de yer almayı başaran Garbarek, beste ve doğaçlamalarıyla da müzikseverleri etkiliyor. Devam eden turnesi kapsamında Jan Garbarek, yıllardır birlikte çalıştığı klavye sanatçısı Rainer Brüninghaus, basist Brezilyalı Yuri Daniel ve davulcu Hintli Trilok Gurtu ile birlikte çalışıyor. Sanatçılarla eşsiz uyumu ve müziğinin niteliği ile Garbarek, izleyicilerin merakla beklediği bir performansla 24-25 Şubat tarihlerinde yeni dörtlüsüyle unutulmaz iki konser vermek için CRR sahnesine konuk oluyor… Polonyalı bir babadan ve Norveçli bir anneden dünyaya gelen Garbarek’i saksafona yönlendiren o yıllardaki John Coltrane’nin ruhani müziği olmuştur. Garbarek’in kariyeri 1969 yılında devlet tarafından sağlanan bursla ABD’ye gitmesiyle değişmiştir. Garbarek’in ilk albümü 1970 yılında ECM’den Afric Pepperrbid adıyla yayınlanmıştır. Seksenli yıllarda Jan Garbarek kariyeri açısından en verimli dönemlerini yaşamış ve günümüze kadar müzikal birliktelikleri devam edecek olan iki önemli müzisyen basçı Eberhard Weber ve piyanist Rainer Brüninghaus’la tanışmıştır. Bu birlikteliğe 1988 yılında Brezilyalı virtüöz Nana Vasconcelos’ta katılmış ve ortaya Legend Of the Seven Dreams albümü çıkmıştır. Bu albüm ülkemizde de yoğun ilgiyle karşılanmış ve Jan Garbarek bir popüler bir isim haline gelmiştir. Doksanlı yıllar Garbarek’in müziği açısından üretimin en fazla olduğu yıllardır. Grubuyla çıkardığı Twelve Moons,Visible World ve Rites dünyada büyük yankılar uyandırmıştır. Bu dönemde yine Tunuslu udi Anouar Brahem ve tablacı Shaukat Hussain ile çıkardığı Madar albümü; Nusret Fateh ve diğer Pakistanlı müzisyenlerle yaptığı Ragas and Sagas adlı kayıt Garbarek’in ne kadar farklı boyutlarda yaşayan bir müzisyen olduğunun açık bir göstergesidir. 1993 yılında çıkardıkları Officium albümü büyük bir yankı uyandırmış ve tüm dünyada yaklaşık bir milyon kopyanının üzerinde satmıştır. Jan Garbarek: Saksafon Rainer Brüninghaus: Piyano Yuri Daniel: Bas Trilok Gurtu: Perküsyon 24 Şubat 2012 20:00 – 25 Şubat 2012 20:00 CRR Konser Salonu Biletler: Biletix Bilet Fiyatları: 1. Kategori – 45.00 TL 2. Kategori – 39.50 TL 3. Kategori – 34.00 TL 4. Kategori – 23.00 TL
  10. Smyrna

    Maria Maksakova Konseri

    Rusya’nın önde gelen müzisyen ailesi Maksakovaların son varisi, Rusya’nın en eski operası Marinski’nin yıldızı, Birleşik Rusya Partisi Dağıstan Milletvekili mezzosoprano Maria Maksakova 28 Şubat’ta CRR Konser Salonu’nda bir konser verecek. Konseri, şef İslam Manafov yönetecek. Maria Maksakova’nın seslendireceği Carmen Operası’ndan “Habenera” prelüdünü, aynı adı taşıyan anneannesi 77 yıl önce Atatürk’ün karşısında seslendirmişti. Anneannesi 77 yıl önce Atatürk’ün karşısında söyledi! Maria Maksakova’nın ismini taşıdığı anneannesi Bolşoy Operası’nın primadonnası olarak tanınıyordu. Anneanne Maria Maksakova 1935 yılında Bolşoy’dan bir grup sanatçı ile birlikte, Atatürk tarafından Türkiye’ye davet edilir. Sanatçıların arasında o zaman henüz 26 yaşında olan ünlü besteci Dimitri Şostakoviç’te ve 20. Yüzyılın en önemli keman virtüözlerinden Fyodoroviç Oystrah da bulunuyordu. 12 Nisan ve 17 Mayıs tarihleri arasında Türkiye’de kalan topluluk Ankara, İzmir ve İstanbul’da turne yapar. Ankara’daki gösterimlerin bitimde Atatürk konukları onuruna balo düzenler. Sanatçılara üzerinde kendi resimleri ve Atatürk’ün imzası olan altın tabaklar hediye eder. Mezzosoprano Maria Maksakova konserde Fransız besteci Georges Bizet’in Carmen Operası’ndan “Habenera” prelüdünü seslendirir. Anneanne Maksakova’yı Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün yanı sıra Başbakan İsmet İnönü, bakanlar, milletvekilleri ve seçkin bir davetli topluluğu dinlemişti. 77 yıllık aradan sonra 28 Şubat akşamı saat 20.00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bir şan konseri verecek olan torun Maria Maksakova “Habenera” prelüdünün yanı sıra Mozart, Rossini, Şostakoviç’in bestelerini ve Rus Romanslarını seslendirecek. 25 ve 10 TL arasındaki konser biletleri CRR Konser Salonu Gişesi ve Biletix’te! Mezzosoprano, sinema oyuncusu, milletvekili, sunucu! Maria Maksakova’nın çocukluğu Moskova’nın Snegire köyünde ve Bolşoy Tiyatrosu’nun daçalarında geçti. Annesi Ludmila ve anneannesi Maria Maksakova Bolşoy Operası solist sanatçılarındandı. Maria anneannesi, annesi ve kendisi kalıtımsal olarak mezzosopranodur. Maria müzik eğitimine 3 yaşında Moskova Konservatuvarı’na bağlı Merkez Müzik Okulu Piyano Bölümü’nde başladı. 15 yaşında Rusya Gnesin Müzik Akademisi’ne girdi. Ardından İtalya ve İngiltere’de de müzik akademilerinde eğitim aldı. Rossini’nin “Sevil Berberi” operasındaki Rosina rolündeki başarısıyla 2000 yılında Moskova Opera Festivali’nde büyük ödülü kazandı. Maksakova, 2011’de St Petersburg’taki dünyaca ünlü Mariinskiy Operası’nda pek çok ünlü yapıtlarda solist olarak olağanüstü gösterimler sergiledi. Maria Maksakova geçtiğimiz Aralık ayında Birleşik Rusya Partisi’nden Dağıstan Milletvekili seçildi. Sanatçı politik kimliğiyle Rusya’nın dış ilişkilerine renkli ve nitelikli boyutlar kazandırdı. Sanatçı, Rusya Devlet Başkanı Medvedeva’nın himayesinde İtalya’da gerçekleşen Rus Haftası’nda konser verdi. Sinema alanında da çalışmaları bulunan Maksakova, ünlü Rus yönetmen Nikita Mihalkov’un yönettiği “Sibirya Berberi” isimli filmde rol aldı. Sanatçı ayrıca Rus Kültür Kanalı’nda sunuculukta yapıyor.
