Mustafa (film) ayrıntısı...
bu konu icin dogru yer oldugundan emin değilim ama sanırım filmde farkettiğim bir kac ayrıntıyı yazmam gerekiyor.. kimbilir herkes farketmiştir belkide bu yüzden gunlerdir surekli filmle ilgili dusuncelerini anlatıyorlar ama Can Dündarın bir sözü hoşuma gitti... Bu benim Mustafa'm ben böyle gördügüm icin eserimi böyle yaptım dedi.. kimbilir belkide haklıdır.. ama bahsedilen insan taşıdıgı ve ona yuklenilen sıfatlar gözönüne alınınca kişisel anlamda benim demek pek kolay olmuyor. bende kendi yazımı yazmak istedim... Mustafa...
Mustafa adıyla hitap etmek düsünmek bile tuhaf geliyor ama kötü anlamda bir tuhaflık değil bu.. bunu tarif edecek dogru kelimelerim yok belki ama Mustafa sanki Kemal ve Atatürk isimlerinin verdiği resmiyetten sıyrılmış gibi sade ve sıradan bir insanmıs gibi sanki benim veya sokakta hergun yanından gectigim herhangi biriymiş gibi...
filmin ilk sahnesinden bunu hissettiriyor insana.. keske o doğduğu büyüdüğü yerlere son birkez gidebilseydi dedim..o dört mevsim isimli tabloda gordukleri ve hissettikleri..
farklı cümleler ve alıntılarla ustaca kurgulanmıs bir belgesel film, yada bir senaryo uyarlaması... öyle bir hayatı iki saate değil binlerce saate bile sıgdıramayabilrsiniz anlatırken.. sadece alıntılar yaparsınız ve bunları birleştirirsiniz.. bazı bulmacalar vardır. noktaları birleştirirsinz ve ortaya resim cıkar.. bu noktaları dogru sekilde birleştirirseniz anlamlı bir resim ortaya cıkacaktır ama yanlış noktaları secerseniz o zaman ortaya cıkan resminde anlamı olmaz..yada cok farklı bir yerde bulursunuz kendinizi..
film vizyona cıktıktan sonraki iki hafta boyunca nerdeyse butun tv kanallarında butun gazetelerde kose yazılarında tartısıldı durdu.. karsı cıkanlar iyi olmus diyenler ortada kalıp ses cıkarmayanlar... belkide bu yüzden bütün önyargılarımdan sıyrılmıstım iyi ve kötü anlamdaki bütün yargılardan bagımsız... sadece bir film izlemeye gittim.. beyoglundaki kücük bir salonda ve kalabalık sessiz bir grupla sadece izledim... muhteşem müzikler ve gözümün onunden akıp giden siyah beyaz kareler, fotograflar, canlandırmalar.. saatlerce cıkmadan orda izlemeye devam edebilrdim.. kimi zaman şiirsel bir anlatım kimi zaman ince espriler.. ama arada bir durup durup Mustafa'nın agzından söylenen:
-ben de insanım...
bu söz sanki her on bes dakika bir tekrarlanıyor gibi hissettim.. bazen bir fotograftaki bakısında bazen o dönemde cekilmiş siyah beyaz bir filmin karelerinde bazen O'nun agzından seslendirilen bir cumlede...
yalnızlık ve karanlıktan korkması... zaten bir cogumuz da böyle değilmiyiz... bir cogumuz iş hayatında okul hayatında yada aile hayatında yasadıklarıyla defalarca kendisine bende insanım yeter artık demiyor mu?
tarlada kargaları kovalayan kücük bir cocukken de yalnızdı yıllar sonra bir ulkenin kaderini değiştirirkende yalnızdı... kimbilir belkide bunu O secmemişti ama ustlendigi gorevler mecburen diger insanlarla arasına mesafe koymasına neden olmustu ve onun ödemesi gereken bir diyet gibiydi bu yalnızlık.... tüm yasadıklarının bir bedeli gibi... belki de isyanı bu yüzdendi hicbir zaman yüksek sesle dile getirmedigi her zaman icinde bastırdıgı isyanı...
O'da bir insandı sonucta..zaaflarıyla, hatalarıyla, zayıflıklarıyla hırsı öfkesi neşesi ve aşklarıyla bir insan... bu film bunu anlatmaya calısıyordu.. onun szölerinden kücük alıntılarla, yakınlarının tuttugu notlarla, yazılan mektuplar ve cekilen telgraflarla, resmi tutanak ve gazete kupurleriyle, cekilmiş fotograflarla boş bir sayfaya noktalar konmuş ve sonra bu noktalar birleştirilip bir insan silüeti ortaya cıkartılmıs... Kemal Atatürk'ün karsısına Mustafa konmak istenmiş gibi... Aslında son zamanlardaki tartısmalara bakıp ikisi cok farklı insanlarmıs gibi dusunulebilir... hatta aldıgnız ezberden sonra bu filmi izlerseniz ilk izlenim olarak sizde bunu dusunebilirsiniz ama aslında tek bir insandan bahsediliyor hem filmde hem ezberimizde aynı insan...Mustafa Kemal Atatürk...
