Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

faruknur

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1
  • Katılım

  • Son Ziyaret

faruknur - Başarıları

Acemi

Acemi (1/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. faruknur

    ALLAH

    ALLAH; *Soru:Madem,her şey bir kader defterinde yazılı ve her şey ona göre oluyor;o halde insanlardan niçin hesap soruluyor ve niçin cehenneme gidiyor? Vahdet-ül vucudu açıklarmısın? Cevap:Evet her şey bir kader defterinde yazılı ve her şey ona göre oluyor;ama, kader defterinde yazılı olduğu için o şey olmuyor. Mesela; Bir insan ne kadar yükseğe çıkarsa hem görüş alanı genişler hem de geleceği de bir manada görebilir.Bir meteoroloji uzmanı da uydudan gelen fotoğraflara bakarak bir manada geleceği görebilir. Meteoroloji uzmanı, uydudan gelen fotoğraflara ve bilgilere bakarak, görüyor ki, Ülke”nin batısından yağmur bulutları geliyor. Bulutların hızını ve yönünü hesaplayarak,hemen defterine şunları yazıyor ”yarın Ülke bulutlu ve yağışlı olacak”. Bulutların gelmesine daha bir gün var.Bir gün sonra, Ülke bulutlu ve yağışlı olsa; Soru: Acaba meteoroloji uzmanı bir gün önceden defterine,bu olayı yazdığı için mi olaylar oluyor? Yoksa uzman olayları uydudan önceden gördü de mi yazdı? Cevap;Uzman olayları uydudan önceden gördü de yazdı. Yani;meteoroloji uzmanı; defterine yazdığı için o olaylar olmamakta;fakat olayın öyle olacağını önceden uydudan,görüp, öyle yazmıştır. Mesela;Aklı başında bir adam, bir taksiye binse;taksiciye;”beni çabuk, şu dar, tali yoldan; şu diyara götür dese. Taksici ise;nazik bir biçimde ona;“daha güvenli,doğru ve tehlikesiz, ana bir yoldan,seni daha rahat ve çabuk götürebilirim;hem dediğin yol tehlikeli,dar ve virajlıdır, o yolda başımıza bir kaza gelebilir” diye cevap verse. Ve fakat o adam; taksiciyi zorlasa; ve o tehlikeli,dar, virajlı yolda,bir kaza olsa. Soru:O adam;taksiciye; ”bak senin yüzünden başıma bu kaza geldi” diyebilir mi? Cevap: Diyemez:Çünkü;kendisi tehlikeli yolu istemiştir.Ne zorla arabaya bindirilmiş, nede istemediği bir yoldan götürülmüştür.Hem taksiciyi, kendisi zorlamıştır.Hem taksici,gerekli uyarıyı da baştan yapmıştır.Hem taksici işi gereği; görevini yerine getirmiştir.Suç; götüren taksici de değil,tehlikeli yoldan ısrar ile gitmek isteyen; o adamdadır. Hem;küçükler akıl baliğ olunca;yani farık ve mümeyyiz olunca yani iyiyi kötüden fark etmeye başladıklarında; sorumlulukları başlar, amel defterleri açılır. Aklı olmayan deli ve mecnunlardan hesap sorulmaz. Zorla, cebren imzalatılan senet; hukuken geçerli de değildir. Bir zaman gayet; akıllı, zengin, güçlü ve mahir bir ressam,sadece takdir edilmek amacıyla bir resim sergisi açmış. Fakat sahnenin gerisinde durmuş, kendisini konuklara göstermemiş. Konuklara her türlü ikramı yapmış. Resim sergisini gezen misafirler, harika eserlere bakmışlar;ne kadar güzel resimler diyerek aralarında konuşurlarken, birisi; ressamı göremediği için; “acaba bu harika resimleri kim yapmıştır?” diye bir soru ortaya atmış. Bir kısım insanlar;bu resimler “kendi kendine” olmuştur demişler. Bir kısım insanlar; bu resimleri “tabiat kanunlarının” yaptığını iddia