  11. Smyrna

    Monica Molina Konseri

    İş Sanat farklı ve kendine özgü eşsiz vokaliyle tüm dünyada büyük hayran kitlesine edinen Akdeniz şarkıcısı Monica Molina’yı konuk ediyor. Sanatçı bir aileden gelen Molina aynı zamanda efsaneni İspanyol şarkıcı Antonio Molina’nın da kızı. Babasından aldığı bayrağı dinleyenlerin içine işleyen, bir parça melankolik, bir parça umut dolu, ama her zaman romantik sesiyle hayat verdiği şarkılarla aktarmaya devam eden Monica Molina, yayınladığı Tu Despidada, Vuelo, De Cal y Arena ve A Vida isimli dört albümü ile dünya müziği piyasasında kendine önemli bir yer edindi. Bugüne kadar İspanya’da çıkardığı her albümü ile ‘platin’ satış statüsüne ulaşan ve Latin Grammy adaylığının yanı sıra pek çok ödül kazanan sanatçı, en iyi şarkılarını bir araya getirdiği Autorretrato albümünün fotoğraf çekimlerini de İstanbul’da gerçekleştirerek boğazın ve ülkemizin güzelliğini tüm dünyaya taşıdı. Son projesinde babasının efsaneleşen şarkılarına yer veren Molina, aşk rüzgârları estiren şarkılarıyla dinleyicilerine ulaşmaya devam ediyor. Molina’nın sıcacık sesiyle seslendireceği en güzel Akdeniz şarkıları Şubat ayında içinizi ısıtacak. 28 Şubat 2012 20:00 İş Sanat Kültür Merkezi Biletler: Biletix Bilet fiyatları: 1. Kategori – 117.00 TL 2. Kategori – 107.00 TL 3. Kategori – 92.00 TL 4. Kategori – 22.50 TL
  12. şuna kadar
    Tablo gibi görüntüler fotoğraflayan Erhan Bayladı’nın yeni sergisi için adres; Perlavista AVM Farklı tarzıyla, çalışmaları büyük ilgi uyandıran ünlü fotoğrafçı Erhan Bayladı,18-26 Şubat 2012 tarihleri arasında İstanbul Beylikdüzü’nde bulunan Perlavista Alışveriş Merkezi’nde yeni sergisini halka açıyor.Yağlı boya tablolara olan ilgisini, fotoğraf sanatına aktaran ve "Tablo Gibi" görüntüler fotoğraflayan Erhan Bayladı’nın bu seferki sergisinin ismi, Kadın ve Doğa. Doğanın sırlar içerisindeki güzelliğiyle bütünleşen kadının estetiği ve romantizminin kadrajlandığı sergi ilginizi çekebilir.
  13. Smyrna

    Filmmor Kadın Filmleri Festivali

    şuna kadar
    25 ülkeden 88 kadın yönetmen, 60'tan fazla film ve festival desek? Cevabı hazır: Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali. 25 ülkeden, 88 kadın yönetmenden 60’ı aşkın filmle 9. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali bu cumartesi günü başlıyor. Bu yıl 9’uncusu gerçekleşecek olan 9. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 12 Mart Cumartesi günü başlıyor. 20 Mart’a kadar sürecek olan festivalde 25 ülkeden 88 kadın 60’tan fazla filmle katılıyor. Kadınların Sineması, Farida Benlyazid Toplu Gösterimi, Kadınlardan Ortadoğu, Kendine Ait Bir Cüzdan, Annelik Meselesi, Cins-iyet-ler bölümlerindeki film gösterimlerinin yanı sıra festival atölye, panel, söyleşi ve etkinliklerle festivalin bu yılki slogan: “Eşitiz!” Ancak Filmmor şunu da sormayı ihmal etmiyor: “Hiç tartışılacak yanı yok elbette eşitiz! Asıl mesele yaşarken eşit miyiz?” Dünyanın dört bir yanından kadın yönetmenlerin gözüyle, aklıyla, yüreğiyle çekilen tüm bu filmleri izleyerek kendinize bir iyilik yapabilirsiniz. Onların sözlerinde, deneyimlerinde, düşlerinde ve filmlerinde buluşmak için ‘Haydi Festivale’! Festivalde neler var? Kadınların Sineması’nda: Uganda’nın başkenti Kampala’da 3 kişi için sıradan olmayan bir günün hikâyesini anlatan Imani (Imani, Caroline Kamya) Dansın yaşı yoktur diyen Ida’nın Dans Kulübü (Ida’s Dance Club, Dalit Kimor); İlk yıldan beri filmlerini festivalde izlediğimiz Kim Longinotto’nun Hindistan’da kadınlara yönelik şiddetle mücadele eden kadınlara çevirdiği kamerasıyla Pembe Sariler (Pink Saris), Başka Dilde Aşk filmiyle tanıdığımız İlksen Başarır’ın kendilerine bile itiraf etmeye korktukları sırrı taşıyan bir aileyi anlatan ikinci filmi Atlıkarınca, Kurtarılmayı, yakışıklı prensini bekleyen prenseslerin masallarına itirazı olan Bu Masal Böyle Bitmez (This Tale Hasn’t Ended, Leonor Sanchis, Isabel Martinez, Nuria Costa, Itsasne Gaubeca, Irene Colell) Dahası; Arjantin’den Afganistan’a, Çin’den Slovenya’ya son bir-kaç yılın, kadınların belgesel, öykülü, uzun-kısa filmleri var. Toplu Gösterimde: Entrikalar filmiyle Fas’ta yılın en çok gişe yapan filmini yapan, kadınların kurnaz olduğu önermesiyle infial yaratıp ‘erkekler de kurnazdır’ filminin çekilmesine vesile olan Fas’lı yönetmen Farida Benlyazid Toplu Gösterimi var. Kadınlardan