Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

metehan38

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    80
  • Katılım

  • Son Ziyaret

metehan38 tarafından postalanan herşey

  1. Milletvekilleri ABD’ye avanta geziye gitti ardından GDO geldi! (2009 tarihli bir yazı) ABD Tarım Bakanlığı ve “içine şeytan girmiş şirket” (devilish company) diye isim takılmış ve genetiği değiştirilmiş tohum (GDO) üretiminin yüzde 71’ini elinde tutan Amerikan firması Monsanto’nun davetlisi olarak gittiler. Gidiş-dönüş uçak bileti bedelini, otelde kalış, yemekleri yeyiş paralarını ABD’nin bakanlığı ile şirket ödedi. Yediler, içtiler, gezdiler. Türkiye’ye döndüler. Bilin bakalım ne oldu? Bizim ülkenin Tarım Bakanlığı, Meclis’e getirip “iyi mi olur kötü mü, Türk insanı zarar mı görür fayda mı, Türk çiftçileri, tarlaları, bostanları, bağları, bahçeleri, toprakları, yaylaları için ne getirir, ne götürür” tartışmasını açıp yasa çıkartmayı beklemedi. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) Yönetmeliği’ni çıkarıverdi. Frankeştayn ürün diyorlar. Yiyeni yavaşça öldürüyor. Çaktırmadan salaklaştırıyor. Belli etmeden aklını alıyor. Usul usul organ hasarı, karaciğer yetmezliği, böbrek kifayetsizliği, kısırlık, erken doğum, düşük, ne varsa insanın başına kendi vücudundan gelebilecek kötü, umarsız hastalık, hepsini bu GDO adı verilen ürünler yapıyor. *** Bunun ithalatı yasaktı. Ülkeye girişi cinayetti. Türkiye’ye GDO’yu sokmak ihanetti, ülkenin geleceğini felakete atmaktı. Çünkü Anadolu’nun Allah vergisi doğası, dünyanın en zengin bio-çeşitlik gösteren toprağıydı. Evrim Teorisi’ni geliştiren İngiliz bilim adamı Charles Darwin’in araştırmalarını yaptığı Galapagos Adaları’ndan daha fazla endemik (başka hiçbir toprakta yetişmeyen, büyümeyen, gelişmeyen) bitki örtüsü (flora) Türkiye’de vardı. Dünyadaki toplam 12 bin 500 endemik türün 2 bin 500’ü Türkiye’nin tarlalarında, bağlarında, bahçelerinde, ovalarında, yaylalarında milyonlarca yıllık doğal ayıklanma ile kendiliğinden yüz binlerce yıldır duruyor. Avrupa’da 50 ülke var. 50’sinden daha fazla. Afrika’da 53 ülke var. 53’ünden daha fazla. Orta Doğu’da 18 ülke var. 18’inden daha fazla. Kafkasya’da 5 ülke var ve Kafkasya’nın da 5 ülkesinin toplamından daha fazla endemik bitki türü Anadolu topraklarında doğal olarak mevcut. Dünyada benzeri başka bir yerde olmayan bitki türü zenginliğindeki bizim ülkemize GDO’lu tohumu sokmak ya da genetiği değiştirilmiş Frankeştayn ürünün girişine izin vermek gerçekten korkunç bir hataydı. *** Bu gezi Nisan’da yapıldı. Milletvekilleri; AKP’li Mehmet Erdoğan, AKP’li Özlem Müftüoğlu, AKP’li Ali Koyuncu, CHP’li Vahap Seçer, MHP’li Abdülkadir Akcan (TBMM Tarım Komisyonu üyeleri) yediler, içtiler, toplantılarda bilgi edindiler, döndüler. Ekim ayı sonuna gelindi. AKP’li iktidarın Tarım Bakanlığı, GDO yönetmeliğini, aniden çıkartıverdi. Türkiye’ye GDO ürünlerinin girişi serbest oldu. ABD Tarım Bakanlığı ile ABD’li içine şeytan yerleşmiş şirket çok sevindiler. Türkiye kendi bitki zenginliğini korumak yerine başkasının genetiğini değiştirerek bol, kolay ürettiği ürünlere ve tohumlara bağımlılık yaratacak yolu açtı. Türkiye tarımı hançer yedi. İnsanının sağlığı bıçaklandı. Türk insanı, kendi toprağındaki 2 bin 500 endemik bitki çeşidi ile bitki örtüsünü zenginliğe dönüştürmek için çalışmak yerine tembelliğe, miskinliğe, aptallığa, ithalata mahkûm edilerek bağımlılık yaratacak GDO’ya kapı açıldı. Hesabını sormak lazım. Demokratik yoldan!
  2. DİĞER BİR GİZLİ TANIK DAHA… OSMAN BEY ( 2009 tarihli bir yazı) Osman’ıma ait suç dosyaları; * Kasten Adam öldürmeye teşebbüs ve ruhsatsız silah taşımaktan 9 yıl hapis (Eyüp 1. Ağır Ceza 1995/78) * Ablasını öldürmekten 20 yıl hapis (Akhisar Ağır Ceza 1989/32) * Nüfus kağıdında sahtecilik yapmaktan mahkumiyet (Kırklareli Asliye Ceza 1998/215) * Öz yeğenini satarak fuhuşa aracılık etmekten 2 yıl 6 ay hapis (Erzurum 1. Asliye Ceza 1998/391) * Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması * Danıştay suikastinden müebbet hapis (Ankara 12. Asliye Ceza) İşte, Atatürk'e "İngiliz ****i" diyen Osman Yıldırım'ın suç dosyaları bunlar. İşte, Ergenekon Savcısı Öz'ün başının üzerinde gezdirdiği ve "Osmanım" dediği kişi bu. Böyle bir kişinin "gizli tanık" olması, vicdanen ve hukuken kabul edilemez. Danıştay suikasti davasının 27.6.2008 tarihli celsesinde Osmanım'ın söyledikleri: "Türkiye Cumhuriyeti devletini tanımadığımdan suçlamalarla ilgili savunma yapmayacağım. Ben Anadolu İslam devletinin bir vatandaşıyım. Müslüman vatandaşlar üzerinde baskı kurmak isteyen Cumhuriyet Gazetesi'ni üç kez bombalattım. Ayrıca Alparslan arkadaşıma Danıştay suikastini yaptırdım. İddianameye konu edilen sözleri de sarf ettim. İsim vermeden istinkaf ettiğim şahsı (Atatürk), "Kurtuluş savaşı vermemiş, satış savaşı vermiş" "İngiliz tetikçisi" ve "İngiliz ****i" olarak sıfatlandırdım." Şimdi bu kişi gizli tanık olacak, tanık koruma programından yararlanacak. Kendisine bir ev satın alınacak veya kiralanacak. Kendisinin ve ailesinin tüm ihtiyaçları karşılanacak İş kurabilmesi, için yüklü miktarda para ya da maaş verilecek Geçici olarak başka bir ülkeye yerleşebilecek Sizin vicdanınız buna razı oluyor mu?