etmişler. Bir kısım insanlar ise; “tabloyu meydana getiren materyaller olan boya, fırça, kağıt, kafa kafaya verip birleşerek, bu harika resimleri meydana getirmiştir” demişler. Bir kısım insanlar ise;harika eserlerin ve ikramların; “ancak akıllı,mahir,güçlü, zengin bir sanatkar tarafından” yapılabileceğini, söyleyip; kendilerine ikramda bulunan,O sanatkarı içeriden, alkışlar ile çağırıp, kendisiyle tanışmış ve teşekkür etmişler. İşte biz de;bu canlı kainatın, tek;sanatkarına,yaratıcısına,Rabb”ine, İlah”ına, Musavvir”ine, Bedii”sine; Allah diyoruz. Bir sanatkarın yaptığı bir eser ile; Allah”ın bir şeyi yaratmasındaki fark şudur ki; sanatkar; Allah”ın yarattığı materyalleri kullanarak ancak bir eser yapabilir. Mesela; bir ressam; boya,fırça vs.materyalleri kullanarak ancak cansız bir resim yapabilmektedir. Allah ise, bir başkasına veya başka bir şeye muhtaç olmadan ve yine kendisinin yarattığı ve kendi eseri olan zerrecik bir nutfeden, yaklaşık 60 trilyon hücreden, ikiyüz altı kemikten vs. müteşekkil koca bir insanı inşa etmekte ve canlı ve cüz-i iradesi, aklı,şuuru,ruhu,duyguları,duyu organları,sinir sistemi vs. olan harika bir eser yaratmaktadır. Evet evet;pozitif ilimler;” bu kainat nasıl yaratılmıştır” sorusunu cevaplamaya çalışır.Din ise;”bu kainatı kim ve ne için yaratmıştır” sorusunu cevaplamaya çalışır. ***Bir eser,sanatkarının bir parçası olmadığı gibi; sanatkar da, eserinin bir parçası değildir.Yani mahlukat, Allah”ın bir parçası değil, eseridir. Yani vahdet-ül vücudu doğru anlamak gerektir.Yoksa Allah mahlukatın bir parçası olsa idi; cehennemde cehennemliklerle birlikte; kendi kendini yakması gibi akla ve mantığa aykırı bir şey olur idi.*** Mesela; bir balona üfleyerek şişiren bir kişinin nefesinin; o balonun içinde olması; o kişinin balonun,bir parçası olduğunu göstermediği gibi;hem balon da o kişiden farklı ve ayrı bir şeydir.Hem Allah;Ferd olduğundan,eşi ve benzeri olmadığından; mahlukatın cinsinden olamaz ve Allah; yarattığı hiçbir şeye benzemez. Mesela;bir aynada tezahür eden güneşin timsaline istinaden; o ayna ben güneşim diyemez. Belki ben güneşi gösteriyorum diyebilir. Hey kendini Nemrut veya Fravun gibi Allah zanneden veya mahlukata bu Allah”tır diyen akılsız; sen kim; Allah kim. Bir esere bakıldığı zaman; eser sahibi unutulmamalı.Mana-i harfi ile bakılmalı. Yani;Ne güzel bir ayna diyerek, dikkatli ve kem bakıp nazar ile aynanın camını ve aynanın ustasının kalbini kırmamalı. “Maşaallah,Fesubhanallah; bu aynanın ustası gerçekten harika ve mahir birisi” diyerek, sanatkarını da sena ve takdir etmeli, ikramları içinde teşekkür etmeli.Subhanallahu vebihamdihi demeli. *Soru:Allah”ı kim yaratmıştır? Cevap:Allah’ı kimse yaratamaz. Yaratılan bir şey zaten Allah olamaz. Allah; eşi,benzeri,rakibi, ortağı ve hiçbir şeye muhtaç olmamalı. Ölümsüz,ölmeyen ve öldürülemeyen;Ezeli ve Ebedi yani başlangıcı ve sonu olmayan,kusursuz bir şey olmalıdır. Bir varlık; nasıl olur da;başka bir varlık tarafından yaratılmamış, her şeyin tek yaratıcısı, kendisinden evvel hiçbir şeyin olmadığı,kıyametten sonra da bir vakit kendisinden sonra hiçbir varlığın olmayacağı; doğmamış, doğrulmamış, zamandan ve