Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Burak Ozdemir

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    8
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Burak Ozdemir - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

1

İçerik İtibarınız

  1. Burak Ozdemir

    ŞAİRLER ŞEHRİ

    Aşk bu, tanırım kokusundan.. Kelebek ağaçları ile bezenmiş bir eski cumbalı evde, hayaller kuruyorsun bilmeden.. Görmediğin bir adamı anlatıyor yüreğin, dinliyorsun belki gülümseyerek.. Hava da güzel günlerdir nedense.. Deniz daha bir mavi.. Daha da lezzetli annenin yemekleri.. Unutulmuş bir Fransız şarkısı kulaklarında anlamasan da… ‘Sous le ciel de Paris’ Ama daha da anlamlı şimdi bilmediğin her lisan.. Sabahtan akşama tebessümün öpüyor aynaları, ve kitapların kır çiçekleri döküyor sayfa aralarından.. Aşk bu, tanırım kokusundan.. Balkonunda bir kumru keyif çatıyor arsızca.. Gördüğün her dilenci tebessüm ediyor İstiklal’de.. Ve şehir ağlamıyor ne zamandır ahmak ıslatan bir yağmurla.. Ada’ya gidiyor gözlerin, bir kahvaltı masası, şarabın en hası öğlen sıcağında.. Nino’dan bir ayet aşkın en güzeline; ‘Bir kadın bu kadar özlenmez ki, Bir erkek bu kadar sevemez ki’ Ama aşk bu, tanırım kokusundan… Elleri buruş buruş bir nine açıyor her kapıyı sana.. Gülümsemesi saf, birşeyler anımsatıyor çocukluğundan.. Kiraz ağacından sapanlar yapıyor afacanlar, macun yiyorlar bir de seni her gördükleri yerde, rengarenk.. Aşk bu, tanırım kokusundan.. Hava da güzel günlerdir nedense.. Deniz daha bir mavi.. Daha da lezzetli annenin yemekleri.. Ve bir ilahi melodi her an kulaklarında; ‘Bir kadın bu kadar özlenmez ki, Bir erkek bu kadar sevemez ki’ Burak Özdemir
  2. Aşk bu, tanırım kokusundan.. Kelebek ağaçları ile bezenmiş bir eski cumbalı evde, hayaller kuruyorsun bilmeden.. Görmediğin bir adamı anlatıyor yüreğin, dinliyorsun belki gülümseyerek.. Hava da güzel günlerdir nedense.. Deniz daha bir mavi.. Daha da lezzetli annenin yemekleri.. Unutulmuş bir Fransız şarkısı kulaklarında anlamasan da… ‘Sous le ciel de Paris’ Ama daha da anlamlı şimdi bilmediğin her lisan.. Sabahtan akşama tebessümün öpüyor aynaları, ve kitapların kır çiçekleri döküyor sayfa aralarından.. Aşk bu, tanırım kokusundan.. Balkonunda bir kumru keyif çatıyor arsızca.. Gördüğün her dilenci tebessüm ediyor İstiklal’de.. Ve şehir ağlamıyor ne zamandır ahmak ıslatan bir yağmurla.. Ada’ya gidiyor gözlerin, bir kahvaltı masası, şarabın en hası öğlen sıcağında.. Nino’dan bir ayet aşkın en güzeline; ‘Bir kadın bu kadar özlenmez ki, Bir erkek bu kadar sevemez ki’ Ama aşk bu, tanırım kokusundan… Elleri buruş buruş bir nine açıyor her