  3. GİZLİ TANIKLAR (2009 tarihli bir yazı) Albay Temizöz için iddialarda bulunan tanıklar itiraflarından vazgeçti. Cizre’de görev yaptığı dönemle ilgili hakkında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen Albay Cemal Temizöz için iddialarda bulunan gizli tanıklar ’Tükenmez Kalem’ ve ’Sokak Lambası’, aynı davada sanık da olunca itiraflarından vazgeçtiler. Her ikisi de, "Yüz değiştirip, Avrupa’ya gönderilecektik. Maaş bağlanacak, hayatımız kurtulacaktı. Ailemizi korumak için böyle yaptık, tanık ifadelerimiz dikkate alınmasın" diye dilekçe verdiler. Hürriyet'ten Saygı Öztürk'ün haberine göre, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe gönderen Sokak Lambası, "Tahmine, yoruma dayalı şeylerin ifademde geçtiğini fark ettim" dedi. Tükenmez Kalem ise "Bana vaat edilen kimlik değiştirme, estetik ameliyat, Avrupa’ya gönderme, parasal destek, maaş bağlama sözleri bulunmaz fırsattı. İfadelerde ne olduğunu bilmiyorum" iddiasında bulundu. Pişmanlık Yasası’ndan yararlanıp 1995’de kimliği değiştirilen gizli tanık ’Tükenmez Kalem’ F.A.’nın ifadesini kabul etmediğine ilişkin dilekçesi iddianamenin ekleri arasında yer aldı. F.A., 6 sayfalık dilekçesinde özetle şunları söyledi: Söylemediklerim ifademe geçmiş "PKK’da üst düzey görevlerde bulundum. 1993’de örgütten kaçıp devlete teslim oldum, önemli açıklamalarda bulundum. Son olarak Albay Cemal Temizöz soruşturmasıyla ilgili gözaltına alındım. Bana Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde ’Gizli tanıklık yap, kendini kurtar’ dediler. Gizli tanık imkanlarından yararlandırılacağım söylendi. Bunun içinde yurtdışına çıkarılıp yerleştirme, yüz değiştirme, ekonomik imkan ve gizli tutulma kararı çıkartma vaatleri vardı. Ben de 15 yıldır yaşadığım travma, örgüt baskısı ve yalnızlığın psikolojisinde ve tarifinde zorlandığım ruh halimden dolayı kendime ve çocuklarıma zarar gelmesin, bu travmadan kurtulup ailemi yaşatabileyim diye gizli tanıklık haklarını kurtuluş olarak gördüm. Gizli tanık olarak verdiğim ifade esnasında çeşitli konularda söylemediğim, tahmine, yoruma dayalı olan şeylerin de ifademde geçtiğini fark ettim. Ancak kendi kurtuluşumu bunda gördüğüm, inandığım, inandırıldığım için önemsemedim. Aslında cezaevine güvenliğim için gireceğim ve misafir olduğum üstüne basa basa söylendi. Defalarca ’1 ya da 1.5 ay sonra çıkaracağız’ denildi. Gizli tanık olarak verdiğim ifademin hangi şartlar, ruh hali ve psikolojik travma, ailemi kurtarma kaygılarıyla verdiğim anlaşılmaktadır. Haklı gerekçelerim göz önüne alınıp mağduriyetimin ve ruh halimin hassasiyetle dikkate alınmasını, gizli tanık ifademin dikkate alınmamasını istiyorum." OKUMADAN İMZALADIM Gizli tanık ’Sokak Lambası’ H.A. da, ifadelerini niye kabul etmediğini dilekçesinde şöyle anlattı: "Gizli tanık olursam beni cezaevine koymayacaklarını, dediklerini yaparsam Avrupa’ya göndereceklerini, estetik yaptıracaklarını, söylediklerini yapmazsam da ömür boyu cezaevinde kalacağımı söylediler. İlk önce üstü başka kağıtla kapatılmış olan bir ifade imzalattılar. ’Bu ifade bizde kalacak, sana sonra bir naylon ifade yaparız’ dediler. Sabah avukatımın yanında normal adımla ifademi aldılar. Ama bu ifadelerde ne yazılı olduğunu bilmiyorum. Onları okumama fırsat verilmedi. Örgütten ayrıldığım 20 yıldan beri sürekli tehdit ve baskısı altındayım. Polisin gizli tanık olmam için vaat ettiği kimlik değiştirme, estetik ameliyat, Avrupa’ya gönderme, parasal destek, maaş bağlama sözleri benim için bulunmaz fırsat olmuştu. Gizli tanıklığı tek çıkış yolu olarak görmüştüm, yazılanlara karşı çıkmadım ve imzaladım. Hiç okumadan imzalamış olduğum ’gizli tanık’ adı altında alınan ifademi kabul etmiyorum. Bu yazıda anlattıklarımdan dolayı başıma gelebileceklerden de korunmamı talep ediyorum."
  4. Taraf gazetesinin arkasında bakın kim varmış!!! (2009 tarihli bir yazı) Taraf gazetesinin finansörü belli oldu Org. Büyükanıt, "Taraf'ın finansman kaynağı kim?" diye sormuştu.. Fatih Altaylı'dan şok bir iddia geldi. Taraf'ın parası nereden? Önce ben sordum, "Taraf'ın finansman kaynağı kim?" diye. Sonra Genelkurmay Başkanı aynı soruyu tekrarladı. Yanıt yerine hassas kalplerin yazarı Ahmet Altan'dan küfür geldi. Soruyu tekrarladım, basit bir yanıt istiyorum diye. Musluk sesi geldi, "Tısss" diye. Madem o yanıt vermiyor, yanıtın en azından bir bölümünü ben vereyim. Taraf isimli mevkutenin masraflarının büyük bölümü Çalık Grubu, daha doğrusu Vakıfbank ve Halkbank tarafından finanse edilen Turkuvaz Medya tarafından karşılanıyor. Yani sizin, benim, devletin parasından. Taraf gazetesi, Çalık'a ait Sabah gazetesinin matbaalarında basılıyor. Kağıdı,. mürekkebi bu grup tarafından karşılanıyor. Dağıtımı yine aynı grup tarafından yapılıyor. Taraf Gazetesi, bütün bu işler için Çalık Grubu'na daha beş kuruş ödemedi. Masrafları Çalık Grubu yapıyor, karşılığında Taraf'tan 1 yıl vadeli çek alıyor. Taraf'ın günde 150 bin gazete bastırdığı raporlarda görünüyor. Bu gazetelerin tanesi 30 kuruşa mal olsa, günde 45 bin lira kağıt ve baskı parası var. Buna yazı işleri harcamaları dahil değil. Sadece bu maliyet ayda 1,5 milyon YTL. Dağıtım maliyetini de ekleyince bu rakam hemen hemen 2 milyon YTL. Yılda 24 milyon YTL. Taraf bu harcamalar için "Çek" veriyor. Teneşir vade. Bu durum TMSF yönetiminden beri sürüyor. Çalık Grubu Sabah'ı devraldığı zaman Medya Grup Başkanı Serhat Albayrak bu durum bir rapor halinde sunuluyor. Zaten mali sıkıntıda olan gruba bunun da büyük bir yük getirdiği söyleniyor. Taraf'ın finans kaynaklarından biri bu. Yaptığı hizmete oranla bence düşük bir maliyet. Fatih Altaylı
  5. DHA, hürriyet İtham ve gerçekler 2 Haziran 2009 Şırnak’ın Silopi İlçesi’nde geçtiğimiz aylarda başlatılan kazılarda bulunan kemiklerle ilgili Adli Tıp Kurumu raporunu açıkladı. Güneydoğu'da, 1990'lı yıllarda öldürülen kişilerin asitle ile yakıldıktan sonra Şırnak'ın Silopi İlçesi'nde kuyuları atıldığı iddiaları üzerine kuyularda yapılan kazılarda bulunan kemikler, memeli hayvanlar, kuş ve kaplumbağa ait olduğu belirlendi. Adlı Tıp Kurumu, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği raporda bulunan bez parçalarında ateşli silah ve kesi deliğinin tespit edilemediği belirtildi. Ergenekon soruşturması kapsamında yurt dışında bulunan Tuncay Güney ile PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın 1990'lı yıllarda öldürülen kişilerin atıldığı yönünde iddialar üzerine kayıp yakınları ve Şırnak Barosu'nun başvurusu üzerine Silopi Cumhuriyet Savcılığı, BOTAŞ ve Silopi-Cizre karayolu üzerindeki Sinan Tesisleri'nde kazı yapılmasına karar verdi. 5 ve 11 Mart 2009 tarihlerine Silopi Cumhuriyet Başsavcısı Atilla Öztürk, Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi'nin gözetiminde üç kuyuda kazı çalışması yapılarak bulunan toplam 23 kemik parçası bere, yanık elbise parçası, saç, eldiven ve domuz bağı gibi düğümlenmiş 1.5 metre ip bulunmuştu. İNSAN KANI BULUNAMADI, KILLAR İNSANLARA AİT DEĞİL Kemiklerin incelenmesi için gönderildiği İstanbul Adli Tıp Kurumu, Sinan tesislerinde bulunan kemik ve bezlerle ilgili incelemesini tamamlayıp hazırladığı raporu soruşturmayı yürüten Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Kazılarda çıkan kemik ve diğer materyallerin mikroskobik, toksikolojik, biyolojik ve fiziksel incelemelerinin yapıldığı belirtilen raporda, kemiklerin, memeli hayvan, kuş ve bir kaplumbağaya ait olduğu belirtildi. Adli Tıp Kurumu'nun hazırladığı raporun sonuç bölümünde şöyle denildi: "Fizik ihtisas dairesinin raporuna göre, Yeşil renkli yırtılmış eldiven üzerinde yapılan incelemede ateşli silah ile ilgili fiziksel ve kimyasal bulguya rastlanmadı. Kumaş ve diğer elbise parçaları üzerinde yapılan incelemede, (Ateşli silah ve kesi deliği incelemesi yönünden) fiziksel ve özellikle kimyasal incelemeye elverişli olmadığı, üzerinde ateşli silah ve kesi deliği olup olmadığı tespit edilemedi. Biyoloji ihtisas dairesinin raporuna göre gönderilen materyallerde insan kanına rastlanmadı ve kıla benzer numunelerin yapılan mikroskobik incelemesinde insan kılı olmadıkları tespit edildi. Gönderilen sıvı ve toprak numunelerinde asitlik özelliği gösteren bir bulgu tespit edilemedi."