mekandan münezzeh, ölmeyen, varlığı hiç değişmeyen, çok sabırlı, çok merhametli; bir varlık olur?Bu Uluhiyyet sırrı; bizim için, kapalı bir kapı olsun. Farzedelim ki; bir sarayın açık doksan dokuz kapısı olsun.Ama bir kapısı kapalı olsun ve sarayın sahibi ancak o kapıyı açabilsin ve anahtarda sadece O”nda olsun. Dışarıdan saraya girmeye çalışan biri,açık kapıların herhangi birinden içeri girebilir.Ama inat edip, açık kapılardan saraya girmemek ve kapalı kapının önünde durmak; o kapalı kapıyı açamadığı için, bu saraya girilemez demek, saray sahibini;inkar etmek, kabul etmemek, red etmek;hiç akıl karı değildir. Bu sefer biz ;o dessas şeytana; aksi ile kanıt yöntemi ile;şu soruyu soralım. *Peki,Allah yoksa; bu kainatı kim yaratmıştır? Yani resim sergisindeki harika eserleri kim yapmıştır? Ey şeytan susuyorsun.Kibrinden,enaniyetinden,inadından ve kandırdığın dostlarına mahcup olmamak için, Allah”tır diyemiyorsun! Cansız bir eserin bile sanatkarı var iken ve olması lazım iken;canlı bir eserin sahibi evleviyetle, haydi haydi vardır. ***Hz.Ali”ye bir gün Allah”a ve Ahiret gününe inanmayan birisi gelir ve “insanlar ölünce yok olur;Hem Allah ve Ahiret yoktur”der.Hz.Ali;o kişiye; ”Ya; varsa” diye cevap verir.O kişi;bu ihtimali hiç düşünmemiştim der.*** Evet evet; inanan kişi,inancından dolayı bir şey kaybetmez ama; inanmayan kişi; işini şansa bırakmış olur ki;bu da akıl karı değildir. *Soru:Dua ve tevekkül nedir?Şartları nedir?Niçin her duamız kabul olmuyor? Cevap:Dua;mahlukatın;Allah”a muhtaç olduğunu anlaması, hissetmesi ve ihtiyacını Allah”a fiili ve kavli arz etmesidir. Hem duanın şartları vardır.Hem her duada mutlaka kabul edilir diye de bir şey yoktur.Fakat her duaya bir cevap vardır.Ya dua aynen kabul edilir veya sizin için hayırlı olmadığından kabul edilmez veya ahirete talik edilir,yani ahirette karşılığı verilir. Bir çiftçi, ürün almak için,evvela; toprağını sürecek, tohumu dikecek, sulayacak vs.yani; cüz-i iradesini kullanarak, fiili dua edecek. Sonra; küll-i irade sahibi olan, Allah”a;ürün vermesi için kavli,sözlü dua edecek. Çünkü bir afet gelir ürünü alıp götürebilir. Mesela;Çekirge,kuraklık ve sel afeti gibi. Fiili ve kavli dualardan;yani şartlardan birinin eksik olması neticeye engeldir.Hem kavli dua da halisane olmalı;istiğfar,şükür, Peygambere Salat ve Selam ile duaya başlanmalı,mümkün ise;Allah”ın tüm isimleri zikredilmelidir. Önce devemizi sağlam bir kazığa,sağlam bir ip ile bağlamalı, sonra; benim devem kaçmaz veya kaçamaz veya kaçırılamaz dememeli,kavli, sözlü duamızı da hiçbir zaman unutmamalı.Devenin dizgini her zaman elinizde olmalı, gerektiğinde o dizgini gevşetmeli, gerektiğinde çekmeli; ama hiçbir zaman dizgini elden bırakılmamalı. Her zaman sürünün başında bir çoban olmalı, tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamalıdır. Bundan sonra da; Erzurumlu İbrahim Hakkı”nın Marifetname eserinde dediği gibi;”Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diyip sabır ile beklemeli; bu kainatın da bir Sultan”ı,Malik”i ve sahibinin olduğu” bilmeli. “Hasbunallahu nimel vekil” diyerek;Allah”a; Tevekkül edip,güvenmeli. ***Hey gemici kardeş filikayı almayı unutmayasın.Hey yüzücü kardeş can yeleği takasın.Sakın yanlış anlama;biz sen yüzme bilmiyorsun demiyoruz.Allah”a güvenme de demiyoruz.Biz diyoruz ki;el ve ayaklarına kramp girdiği zaman boğulma ve kendine de fazla güvenme; tedbiri elden hiçbirzaman bırakma diyoruz.Sana gülen olursa da aldırma diyoruz.