Ortadoğu bölümünde: Hayallerin Peşinde (Looking for Pink, Soudade Kaadan), Her Gün Bayram (Every Day is Holiday, Dima El-Horr), Nar Ağaçları (Pomegranates and Myrrh, Najwa Najjar) filmleriyle “kadınların kamerasından Ortadoğu” var. Kendine Ait Bir Cüzdan bölümünde: Cam Duvar (The Drifter, Tatjana Turanskyj), Erkeksiz Hayat (Living Without Men, Luo Yi) ve Garsonluğun Kadın Hali (Dish: Women Waitressing and the Art of Service, Maya Gallus), Satılık (Sold in America, Chelo Alvarez-Stehle) ile kadınların ekonominin esnek üretim, cam tavan, cam uçurumlarıyla cebelleşme hikâyeleri var. Annelik Meselesi bölümünde: Kutsalın vazifenin ötesinde siyahı-beyazı ve ille de moruyla annelik mevzusunu dert eden filmler; Aile İçi Mutluluk (The Happy Housewife, Antoinette Beumer ), Doris (Doris, Anna Erlandsson, Carin Bräck, Mia Hulterstam, Cecilia Actis, Cecilia Torquato, Maria Eng, Lena Koppel, Åsa Johannisson, Lena Hanno-Clyne, Anna Hylander) var. Cins-iyet-ler bölümünde: Aile Meselesi (Family Matters, Sarah Horst), Bikinisiz (No Bikini, Claudia Morgado Escanilla), Durak (Pitstop, Melanie McGraw), Gevald-Queer Müzikal (Gevald-A Queer Musical, Netalie Braun) gibi teması cinsiyet ve (dile getirilip yasaya geçirmekten imtina edilen) cinsel kimlik meselelerine dair filmler var. Festival programı ve biletler: Festival programı 1 Mart’tan itibaren Filmmor web sayfasında. Festival biletleri ve kartları 1 Mart’tan itibaren Tickettürk’ten ya da festival süresi boyunca festival salonlarındaki Filmmor standlarından alınabilir. Festivale dair detaylı bilgi için: www.filmmor.org
  14. Smyrna

    Alaçatı Jazz Rüzgârı

    şuna kadar
    İlki geçtiğimiz yıl gerçekleşen festival, caz müziğinin önemli isimlerini biraraya getirmeye devam ediyor. Caz severler, yerinizi şimdiden ayırtın... Alaçatı Belediyesi, Bu’ra Lokal ve Kesre Otel’in işbirliğiyle düzenlenen Caz Festivali’nin ikincisi 24-25 Şubat Cristina Vilallonga Quartet ve 26 Şubat Kerem Görsev & Allan Haris konserleriyle başlıyor. Festivalin gelenekselleşmesini ve Alaçatı’nın sporun yanı sıra sanatsal etkinliklerle de anılır hale gelmesini hedefleyen Buğra Özçetin ve Oğulcan Şişman, Bu’ra Lokal kapılarını 2,5 ay boyunca caz severlere açıyor. Organizasyonun gerçekleşmesinde büyük emeği olan Bu’ra Lokal’in sahibi Buğra Özçetin; “İlkini geçen sene gerçekleştirdiğimiz caz festivali çok beğenildi. Alaçatı Belediyesi’nin de bize verdiği büyük destekle festivali gelenekselleştirmek ve üzerine her sene bir şeyler ekleyerek caz severleri Alaçatı’nın farklı bir yüzüyle buluşturmayı istiyoruz. Biz Bu’ra Lokal ve Kesre Otel olarak çeşitli sponsorların da desteğiyle, caz denince dünyada ve Türkiye’de akla gelen isimleri Alaçatı’ya davet ettik. Bundan sonra caz severlerin tek yapması gereken Alaçatı’ya gelip, onlar için her ayrıntısını planlayıp organize ettiğimiz festivalin tadını çıkartmak” dedi. Bu seneki festivalde, sosyal sorumluluk çerçevesinde hayvan haklarına da yer vermek istediklerini belirten Özçetin, “23 Nisan Kahvaltıda Jazz ve 13 Mayıs Sokakta Jazz etkinliklerinden elde ettiğimiz gelirin bir kısmını, HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu’nun öneri ve tavsiyeleri ile belirlenecek ihtiyacı olan barınak ve sokak hayvanlarının kısırlaştırma, aşılama, tedavi, klübe ve gölgelik gibi temel ihtiyaçlarında kullanacağız. Bu bizim için organizasyonu daha da anlamlı kılıyor” dedi. Başta Alaçatı Belediyesi olmak üzere, Jolly Tur, Power XL Extra Lounge, Tuborg Gold, Urlice, Göz Lounge, Avrasya/Alaçatı, sponsorluğuyla gerçekleşen festivalin biletleri satışa sunuldu. Festivalde sahne alacak sanatçı ve gruplardan bazıları: Sibel Tüzün, Meltem Ege&Önder Focan, Fatih Erkoç, Gülçin Ergül, Kerem Görsev, Ayşe Gencer&İmer Demirer Melis Sökmen, Ayten Alpman, Elif Çağlar, Mine Çağlayan, Selen Beytekin, Neşet Ruacan, Alan Harris, sesiyle Gotan Project’e hayat veren Cristina Vilallonga, Sibel Köse, Allstars Jazz Band, Engin Recepoğulları, Ayhan Öztoplu, Serkan Özyılmaz, Erdal Akyol, Jef Giansily, Uraz Kıvaner. Jolly Tur festivale özel ulaşım, konaklama ve festival biletini kapsayan tur paketini satışa çıkardı. Festivalde yaklaşık 10 bin caz severle buluşulması hedefleniyor. Festival ile ilgili detaylı bilgiye www.alacatijazzruzgari.com adresinden, rezervasyon için 0536 219 16 16 numaralı telefondan Elif İzgi’ye ulaşılabilir.