  6. DİYARBAKIR'da neler oluyor?... (2009 tarihli bir yazı) Yer, Diyarbakır ... Bu güne kadar yok bomba patladı, yok isyan çıktı, yok bilmem ne oldu diye seyrettiğimiz Diyarbakır…….. Hiç bu kadar önemli bir tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştı. İsyan çıkar bastırırsın, yangın çıkar söndürürsün, ama bu durumun altından nasıl kalkarlar Allah bilir... NE MI OLDU? Bildiğiniz üzere her belediyenin kendine has bütçesi, teşebbüsleri falan vardır. Ama Diyarbakır , özel olarak planlanmış özerk bütçesine kavuştu. Bu bütçe; vakıflar, anonim şirketler ve meşhur belediye teşebbüsleriyle faaliyete geçirildi. Şu anda Diyarbakır belediyesinin kurduğu ' Diyar A.Ş.' ye oluk oluk dış kaynaklı sermaye akmaya başladı. Yakın gelecekteki hedefleri borsaya açılmak. Bu ne demek oluyor? Bu demek oluyor ki, bir nevi Kurdistan hisse senedi çıkaracaklar. Dış yatırımcı, iç yatırımcı, kürt Türk demeden herkes çılgın gibi hisse alıp ' Diyar A.Ş.' ye çığ gibi para akıtacaklar. Çünkü dış kaynaklı yatırımcılar tarafından desteklenecek bir oluşum. BiR ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK... Son yüzyılın şahane bir buluşu... YENİ KÜRDISTANI TÜRK HALKININ PARASIYLA FİNANSE ET !... Neden mi? Çünkü bu hisseden çok para kazanacağını bilen her yatırımcı kazandığı paraya bakacak. Kimin umurunda Kürdistanı finanse etmiş etmemiş….. Herkes cebinin dolduğuna bakacak. Bu şirket henüz borsaya açılmadan 1 ayda 2 MİLYON YTL CİRO YAPTI ….. BU CİRONUN %80'i NET KAR…. ÇÜNKÜ YAPTIKLARI BIRŞEY YOK Kİ, HAVADAN PARA TRANSFERI, BIR NEVI PARA AKLAMA VE ALTERNATİF TRANSFER... BIR YILLIK CİRO HEDEFLERİ *BİR MİLYAR EURO* EVET yanlış duymadınız. Borsaya açılmadan 1milyar euro. Önümüzdeki senenin sonunda 4 milyar Euro’ya ulaşması bekleniyor…. Yani İstanbul belediye işletmelerinin tam 4 katı büyüklükte bir ciro...Üstelik İstanbul gibi ortada üretilecek bir şey de yok. Diyarbakır aynı Diyarbakır ... Bu para ne mi olacak ?... HAYAL GÜCÜNÜZE BIRAKIYORUM. 4 MILYAR EURO CIROSU OLAN BIR BAYDEMİR... Bu işe müsaade edilmesi, takibi kimin görevi acaba?
  7. Yahudi cesaret madalyalı İslam mücahidi (2009 tarihli bir yazı) Adı: AJC (ABD Yahudi Kongresi) 1906'da New York'ta Yahudi bankerler tarafından kuruldu. Misyonu: İsrail devletini kurmak ve Siyonizm'i dünyaya egemen kılmak. Dünya Musevi Örgütleri'nin çatısı olan AJC sadece Siyonist önderlere layık gördüğü cesaret madalyasını kuruluşundan beri ilk kez bir Müslüman'a verdi. Peki kimdir bu Müslüman? Bütün gençliğini "Kahrolsun İsrail" diye bağırarak geçiren Recep Tayyip Erdoğan'dır. ******* Adı: ADL (Anti Deformation Launge) Yahudilerin ABD'deki bir diğer büyük örgütü. Başkanı Abraham Foxman, Recep Tayyip Erdoğan'a üstün hizmet madalyasını takarken onu Musevilerin ebedi dostu olarak ilan etti. Bu sütunu izleyenler Foxman ismine yabancı değil, çünkü Abraham efendi bu satırların yazarı ile hemşerisi Tayyip Erdoğan'ın yakın ilişkisini bitiren adamdır. 2001 yılında, yani AKP'nin kuruluş aşamasında Abraham Foxman İstanbul'a gelmiş, Erdoğan ve Gül ile gizlice buluşarak Dünya Yahudi Cemaati'nin AKP'ye vereceği desteği taahhüt etmişti. İşte bu gizli buluşma bu satırların yazarı tarafından kaleme alınarak o dönem Ankara temsilciliğini yaptığı Star'a manşet yapılmış ve Erdoğan da bu manşet üzerine bizi aforoz etmişti. Yahudi madalyalarının bir önemi ya da anlamı yok mudur? Varsa Tayyip Erdoğan'ın takındığı o sözde Filistin yanlısı tavır ve tutumlar hiç inandırıcı olabilir mi? Buradan hareketle bu madalyaları alan birinin Gazze katliamı edebiyatlarını yapmasının zerre bir değeri ve inandırıcılığı olamaz. Bir insan hem Yahudi madalyalı hem de Hamas sevdalısı nasıl olabilir?
  8. VARAN - 11: 281 MILYARLIK "HUZURLU ORTAM BULMA" OLAYI Atilla Basoglu'nun Adana'da sirketi var. Sirketinde Maliye vergi incelemesi baslatiyor. Atilla Basoglu'nun ailesine ait Adana-Yuregir' deki "Yuksel Tekstil" de, vergi kacırdığı gerekcesiyle, bir sure once baskin yapiliyor. Ve usulsuzluk dolayisiyla sirkete, 600 milyarlik ceza kesiliyor. Atilla Basoglu CHP Adana Milletvekili. Bir muddet sonra CHP'den istifa edip, AKP' ye geciyor. Ve AKP' ye gectiginde " huzurlu bir ortam buldum" diye bir aciklama yapiyor. AKP Adana Milletvekili Atilla Basoglu'nun aile sirketiyle ilgili 600 milyarlik cezasinin, 319 milyara indirildigi ifade ediliyor. SONUÇ: Bu olay kamuoyuna "281 milyarlık huzur ortamı" diye yansıyor. VARAN - 12: IZMIR HALKAPINAR KAPALI SPOR SALONU INSAAT IHALESI Izmir'de yapilacak Kapalı Spor Salonu insaatı ihalesi icin, ilan verilmemis. 30 trilyonluk bir is. AKP Cankaya Belediye Baskan Adayı'nın sahibi olduğu şirkete, usulsuz olarak verildiği ileri suruluyor. SONUC: İhalenin usule uygun yapıldığı açıklandı. VARAN - 13: ULUSAL MARKER TEMIN IHALESI Enerji Piyasasi Denetleme Kurulu (EPDK) 2002-2004´te ihale sürecini baslattı ve once Ekim 2004´te bir yeterlilik ilanına cıktı. Sonrasında denildi ki; "Ben bu ihaleyi 1 Ocak 2005´te bitirecegim ve marker kullanımına başlayacağım" . Bu ilandan sonra teknik ve idari şartlarda üç defa değişikliğe gidildi. Ve 2 ayda 200 adet detektor temin etme zorunlulugu getirildi. İhalenin tek firmaya yonlendirildiği ve bunun da "John Hogg" adli Ingiliz firması olduğu söylendi söylenti gerçekten bu firmanın ihaleyi kazanması ile sonuçlandı. Söz konusu ihale bedeli 100 trilyonluk bir işti. SONUC: Ihale bitirildi. Onaylanma safhasında. VARAN - 14: AYCELL-ARIA BIRLESMESI KONUSU Italya Basbakani Silvio Berlusconi'nin ricasi uzerine, AYCEEL-ARIA birlesmesinden dogan AVEA'nin yaklasık 3 milyar $'lık zararının Hazine'ye yuklendiği iddia edildi. Ileri sürüldüğüne gore; " Başbakan Recep Tayyip Erdogan, Başbakanlik Teftiş Kurulu'nun, kamuyu zarara uğratan ve "hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal sucu" işlediği öne sürülen Aycell yoneticileri hakkında Savcılığın soruşturma istemine onay vermedi. Erdogan eski yoneticilerin uyarılmasına, haksız edinildiği düşünülen paranın tahsiline onay verdi. Yüksek Denetleme Kurulu'nun (YDK) Aycell'e iliskin 2003 yili raporuna gore; ''Şirkette Genel Mudur, Genel Mudur Yardimcisi ve Danismanlar' a, "ortalama yasal ucret tavanından" fazla ucret bağlandi. Bu konuda YDK'nin istegi ile Hazine'ce yapilan uyarılara