*** Ey Aziz yolcu, elindeki torbayı, bindiğin geminin üzerine bırak, çünkü ayrıca elde taşıman ve kendine yük etmen hiç akıl karı değildir. Gerekli iş,görev,vazife ve tedbirlerinizi aldıktan sonra da; benim gemimi hiçbir güç batırılamaz veya benim gemim, batmaz,batamaz diyerek, gururlanıp, Gayretullaha toslamamalı. Mesela;bir vakit Tıtanıc isminde, cesim, büyük, bir gemi yapılmış “bu gemiyi Allah bile batıramaz” diye iddia edilmiş.O gemi; daha ilk seferinde Allah”ın bir aysbergine toslamış ve batmıştır. Ey Aziz insan;sen bu kainatın Halifesi ve Sultanısın. Siz yaprak değilsiniz ki, rüzgar nereye savurursa oraya gidesiniz.O halde bir köle gibi değil, bir reis-i cumhur gibi emir ve sorumluluk sahibi ol.Dikkat et; sana emanet olarak verilen mülkü ve tebanı ve aileni ve mevcudatı koru.Emanete hıyanetlik etme ve bil ki onların her birinden,bir gün mutlaka; bir bir hesaba çekileceksin. ***Ayrıca; insanın cüz-i iradesinden başka kendisine ait günahları ve borçları vardır. Sevaptaki hissesi ise pek azdır.Kötülükte ise tamamen kusur ve günah kendisine ve sebep olan iştirakçilerine aittir.*** Ey Aziz insan;sen, kafa feneri hükmünde olan cüz-i aklın ile ancak dar, kısıtlı ve sınırlı bir alanı aydınlatabilirsin.Kendini bir güneş, zan ederek; her şeyi aydınlatamazsın.Hem güneş bile sadece dünyanın belli bir yüzünü ancak aydınlatabilmektedir. Her şeye muhtaç olan birisinin, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve Samed olan Allah”ın kapısını çalması doğru şeydir. Yanlış olan; kişinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını zannetmesi ve dua etmemesidir. Evet evet;oruç;hem insanı terbiye eder,hem Allah”a muhtaç olduğunu hatırlatır. Misafirin; babanın çocuğuna ve mazlumun duası ise asla geri çevrilmez. *Soru :Din nedir?Zaten bu din değilmi afyon gibi bizi uyuttu? İlerlememize ve yükselmemize mani oldu!Zaten bütün savaşlarda din yüzünden çıkmadı mı? Cevab:Din;Hayatın,hayatıdır.Din; Medeniyetin ve insanlığın maddeten ve manen yükselmesini, daha iyiye ve ileri gitmesini savunur. Hem;İslam dini;bir lokma bir hırka felsefesine,kölelik ve kast sistemine karşıdır. Hem savaş esiri de;köle değildir. Yarın ölecekmiş gibi, ahirete; hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya teşvik eder. İki günü aynı olan ziyandadır, Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir. Haksız yere bir insanı kasten öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibidir. Mesela; öldürülen o kişi ihtimal dahilindedir ki, insanlığı kurtaracak önemli bir buluşa imza atabilir veya bir kişinin katli, öldürülmesi; bir dünya savaşına da sebep olabilir. Mesela; birinci dünya savaşında olduğu gibi. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.Müjdeleyiniz,nefret ettirmeyiniz.Yıkıcı değil, yapıcı olunuz. Alan el değil, veren el olunuz.Cüz-i bir şer için,küll-i bir Hayrı terk etmeyiniz. Mesela;küll-i bir hayır olan ve sayısız mahlukatın susuzluk ihtiyacını gideren yağmurun yağması ile;üzeri ıslanan birisi” yağmur şerdir” diyemez ve o kişi için de yağmur terk edilemez. Hayırda yarışınız.Anne ve babaya;sizleri kötülüğe zorlamadıkları sürece itaat ediniz. Yakınları,kimsesizleri, yaşlıları, yolcuları, hastaları, komşuları,dul ve yetimleri, küçükleri, , talebeleri, bekarları, masumları,mecnunları,savaş esirlerini, zorda ve çaresiz durumdaki borçluları koruyunuz ve gözetiniz. Tek İlah vardır. O, İlahın adı Allah”dır. Zerrece Allah”a imanı olan herkes; hesaptan sonra cennete girecektir. ***İslam dininin; Peygamberi, Hz.Muhammed”tir,Kitabı Kuran-ı Kerim”dir. Bir Müslüman; hem İncile, hem Hz.İsa peygambere; hem,Tevrata,hem Hz.Musa peygambere; hem Zebur”a, hem Hz.Davud peygambere; yani tüm orjinal semavi kitap ve peygamberlere inandığı için;din değiştirmesine gerek olmadığı gibi; hiçmi hiç akıl karı da değildir.*** Evet evet;çoğu savaş ve kavgaların asıl sebebi din değil;menfaat çatışmasıdır. Asıl savaş ise; imanı kazanmak veya kaybetmek savaşıdır.Hem zulme de rıza göstermemeli. Hem komşu devletler ile iyi geçinmeli,karlı ticaret yapmalı. Ama iç ve dış hainlere de müsaade etmemeli; daima uyanık ve tedbirli olmalı. *Soru:Allah”ın bir şekli ve sureti varmıdır? Mana-i harfi ve mana-ı ismi ile bakmak ne demektir?Allah”ı kimler ne zaman görebilir;hiç gören varmıdır? Cevap:Allah”ın bizim anladığımız tasavvur ettiğimiz bir şekilde, bir sureti yoktur. Çünkü; Suret ve şekil sınırlı şeyler için söz konusu olabilir.Yani başlangıcı ve sonu olan şeylerin sureti ve şekli olur. Allah ise; Ezeli ve Ebedi”dir, yani; ne bir başlangıcı ve nede bir sonu vardır. Mesela;belirli iki nokta arasına çizilen bir çizgiden, bir doğru oluşur.Üç doğrunun başlangıç ve bitim noktalarının, açı yaparak birleşmesinden de üçgen oluşur.Eğer üçgenin kenarını meydana getiren doğruların başlangıç ve bitim noktaları yok ise yani sınırsız ise;baştan bir doğruyu çizemezsiniz. Dolayısıyla da bir üçgeni çizemezsiniz. Çizemediğiniz içinde o şeye şekil ,biçim ve suret veremezsiniz. Mesela; su girdiği kabın şekilini ve suretini alır. Yani suyun şekli kesinlikle sadece şöyledir denemez. Mesela; görüntü bir şeyin üzerine düşen ışığın yansıması ile olur.Eğer bir uçak radardan gelen sinyalleri yansıtmaz veya sinyali aksi farklı bir yöne iletir yönlendirir ise o uçak radarda görülemez. Mesela;hayalet uçaklarının radarda görünmemesi ve radara yakalanmaması gibi.Sakın yanlış anlama hayalet uçağı radarda görülememesi; göz ile de görülemeyeceği anlamına da gelmez. Sakın yanlış anlama bunlar birer temsildir. Mesela; mıknatısın veya güneş veya gezegenlerin çekim kuvvetlerini göremememiz; onun olmadığını göstermez.Mez-cezir olayları yani denizin çekilip geri gelmesi buna bir karinedir yani kanıttır. Evet evet;nasıl ki;hava zerreciklerini veya mikropları göremememiz onların olmadığını göstermediği gibi; Allah”ı görememeniz de Allah”ın olmadığını göstermez.Nasıl ki;mikropları görmek için mikroskop ve ışık gerektir.