kapıyı sana.. Gülümsemesi saf, birşeyler anımsatıyor çocukluğundan.. Kiraz ağacından sapanlar yapıyor afacanlar, macun yiyorlar bir de seni her gördükleri yerde, rengarenk.. Aşk bu, tanırım kokusundan.. Hava da güzel günlerdir nedense.. Deniz daha bir mavi.. Daha da lezzetli annenin yemekleri.. Ve bir ilahi melodi her an kulaklarında; ‘Bir kadın bu kadar özlenmez ki, Bir erkek bu kadar sevemez ki’ Burak Özdemir www.sarlataninguncesi.com
  3. Bir sahibi vardı bu şehrin.. Bu akasyanın, bu hiç bitmeyen rüzgarın, sokağın sesine karışsa bile duyabildiğim hain martının kanat sesinin.. Yağmura düşman umutlar yeşertse de, bir sahibi vardı gözleriyle fırtınalar koparan o güzel kadının.. Ve yine o sokak.. Gül kokularıyla bezenmiş, balkonlarından komşu camlarına neşe taşıyan, kedileri mutlu, kaldırımları aşkın ayak izlerine evsahibi, ah o en soğuk havada bile güneş kokan o sımsıcak sokak.. Seninle güzelleşen bahçeler, seninle yalnızlaşan, ve senin kokunla büyüyen deniz sesinin. Ve bir sahibi vardı kelimelerimin, şiirlerin, uzun uzadıya melankolik sohbetlerin kendi kendime dertleştiğim. Yağmur geceye inat yağarken yalnızlığıma, bir dost kalemi zorluyor beynimi; ‘Gidişine ağlıyor İstanbul.. Beni terk edip gidişine.. Bu yağmurlar, bu yaşlar.. Hepsi yüreğimin ateşine’ Ve bir sahibi var aslında yağmurumun, benim bile bilmediğim, hatta hiç görmediğim belki de.. Beklediğimden habersiz, bildiklerime aşık, kırılgan, ve kehribar sarısı sularla arınmış, o güzel, o dupduru kadının.. Rakının beyazı aşık gülüşüne. Kahkahası ve tebessümü durduruyor zamanı, ve mekânlar kayboluyor hüznünde.. Ama bir sahibi vardı canhıraş feryadının aşka adanmış, bir sahibi vardı masallarımın, hikayelerimin benim bile bilmediğim bu güne kadar.. Ve bir sahibi var artık bu yüreğin, ve bu en güzel sonbaharın… Burak Özdemir
  4. Basamaklarında ölümün, sıcağı sıcağına ve henüz tatmamışken bir dilberin sevdasını; ‘Aklımdan geçiyorsun kadın.. ‘ Bakmadığım bir göze, ve dokunamadığım ellere yanıyor tüm ruhum.. Dudaklarında hayatım gizlenmiş, farkındayım. Yeşil Cami’nin hemen önünde, çocuklarla oynuyor uzaktan sesin. Bir kelâmlık mesafedesin sanki, ama bir ömürlük bir sohbet vaadediyor Tanrı sana.. Etekleri uçuşan çocuk gözlerin, ve sütbeyaz tenin bana sunulan cennet yadigarı… Aklımdan çıkmıyorsun kadın.. Durup dinlenmeden seni anıyor bu şarlatan. Durup dinlenmeden anlatıyor seni sokaklara.. Yorgunluğum bir savaş baltası aslında aşka direnen, titremem zaman zaman, sana duyduğum hasret.. Ve biliyorum herşeye rağmen bir gün gideceğini belki de hiç gelmeden.. Ve belki de bu yüzden her şafakta ‘Aklımda ölüyorsun kadın.. ‘ Burak Özdemir RABARDA