Filmin bu kadar eleştiri almasının ve ses getirmesinin bazı nedenleri var ve acıkcası benimde dikkatimi cekti... ama üzerinde durupta bir komplo teorisi uretmek biraz gereksiz geldi... boş sayfa üzerine noktalar konurken özelllikle bazı noktalar konunun dısındaymıs gibi hissettim... Atatürk gibi bir önderin insansı yanlarını anlatırken bu sırıtan noktalar insanların kafasında soru isaretleri uyandırdı.. mesela binlerce farklı konularda farklı fikirleri varken bir arada bir kac saniye icinde Mustafa'nın agzından su sozler soylendi...'kürtlere özerklik verilmeli ama ülke sınır bütünlüğü korunmalı...' evet Atatürk böyle bir söz söylemiş olabilir ama filmin o yerinde bu sözün ne işi var diye dusunuyor insan... bir baska yerinde yaklasık bes dakika süreyle meclisin nasıl acıldıgı, acılırken hangi duaların okundugu, özellikle cuma gününe alındıgı bu acılısın ve halifelikle saltanatın kurtarılması icin acıldıgı işleniyor... ve filmin devamında bundan bir kac defa daha bahsediliyor... Evet buda dogrudur buna kimse itiraz edemez... baska bir yerdeki sözde oldukca ilgi cekici... Atatürk konusmasında ' müslüman din kardeşlerim ve kominist yoldaslarımın işbirliğiyle...'
medreselerin kapatılma nedeni icinde medresede egitim alırken yedigi dayagın intkamını aldı gibi bir ifade kullanılıyor ama bu cok ciddiye alınacak bir söz değil gibi.. cunku inceden bir espri oldugunu seziyorsunuz filmi izlerken.. ama filmi izlemeden bu sözü duyarsanız ve okursanız gercekten tuhaf gelicektir bundan eminim... tüm bunların arasında Mustafa anlatılmaya ve hayatından kesitler verilmeye devam ediliyor yine en insancıl yanlarıyla.... filmin sonuna dogru ise bir fransız gazetesinin küpürü gosteriliyor.. zevkine düşkün olan Kemal Atatürk bunun bedeli olarak hastalandı gibi bir ifade kullanılıyor... işte belkide tüm film boyunca en gereksiz ve en yanlıs sahnelerden biride buydu... Bİnlerce farklı gazeteden binlerce farklı makale haber alınabilecekken neden özellikle bu satırlar secilmişti? Atatürk gercekten zevklerinden vazgecemedigi icinmi icki ve sigara kullanıyor ve hasta oluyordu? bütün bir film boyunca bir insanı anlatıcaksınız ve sonunda sanki o filmi siz yapmamıssınız gibi tamamen yanlıs bir ifade kullanıp bütün bir resmi karalıyacaksınız.... Eger can dündar bu sahneyi bilincli bir sekilde filme koyduysa ya bunu kasıtlı yapmıstır yada kendi arastırıp ortaya cıkardıgı filmden hicbirsey anlamamıstır diye düşündüm...
tam bunu düşünürken filmin sonunda mecliste yaptıgı son konusmanın iki cumlesi üzerinde duruluyor ve vurgulanıyor:
'gökten inme gaipten gelme düşüncelerle değil, yaşamın kendisine ait düşüncelerle....' belkide bu iki cumleyi filme koymadan önce o konusmanın tamamını vermeliydi...
Mustafa savaş bitipte ilk defa İstanbul'a geri döndügünde kendisni karsılayan coskulu kalabalık karsısında heyecanlanıp heyecanlanmadıgnı soranlara ise, bu kabalalık birgün aynı coskuyla bizi asmak icin bir araya gelebilir diyordu... belki de bütün bir filmin özeti gibiydi bu söz...
'Beni hatırlayınız...' bu söz ise son 50 yıldır bize diretilen, uygulanıp hayata gecirilmek istenen bir psikolojik baskının, O'nun unutturulmak isteneceginin bir öngörüsü gibiydi... O'nu yaptıklarını ve fikirlerini unutmak demek bu millet icin tarihin sayfalarına karısmak demekti...O yıllar öncesinden bugün olacakları bilmiş uyarılarını ve görevini yapmıstı... O bir insandı.. Ülkesini seven ve ona hizmet eden sıradan bir insan... tek yaptığı sahip olduğu yetenekleri hicbir cıkar gözetmeden üülkesi adına kullanmaktı...kendini harcamak pahasına...
bence filmi izleyin...zaten Mustafa kendini anlatıyor resimleriyle, sözleriyle, görüntüleriyle... sırf bunu görmek icin bile gidilirdi bu filme....
4 Yorum
Önerilen Yorumlar