Öyle de;Allah“ı görebilmek içinde iman ile kabre ve haşirden sonra cennete girmek gerektir. Dikkat ediniz; mana-i harfi ile bakmak demek, Allah“ın tasarrufatını görmek demektir. Yoksa zatını görmek demek değildir.Hem ancak; ahirette ehl-i cennet Allah“ı görecektir.Evet evet; biz sadece Allah“ın Kudret fırçasını ve yaptığı eserlerini ve tasarrufunu görmekteyiz;O bizi görmekte ama biz zatını görememekteyiz. Mesela; bir aynaya bakıyoruz;sadece aynayı ve içindeki görüntüleri görüyoruz.Ama aynanın arkasındaki polisleri ve emniyet amirini göremiyoruz.İşte aynanın arkasınıda fark etmek; o aynaya mana-i harfi ile bakmak demektir. Mana-i ismi ile bakmak ise;sadece resmi görüp; resmin arkasındaki gizli kudret elini ve resmin sahibi olan ressamı fark edememek demektir. Mesela; sevgiliye bakıyor onun Cemali, sureti ve güzelliği ile mest ve aşık oluyor;o sevgiliye hiçbir zaman,bir zarar dokunmaması için içten samimi ve ihlaslı olarak Allah”a dua ediyoruz.Ama o güzelliği yaratan; ve cennette Cemalullah ve Muhabbetullah ile mest olup kendimizden geçeceğimiz; Allah”ı hep unutuyoruz. Sadece;Mirac hadisesinde Hz.Muhammed peygamber; Allah”ı; bizzat gözleri ile Nur olarak görmüş;ama sureti şöyledir dememiştir. *Soru:Miraç hadisesinde kısaca ne olmuştur? Cevab:Miraç hadisesinde, bizzat Hz.Muhammed peygamber; çok kısa bir zaman zarfında; refref”e binip, sidret-ül münteha makamına yükselip; geçmişi, geleceği, cenneti, cehennemi ve kainatın yaratıcısını görmüş; Allah”ı; gidip de gören mi var? veya Ahirete gidipte dönen mi var? Sorularını da cevapsız bırakmamıştır. Soru: Bu kadar kısa zamanda bu kadar çok iş nasıl yapılır,bu kadar hız nasıl olur?Gelecek nasıl görülebilir? Benim aklım bu gibi şeyleri almıyor! Cevap:Mesela;bir elektronik saat düşünelim.Bir saat zarfında;saati gösteren rakam bir defa atarsa, dakikayı gösteren rakam 60 defa atar,saniyeyi gösteren 3600 defa atar.Bir mekanik saatte ise; bir saat zarfında yelkovanın aldığı mesafe; akrebin aldığı mesafenin 12 katıdır. Hız arttıkça;aynı zaman biriminde, daha çok hareket yapılmaktadır. Bunu kronometrede daha bariz bir şekilde görebiliriz. Mesala; farzedelim ki;çok büyük bir saatin akrebine, yelkovanına, saniyesine ve salisesine 4 ayrı kişi binsin.Bu kişilerin bulundukları yer,konum, sabit bir sürede kat ettikleri yol,yaptıkları hız ve yapılan hareket sayısı ve neticede hasıl olan iş, dönen çarkların devir sayısı vs. aynı değildir. Hız arttıkça ; yapılan iş, katedilen mesafe ve hareket de artmaktadır. Mesela; koca bir kütlesi olan dünyamızı,vasıtasız ve saniyede otuz kilometre gibi çok süratli bir hızla, hem kendi ekseninde hemde güneşin çevresinde hiçbir şeye dayanmadan, direksiz, bir topaç ve Mevlevi gibi döndüren Allah; sevgili bir peygamberini Miraç hadisesinde;elbette ve evleviyetle daha hızlı ve kısa bir sürede götürmeye ve geri getirmeye Muktedirdir. Mesela; Büyük okyanusta çok büyük bir deprem veya metan gazı patlaması olduğunu ve bundan dolayı dev dalgaların hızla 2 saat sonra kıyıları vuracağını uydudan gören ve hesaplayan ve Tusinami uyarısında bulunan birisi bir manada geleceği görebilmekte ve insanların tedbir alması için gerekli uyarıları 2 saat önceden yapmaktadır.Bu uyarılara kulak veren ve tedbirini alanın kurtulma şansı daha kuvvetlidir. Mesela ;Hz.Nuh peygamberin