Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

MARDUK GEZEGENİNİ BULDUM


lena

Önerilen İletiler

  • 3 hafta sonra...

Dünyada tedbir almalar çoağlıyor,8 mart ve 12 temmuz tarihli India Daily'de yer alan yazılarda, hindistan'daki halkların 2012 yılında gerçekleşmesi beklenen değişimlerle ilgili olarak hazırlık yapmaya başladıklarını ileri sürüyor. Şöyle deniyor bu kısa yazıda tüm dünya gibi hintliler de artık yavaş yavaş 2012 yılında kötü bir şeylerin gerçekleşeceğini fark etmeye başlıyor. Eski maya çin hint ve mısır uygarlıklarına göre 2012 yılı insanlık tarihi için çok kritik bir dönüm noktası ardından hint halkının kafasında bu tarihle ilgili dolaşıp duran spekülasyonlardan olasılıklardan küçük bir seçkiyi sıralıyor India Daily yazarı. Bunların çoğu deyiş yerindeyse ipe sapa gelir gibi değil. Ama bu yayın organında 10 mart günü yayımlanan bir başka yazı bu olumsuz beklentilerin ardındaki tedirginlikle ilgili ipuçları veriyor. Volkanik patlama korkusu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ölüm geldikten sonra ha mardukla gelmiş, ha yatağında gelmiş ne farkeder..

Millet fakr-ü zaruretteyken, bir ekmeğin hesabını yaparken, marduğun hesabını nereden bilsin, nasıl yapsın...

 

Ayrıca kainat insanların yaşayabilmesi için dizayn edilmiş ve insanlık uzaydan gelecek her türlü tehlikeye karşın korunmuş ve korunmaktadır..

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslına bakılırsa 1983 yılında kısa süreli bir görev için yollanan ıras adlı kızılötesi tarayıcıdan bu doğrultuda oldukça heyecan verici bilgiler gelmiş ve ajanslar tarafından bunlar flaş haber anonsuyla bütün dünyaya duyurulup uluslararası medyada ciddi yankı yaratmıştı. Haber orion takımyıldızı hizasında, oldukça iri ve kırmızı renkli bir gök cisminin güneşe doğru yaklaşmakta olduğunu bildiriyordu astronomi gündeminden bir türlü çıkmayan gezegen X in eski sümer babil ve mısır yazıtlarında belirtildiği gibi orion yönünden üstelik tam da yuhannanın vahyinde sözü edildiği üzere bir kırmızı ejder benzeri yaklaşmakta olduğu haberi büyük sansasyon yaratmıştı. Ne var ki bu haber medyaya sızdıktan sonra nasa konuyla ilgili bilgi akışını kesti ve sessizliği yeğledi ırasın kısa süreli misyonu bittikten sonra ve olayın üzerinden epey zaman geçtiğinde o bulduğumuz uzaklardaki bir galaksiydi aslında gezegen falan değildi dendi ve başta haber ajansları olmak üzere bütün medya gereksiz yere sansasyon yaratmakla suçlandı. Zaten ortadoğudaki hareketlilik bu marduğu ispatlıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Lena 2012 hakkindaki son gelismeler nedir?Bilgilendir bizi,arasira komplo teorisi okumak hosuma gidiyo.

 

Bak Bilim Teknik dergisi bu konuda ne yazmis.

 

Son günlerde 2012 de Dünya’nın yakınından geçeceği söylenen gezegen doğrumu yoksa asparagas mı!? Eğer doğruysa yaratacağı etkiler doğru mu??? Hepsi doğruysa bizlerin nasıl bir önlem alması gerekir..??? Yoksa her şey bitiyor mu artık....!!!! Cevabınız için şimdiden teşekkürler. (Vedat Ustan)

Gezegenimize bir göktaşının çarpma olasılığı çok küçük de olsa her zaman var. Ancak, bu göktaşlarının küresel olarak tehlike yaratabilecek olanların çoğu saptanmış durumda. Geri kalanları saptamak için de çalışmalar sürüyor. Ancak, Dünya’ya çarpabilecek herhangi bir gezegen saptanmış durumda değil. Ayrıca böyle bir gezegenin varlığına ilişkin herhangi bir veri de yok. 2012’de gezegenimize çarpacağı öne sürülen gezegenin Plüton yakınlarında olduğu söyleniyor. Bu kadar yakında yer alan böylesi bir gezegenin gözlerden kaçması olanaksız. Yalnızca bilin adamları değil, amatör gözlemciler de bu tür bir gökcismini rahatlıkla gözleyebilirlerdi. Elbette, varolsaydı. Bu tür komplo teorileri, bilimi istismar ederek kazanç sağlamaya çalışan kişilerin eseridir. (Alp Akoğlu)

 

Saygilar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunu bende okudum anti görüş her zaman mevcutdur bunun bir çok örnekleri var tedbir iyidir uyku tulumu dayanıklı konserveler imkanı olanlar için.

