Φ haksöz Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Enam 108 Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir. Ama kendisi bir sokak kabadayısı gibi inkarcılara söver Bakara 171 kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler Araf 179 Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da sapıktırlar. İşte asıl gafiller onlardır. * Furkan 44 Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar. Tevbe 28 Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir. Bakara 65 İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz. Maide 60 De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tağuta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır. Cuma 5- Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. Araf 176 Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler Müslümanlardan hiç bir kimse, inancımıza saygılı olun deme gibi bir hakkı yoktur.Eğer başkalarında saygı bekliyorsanız inanmayanlara hakaret içeren bu ayetleri kitabınızdan çıkarmanız gerekir devam edecek Genelde bütün müslümanların ortak inancıdır bu.Dünyada haksızlık yapanlar,kötülük yapanlar, dünyayı kana bulayanlar ahirette hesap verecekmiş,cezasını cekecekmiş. Oysaki kurana göre böyle bir şey asla söz konusu değildir.Bu inacıda bir tek şu ayete isnaden oluşturmuşlardır Zilzal 7- Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. 8-Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir. Ah keşke öyle olsa, kim istemez ki. Gelelim işin aslına Özet olarak kurana göre;bir insan istediği kadar cani olsun istediği kadar haksızlık yapsın eğer allaha şirk koşmuyorsa o affedilecektir Deliller Nisa 48 Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur. Nisa 116 Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır. Maide 72 Andolsun ki "Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih "Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur" demişti. Kuranın zulüm tanımlaması, insanların birbirlerine karşı olan hukukuna riaeyet etmemek değildir. Kurana göre zulüm tamamen inançla ilgili ve sınırlıdır.Yani allaha şirk koşmak zulümdür Lokman 13 Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti. 82- İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır. Hani zerre miktarı iyiliğin karşılığı görülecekti.? Ama buna rağmen dünya dolusu iyiylik yapanlar,insanlığın menfaati için çalışanlar eğer kurana inanmıyorlarsa tüm yaptıkları iyilikler boşa gidecek ve cehenneme gireceklerdir Maide 5 Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin (yahudi, hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helaldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir. Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır. * Araf 147 Halbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar! Kehf 103- De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi? 104- Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı. 105- İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız Ahzab 19 (Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır Muhammed 1 İnkar edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır. Muhammed 8 İnkar edenlere gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır Muhammed 9 Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. Muhammed 28 Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. Muhammed 32 İnkar edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır. * O sadece kendisine iyi yağcılık (kulluk) yapan insanlar olmasını istediği için, insanlar savaşlarla birbirine girmiş, dünya kana bulanmış, allahın umurunda bile değildir Hatta bunun için sürekli teşvik eder kuranın allahı Nisa 84 Artık Allah yolunda öldür. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir Enfal 65 Ey Peygamber! Müminleri katliama teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kafir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Bakara 244 Allah yolunda öldürün ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir. Tevbe 111 Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında katliam yapmak üzere satın almıştır. , öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır. Tevbe 29- Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde Allah'a, ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar öldürün. Kırmızı puntolu kısımlarda ayetlerin arapça orijinalinde KTL fiiili geçmektedir. ve anlamı ise öldürmek katliam yapmaktır. mealciler bunun farkında olduğu için ku kavramı savaş diye çevirerek bir nevi yumuşatmaya çalışmışlardır.Gerçi savaş ta aynı kapıya çıkmakla beraber, savunma dırımlarından savaşı bir nevi savunmak mümkündür. Oysaki verdiğim ayetlerde ise apaçık ,müslüman olmayanarın öldürülmesi cennet karşılığında teşvik edilmektedir. Diğer bir husus ise savaş kavramı arapçada; harb,tir. Dileyenler sözlüklere bakabilir. Sırf inanıyorlar diye müslümanların katliam yapmalarına cennet ödülü, ama insanlaığın menfaati için çalışanlar sırf inanmadıkları için dünya dolusu iyilik yapsalar bile yaptıkları boşa çıkıp cehennemlik olacaklar. İşte kuranın yüzlerce çelikilerinde biri daha Kur'an-da var olduğunu iddia ettiğin, bahsettiğin o "BAŞTAN SONA TÜM ÇELİŞKİLERİ" burada açık açık anlatmazsan eğer, Şerefinden ve Haysiyetinden Şüphe ederim...O kadar iyi biliyosan Kur'ân-ı, yiyiyorsa Tüm çelişkilerini bul getir... Ayet Ayet istiyorum bunu senden... o kadar şahsiyet sahibiysen bunu yaparsın burada... yoksa bilmem kimin önde gideni addederim seni... bir dine inanmıyor olmanız, onu bilmediğiniz halde küçümsemenize ve hakaret etmenize hak doğurmaz... tekrar söylüyorum, dediğin çok büyük bir idda ve Tüm Kur'an-ı okumadan, başkalarının yazdıklarını getirmeyin bize... önce biraz erkek olun ve gidip Kur'an-ı baştan sona kendiniz tarafsızca okuyun, ondan sonra kendiniz, tesbit edebilirseniz çelişkilerini bulup getirin... bunu yapabilme cesareti gösterin.(Pantheaa) Kur'an-ı Kerimde çelişkinin "ç" si bile yoktur..Çelişki görenler buyursunlar, çelişkileri tektek yazsınlar.. Cevap veremezsek haklısınız dicem.. Ama öyle "peeehhh" gibi alçaltıcı ve hakaret vari sözlerle, imalarla değil.. Tartışma etiğini gözeterek, tartışma seviyesini düşürmeden, inançlara saygı ve birbirimize karşı anlayış çerçevesinde.. Buyrun tektek yazın çelişkileri...(xlark tades) Sayın panthea ben yıllarca kuranı arapçasından araştıran ve inanan biriydim. Uzaydan hususi olarak islamı yok etmek için gönderilmedim. Her iddia test edilir. Kuranda kendisinin test edlimesini öngörerek meydan okuyor. Bende kuranın meydan okumasına cevap veriyorum. Şu ayete isnaden Nisa 82- Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı. Evet kurandaki çelişkilere devam ediyoruz. Al-i İmran 159 O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever Şura 38 Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. Şimdi yukarıdaki ayetlerle çelişen ayatlere gelelim Hucurat 49/1- Ey iman edenler, Allah'ın Resûlü’nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. 49/2- Ey iman edenler, kendi tezilerinizi peygamberin tez,inin üstüne çıkarmayın birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider 49/3- Şüphesiz, Allah’ın Resûlü’nün yanında tez,lerini alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır Hani peygamber etrafındaki insanlara iş hususunda danışacaktı ?İnsanlar kendi tezlerini öne sürmeden nasıl iştişare olacak, açıklayabilecek bir babayiğit varsa gelsin beriye? Not,hucurat suresindeki SAV kelimesi mealciler tarafından ses diye .arpıtılmıştır..Sav türkçe lisanına girmiş bir kelimedir ve anlamı ''tez/iddia'' demektir. Çoğulu esvat,tır 2. Ya eyyühellezıne amenu la terfeu esvateküm fevka savtin nebiyyi ve la techeru lehu bil kavli ke cehri ba'dıküm li ba'dın en tahbeta a'malüküm ve entüm la teş'urun 3. İnnellezıne yeğuddune asvatehüm ınde rasulillahi ülaikel lezınemtehanellahü kulubehüm lit takva lehüm mağfiratüv ve ecrun azıym hucurat suresindeki ayetler carpıtılmış anlamı ile yani ''ses'' olarak kabul edilse bile yinede çelişki gitmemektedir. Zira insanların konuşmadan, seslerini çıkarmadan müşavere yapmalrı olanaksızdır .Oysaki seslenmek arapçada DUA kökünden gelir 49/4 te geçmektedir. 4. İnnellezıne yünaduneke miv verail hucürati ekseruhüm la ya'kılun 49/4- Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de, onların çoğu aklını kullanmıyor. Aslında hucurat 4 e kadar muhammed, tanrı adına kesin sesinizi yoksa yaktım çıranızı demektedir . Olay bundan ibaretttir devam edecek kehf 80- "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk." 81- "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin." Burda korkan kim ? Eğer bu söz allaha ait ise korkmak allahın yüceliğine gölge düşürür.Eğer bu söz musanın yanındaki kişiye ait ise ,bu kişi hangi yetkiyle masum bir çocuğu suç sabit olmadan öldürür.Zira korktuk demek bu böyle olabilir ihtimal vardır anlamındadır. İhtimal üzerine bir çoçuğu katletmek cnayet değilmidir Neyse tüm bunları müslüman kardeşleri daha fazla üzmemek için mecaz anlamda diye geçelim.Asıl gelmek istediğim can alıcı nokta başka. İsra 61- (Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?" demişti. İsra 62 Dedi ki: "Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!" 63- Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. " 64- "Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun." Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez. Hicir 30- Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. 31- Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti. 32- Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?" 33- İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim." 34- Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin." 35- "Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir." 36- İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi. 37- Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin." 38- "Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..." 39- İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!" Allah , bir taraftan müminleri saptırmasın diye masum bir çoçuğu bile bir kulu vasıtasıyla öldürtüyor ,diğer tarafta kıyamete kadar şeytan diye bir mahluku bütün yarattığı kullarının başına musallat ediyor ve onları saptırması için ona kıyamete kadar izin veriyor ? devam edecek Ahzab 40- Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir. Bu ayeti anlmak için bir kaç ayet gerisine bakmamız gerekiyor Ahzab 37- Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir. Arap adetlerine göre bir insanın evlatlığı öz evladı gibi kabul ediliyor. Mirastan pay bile alıyor.Fakat muhammed evletlığı zeydin karısı ile evlenince ,çevreden eleştiriler geliyor ve bunun üzerine ahzap 40 iniyor ( aslında muhammed uyduruyor ayetleri) Hernekadar etik açıdan uygun olmasa bile yinede işin aslı muhammedin dediği gibi.Yani muhammed hiç bir kimsenin öz babası değil tabi zeydin,de. Ahzab 6 Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır. Muhammed inananların babası değilse, onun hanımları nasıl inananların anası olur. ? Şimdide şu ayet bakalım Mücadele 2 İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. Neymiş işin aslı. Demekki bir kadının bir erkeğin anası olabilmesi için onu doğurması gerekiyormuş. Doğrusuda budur zaten. Yani lafla peynir gemisi yürümüyormuş.Kuran lafla peynir gemisi yürütenlere ne diyor mücadele 2 de Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Peki öyleyse ahzab 6 daki Peygamberin hanımları müminleri analarıdır şeklindeki,çirkin ve yalan söz kime ait. Allaha mı , muhammede mi ?Zira müminleri peygamberin hanımları doğurmadı. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Yemin ederim bir tane bile çelişki yok bu kadar örnekte.. İnanmayanlar tek tek okusun.. Ben çelişki göremedim... Ayetin sadece bir bölümünü alıp garisine ve sonrasına bakmadan, diğer bir ayettende aynı taktikle sadece bir cümlesini yada kelimesi alıp karşılaştırma yapmış.. Mesela "içkiliyken namaza yaklaşmayın" cümlesindeki, "içkiliyken" kelimesini ayırıp, "namaza yaklaşmayın" cümlesini alarak, vay efendim dinde namaz yokmuş der gibi birşey yapmış... Bu çelişki diye nitelendirdiği yerlerin açıklamasını tek tek yazacağım.. Ama biraz uzun sürecek.. Birde Allah'a haşa "sokak kabadayısı" yakıştırması yapmış.. Bu sözüde Allaha havale ediyorum.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ HİMYATA Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Ahzab 40- Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir. Bu ayeti anlmak için bir kaç ayet gerisine bakmamız gerekiyor Ahzab 37- Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir. Arap adetlerine göre bir insanın evlatlığı öz evladı gibi kabul ediliyor. Mirastan pay bile alıyor.Fakat muhammed evletlığı zeydin karısı ile evlenince ,çevreden eleştiriler geliyor ve bunun üzerine ahzap 40 iniyor ( aslında muhammed uyduruyor ayetleri) Hernekadar etik açıdan uygun olmasa bile yinede işin aslı muhammedin dediği gibi.Yani muhammed hiç bir kimsenin öz babası değil tabi zeydin,de. Ahzab 6 Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır. Muhammed inananların babası değilse, onun hanımları nasıl inananların anası olur. ? Şimdide şu ayet bakalım Mücadele 2 İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. Neymiş işin aslı. Demekki bir kadının bir erkeğin anası olabilmesi için onu doğurması gerekiyormuş. Doğrusuda budur zaten. Yani lafla peynir gemisi yürümüyormuş.Kuran lafla peynir gemisi yürütenlere ne diyor mücadele 2 de Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Peki öyleyse ahzab 6 daki Peygamberin hanımları müminleri analarıdır şeklindeki,çirkin ve yalan söz kime ait. Allaha mı , muhammede mi ?Zira müminleri peygamberin hanımları doğurmadı. işte küffar budur...tuğyan budur...cehalet budur. adamın işi gücü kurana saldırmak.sen kendi fikirlerini üretmekten veya fikrini temellendirmekten acizsin bence.senin fikir dediğin başkalarına antitez olmaya çalışmaktan ileri gidemez .ifsat...bozgunculuk...yok başka birşey... kur'anı kerimle ilgili kıt kanaat yazılmış bir iki satırda ben ekleyeyim dedim faydası olur umuyorum... Öncelikle belirtilmesi gereken Kuran'ın her çağdan, her türlü insan grubuna hitap eden bir anlatıma sahip olmasıdır. Okuyan kişinin bilgi ve kültür seviyesi ne olursa olsun Kuran herkesin anlayabileceği gibi açık, anlaşılır bir dile sahiptir. Bir ayette Allah Kuran hakkında şöyle bildirir: Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık... (Kamer Suresi, 22) Kuran'da bu kadar kolay anlaşılır bir üslup olmasına rağmen, hiçbir yönden Kuran'ın taklidi mümkün olmamıştır. Allah'ın Kuran'ın benzersizliğine dikkat çektiği ayetlerden bir kısmı şöyledir: Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. (Bakara Suresi, 23) Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 38) Kuran'ın mucize kelimesi ile nitelendirilmesinin sebeplerinden biri, yukarıdaki ayetlerde vurgulandığı gibi insan çabası ile bir benzerinin yazılamamasından kaynaklanır. İşte bu imkansızlık ne kadar büyük olursa, mucize de o denli büyüktür. Dolayısıyla Kuran'ın üslubunun yüzyıllardır milyarlarca insan arasından, tek bir kişi tarafından bile taklit edilemez oluşu, mucizevi yönünün ispatlarından biridir. F. F. Arbuthnot, The Construction of the Bible and the Koran (İncil ve Kuran'ın Yapısı) adlı kitabında, Kuran hakkında şu yorumda bulunmuştur: Edebi bakış açısıyla değerlendirildiğinde, Kuran yarı şiirsel yarı düz yazı olarak yazılmış en saf Arapçaya örnektir. Dilbilimcilerin bazı durumlarda Kuran'da kullanılan belirli kalıp ve ifadelerle uyuşacak kurallar kullandıkları ve Kuran'a eş bir çalışma üretmek için birçok denemede bulunmalarına rağmen, henüz hiçbirinin bu konuda başarılı olmadıkları bildirilmiştir.246 Kuran'ın anlatımında kullanılan kelimeler hem anlam bakımından, hem de üslubun akıcılığı ve etkisi bakımından son derece özeldir. Ancak Kuran'ın Allah'ın emir ve yasaklarını bildirdiği kutsal bir kitap olduğuna iman etmek istemeyenler, çeşitli bahaneler öne sürerek inkara yönelmişlerdir. Allah iman etmeyenlerin Kuran hakkındaki nitelemelerine karşı aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirir: Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran'dır. (Kuran,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin Suresi, 69-70) Mekkeliler hala ondan mucize istiyorlardı ve Hz. Muhammed (sav), dikkate değer bir cesaretle ve kendinden eminlikle misyonunun teyidi olarak Kuran'ın kendisine başvurdu. Tüm Araplar gibi onlar da lisan ve konuşma sanatında uzmandılar. Eğer Kuran onun kendi yazması olsaydı, diğer kişiler onunla rekabet edebilirdi. Bırakalım onun gibi on ayet yazsınlar. Eğer yazamazlarsa (ki kesinlikle yazamazlar) o zaman Kuran'ı açık bir mucize olarak kabul etsinler. (Oxford Üniversitesi'nden ünlü Arap dili uzmanlarından Hamilton Gibb)248 Edebi bir dev yapıt olarak Kuran tek başına durmaktadır; Arap edebiyatının eşsiz bir ürünüdür, kendi deyimiyle selefi ve halefi yoktur. Tüm çağların Müslümanları yalnızca içeriğinin değil, üslubunun da taklit edilemeyeceği konusunda birleşmişlerdir… (Arap dili uzmanı Hamilton Gibb)249 Kuran'ın Arap edebiyatının gelişimi üzerindeki etkisi ölçülemez ve bu etki pek çok yönde olmuştur. İçerdiği fikirler, dili, kafiyesi sonraki tüm edebi eserlere az ya da çok nüfuz etmiştir. Belirli dil özellikleri ne bir sonraki yüzyıl nesrinde ne de daha sonraki nesir yazılarında taklit edilemedi, fakat en azından kısmen Kuran'ın Arap diline getirdiği esneklik nedeniyle mevcut durum hızlı bir şekilde gelişebildi ve imparatorluk yönetiminin ve gelişen toplumun