  5. Eteğinden güller döküldü sabah sabah.. Kırlangıçlar kanat çırptı, dağıldı demli çayın kokusu tüm odaya.. El işlemesi bir yatak örtüsü ve bir de lambalı bir radyo onaltısından bugüne kalan tek hatıra.. Köşede, hemen duvarın dibinde bir sehpa.. Bütün gençliği ve heybeti ile Rıza Bey’den bir resim süslüyor, anılarla tozdan örülmüş bu sarayı.. Demiryollarının kol saati sapsarı hala vitrinin önünde, tam yirmi yıldır değişmemiş yeri.. Kenarları çatlak bir biblo pencereden bakıyor.. Her yağmurda karşılıklı oturuyorlar Balipaşa Caddesi’ni seyrederken.. Bir zamanlar Serra’nın koşuşturduğu yerlerde şimdi anlamadığı bir dil konuşan kara kuru insanlar evsahibi sanki.. Eski plaklar çalıyor pikabında her akşamüstü.. Şecaettin Tanyerli söylüyor bazen; ‘Sana nerden gönül verdim..’ ya da ‘Papatya gibisin..’ Mırıldanıyor bazen tek kişilik yemek yapmanın acısını dindirmek umudu ile.. Ve sadece çiçeklerle konuşuyor ne zamandır Hayriye hanım.. Rıza Bey’in sesi gibi babacan değil belki gariplerin avazı ama, ölmek umudu veriyor giderayak buralardan. Toprağı anımsatıyor.. Bir de bakkal Hasan’ın afacan çırağı gelince hal hatır soruyor.. Ama ismini bir türlü hatırlamıyor artık.. Komşu kızının sevgilisi ile el ele gelmesini dert etmiyor artık gece yarılarında, ya da kardeşinin ayyaş oğlunun işsiz kalması hiç umrunda değil.. En sinkaflı küfürleri saydırmıyor artık idarecilere.. Son onbeş yıldır neşriyatla da alakası yok.. Gazete okumayı Hürriyet’in henüz gazete olduğu dönemlerde bırakmış.. Tekliğe ve yalnızlığa aşık aslında son durakta.. Kızının, biricik Serra’sının doğumunu düşünüyor sık sık.. İçten içe kızıyor ona, Rıza Bey’le kendinden önce buluştuğu için.. Son onyedi yılda tek arkadaşı bir sokak kedisi.. Ne saadet.. Ne mutluluk.. Tek gürültünün bir kedi mırlaması olduğu bir ev. Yaşlandı artık o garibimde.. Onun gidişini de seyretme ihtimali sızlatmıyor değil ya içini; Ama alışkında zamansız bu gitmelere.. Hatta kendi zamansızlığınında o gece olduğunu düşünerek ve hatta bunun için yakararak Tanrı’ya uyuyor her akşam.. Zaman zaman yüzleşiyor anılarıyla; Okulu bırakması.. Evliliği genç kaymakam Rıza Efendi ile.. Doğuda geçen kimi zaman mutlu ama çoklukla zor günler.. Fatih’deki evin ilk heyecanı.. Kızı Serra’nın doğumu.. Yol arkadaşı Rıza Bey’in hep beklenen ölümü.. Tek tek tüm dostlarını kaybedişi bir lanet gibi.. Tek sığınağı onun tek varlığı iken kızı Serra’nın gidişi apansız.. Her gece karanlığın huzuru.. Ve, Demiryollarının kol saati sapsarı hala vitrinin önünde.. Tam yirmi yıldır değişmemiş yeri.. Tam yirmi yıldır yalnızlığı gösteriyor akrep ile yelkovanı.. Burak Özdemir RABARDA
  6. Burak Ozdemir