  15. şuna kadar
    Türkiye ve Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı ve SSM’nin 10. kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen, Sabancı Holding’in ana sponsorları arasında olduğu Rembrandt ve Çağdaşları – Hollanda Sanatı’nın Altın Çağı sergisi 22 Şubat’tan itibaren gezilebilir... Sakıp Sabancı Müzesi, bu yıl 10. yılını kutluyor. Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yıldönümü nedeniyle 22 Şubat’ta düzenleyeceği sergide Rijkmuseum ile dünyanın önemli koleksiyonlarına ait eserler, ülkemizde ilk kez izleyicilerle buluşuyor olacak. Özellikle kültür ve sanat faaliyetlerini yakından takip edenlerin kaçırmaması gereken sergide Rembrandt’ın dışında Hollanda resminin önemli 59 sanatçısından 74 tablo, 19 desen ve 18 obje yer alıyor. Sergide yüzyıllar boyunca karanlık bir figür olarak kalan, ancak dönemin en mühim sanatçıları arasında gösterilen Vermeer’in ‘Aşk Mektubu’ adlı eseri de var. Frans Hals, Jan Steen ve Jacob van Ruisdael gibi oldukça önemli sanatçıların eserlerini görebileceğiniz ve 10 Haziran 2012 tarihine kadar sürecek olan sergi; dünya resim tarihinin en heyecan verici dönemlerinden biri olan Hollanda sanatının altın çağını, tüm ihtişamıyla gözler önüne serecek. Sergi kapsamında pek çok konferans, eğitim faaliyeti, belgesel ve film gösterimi var. Serginin ana sponsoru Sabancı Holding ve ING Bank. Diğer sponsorlar ise Philips, Unilever ve Shell. Hizmet sponsorluğunda ise KLM Hollanda Kraliyet Havayolları var.
  16. şuna kadar
    İslam tarihi ve sanatın bütünleşmesiyle ortaya çıkan çok özel eserlerden oluşan bir sergi bekliyor sizi... Sanat Akmerkez’de, bu yılki etkinliklerine Hüsn-ü Hat Sergisi ile başladı. Kurulduğu günden bu yana sanatı toplumla buluşturma misyonu ile onlarca sergiye ev sahipliği yapan Sanat Akmerkez’de, bu kez Mehmet Çebi koleksiyonundaki birbirinden eşsiz Hilye-i Şerif ve fermanlardan oluşan Hüsn-ü Hat Sergisi’ni sanatseverlerle buluşturdu. Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç ve çok sayıda davetlinin katılımı ile gerçekleşen açılış töreninde konuşan Akmerkez GYO A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Raif Dinçkök, bu serginin içeriğindeki Hilye-i Şerif, ferman ve modern hilye örnekleriyle Türkiye’de bir ilk özelliği taşıdığına dikkat çekti. Dinçkök, Hüsn-ü Hat Sergisi’nin Sanat Akmerkez’de 8’in yılın ilk etkinliği olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Sanat Akmerkez’de etkinliklerine başlarken, sanatla toplumu buluşturmak amacıyla yola çıktık. Sanatı günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası olarak gören yönetim anlayışımızla; Akmerkez’i sadece alışverişin değil, sanatın da merkezi haline getirmeyi hedefledik. Bu amaç doğrultusunda, 2003 yılından bu yana onlarca sergiye ev sahipliği yaptık ve milyonlarca ziyaretçimizi sanatla buluşturduk. Ayda 1.5 milyon kişiyi bulan ziyaretçi sayımız ve dünya çapında aldığımız prestijli ödüller bu konudaki çabalarımızın karşılıksız kalmadığını gösteriyor.” Açılışı yapılan Hüsn-ü Hat Sergisi’nde, Mehmet Çebi koleksiyonunda yer alan 19 sanatçının hazırlamış olduğu çok sayıda eser yer aldığını kaydeden Dinçkök, “İslam tarihi ve sanatın bütünleşmesiyle ortaya çıkan çok özel eserlerden oluşan böyle bir sergiyi, sanatseverlerle buluşturmak bizim için büyük önem taşıyor. Sanat Akmerkez’de etkinliklerini hiç ara vermeden sürdürürerek, her yıl giderek daha çok sanatseveri Akmerkez’de ağırlamayı arzuluyoruz” dedi. Sanat Akmerkez’de ve Tunca Sanat işbirliği ile gerçekleştirilen Hüsn-ü Hat Sergisi, 25 Mart Pazar akşamına kadar gezilebilecek.