yeni ihtiyaçlarına göre bir hal aldı. (Arap dili uzmanı Hamilton Gibb)250 Misyonunun gerçekliğinin bir kanıtı olarak ne zaman Hz. Muhammed (sav)'ten bir mucize istense, O, Kuran'ın İlahi kaynağının bir kanıtı olarak Kuran ifadelerini ve kıyaslanamaz üstünlüğünü kullanmıştır. Aslında Müslüman olmayan kişiler için bile hiçbir şey onun anlaşılır bir bütünlüğe ve kavrayıcı bir tokluğa sahip dilinden daha harika değildir... Gösterişli ahenklerle dolu seslerin bolluğu ve olağanüstü ritimler, en düşmanca ve kuşkuyla yaklaşan kişilerin değişmesinde önemli olmuştur.251 (Paul Casanova'nın "L'Enseignement de I'Arabe au College de France" (Fransız Kolejinde Arap Eğitimi) adlı makalesinden) Kuran Cebrail tarafından Hz. Muhammed (sav)'e dikte ettirilmiş, kelimesi kelimesine Allah'ın bir vahyidir. Kendisi ve Allah'ın peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in doğruluğunu teyit eden bir mucizedir. Mucizevi niteliği kısmen tarzında yatar -o kadar mükemmel ve yücedir ki hiçbir insan ve cin en kısa suresiyle kıyaslanabilecek tek bir sure yazamaz- kısmen de öğretisinin içeriğinde, gelecek hakkındaki bilgilerinde ve Hz. Muhammed (sav)'in asla kendi kendine elde edemeyeceği bilgilerin olağanüstü derecede doğruluğunda yatar.252 (Harry Gaylord Dorman'ın Towards Understanding Islam (İslam'ı Anlamaya Doğru) adlı kitabından) Arapça Kuran'a aşina olan herkes bu dini kitabın güzelliğini övmede hemfikirdir; biçimindeki ihtişam o kadar üstündür ki, herhangi bir Avrupa lisanına tercüme edildiğinde gerektiği gibi takdir edilemeyebilir.253 (Edward Montet, Traduction Francaise du Coran (Kuran'ın Fransızca Tercümesi) adlı kitabından) Orijinal Arapçası ile Kuran insanı harekete geçiren bir güzelliğe ve cazibeye sahiptir. Özlü ve üstün stili, genellikle kafiyeli olan, birden çok anlamlar içeren kısa cümleleri, kelime kelime tercümesinde ifade edilmesi son derece zor olan anlamlı bir etkiye ve patlayıcı bir enerjiye sahiptir.254 (John Naish'in The Wisdom of the Qur'an (Kuran'ın Hikmeti) adlı kitabından) Kuran evrensel olarak, Arapların en asil ve kibarı olan Kureyş lehçesinde, en güzel ve saf bir dille yazılmıştır… Kuran'ın stili güzel ve akıcıdır… ve birçok yerde özellikle de Allah'ın haşmeti ve nitelikleri tarif edildiği zamanlar yüce ve görkemlidir… O kadar başarılıdır ve dinleyicileri o kadar hayrete düşürür ki, bazı muhalifleri bunun bir büyücülük ve sihir etkisi olduğunu düşünmüşlerdir.255 (George Sale'in, The Koran: The Preliminary Discourse (Kuran: İlk Vaaz) adlı kitabından) Gerçekliğin, hikmetin ve üslup sadeliğinin mucizesi...256 (Aziz Bosworth Smith'in Mohammed and Mohammadanism (Hz. Muhammed ve Muhammedçilik) adlı kitabından) Kuran seçkin güzellikte bir kafiyeye ve kulağı büyüleyen bir ahenge sahiptir. Pek çok Hıristiyan Arap, Kuran'ın stilinden hayranlıkla bahseder ve pek çok Arapça uzmanı onun mükemmelliğini kabul eder... Gerçekte, hem şiir hem nesirde engin ve verimli olan Arap edebiyatı içinde onunla kıyaslanacak hiçbir şey yoktur.257 (Alfred Guillaume'ın Islam (İslamiyet) adlı kitabından) Bütün olarak Kuran'da en zeki insanlar, en büyük filozoflar ve en yetenekli politikacılardan alınabilecek bir akıl koleksiyonu buluruz. Ama Kuran'ın ilahi kaynaklı olduğunun başka bir kanıtı daha bulunmaktadır; vahyedildiği günden bugüne kadar çağlar boyunca bozulmadan korunmuş olması... Müslüman dünya tarafından tekrar tekrar okunan bu kitap, iman eden kişide hiçbir bıkkınlık meydana getirmez, aksine tekrarları yoluyla her gün daha da çok sevilir. Onu dinleyen ya da okuyan kişide derin bir huşu ve saygı hissi uyandırır... Dolayısıyla, İslam'ın büyük ve hızlı bir şekilde yayılmasını sağlayan, her şeyden öte, bu kitabın Allah'ın kitabı olmasıdır...258 (Laura Veccia Vaglieri'ın Apologie de I'Islamisme (İslamiyet Adına Bir Açıklama) adlı kitabından) Kuran çok sayıda mükemmel ahlaki tavsiyeler içerir ve içeriği küçük bağlantısız parçalardan oluşur, öyle ki tüm insanların onaylaması gereken özdeyişler bulmadan tek bir sayfasını bile geçemeyiz. Kuran'ın bölümler halindeki bu yapısı hayattaki herhangi bir olayda sıradan insanlara uygun olan, kendi içinde bir bütün olan metinler, özdeyişler ve kurallar meydana getirir.259 (John William Draper'ın A History of the Intellectual Development of Europe (Avrupa'nın Entelektüel Tarihinin Gelişimi) adlı kitabından) [Allah'ın] Güç, bilgi ve evrensel İlahi takdir ve birliği (göklerin ve yerin sahibi tek bir Allah'a olan inanç ve güven) niteliklerine atfen Kuran'da geçen İlahi doğa anlayışı, ayrıca yüksek ve derin ahlaki azim, öğüt verici akli konuların Kuran'da yer alması ve güçlü milletler ve büyük imparatorlukların kurulacağını ispatlayan bölümler bulunması sebepleriyle Kuran'ın en üst derecede övgüye layık olduğu da kabul edilmelidir.260 (Aziz J. M. Rodwell’in Arapça’dan tercüme İngilizce Kuran mealinin önsözünden) … Edebi bir ürün olarak onun değeri bazı subjektif ve estetik zevklerin ön yargıları ile ölçülmemelidir, ancak Hz. Muhammed (sav)'in çağdaşları ve hemşehrilerinde oluşturduğu etki göz önünde bulundurulmalıdır. Şimdiye kadar düşman olan elementleri tek bir vücutta birleştirmenin yanı sıra, eğer dinleyenlerin kalbine bu kadar güçlü ve ikna edici sesleniyorsa, şimdiye kadar Arapların zihniyetinin ötesinde olan fikirleri canlandırıyorsa belagatı mükemmeldir, çünkü kabilelerden medeni bir ulus kurmuştur...261 (Dr. Steingass'ın, T. P. Hughes'un Dictionary of Islam (İslam Sözlüğü) adlı kitabında yer alan bir sözü) … Arapça Kuran'ın yüce belagatını zayıf da olsa yansıtacak bir şeyler üretme girişimim, mesajın kendisinin yanı sıra, kompleks ve zengin kafiyeleriyle çeşitlenmiş insanlığın en büyük edebi başyapıtı olan Kuran'ın karşısında sönük kaldı... Müslüman Pickthall'ın Kutsal Kitabı tarif ederken kullandığı tabirle bu "taklit edilemez ahenk" daha önceki tercümanlar tarafından neredeyse tümüyle göz ardı edilmiştir; bu yüzden muhteşem şekilde süslenmiş orijinaliyle kıyaslandığında (meallerin) donuk ve düz seslere sahip olması şaşırtıcı değildir.262 (Arthur J. Arberry'nin The Koran Interpreted (Açıklamalı Kuran) adlı kitabından) Modern bilginin ışığında Kuran tamamen objektif olarak incelendiğinde, pek çok kereler belirtildiği gibi ikisi arasındaki uzlaşma fark edilir. Hz. Muhammed (sav)'in zamanındaki bir kişinin o günün bilgisiyle böyle ifadelerin sahibi bir yazar olması düşünülemez. Bu tür düşünceler Kuran'ın eşsizliğini gösteriyor ve tarafsız bilim adamını, materyalist sebeplere dayanan bir açıklama getirmedeki yetersizliğini kabul etmeye zorluyor. (Dr. Maurice Bucaille, Paris Üniversitesi, Cerrahi Klinik Başkanı)263 … Kuran, başlangıç noktası olarak değişmeyen yerini muhafaza etmiştir… Herkesin anlayabileceği özlü bir anlatıma sahip olan bu din, insanların vicdanını harekete geçirmeye yönelik üstün bir güce de sahiptir.264 (Ünlü Fransız aydınlardan Edward Montet) … Hem korunmuş olması hem de özü itibariyle tamamiyle eşsiz bir kitap var… hiç kimsenin ciddi bir şüphe ortaya atmayı başaramadığı gerçek bir otorite.265 (Aziz Bosworth Smith'in Mohammed and Mohammadanism (Hz. Muhammed ve Muhammedçilik) adlı kitabından) … Kuran, vicdan özgürlüğünü açık bir şekilde destekler.266(James Michener'ınn "Islam: The Misunderstood Religion" (İslamiyet: Yanlış Anlaşılan Din) adlı makalesinden) Adalet anlayışı, İslam'ın harikulade ülkülerinden biridir, çünkü Kuran'ı okuduğumda hayatın bu dinamik prensiplerini görüyorum; bunlar mistik değiller, aksine tüm dünyaya uyan, hayatın günlük seyrine uygun pratik ahlak sistemini görüyorum.267(Speeches and Writings of Sarojini Naidu (Sarojini Naidu'nun Konuşma ve Yazıları) adlı kitapta yer alan "The Ideals of Islam" (İslamiyetin İdealleri) konulu bir konferanstan) Kuran'ı bir kaynak, bilimlerin başı olarak bulmak bizi şaşırtmamalı. Kuran'da gökler ve yerle, insan hayatıyla, ticaret ve çeşitli işlerle ilgili her konudan söz edilmektedir ve bu da kutsal kitabın bölümlerindeki tefsirleri oluşturan tek bir konuyla ya da bir konunun tek bir yönüyle ilgili metinleri meydana getirmektedir. Kuran bu şekilde Müslüman dünyasındaki tüm bilim dallarındaki muhteşem gelişmelerin temel sebebidir... Bu sadece Arapları etkilemekle kalmamış aynı zamanda Yahudi felsefecilerin metafizik ve dini konulara Arap metotlarıyla yaklaşmalarına neden olmuştur. Son olarak, Hıristiyan skolastisizminin Arap din felsefesi ile ne şekilde harmanlandığı hakkında daha fazla tartışmaya gerek yoktur. İslami sınırlar içinde uyanan manevi hareket, sadece dini tahminlerle sınırlı değildir. Yunanlıların felsefi, matematiksel, astronomik ve tıbbi yazılı eserleriyle olan tanışıklık bu çalışmaların devamlılığına yol açmıştır. Hz. Muhammed (sav) açıklayıcı vahiylerle Allah'ın mucizelerinin bir parçası olarak insanın hizmetine verdiği, dolayısıyla tapınılmaması gereken gök cisimlerinin hareketlerine defalarca dikkat çekmiştir. Tüm ırklardan Müslümanların astronomi ilmi üzerinde nasıl başarıyla çalıştıkları onların yüzyıllarca bu ilmin başlıca destekçisi olmalarından anlaşılmaktadır. Şimdi bile pek çok Arapça yıldız ismi ve teknik terim kullanımdadır. Avrupa'da Ortaçağ astronomları Arapların öğrencileri olmuştur. Aynı şekilde Kuran tıbbi çalışmalara da güç vermiş, genel olarak doğa üzerinde düşünmeyi ve çalışmayı tavsiye etmiştir.268 (Prof. Hartwig Hirschfeld'ın New Researches into the Composition and Exegesis of the Qur'an (Kuran'ın Yapısı ve Tefsiri Üzerine Yapılan Yeni Araştırmalar) adlı kitabından) Kuran genel kabulle dünyanın büyük İlahi kitapları arasında önemli bir yer tutar. Çağ açan çalışmaların en yenileri edebiyat sınıfına ait olsa da, bunların hemen hiçbiri büyük insan kitleleri üzerinde böyle muhteşem bir etki bırakmamıştır. Kuran insan düşüncesinde yeni bir evre ve taze bir özyapı meydana getirmiştir. Önce Arap Yarımadası'nın birbirinden farklı çok sayıdaki çöl kabilesini kahramanlar milletine dönüştürmüş, daha sonra da bugün Avrupa ve Doğu'nun en büyük güçlerden biri olarak dikkate alınması gereken Hz. Muhammed (sav) döneminin çok geniş politik-dini organizasyonlarını oluşturmaya devam etmiştir.269 (Aziz J. M. Rodwell’in Arapça’dan tercüme İngilizce Kuran mealine, G. Margoliouth tarafından yazılan giriş bölümünden) … elimize her aldığımızda… kısa bir süre içinde bizi cezbeden, hayretler içinde bırakan ve en sonunda önünde eğilecek kadar hayran bırakan bir eserdir… Kuran'ın üslubu, içeriği ve amacına uygun olarak çok kuvvetli, yüce ve muhteşemdir… bu kitap tüm çağlar boyunca en etkili kitap olarak kalacaktır.270 (Goethe'nin T. P. Hughes'un Dictionary of Islam (İslam Sözlüğü) adlı kitabında yer alan bir sözü) … (Kuran'da) çok fazla doğru var ve tıpkı Dr. Moore gibi ben de bu açıklamaları yaptıranın İlahi bir ilham olduğu konusuna inanmakta kesinlikle zorlanmıyorum. (Prof. T. V. N Persaud, Manitoba Üniversitesi'nde anatomi, pediatri ve çocuk sağlığı, obstetrik, jinekoloji alanlarında profesör)271 … Bence genetik ve din arasında hiçbir çatışma yok, bilakis din, bazı geleneksel bilimsel yaklaşımlara vahiy ekleyerek bilimi yönlendirebilir ki bunlar da Kuran'da var olan sözlerdir, asırlar sonra geçerli olduğu gösterilmiştir ve Kuran'daki bu bilgi desteği Allah'tandır. (Prof. Joe Leigh Simpson, obstetrik, jinekoloji, moleküler ve insan genetiği alanlarında profesör)272 Bir bilim adamı olarak, sadece kesin olarak gördüğüm şeylerle ilgilenebilirim. Embriyoloji ve gelişimsel biyolojiyi anlayabiliyorum. Kuran'dan bana tercüme edilen kelimeleri de anlayabiliyorum. Daha önce vermiş olduğum örnekte olduğu gibi eğer kendimi o çağa götürebilseydim, bugün bildiklerimle ve tanımlayabildiklerimle, o zaman tarif edilmiş olan şeyleri tanımlayamazdım… Öyleyse (Kuran'da) yazılan herşeyde İlahi müdahalenin olduğu düşüncesi ile hiçbir çelişki göremiyorum. (Prof. E. Marshall Johnson, Thomas Jefferson Üniversitesi'nde anatomi ve gelişimsel biyoloji profesörü)273 Bazı ayetler (Kuran ayeti), hücre karışımından organların yaratılışına kadar insan gelişiminin son derece kapsamlı tanımını yapar. Aşamaları, terminolojisi ve açıklaması ile insan gelişiminin böylesine açık ve eksiksiz kaydı daha önce var olmamıştı. Hepsinde olmasa bile çoğu durumda bu açıklama, geleneksel bilim literatüründe kayıtlı olan insan embriyosu ve insan cenini gelişiminin pek çok aşamasını yüzyıllar öncesinden bildirmektedir. (Gerald C. Goeringer, Georgetown Üniversitesi'nde tıbbi embriyoloji dalında doçent)274 İnsanın gelişimi hakkında Kuran'daki ifadelerin açıklanmasında yardımcı olmak benim için çok büyük bir zevk. Ben kesin olarak söylüyorum ki bu ifadeleri Hz. Muhammed (sav)'e Allah vermiştir, çünkü bu bilginin çoğu pek çok yüzyıl sonrasına kadar keşfedilmedi. Bu bana şunu kanıtlıyor ki, Hz. Muhammed (sav) Allah'ın elçisidir. (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü, seçkin bir embriyolog ve pek çok tıp ders kitabının yazarı)275 ... İnsan embriyosunun geçirdiği evreler kompleks olduğundan -ki bunu gelişim sırasındaki sürekli değişim sürecine borçludur- Kuran ve sünnetteki deyimler kullanılarak yeni bir sınıflama sistemi önerilmiştir. Önerilen sistem basittir, çok kapsamlıdır ve günümüzdeki embriyolojik bilgiyle tam uyum halindedir. (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü)276 Son dört yıldır Kuran ve hadislerle ilgili yapılan yoğun çalışmalar sonucunda, insan embriyosunu bölümlere ayıran yeni bir sistem ortaya çıkmıştır ki, bu MS 7. yüzyılda kaydedildiği için çok şaşırtıcıdır... Kuran'daki açıklamalar MS 7. yüzyıldaki bilimsel bilgiye dayalı olamazlar... (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü)277 (Hz. Muhammed’in) evrenin ortak kökeni gibi konuları bilmesinin imkansız olduğunu düşünüyorum, çünkü bilim adamları bunu son derece komplike ve gelişmiş teknolojik metotlar kullanarak son birkaç yıl içinde bulabilmişlerdir… 1400 yıl önce nükleer fizik hakkında hiçbirşey bilmeyen bir kişi, örneğin; yeryüzünün ve gökyüzünün aynı kaynaktan geldiğini veya burada tartıştığımız diğer soruların cevaplarını kendi bulamaz. (Prof. Alfred Kroner, Almanya, Mainz Üniversitesi jeobilim profesörü, dünyanın en ünlü jeologlarından)278 Tüm bunları birleştirirseniz ve Kuran'da dünya hakkındaki konular ile dünyanın oluşumu ve genel olarak bilim ile ilgili tüm bu ifadeleri birleştirirseniz, pek çok şekilde burada açıklanmış ifadelerin kesinlikle doğru olduğunu ve şimdi bunların bilimsel metotlar ile teyit edildiğini… söyleyebilirsiniz. Kuran'da geçen ifadelerin pek çoğu o zaman için henüz kanıtlanmamıştı, fakat modern bilimsel metotlar şimdi Hz. Muhammed (sav)'in 1400 sene önce söylemiş olduklarını kanıtlayan bir pozisyonda. (Prof. Alfred Kroner, Almanya, Mainz Üniversitesi jeobilim profesörü)279 Kuran'da doğru astronomik gerçekleri bulduğum için çok fazla etkilendiğimi söyleyebilirim ve bizim gibi evrenin en ufak parçasını dahi inceleyen modern astronomlar için özellikle. En küçük parçayı dahi anlamak için çabalarımızı yoğunlaştırıyoruz. Çünkü teleskoplar kullanarak tüm evreni düşünmeden sadece gökyüzünün en küçük kısımlarını görebiliyoruz. Öyleyse Kuran okuyarak ve soruları Kuran'dan cevaplayarak evren araştırmalarım için gelecekteki yolumu bulabileceğimi düşünüyorum. (Prof. Yushidi Kusan, Japonya, Tokyo Rasathanesi Direktörü)280 Kesinlikle gördüğümüz şeyin harikulade olduğunu (belirtmek) isterim. İster bilimsel açıklamayı kabul etsin ister etmesin, gördüğümüz bu yazıları değerlendirmek için bizim sıradan bir insan tecrübesiyle anlayacağımızın çok daha ötesinde bir şey olmalı. (Prof. Armstrong, NASA'da görevli astronomi profesörü)281 Böyle bir bilginin o zaman yani 1400 sene önce var olduğunu hayal etmek son derece güç. Belki bazı şeyler basit birer fikir olabilirdi, ama bunları çok detaylı bir şekilde anlatabilmek son derece zor. Öylese bu kesinlikle insan bilgisi değil. Normal bir insan bu olguyu bu kadar detay ile açıklayamaz. Öyleyse bilgi doğaüstü bir kaynaktan gelmiş olmalı diye düşünüyorum.(Prof. Dorja Rao, Suudi Arabistan, Jeddah, Kral Abdulaziz Üniversitesi'nde deniz jeolojisi profesörü)282 … Ben inanıyorum ki Kuran'da 1400 sene önce ifade edilmiş olan herşey doğrudur ve bilimsel yollar ile kanıtlanabilir… Bu, tüm bilimleri bilen Allah'ın ilhamıdır. Böylece, şunu söylemenin vakti gelmiştir, "Allah'tan başka İlah yoktur ve Hz. Muhammed (sav) O'nun elçisidir". (Prof. Tejatat Tejasen, Tayland, Chiang Mai Üniversitesi embriyoloji ve anatomi departmanının başkanı)283 Kuran birkaç yüzyıl evvel gelmiştir ve ne keşfettiysek teyit etmiştir. Bu demektir ki Kuran, Allah'ın sözüdür. (Prof. Joly Sumson, jinekoloji ve obstetrik profesörü)284 Bu kitap (Kuran)geçmişten, yakın zamandan ve gelecekten bahsediyor. Hz. Muhammed (sav)'in döneminde insanların kültürel seviyesini bilemiyorum ve bilimsel düzeylerini de bilemiyorum. Eğer bu geçmiş dönemde bildiğimiz düşük bilim düzeyi ise ve teknoloji yok ise, hiç şüphe yok ki, bugünlerde Kuran'da ne okuyorsak hepsi Allah'ın ışığıdır. Bunu Hz. Muhammed (sav)'e ilham etmiştir. Böylesine mükemmel bir bilgi olabilir mi diye Ortadoğu'daki medeniyetin başlangıç tarihi hakkında bir araştırma yaptım. Bu Allah'ın Hz. Muhammed (sav)'i gönderdiği inancını daha da güçlendirdi. Ona engin biliminden yakın zamanda keşfettiğimiz küçük bir parça gönderdi. Jeoloji alanında Kuran'la bilimin sürekli bir diyaloğu olmasını umuyoruz. (Prof. Palmar, Amerika'da jeoloji alanındaki önemli bilim adamlarından biri)285 Kuran'da dağların yeryüzünü sabitleme fonksiyonu hakkında yapılan bir sohbette: İnanıyorum ki bu (Kuran bilgisi) çok çok ilginç ve neredeyse imkansız. Kesinlikle inanıyorum ki ne söylüyorsanız haklısınız, bundan dolayı bu kitabın (Kuran'ın) duyurusu çok değerli, size katılıyorum. (Prof. Syawda, Japonya'da ve dünyaca ünlü okyanus jeolojisi alanındaki Japon bilim adamı)286 Bu kitapta sonuç bölümüne kadar incelediğimiz tüm bilgiler, bizlere açık bir gerçeği göstermektedir: Kuran öyle bir kitaptır ki, içinde verilen haberlerin hepsi doğru çıkmıştır ve çıkmaktadır. Bilimsel konularda, geçmişten ve gelecekten verilen haberlerde ya da matematiksel şifrelemelerde o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilmiştir. Bu bilgilerin o dönemin bilgi düzeyiyle ve teknolojisiyle edinilmesi mümkün değildir. Elbette ki bu durum, Kuran'ın insan sözü olamayacağının apaçık bir ispatıdır. Kuran, herşeyi yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah'ın sözüdür. Allah bir ayetinde, Kuran'la ilgili olarak, "... Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı" (Nisa Suresi, 82) buyurmaktadır. Kuran'ın içinde yer alan her bilgi, bu İlahi kitabın bilinmeyen gizli mucizelerini ortaya koymaktadır. İnsana düşen ise, Allah'ın indirdiği bu İlahi kitaba sımsıkı sarılmak ve onu kendisine yol gösterici olarak kabul etmektir. Allah, Kuran'da bizlere şöyle bildirir: Bu Kur'an, Allah'tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve Kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbidendir. Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 37-38) Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde O'na uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz. (Enam Suresi, 155) BİRAZDA BİLİMSEL YÖNDEN KUR'AN-I AZİMÜŞŞANA BAKALIM ; ACABA DİYELİM ; BUNCA BİLİMSEL İŞARET, İSPAT TESADÜF OLABİLİR Mİ? 20. yüzyılın ortalarına dek hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. "Statik (durağan) evren modeli" adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi. Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken, bir Yaratıcının varlığını da reddediyordu. Oysa 20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin sağlayan durağan evren modeli gibi ilkel anlayışları kökünden yıkmıştır. 21. yüzyılın başlarında olduğumuz şu dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla var olduğu modern fizik tarafından pek çok deney, gözlem ve hesapla ispatlanmış durumdadır. Ayrıca, evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine sürekli bir hareket ve değişim içinde olduğu, genişlediği de saptanmıştır. Bugün bu gerçekler bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmektedir. Kuran-ı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır: O gökleri ve yeri yoktan var edendir... (Enam Suresi, 101) Kuran'da verilen bu bilgi, çağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Başta da belirttiğimiz gibi astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, büyük bir patlamayla var olduğudur. "Büyük Patlama", orijinal adıyla "Big Bang" teorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır. Big Bang'den önce madde diye bir şey yoktur. Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında, madde, enerji ve zaman bir anda yaratılmıştır. Modern fiziğin ortaya koyduğu bu büyük gerçek, Kuran'da bize 1400 yıl önceden haber verilmektedir. NASA'nın 1992'de gönderdiği Cobe uydusunun hassas tarayıcıları Big Bang'den sonra tüm evrene yayıldığı varsayılan radyasyonun kalıntılarını buldu. Bu buluş evrenin yoktan var edildiği gerçeğinin bilimsel bir açıklaması olan Big Bang teorisinin ispatı oldu. EVRENİN GENİŞLEMESİ Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir: Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47) Yukarıdaki ayette geçen "sema (gök)" kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye "Şüphesiz Biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız)" olarak çevrilen Arapça "inna le musiune" ifadesindeki "musi'une" kelimesi, "genişletmek" anlamına gelen "evsea" fiilinden türemiştir. "Le" ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek "çok fazla" anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade "Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz" anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bize bildirilenle aynıdır.1 20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koydu. Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar. Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı. Evren ilk patlamadan bu yana her an büyük bir süratle genişlemektedir. Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler. Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Aslında bu gerçek 20. yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri sayılan Albert Einstein tarafından da teorik olarak keşfedilmişti. Fakat Einstein, o devrin genel kabul gören "durağan evren modeli" ile ters düşmemek için, bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, "hayatının en büyük hatası" olarak adlandıracaktı.2 Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran, tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür. 1) S. Waqar Ahmed Husaini, The Quran for Astronomy and Earth Exploration from Space, Goodword Press, 3. baskı, New Delhi, 1999, ss. 103-108. 2) http://www.time.com/time/time100/scientist...ile/hubble.html EVRENİN SONU VE BIG CRUNCH Big Crunch teorisi, Big Bang'le başlayarak genişlemekte olan evrenin, gittikçe hızlanarak içine çökeceğini öne süren bir teoridir. Teoriye göre evrendeki bu çöküş, evren tüm kütlesini kaybedip sonsuz yoğunluktaki bir noktaya dönüşene dek sürecektir. Evrenin yaratılışı, önceki konuda da belirttiğimiz gibi Big Bang denilen büyük bir patlama ile başlamıştır ve o zamandan beri evren genişlemektedir. Bilim adamları evrenin kütlesi yeterli miktara ulaştığında, çekim kuvvetleri nedeni ile bu genişlemenin duracağını ve bunun evrenin kendi içine çökmeye, büzülmeye başlamasına sebep olacağını bildirmektedirler.3 Büzülen evrenin de, sonunda "Big Crunch" (Büyük Çöküş) denilen çok yüksek bir ısı ve sıkışma ile sonuçlanacağını ifade etmektedirler. Bu ise, bildiğimiz tüm yaşam şekillerinin yok olması anlamına gelmektedir. Stanford Üniversitesi'nde fizik profesörü olan Renata Kallosh ve Andrei Linde'nin bu konu ile ilgili yaptığı açıklamalar ise şöyledir: Evrenin akıbeti küçülmeye ve yok olmaya doğru gidiyor. Gördüğümüz ve daha uzaklardaki göremediğimiz herşey bir protondan bile küçük bir nokta şeklinde küçülecek. Sanki kara delik içindeymişsiniz gibi.... Kara enerjinin en iyi tarifinin şu açıklama olduğunu bulduk: Aşama aşama negatif hale gelen bu kara enerji, evrenin dengesinin değişmesine sebep olacak ve büzülüp çökecek... Fizikçiler kara enerjinin, negatif enerjiye dönüşeceğini ve evrenin yakın bir gelecekte büzüleceğini biliyorlar... Fakat bugün görüyoruz ki, biz bu olayın başlangıcında değiliz, ama evrenimizin hayat sirkülasyonunun ortasında olabiliriz.4 Big Crunch olarak ifade edilen bu bilimsel varsayıma, Kuran'da şöyle işaret edilmektedir: Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız. (Enbiya Suresi, 104) Bir başka ayette ise göklerin bu durumu şöyle tarif edilmektedir: Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (Zümer Suresi, 67) Big Crunch teorisine göre başlangıçta olduğu gibi önce yavaşça, fakat gittikçe hız kazanarak evren çökmeye başlayacaktır. Tüm bunların devamında ise, evren sonsuz yoğunluk ve sonsuz ısıda, sonsuz küçüklükte bir nokta haline gelecektir. Tarif edilen bu bilimsel teori, Kuran ayetleri ile paralellik içindedir. (En doğrusunu Allah bilir.) 3)Philip Ball, "Black Crunch Jams Universal Cycle", Nature, 23 Aralýk 2002; Dr. David Whitehouse, "Universe is 'doomed to collapse'", BBC News Online, 22 Ekim 2002, http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/tech/2346907.stm; Mark Schwartz, "Cosmic 'big crunch' could trigger an early demise of our universe", Stanford Report, 25 Eylül 2002. 4) Mark Schwartz, "Cosmic 'big crunch' could trigger an early demise of our universe", Stanford Report, 25 Eylül 2002. GÖKLERLE YER ARASINDAKİLERİN YARATILIŞI Kuran'da, göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların yaratılışı ile ilgili pek çok ayet bulunmaktadır: Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran. (Hicr Suresi, 85) Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O'nundur. (Taha Suresi, 6) Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. (Enbiya Suresi, 16) Bilim adamları başlangıçta sıcak bir gaz kütlesinin yoğunlaştığını, daha sonra bu kütlenin parçalara ayrılarak galaktik maddeleri, daha sonra yıldızları ve gezegenleri oluşturduklarını ifade etmektedirler. Diğer bir deyişle Dünya ve aynı zamanda bütün yıldızlar, birleşik bir gaz kütlesinden ayrılan parçalardır. Bu parçalardan bir kısmı güneşleri, gezegenleri meydana getirmiş, böylece pek çok Güneş Sistemleri ve galaksiler ortaya çıkmıştır. Daha önceki bölümlerde de açıkladığımız gibi evren "ratk" (Füzyon: Birbirine yapışık, birleşik) halindeyken, "fatk" (parçalara ayrılmıştır) olmuştur. Kuran'da evrenin oluşumu, bilimsel açıklamaları tasdikleyen, en uygun kelimelerle anlatılmaktadır.6 Her bölünme, ayrılma olduğunda ise, uzayda yeni oluşan temel cisimlerin dışında birkaç parça dışarıda kalmıştır. Bu fazla parçaların bilimsel adı, "yıldızlar arası galaktik madde"dir. Yıldızlararası madde %60 Hidrojen, %38 Helyum ve %2 de diğer elementlerden oluşmaktadır. Yıldızlararası maddenin %99'u gaz, %1'i de ağır elementlerin 0,0001-0,001 çaplı toz zerrelerinden oluşmaktadır.7 Bilim adamları bu maddeleri, astrofizikteki ölçümler açısından çok önemli görmektedirler. Bu maddeler toz, duman ya da gaz olarak değerlendirilebilecek kadar incedirler. Ancak bu maddelerin tamamı düşünüldüğünde, uzaydaki galaksilerin toplamından daha fazla bir kütle söz konusu olmaktadır. Yıldızlar arası bu galaktik maddelerin varlığı ilk kez 1920'de keşfedilmesine rağmen, yukarıdaki ayetlerde "ikisinin arasındakiler, ikisinin arasındaki şeyler" olarak çevrilen "ma beynehuma" ifadesi ile, Kuran'da bu parçaların varlığına yüzyıllar öncesinden dikkat çekilmiştir. 6) Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur'an, Crescent Publishing House, New York, ABD, 1998, s. 53. 7) Meyers Lexikon in drei Bänden Bibliographisches Institut & F.A. Brockhaus AG, Mannheim 1995, Digitale Ausgabe LexiRom. EVRENDEKİ MÜKEMMEL DENGE O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4) Evrendeki milyarlarca yıldız ve galaksi mükemmel bir uyum içinde kendileri için tespit edilmiş yörüngelerinde hareket ederler. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlı oldukları sistemlerle birlikte dönerler. Hatta bazen içinde 200-300 milyar yıldız bulunan galaksiler birbirlerinin içinden geçip giderler. Bu geçişte, evrendeki büyük düzeni bozacak herhangi bir çarpışma olmaz. Evrende hız kavramı, Dünya ölçüleriyle karşılaştırıldığında kavranması güç boyutlardadır. Milyarlarca, trilyonlarca ton ağırlığındaki yıldızlar, gezegenler ve sayısal değerleri ancak matematikçilerin anlayabileceği büyüklükteki galaksiler ve galaksi kümeleri uzay içinde olağanüstü bir süratle hareket ederler. Örneğin, Dünya saatte 1.670 km hızla kendi ekseni çevresinde döner. Bugün en hızlı merminin saatte ortalama 1.800 km'lik bir sürate sahip olduğu düşünülürse, Dünya'nın dev boyutlarına rağmen süratinin ne denli büyük olduğu anlaşılır. Dünya'nın Güneş etrafındaki hızı ise merminin yaklaşık 60 katıdır: Saatte 108.000 km. (Böylesine büyük bir süratle yol alabilen bir araç yapılabilseydi, Dünya'nın çevresini 22 dakikada dolaşacaktı.) Verdiğimiz bu sayılar sadece Dünya içindir. Güneş Sistemi ise daha da ilginçtir. Bu sistemin sürati mantık sınırlarını zorlayacak derecede yüksektir. Evrende sistemler büyüdükçe sürat artar. Güneş Sistemi'nin galaksi merkezi etrafındaki dönüş sürati, saatte tam 720.000 km'dir. Yaklaşık 200 milyar yıldızı bünyesinde bulunduran "Samanyolu Galaksisi"nin uzay içindeki hızı ise saatte 950.000 km'dir. Kuşkusuz ki böylesine karmaşık ve hızlı bir sistem içinde dev kazaların oluşma ihtimali son derece yüksektir. Ancak böyle bir durum olmaz ve biz yaşamımızı güven içinde sürdürürüz. Çünkü evrendeki herşey Allah'ın koyduğu kusursuz dengeye göre işlemektedir. İşte bu sebeple ayette bildirildiği gibi tüm bu sistem içinde hiçbir "çelişki ve uygunsuzluk" yoktur... EVRENDEKİ İNCE AYAR O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4) "Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştırı" (Nuh Suresi, 15) Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2) Materyalist felsefe, evrendeki ve doğadaki tüm sistemlerin kendi kendine işleyen birer makine gibi olduğu ve bunlardaki kusursuz düzen ve dengenin yaratıcısının rastlantılar olduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Ancak günümüzde, materyalizmin ve onun sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm'in geçersizliği, bilimsel olarak ortaya konmuş durumdadır. (Bkz. HY, Evrim Aldatmacası, Araştırma Yayıncılık; HY, Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık) 20. yüzyılda birbiri ardına gelen bilimsel bulgular, hem astrofizik hem de biyoloji alanlarında, evrenin ve canlıların yaratıldığını ispatladı. Bir yandan Darwinizm'in tezleri bir bir çökerken, diğer yandan da evrenin yoktan yaratıldığını gösteren Big Bang teorisi ve maddesel dünyada büyük bir tasarım ve "hassas ayar" (fine tuning) bulunduğunu gösteren bulgular, materyalizm iddialarının asılsızlığını bir kez daha gösterdi. Canlılığın oluşması için gerekli olan koşullara baktığımızda, bir tek Dünya'nın böylesine özel bir ortama sahip olduğunu görürüz. Yaşam için elverişli olan bu ortamı sağlamak içinse saymakla bitiremeyeceğimiz kadar koşul aynı anda, kesintisiz olarak gerçekleşmektedir. Evrende yaklaşık olarak 100 milyar galaksi ve her birinde ortalama 100 milyar yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğu düşünülürse, Dünya'da böylesine istisnai bir ortamın oluşmasındaki önem daha iyi anlaşılacaktır.8 Big Bang'in patlama hızından atomların fiziksel dengelerine, dört temel kuvvetin oranlarından yıldızların simya işlemlerine, Güneş'in yaydığı ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından atmosferdeki gazların oranına, Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığından ekseninin yörüngesine olan eğimine, Dünya'nın kendi etrafındaki dönüş hızından Dünya üzerindeki okyanusların, dağların fonksiyonlarına kadar her detay bizim yaşamımız için olağanüstü derecede uygundur. Bugün bilim dünyası evrenin bu özelliklerini, "İnsani İlke" (Anthropic Principle) ve "İnce Ayar" (Fine Tuning) kavramlarıyla ifade etmektedir. Bu kavramlar, evrenin, amaçsız, başıboş, tesadüfi bir madde yığını olmadığını, aksine insan yaşamını gözeten bir amaca göre, hassas bir biçimde tasarlandığını özetlemektedir. Yukarıdaki ayetlerde Allah'ın yaratmasındaki ölçü ve uyuma dikkat çekilmektedir. Furkan Suresi'nin 2. ayetinde "ölçüp biçmek, ayarlamak, ölçüyle yapmak" anlamlarına gelen "takdiyr" kelimesi, Mülk Suresi'nin 3. ayeti ile Nuh Suresi'nin 15. ayetinde ise "uyum içinde olan" anlamına gelen "tibaka" kelimesi kullanılmaktadır. Ayrıca Allah Mülk Suresi'nde "ihtilaf, aykırılık, uygunsuzluk, düzensizlik, zıtlık" anlamlarına gelen "tefavutin" kelimesi ile uyumsuzluk arayanın bunda başarılı olamayacağını bildirmektedir. 20. yüzyılın sonlarına doğru kullanılmaya başlanan "hassas ayar" (fine tuning) ifadesi de, bu ayetlerde bildirilen gerçeği tasdik etmektedir. Son 20-30 yıl içinde pek çok bilim adamı veya bilim yazarı, evrenin bir rastlantılar yığını olmadığını, aksine her detayda insan yaşamını gözeten olağanüstü bir tasarım ve ayar bulunduğunu gösterdiler. (Bkz. HY, Evrenin Yaratılışı, Araştırma Yayıncılık; HY, Mucizeler Zinciri, Araştırma Yayıncılık) Evrendeki birçok özellik, evrenin yaşam için özel olarak tasarlandığını açıkça göstermektedir. Fizikçi Dr. Karl Giberson, bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: Son 40 yıldır, fizik ve kozmolojideki gelişmeler bilim sözlüğüne "tasarım" kelimesini geri getirdi. 1960'ların başında fizikçiler, insan hayatı için açıkça "ince ayar" yapılmış bir evrenin örtüsünü açtılar. Evrende hayatın var olmasının, kesinlikle olanaksız ve kusursuz bir dengedeki fiziksel faktörlere bağlı olduğunu keşfettiler.9 İngiliz astrofizikçi Prof. George F. Ellis, bu ince ayardan şöyle söz etmektedir: (Evrendeki) bu kompleksliği mümkün kılan kanunlarda hayret verici bir ince ayar görünüyor. Evrende var olan bu kompleksliğin gerçekleşmesi, "mucize" kelimesini kullanmamayı çok güçleştiriyor.10 Big Bang'in patlama hızı: Evrenin oluşum anı olan Big Bang'de kurulan dengeler, evrenin tesadüfen oluşamayacağının göstergelerinden biridir. Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü, matematiksel fizik profesörü Paul Davies'e göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı.11 Stephen Hawking de, Zamanın Kısa Tarihi isimli eserinde evrenin genişleme hızındaki bu olağanüstü dengeyi şöyle kabul eder: Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.12 Dört kuvvet: Bugün modern fiziğin kabul ettiği "dört temel kuvvet"in -yerçekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet- iletişimi ve dengesi sayesinde, evrendeki tüm fiziksel hareketler ve yapılar meydana gelir. Bu kuvvetler, birbirlerinden olağanüstü derecede farklı değerlere sahiptirler. Ünlü moleküler biyolog Michael Denton, bu kuvvetler arasındaki hassas dengeyi şöyle açıklamaktadır: Eğer yerçekimi kuvveti bir trilyon kat daha güçlü olsaydı, o zaman evren çok daha küçük bir yer olurdu ve ömrü de çok daha kısa sürerdi. Ortalama bir yıldızın kütlesi, şu anki Güneşimiz'den bir trilyon kat daha küçük olurdu ve yaşama süresi de bir yıl kadar olabilirdi. Öte yandan, eğer yerçekimi kuvveti birazcık bile daha güçsüz olsaydı, hiçbir yıldız ya da galaksi asla oluşamazdı. Diğer kuvvetler arasındaki dengeler de son derece hassastır. Eğer güçlü nükleer kuvvet birazcık bile daha zayıf olsaydı, o zaman evrendeki tek kararlı element hidrojen olurdu. Başka hiçbir atom olamazdı. Eğer güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvete göre birazcık bile daha güçlü olsaydı, o zaman da evrendeki tek kararlı element, çekirdeğinde iki proton bulunduran bir atom olurdu. Bu durumda evrende hiç hidrojen olmayacak ve yıldızlar ve galaksiler, eğer oluşsalar bile, şu anki yapılarından çok farklı olacaklardı. Açıkçası, eğer bu temel güçler ve değişkenler şu anda sahip oldukları değerlere tam tamına sahip olmasalar, hiçbir yıldız, süpernova, gezegen ve atom olmayacaktı. Hayat da olmayacaktı.13 Gök cisimleri arasındaki mesafeler: Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Michael Denton, Nature's Destiny (Doğanın Kaderi) isimli kitabında süpernovalar ve yıldızlar arasındaki mesafedeki dengeleri şöyle açıklamaktadır: Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekan olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır.14 Yerçekimi: - Eğer daha güçlü olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla amonyak ve metan biriktirir, bu da yaşam için çok olumsuz olurdu. - Eğer daha zayıf olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla su kaybeder, canlılık mümkün olmazdı. Güneş'e uzaklık: - Eğer daha fazla olsaydı: Gezegen çok soğur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, gezegen buzul çağına girerdi. - Eğer daha yakın olsaydı: Gezegen kavrulur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, yaşam imkansızlaşırdı. Yerkabuğunun kalınlığı: - Eğer daha kalın olsaydı: Atmosferden yerkabuğuna çok fazla miktarda oksijen transfer edilirdi. - Eğer daha ince olsaydı: Hayatı imkansız kılacak kadar fazla sayıda volkanik hareket olurdu. Dünya'nın kendi çevresindeki dönme hızı: - Eğer daha yavaş olsaydı: Gece gündüz arası ısı farkları çok yüksek olurdu. - Eğer daha hızlı olsaydı: Atmosfer rüzgarları çok çok büyük hızlara ulaşır, kasırgalar ve tufanlar hayatı imkansızlaştırırdı. Dünya'nın manyetik alanı: - Eğer daha güçlü olsaydı: Çok sert elektromanyetik fırtınalar olurdu. - Eğer daha zayıf olsaydı: Güneş rüzgarı denilen ve Güneş'ten fırlatılan zararlı partiküllere karşı Dünya'nın koruması kalkardı. Her iki durumda da yaşam imkansız olurdu. Albedo etkisi: ((Yeryüzü tarafından emilemeden geri yansıyan güneş ışığı)) - Eğer daha fazla olsaydı: Hızla buzul çağına girilirdi. - Eğer daha az olsaydı: Sera etkisi aşırı ısınmaya neden olur, Dünya önce buzdağlarının erimesiyle sular altında kalır daha sonra kavrulurdu. Atmosferdeki oksijen ve azot oranı: - Eğer daha fazla olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde hızlanırdı. - Eğer daha az olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde yavaşlardı. Atmosferdeki karbondioksit ve su oranı: - Eğer daha fazla olsaydı: Atmosfer çok fazla ısınırdı. - Eğer daha az olsaydı: Atmosfer ısısı düşerdi. Ozon tabakasının kalınlığı: - Eğer daha fazla olsaydı: Yeryüzü ısısı çok düşerdi. - Eğer daha az olsaydı: Yeryüzü aşırı ısınır, Güneş'ten gelen zararlı ultraviole ışınlarına karşı bir koruma kalmazdı. Sismik (deprem) hareketleri: - Eğer daha fazla olsaydı: Canlılar için sürekli bir yıkım olurdu. - Eğer daha az olsaydı: Okyanus zeminindeki besinler suya karışmaz, okyanus ve deniz yaşamı dolayısıyla bütün Dünya canlıları olumsuz etkilenirdi. Dünya'nın ekseninin eğikliği: Dünyanın ekseni yörüngesine 23 derecelik bir açıyla eğim yapar. Mevsimler bu eğim sayesinde oluşur. Bu eğim şimdiki değerinden daha fazla ya da daha az olsaydı, mevsimler arasındaki sıcaklık farkı aşırı boyutlara ulaşacağından yeryüzü üzerinde dayanılmaz sıcaklıkta yazlar ve aşırı soğuk kışlar yaşanırdı. Güneş'in büyüklüğü: Güneş'in yerinde daha küçük bir yıldızın var olması, Dünya'nın aşırı derecede soğumasına, büyük bir yıldızın var olması ise Dünya'nın sıcaktan kavrulmasına neden olurdu. Ay ile Dünya arasındaki çekim etkisi: - Eğer daha fazla olsaydı: Ay'ın şiddetli çekiminin, atmosfer şartları, Dünya'nın kendi eksenindeki dönüş hızı ve okyanuslardaki gelgitler üzerinde çok sert etkileri olurdu. - Eğer daha az olsaydı: Şiddetli iklim değişikliklerine neden olurdu. Ay ile Dünya arasındaki mesafe: - Eğer biraz daha yakın olsaydı, Ay Dünya'ya çarpardı. - Eğer biraz daha uzak olsaydı Ay uzayda kaybolur giderdi. - Eğer biraz daha az yakın olsaydı, Ay'ın Dünya üzerinde meydana getirdiği gel-gitler tehlikeli boyutlarda büyürdü. Okyanus dalgaları, kıtaların alçak yerlerini kaplardı. Bunun sonucunda ortaya çıkan sürtünme okyanusların ısısını artırır ve Dünya'da yaşam için gerekli olan hassas ısı dengesi yok olurdu. - Eğer biraz daha az uzakta olsaydı, gelgit olayları azalırdı ve bu da okyanusların daha hareketsiz olmasına neden olurdu. Durgun su denizdeki hayatı tehlikeye sokar, bununla birlikte soluduğumuz havadaki oksijen oranı tehlikeye girerdi.15 Dünya'nın ısısı ve karbon temelli yaşam: Yaşamın temeli olan karbon elementinin varlığı belli sınırlarda kalan sıcaklığa bağlıdır. Karbon, aminoasit, nükleik asit ve proteinler gibi yaşamı oluşturan temel organik moleküller için gereken bir maddedir. Dolayısıyla hayat, ancak karbon temelli olarak var olabilir ve bunun için de mevcut sıcaklığın en az -20 0C en çok +120 0C olması gerekmektedir. Nitekim Dünya'nın ısısı tam bu aralıktadır. Burada sayılanlar Dünya'da yaşamın oluşabilmesi ve canlılığın devam edebilmesi için gereken, son derece hassas dengelerden sadece birkaçıdır. Yalnızca burada sayılanlar bile evrenin ve Dünya'nın tesadüfler sonucunda, rastgele olayların ardı ardına gelmesiyle oluşamayacağını kesin olarak ortaya koymak için yeterlidir. 20. yüzyılda kullanılmaya başlayan "ince ayar", "insani ilke" kavramları, Kuran'da yüzyıllar evvelinden bildirilen "uyum ve ölçü ile yaratılış"ı tasdik etmektedir. 8) Carl Sagan, Cosmos, Wings Books, ABD, 1980, ss. 5-7. 9) K. Giberson, "The Anthropic Principle", Journal of Interdisciplinary Studies, c. 9, 1997, ss. 63-90, Steven Yates'den cevap, ss. 91-104. 10) F. Bertola, U. Curi, The Anthropic Principle: Laws and Environments, Cambridge University Press, 1993, s. 30 11) Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s. 184. 12. Stephen Hawking, A Brief History Of Time, Bantam Press, London, 1988, ss. 121-125. 13. Michael Denton, Nature's Destiny, The Free Press, New York, 1998, ss. 12-13. 14. Michael J. Denton, Nature's Destiny, The Free Press, New York, 1998, s. 11. 15. http://www.pathlights.com/ce_encyclopedia/...0.htm#Elemental Forces YÖRÜNGELER VE DÖNEN EVREN Evrendeki büyük dengenin en önemli nedenlerinden biri, kuşkusuz gök cisimlerinin belirli yörüngeler izliyor olmasıdır. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlı bulundukları sistemle birlikte dönmekte, evren tıpkı bir fabrikanın dişlileri gibi ince bir düzen içinde çalışmaktadır. Evrenin görebildiğimiz kısmında 100 milyardan fazla galaksi mevcuttur ve küçük galaksilerde yaklaşık bir milyar, büyük galaksilerde ise bir trilyondan fazla yıldız bulunur.16 Bu yıldızların pek çoğunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uyduları vardır. Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmış yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yörüngesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akıp gitmektedir. Bunların dışında pek çok kuyruklu yıldız da kendisi için tespit edilmiş olan yörüngede yüzüp gider. Evrendeki yörüngeler sadece bazı gök cisimlerine ait değildir. Güneş Sistemimiz hatta diğer galaksiler, başka merkezler etrafında büyük bir hareketlilik gösterirler. Dünya ve onunla birlikte Güneş Sistemi her yıl, bir önceki yerinden 500 milyon km uzakta bulunur. Gök cisimlerinin yörüngelerinden en ufak bir sapmanın bile sistemi altüst edecek kadar önemli sonuçlar doğurabileceği hesaplanmıştır. Örneğin Dünya yörüngesinde, normalden fazla veya eksik 3 mm'lik bir sapmanın yol açabilecekleri, bir kaynakta şöyle tarif edilmektedir: Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doğru bir çizgiden ancak 2,8 mm ayrılır. Dünya'nın çizdiği bu yörünge kıl payı şaşmaz; çünkü yörüngeden 3 mm'lik bir sapma bile büyük felaketler doğururdu: Sapma 2,8 yerine 2,5 mm olsaydı, yörünge çok geniş olurdu ve hepimiz donardık; sapma 3,1 mm olsaydı, hepimiz kavrularak ölürdük.17 Gök cisimlerinin bir başka özelliği de, yörüngelerinin dışında bir de kendi etraflarında dönmeleridir. Kuran'da "Dönüşlü olan göğe andolsun." (Tarık Suresi, 11) ayeti ise tam da bu gerçeğe işaret eder. Elbette, Kuran'ın indirildiği dönemde insanlık, günümüzdeki gibi uzayı milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi. Dolayısıyla uzayın, ayette bildirildiği gibi, "özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış" (Zariyat Suresi, 7) olduğunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansızdı. Ancak o çağda indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de bu gerçek bizlere açıkça haber verilmiştir; çünkü Kuran, Allah'ın sözüdür. Evrendeki pek çok kuyruklu yıldız gibi soldaki resimde görülen Halley kuyruklu yıldızı da planlı bir harekete sahiptir. Kendisine ait belirli bir yörüngesi vardır ve diğer gök cisimleriyle birlikte, kusursuz bir uyum ve düzen içinde bu yörüngede hareket etmektedir. Evrendeki tüm gök cisimlerinin, gezegenlerin, bu gezegenlerin uydularının, yıldızların, hatta galaksilerin bile çok ince hesaplarla saptanmış yörüngeleri vardır. İşte bu kusursuz düzeni kuran ve devamlılığını sağlayan, tüm evreni yaratmış olan Allah'tır. 16. World Book Encyclopedia, 2003; Boston Üniversitesi'nde Astronomi ve Fizik Profesörü Kenneth Brecher'in katkılarıyla. 17. Bilim ve Teknik, Temmuz 1983. GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduğu vurgulanır: Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33) Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir: Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38) Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720.000 km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler... AY'IN YÖRÜNGESİ Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir (Yasin Suresi, 39-40 ) Ay'ın yörüngesi diğer gezegenlerin uyduları gibi düzgün bir yörüngede ilerlemez. Ay, yörüngesinde seyrederken Dünya'nın bazen önüne bazen arkasına geçer. Aynı zamanda Dünya'yla birlikte Güneş'in etrafında da döndüğünden, uzayda sürekli "S" harfi benzeri bir yörünge çizer. Ay'ın uzaydaki bu yörüngesinin şekli, Kuran'da "eski bir hurma dalı gibi döndü (döner)" ifadesiyle tarif edildiği gibi, kurumuş hurma ağacı dalının eğriliğine oldukça benzemektedir. Nitekim ayette geçen "urcun" kelimesinin anlamı, kuruyup incelmiş, bükülmüş hurma dalıdır ve hurma ağacının meyveleri toplandıktan sonra, salkımdan geriye kalan kısmı ifade etmek için kullanılır. Ayrıca bu salkım dalının "eski" ifadesiyle tasvir edilmesi de son derece hikmetlidir, çünkü hurma dalının eskisi daha ince ve daha eğridir. Kuşkusuz ki 1400 sene evvel Ay'ın yörüngesi hakkında bilgi sahibi olmak mümkün değildi. Günümüz teknolojisi ve bilgi birikimi ile tespit edilebilen bu şeklin, Kuran'da böylesine kusursuz bir benzetme ile bildirilmesi, Kuran'ın bir başka bilimsel mucizesidir AY YILININ HESAPLANMASI Güneş'i bir aydınlık, Ay'ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi, 5) Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). (Yasin Suresi, 39) Yukarıdaki ilk ayette Allah, Ay'ın insanlar için yıl hesabının yapılmasında bir ölçü olacağını açıkça bildirmiştir. Ayrıca bu hesapların, Ay'ın yörüngesinde dönüşü sırasında alacağı konumlara göre yapılacağına da dikkat çekilmiştir. Dünya-Ay ve Dünya-Güneş doğrultuları arasındaki açı sürekli olarak değiştiğinden, biz Ay'ı çeşitli zamanlarda değişik şekillerde görürüz. Ayrıca Ay'ı görebilmemiz, Ay'ın Güneş'ten aldığı ışığı yansıtması ile mümkün olduğundan, Ay'ın Güneş tarafından aydınlatılan yüzü, Dünya'daki gözlemciye göre sürekli şekil değiştirir. İşte bu değişimler göz önünde bulundurularak birtakım hesaplamalar yapılır ki, bu da insanlar için yıl hesabını mümkün kılar. Eskiden 1 ay, insanlar tarafından iki dolunay arasındaki zaman veya Ay'ın Dünya etrafında döndüğü zaman olarak hesaplanırdı. Buna göre 1 ay, 29 gün 12 saat ve 44 dakikaya eşitti. Buna "Kameri ay" denir. 12 Kameri ay ise Rumi< Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ haksöz Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Yemin ederim bir tane bile çelişki yok bu kadar örnekte.. İnanmayanlar tek tek okusun.. Ben çelişki göremedim... Ayetin sadece bir bölümünü alıp garisine ve sonrasına bakmadan, diğer bir ayettende aynı taktikle sadece bir cümlesini yada kelimesi alıp karşılaştırma yapmış.. Mesela "içkiliyken namaza yaklaşmayın" cümlesindeki, "içkiliyken" kelimesini ayırıp, "namaza yaklaşmayın" cümlesini alarak, vay efendim dinde namaz yokmuş der gibi birşey yapmış... Bu çelişki diye nitelendirdiği yerlerin açıklamasını tek tek yazacağım.. Ama biraz uzun sürecek.. Birde Allah'a haşa "sokak kabadayısı" yakıştırması yapmış.. Bu sözüde Allaha havale ediyorum.. Saygılar.. Arkadaşi verdiğn bektaşi örneğinin benim konumla uzaktan yakından alaksı yok.Ben kuranda şu var veya bu yok gibi bir iddada bulunmuyorum ki. Dikkat edininşz; kuranı bir ayetinde A dediğine başka bir ayettünde B diyerek çelşkiye düştüğünü kanıtlıyorum. İstediğiniz kadar yemin edin yemin billah ile bir yere varamazsınız.İşte herşey apaçık ortada.Sizde çelişki olmadığını isbat edin ama lütfen alakasız örneklerle konuyu çarpıtmaya çalışmayın Sokak kabadayısı meselesine gelince. Domuzlar,köpekler, eşekler,sapıklar,hayvanlar şeklindeki ithamları ancak insanlar yapar.Ben ayetleri tek tek yazdım, kafamdan uydurmadım Sizin maneviyatınız, kutsalınız varsa benimde var. Ben inanmıyorum dolayısıyla bana hiç kimse inanmadığım için bunları yakıştıramaz ******** bile. Bu ne saçmasasapan mantıktır böyle,sizin allahnız istediği gibi sövecek bizde oy yarabbim şükür diyip susacakmıyız ? Bir daha hatırlatıyorum . Eğer inanmayanlardan saygı bekliyorsanız kurandaki bu hakaret içeren ayeteleri ince çıkarın sonra böyle bir şey bekleyin Himyata adlı şahsa gelince. Oda konuyla alakası olmayan bir yığın alıntılarla meseleyi örtmeye çalışmış. Konumuz kuranda sözde mucize varmı,bilimsel gerçeklere uyuyormu değil,kurandaki çelşkiler. Daha yazayımmı bilmiyorum...ama benim vaktim sınırlı...şunuda ilave etmeden geçemeyeceğim; eklediğim yazılarım bizzat benim tarafımdan kaleme alınan şeyler değildir.gerçi muhtevasına fransız değilim ama kaynak belirtmeyi edebi cihetle uygun görmekteyim... kaynak : harunyahya... selametle... Kuranda bilimsel bir tek ayet yoktur.Var idi ise müslümanlar niye bu bilimsel buluşları kurandaki bilgilere dayanarak daha önce bulmadılar diye soraralar adama.Bilim adamlarının tespitlerini alakasız bir şeklide kurana mal etmeye çalışan ****** biridir HY. Bilim hıırsızıdır. Bir kısmını ise muhammed zaten kurandan öncede var olan bulgulardan kopya etmiştir. Mesela tatlı se tuzlu suların birbirine karışmaması, embriyonun rahimdeki evreleri gibi.Bunlar ,kuran inmeden öncede bilinen bir şeydi. İnsanlık sanki kuranın inmesiyle aniden var olmuş gibi havalara girmeyin Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 DİN-BİLİMSEL ARAŞTIRMA NASIL YAPILIR? şimdi arkadaşım, yazdıklarını büyük bi merakla okudum ancak, nihayetinde çok büyük bir şaşkınlığa uğradım... çünkü, bildiklerinden bu kadar iddialı şekilde olan bir insanın, bu kadar basit ve bilmezce "Dini Bir Kitab"ın eleştirisini yapabilmesi, çok şaşırtıcı... arkadaşım, Din-Bilim direkt olarak Tarih Bilimi ile alakalı bir daldır. Gerek Tevrak, gerek İncil, Gerek Kur'an olsun... hangi dini vesikayı nasıl yorumlarsanız yorumlayın, bunlardaki bilgilerin niçin, ne zaman, nerede ve hangi şartlar altında indirildiklerini bilmek ve özellikle indirildikleri yada bu bilgilerin üretildikleri toplumun o çağdaki geleneklerini, anlayışlarını, idrak kapasitelerini, yaşantılarını tamamıyla bilmek ve ona göre yorumlamak gerekir. Hıristiyanlığı yada mezhepleriniden herhangi birini incelerken hıristiyanlık inancının nelerden etkilendiğini iyi bilmek gerekjir. bugün Hıristiyanlığı yorumlayabilşmek için, öncelikle büyük oranda şekillendiği yer olan Avrupaının, Hıristiyanlığı şekillendiren nüvelerini bilmek gerekir. yoksa Hırisityanlık için şaşırtıcı yanılgılara düşeriz. mesela Hıristiyanlığı anlamak için öncelikle Avrupanın Sosyo-Ekonomik yapısını ve özellikle Hıristiyanlıkytan önceki PAGANİZM inancını ve özelliklkerini iyi bilmek gerekir. yoksa incili istediğiniz kadar okuyun, bir adım yol alamazsını yorumlamak anlamında... Yahudilik içinse, Tevrat ve Zebur'u incelemek için yqahudilerin beraber yaşadıkları ve onları dışlayan toplumlarla (Asurlular, Babilliler vs vs vs) ilişkilerini vesaire iyi bilmek gerekir. yoksa Tevrat'ın niçin Üstün Millet inancına çevrildiğinin kesinlikle anlayamayız... Kur'an-ı yorumlamak için ise, yine aynı şey gereklidir. Her ayet belli dönemlerde ve belli şartlar oluştukça indirilmiştir. mesela Kur'anın ilk zamanlarında savaş emredilmemişken, sonra Cihat emredilmiştir. eğer böyle derseniz, yani "bakin savaşı hem emrediyor, hemde emretmiyor" derseniz, bu sadece art niyetli bir yorumdan be bilimsel olmayan bir tesbitten öte gidemez. Eğer böyle yapacaksanız, yukarıda saydığınız (güya) çelişkileri bir yana bırakın, her ayeti birbiri ile çeliştirerek binlerce çelişki elde edebilirsiniz Kur'an-da... oysaki Kur'an böyle ele alınmaz. hiç bir din kitabı böyle ele alınamaz... bir ayeti tek başına yorumlayamazsınız ve bir ayeti dğier bir ayetle yukarıda yapabildiğiniz gibi en basit yöntemle çeliştiremnezsiniz... bir Ayeti yorumlamanız için öncelikle şu şartlar gereklidir: 1- İçinde bulunduğu Surenin niçin, nerede ve hangi ortamda indirildiğini bilmek 2- Ayetin nüzul sırasını ve asıl mahiyetini bilmek 3- İndirildiği zamanki ortamı, toplumun anlayışını, geleneklerini, idrak şeklini bilmek 4- İndirildiği dildeki özellikleri bilmek. (bilindiği gibi aynı dil bile dönem dönem farklılıklar arzeder. Kuır'anın indirildiği dönemdeki Arapça ile bugünkü arapça farklılaşmıştır. yani Kur'an-ı mana olarak yorumlamak için o dönemki Arapçayı ve özelliklerini, deyişlerini, yapısını, kurallarını, en basitinden ogün kullanılan bir kelimenin bugün aynı manaya gelip gelmediğini, her kalimesinin manasını ve açılımını iyi bilmek gerekir...) 