Aslına bakılırsa, 1983 yılında kısa süreli bir görev için yollanan ıras adlı kızılötesi tarayıcıdan bu doğrultuda oldukça heyecan verici bilgiler gelmiş ve ajanslar tarafından bunlar flaş haber anonsuyla bütün dünyaya duyurulup uluslararası medyada ciddi yankı yaratmıştı. Haber orion takımyıldızı hizasında oldukça iri ve kırmızı renkli bir gök cisminin güneşe doğru yaklaşmakta olduğunu bildiriyordu. Astıronomi gündeminden bir türlü çıkmayan gezegen X in eski sümer babil ve mısır yazıtlarında belirtildiği gibi orion yönünden üstelik tam da yuhannanın vahyinde sözü edildiği üzere bir kırmızı ejder benzeri yaklaşmakta olduğu haberi büyük sansasyon yaratmıştı. Ne var ki bu haber medyaya sızdıktan sonra nasa konuyla ilgili bilgi akışını kesti ve sessizliği yeğledi. ıras ın kısa süreli misyonu bittikten sonra ve olayın üzerinden epey zaman geçtiğinde o bulduğumuz uzaklardaki bir galaksiydi aslında gezegen falan değildi dendi ve başta haber ajansları olmak üzere bütün medya gereksiz yere sansasyon yaratmakla suçlandı. Orta doğudaki hareketlerde marduğun hazırlıkları olmasın, çarpışma durumundan bahsedilmiyor yedi kere gelip gitmiş, ikinci durum daha var 27 bin senede bir oluşan 2012 de evrenin merkezini karadeliği görebilicek hizaya gelişimiz.

Önümüzdeki sarmal kollardaki diyer güneşler bize koruyucu atmosfer gibiydiler 2012 de bu durum ortadan kalkıcak direk merkezle enerji alış verişine giriceğiz bakalım neler olucak.