ragmen Turk Telekom A.S. ve Aycell yasalara aykırı bu durumu sürdürdüğü ve bunun uzerine YDK'nın "ivedi durum raporu" hazırladığı ifade edildi. Bu rapor uzerine, Basbakanlık Teftiş Kurulu soruşturma başlattı ve hazırlanan raporda, Başbakanlık ve Hazine'nin baglı oldugu Devlet Bakanligi'nin talimati ve mevzuata aykiri olarak, Aycell yonetiminin yuksek serbest ucretlere sorusturma asamasinda da yuzde 15 zam verdigi ve bunu uyguladigi bilgisi yer aldi. Raporda, "Sirket yonetiminde yetkilerine verilen kamu kaynagini sorumlulukla kullanmayan, bu suretle kamu zararina yol acan Aycell Yonetim Kurulu Baskani, Genel Muduru ve Yonetim Kurulu Uyeleri'nin durumunun, "hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal" hukumlerine uydugu cihetle haklarinda kamu davasi acilmasi ve gereginin takdir ve ifasi icin raporun Ankara Cumhuriyet Bassavciligi' na gonderilmesi istendi. Ancak, Basbakanliga sunulan bu onay teklif yazisi, Erdogan tarafindan, "raporun Ankara Cumhuriyet Bassavciligi' na gonderilmesi" şıkkı haric, digerleri "uygun" gorulerek, onaylandi. Oysa, Devlet eski Bakani Husamettin Ozkan'i Yuce Divan'a gonderen olayda da, YDK raporlarina gore, Halkbankasi' ni zarara ugratan burokratlarla ilgili olarak Teftis Kurulu'nca hazirlanan raporun geregi yapilmamis ve bir bucuk yil Ozkan'in masasinda bekletilmisti. SONUC: Yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmedi ve Aycell ile Aria kanun çıkartılmak suretiyle birleştirildi. VARAN - 15: IKTISAT GAYRI MENKUL YATIRIM ORTAKLIGI OLAYI Iktisat Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı sirketi 30 Aralik 2004´te Gunes Turizm Seyahat A.S.'ye 18 milyon 250 bin $'a satılıyor. Para 4 yıl vadeli olarak ödenecek ancak bir açık arttırma yapılmıyor. Gunes Turizm, "Albayraklar Grubu"nun bünyesinde bir sirket. 31 Aralik 2004´te TMSF satışı yapılacak ortaklık şirketi ile ilgili bir portföy raporu hazırlıyor ve bağımsız denetim kurulu raporu çıkartıyor. Rapora göre; ortaklık şirketinin mal varlığı olarak İstanbul ve Bodrum'da bina,arazi,otellerin toplam değeri 38 trilyon.( Resmi rapora gore) 31 Aralik 2004 tarihli bu raporda yine raporun tanzim edildiği tarih itibarı ile bahse konu ortaklık şirketinin nakit mal varlığının ise 10.9 trilyon oldugu ifade ediliyor. Tüm bu bilgilere rağmen Iktisat Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı sirketi Albayraklar Grubunun Gunes Turizm Seyahat A.S.'ne 25 trilyona satiliyor. 48 trilyonluk şirket böylece devlete 23 trilyon zarar bedeli ile satılmış oluyor. SONUC: Yapılan işlemin usule uygun olduğu açıklandı. VARAN - 16: KAYSERI ELEKTRIK DAGITIM SIRKETI KATKI PAYI KESINTISI OLAYI Kayseri Elektrik A.S.'de, %10´luk enerji fonu katki payı kesintisi dönemin Enerji Bakani Hilmi Gulercin oluruyla %1´e indiriliyor. Oysa Bakanlik Teftis Kurulu'nun bu sirkete actigi davadan 74 trilyonluk alacagi var ve dava 2002´den beri devam ediyor. Bu şekilde bir karar Bakanligin aleyhine yıllık 20 trilyonluk bir fondan vazgecme anlamına geliyor. Söz konusu firmanın daha önce Genel Mudurlugu'nu yapmıs olan ve halen AKP Kayseri Milletvekili olan Taner Yıldız'ın, bu kararda etkisinin olup olmadığı merak ediliyor. SONUÇ: Kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmadı. ( Bu arada bugün enerji Bakanı kimdi?) VARAN - 17: BINGOL DEPREM KONUTLARI OLAYI Bingol'de Toplu Konut Idaresi Baskanligi'nca 2016 konut inşaatı yaptırılıyor.Bu konutlar adedi 38.000 TL.'ye mal ediliyor. Aynı yerde ve aynı projeyle TOBB' de 480 konut yaptırıyor ve bahse konu konutlardan her birini 30.000 TL.'ye mal ediyor. Yani iki inşaat arasındaki fark her bir konut için 8.000 TL. Böylelikle TOKI, 12 trilyon fazla bir ödemede bulunuyor. Diğer alınan bilgilere göre Basbakan'ın da katıldıgı görkemli açılış töreni ile teslim edilen konutların daha içine girmeden çürüdüğü ileri sürülüyor. SONUC: Konu ile ilgili kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmadı. (TOKİ Başkanı galiba şimdi Milletvekili Adayı imiş.) VARAN - 18: HUMMER CIP'LI 9.8 TRILYONLUK IHALE OLAYI Adalet Bakanı Cemil Cicek'in oglunun dugunune, Milli Egitim Bakani'nin esi Sahsenem Celik'le birlikte, Hammer Cip'le giden Melek Ipek'in ortak oldugu sirketin, okullarda dagitilan bedava kitap kampanyasina katildigi ve bedava kitap ihalesine katilip, 9.8 trilyonluk ihale aldigi ifade ediliyor. SONUC: Konu ile ilgili yapılan açıklama, kamuoyunu tatmin edici olmamıştır. VARAN - 19: ULASTIRMA BAKANI'NIN OGLUNUN GEMI KIRALAMA OLAYI Ulastırma Bakanı Binali Yıldırım'ın 24 yasindaki oglu Erkan Yıldırım, Santur isimli sirket adına İzmir'de çalıştırılan Ankara Feribotu'nun çalıştırılmasını konu alan hizmet alımını ihalesiz olarak alıyor. Bu feribotun, günlüğü en az 15 bin $'dan kiralanmasi gerekirken, 9 bin $'a kiralandigi ifade ediliyor. Burada diğer önemli onemli bir konunun da, Cesme hattında devletin ayrıca Samsun Feribotu'nu isletiyor olması. Esas olan soru '' Madem bu hat is yapiyor da, Devlet iki feribotu neden isletmiyor?'' veya ''Zarar ediyorsa neden ikisini de hizmet alımına dahil etmiyor.''sorusu. Diğer yandan Ankara Feribotu ucuza kiralandigi için, bilet fiyatlarında da indirim yapılıyor. Böylelikle Ankara Feribotu, 740 yolcu ile Cesme'ye gelirken devlete ait Samsun Feribotu 400 yolcuda kalıyor. SONUC: Konu ile ilgili Ulastırma Bakanı'nin yaptığı açıklamalar, kamuoyunu tatmin edici olmamıştır. (Binali Yıldırım nereden Milletvekili adayı acaba?) VARAN - 20: IZMIR SORU KITAPCIGI IHALESI OLAYI Izmir Il Milli Egitim Mudurlugu, 320 bin ogrencinin durumunu belirlemek üzere, seviye tespit sınavı soru kitapçıgı ihalesi açıyor. Ihale; ogrenci basina 265 bin lira teklif veren firma yerine, 470 bin lira teklif veren, Bayindirlik Bakani Zeki Ergezen'in kardesi Omer Faruk Ergezen'e ait "Sarakuska" adli sirkete veriliyor. Diğer yandan Ihalenin teknik sartnamesinde yer alan "kesinlesmis SSK ve vergi borcu bulunmadigina dair belge istenmesi" maddesiyle ilgili evrak resmi süresi 13 Ararlık günü dolmasına rağmen komisyona ancak 14 Aralik'ta geliyor. Fakat komisyon bu arada ilgili ile sözleşmeyi evrak kendilerine ulaşmadan 13 Aralik'ta imzalaniyor. Söz konusu ihale bedeli ise 120.000 TL. SONUC: Kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmadı.