5- Peygamberin konu ile ilgili Sahih Hadislerini bilmek gerekir 6- Ayet tek başına ele alınmamalı, indirildiği sure ile birlikte ve indirildiği olay yada olgu ile birlikte ele alınmalıdır... arkadaşım, bunlar sadece Kur'an-ın yorumlanması ile ilgili en basit ve temel kurallar. Sen yıllarca inanmış ne Kur'an-ı araştırmış olabilirsin, ki senden geri olmayan onlarca insan var burada, ancak ben Tarihçi kimliğimle biliyorum bu kuralları. Kur'an-ı sadece okumak, yıllarca okumak yetertli değildir. Kur'an-ı yıllarca yorumlama çabasında ve araştırma çabasında olmakta yeterli değildir... Kur'an-ı yorumlama da en yeterli olacak şey "Bir Dini Anlamada Gerekli Şartlar"ı bilmektir. bakın İncil, Tevrat, Zebur, Kur'an... bu kitaplar dünya tarihince çığır açan kitaplardır. hepsi bir dönem açıp, bir dönem kapatmış kitaplardır. o yüzden herhangi birisini dahi anlamak için, indirildikleri dönemi iyi bilmeniz, indirildikleri toplumları iyi tanımanız gerekmektedir. herhangi bir kitapta anlatılan bir olayın niçin anlatıldığını mutlaka iyi bilmelisiniz. indirilen bir ayetin, ne zaman, nerede ve hangi durumda indirildiğini iyi bilmeniz gerekmektedir. kısaca sizin yukarıda yaptığınız çalışmalar son derece kaba ve son derece bilgisiz bir işlemden başka bir şey değildir ve hiç bir çelişki sunmamaktadır bize. siz burada son derece Din-Bilim dışı bir üslupla ve Tarih Bilim dışı bir üslupla o zayıf aklınızca bazı şeyler sunmaya çalışmışsınız ancak çok kötü bir denemeden öteye gidememiş. ben size bu şekilde yapacağınız bir yorumlama ile, herhangi bir din kitabındaki her ayeti diğeriyle çok basit bir şekilde çeliştirebilirim. önünüze onlarca çilişik ayet ve yazı çıkarabilirim. ancak bu hiç mi hiç gerçekç ve dürüstçe olmaz... ve son derece gerçeklerden uzak bir çaba olur ve hiç bir kıymeti de yoktur. öncelikle keşke yıllarca inanmak ve Kur'an okumak yerine Tarih bilimine heves etseydinizde Dinler Tarihi nasıl yorumlanır, bir dinin yorumlaması nasıl yapılır, bir dini kitabı nasıl ele alınır, Din-Bilimsel ve Tarih Bilimsel Aaraştırma nasıl yapılır bunları öğrenseydiniz... ve aslında, "Kur'an-ın bir ayetinde A dediğine bir Ayetinde B dediğini kanıtladığınızı" iddia ettiğiniz şey, aslında bir Din Kitabındaki bilgilerin yorumlama kabiliyetinden ve bilgisinden ne kadr aciz olduğunuzu gösteriyor... Arkadaşım, bir din bvöyle yorumlanmaz, bir Ayet böyle yorumlanmaz, bir inanç böyle yorumlanmaz... çeşitli temel kuralları ve belli bir sistematiği vardır bu çabaların. ve sizin yaptığınız hiç mi hiç bu kurallara ve sistematiğe uymamaktadır. Kur'an-da 6666 ayet var, sizin yaptığınız yöntemle ben bi o kadar çelişki bulabilirim size. her ayeti birbiriyle çeliştirebilirim... ancak bu tamamen art niyetli ve gerçek dışı bir çaba olur. çünkü sizde birbiriyle alakasız ayetleri alıp, allayıp pullayıp sunmuşsunuz... yaptığınıdan anladığım kadarıyla, siz bir dinin nasıl yorumlanacağı hakkında zerre kadar bilgi sahibi değilsiniz... sizin yaptığınız Kur'an-ı kötülemek uğruna yapılabilecek en basit ve en küçük harekertten başka bir şey değildir. ancak ben sizi kınamıyorum ve cahilliğinize veriyorum... hangi Din için olursa olsun, bir dini öğrenmek ve yorumlamak sizin yaptığınız kadar kolay ve basit değildir. siz yapılabilecek en basit ve en ********* yolu seçmişsiniz. gördüğünüz gibi, yazdıklarınızı yalanlamak yerine, sizin yönteminizi eleştirdim. çünkü yazdıklarınız, karşılık verilebilecek şeyler değil. yani en azından benim karşılık vermeye tenezzül edeceğim şeyler değil. çünkü Tarih ve Din-Bilimden son derece uzak ve yozca yazılmış, basitlikten öte gidememiş tesbitler. ve ben hiç bir dinin bu kadar basit ele alınamayacağına inanıyorum. bu Hıristiyanlık, Yahudilik ve tüm diğer dinler için geçerlidir... Selametle... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ suheda Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 DİN-BİLİMSEL ARAŞTIRMA NASIL YAPILIR? arkadaşım, Din-Bilim direkt olarak Tarih Bilimi ile alakalı bir daldır. Gerek Tevrak, gerek İncil, Gerek Kur'an olsun... hangi dini vesikayı nasıl yorumlarsanız yorumlayın, bunlardaki bilgilerin niçin, ne zaman, nerede ve hangi şartlar altında indirildiklerini bilmek ve özellikle indirildikleri yada bu bilgilerin üretildikleri toplumun o çağdaki geleneklerini, anlayışlarını, idrak kapasitelerini, yaşantılarını tamamıyla bilmek ve ona göre yorumlamak gerekir. Kur'an-ı yorumlamak için ise, yine aynı şey gereklidir. Her ayet belli dönemlerde ve belli şartlar oluştukça indirilmiştir. mesela Kur'anın ilk zamanlarında savaş emredilmemişken, sonra Cihat emredilmiştir. eğer böyle derseniz, yani "bakin savaşı hem emrediyor, hemde emretmiyor" derseniz, bu sadece art niyetli bir yorumdan be bilimsel olmayan bir tesbitten öte gidemez. Eğer böyle yapacaksanız, yukarıda saydığınız (güya) çelişkileri bir yana bırakın, her ayeti birbiri ile çeliştirerek binlerce çelişki elde edebilirsiniz Kur'an-da... oysaki Kur'an böyle ele alınmaz. hiç bir din kitabı böyle ele alınamaz... bir ayeti tek başına yorumlayamazsınız ve bir ayeti dğier bir ayetle yukarıda yapabildiğiniz gibi en basit yöntemle çeliştiremnezsiniz... bir Ayeti yorumlamanız için öncelikle şu şartlar gereklidir: 1- İçinde bulunduğu Surenin niçin, nerede ve hangi ortamda indirildiğini bilmek 2- Ayetin nüzul sırasını ve asıl mahiyetini bilmek 3- İndirildiği zamanki ortamı, toplumun anlayışını, geleneklerini, idrak şeklini bilmek 4- İndirildiği dildeki özellikleri bilmek. (bilindiği gibi aynı dil bile dönem dönem farklılıklar arzeder. Kuır'anın indirildiği dönemdeki Arapça ile bugünkü arapça farklılaşmıştır. yani Kur'an-ı mana olarak yorumlamak için o dönemki Arapçayı ve özelliklerini, deyişlerini, yapısını, kurallarını, en basitinden ogün kullanılan bir kelimenin bugün aynı manaya gelip gelmediğini, her kalimesinin manasını ve açılımını iyi bilmek gerekir...) 5- Peygamberin konu ile ilgili Sahih Hadislerini bilmek gerekir 6- Ayet tek başına ele alınmamalı, indirildiği sure ile birlikte ve indirildiği olay yada olgu ile birlikte ele alınmalıdır... arkadaşım, bunlar sadece Kur'an-ın yorumlanması ile ilgili en basit ve temel kurallar. Sen yıllarca inanmış ne Kur'an-ı araştırmış olabilirsin, ki senden geri olmayan onlarca insan var burada, ancak ben Tarihçi kimliğimle biliyorum bu kuralları. Kur'an-ı sadece okumak, yıllarca okumak yetertli değildir. Kur'an-ı yıllarca yorumlama çabasında ve araştırma çabasında olmakta yeterli değildir... Kur'an-ı yorumlama da en yeterli olacak şey "Bir Dini Anlamada Gerekli Şartlar"ı bilmektir. bakın İncil, Tevrat, Zebur, Kur'an... bu kitaplar dünya tarihince çığır açan kitaplardır. hepsi bir dönem açıp, bir dönem kapatmış kitaplardır. o yüzden herhangi birisini dahi anlamak için, indirildikleri dönemi iyi bilmeniz, indirildikleri toplumları iyi tanımanız gerekmektedir. herhangi bir kitapta anlatılan bir olayın niçin anlatıldığını mutlaka iyi bilmelisiniz. indirilen bir ayetin, ne zaman, nerede ve hangi durumda indirildiğini iyi bilmeniz gerekmektedir. kısaca sizin yukarıda yaptığınız çalışmalar son derece kaba ve son derece bilgisiz bir işlemden başka bir şey değildir ve hiç bir çelişki sunmamaktadır bize. siz burada son derece Din-Bilim dışı bir üslupla ve Tarih Bilim dışı bir üslupla o zayıf aklınızca bazı şeyler sunmaya çalışmışsınız ancak çok kötü bir denemeden öteye gidememiş. Selametle... Sevgili pantheaa, Turan Dursuncu bu zihniyetler kendilerine göre kuranı yorumlamak için bir yöntem geliştirmişler surelerin hatta ayetlerin ortasından cımbızlama usulu kelime hırsızlığı yaparak tamamen kasıtlı ve bilgisizce tuhaf saplantılarını ispatına girişmişler oysaki sizinde söylediğiniz gibi her ayet bir olay neticesinde bildirilmiştir bu arkadaşımız bir ara haccın namazın orucun kısacası İslam dinin tüm farzlarını inkara bile kalkmıştı ve işin en komik yanı bunu aklı sıra kuranı kerimle ispatlamaya çalışmasıydı kendilerine sayısız örnek göstermemize rağmen hala aynı noktada saydığını ve hala aynı şeyleri sayıkladığını görmek ne kadar üzücü. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Daha öncede söylediğim gibi önce çelişkinin ne olduğunun ve tanımının bilinmesi gerekir.. Çelişki; bir doğrunun aynı kategori içerisinde yanlışlanmasıdır.. Haksöz'ün birinci bölüm diye nitelendirdiği.. Müşriklere Allah(c.c) tarafından söylenen sözlerin, insanlar tarafından söylenmemesi emri üzerinedir.. Söz konusu ayet meaili "Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir." (Enam- 08).. Dikkat edilirse bizlere emir vardır. Müşriklere sövmeyin diye.. Bunun çelişki olması için.. Tekrar başka bir yerde müşriklere sövün demesi lazımdı.. Böyle bir durumda söz konusu değildir.. Olay bu kadar açıktır.. Allah'ın kendi nazarında, kendi yarattığı ve kendine şirk koşan bu kimselere nasıl hitap edeceğini kendisi bilir.. Birinci bölümde görüldüğü üzere çelişki yoktur.. Uzun yazarsam okunmaz düşüncesiyle bu bölümü burada bitiriyorum.. Devam edecek.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ HİMYATA Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Himyata adlı şahsa gelince. Oda konuyla alakası olmayan bir yığın alıntılarla meseleyi örtmeye çalışmış. Konumuz kuranda sözde mucize varmı,bilimsel gerçeklere uyuyormu değil,kurandaki çelşkiler. Kuranda bilimsel bir tek ayet yoktur.Var idi ise müslümanlar niye bu bilimsel buluşları kurandaki bilgilere dayanarak daha önce bulmadılar diye soraralar adama.Bilim adamlarının tespitlerini alakasız bir şeklide kurana mal etmeye çalışan ****** biridir HY. Bilim hıırsızıdır. Bir kısmını ise muhammed zaten kurandan öncede var olan bulgulardan kopya etmiştir. Mesela tatlı se tuzlu suların birbirine karışmaması, embriyonun rahimdeki evreleri gibi.Bunlar ,kuran inmeden öncede bilinen bir şeydi. İnsanlık sanki kuranın inmesiyle aniden var olmuş gibi havalara girmeyin .............................................................................DEMİŞSİN... ŞİMDİ İYİ DİNLE; 4.Nisa/82 Hala Kuran üzerinde gereği gibi düşünmeyeceklermi..? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı ben senin yazdığın konunun ne maksatla derlenmiş hezeyanlardan ibaret olduğunu biliyorum konuyu çarpıtmak gibi bir niyetimde yoktu. şöyle dedim kendi kendime bu vatandaşın yazdığı bunca yazıyı okuyan birileri olursa en azından baksınki az aşağıda kuran hakkında yazılmış bazı küçük çapta bilgilerde var .yoksa senin çarpıtmalarına verilecek karşılığın bu olmadığının farkındayım...aslında senin yazdıkalrın bilimsellikten tamamen yoksun şeyler ve azıcık fikir çilesi görmemiş baştan savma fikir yığını şeyler yani...yok azıcık düşünen biri zaten anlar hepsinin kaç kuruşluk olduğunu... vatandaş demişki kuranda tek bilimsel ayet yoktur ...burdan açıkça anlaşılıyorki sen yazdıklarımdan hiç birini okumamışsın ve hani demişsinya Allah kuranda müşriklere hayvandan daha aşağı diyor küfür ediyor vs...işte o ayeti sen kendi uslubunla izah etmişsin .o ayette hayvan benzetmesi yapılmasının hikmeti; işte yeryüzünde bunca ayetin delilin ibretnuma şeylerin arasında gezdiği halde onlara boş ve anlamsız bakışlarla bakan kimselere ve her harikuladeliğine rağmen kurana inanmayan kimselere onlar hayvan gibidirler ; yani anlamazlar demek içindir ve sen cidden çelişkili olduğunu söylediğin ayeti bizzat uslubunla ispat etmişsin ama hey hat bunu bile sana bir başkası haber veriyor ve sen yine anlamıyorsun... **************************************************************************************** müslümanlar niye bu bilimsel buluşları kurandaki bilgilere dayanarak daha önce bulmadılar diye soraralar adama........ **************************************************************************************** bu sözüne gelince ; burda da farkında olmadan yine kuranın eşsiz hitabından birini kendi nefsinde izah etmişsin; nasıl mı? 21-Enbiya / 30. İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? dikkat edilirse hemen ilk bakışta görülecektir ki bu ayette rabbimiz inkar edenler...diye başlıyor bu ve bunun gibi ayetlerde bilimsel gelişmelerin bizzat Allahı ve onun ayetlerini inkar edenler tarafından yapılacağına işaret edilmektedir...bu da ayrıca mucize kabilinden bir hitabdır.... sen kaldırmış demişsinki neden müslümanlar bulamıyor bu gelişmeleri vs... yani söylenecek sözmüdür bu. gerçi sana yukarda verdiğim misal yeterli ama şunuda ilave etmekte fayda görüyorum ... kuran bir beşer kelamı değildir ve içinde ki gayba bakan işaretlerde doğal olarak insanların istediği zaman değil Allahın dilediği zaman ortaya çıkacaktır.ayrıca bir müslüman senin şu bakışınla bakmaz ki kurana yani demezki bu bir fen kitabıdır dur bakayım merkür gezegenini nasıl izah ediyor...saçmalık olur bu . bu öyle harika bir kitabdırkı indiği çağla beraber kıyamete kadar olacak her şeye nizam olacaktır hem herşey kuranda ehemmiyeti kadar yer alır . mesela kuranda haşre bakan ayetlerin çok olduğu görülür nedeni haşr dediğimiz tekrar dirilme hadisesi basit bir olay değil alsine muazzam bir hadisedir.veya hukuki açıdan baktığımızda bir kanun kitabıdır kanunlar vaz ediyor izah ediyor . aynı zamanda peygamberlerden nakladilen dularla müminlere duayı talim ediyor ve dua kitabıdır aynı zamanda...şimdi sen kalkmış bana bilimsel ayetler yok falan gibi şeyler anlatıyorsun ... yazdım bak oku!!! daha yeterlimi bu örnekler yoksa devam mı edeyim ? dememe rağmen eğer sen bunca yazdığım şeyi ve daha yazacaklarımı görmezden gelipte ki bu yapılan araştırmalar bilim araştırma vakfının çabalarıyla ayrıca dünyada bilim alanında yapılan çalışmalardan derlenmiş alıntılardır ki KAYNAKTA VERDİM buna rağmen kuranın içinde tek bilimsel bir işaret bir mucizevi şey yoktur diyebilecek kadar gözünü yummuşsan sana ben ne yapabilirimki. senin misalin gündüzün ortasında gözünü yumup güneşi inkar edenin durumu gibidir.okadar diyorum yani öteye geçmez... ayrıca burda harunyahya beyefendinin hakkında kullandığın çirkin ifadeyi ( bilim hırsızı) aynen sana onun namı hesabına iade ederim. bu şahıs eğer bir ateist olsaydı ve eserleri böyle ses getirseydi acaba yine aynı ifadeyimi kullanacaktın . bence kesinlikle hayır.!!! ama elbette eğer ortada bir hırsızlık varsa bunu harunyahya bey değil babamda yapsa savunmam.ama yine senin cehaletin devreye girmiş burda tutmuş en son kullanılacak ifadeyi başta demişsin . bak yazılanları okumadığın ne kadarda ortada .ben kaynak husunda harunyahyadan aldığımı belirttim ve oda kaynak olarak nereleri göstermiş buyur bak sonra gel konuş. lütfen at gözlüğü takıp tartışmaya katılmayalım yani. **************************************************************************************** Bir kısmını ise muhammed zaten kurandan öncede var olan bulgulardan kopya etmiştir. Mesela tatlı se tuzlu suların birbirine karışmaması, embriyonun rahimdeki evreleri gibi.Bunlar ,kuran inmeden öncede bilinen bir şeydi. İnsanlık sanki kuranın inmesiyle aniden var olmuş gibi havalara girmeyin ***************************************************************************************** ÖNCELİKLE ; yüce rasul hazreti MUHAMMED ( Allahın salatı ve selamı ona ve yolundan gidenlere olsun) hakkında daha saygılı olmaya davet ediyorum ve onun hakkında kullandığın galiz ifadelerini insaniyetinin bir gereği olarak düzeltmeni istiyorum. bilimsel bulguları kopya etmiş demişsin ...... oysaki tarihi kaynaklarca sabittir ki hz. MUHAMMED aleyhisselam okuma yazma bilmez ümmidir.ve sen ümmilik ne demektir galiba bilmiyorsun.ümmi kimse okuyamaz yazamaz...nerde kaldı ki kopya etsin .hem o bu davayla ortaya çıktığı zaman insanlar onun bir açığını yakalamk için ne kadar uğraştılar ne yollar denemediler...neler neler...ki içlerinde deha kimseler çoktu amr bin as, halid bin velid, hz ömer...bunlar aklıma ılk anda gelen isimler ki bisetten evvelde yani resulullahım dini mübini islamı tebliğinden evvelde araplar arasında dehasıyla malum simalardır.selmanı pakı farisi,abdullah bin mesud abdullah bin selam gibi yerli yabancı bir çok deha sima vardı içlerinde . ve elbette öylesine girmediler islama anlayarak tetkik ederek yaptılar bunu.ve kuran bu deha simaların içine indi. düşünüyorumda gülüyorum kuranın bizzat nazil olduğu o dönemde yaşayan bu dehalar ki arabçayı harike kullanan insanlar bunlar ... en ince detaylarına hakim bu simalar kuranda çelişki bulamadılarda, hatta kuranın ;''hadi benzer bir sure getirin eğer gücünüz yetiyorsa''!!! hitabınaki burda bir küçük düşürme vardır....buna rağmen hiç biri bu kurana bir nazire yazamamış ve çelişkide bulamamışken sen ve senin gibi bir kaçtane aklı evvel tutmuş kuranda çelişki var diyorsunuz. şimdi soruyorum sana senin ateş böceği kadar küçük bu kafa fenerinle kuran gibi sonsuz ışık kaynağında sen kim çelişki bulamak kim ? okuyan herkes anlamıştır zaten. kimin haklı kimin kimin haksız olduğunu... ayrıca kurandan evvelde nice kitab ve nice resul geldi...ve insanlık insaniyeti erdemi bunlar aracılığıyla öğrendi...ve resulullahtan evvelde bilimsel bazı bulgular olmuştur ama senin polemiklerini kimse yemez ...sen tutmuş rahimdeki evreleri tatlı tuzlu su örneğini verip bunlar önceden de bilinen şeylerdi demişsin.bak ayatları okumadığın kurana fransız kaldığın buradan anlaşılıyor ki bu ayetlerde rabbimiz bunları ilkkez ben söylüyorum demiyorki bunlar benim ayetlerimdendir ...benim nimetlerimdir...vb... ibareler kullanmıştır.bunları bu şekilde ifade etmek nerde senin sunumun nerde...