Bunlar hayel mahsülü deyildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dünyanın beş altı milyon sene den beri kara parçasının tek parça olduğundan bahsediliyor. Marduk bu günkü mars ile jupiter arasındaki geniş boşlukta bulunuyordu bu gün orası astorit kuşağı olarak biliniyor, bu marduk gezegeni sion dan gelen ve bilimsel ilerlemeleri nedeniyle büyük güç kazanmış varlıkların sığınağı olmuştu, neyse günün birinde bilim adamları kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler ve bazıları dünyaya göç ettiler. O zaman dünya güneş sisteminin dördüncü gezegeni idi bu sömürgeciler dünyanın eskiden beri oturan diğer sakinleri için çekilmez hağle geldiler. Çünkü gelişmiş silahlarıyla onları tehdid ediyor küçük uluslara boyun eymeye zorluyorlardı, sapık amaçlarını ve egemenliklerini bu silahlarla gerçekleştiriyorlardı dünya başka gezegenlerden gelenler için sığınak olmuştu. Bunlar arasında gerek örf ve adetler gerekse genetik olarak büyük farklılıklar vardı. Zengin minarellerden dolayı yeni bir yerleşim bölgesi oluşturan bu gezegen bir çok uygarlığı çekiyordu kendine. Bende gençken hep merak ederdim bu kadar değişik insanlar nasıl oldu acaba derdim meyerse işin içinde neler varmış ve mantıklı geliyor bana. Dünyamız marduktan büyük kuşkuyla gözetleniyordu, anlantisliler bu gelenler için yeni bir silah gerçekleştirdi. Bu silah bir antinüklüeer reaktöre ve anti enerjiğe sahipti, böylece aynı zamanda hem melekül parçalıyıcı hem manyatik denge bozucu hemde güç nötralleştirici ve her çeşit enerjiye karşı alıcı gibi kulanılabiliyordu. Onunla hayatı ve hareketi konturol edebiliyorlardı, o güne dek erişilmemiş bir güce sahip oldukları bu silaha antimadde cihazı adını verdiler. O devrin konvassiyonel silahlarıyla fark bir uçurum kadar derindi, diğer silahlar maddeyi yok edebiliyorlardı organik enerjiyi değil, bu yeni silah ise insanoğlunun pisişik ve spiritüel enerjisini yok etme olanağı sağlıyordu evet bu silah biri maddesel ötekide spiritüel olan her iki varlığıda yok ediyordu. Evet bizler ruh ve madde pisişik ve organik bileşim maddelerine ruh ve madde diyiyoruz, bizim ruh dediğimiz varlık konvansiyonel ölümle yok olmaz ruhun varlığı ölümden sonrada devam eder. Ama bu silah hareket halinde olsun olmasın, yaşasın yaşamasın titreşimsel ya da psişik varlığı bütünüyle yok ediyordu. Bir kez hedefe yönlendirildimi hedefin sesini arayıp buluyordu bu ses o bölgede yaşıyan insanların soluk alıp vermeleri ya da bitkilerin solunumu olabiliyordu kentlerin ve ormanların enerjilerini tümüyle absorbe ederek onları yeryüzünden siliyordu. Bu silaha karşı yolları arayıp bulamıyan mardukluları çok telaşlandıyodu, silahın gücü nedenli küçük olursa olsun canlı hücreleri yok edebiliyordu, ne kadar büyük olursa olsun her hangi gezegenin yörüngesini deyiştirebiliyordu antimanyatik bir vorteks meydana getirerek yörüngedeki dünyaların çarpışmalarına neden olabiliyordu. Bu korkunç silahın yapılması mardukluları öylesine endişelendiriyorduki dünyada olup bitecek şeyler karşısında büğük sorumluluk duymaya başladılar. Sonunda dünyaya gelerek anlantisleri ikna etmeye karar verdiler, Ama geç kalmışlardı anlantisliler bu silahın onlara gezegenler arası bilim adamları arasındaki büyük bir güç ve ayrıcalık kazandıracağını farkına varmışlardı. Dünyalıların sürekli karşı koymaları üzerine marduklular dünyanın dengesini tehlikeye atma pahasına bu silahı kendileri etkisiz hale getirmeye karar verdiler. Ancak her şeye karşın niyetlerini gerçekleştiremediler, dünyalılar bu silahı gece gündüz koruma altında tuttukları davasa bir piramidin içinde sakladılar bunu gören marduklular savaş ilan ettiler. Bu savaş bir sene sürdü bu iki eşit güç arasında yapılan bir zor ve güçlü karşılaşmaydı, dünyalılar gerektiğinde silahı kullanmaya karar verdiler bütün bu kargaşa sürerken marduklular son kez bu karalarından vaz geçmelerini istediler ama güçlü bir direnişle karşılaştılar. Dünyalılar yeni güçlerinin simgesi olan silahtan vaz geçmek istemiyolardı, hiç de sağ duyu sahibi değidiler kozmik yasayı hiçe sayıyorlardı zaten kendi uygarlıklarının yasalarınıda ihlal ediyorlardı. Hücresel hayatı sıfırlıyan teknolijiyi tehdid eden tüm_genetik enerjiği ve güneş sisteminin barışını mahvedicek bu silahlarını teslim etmeyi yada etkisiz hale getirmeyi reddederek kadeşlerine karşı savaşmayı sürdürdüler. Savaşın şiddeti içinde dünyalılar toprak kaybettiler diğer güneş sisteminden gelen uygarlıklarda marduka yardım ediyorlardı. O zaman dünyalılar marduk gezegeninin manyatik alanını kaybetmesine ve yakınındaki diğer gezegenlerle çarpışmasına neden olacak şekilde silahlarını ayarlayıp çalıştırdılar, yörüngesinden çıkan marduk gezegeni çok enerji yetirdi bu enerji kaybını farkına varan bilim adamları bir gece dünyalıların bu saldırganlığını ve gücünü oluşturan bu silahı yok etmeye karar verdiler. Marduk labaratuvarlarından yayınlanan güçlü bir ışın o büyük kentin (ANLANTİS) üstüne düşerek kıtayı ikiye böldü, bu ışın dünyanın büğük bölümünün bir uçurum gibi açılmasına neden olmuştu ve aynı gece tüm anlantis kenti sulara gömüldü diğer daha küçük kentler büyük su baskınının marduklu bilim adamlarının yardımı ile tahliyesi için gerekli önlemler alındı. İkiye bölünen büyük kara parçası parçalandı, yavaş yavaş sulara gömülen kısımlarında bir çok masum insan öldü kalan parçaların biri batıya biride doğuya savruldu. Dünyanın manyatik kutbu kaybuldu o zamandan beride olması gereken yerde değildir. Bu gün bile karalar hareketlerine devam ediyor ve bu hareketler o gece sulara gömülmüş bazı kara parçalarının yeniden su yüzeyine çıkmasına neden olucak dünyamız o günden beri hareket halindedir. Marduk yörüngesel enerjiyi yetirmeye devam etti , marduklular kendilerine sığınma hakkı tanıyan gezegenlere gittiler. Marduk mars jupiter hatta dünya çarpışması gerektiren bir yörüngeye girdi (sümer anlatışıylada örtüşmüyormu yakın gezegenlere yağmur gibi göktaşları yağdırdı) bu kozmik toza stürün halkalarında hala raslanır. Marduk artık elips bir yörüngede antimadde silahıda florida açıklarında BİMİNİ dediğimiz adacıklar arasında denizin dibine gömülmüş büyük piramidin duruyor ŞEYTAN ÜÇGENİ dediğimiz yer. Bu antimadde silahı korkunç etkilerini değişik şekilde sık sık gösteriyor o bölgede deniz tırafiği hava tırafiği pusulalar aksıyor. Hala solar güç tarafından uyarılıp aktivite edildiğinde yaşam enerjisini algıladığında enerji vortex girdabını harekete geçiriyor ayrıca çevresinde tepkime ile çalışan herhangi bir alet algıladığında antimolekül uyarıldığı kesindir. Aslında bir sesle harekete geçer hala kullanılır durumda ve çok tehlikelidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Hesaplamalara göre marduk belirtilen tarihte, jüpiterle mars arasından geçtiğinde ölümler gezegenler arası çekimlerde farklılaşma olacağından kaynaklanacakmış.