uyarılarını dikkate almayanlar ;suda gark olmuşlar.Hatta oğlu bile kurtulamamıştır.Hey kardeş ben falan soydan geliyorum diye kendinde ayrıcalıklı bir meziyet olduğunu zannetmeyesin! Allah; Adil ismi gereğince, herkese ve herşeye eşit mesafededir bilesin. Kab-ı Kevseyn makamına çıkarılan Hz.Peygamber ise;elbette ve herhalde ve evleviyetle haydi haydi geçmişi ve geleceği görebilir ve görmüştür. Hem geçmiş ve geleceğin yazılı olduğu bir Kader defteri de vardır.Hem insan; geleceğini öğrenmeye de pek meraklıdır. Evet evet,bir cismin kütlesi değişmediği halde;ağırlık dünyanın farklı yerlerinde farklıdır. Çünkü yerçekimi;dünyanın her yerinde de aynı değildir.Çünkü ;birşeyin veya biryerin dünyanın merkezine olan uzaklıkları farklı farklı olabilir. Altın tacirlerinin veya Hazineden sorumlu kişilerin buna çok dikkat etmesi gerektir.Hem bu da bir fizik kaidesidir. Mesela; aya çıkan birisinin ağırlığı ile, dünyadaki aynı kişinin ağırlığı aynı değildir. Çünkü ağırlıkta mekana gore değişmektedir.Çünkü farklı mekanların yerçekimi de farklı farklıdır. Hareket kabiliyetleri de farklı farklıdır. Ayda havada uçan ; dünyada uçamamaktadır.Demek ki ; havada uçmak için, yerçekimi kuvvetini yenmek veya birşekilde ortadan kaldırmak gerektir. Zaman da; mekana ve kişilerin konumuna göre değişkendir. Size göre gelecek bir şey; bir başkasına göre geçmiş olabilir.Işık hızında bir şey;ışık hızının altında olan bir şeyden hep bir adım öndedir. Mesela; ışık hızında olan bir kişi; bir merminin tabancadan çıkışını ve istikametini görebilir ve kendisini o mermiden koruyabilir.Çünkü ışık hızı; merminin hızından kat ve kat hızlıdır. Mesala; süper bir bilgisayarın hızı ile demode olmuş bir bilgisayarın hızı aynı değildir. Dahi birisinin düşünce hızı ile; normal birisinin düşünce hızı aynı değildir. Hem cezbeye giren yani İlahi aşk ile yanan birisinin hali ile; normal birisinin hali de aynı değildir.Hem bir peygamberi de kendiniz ile kıyaslamamak gerektir.Sen bir zerre isen ;o bir güneştir. Bast-ı zaman yani;az zamanda çok uzun bir zaman yaşamak mümkündür. Mesela;bazen bir dakikalık bir rüyada; bir günde yapamayacağınız çok işleri kısa bir sürede; rüyada yapmanız ve yaşamanız gibi.Miraç hadisesinde ;beka alemine giren Hz.Peygamber ;bize göre çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı miraç ile Bast-ı zaman yapmıştır. Hem beka aleminin birkaç dakikası şu dünyanın binler senesine denk gelir.Miraç; zamanda yolculuktur. İlim adamlarının, zaman içinde yolculuk yapmak içi çalışmaları da boşuna değildir.Hem sıra dışı olayların ve kişilerin varlığı da bir vakıadır.Mesela;peygamberler ve mucizeleri gibi. Güneş günü ile dünya günü de aynı değildir.Çünkü dünyanın kendi çevresinde bir dönüş süresi ile;güneşin kendi çevresinde bir dönüş süresi farklıdır.Kainat 6 günde yaratılmıştır. Burdaki gün dünya günümüdür yoksa başka bir günmüdür bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Mesela; tayy-ı mekan yani bir şeyin aynı anda birkaç yerde olması hadiseleri mümkündür. Hem ışınlamanın bir çeşidi de keşfedilmiştir. Mesela;faklı mekanda olan birisinin aslı olmasada; sureti ve görüntüsü birebir; başka bir yere ilim ve teknoloji