  17. Taş Devrinde Anneler Nasıldı? 20 Şubat, 2012 - 10:57 'Annelik halleri' insanlık tarihi boyunca şekilden şekle girdi. 'Fazla' çocuğun terk edildiği antik çağlardan, gaz çıkarma becerisinin ve emzirmenin sanat olarak görüldüğü vakitlere, değişen annelik mitleri... Alternatif Anne dergisinin yayın yönetmeni Gülüş Türkmen yazısında, Shari Thurer'ın Annelik Mitleri kitabını anlattı. İçinde yaşadığımız şu dönem, anneler için ne kadar zor! Bir tarafta annenin para kazanma ihtiyacı diğer tarafta annesine tam zamanlı ihtiyaç duyduğu söylenen çocuk. Bir tarafta altı ay emzirmeyi alkışlayanlar, diğer tarafta bir yaşında memeden kestiği için anneyi kınayanlar. Çocuğun kreş hayatıyla tanışması gerektiğini savunanlar ve kreşe göndermenin ‘çocuğu başından savmak’ olduğunu söyleyenler. Çocuğunu ekolojik besleyip, ekolojik beslemeyenlere acıyanlar... Anne olmak yetmiyor, ‘iyi anne’ olmak gerekiyor. Sorun şu ki, iyi annelik üzerindeki fikir farklılıkları şaşırtıyor, endişelendiriyor ve isyan ettiriyor. Boston Üniversitesi profesörü, psikolog Shari Thurer, ‘Annelik Mitleri’ (Myths of Motherhood: How Culture Reinvents the Good Mother) adlı kitabında Batı toplumunun tarih içinde iyi annenin tanımını nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Taş devrinden günümüze toplumun anneyi ve çocuğunu konumlandırmasını irdeleyen Thurer, ideolojilerin nasıl bir uçtan diğerine savrulduğunu gözler önüne sermiş. Gelin, zaman içinde bir yolculuğa çıkalım... TAŞ DEVRİ ANNESİ: EN DOĞAL ANNE Dürtüleriyle hareket etmenin, benmerkezci yaşamanın sorun olmadığı tek çağ, Taş Devri. Bu dönemde insanoğlu, hiçbir psikolojik çatışmayla karşı karşıya değil. Yemekse yemek, sevişmekse sevişmek, ensestse ensest, öldürmekse öldürmek! Vicdan sızlatması beklenen hiçbir yasa, etik değer yok. NEOLİTİK ANNE: EN ŞANSLI ANNE? Neolitik dönemle hayatımıza ‘edep’ kavramı girmeye başlıyor. Bir inanışa göre bu dönemde anaerkil toplumların aileleri, sonraki dönemlere kıyasla epey farklı sosyal dinamikler içinde yaşıyor. Çoğu bilim insanı, en eşitçi çağın neolitik çağ olduğu düşüncesinde. Ne yazık ki M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren, hâlâ geçerli olan kadın düşmanlığı ortaya çıkıyor ve işler değişiyor... KLASİK DÖNEM ANNESİ: NARSİST ANNE Kız-erkek, sağlam-sakat fark gözetmeden tüm çocuklarımızı bağrımıza basarız. Ama klasik dönemin annesi, sadece seçilmiş çocuklara bakmakla yükümlü. Kız çocuklar değerli değil, birden fazla kız çocuk doğarsa ‘fazla’ çocuk terk ediliyor! Antik Yunan ve Roma kültürlerinde kadınlar üçüncü sınıf vatandaş muamelesinden dolayı kötü bir ruh halinde, hüsranlarını ister istemez de çocuklarına yansıtıyorlar. Bu narsist kişilik bozukluğundan babalar da nasipleniyor. ORTAÇAĞ ANNESİ: KUTSAL ÇOCUĞUN DOĞUŞU Hazreti İsa’nın ortaya çıkışıylaçocuklara özel bir ilgi oluşmaya başlıyor. Ne de olsa İsa, dünyaya çocuk olarak geliyor... 1000’li yıllarda çocuklar için artık oyuncaklar satılıyor; Noel ve başka dini günler özellikle çocuklara bayram olması amacıyla kutlanıyor. MODERN ANNE: ŞU ANNELİK İÇGÜDÜSÜ DEDİKLERİ 19’uncu yüzyılda Darwin, kadınların biyolojik açıdan daha zayıf olduğu tezini ortaya koyuyor. Toplum bu bilgiden kendine göre çıkarımlar yapıyor: Kadınların erkeklere göre üstünlük sağladıkları yegâne alanın, çocuk doğurma özellikleri olduğu düşünülüyor örneğin. ‘Annelik içgüdüsü’ politik bir söylem olarak ortaya atılıyor. “Kadınlar bebek, erkekler orgazm ister!” söylemi, eşlerini evlerine bağlamak ve aldatılmanın önüne geçmek isteyen erkekler tarafından benimseniyor. Kadın ve cinsellik yan yana getirilemeyen iki unsur haline geliyor. Bir kadının seks istemesi mi? Ne şuursuzca! Annelik içgüdüsüne dair bilimsel bir, iki veri de paylaşalım: ‘İçgüdü’nün hayvanlar üzerinde bile henüz kanıtlanmışlığı yok: Marmoset maymunlarının dişileri çocuklarına bakmıyor, bu görevi daima cinsin erkekleri üstleniyor. Uzmanlar günümüzde anneliğin bir ‘içgüdü’ değil, hamilelik ve doğumla birlikte öğrenilen bir ‘güdü’ olduğu fikrine daha yatkınlar. 20. YÜZYIL ANNESİ: BİLİMSEL ANNE İçine doğmuş olduğumuz yüzyılda bilimin hızla gelişmesiyle dikkatler uzmanlara yöneldi. Uzmanlar çocuğa zarar vermeden onunla iletişim kurmayı, doğru emzirmeyi, doğru gaz çıkarmayı irdeledi. Ancak bu girişimler kimi anneler tarafından fazla ‘motamot’ okundu: Sağduyularını arka plana iterek ‘kitap anneliği’ yapmayı yeğleyen bu anneler için aslında çok basit olan işlemler zorlaştı: Emzirmenin saatleri aksatılmamalıydı; gaz çıkarmak adeta sanattı… Çocuğun verdiği sinyalleri dinlemek, akla gelmez oldu. Bu ve başka gelişmelere isyan edenler feminist düşünceyi geliştirerek yüzyıla damgalarını vurdular. GÜNÜMÜZ ANNESİ: EMPATİK ANNE Ne var ki çocuğuna çok emek ve vakit harcaması gereken ‘iyi anne’ ile “Çocuk da yaparım kariyer de!” diyen anne aynı kişi olamıyordu. Uzmanların, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığından annenin sorumlu olduğunu keşfetmeleri, anneler için ‘endişe çağı’nın başlangıcı oldu. Artık çocuğun yaşadığı sorunlardan anne sorumlu tutuluyordu. Aslında bunun tek sorumlusu olacaksa, bu Dr. Spock olabilir… Spock, başta bir kadının tüm mesaisini çocuğuna vermesi gerektiğini savunmuşsa da zaman içinde tam zamanlı anneliğin kadının ruh sağlığını bozduğunun farkına varmıştır. Spock, çocuğa anlayış gösterme sanatının da mimarıdır. Her yaklaşımda aşırıya kaçıldığı gibi Dr. Spock’un bu yaklaşımı da ‘kral çocuk’ların türemesine yol açar. Anlıyoruz ki ‘iyi anne’nin tanımı zaman içinde değişkenlik göstermiştir. Thurer, çocuk yetiştirme konusunda uç örneklerin bilimselden ziyade toplumsal baskılar sonucu yapıldığını kanıtlıyor. Ancak iki önemli veri hiç değişmemiş ve bilimsel olarak da kanıtlanmış: Annenin, çocuğun hayatının ilk dönemlerinde ruh ve beden sağlığında çok önemli rol oynadığı, Annenin, bebeğin doğumundan itibaren onunla bağını zaman içinde zarif ve yumuşak bir şekilde çözmesi gerektiği. Bu iki unsur dikkate alınmalı ve ‘bağ gevşetme’ zaman içine doğru biçimde yayılarak uygulanmalıdır. ‘İyi’ anneliğin tek gerçek kıstası budur, gerisi teferruattır!