 

İklim değişikliği küresel ısınma depremler tusunamiler marduğun neden olması beklenen durumlar.

 

Ama telaşlanmayın günümüzde de hala bu felaketler meydana gelmiyor mu. Biz ölürsek haytta kalanlar, insan soyunu sürdürmeye devam edeceklerdir.

 

Onun için endişeye mahal yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
  • 10 ay sonra...

Okunmaya deyer alinti.

 

HANS von AIBERG'İN YENİ YAZILARI - 73 :

 

“Nuh Tufanı”

 

Selam sevgideğerler

Selam Hanifcandaşlar

 

Germen sagaları Dünya tarihinde oldukça yeni sayılırsa da, aslında TUFAN öncesine dayanan köklü bir geçmişin uzantısıdır, kalıntısıdır.

 

Eğer Tevrat ve yan kitaplarını inceleme olanağınız olduysa özellikle "Nuh Tufanı" ile ilgili bölümde şu ipuçları bulunmaktadır.

 

1. Noah (Nuh) HİÇBİR İNSAN BENZERLİĞİNDE DEĞİLDİ. (YYy geni) Ne oğullarından biri Nuh'a benziyordu ne de Magami kavminden biri Nuh'un görünüşüne benzemiyordu. O sadece Enuh (İdris) benzerliğindeydi. (Ayrıca piyasada bulunan Hz. İdris'in kitabı çalışmasında da bu destekleri bulacaksınız.)

 

2. Tufan öncesi hayvanlardan seçilmiş birer çift ve Nuh'a itaat eden Magami Kavmi ve ............. Kuzeyden de TUZ RENKLİ SAÇLARI VE SEDEF renkli tenli bir çift insanı gemisine aldı. Onlar da hiç bir ırk benzerliğinde değillerdi. Gözleri deniz mavisiydi..... Onlar deniz araçlarını yapan ve yüzdüren tek ırk idi. Kendilerine Garman derlerdi.... Onların dini de Vedd ve Suvağa tanrılardı. Onlar (o çift) putlarını terk etmişlerdi. Ülkelerine velah kendilerine velah'lı derlerdi.