sayesinde getirtilebilmektedir. Görüntülü telefon veya internet üzerinden kamera ile saat farkı ve mesafesi çok farklı yerlerde olan iki kişi;karşılıklı aynı anda sesli ve görüntülü görüşme yapabilmektedir. Hey kardeş; peygamberleri, mucizeleri, hakikatleri ve sırları merak eder isen; Kuran-ı Kerim okumalısın. *Soru:Allah bize çok yakın,ama biz ona çok uzağız,diyorlar;bu nasıl birşeydir? Cevap:Mesela;Güneş bize ışık ve ısısı ile çok yakındır.Bak güneş ışığı; tenimizi karartmakta ve derimizi yakmakta bazen de kavlamaktadır. Evet evet;biz güneşe zatı; bakımından, çok uzağız. Ayna,teleskop,büyüteç vasıtasıyla,güneşin özelliklerini dünyadan bir manada anlayabiliriz. Veya; bir uzay aracı ile; yaşlı dünyamızın lambası ve sobası olan güneşe; yaklaşarak; gerçek mahiyetini, yüzünü, sıcaklığını, yakıcılığını ve Azametini anlayabiliriz. *Soru:Allah; bir iken nasıl aynı anda birçok yerde hazır olabilir? Cevap: Mesela;birçok aynayı,birçok farklı yerlere koyup yüzlerini tek bir güneşe çevirdiğimiz zaman, her bir aynada güneşin aynı timsalini görebiliriz. Güneş bir iken birçok yerde ayna vasıtası ile ve timsali,ışık ve ısısı ile;heryerde hazır ve nazırdır. Fakat aslı,yani zatı; o yerde değildir. Allah ise; kudreti ile heryerde hazır ve nazırdır;her şeye tasarruf etmektedir.Hem zaman ve mekan ilede kayıtlı değildir. Mesela;uzaktan kumanda aleti ile bir arabayı veya model bir uçağı idare eden kişi; o aracın içinde değildir.Ama irtibatsızda değildir. Hem Allah; mahlukatının bir parçası da değildir. Bir ressamın tablo ile irtibatı ve teması fırça veya eli iledir.Ama ressam o tablonun içinde değildir.Hem ressam; tablonun cinsinden de değildir.Tablo belirli bir yerde asılı iken;ressam o yer ile kayıtlı da değildir.Tablo cansız iken;ressam cansız değildir. Tablo; ressama bağlı iken,ressam tabloya bağlı değildir.Ve dahi o tablonun; bir Sahibi ve o tabloda O Sahibin bir imzası ve mührü vardır. Mesela;insan elindeki baş ve şehadet parmaklarını birleştirdiğinizde; Allah yazısını görebilirsiniz.Hem avuç içindeki çizgilerinde bir manası olsa gerektir. Hem hiçbir parmak izide bir başkasınınkine benzememektedir.Hem yüzdeki benlerin ve alın çizgilerinin de bir manası olsa gerektir. Hem mahlukat; Allah”ın değil zatına; bir şuasına bile dayanamaz.Mesela;Hz.Musa peygamberin Tur dağında, Allah”ın zatını görmek istemesi ve fakat Tur dağının tek bir tecellisine bile dayanamadan o dağın paramparça olması ve Ululazm bir peygamberin bu tecellinin mahafetine dayanamayıp korkup bayılması gibi. Ey aziz insan;Allah”tan kork ve titre.Mercimek büyüklüğündeki hafızana ve Azrail”i gördüğünde patlayan ödüne, fazla güvenme. Mesela;herbir televizyondan,aynı anda,birçok farklı yerlerden aynı görüntünün ve sesin herkes tarafından izlenip,dinlenebilmesi.Hz.Süleyman peygamber zamanındaki bir tahtın, ilim sahibi birisi tarafından, çok uzak bir diyardan, bir anda, hazır edilmesi Nurani bazı evliya ve abdalın aynı anda; farklı yerlerde görülmesi de imkan dahilindedir. Mesela;Azrail”in bir anda; farklı yerlerde farklı kişilerin ruhlarını kabzetmesi ve aynı anda farlı yerlerde görülmesi gibi.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.