  18. Çocuklardaki kötü alışkanlıklar deyince çoğumuzun aklına tırnak yeme, tırnak kenarlarındaki etleri yeme, parmak emme, elbisesinin yakasını ya da kolunu dişleme gibi çocuğun sonradan kazandığı ve tekrar eden davranışlar gelir. Çoğu ebeveyn de bu tip alışkanlıkları çocuğunda gördüğünde çocuğumda acaba bir psikolojik problem var mı diye düşünmeye başlar. Fakat örnek olarak tırnak yemeyi alırsak bir alışkanlık icabı boş vakit doldurmak için yenen tırnak vardır bir de psikolojik bir geri çekilme, kaygı, depresyon gibi negatif duygulanımın dışa vurumu olarak yenen tırnak vardır. Birinci durum endişelenmeyi çok gerektirmeyen bir alışkanlık olabilecekken ikinci durum kesinlikle göz ardı edilemeyecek bir tepkidir. Peki bu ayrımı nasıl yapabiliriz? Bu konuda dikkat edilmesi gereken şeylerden biri bu alışkanlığın ne zaman başladığıdır. Babası askere gittikten sonra, depremden sonra, bir yakının ölümünden sonra, anne babanın boşanmasından sonra, ders başarısı düştükten sonra gibi belirgin hayat olaylarından sonra başlayan kötü alışkanlıklar çoğu zaman bir psikolojik dışa vurumdur. Fakat annesi de ya da abisi de tırnak yediği için çocuğun da ondan baka baka örnek alıp alışkanlık haline getirmiş olması veya televizyon karşısındayken, boş kaldığı zamanlarda, canı sıkıldığı zamanlarda çocuğun tırnak yemesi nadiren bir psikolojik durumun dışa vurumudur. Bu yüzden çocuğu her tırnak yiyen ebeveynin çocuğuna “kesin benim çocuğumun psikolojik bir sıkıntısı var” diye bakması yanlıştır. Çocuğun tırnak yemeye başlaması, bu alışkanlığı ne zamandır devam ettiriyor olduğu, ne sıklıkta ve ne yoğunlukta tırnak yediği önemli bilgilerdir. Bazı çocuklar parmakları kanayana dek tırnaklarını ya da tırnak kenarlarını yerken bazıları arada bir başparmağını kemirir. Arada bir baş parmağının tırnağını yiyen çocuğa psikolojik problemi var diye bakmak çoğu kez isabetsiz bir düşünce olacaktır. Öte yandan çocuklar yeni bir kötü davranış başlattıklarında ebeveynin nasıl davrandığı çoğu kez bu davranışın alışkanlık haline gelip gelmemesinde belirleyici olur. Çocuğunun ilk kez tırnağını yediğini parmağını ağzına soktuğunu, emdiğini vs gören bir ebeveynin bunu görmezden gelmesi önerilir. Yine aynı şekilde çok kötü bir kelimeyi sarf eden çocuğu da görmezden gelerek bu davranışın sönmesine yardımcı olmak mümkündür. Bu görmezden gelme süreci 2-3 haftaya kadar uzayabilir, sonrasında küçük uyarılar yapmak ve ceza yerine ödül teklif etmek daha yerinde olacaktır. Bazı ebeveynler herkesin içinde “çek elini ağzından” deyip çocuğu utandıracak şekilde azarlayıp sorunun iyice kalıcı hale gelmesine katkıda bulunmaktadırlar. Geçici bir kötü davranış olarak başlayan tırnak yeme davranışı çocuğun ebeveyni ile ilişkisinin bozulmasına sebep olduğu için kötü davranış basitliğinden çıkacak ve psikolojik bir tepki halini alabilecektir. Bu şekilde davranışın katılaşmasına katkıda bulunmadıkları halde ve ödüller de fayda vermediğinde davranış halen devam ediyorsa genelde ebeveynler mahrum bırakma aşamasına geçerler. Oysa negatif ısrar çoğu kez işe yaramaz, çocuğun tırnak yemesini ebeveyninden ilgi görmekle eşleştirmesi anlamına da gelebilir. Hafta sonu tırnakların kesebileceğim kadar uzamazsa sen gezmeye gelemeyeceksin gibi cümleler çocukların çoğunda işe yaramaz. Oysa bu aşamada 3. Bir kişinin devreye sokulması ve kontrolü başkasının yapması çocuğa daha iyi gelir. Varsa öğretmeni yoksa sevdiği bir başkasının bu konuda çocukla konuşup anlaşması ve kontrol edeceğini söylemesi çoğu kez daha fazla işe yarar. Çocukla anlaşma yapan kişinin çocuğa güvendiğini belli etmesi kesinlikle önerilir. 3. Kişilerin günlük bir tabloyu çocuğa ve annesine vererek belirli işaretlerle her günün durumunu işaretlemelerini istemesi işin sıkı tutulmasına ve kolay kontrol edilmesine yardımcı olur. Bu arada anne babanın evde çocuğa istenmeyen davranışı yapmadığında ödül veren olmaları önerilir. İstenmeyen davranış oluştuğunda görmezden gelip, istenmeyen davranış olmadığında “aferin bak yarım saattir elini hiç ağzına götürmedin, bunu başarabildiğini görmek çok güzel” diyebilir. Çocuğun kendine zarar verdiği, canını yakacak kadar ilerleyen tırnak yeme, parmak emme vs davranışlarında ise bir profesyonele baş vurulması mecburidir. Öte yandan kötü bir alışkanlığa eşlik eden başka davranış problemleri de varsa (çiş, kaka kaçırma, kabus vs) yine bir profesyonele baş vurmak yerinde olacaktır. 3 yıldır devam eden bir davranış sorunu ile uğraşmak 3 aydır devam eden bir davranış sorunu ile uğraşmaktan çoğu kez daha zordur. Bu yüzden alışkanlıklar kökleşmeden müdahalede bulunulması tercih ve tavsiye olunur. KİM PSİKOLOJİ Psk. Enise Akgül
  19. Smyrna

    Süt var mı?