çarpıtıyorsun mevzuları!!! buna rağmen bulunan veya farkına varılan bilimsel işaretler birilerince anlatılıyor , ifade ediliyorsa neden zorunuza gidiyor. Bakın ben başka bir yerde bir yazımda ifade etmiş demiştimki burada bu din aleyhtarlığı yapan kimselere yazılan yazıların hiç birini ben eminimki muhatabı okumuyor veya seçerek okuyordur.onun için ben yazdıklarımı ; o zamanda ifade ettim şimdi de ifade ediyorum formda dolaşan temiz yürekli arkadaşlarımın merak ve beğenilerine sunuyorum. Nerede süreyya yıldızı , nerede yedi kat yerin dibi... anlayışsız kimselere ne anlatsan anlamaz sen Allah de , bırak onlar battıkları yerde debelene dursunlar... vesselam... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Gelelim ikinci bölümdeki çelişki iddasına.. Haksöz ikinci bölümde zilzal suresinin son iki ayetini alarak, diğer ayetlerle karşılaştırma yapmıştır.. İdda şudur..; Allah-u Teala işlenen şer ve iyinin karşılığını zerre miktarıda olsa verecektir derken diğer ayetlerde yanlızca şirk koşmayı affetmicektir diyerek, bir tarafta karşılık göreceğini bir tarafta ise çilişerek, affedeceğini yanlızca şirki affetmiceni yazdığını, dolayısıyla çeliştiğini söylemektedir.. Oysa işin aslı şudur.. Zilzal suresinin son iki ayetini bilinçli olarak bir üst ayetten kopararak yazmıştır.. Oysa bir üst ayette.. "O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar." ayeti kerimesi geçmektedir.. Ve davam eden iki ayettede... "Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür." "Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür." Buyrulmaktadır.. Burada ceza yada mükafat işlenmemektedir.. Ayetlerin akışı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; mahşer yerinde toplanan insanlara amellerini hakkıyle görsünler, defterleriyle, ölçüleriyle hesaplarına vakıf olsunlar diye işledikleri tek tek gösterilecektir... Yani sayfa sayfa dünyadaki işledikleri şeyler insanlara gösterilecektir.. Oysa arkadaş "görür" kelimesinde cezayı yada mükafatı görür anlamıştır... Görüldüğü üzere çelişkinin "ç" si bile yoktur.. Bu yazıları umarı okursunuz arkadaşlar.. Çünkü idda iki dudak arasındadır ve kolay atılır.. Ama bunu cevaplamak zordur ve zahmetli iştir.. Bu iddalara kanmamanız için yazıyorum.. Lütfen okuyun boşa yazmış olmayayım.. Devam edecek.... Saygılar-sevgiler.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Gelelim ikinci bölümdeki çelişki iddasına.. Haksöz ikinci bölümde zilzal suresinin son iki ayetini alarak, diğer ayetlerle karşılaştırma yapmıştır.. İdda şudur..; Allah-u Teala işlenen şer ve iyinin karşılığını zerre miktarıda olsa verecektir derken diğer ayetlerde yanlızca şirk koşmayı affetmicektir diyerek, bir tarafta karşılık göreceğini bir tarafta ise çilişerek, affedeceğini yanlızca şirki affetmiceni yazdığını, dolayısıyla çeliştiğini söylemektedir.. Oysa işin aslı şudur.. Zilzal suresinin son iki ayetini bilinçli olarak bir üst ayetten kopararak yazmıştır.. Oysa bir üst ayette.. "O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar." ayeti kerimesi geçmektedir.. Ve davam eden iki ayettede... "Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür." "Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür." Buyrulmaktadır.. Burada ceza yada mükafat işlenmemektedir.. Ayetlerin akışı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; mahşer yerinde toplanan insanlara amellerini hakkıyle görsünler, defterleriyle, ölçüleriyle hesaplarına vakıf olsunlar diye işledikleri tek tek gösterilecektir... Yani sayfa sayfa dünyadaki işledikleri şeyler insanlara gösterilecektir.. Oysa arkadaş "görür" kelimesinde cezayı yada mükafatı görür anlamıştır... Görüldüğü üzere çelişkinin "ç" si bile yoktur.. Bu yazıları umarı okursunuz arkadaşlar.. Çünkü idda iki dudak arasındadır ve kolay atılır.. Ama bunu cevaplamak zordur ve zahmetli iştir.. Bu iddalara kanmamanız için yazıyorum.. Lütfen okuyun boşa yazmış olmayayım.. Devam edecek.... Saygılar-sevgiler.. merak etme arkadaşım, okuması gerekenler mutlaka okuyordur yazdıklarını... yazdıkların için sağol... birde şunu eklemek istiyorum, yazdığın gibi, bazı kelimeleri kendlerine yontmakla, istedikleri gibi yorumlamakla beraber, o dönem hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmadan yorum yapıyorlar. oysa ki, İslam'ı Yorumlamak o kadar basit bir iş değildir. yani, şöyle ki, bugün Kur'an-da okuduğunuz aynı kelime, bugün arapçada anlam değiştirmiş olabilir. o yüzden, Kur'an-ın öncelikle kendi çağındaki yorumları göz önünde tutulmalıdır. kendine yakın çağlarda yazılmış tefsirleri bulunmaktadır Kur'an-ın. ancak öyle ki arkadaşımız bunu bilmekten bile aciz. Kur'an-ı ve ayetlerini yorumlamak ayrıca Dil-Bilimsel bilgiye sahip olmayıda gerektirir. öyle ki, eğer, bugün Kur'an-da geçen bir kelimenin, bir deyimin, bir tümcenin, Kur'an-ın indirildiği dönemdeki anlamına ve kullanımına dikkat etmezsiniz, nasıl ve ne anlamda kullanıldığı bilmezseniz yorumlamada çok çpk büyük yanlışlıklara düşersiniz... "Kur'an-da Çelişki" olduğunu iddia edebilen arkadaşımızın bunlardan haberi olduğunu hiç sanmıyorum... çünkü İslamı yorumlama çabasında değil kendisi, sadece İslamı Kötüleme çabasında... ve buda gözüne ister istemez perde çekiyor... ben sadece kendisinin hangi dine mensub olarak bunları yazdığını merak ediyorum. çünkü bir çok Hıristiyan sitesinde ve Hıristiyan kitabında gördüğüm şekilde eleştirmektedir kendisi İslam'ı. Hıristiyanlarda aynı dayanaksız yolu kullanmakta ve bu yüzden inandırıcı olamamaktadır. kendisi bence öncelikle inancının ne olduğunu söylemeli... gerçi söylemese bile, görünen köy klavuz istemez... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ HİMYATA Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Birilerinin ağzına bakıp iş yapacak değilim , dolayısıyla bu ve benzeri birkaç mucizevi ayeti ve işaretlerini eklemeye devam edeceğim. AŞILAYICI RÜZGARLAR Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların "aşılama" özelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna şöyle dikkat çekilir: Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık... (Hicr Suresi, 22) Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Oysa 20. yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gösterdi. Rüzgarların bu aşılama özelliği daha önce de değindiğimiz gibi şöyle gerçekleşir: Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır. Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar. "Aerosol" adı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır. Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder. Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür. Bu su damlacıkları önce biraraya gelerek bulutları oluşturur, bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner. Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla "aşılamakta" ve böylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır. Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran'da bildirilmiş olmasıdır. Hem de insanların doğa olayları hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmedikleri bir devirde... Ayette rüzgarların aşılayıcı yönüyle ilgili haber verilen diğer bir bilgi de, rüzgarların bitkilerin döllenmesindeki rolüdür. Yeryüzündeki pek çok bitki, türünün devamını polenlerini rüzgar vasıtasıyla dağıtarak sağlar. Birçok açık tohumlu bitki, çam ağaçları, palmiye ve benzeri ağaçlar, ayrıca çiçek veren tüm tohumlu bitkiler ile çimensi otların tamamı rüzgarlarla döllenirler. Rüzgar, çiçek tozlarını bitkilerden alıp, aynı türden diğer bitkilere taşıyarak döllenmeyi gerçekleştirir. Rüzgarın bitkiler üzerinde nasıl bir aşılama yapabileceği yakın zamanlara kadar bilinmiyordu. Ancak bitkilerin de erkek ve dişi olmak üzere cinsiyet farkı olduğunun anlaşılması üzerine, rüzgarların böyle bir aşılayıcı etkisi olduğu anlaşıldı. Bu gerçeğe Kuran'da, "Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik." (Lokman Suresi, 10) ayetiyle dikkat çekilmektedir. Gelelim ikinci bölümdeki çelişki iddasına.. Haksöz ikinci bölümde zilzal suresinin son iki ayetini alarak, diğer ayetlerle karşılaştırma yapmıştır.. İdda şudur..; Allah-u Teala işlenen şer ve iyinin karşılığını zerre miktarıda olsa verecektir derken diğer ayetlerde yanlızca şirk koşmayı affetmicektir diyerek, bir tarafta karşılık göreceğini bir tarafta ise çilişerek, affedeceğini yanlızca şirki affetmiceni yazdığını, dolayısıyla çeliştiğini söylemektedir.. Oysa işin aslı şudur.. Zilzal suresinin son iki ayetini bilinçli olarak bir üst ayetten kopararak yazmıştır.. Oysa bir üst ayette.. "O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar." ayeti kerimesi geçmektedir.. Ve davam eden iki ayettede... "Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür." "Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür." Buyrulmaktadır.. Burada ceza yada mükafat işlenmemektedir.. Ayetlerin akışı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; mahşer yerinde toplanan insanlara amellerini hakkıyle görsünler, defterleriyle, ölçüleriyle hesaplarına vakıf olsunlar diye işledikleri tek tek gösterilecektir... Yani sayfa sayfa dünyadaki işledikleri şeyler insanlara gösterilecektir.. Oysa arkadaş "görür" kelimesinde cezayı yada mükafatı görür anlamıştır... Görüldüğü üzere çelişkinin "ç" si bile yoktur.. Bu yazıları umarı okursunuz arkadaşlar.. Çünkü idda iki dudak arasındadır ve kolay atılır.. Ama bunu cevaplamak zordur ve zahmetli iştir.. Bu iddalara kanmamanız için yazıyorum.. Lütfen okuyun boşa yazmış olmayayım.. Devam edecek.... Saygılar-sevgiler.. Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşün zekâtını vermeyenler, Kıyamet günü o altın ve gümüşleri kendileri için ateşten levhalar hâline getirilir; üzerleri Cehennem ateşinde kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla böğrü, alnı ve sırtı yakılır. Bunlar soğudukça azap için yeniden tekrarlanır. Bu azaplandırma, miktarı elli bin yıl olan bir günde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimse, Cennet veya Cehenneme doğru giden yolunu görür (veya kendisine gösterilir)" Ey Allah'ın Resulü (a.s.)! zekâtı verilmeyen develer ne olacak? diye sorulduğunda, "Kendilerinden zekât hakları ödenmeyen her deve sahibi de (bu hayvanların haklarından birisi de su başlarına geldikleri günde sütlerinin sağılması ve fakirlere ve yolculara içirilmesidir) Kıyamet gününde kendisi o develer için düz ve geniş bir sahaya yatırılır. Olduklarından daha iri halleri ile ve onlardan bir tek deve yavrusu da zayi edilmeksizin hepsi onu ayakları ile çiğnerler, ağızları ile ısırırlar. Deve sürüsünün sonu o kimseye uğrayıp geçince baş tarafı tekrar ona uğratılır. Bu azaplandırma, uzunluğu elli bin sene olan bir gün içinde, kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Nihayet o kimseye, ya Cennet veya Cehenneme doğru uzanan yolu gösterilir." Ey Allah'ın Resulü! zekâtı verilmemiş sığır ve davarlar ne olacak? denildi. Allah Resulü (a.s.): "Kendilerinden (zekât) hakları ödenmeyen her sığır ve davar sahibi de, Kıyamet günü onlar için dümdüz bir sahaya yatırılır. Bu hayvanlardan hiçbirini kaybetmeksizin ve içlerinde ne iki boynuzu bükülü, ne boynuzsuz ve ne de içeri giren boynuzu kırılmış bulunmaksızın hepsi boynuzları ile o şahsı toslayacak, ayaklarıyla da çiğneyecektir. Bu sürünün baş tarafı onun üzerinden geçtiğinde sonu tekrar geri döndürülür. Bu azap da miktarı elli bin sene süren bir günde, kullar arasındaki bütün haklar ödeninceye kadar devam eder. Sonunda ya Cennet veya Cehenneme doğru olmak üzere o kula yolu gösterilir." buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Zekâtı verilmemiş atlar ne olacak? denildi. Hz. Peygamber (a.s.): "Atlar üç kısımdır: At bazı kimseler için bir günah, bazısı için ihtiyacına bir perde, bazısı için de sırf hayır ve sevaptır. At, kendisi için günah olana gelince o, atını gösteriş için, övünmek için, İslâm halkına düşmanlık için besler. İşte bu at o kimse için büyük bir vebaldir. At kendi ihtiyacı için bir perde olan kimseye gelince o, atını Allah yolunda bağlar, sonra da gerek hayvanların sırtındaki Allah hakkını (cihat için binmek, bindirmek) gerek muayyen bir Allah hakkı olan zekâtı unutmaz. İşte bu da o kimse için perdedir. At, kendisine hayır ve sevap olan kimseye gelince o, atını Müslümanlar lehine Allah yolunda cihat maksadıyla bağlamıştır. Atı da bol otlu geniş bir sahada veya çayırda beslenirse atın bu bol otlu sahadan veya çayırdan yediği her bir şeyin sayısınca sahibi için muhakkak birçok güzellikler, iyilikler yazılır. Atın gübreleri ve bevilleri sayısınca da sahibi için haseneler yazılır. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir veya iki yüksek yere (yahut bir veya iki mil mesafeye) kadar raks edip neşe ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve gübreleri sayısınca Allah sahibine iyilikler yazar. Bir de hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile Allah o kimse için atının içtiği su damlası sayısınca iyilik yazacaktır." Ey Allah'ın Resulü! Eşekler (deki hüküm) nasıldır? denildi. Resulüllah: "Eşekler hakkında bana bir şey indirilmiş değildir. Ancak bana her hükmü cami, nadir bir vecize olan şu: Her kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Her kim de zerre miktarı bir şer işlemişse onun karşılığını görür ayetleri indirilmiştir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası [sadece Arapça]: 1647 sevili kardeşim bahsini ettiğin ayeti resulullah ne güzel izah etmiş bu hadiste dikkat edilirse mahşer meydanı resmedilmiş ve kim zerre hayır yapmışsa onu görür derken ne anlatılmak istendiği bizzat ilk ağızdan yani hz. resuldan nakledilmiştir.ayrıca benzer bir ayet kehf suresi 49 da vardır.Tefsirine bakılabilir. vesselam... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Evrensel medeni hüküm; "Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ve ceza uygulanamaz." "Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşün zekâtını vermeyenler, Kıyamet günü o altın ve gümüşleri kendileri için ateşten levhalar hâline getirilir; üzerleri Cehennem ateşinde kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla böğrü, alnı ve sırtı yakılır. Bunlar soğudukça azap için yeniden tekrarlanır. Bu azaplandırma, miktarı elli bin yıl olan bir günde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimse, Cennet veya Cehenneme doğru giden yolunu görür (veya kendisine gösterilir)" Ey Allah'ın Resulü (a.s.)! zekâtı verilmeyen develer ne olacak? diye sorulduğunda, "Kendilerinden zekât hakları ödenmeyen her deve sahibi de (bu hayvanların haklarından birisi de su başlarına geldikleri günde sütlerinin sağılması ve fakirlere ve yolculara içirilmesidir) Kıyamet gününde kendisi o develer için düz ve geniş bir sahaya yatırılır. Olduklarından daha iri halleri ile ve onlardan bir tek deve yavrusu da zayi edilmeksizin hepsi onu ayakları ile çiğnerler, ağızları ile ısırırlar." Bu tip işkenceci zihniyetle kendimizi dünya insanlarına kabul ettiremediğiz kadar var. Hızını alamayıp ta, kızgın şişlerle de gözlerini dağlayacağız. 220 volt elektriğe de çarptıracağız. (elektriği bilselerdi eminim derlerdi) Deselerdi bari... Kur'an'da da var bu tip işkenceler. İç organlarını patlatmalar filan. Medeniyete(!) bir bakın lutfen... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Sevgili bilimselci.. Yukarda alıntı yapılan hadisin ravilerini yada kaynağını görmek isterdim.. Her neyse.. Farzedelim sahih hadis.. Evet uran-ı Kerimdede azap edileceğini bildiren ayetler var.. Fakat sanki bunlar dünyada yapılıyormuş gibi bir izlenim uyandırmışsınız.. Onlar yapılacaksa ahiret hayatında yapılacak şeylerdir.. Şunu unutmayınızki.. Allah'ın rahmeti, gazabından çoktur.. Birçok ayetin sonunda "o bağışlayıcıdır", "affedicidir" buyurur.. Ben itaat etmiyim, baş kaldırıyım, isyan edeyim yaratanıma söveyim, o da bana orada çiçekler sunsun öylemi..? Yok öyle şey.. Eğer affetmezse cezamı çekeceğim, çünkü cezayı haketmişim.. Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Hesap günü belirtilmiş;uyarıcı ve müjdeci olan Peygamber gönderilmiş;hesap günü geldiğinde en iyi adalet görülecek ve mükafatlarla,cezalar dağıtılacak işte;siz ister kabullenin ister kabullenmeyin... Ama lafı öyle dolaştırmışsın ki;şimdi bir düşün ahiretteki ceza ile bu dünyada kendi kafamıza göre verdiğimiz ceza bir değerlendirilir mi??? Yani herkese kendi işi güzelse;kime hidayet verileceğini yalnız Allah biliyorsa İslam'a karşı olanlarla savaşmak dışında ne içeriyor;unutma Mekkelilerle savaşın sonunda bugün o "muhteşem" batıda görmeyeceğin iyi muamele yapılmış esirlere... Öylece konuşarak ilişki bulmak daha kolay tabi değil mi!!! Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir €L€KTRO_777 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 sevgili bilimselci herkese tavsiyemdir. karanlıkta yalnız kal.(herkesten uzak)kalbinin vicdanının sesini dinle. onlar yalan söylemez. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Enam 108 Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir. . . . Neymiş işin aslı. Demekki bir kadının bir erkeğin anası olabilmesi için onu doğurması gerekiyormuş. Doğrusuda budur zaten. Yani lafla peynir gemisi yürümüyormuş.Kuran lafla peynir gemisi yürütenlere ne diyor mücadele 2 de Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Peki öyleyse ahzab 6 daki Peygamberin hanımları müminleri analarıdır şeklindeki,çirkin ve yalan söz kime ait. Allaha mı , muhammede mi ?Zira müminleri peygamberin hanımları doğurmadı. Kuranda celiski yoktur,Kuranda celiski var diyerek ayetleri ortaya koyup kendince yorumlayanlarin kendileriyle celismesi yeni degildir.bu asirlardir olan birsey,Kurani yorumlayacak kisinin önce kim olduguna ve kariyerine bakilir,cünkü Kuranda hersey ölcülüdür ve her ayetin bir sebebi vardir,sebebleri gözardi ederek,ayetleri yorumlamak cölde serap görmeye benzer.serap görenlerin hemen hepside cöllerde helak olmuslardir. saygilarla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Zaten çelişki diye nitlendirdiği ayetleri tek tek okudum karşılaştırdım.. Çelişki olmadığını iki bölümde gösterdim.. Diğerlernede devam edeceğim.. Tabi okunursa.. (yukarda) Saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ HİMYATA Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Evrensel medeni hüküm; "Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ve ceza uygulanamaz." Bu tip işkenceci zihniyetle kendimizi dünya insanlarına kabul ettiremediğiz kadar var. Hızını alamayıp ta, kızgın şişlerle de gözlerini dağlayacağız. 220 volt elektriğe de çarptıracağız. (elektriği bilselerdi eminim derlerdi) Deselerdi bari... Kur'an'da da var bu tip işkenceler. İç organlarını patlatmalar filan. Medeniyete(!) bir bakın lutfen... Bak arkadaşım bunları anlatan Allah rasuludur ve o bunun olacağını vaad etmişse haktır elbette olacaktır.Sen Allahın ayetlerini tenkit edip yalanladığın halde Allah senin yaşam hakkını alıpta iradeni feshmi etti.Ayrıca bu yazılan hadisi şerifi tenkit etmeni anlayamıyorum zira bu hadis ''kim zerre kadar hayır işlerse karşılığını görecektir kim zerre kadar şer işlerse karşılığını görecektir'' ayetine yapılan haksız isnata bir açıklama kabilindendir.okursan anlayacaksın zaten.sen ateşi işkenceyi okur okumaz oraya takılıp kalmışsın,konuya bak sen.hem sorarım sana zekatlarını vermeyen ve toplumlumu vahşi kapitalizme iten sistemi yıkan bir dine nedir bu tenkitlerin neden anlamaya çalışmıyorsun.hem kimseye kabullendirme yolunda bir dayatmamız söz konusu değildir bu dini.Allah birdir ve resulude Muhammed aleyhisselamdır diyen herkes bu dinin içindedir ve iman etmekle mükelleftir.sonra iman etmeyen kimseyle bu mevzular tartışılmaz yani.Zira esasta birliktelik yokken furuatta( teferruat ) tartışma yersizdir. Ayrıca , ceza vermeye gelince yukarda da ifade edildiği gibi verilecek karşılık dünyada değil ahirettedir.ve orada din gününü gören herkes susacak ve sadece din gününün sahibi konuşacaktır.şimdi senden o diriliş gününü zihninde canlandırmanı istiyorum .acaba bu söylediğin canilik vahşilik ve medeniyet bilimsellik ifadelerinin kim arkasında durup savunacaktır.olaylara gerçekçi bir bakış açısıyla bakalım lütfen... ve bilimselci nickin var , bu hadisi tenkit ederken ki ben sen tenkit edesin diye yazmadım o hadisi,bilimsel bir bakış açısıyla bakmış olsaydın o hadisin içinde zekat konusu anlatılırken bile gaybi bir işaretle göreceli zaman kavramı anlatılmıştır.görmediysen tekrar bak dikkatlice oku orda miktarı elli bin yıl olan bir günde demektedir... bilim bu konuya henüz vakıf olmuşken resulullah 1400 sene evvel bu konuyu bir işareti gaybi ile haber vermiştir.ve bu sadece başka bir konu anlatılırken o anlatılan konun içinde geçen bir ibaredir . buna benzer başka hadisler ve ayetlerde vardır.zamanın bizim yaşadığımız dünyadaki akış hızıyla yıldızlardaki hızı aynı değildir görecelik hakimdir bu konuyu bildiğini düşünerek tafsilata girmiyorum.ki sen hadisin nihai mesajını dikkate al bak sosyal bir sorunun halli yönünde ne güzel çözüm yolları sunuyor.evet zekat meselesini incelemeni tavsiye ederim.ayrıca bütün hukuk sistemlerinde caydırıcı cezalar vardır.Allahın korkutması ihtar etmesi sayesinde nice insan suç işlememektedir...buda ayrı ve uzun bir konu...lütfen konu bütünlüğünü bozmayalım arkadaşım. xlark kardeşim bu hadis sahihtir Sahih-i Müslim'deki hadis numarası 1647 lazımsa orjinal arapça metninide verebilirim.ravileri sağlam olmasa sahihi müslime alınmazdı ... vesselam... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ haksöz Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Hello aleykum Şimdiye kadar örneklerini verdiğim çelişkili olan ayetlerin aksini iddia edebilecek, çürütebilecek bir babayiğit çıkmamış çıkamazda zaten.Yapılan itirazlar; yok efendim cımbızlama imiş, yok efendim çelişki yokmuş, kuranı anlamak için bilmem hangi şartlarda indiğini bilmek lazmmmış gibi bir sürü alakası olmayan kıvırmalardan ibaret İsra 111. Ve kulil hamdü lillahillezı lem yettehız veleden ve lem yekün lehu şerıkün fil mülki ve lem yekün lehu veliyyün minez zülli ve kebbirhü tekbıra İsra 111 Ve de ki: "Övgü, ALLAH'adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur." O'nu alabildiğine Yücelt Meallerde veli dost manasında kullanılsada bu anlam yanlıştır.Dost anlamında kullanılar kavram halil dir Nisa 125. Ve men ahsenü dınem mimmen esleme vechehu lillahi ve hüve muhsinüv vettebea millete ibrahıme hanıfa vetetehazellahü ibrahıme halila 125- İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti. Veli, velayet yaptırım gücüne sahip olan bir kavramdır. Bunun içinde zaten cocukların 18 yaşına kadar hukuken söz sahibi, anne ve babasına veli denir Yunus 62. E la inne evliyaellahi la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun Yunus 62- Dikkat! Allah'ın velileri üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar Hani allahın velisi yoktu. Demekki varmış.İşte apaçık bir çelişki daha Devam edecek Öncelikle belirtilmesi gereken Kuran'ın her çağdan, her türlü insan grubuna hitap eden bir anlatıma sahip olmasıdır. Okuyan kişinin bilgi ve kültür seviyesi ne olursa olsun Kuran herkesin anlayabileceği gibi açık, anlaşılır bir dile sahiptir. Bir ayette Allah Kuran hakkında şöyle bildirir: Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık... (Kamer Suresi, 22) Kuran'da bu kadar kolay anlaşılır bir üslup olmasına rağmen, hiçbir yönden Kuran'ın taklidi mümkün olmamıştır. Allah'ın Kuran'ın benzersizliğine dikkat çektiği ayetlerden bir kısmı şöyledir: Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. (Bakara Suresi, 23) Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 38) Kuran'ın mucize kelimesi ile nitelendirilmesinin sebeplerinden biri, yukarıdaki ayetlerde vurgulandığı gibi insan çabası ile bir benzerinin yazılamamasından kaynaklanır. İşte bu imkansızlık ne kadar büyük olursa, mucize de o denli büyüktür. Dolayısıyla Kuran'ın üslubunun yüzyıllardır milyarlarca insan arasından, tek bir kişi tarafından bile taklit edilemez oluşu, mucizevi yönünün ispatlarından biridir. F. F. Arbuthnot, The Construction of the Bible and the Koran (İncil ve Kuran'ın Yapısı) adlı kitabında, Kuran hakkında şu yorumda bulunmuştur:(himyata ) Kim demiş taklit edilemez olduğu.Çokmu zor yani Kopyacılar suresi İnsanları haksızlıktan koruyan, doru yola iten Tanrı adına 1. Ya Muhammed, biz seni onlara dürüst ol diye gönderdik 2. Onlar sana inanmadılar ama Allah en iyisini bilir. 3. Ağaçtaki yaprağa, Yerdeki toprağa Salkım, salkım kiraza Çorbadaki kekiğe andolsun ki sen onlara doğrusunu verdin. 4. Senden önce de onlara doğruyu verenleri gönderdik. Onlar yalancı, sahtekar dediler. Allah en doğrusunu bilendir. 5. Biz Zekeriya’ya da ayetler gönderdik, İbrahim’e büyük varlıklar verdik, İsa’yı kundakta konuşturduk. Doğrusu Allah merhemetlidir, her şeye kadirdir. 6. Onlar Allah resulune inanmayanlardır, çareyi başkalarından arayanlardır. Allah onların ne olduklarını iyi bilir, çünkü Allah her şeyi iyi bilendir. Ama onlar yine bildiklerini okur, sana kötü söylerler. Onları cehennem bekler ama onlar bundan gafildir. Bizim senin aracılığınla gönderdiklerimize kötü dediler, bunlar yaramaz dediler, sahte dediler. 7. Onlar için bir çok kötü bir yer hazırladık. Onlar orayı bilseler Allah resulune böyle davranmazlardı. Allah, her şeye kadir, insanları doğru yola iten dir. 8. Ey Muhammed, sana yalancı diyorlar, seninle ilişkiye girmesinler diye insanları kışkırtıyorlar. Bilmezler ki onları sonunda büyük bir azap bekliyor. Allah en iyi bekleyendir. Tefsiri: Bizim 3 sokak ileride Pakistanlı Muhammed’in küçük bir bilgisayar aksesuar dükkanı var. Bu Muhammed kendine vahy geldiğini söylüyor, bayağı inananları da var ama ekmek parası için dükkan çalıştırıyor. Günün birinde müşterisinin birine ‘Kingston’ markalıdır 512 MB RAM satmış. Sattığı mal arızalı diye müşterisi malı geri vermek istemiş, bizim Muhammed hiç o taraflı olmayınca, müşteri sövüp siymiş, Muhammed’e sahtekâr, dolandırıcı diye hakaret etmiş ve RAM’i masaya çarparak başka bir dükkândan başka bir RAM almış. Bunun üzerine Allah, Muhammed’e vahiy gönderiyor ve Allah’ın sözlerine uygun olarak sattığı RAM’i inkar edenleri ne cezası beklediğini bütün müminlere ibret olsun diye bu ayeti göndermiştir. İmam Şakşubendi İbn Ram hazretlerinin (Takunyalı Ramcı diye de bilinen) İhyau ram eserinde şöyle söylemekte: Allah resulü Muhammed sağlam bir RAM sattığı halde ona (haşa) sahtekar dediler. Surenin 6. ayetinde resule sahtekar diyenlerin cehennemlik olduğu iması verilmiştir. Ayette geçen ‘gafildir’ sözcüğünden anlaşılmakta ki, eğer onlar cehenneme gideceklerini bilselerdi, RAM’i masaya çarpıp, resule sahtekâr demezlerdi. Resulün Allah’ın gönderdiği ilham ile sattığı RAM asla (hâşâ) bozuk olamaz. Çünkü resule bu RAM’i sat diyen bizzat Allah’tır ve Allah asla (hâşâ) yanılmaz. Allah’ın yanılmazlığına dair delil ise bizzat 4. ayetten anlıyoruz. RAM bozuk diye masaya çarpıp giden kâfir, nasıl kullanılacağını bilmediği bir malı alıp kendi ahmaklığı yüzünden resule çatmaktadır. Fakat surenin bütününden anlaşılacağı gibi, Allah’ın resule yanlış bir RAM sattıracağı mümkün değildir. Resulün bu müşterisi, resulü rencide etmek için bu ahlaksızlığı yapmış olduğunu, Allah’ın ayetlerini inkâr eden bir kafir olduğunu yine surenin bütünündeki ifadelerden anlıyoruz. Bu hadisten yola çıkarak satın alınan RAM bozuk denilemez. Gerçi surede adı geçen RAM kesin olarak Allah tarafından resule bizzat gönderilendir ve bugün satılan RAM’lerin hepsi de Allah tarafından gönderilen değildir. Ancak hangi RAM Allah tarafından gönderildi, hangisi gönderilmedi diye ayırt etme olanağımız olmadan, müminin bilmeyerek günaha girmemesi için, aldığı RAM bozuk olsa da bunu geriye vermemeli. Çünkü geriye verdiği RAM eğer Allah tarafından doğru olarak gönderilmiş biri ise, mümin günah işlemiş olur ve, Allah korusun, cehenneme gider. RAM, bilgisayar aksesuarı olduğundan, diğer bilgisayar aksesuarı olan fakat hakkında ayetler olmayan parçalar için de aynı hükümler geçerlidir. Bu kanıya İslam âlimleri icma yoluyla kıyas yaparak varmışlardır. Çünkü suredeki fiilden daha önemli olan anlama bakmak gerekir. Çünkü resulün masasına RAM bozuk diye çarpan, bunu RAM için değil, resulü rencide etmek için yapmıştır. Her türlü bilgisayar aksesuarını bozuk diye geri vermek her defasında resulü rencide etmek istenen fiili hatırlatacağından, bundan kaçınmalıdır, en iyisi hiçbir söz söylemeden yeni bir aksesuar almalı. Tabii ki Allah daha iyi bilir. İNTİKAM SURESİ. 1. biz değilmiyiz size bu canı veren 2. almasınıda en iyi biliriz. 3. dedilerki "bu muhammed delidir" üzüm üzerine andolsunki o deli değildir. 4. muhammedin üzerine and içerimki o sözler muhammede değil bana aittir. onun hiçbir sucu yoktur. 5. şüphesizki allah en iyi gören ve bilendir. 6. deki; aranızdan haksöz denen bir kafir bu kuranın benzerini yazdı. 7. siz o kafiri bana bırakın. ona en iyi işkencelerinizi uygulayacağız. çünki beni yalancılardan yapmıştır. 8. o kafiri karşımızda iken bir görsen. çaresizlik içinde titrerken. o azabı tatarken cehennemimde. sizlerede artık o azabı seyretmek düşer. ama tövbe ederse allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir. sadakallahhulazimi. ODUN suresi 1.Güneş’in odunu bitince 2.Onu alevlendirecek maden bitince 3.Güneş gözden kaybolunca 4.Gök kararınca 5.Ey Muhammed, de ki; Cehennem sıcağı onları yutarken, dağlar ilahi ateşten kaynarken, o zaman hakikati anlayacaklar ve pişman olacaklar. Göğün sekiz katı yok olurken, ortalık alaca karalık olurken, ağaçların yaprağı bahar’da kururken anlayacaklar rabbim nelere kadirmiş. Allah her şeye kadir olandır. 6.Bizim sözlerimize inanmayanlar füzyon ateşinde yanacaklar, sen füzyon ateşi nedir bilirmisin? Onları sonunda cehennem bekliyor. Allah’a inanan müminleri yeşil bahçeler, kilo aldırmayan hamburger ağaçları, kafir malı olmayan cola, mümin icatı whisky ırmakları bekliyor. Onlardan kanasıya yiyecekler, içecekler, onlara helal kıldığımız 90-60-90lar hizmet edecekler. 7.İki taş birbirine vurunca çıkan kıvılcımda, bilen için Allah’ın hikmeti vardır. Akıl sahibi olanlar buna inanır. İnanmayanlar gözleriyle görseler, bunlar masal derler. Allah, her şeyi en iyi bilendir. Not: Surenin 7. ayeti, peygamber efendimiz sav. bundan 1400 yıl önce insanların roketlerle uzaya gideceğini bilmişliğini ispat ediyor. Buradaki 'iki taşın birbirine vurunca çıkan kıvılcımda bilen için Allah'ın hikmeti vardır.' demek, insanların bir gün ateşin sayesinde bir hikmete kavuşacağını haber eder. Uzay araçlarının iki ayrı maddeden oluşan yakıtlar kullandığını göz önüne getirirsek, iki taşın birbirine vurmasını anlarız. Kıvılcım olarak ortaya çıkan enerji, roketlerin arkasından çıkan ateşe açıkça işaret etmekte. Hikmet işte buradadır. Peygamber efendimiz sav. 1400 yıl önce bu sırrı bilmiş çünkü Allah, akıl sahibi olanlar için hikmet var diyor. En akıllı insan peygamber sav. dır. Gözleriyle görseler bile inanmayanlar sözlerinin, bugün hala insanların ay'a gittiğine inanmayan insanların var olması sayesinde şüphe götürmeyecek bir şekilde kanıtlanmıştır. 1400 yıl sonra insanların ay'a gideceği bilinmiş olduğu gibi, bunu inkâr eden insanlarında olacağı bu ayet'te açıkça belirtilmiş. Ayrıca, Allah'ın her şeyi en iyi bilen olduğu bir kez daha bu ayet sayesinde delillerle kanıtlanmıştır. rahman ve rahim olan allahın adıyla. Kadın suresi 1. resulüm deki: biz her erkeğe 4 kadın verdik halamı bana iman etmeyeceksiniz. 2. yoksa benden daha vazla veren başka bir allahmı var. 3. yok iş onların sandığı gibi değildir onlara 4 değil 400 karı bile versen onlar yinede iman etmezler. 4. senin sol cinselliğinin üzerine yemin olsunki onlar asla iman etmeyecekler. çünki rabin onların gözlerini kör etti. onları saptırdı allah kimi saptırısa onu artık yola getiren olmaz. o herşeye gücü yeten herşeyi hakki ile bilendir. 5. içlerinden bazıları sana 9 yaşında bir bakireyi nasip ettiğimiz için çok kızdılar. deki: size ne oluyor yoksa kıskandınızmı. yok iş onların sandığı gibi değildir onların çokları bilmiyorlar. 6. dedilerki muhammedi nasıl evletlığının karısı ile evlendirirsin. onlar anlamaz cahillerdir. o allahki dilediğini yapar. ona engel olacak kimdir? 7. resulüm sen onlara bakma onlar sapıtmış bir topluluktur. sen sana verdiklerimiz ve vereceklerimizi düşün. biz onları bu kısa vakitte bıraktık sonra dönüşleri bizedir. 8. düşünmezlermi sana bir bayan değilde bir oğlanmı verecektik. işte allah böyle misaller vererek onları. şaşırtır. o herşeyi saptıran herşeyi yamultandır. 9. biz bunlar gibi pek çok nesli helak ettik. onlarda bunlar gibi beni yalanladılar. ama biz onların üzerine gönderdiğimiz rahman ve rahim olan allahın adıyla. sex suresi. 1. resulüm deki: biz her erkeğe 4 kadın verdik halamı bana iman etmeyeceksiniz. 2. yoksa benden daha vazla veren başka bir allahmı var. 3. yok iş onların sandığı gibi değildir onlara 4 değil 400 karı bile versen onlar yinede iman etmezler. 4. senin sol ta...ağının üzerine yemin olsunki onlar asla iman etmeyecekler. çünki rabin onların gözlerini kör etti. onları saptırdı allah kimi saptırısa onu artık yola getiren olmaz. o herşeye gücü yeten herşeyi hakki ile bilendir. 5. içlerinden bazıları sana 9 yaşında bir bakireyi nasip ettiğimiz için çok kızdılar. deki: size ne oluyor yoksa kıskandınızmı. yok iş onların sandığı gibi değildir onların çokları bilmiyorlar. 6. dedilerki muhammedi nasıl evletlığının karısı ile evlendirirsin. onlar anlamaz cahillerdir. o allahki dilediğini yapar. ona engel olacak kimdir? 7. resulüm sen onlara bakma onlar sapıtmış bir topluluktur. sen sana verdiklerimiz ve vereceklerimizi düşün. biz onları bu kısa vakitte bıraktık sonra dönüşleri bizedir. 8. düşünmezlermi sana bir bayan değilde bir oğlanmı verecektik. işte allah böyle misaller vererek onları. şaşırtır. o herşeyi saptıran herşeyi yamultandır. 9. biz bunlar gibi pek çok nesli helak ettik. onlarda bunlar gibi beni yalanladılar. ama biz onların üzerine pişmiş çamurdan taşlar atan ebabiller gönderdik. Bak görki rabbinin intikamı nasıl dehşetli olmuş.İşte rabbin olan allah budur. 