    Burak Ozdemir

    İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Deniz gibi akmalı sesi mesela kızıl bir kuzgun sıcağında boğazda… İnce bir tül gibi, varla yok arası olmalı teni ya da.. Külfeti keyfinden çok da olsa sadece iki sözcüğünün, anlamı olmalı kızgınlığının, anlamı olmalı gözyaşının… Hiç’e kurban etmemeli neşesini bir şehir masalında.. İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Bakacağı gözlerde ölmeyi öğrenmeli en basidi.. Neşe saçmalı vurdum duymazlığı her dokunuşunda Tanrı’ya.. Şişeler dolusu hüzün tüketmeli kaybetmek korkusuyla tahta masalarda.. Sen’ demeli mesela O’na bakarak; ‘Sen bir orman olmalısın benim içimde yaşayan.. Kanatları güneş sarısı bir kelebek ya da, tüm ömrü Aşk’a adanmış. Sen ‘Ben’ olmalısın bu hayatı anlamlı kılan ‘ İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Avuç avuç bulutlar kaplasada gerdanını, ve toprağı balık koksa da şiirlerimin, hep O’nsuz bir ölümü yazsa bile bu kitaplar, bu şehir, bu tarih, bu edebiyat ve tüm bir kainat nefes alsa da pencerende ki papatyayla; İnsan güzel kadın sevmeli kardeşim yaşarken… Güzel kadınla ölmeli mesela bir Temmuz sıcağında.. Güzel kadınla içmeli ehlikeyif dolusu rakıları, güzel kadınla sevişmeli buruşuk dedeyken bile.. İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Ve güzel kadın; ‘Sevmeli yaşarken’ Burak Özdemir
  7. Panjurları Aşk’a açıldı bir gece yarısı.. Bir gece yarısı öptü yalnızlığı dudaklarından, ve bir gece yarısı hayroldu ışıklar içinde sevişirken elleri motor seslerine karışıp.. Özlüyorum seni vesselam.. Kadın… Ve o kadın ki yanakları ve alnı, dalından yeni düşmüş vişne kokar, tertemiz.. İki ucuna hayaller bağladığı bir yatak örtüsü, ve henüz doldurulmamış mavi kaftandan boş çerçevelerle, ve son deminde rüyasının, bir adamı sever çaresizce… Ve o kadın ki tüm cevapları aslında bilinen sorularla nefes alır her gece… Ve şimdi; Dursun artık o vakit durması gereken o meçhul anda… Silindir şapkasından tavşanlar çıkartan bir sihirbaz gibi yaşadım bunca asırdır.. Ne yaşayacağımı bilip, bilmiyormuş gibi yazdım her gece.. Şaşırtabilmek için ağaçları, şaşırtabilmek için kimsesiz bir çiçeği, şaşırtabilmek için Tanrı’yı Bir çocuk gibi ümitler öldürdüm sana ait.. Ve dursun artık o vakit durması gereken o meçhul anda… Panjurları Aşk’a açıldı bir gece yarısı.. Bir gece yarısı sırılsıklam güz yaşları döken yıldızlar yağdırdı Boğazın sularına.. Ve şimdi; Dursun artık o vakit.. En umutsuz kelimeleri mezarlara gömüp, en büyük acıları bir oltanın ucunda denizlere atsın ya da.. Bir kadının gözlerinde yok olsun yaşanan tüm bir ömür.. Galata’da başlasın mesela, Hamdi’de anasonla süslensin gözlerin.. Istiklal’de kadınım olsun sözlerin.. Sarıp sarmalasın kokun Dersaadet’i bir bebek tazeliğiyle.. Ve; Panjurları Aşk’a açılsın her gece yarısı.. Her gece yarısı Aşk’a dokunsun dudakları.. Ve şimdi; Durdu artık o vakit durması gereken o meçhul anda… Burak Özdemir
  8. İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Deniz gibi akmalı sesi mesela kızıl bir kuzgun sıcağında boğazda… İnce bir tül gibi, varla yok arası olmalı teni ya da.. Külfeti keyfinden çok da olsa sadece iki sözcüğünün, anlamı olmalı kızgınlığının, anlamı olmalı gözyaşının… Hiç’e kurban etmemeli neşesini bir şehir masalında.. İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Bakacağı gözlerde ölmeyi öğrenmeli en basidi.. Neşe saçmalı vurdum duymazlığı her dokunuşunda Tanrı’ya.. Şişeler dolusu hüzün tüketmeli kaybetmek korkusuyla tahta masalarda.. Sen’ demeli mesela O’na bakarak; ‘Sen bir orman olmalısın benim içimde yaşayan.. Kanatları güneş sarısı bir kelebek ya da, tüm ömrü Aşk’a adanmış. Sen ‘Ben’ olmalısın bu hayatı anlamlı kılan ‘ İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Avuç avuç bulutlar kaplasada gerdanını, ve toprağı balık koksa da şiirlerimin, hep O’nsuz bir ölümü yazsa bile bu kitaplar, bu şehir, bu tarih, bu edebiyat ve tüm bir kainat nefes alsa da pencerende ki papatyayla; İnsan güzel kadın sevmeli kardeşim yaşarken… Güzel kadınla ölmeli mesela bir Temmuz sıcağında.. Güzel kadınla içmeli ehlikeyif dolusu rakıları, güzel kadınla sevişmeli buruşuk dedeyken bile.. İnsan güzel kadın sevmeli yaşarken… Ve güzel kadın; ‘Sevmeli yaşarken’ Burak Özdemir www.sarlataninguncesi.com
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.