  9. VARAN - 1 : LİMAN İHALESİ TCDD Izmir Liman'i icin, yillik 70 milyon $'lik yükleme-boşaltma işleri için ihale hazırlıgı yapiliyor. Daha sonra ihaleden vazgeciliyor. Ihalesiz olarak 15 yilligina Reha Denizcilik ve Raden Lojistik isimli 2 sirkete veriliyor. Sirketlerin, 15 yilin sonunda arzu ettikleri takdirde 15 yil daha ise devam edebilecegi sozlesmede yer aliyor. (Toplam 30 yil sureli) Toplam 2 milyar 100 milyon $' ihalesiz veriliyor. Bu firmalardan biri, sozlesme tarihinden 2 gun once kuruluyor, digeri de ayni gun kurulusu gerceklesiyor. Bu sirketin buyuk hisseli ortaklarindan biri AKP'nin Bakirkoy Ilce Baskanligi'ni yapmis olan Rahmi Genc. Sozlesme imzalandiktan sonra bu kisi, hisselerini devredip, ayriliyor. Olayin usulsuzlugu dile getirilince, TCDD Reha Denizciligin sozlesmesini iptal ediyor. Bu sirketin Genel Muduru de, diyor ki; "TCDD'nin aleyhine dava actik, davayi TCDD kaybederse 225 milyon $ tazminat odeyecek, haberleri olsun. SONUC: TCDD yapilan islerin usulsuz olmadigini acikliyor. VARAN - 2 : ISTANBUL BUYUKSEHIR BELEDIYESI ARAC SIGORTA IHALESI Istanbul Buyuksehir Belediyesi, agir tasitlar icin, sigorta ihalesi aciyor. Bu ihale, 197 milyar lira ile AKP Istanbul Milletvekili Alaattin Buyukkaya'nin, onceden ortagi oldugu Buyukkaya Sigorta Aracilik A.S'ye veriliyor.(????) SONUC: Istanbul Buyuksehir Belediyesi, ihalenin usule uygun oldugunu açıklıyor. VARAN - 3 : TCDD ISTASYON YENILEME IHALELERI TCDD'den 10 istasyon yenileme ihalesi AKP Kadin Kollari MKYK Uyesi Emine Alioglu'na veriliyor. Bu AKP'li muteahhit hanim, ayni zamanda yesil kart sahibi. Once devletten yesil karti aliyor, sonra da 10 Istasyon yenileme ihalesini aliyor. SONUC: TCDD ihalelerin usule uygun oldugunu acikladi. VARAN - 4 :GEBZE AKARYAKIT KACAKCILIGI OLAYI 5 trilyonluk bir hadise. Konu ile ilgili olarak Ulastırma Bakanlıgı Mustesar Yardimcısı Kemal Albayrak dahil, bir cok burokrat halen yargida. Kemal Albayrak, AKP Kurucular Kurulu uyesi ve AKP Kirikkale eski Milletvekili. Turkiye'de, dava konusu ile ilgili yılda 1,5 milyar $'lık akaryakıt kacakcılıgının oldugu acıklanıyor. SONUC: Dava halen yargıda ve devam ediyor. Olayı ortaya çıkartan Kocaeli Emniyet Müdürünün bilahare gorev yeri degistirildi. VARAN - 5 : TMSF OTEL IHALESI TMSF, Ceylan Grubu'ndan, banka borcuna karsilik 52,5 milyon $'a Antalya'daki Deluxe Resort Otel'i aliyor. Devir oncesi otel fiyati, ekspertiz raporunda bu sekilde belirtiliyor. TMSF, aynı oteli bu sefer 25.3 milyon $'a Ulusoy Grubuna satıyor ve devlet 27 milyon $ zarar ediyor. SONUC: TMSF, yapılan islemin usulüne uygun oldugunu açıkladı. VARAN - 6 : DERINCE ARAZI ALIMI OLAYI Ozellestirme Idaresi, Yarımca Porselen Arazisi'ni, 30.5 milyon $'a bir ozel sirkete satiyor. Erdemir (satılmadan önce) Yönetimi , 2 yıldır bir liman icin arazi aradıklarını ifade ederek 20 gün icinde 82 milyon $'a aynı araziyi, bu söz konusu özel şirketten tekrar geri satın alıyor. Devlet, bu yolla 52 milyon $ zarar ediyor. SONUC: Erdemir, yapılan islemin usulüne uygun oldugunu acıkladı. VARAN - 7 : BALIKESIR SEKA KAGIT FABRIKASI IHALESI Ozellestirme Idaresinin fabrika piyasa degerini 51 milyon $ olarak belirlemesine rağmen fabrika, 30 Haziran 2003´te Albayraklar A.S'ye 1.1 milyon $'a satiliyor. Bu satış sonrası Seluloz-Is Sendikasının açtığı dava sonucu mahkeme Nisan 2004'te satışı iptal ediyor.(Yani 10 ay sonra.) Bu gelişme üzerine (ihale iptal edildigi icin) Özellestirme Idaresi bu parayı talep ediyor. Ancak şirket bununla ilgili henuz ödemede bulunmuyor ve toplamda 12.7 trilyonluk bir varlık kaybı tespit ediliyor. ( Yaklaşık 10 milyon $' ) SONUC : Maliye Bakanının o zaman yaptığı açıklamadaki, '' gerekenin yapılacağı'' zamanın gelmesi bekleniyor. VARAN - 8 : HALKBANKASI' NDA 30 MILYON $'LIK KREDI ZARARI OLAYI Devlet Bakanı Ali Babacan, TBMM Yolsuzlukları Arastırma Komisyonu tarafından Net Holdingce kullanılan krediden kaynaklanan 30 milyon $ devlet alacağı konusunda müfettiş görevlendirilerek gereğinin yapılması hususunda resmi yazılarla uyarılmasına rağmen bilinemeyen bir sebepten dolayı oluşan gecikme neticesinde firmadan alınacak 30 milyon $ devlet alacağı zaman aşımına uğramıştır. SONUC: Bakan ile ilgili herhangi bir işlem yapılmadı. Görevlendirildiği söylenilen Müfettisle ilgili, görevi ihmalden dava açıldı. Devlet alacağı ne oldu bilinmiyor. Oysa ki, bu olaya emsal olmak üzere benzer bir iddia ile, 57. Hükümet'in Başbakan Yardımcısı Husamettin Ozkan ve Devlet Bakani Recep Onal'ın, Yüce Divan'da yargılandıkları bilinmektedir. VARAN - 9 : TEKSTILDE 1 KATRILYONLUK HAYALI IHRACAAT OLAYI Maliye verilerine göre 2004 yılında 915.3 trilyonluk Katma Deger Vergisi tahsil edildi ve buna karşılık, 2 katrilyon 83 trilyonluk vergi iadesi yapıldı. Verilere göre yaklaşık 1 katrilyonluk hayali ihracat yapıldıgı iddiasi var. Konu ile ilgili Maliye Bakanı Unakıtan; "Denizli'de 50 milyon $ ihracaatı olan bir firma, inceleme görmüş. Ancak 100 bin $' lık Rusya'ya yaptığı ihracaatın alıcısı bulunamıyor. Yahu Rusya'da kimi buluyorsun ki? Arasan Rusya'da Basbakan'ı bile bulamazsın. Bu adamın adı olmus hayalici. Inceleme yapılmıs. Inceleme elemanı böyle demiş. Inceleme elemanı kim Allah aşkına? Maliye Bakanı adına inceleme yapıyor. Maliye Bakanı kim? Yahu Bakan benim ya!" şeklinde konusabilmistir. SONUC: Bu konu ile ilgili de bugüne kadar resmi bir soruşturma açılmamıştır. VARAN - 10 : MAVI AKIM DOGALGAZDA EK PROTOKOL OLAYI 19 Kasim 2003 ; Ruslarla ek protokol imzalanıyor ve Türkiye, "F1 Formülü" nden vazgecip, Ruslarin istedigi Fo' ı kabul ediyor. Sonuç olarak Türkiye Rusya 'ya 1 Nisan 2005 tarihi itibariyle 8,5 milyar dolar fazladan ödemeye razı oluyor. Bu gelişmelerin ardından Ana Muhalefet Partisi, konuyla ilgili gensoru veriyor. Basbakan bizzat oylamaya katılıp, meclis çoğunluğundan istifade ile gensorunun reddedilmesini saglıyor ve devlet olarak parayı ödüyoruz. SONUC: Konu ile ilgili yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmemistir. Yine benzer konudan, geçen dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in formül degişikliği yaptığı ve sonucunda devletin 257 milyon $ zarara ugramasına sebep oldugu iddiasıyla,Yuce Divan'da yargılanmakta olduğu biliniyor.