 

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, (Sıcak iklimde BUZ bilmeyen, fakat TUZ diyerek onların kuzeyli Albino ırkından bir mümin çift olduğunu, bunların Dünya’da, NUH'un gemisi (ki planı Gökseldir) dışında yegane denizci kültürüne ve KAPTANLIK bilgisine sahip olduğunu ve KUZEYDE yaşadıklarını anlıyoruz. Mavi göz'ün o güne kadar görülmediği de vurgulanmış. Oysa Nuh öncesi ırklar pek çeşitli ve mutant idiler (üç kollu, 8 parmaklı vb.) Mutlaka açık renk gözlü türler de olmalıdır. Onlar ülkelerine Velah (Walhalla mı? emin değilim) kendilerine Garman (Ğılman mı???) diyorlarmış. Vedda ve suvağa dini (Vidd,Suva acaba Edda Saga mı???) putlarına tapıyorlarmış ama sonradan NUH'a bir şekilde uymuşlar ve tanımadan iman etmişler. Hatta kaptanlık yapmak üzere, tıpkı birer çift hayvanın gemiye binmesi gibi- bir inisiyatif ile Nuh'un müminlerine katılmışlar. (Diyebiliriz.)

 

Tufan sonrası bu ırkın çoğalarak yeniden Jedi (Cudi/Cedd ATA dağından) KUZEYE tufan suları içdenizinin çekilmesini izleyerek ALTAY-Tanrı dağları doruklarını atlama taşı "Adacıklar" olarak kullanıp gittiklerini de öğreniyoruz.

 

Daha sonra aynı yoldan kuzeye öteki ırklar yeni göçler tertipleyerek bunları hegemonyası altında köle diye çalıştırmayı düşünürler. Belki de Ergenekon diyebileceğimiz bir tutsaklık döneminden sonra bu ırk kuzeyden batıya ve doğuya iki kola ayrılır. (Germenistik davranışlarda bu çatallaşma hep vardır. Örneğin yakın tarihte Gotlar, Ostrogot ve Vizigot olarak ikiye ayrılmışlardır. Ondan önce Germen ve Teuton ikili ayrımı var. Teutonlar (Tört ongur=4üncü oğullar) baskın dominant olmadığından Kuzeybatıdan silinirler ve yerlerini Germenler ve Teutonca'nın yerini alan Ari dil (Şimdiki germen dilleri) baskın olur. Teuton'lar ise Ural bölgesinde saf ırk olarak kalırlar (Şimdiki Ural finleri bunların/teutonların tek kalıntısıdır.)

 

Öte yandan NUH SONRASI İLK kuzeye giden ırkların Finliler + Türkler'den ibaret URALTAY (ural-Altay) ırkı olduğunu biliyoruz. Daha sonra bu ırk aynı göç yollarından gelen ve Arice konuşan yeni göç dalgasıyla buluşur. Bunlar aslında Teutonların ana ırkıdır. Fakat resesif olduklarından bu dalgadan çoğu FİNLİ, etkilenip melezleşme yoluyla da SLAV diyalektini konuşan bir birlik oluştururlar. Bundan etkilenmeyenler ise (Şimdiki Finland Suomi/Eston=Estöton) bataklıklara (Balçık/Baltik) kaçarlar (Su, göl adamı=Suomi şimdiki Finlandiya'nın özgün ismi) kendilerini korurken, Altay'daki sarışın ikinci dal ise bir kısmı KAFKASYA'ya kaçarak (Kuman'ları ve Saka'ları/İskit anımsayınız) sarışınlıklarını korurlar, ama daha sonraki transkafkasya akınlar yüzünden ve resesif özelliklerinden dolayı dillerini koruyamazlar. Dillerini koruyan ırk Altay doğusuna kaçar ve Finlilerle TIPATIP aynıdırlar. Ne var ki, zamanla YAMM (Kenan, Nuh'un boğulan oğlunun, karısı ve çocukları) ırkı yani Mongollar ya da çok heceli konuşan Çinliler ile bir karışım olur ve dominant olan mongolizm sonucu Moğol ırkı (Tunguz vb.) olarak ortaya çıkarlar.