10. biz dileseydik elbette onları hidayete erdirirdik ama hiç düşünmezlermi o zaman cehenneme kimi atacaktık. onlar aklını işletmeyen bir topluluktur. sadakallahhülazimi.. YALAN suresi İnsanları haksızlıktan koruyan, doğru yola iten Tanrı adına 1.Biz İbrahim’i Mısır kavimi’ ne denemek için gönderdik. Aklı olanlar için bunda ibret vardır. 2.Dedik ki, Ey İbrahim, senin canını, eşin Sara’nın canını korumak için sana yalan söylemeyi mubah kıldık ki bilesiniz rabbin her şeye kadirdir. Sonra İbrahim ve eşi Sara’yı Mısır’a gönderdik onları imtihan ettik. Şeytan’ın atına binmiş müşrikler Sara’nın beşeri güzelliğine vuruldular, rabbinin sözlerine uymadılar. Onlara ayrılmış büyük ceza vardır, onlar cehennem ehlinden olmuşlardır. 3.Ey Muhammed, sana istediğin kadını helal kıldık, istediğin kadar helalliklerinden kendine al. Bütün kainatı senin için yarattım, senin şerefine yıldızlarla döşedim, melekleri ve insanları ve kainattaki her şeyi sana salat getirsinler diye yarattım. Sana her şey helaldir, habibim. 4.Sonra o ahlaksızdır dediler, oğlunun karısını aldı dediler. Bilmezler mi bizim ayetlerimizi? Bilmezler mi Allah her şeye kadirdir, merhametlidir? Bilmezlermi senin kalbini bizim alevlendirdiğimizi? Sana helal kıldığımız nimetleri nasıl da inkar ederler. Akıl sahibi olanlara bu sözlerimizde nimet vardır. 5.Firavun azmıştı, Sara’ya şehvetle baktı gözü çıkasca. İbrahim rabbine sığındı, sabır etti. Biz onu büyük varlıklarla mükafatlandırdık. Allah sabreden kulunu sever. 6.Firavun İbrahim’in karısı Sara’yı kendine zevce etti, Sara isyan etmedi ve rabbine sığındı, biz onu bununla imtihan ettik. Allah her şeyi iyi bilir. 7.Firavun İbrahim’e bol zenginlik verdi, onları biz verdirdik. İbrahim sabredenlerdendi. Sonra Firavun çok kızdı, nasıl olurda zevceni benim koynuma girmesine izin verirsin dedi. Bilmiyordu ki biz onları imtihan ettik. Onlar için cehennem hazırdır. 8.Biz onları çok rızıklandırdık, bol mallar verdik. Firavun ebediyen cehennem ateşinde yanacak, onlar için kurtuluş yoktur. Allah’ın imtihanına karşı geldiler. 9.Ey Muhammed, sana dil uzatıyorlar, zevceni sana yakıştıramıyorlar. Kafirler bilmez ki bizim sana her kadını helal kıldığımızı, seni cennete girmeden evvel cennet ödülleriyle mükafatlandırdığımızı. Onlar Allah’tan daha iyi mi bilecekler sanıyorlar? Hepsi de cezalarını alacaklardır. 10.Dağların eridiğinde, ırmakların kuruduğunda gözlerinin perdesi açılacak ama çok geç olacak. Onlar Allah’ın lanetli kullarındandır. Nuh aleyhisselam a karşı geldiler ve sonra onları helak ettik. Nuh’un eşi cehennemde ebediyen yanacaktır. 11.Haksözün, gözü kör olsun, oldu da. Nasıl olur da bizim ayetlerimzi kısıtlı aklıyla anlatmaya kalkışır? Ona cezaların en büyüğü kesildi. Ebediyen cennette hizmetçi olarak kalacak fakat cennet nimetlerinden ona nasibimiz yoktur, müminlerin istediğini yapacak. Kalpten inanan mümine bunda sonsuz ibretler, nimetler vardır. Allah merhametlidir, bağışlayandır. 12.Ey Muhammed, İbrahim’e kardeşi Sara’yı helal kıldık, canını kurtarmak için Firavun’a karısını vermesini emrettik. Şimdi sana müminlerin anası Ayşe’yi ve teyze kızın Zeyneb’i helal kıldık diye seninle alay ediyorlar. Oğulluğunun karısını aldı diyorlar. Onlar nasıl da fitne yapanlardır. Bizim ayetlerimizi nasıl da inkar ediyorlar. Andolsun onları cehenneme odun olarak sokacağım. Allah resulüne nasıl da çamur atıyorlar. Allah en iyi çamur atandır, her şeye kadirdir. 13.Davut’a Betşaba’yı helal kıldık ve evlendirdik. Sana her şey helaldir, habibim. 14.Peygambere uyan müminleri cennet bahçeleri bekliyor, onlar sonsuza kadar orada kalacaklar, gılman’lar onlara ebediyen hizmet edecekler. Allah en dorusunu yapar. Tefsir: İbrahim’in eşi Sara ile Mısır’a gelmesini anlatan ayetlerdir. Peygamber sav. Ayşe anamızı zevce aldıktan sonra inmişlerdir. Müşriklerin saldırısına maruz kalan peygamber sav. çok üzülür ve Allah cc. çok sevdiği peygamber’ e(sav) bu ayetleri gönderir. Olağan hallerde yalanı yasaklamış Allah, burada can güvenliği durumunda yalanın mubah olduğunu İbrahim peygamber vesilesiyle bizlere bildiriyor. Kendi eşini hiç kimse başka erkeklerle paylaşamayacağı gibi İbrahim peygamer de paylaşmak istemezdi. Allah’ın (cc) emri üzere ve ona sonsuz itaat içinde kullara sabır açısından ibret olmak için Mısır Firavunu’nun eşi Sara’yı zevce olarak sarayına almasına müsaade etmiştir. Burada İbrahim peygamberin Allah için gösterdiği büyük fedakarlık asıl ibrettir ve bunun delili bizzat ayetin kendisidir. Allah cc. bizlere bu ayetlerle, can güvenliği için yalanın mubah olduğunu anlattığı gibi aynı zamanda onun emirlerine itaat etmenin sonunda mükâfatlar olduğunu anlatıyor, nitekim müşrik olan Firavun bizzat İbrahim peygambere büyük zenginlikler veriyor. Bu ayetten aynı zamanda müşriklerin malının müminlere helal olduğunu da açıkça anlamaktayız. Bu surenin müminler için başka bir önemi ise, peygamberler Allah’ın helal kıldığı her kadın ile evlenir, hatta evlenme zorundadır diyebiliriz çünkü Allah cc nin lütfünü geri çevirmek kafirliktir. Sara anamız İbrahim peygamberin, baba bir ana ayrı kardeşidir fakat o zamanlar mümin sayısı çok az olduğundan ve yoksa İbrahim peygamberin evlenebileceği mümin kadın olmadığından Allah cc. İbrahim peygambere kız kardeşi Sara ile evlenmeye müsaade etmiştir. Ayette buna isnad ederek peygamber sav. İçin önemli haberler var. Peygamber Zeyd İbn Harise’nin eski eşi Zeyneb anamızla evlenmesi müşriklerin ‘Muhammed, oğlunun karısını aldı’ laflarına sebep olmuştur. Peygamber sav. Oğulluğunun karısını almamıştır çünkü Allah cc. başka ayetlerle İslam’dan, müşriklerin bir geleneği olan evlatlık müessesini kaldırmıştır. Böylece Zeyneb anamız her hangi bir kadın gibi peygambere düşer olmuştur. Allah’ın yazdığı bir zevce’nin neden daha önce birileriyle evlendiğini soranlar olmuştur fakat buradaki hikmeti görmeden bunu anlamak mümkün değildir. Şöyle ki: Bir kadın ve erkek eğer Allah tarafından birbirine yazılmış ise bunu Allah’tan başka hiçbir kuvvet değiştiremez ve mutlaka Allah’ın dediği olur olduğunu müminlere ibretle anlatmak içindir. Müminler bu ayetle bilirler ki, Allah’ın dediğinden başka bir şey olmaz. Yüce peygamberimiz sav. Ayşe anamızı dokuz yaşında gerdeğe aldığını sahih hadislerden biliyoruz. Allah’ın yanılamaz olduğunu bildiğimize göre burada da bir hikmet vardır. Allah bize çok şeyleri ayetleriyle bildirmiştir fakat her şeyi bize bildirmemiştir. Allah hükümlerinin evrenselliği ışığında bu hikmetin daha çok ileri bir zamanda ortaya çıkabileceği olasılığını da hiç unutmamak gerekir. Davut peygamber’in Betşaba ile evliliği de onun zamanında saldırılara yol açtı. Tevrat’ta Davut peygamberin Allah tarafından cezalandırıldığı yazmakta fakat tahrif edildiği ayetle kesin olan bir Tevrat’ın ifadelerine çok temkinli yaklaşmak zorunludur. Can güvenliği söz konusu olunca yalan söylemenin mubah olduğunu, aynı zamanda Allah’ın imtihanını kazanmak için zevcesini müşriklerin koynuna sokmanın, Allah’ın dediğinin mutlak surette olacağının delili olarak bu sure şanlı kitabımıza Allah cc tarafından konulmuştur. Allah istemeseydi surede anlatılan hiç bir şey olamazdı, dolaysıyla surede anlatılan her şey Allah’ın rızasıyla olduğu kesindir. Gözleri kör olsun ayeti hem fiili hem mecazi bir durumu ima etmekte. Kişinin gözleri görmez hale gelebileceği gibi, önündekini göremeyen bir kişiye söylenen ‘kör’ sözcüğü de olabilir. Ayetten kesin anlaşılan, Haksöz, kendi başına Allah kelamını yorumlamış ve çarpıtmış olmalıdır ki, en günahkar kulunu dahi cehenneme atacağını söyleyen Allah, gılman’ı cennete cezalandıracağını söylüyor. Buradan anlıyoruz ki, kim ise peygamber sav. ın çizgisinden sapar, en büyük cezayı hak eder. Allah, en iyisini bilendir. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Abuzettin_morgül Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Kur'anda çelişki yoktur.. tefsirleri, açıklamaları farklı kişiler ve anlayışlarla yapıldığı için bazı konuların anlamı dağılmaktadır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 sevgili bilimselci herkese tavsiyemdir. karanlıkta yalnız kal.(herkesten uzak)kalbinin vicdanının sesini dinle. onlar yalan söylemez. Sayın €L€KTRO_777, Tavsiyene uydum. (inanki) Karanlıkta yalnız kaldım. (herkesten uzak) Ve vicdanımın sesini dinledim uzun uzun. (İki saat (okumaktan vakit ayırdım.)) Söyledikleri, söylediğin gibi gerçekten yalan değildi. Bundan böyle tavsiyene sık sık uyacağım faydalı çıkarımlar elde ediyorum. Teşekkür ederim. Sana borçluyum. Neler mi söyledi vicdanım ?; "Doğru insan olman için her şeyden önce sorgulamalısın." (En başta da kendini,duruşunu,eylemini,Tüm bunlara kaynaklık eden düşüncelerini) "Doğru insan olman için başta ideolojin olmak üzere , özeleştirini sürekli kıl." "Doğru insan olman için inançlı olma. Biraz kuşkucu yanın olsun. İnançler durağandır. Gelişen teknolojiyle uyumlu kültürlere ayak uyduramazsın." "Doğru olmak için insan sevgin şart, vazgeçmeyeceksin." "Çıkarlarının zedeleneceğini bilsen bile adil olmak zorundasın." "Aydın ve özgürlükten yana olmalısın." "Yaşamındaki talihsizliğinin diyetini topluma ödetmeyi düşünmeyeceksin." "Emeğin ve emeğinin değerini bilmelisin." "Yeri geldiğinde nefsinin dayatmalarına karşı çıkıp , insan'ı kullanmayacaksın." "Doğru insan kendi huzurunu , toplumun iyiliğine feda edendir." "Doğru insan, farklı düşünen ve inananlarla ortak insani değerlerde buluşandır." "Yöntemin asla şiddet ve kıyıcılık olmamalıdır." "Doğru insan gerçeklik karşısında romantik körlükte ısrar etmeyendir." "Doğru insan koşullar gerektiğinde egemen gücünden vazgeçmesini de bilmelidir." "Doğru insan tüm insanlığın inanç ve kimliğine en az kendisininki kadar saygı duyandır." "Doğru olmayı inançlardaki gibi ödüllenmek için değil, insani değerlerin için kabullenmelisin." dedi. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Vicdanın çok doğru şeyler söylemiş... İnsan olmanın erdemi zaten bunlarda gizli, kendi çıkarların için hiç bir inancı, hiç bir ideolojiyi, hiç kimseyi kullanmamaktır insani erdem... İnanç konusunda ise seninle biraz farklı düşünüyoruz. Bu saydığın erdemler bir insanın inançlı ya da inançsız olmasına bağlı değil. Bunlar o insanın kendi içsel gelişimi ile alakalı. Bunu yakalayanlar malesef az bulunuyor. Bu erdemleri gösteremeyen sözde inananlar yüzünden malesef inançta yara alıyor. Ama yukarıda da söylemiştik ya kendi çıkarların için hiç bir şeyi kullanma. Sence kullananlar az mı? Samimiyetle ifade etmeliyim ki asla sonsuz bir cennet hayali kurarak iman etmiyorum. Bu konuyu algılamıyor beynim. Ben Allah'ı sevmenin tadına varmışım, ben demekten haya ederek söylüyorum ki ben cennet vaadiyle inanmış değilim. Bunu anlatabilmem için onu yaşamak lazım. Selamlar Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ haksöz Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Nisa 51- "Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, "Bunlar, müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar. Nisa 52- Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. Beyyine 6 Ehl-i Kitap (Yahudiler, Hiristiyanlar, vs...) ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İste halkın en serlileri onlardır". Al-i İmran 19 Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur Al-i İmran 85 Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. Şimide bu ayetlerle çelişen ayet Bakara. Ayet -62. Su bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiilerden Allah'a ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik is yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar. Hani allah katında hak din islamdı ve islamdan başka din arayanlardan kabul edilmeyecekti.Bir taraftan ehli kitap lanetli ve cehennemlik ilan edilirken, diğer tarfaftan yıldızlara tapan sabiiilerden tutunda yahudi ve hiristiyanlara varıncaya kadar her din mensubu cennetlik oluyor. ================================================================= Bakara 256 Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir. Tevbe 29- Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde Allah'a, ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (islamı) din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar öldürün. Hani dinde zorlama yoktu. bal gibi varmış =============================================================== Enam 107 Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. Sen onların vekili de değilsn. Yunus 108 De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. İsra 54 Rabbiniz, sizi en iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak göndermedik Şimdide çelişen ayetler Enfal 65 Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kafir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Tevbe 73 Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir! Tahrim 9 Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür! devam edecek Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Haksöz Arkadaşım, Yaptığın şey çok insandışı bir hareket... Bakın bir dine inanmayabilirsiniz... inanmamakta, kendinizce yerden göğe kadar haklı da olabilirsiniz, ancak bu size o inançla dalga geçme hakkını vermez. Yaptığınız şey sizin kişiliğinizin ne kadar *** olduğunu gösterir mahiyettedir. Biz burada kimsenin inancına bişey demedik. Hatta herşeye rağmen sizin inancınıza da birşey demiyoruz... en azından saygılı olma onurunu gösterebilirdiniz, ancak siz bunu da yapamıyorsunuz... Söylediğiniz şeyler kesinlikle bilimsel değilidr. Hiç bir Din Alimi, yada aklı başında hiç bir Gayri müslim din Bilgini dahi Kur'an-ı ve İslam'ı sizin ele aldığınız gibi ele almamıştır. Sizin yönteminiz öncelikle son derece bilimden uzak ve son derece adicedir. Amacınız gerçekleri ortaya çıkarmak değil, İslamı kötülemektir. Kafanızdan güya onlarca ayet yazmışsınız, ancak Kur'an-da bahsedilen "Onlarda Böyle Ayetler Getirsinler" tümcesi, sizin ******** ****** manada değildir... Her aklı başında insan, Hz. Muhammed döneminde de sizin yaptığınızı yapabilmekte idi. Bilindiği gibi üç aylarda, Arabistan'da panayırlar kurulur ve şairler bunun gibi onlarca güzel şiir ve yazılar yazarlardı... Kur'anda belirtilen şey bu değildir. özü daha farklıdır. Ancak bunu size anlatma gayretine düşmeyeceğim, çünkü sizin ne olduğunuz ortadadır... Eminim ki yazdığınız şeylerin ne kadar Bilimdışı olduğunu gördüğünüz için bunu yapma yoluna gittiniz... Ben sadece şu soruyu soruyorum "Siz Neye İnanıyorsunuz? İslama Bu Kadar Düşman Eden Nedir Sizi?" ve şu var ki "O Kadar Din Bilgisine Sahip Olduğunuzu İddia Ediyorsunuz, Hiç mi Haberiniz Yoktur ki, Dini Araştırma Yapmak Bir Yola-Yordama, Yönteme ve Sisteme Bağlıdır. Ve Hiç mi Farketmiyorsunuz Siz Bu Yöntemlerden Tamamen Ayrısınız.". İkimizin bu görüşeri arasında Tarafsız Olacağını Umduğum kimseleri Hakem Olarak Görmek İstiyorum... Bilime güvenen ve inanan kimseler, umuyorum ki, herhangi bir dine inanmasalar bile, Dürüst olma cesaretini gösterebileceklerdir... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ haksöz Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2006 Vicdanın çok doğru şeyler söylemiş... İnsan olmanın erdemi zaten bunlarda gizli, kendi çıkarların için hiç bir inancı, hiç bir ideolojiyi, hiç kimseyi kullanmamaktır insani erdem... İnanç konusunda ise seninle biraz farklı düşünüyoruz. Bu saydığın erdemler bir insanın inançlı ya da inançsız olmasına bağlı değil. Bunlar o insanın kendi içsel gelişimi ile alakalı. Bunu yakalayanlar malesef az bulunuyor. Bu erdemleri gösteremeyen sözde inananlar yüzünden malesef inançta yara alıyor. Ama yukarıda da söylemiştik ya kendi çıkarların için hiç bir şeyi kullanma. Sence kullananlar az mı? Samimiyetle ifade etmeliyim ki asla sonsuz bir cennet hayali kurarak iman etmiyorum. Bu konuyu algılamıyor beynim. Ben Allah'ı sevmenin tadına varmışım, ben demekten haya ederek söylüyorum ki ben cennet vaadiyle inanmış değilim. Bunu anlatabilmem için onu yaşamak lazım. Selamlar İnsan olmanın erdemi zaten bunlarda gizli, kendi çıkarların için hiç bir inancı, hiç bir ideolojiyi, hiç kimseyi kullanmamaktır insani erdem Gerçekten ayakta alkışlanacak bir söz. Peki bu istisnasız herkes için geçerli değilmi. ? Kerameti kendiden makul kutsallaştırılmış kişiler söz konusu olunca neden hemen çark ediveriyor,iftira ve hakaretle suçluyorsunuz ? Onbinlerce asırdan beri her toplumun şu veye bu şekilde din ve tanrı inançları vardı.Kimisi güneşe, kimisi aya, kimileri yıldıza tapıyordu hiç önemli değil. Kendini paygamber ilan etmeden önce hatice ile evli olan ve hatice ölünceye kadar başka bir eşi olmayan , onun ticari işlerini yürüten muhammed, kırk yaşından sonra hangi çıkarları için arapların zaten ver olan el ilah (ellah) inacını kullandı. Ve bu inancı kullanarak neden kuran adında bir kitap yaratttı ? Muhammed, ticaret kervanlarıyla yaptığı seyahatler sırasında bir çok kültürle karşılaşmış ve dinler konusunda uzman denecek kadar bilgi edinmiş bir insandır. İncil ve tevratta kıral peygamberlerden bahsedilir. Mesela süleymanın o muhteşem salnatatı elbette ki muhammed cezb edecektir Lütfen, kurandaki kıssallar ile tevratın bir karşlaştırmasını yapın ve göreceksiniz ki motamot aynısı Diyar diyar gezip dolaşmaktansa, bu kadar zorluklarla para kazanmaktansa, kendini peygamber ilan edip kestirmeden saltanat sahibi olmak düşüncesi çokmu olanaksız ? Kuradan enfal; savaş ganimetleri hakkında mustakil bir sure var. Peki buna ne diyeceksiniz. Peki öyleyse muhammedin haticenin ölümünden sonra çok eşliliğine ne diyeceksiniz ? Ayetlerle sabit. Maddi ve cinsel çıkarları için, insanların tanrı inancını kullanıp, savaşlarla bunu dayatmanın neresi erdem söylermisiniz ? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.