  10. Bugüne kadar senin ifade ettiğin gibi bu tür saptırma ve iftiraları sadece TARAF GAZETESİ yazmadı. Çok kişi söyledi, yazdı ve birileri de ****** ****bunlara inandı. Okumaktan bahsediyorsunuz ya alın size TARAF gazetesi istikametinde bir örnek. ''MEHMETİN KİTABI'' baştan sona okuyun. O kitapta ne palavralar atıldığını görmeyi becerebilirseniz o zaman konuşalım değerli kardeşim. Ha, kitap bittikten sonra bir de yazarını araştır olmaz mı? Bir diğer hususta sağlam dönme meselesi. Değil o dönemde sonraki dönemlerde de güneydoğuya sağlam gidip dönen çok asker var emin olmadan yazmayınız. Öte yandan güneydoğu coğrafi bölgesini de sanki Afrika'da işgal altında sömürülen bir bölge gibi telaffuz etmekten de vazgeçiniz. Eğer buna gerçekten inanıyorsanız bölgeden çıkan bu kadar iş adamı, milletvekili, iş ve kariyer sahibi insanlar ile aşiret ağaları diye bilinen insanların o bölge için ne yaptıklarını, devlet tarafından yapılanların korunması ve geliştirilmesi için niçin çaba harcamadıklarını veya çabalarını arttırmadıklarını anlatınız. Bunları hayatının bir bölümü bu bölgede geçmiş birisi olarak soruyorum. Orada yaşayan insanlarla ekmeğini, suyunu ,sigarasını paylaşmış birisi olarak soruyorum. Aynı havayı teneffüs edip aynı kar altında üşümedikçe hiç kimse hariçten gazel okumasın. Gittiysen, yaşadıysan birini veya birilerini kucakladıysan konuş ama bunları bilmiyorsan herşeye inanıp doğru olarak kabul etme. ( Görmüş olsan zaten böyle yazmazdın ya o da başka bir şey ) Sonuç olarak; İster içeriden ister dışarıdan yapılan tahrik ve olumsuz diğer etkiler ne olursa olsun o coğrafi bölge Türkiye'nindir ve öyle de kalacaktır. O bölgede halkımın vergileri ile yapılan yatırımlar ve milletimin kanı ile sulanan topraklar pazarlık konusu yapılamaz ve üzerinde hiç kimse bölünme, ezilme ve daha bir çok mesnetsiz,saçma sapan ve ucube düşüncelere sahip olarak barınamaz. Yıllardır bu türevdeki adamlar ve çıkardığı dedikodu kaynaklı yayınlar üfürüyor bizlerden bazıları da inanıyor. Allah ıslah etsin. Yolunuz açık olsun.
  11. Alıntı metin ve metin içinde bahis konusu olan şahıslar için yazdım, konunun sizin ile ilgisi yok. Sevgi ile kalın.
  12. Rahmetlinin dediği geldi yine aklıma. BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLMAYINIZ. Herkesin kendini dünyanın merkezinde gördüğü ve Rambo olduğunu söylediği biraz da yalan yanlış şeyler ifade ederek hazırlanmış bir metni kullanmanız ciddi hata. Metinin içerisinde bir çok mantık hatası bulunan bölüm varki bu durum işin ciddiyetini sulandırıyor. Size kolay gelsin.
  13. İlginiz için ben de teşekkür ederim.
  14. Alıntınızda YAŞ'da işlemlerin nasıl yapıldığından habersiz ama yine de ısrarla komik ötesi değerlendirmeler yaparak halkı aldatan ve bu yaptıkları ile dinen suç olduğu kabul edilen gıybeti yapan, öte yandan görevlerini yapanların kul hakkını yiyerek iftiralarda bulunan bu müslüman kardeşimin ramazanını kutlarım.
  15. Cevabınız için kendi adıma teşekkür ederim. Detay konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımdan hazır sizi bulmuşken sormadan edemeyeceğim; 1. Bizim de devlet olarak altına imza koyduğumuz ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanma sonucunu doğuracak dört ana suçtan birisi olan insanlık suçu kapsamındaki suçların imzanın atıldığı tarihten öncesine yürüme ihtimali var mıdır? ( Bilindiği üzere bizim de kendi iç hukukumuzda 01 HAZİRAN 2005 tarihinde yaptığımız düzenleme ile yürürlüğe aldığımız, yeni Türk Ceza Kanununda da yer bulan ve madde 76 da tanımlanan Soykırım suçu yine bu mahkeme ilgi alanına giren konulardan birisidir.) 2.Bu konular ile ilgili taraf ülke olarak biz, 2005 yılından sonra ilave bir düzenleme yaptık mı? Vereceğiniz cevaplar için şimdiden teşekkürler.
  16. metehan38

    Nükleer Güç ve Türkiye..

    Ben sorunuza cevap olmak üzere ABD Başkanı Barack Obama'nın 2009 yılı içerisinde Prag’da yaptığı konuşmasında bir nükleer savaş tehlikesinin ortadan kalktığı, ancak bir nükleer saldırı tehlikesinin ise gündemde bulunduğu şeklinde ifadeleri ile başlamak istiyorum. Ancak şu da unutulmamalıdır ki; günümüzde 40 kadar ülke nükleer enerji alt yapısına sahip bulunmaktadır. 70 ülkedeki 900 kadar laboratuarda ve fabrikada askeri amaçlarla da kullanılabilecek radyoaktif malzeme üzerinde çalışma yapılmaktadır. 30 kadar ülke nükleer silah yapabilme teknolojisine sahip konuma gelmiştir ve bu sayının 60’a ulaşabileceği değerlendirilmektedir. Bu rakamlara bakınca sanki taktik ve operatif seviyede sınırlı oranda ihtiyaç duyulmakla birlikte stratejik seviyede vazgeçilmezliğini koruyor gibi bir anlam çıkmaktadır. Yine bugün nükleer enerji teknolojisine sahip olma, nükleer silaha sahip olmanın ön koşulu olarak düşünülmektedir. Nükleer silaha sahip olma ise, siyasal sorunların çözümünde kullanılabilecek bir üst siyasal konuma sıçrama şeklinde algılanmaktadır. Nükleer silah, siyasal bir amacın elde edilmesi için kullanılabilecek bir araç olarak algılanmaktadır. Öte yandan 2025 yılında dünya bugün kullandığımız enerjinin %50 oranında daha fazlasını tüketiyor olacaktır. Havaya salınan karbon oranının sakıncaları dikkate alındığında 2025 yılından sonraki dönemde bazı bilim adamlarınca enerji gereksinmesinin sadece nükleer enerji dışında bilinen diğer kaynaklar kullanılarak karşılanması olanaklı görülmemektedir. Bu çerçevede; 21nci yüzyılın dünyanın önüne getirdiği önemli sorunlardan bir tanesinin de nükleer enerjinin kullanımı ve nükleere silaha sahip olmanın hukuksal bir zemine oturtulması olduğu göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Artık soğuk savaş döneminin sona ermesinden sonra nükleer teknolojinin ve nükleer malzemenin denetimsiz kalması ve terör örgütlerinin eline geçme olasılığı önemli ve öncelikli bir sorun olarak algılanmaya başlanmıştır. Saygılarımla.
  17. metehan38

    Nükleer Güç ve Türkiye..

    Başlığı yeni gördüm ve içeriğine de yeni baktım. Geç fark ettiğim ve geç cevapladığım için özür dilerim. Nükleer konusundan cevaplanması gereken bir çok soru olduğunu düşünüyorum. Örneğin ; tercih uranyum mu olmalı yoksa toryum mu? Bor'un bunlara alternatif olma ihtimali nedir? gibi sorular üzerinde tartışılması gereken konular olarak değerlendiriyorum. Sevgi ile kalın.