    Tam yoğurmalık kıvama gelmiş..)
  20. Grup 84 2005 yılında yayımlanan ve kendi isimlerini taşıyan ilk albümleri ‘’Seksendört’’ ile, Türk rock piyasasında sağlam bir yer edinmeyi başaran grup, 2008 yılında çıkardıkları ‘’K.G.B’’ isimli albümleriyle de başarılarının tesadüf olmadığını kanıtlamıştı. Prodüktörlüğünü kendilerinin yaptığı iki albümle, “Ölürüm Hasretinle”, “Affet”, “Son Mektup”, “Azap” ve “Karagözlüm” gibi birçok hit’ e imza atan “Seksendört”, yeni albümleri “Akıyor Zaman” ile hedefini daha belirgin hale getiriyor ve uzunca bir süre radyo ve televizyonları meşgul edeceğe benziyor. "Seksendört" Ankaralı 4 gençten kurulu. Grupta Tuna solist ve gitar, Okan bas gitar, Erdem gitar, Serter ise davul çalıyor.Grubun yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi var. En son Okan’ın da katılımı ile son halini 4 yıl önce aldı. Grubun yaş ortalaması 23.Seksendört kurulduğu günden bu yana özellikle üniversitelerde 500'e yakın konser vererek Cem Karaca, Moğollar gibi türk rock müziğinin kilometre taşları ile aynı sahneyi paylaştılar. Grup, sahnedeki ilk yıllarında İngilizce cover ve bestelerini çaldı. Sonrasında ise türkçe coverlar ve sanat müziğindeki önemli şarkıları yorumladı. 2001 yılında “Değiştir Kendini” isimli ilk Türkçe bestelerini yaptılar. 2003 yılında “Ölürüm Hasretinle” yi bestelediler. Yaklaşık 1 yıldır ilk albümlerinin hazırlıkları için Ankara'da çalışan grubun çıkış parçası olan " Ölürüm Hasretinle" ilk demo kayıtlardan sonra internet ortamında yayılmaya başladı. Özellikle şarkının sözleri nedeniyle insanlar grup hakkında bir çok hikaye üretmeye ve bu hikayeleri açtıkları forumlar yoluyla internette yayınlamaya başladı. Çeşitli internet sitelerindeki forumlardaki yorumların sayısı şu anda yaklaşık 3000 adet.Ulusal ve yerel birçok radyo, internetteki bu haberleşme ve gelen istekler nedeniyle yayın politikalarını değiştirerek demo halindeki "Ölürüm Hasretinle" yi yayınlamaya başladılar. 2005 Aralık’ın ilk haftası Pasaj Müzik tarafından radyolara dağıtılan albüm versiyonu ile şarkının stüdyo kaydı radyo dinleyicileriyle buluştu. “Seksendört”ün kendisiyle aynı taşıyan ilk albümlerinde yer alan 10 şarkının söz ve besteleri kendilerine ait.Pasaj Müzik ile yolları kesişen “Seksendört”ün ilk albümü 07 Aralık 2005 Çarşamba günü müzik marketlerdeki yerini aldı. SERTER KARADENİZ 1982 Ankara doğumlu olan Serter, 1993 senesinde bağlama çalarak müziğe başladı. Daha sonraları bağlamayı bırakarak, elektro gitar çalmaya karar verdi. 1998 yılında kısa soluklu gitaristlik yaptıktan sonra Erdem ile beraber başka bir projede yer aldı ve davul çalmaya başladı. Bu proje aslında SEKSENDÖRT ün temellerini oluşturdu ve Serter, Tuna' yı da gruba davet ederek, grubun kurucularından oldu.İlköğretim ve lise eğitimini Ankara’da ki devlet okullarında tamamladıktan sonra, 1999 senesinde Ankara Üniversite Ziraat Fakültesi Hayvansal Üretim Lisans programını kazandı. 6 senelik eğitiminden sonra 2005 senesinde ziraat mühendisi ( zooteknist ) olan Serter, yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi M.İ.A.M. da yapmak istiyor.İyi olan her şeyi dinlemeye çalışan Serter de diğer grup elemanları gibi Pearl Jam fanatiği. Bunun dışında İngiliz soundlarını ve trip-hop ağırlıklı müzikleri dinlemekten çok zevk almakta. OKAN OZEN 1984 yılında Merzifon’da doğdu. Müzik hayatına abisinin teşvikiyle 11 yaşında gitar çalarak başladı. Lise yıllarında çeşitli gruplarda gitaristlik ve davulculuk yapan Okan, 2002 yılında sınıf arkadaşı olan Tuna'nın teklifiyle SEKSENDÖRT'e dahil oldu ve grup son halini aldı. Aynı zamanda bu tarih iyi bir gitarist olan Okan'ın bas gitar kariyerine başladığı tarihtir. Halen Eğitimini sürdürmekte olduğu Ank. Üni. Dev. Kons. Opera / Koro bölümünde şan eğitiminin yanı sıra piyano alanında da gelişim kaydetti. Tuna ile beraber müzik yapım teknolojilerine merak salarak albüm kayıtlarında büyük rol oynadı. Eskiden virtiözite ağırlıklı müziklere ilgi duyan Okan, SEKSENDÖRT'e girişi ve düzenleme çalışmalarına başlamasıyla beraber Türkçe müziğede ayrı bir ilgi duymaya ve dinlemeye başladı. Az konuşmasıyla dikkat çeken Okan hakkında, grup arkadaşları; "az konuşur çok iş yapar" yorumunda bulunuyorlar ve grubun en iyi gitaristi olduğunu da ekliyorlar. TUNA VELİBAŞOĞLU Tuna 1981 yılında Ankara’da doğdu. Müzik eğitimine 11 yaşında org dersleri alarak başladı. 