 

Turan ırkının resesif oluşu tarihte büyük sorun olmuştur. Orijinallerini kaybetmişlerdir (Finliler dışında). Kaldı ki Finlilerin de ne kadar asimile olduğunu diğer örneklerinden anlayabiliriz. Türk ırkı bundan da şanssızdır. Hatta yakın zamanda Macarlar (Üç Finli kabile 7 Türk kabile) matematiksel olarak Türkleşeceğine MACARlaşmıştır. Tamamı Balkar (Bulgar/Altınordu) ırkından olan Bulgarların, aralarındaki çok az sayıdaki SLAVLARA asimile olduğunu görüyoruz. Bugünkü bulgarlar içinde Slav kanı, aslında bir havuza damlatılmış mavi mürekkep kadar bile yok. Ama Slavlaşmışlardır. (Kan testleri ya da genetik haritaları tamamen TÜRK kanıdır.) Pekala Turanlılara ne oldu? Onlar da maalesef şu bizim eskiden nefretle tanıdığımız RUSLAR. Başta kalan tüm Slavlar olarak Slavca konuşuyorlar...

 

Onlar içinden kendini korumuş Turanlılar da vardı: Hungar(ongurlar) ırkı. Hunlular... Doğudakiler mongollaşırken, batıdakiler kendilerini korudular. (Attila dönemine kadar) Hunluların ALTAY bölümünden ise sonradan Köktürk adını almış yeni bir millet ortaya çıkıyor. (Asıl adları ONGUS=Oğullar, Oğuzlar... Ongur da Fince OĞUL demek zaten)Bu millet de üçe bölünüyor. Doğu Göktürkleri fizyolojik olarak Çin-Mongol ırkına asimile olurken, batı Göktürkler de Kuman+Kıpçak adını alıyorlar. Kimi yerde Oğuzca, kimi yerde Kıpçakça ana dil oluyor. Örneğin: Kayı boyu Oğuzca konuşurken hemen yanındaki Karesi beyliği Kıpçakça konuşuyordu. İzmir'deki Çaka beyliğinin de Kumanca konuştuğunu biliyoruz. (Onlara eğemen olan Anadolu Selçukluları ise Oğuzca konuşuyorlardı)

 

Finlilerin de böyle bir ayrımı var:

 

a) RUN'LAR: Run, Runlan'lar, İngilizcedeki ROOT gibi kök demek. Bu kelimeden türeyen Skandinav alfabesini ve latince ekiyle RUNİK deyimini anımsayınız. Bu alfabenin diğer versiyonu taaaaa Göktürk alfabesidir.)

 

B) RUS'lar: Rus: Aslı Ruslan(ki halen bu ismi çocuklarına verirler) Ruslan UYOU, İKİNCİL demek. Ya da köle demek (Skandinav:Kölelelerin kurtuluş ülkesi demek, Slave/Almanca Sklawe köle demek)

 

Tam 43 ÇUD (Ruslan ve Runlan kabilelerinin ortak adı) kabileleri, köleliğin rövanşı olmak üzere sadece 6 (şimdi slav dediğimiz) kabileyi eline geçirir. Sonuç ise dramatik: Tümü resesif olduklarından, 43/6 oranında tersine SLAVCAYA yenilirler iken TURAN IRKI olarak fiziklerini korurlar... Acıdır ama, Ruslar TURAN (URALTAY) ırkıdır, sadece Bulgarlar gibi (Kuzeyden Macar ovasına inen üç Fin kabilesi, 7 Türk kabilesini asimile etmiştir örneği gibi) dillerini yitirmişlerdir. Bugün İvan ve Nataşa maalesef TURAN ırkının ta kendisidir. Benim kökenim Norsemann/Norsk da TURANLIDIR, ama Teutonca yerine Germence konuşmaktayız.