  18. Yazdığınız bölümlerle ilgili bazı sorularım olacak açık ve net cevap verirseniz sevinirim. 1. Askeri Şur'a kararlarına esas dökümanlar kimler tarafından hazırlanıyor, ne kadar sürede ve hangi makamların onayı alındıktan sonra Şura'da görüşümeye açılıyor? 2. 12 EYLÜL 1980 ile ilgili slogan atmadan bizzat yaşadıklarınızdan bir kaç örnek verir misiniz? 3. Mevcut kanunlara göre Anayasal suç işlediği(Dolayısı ile Milletvekili olma yeminine aykırı davranmış) Mahkeme tarafından onaylanmış bir parti milletvekilinin kendi ödemekte olduğunuz vergilerden maaş almasına devam etmesini normal karşılıyor musunuz? Diğer yandan aynı insanların ülke aleyhine içeride ve dışarıda hasım faaliyetlere katılması veya bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu diğer devletlerde bir örneği var mı? 4.Türkiye Cumhuriyetinde her bir vatandaş, ferdi olarak gerek ülke mahkemelerine, gerek insan hakları mahkemelerine gerekse altına imza koyarak katıldığımız ve TCK 79 ncu maddede anlamı bulunan suçlar için Roma Mahkemesi savcılığına baş vurabilme hakkına sahip olduğu gibi diğer ulusal ve uluslararası müracaat yollarına da gidebilir. Bu yeni anayasa mahkemesine başvurma hakkı ile, vatandaşlarımız zaten var olan müracaat hakları ve yollarından farklı olarak hangi suçlar için yeni ilave müracaat hakkına sahip olmaktadır? 5. Bu kanuni düzenlemeleri yapan çatının içinde görev alan hangi muhteremlerin yaptıkları kamusal düzenleme veya politik uygulamalar sonucunda oluşan hazine zararı veya ulusal menfaat kaybı sebebi ile yargılandıklarını söyler misiniz? Bana sakın o zaman böyle bir yapılanma olmadığı için bu insanlar yargılanamadı demeyin.Çünkü o zamanda var olan meclis araştırması ve soruşturması ile Yüce divana sevk konularının ne olduklarını sizden öğrenme ihtiyacı duyarız sonra. 6. Asker sivil yargıda hangi suçlardan dolayı yargılanamıyordu da şimdi yargılanacak bana Ceza Kanunundan örnek vererek açıklarsanız sevinirim. Bildiğim kadarı ile asker kişilerin birbirleri ile olan münasebetleri As.Ceza Kanunu ,sivillerle münasebetleri ise TCK hükümlerine uygun olarak yürütülmekte ve buna aykırı bir hükümde bulunmamaktadır. O zaman bu nedir? 7.HSYK veya diğer teşkilatlarda sayıyı artırmak dolayısı ile bürokrasinin (kademelenmenin) artması sürat,tarafsızlık ve adalet sağlar mı? Yoksa suç işleyen için taraflıları kullanacak bir fayda yaratır mı? 8.Bu tip düzenlemelerin bugün için kadrolara alınan taraflı personelin (tamamını düşünmüyorum) yarın iktidar değişiminden sonra haklarında işlem yapılması düşünüldüğünde önleyici bir tedbirler manzumuesi olduğunu düşünüyor musunuz? 9. Logonuzun anlamından biraz bahseder misiniz? Cevapları numara sırasına göre açık ve dolaysız bir şekilde vermeniz dileği ile şimdiden teşekkür ederim.
  19. metehan38

    VARAN ÜSTÜNE VARAN

    BU SÖZLER KİME VE KİMLERE AİT Referansımız İslamdır. Tutturmuşlar ''Laiklik elden gidiyor.''Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek.Bu ülkenin %99'u Müslüman;hem laik hem Müslüman olunmaz.Ya Müslüman olacaksın ya laik.İkisi birarada olunca ters mıknatıslanma yapar.Mümkün değil ikisinin birarada olması.Ben Müslümanım diyenin,aynı zamanda laikim demesi mümkün değil... Çözüm ortada 1,5 milyarlık İslam Alemi,Müslüman Türk Milletinin(Sen Ne Mutlu Türküm dersen O da Ne Mutlu Kürdüm Diyecek???Bu nasıl bir şey?) ayağa kalkmasını bekliyor.Kalkacağız onun ışıkları görülüyor.Bu kıyam(ayaklanma) başlayacak.(1) Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu Laiklik,Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik gibi bir çoktemel ilkenin yerini daha Müslüman bir yapıya devir etmesi zorunluluğu olduğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.(2) Said-i Nursi keşif edilmeyi bekleyen bir hazinedir.(3) Bediüzzaman'a talebe olabilmeyi, o şerefi elde edebilmeyi cana minnet bildiğimi arzetmek isterim.(4) Din için kıyam farz oldu.Bir Türk'ü öldürmek yetmiş gavuru öldürmekten daha üstündür.(5) Ben biraderi azamim,ekremim Şeyh Sait Efendininhayatını (Öcünü) alacağım,aldım.(6) Mekke'de Osmanlı mirası Ecyad Kalesini yıktırıp yerineiş merkezi ve otel yaptıran, Vahabi geleneğinde kabir ziyareti yoktur bahanesi ile Anıtkabir'e gitmeyi red eden, Kendisine 10 Kasım günü Devlet Şeref Madalyası verilen Suudi Arabistan Kralı Abdullah'a ait hukuki işlemleri (Anayasa değişiklik paketi konuşuyoruz ya)tamamlatan yüksek idareciler kimler.(7) ***AÇIKLAMA:Madalya ve nişanlar Kanununa göre;Devlet Şeref Madalyası,Bakanlar Jurulunun teklifi ve Cumhurbaşkanının tevcihi ile TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN BEKASI,ÜLKENİN VE MİLLETİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ,TOPLUMUN HUZURU,BİRLİK VE BERABERLİĞİ İÇİN,YURT İÇİNDE VE YURT DIŞINDA ÜSTÜN FERAGAT,FEDAKARLIK,BAŞARI,YARARLILIK GÖSTEREN,TÜRK VE YABANCI UYRUKLU KİŞİLERE VERİLİR. ABD'ye Ocak 2004 'te gerçekleştirdiği ziyaretteThedore Herzl tarafından 19 yy. sonunda kurulan Dünya Musevilerini Ulusal bir yurda kavuşturmayı amaçlayan American Jewish Congress tarfından kendisine ''Cesaret Ödülü ''verilen büyüğümüz kim?(8) Abdullah ÖCALAN'ın İmralı'dan talimat verildiği belirlendi.(9) YUKARIDAKİ SÖZLERİ SÖYLEYEN VE İŞLEMLERİ YAPANLAR; (1)Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN (2)Başbakanlık Müsteşarı Ömer DİNÇER (3)Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN (4)Fettullah GÜLEN (5)Şeyh Said (6)Said-i Kürdi (7)Kanun maddesinden cevap zaten belli. (8)Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN (9)Adalet Bakanı Mehmet Ali ŞAHİN Aynı düşünceye sahip ancak farklı kişilere ait arttırılması mümkün,canlı bu kadar örnek cümleler ve işlemler ortada iken referandum konusunda halen saf dilli olmanın gereği var mı takdir sizlerindir.
  20. metehan38

    VARAN ÜSTÜNE VARAN

    Eski büyükleri ile ''Aynı görüşü paylaştıklarını'' ancak daha sonra ''Değiştim'' diyenleri edebi bir dil ile eleştiren ve Necmettin Erbakan'a da yakın oluşu ile tanınan MİLLİ ÇÖZÜM dergisinin EYLÜL 2007'deki şiirini sizlerle paylaşıyorum. Kim kazandı,kim kaybetti genel seçimi? Hem İsrail,hem de İsmail bayram ediyor! Binbir soru kemiriyor beynimin içini Hans ile beraber Hüsnü bayram ediyor. Şu AKP kazandıysa Amerika'ya ne?.. Bağımsızlar başardıysa PKK'ya ne?.. Bu Türkiye davasıysa Danimarka'ya ne?.. Önde Haham yanda İmam bayram ediyor! TÜSİAD seviniyor,rantiye devam... Arsa mafyası göbek atar,şantiye devam... Patrik Ekümenik oldu Sevr yine devam... Başta papaz sonra Hamza bayram ediyor! PKK Meclis'e girdi, Apo tacizde... İşte Lozan deliniyor,devlet hacizde. Vah ülkeme yönetimi acizde... Şeytan tamam Şaban niye bayram ediyor? Demokrasi, küresllik bir amaç oldu. Kökten karıştı,kaynaştı bulamaç oldu. Cehennem yolu düz,Cennet hep yamaç oldu! Dışta Gavur, içte Gavur bayram ediyor! Haçlının,işbirlikçinin gücü yetmez. Hak görüşçü,Atatürkçü müsaade etmez. Artık DUR deme vaktidir bu böyle gitmez! Kafir de, ****** de boşa bayram ediyor. YORUM SİZLERİNDİR.