1995 yılında gitar çalmaya başlayarak Ankaralı amatör gruplarda solistlik yaptı. Serter ile çocukluk arkadaşı olan Tuna, 1999 yılında yine onun teklifiyle SEKSENDÖRT e katıldı.İki yıl işletme eğitimi aldıktan sonra, halen okumakta olduğu Ank. Üni. Dev. Kons. Opera / Koro bölümüne girdi. Burada Operanın önde gelen isimlerinden (Hülya Kazan, Selva Erdener, Tuncer Tercan, Arda Aktar, Ferda Türkoğlu) şan eğitimi aldı.2002 yılında kayıt ve düzenleme teknikleri eğitimi alarak, müzik yapım aşamalarıyla ilgili çalışmalarına başladı.2004 yılında Ankara’da albümlerinin de kayıt edildiği Studio Ç.S.M nin başına geçti ve burada bir çok Ankaralı grup ve sanatçının prodüksiyonların da yer aldı.Yaptığı işin gereği olarak çok fazla tarzda müzik dinleyen Tuna, tam bir Türk Sanat Müziği fanatiği. Bu yüzden albümdeki sözleri yazarken çok fazla zorlanmadığını söylüyor. Bunların yanı sıra gruptaki en ağır Pearl Jam hayranı. ERDEM OCAK 1980 yılında Giresun'da doğdu. Müzik hayatına gitarı olmadığı için ablasının udunu çalarak başladı. 1992 yılından itibaren iki yıl boyunca yoğun bir klasık gitar eğitimi aldı. Hemen akabinde elektro gitara geçiş yaparak lise yıllarında Ankaralı birçok grupta gitarist olarak yer aldı. 1999 yılında Serter ile beraber SEKSENDÖRT' ün temellerini attılar. Kuruluşundan beri grupta elektro gitar çalıp geri vokal yapmaktadır.Halen Anadolu Üni. Kamu Yön. 2. sınıf öğrencisi olan Erdem yakın tarihte müzikoloji ya da caz gitar eğitimi almak istemektedir. Çok geniş bir yelpazede müzik dinleyen Erdem, grubun melodik alt yapısının oluşmasında büyük bir rol oynamaktadır. Grubun diğer elemanları gibi sıkı bir Pearl Jam haranı olmakla beraber elektronik müzik ve fusion a da büyük ilgi duymaktadır. Yerinde saymamayı, daima gelişmeyi ve müziklerini olgunlaştırmayı amaç edinen ” Seksendört ” yeni albümlerinde ilk değişikliği prodüktör koltuğunu Haluk Kurosman’ a teslim ederek gerçekleştiriyor. Türkiye’de bir çok önemli projede ismini gördüğümüz “Haluk Kurosman” ise imzasını, grubun duyumunda radikal değişiklikler yaparak atıyor. Klasikleşmiş rock kalıplarına bağımlı kalmadan şarkıların gücünü en iyi şekilde sevenlerine hissettirmeyi hedefleyen ekip, Türkiye’nin önemli isimlerini de arkalarına alarak adımlarını sağlamlaştırıyor. “Şimdi Hayat” ta klarnet virtüözü Hüsnü Şenlendirici, “Pert Oldu” da kanun üstadı Aytaç Doğan, “Kara Duvak” ta ise 2 büyük isim, kemençede Selim Bölükbaşı ve vokalde güçlü yorumuyla Yavuz Bingöl, 2011 in en iddialı yapımlarından biri olmaya aday “Akıyor Zaman” a can katıyor. “Akıyor Zaman”, adını grubun ikinci albümleri “K.G.B.” den sonra geçirdikleri 3 yıllık zaman diliminden alıyor. Genel olarak geçmişe özlem konseptinin ağır bastığı albümün kapak içi görsellerinde, şarkılar fotoğraflara yansıtılmış durumda. Özel olarak tasarlanmış 4 gerçek dekorda çekilen, 70’ler, 80’ler, 90’lar ve 2000’ler konsepti, Murat Süyür imzası taşımakta. Günümüzden geçmişe bir bakışın ve zamanın terse akışının temsil edildiği görsellerin sanat yönetmenliği ve tüm konsept tasarımları Enes Erkan’ a ait. “Akıyor Zaman” şubat ayında Poll Production etiketiyle raflardaki yerini almaya hazırlanırken, çıkış parçası olarak “Hayır Olamaz” seçildi. Albümün en güçlü şarkılarında biri olan “Hayır Olamaz”, başarılı yönetmen Kemal Başbuğ’ un imzası taşıyan videosu ile de adından bolca söz ettireceğe benziyor. Kısacası; yenilenen, olgunlaşan ve geleneklerine bağlı yepyeni bir “Seksendört” albümü sevenleriyle buluşmayı bekliyor
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.