  21. KISSADAN HİSSE “MÜSLÜMAN’A HARAM” ÇEŞMESİ Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!” Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye... Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dinî İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama. Adam: — Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe, Kadı kızmış ve: — Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş: — Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam: —Bir tek Sultan’a derim…” Diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş... Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan O’ da meraklanırmış: — De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur: —Delilim vardır, lâkin ispat ister.” —Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?” —O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…” —Eeee?” —Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rast gele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak?…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Musevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim...” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam: — Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler… Az zaman geçmiş ki, adam: — Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış papaz. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine... Sultan: —Bitti mi?” demiş adama. Adam: —Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş. —Şimdi nedir isteğin?” demiş Sultan. —Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden…” demiş adam. Adamın dediğini yapmışlar, Ulu cami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler... Ve ne olmuş bilin bakalım? Bir Allah’ın kulu çıkıp da; “Ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış... Geçmiş bir hafta, “nerde imam” diye gelen-giden yok! Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için: — Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…” —Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!” —Vah vaah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…” —Sorma, sorma...” Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: - Eee, ne olacak şimdi? Adam: - “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş ve, Adam başı önünde konuşmuş: — Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?” Sultan acı acı tebessüm etmiş: — Hava bile haram, hava bile!” demiş... BUGÜN DE İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ,YAŞADIĞIMIZ VEYA ŞAHİT OLDUĞUMUZ BENZER DURUMLAR KARŞISINDA TEPKİSİZLİĞİMİZ VEYA DUYARSIZLIĞIMIZ YÜCE ULUSUMUZA YAKIŞIYOR MU?
  22. KARDEŞLİK BAĞI Mustafa Kemal Paşa, 3 Mayıs 1920 günü Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı bir mektupta; “Devlette hiç para kalmadı. Şu anda içeride para temin edebileceğimiz bir kaynak da yok. Başka kaynaklardan para temin edinceye kadar Azerbaycan hükümetinden borç para alınmasını temin etmenizi rica ederim” diyordu. Kazım Karabekir Paşa, bu isteği Azerbaycan hükümetine iletti. Bu istek, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti ile Ankara Hükümeti arasındaki ilk resmi temastı. Azerbaycan’dan Türkiye’ye uzanan kardeş eli;1921 yılı içinde Nerimanov’un şahsi emri ile Azerbaycan Dışişleri Bakanı Mirza Davut Hüseyinov, kazanılan Birinci-İkinci İnönü Savaşları münasebetiyle çektiği telgrafta “...Kazanılan bu büyük zaferlerden dolayı Türk halkını Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adına kutluyoruz.” diyor ve bu büyük zaferlerin şerefine Azerbaycan halkının yardım için 30 sisten petrol, 2 sisten benzin, 8 sisten kerosin gönderdiğini bildiriyordu. Aynı yılın Mayıs ayında Azerbaycan devleti, TBMM hükümetine 62 sisten petrol gönderdi ve bundan sonra savaş bitinceye kadar aynı değerde petrol ve üç vagon dolusu kerosin göndermeyi taahhüt etti. Bu taahhüdün dışında 1922 yılında Batum yolu ile Azerbaycan dokuz bin tondan fazla kerosin ve 350 ton benzin gönderdi. Mustafa Kemal Paşa 1921 yılında Nerimanov’a bir mektup yazarak borç para talep etmişti. Bu mektubu 17 Mart 1921 günü büyükelçi Nerimanov’a ulaştırdı. Nerimanov, derhal 500 kg . altın gönderdi. Bunun 200 kg . devlet bütçesine, kalanı ise mühimmat ve silah için kullanıldı. Daha sonra Nerimanov Rusya’dan aldığı 10 milyon altın rubleyi de Ankara’ya gönderdi. Bu yardımlarla savaş içindeki ülkenin durumunda belirgin bir düzelme oldu. Nerimanov, Mustafa Kemal Paşa’nın yazdığı mektuba yazdığı cevabi mektubunda emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu yüzden kahraman Türk halkını kutladığını yazıyor ve ; “Paşam, bizim Türk milletinde kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz.” diyordu (A. Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Sovyetler Birliği Alâkaları, shf.66) BUGÜN NELER YAPIYORUZ DÜŞÜNELİM.
  23. " Çakşır Bedeli " diye bir şey duydunuz mu bilmiyorum. Yani don bedeli. Don parası. Osmanlının, batılı elçilere ödediği bir miktar altın. Dünya Tarihinde bir başka örneği yok bunun. Özellikle Kanuni döneminde Batıdan gelen devlet adamları, elçiler padişah ile görüşebilmek için tam bir ay süren özel bir kampa alınıyorlar. Eğitiliyorlar. Padişahın karşısında nasıl hareket edilmesi, nasıl konuşulması, ne ve nasıl giyinilmesi gibi konularda bilgiler veriliyor kendilerine. Basbayağı tatbikat bile yaptırılıyor. Eğitim sonunda ancak padişah ile görüşme imkânı bulabiliyorlar. Kolay mı cihan hâkimi Osmanlı Devletinin Padişahı ile görüşmek? Günlerden bir gün bir Fransız elçisi huzura çıkmak için geliyor İstanbul'a. Kampa alınıyor günlerce..Gerekli her şey öğretiliyor..Sonunda Kanuni'ye kralının mektubunu, dileklerini artık ne için gelmişse onları iletmek için huzura kabul ediliyor.. Görüşme başlıyor. Sanırım elçinin koca padişah karşısında nasıl yaprak gibi titrediğini, dilinin dolaştığını, renkten renge girdiğini tahmin etmek o kadar zor değil. Öyle ya ! bir fermanıyla ülkelerin dize geldiği, kralların el aman dilediği bir koca padişahın karşısında sıradan bir elçinin sözü olur mu? Görüşme bitiminde, elçiye çekilmesi için işaret edildiği, emir verildiği halde elçi bir türlü kalkamıyor yerinden. Adeta çivilenmiş gibi oturuyor ve titriyor. Padişahın emriyle bunun nedeni araştırılıyor.. Fransız elçisi yerinden kalkamıyor, çünkü bu büyük ve tek Dünya devi Devletin padişahının karşısında heyecandan, korkudan, padişahın azametinden çakşırını kirletiyor. Bir başka ifadeyle ALTINI ISLATIYOR. İşte o tarihten itibaren padişahla görüşen elçilere, görüşme sonunda " ÇAKŞIR BEDELİ " adı altında bir miktar para ödeniyor. Devlet geleneği haline gelen bu uygulama çok sonra yabancı devlet erkanının tekrar eden istekleri sonucunda kaldırılıyor.. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti devlet adamlarının ABD veya Avrupa ülkelerine olan gezileri ve o ülke devlet başkanları ile görüşmeleri öylesine abartılıyor ki, bunun adeta bir lütuf, bir onur olduğunu sanıyorsunuz.. Nereden nereye..Umarım ecdadın kemikleri sızlamıyordur şimdi.. TAKDİR SİZLERİNDİR.
  24. Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi. Kampın tam adı, 'Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı Askerleri tutuluyordu. Onlar 12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar. Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı haline gelmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti. Çözüm; Toplu katliamdı… Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlara sokuldu. Ancak; Suya normalin çok üzerinde 'krizol' maddesi katılmıştı.. Mehmetçik, suya daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu. Ancak, İngiliz Askerleri, dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler. Ancak, bu kez İngilizler havaya (başlarının üzerine) ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için, çömelerek başlarını suya soktular. Fakat, başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözleri yanmıştı… Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi Ve 15 000 (15 bin) askerimiz kör oldu. Bu vahşet 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM.' de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin Krizol banyosuna sokularak, 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz doktor, Garnizon Komutanı ve Askerlerin cezalandırılması için, TBMM' nin teşebbüse geçmesini istediler. Ancak, sonuç alınmadı ve bu hesap sorma işi unutuldu gitti. Geleceğiniz için sizler unutmayın ve unutturmayın lütfen.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.