 

Her nedense ARİ dilleri, içine girdikleri tüm dilleri asimile etmiş ve kendi önplana çıkmıştır. Sadece BİR TEK KUŞAK sonra Kurtbars (Kurt+pars) HAN, adını KUBRATZ (Slavca) olarak değiştirmiştir. Selçuklu, Farsça'ya asimile olmuş, ama durumu Karahanlı kurtarmış ve Türkmenler Farsça değil, Türkçe'yi korumuşlardır. Resulullah'ı rüyasında görerek Müslüman olan ve Abdülkerim adını alan Saltuk Buğra Han eğer emir olunduğu gibi TÜRKÇE anadil yerine ARAPÇA'yı kabul etseydi, bugün ve ŞİMDİ BİZLER ARAPÇA konuşacaktık. Türkçe ise Yenisey, Selenga, Orkhun dolaylarında birer kitabe olarak kalacaktı. Karahanlı'nın gözden kaçan önemi şu: Karahanlı'lar BUGÜN MÜSLÜMAN OLAN TÜM TÜRKLERİN (Kazar, Kırgız, Özbek, Sincan-Türkeli vb.) TAMAMININ TÜRKÇE'Yİ ANA DİL OLARAK korumasına ve konuşmasına etken olan TAMPONUN ta kendisidir.O rüya doğru ise, RESULULLAH TÜRKÇEYİ korumuştur. (Selçuklu Keykubat ve Keyhüsrevleri gibi Farsça'ya asimile olmamıştır). Elbette YESEVİ'nin erenlerinin TÜRKÇE konuşmaları EMRİNİ de hiç unutmayalım.

 

Edda Sagaları aslında Fin Sagalarının devamıdır. Daha sonra iyice Germenleşerek (Germanistic characteristic) ta Trubadur'lara, Yuvarlak Masa şövalyelerine kadar uzayagelmişlerdir.

 

Bunları yazmamın nedeni, efsanelere/myth'lere hem TÜMDEN GELİMLİ, hem de TÜMEVARIMLI bakılmalı ve de KUR'AN'IN TÜM BİLGİLERİ İÇİNDE SAKLADIĞINI UNUTMAMALIYIZ hatırlatmasıydı.

 

Atlantis >>> Nuh Tufanı olunca tüm batık kıtalar da bunun söylenceleridir gibi...

 

Son olarak tufan nasıl oluştu?

 

Jüpiter'in Yafes (Nuh'un oğlunun adı/Japeth olarak geçer) bölgesinde bir anafor biçiminde göz vardır. Matematiksel büyüklük ve kimyasal yapı (Velikovsky bunu kanıtlar) olarak tıpatıp AYNI olan VENÜS gezegeni, bir denge-novası olarak Jüpiter'den kopar ve Jüpiter'in dönme yönüne göre "Dış gezegenlere" doğru değil, iç gezegenlere doğru fırlar. (Tietz- Baade sayısına göre Merkür ile Dünya arasına oturmak zorundadır.) Jüpiter ile Mars arasındaki bir gezegeni (Astreoid kuşağı) parçalar ve Mars'da izler bırakır (Kanallar) ve Dünya'ya yönelir.

 

O sırada NUH'a bilinen emir gelir. Bir gemi yap! Bu yakın geçiş sırasındaki kozmik catışmalar ve gelgitler sonucu, tüm Dünya’da denizler yükselir, Himalaya'ların dorukları bile ADA mensebesinde kalır. "Gökyüzü suyunu tut, yeryüzü suyunu yut" emri gelene kadar, tüm Dünya bir okyanus gezegeni olur. Ve en önemlisi, Dünya’nın DİMDİK (90 açı derecesi) olan ekseni 23 derece kadar eğilir (Mevsimler oluşması)

 

Bunu nereden biliyoruz? Çünkü VENÜS tersine dönen tek gezegen. (Güneş sistemi düzlemi ve plakasında tüm gezegenler aynı yönde dönerler -Venüs dışında-).

 

Venüs çapı VERİ olduğunda, Jüpiter'in kendi çevresinde dönme hızımızı bildiğimizde ve NOVA'nın sürecini astronomik olarak hesapladığımızda, Venüs'ün şimdiki yerine oturması demek, impulsmoment cinsinden, Dünya’nın aksından 1/16 oranında (360 derecenin 16 kesiri >>> yaklaşık >>> 22,5 yerine 23 derece) eğim gösteriyor. Küçük fazlalık ise Dünya’nın kutuplardan basık olması nedeniyle oluşmak zorunda. (Velikovsky'nin “Çarpışan Dünyalar” (Worlds in Collision) adlı kitabında bu sırlar var. Immanuel Velikovsky karşı bağ(lantın)ın yani Zero-N'in bir zaman gezmenidir.

 

Dolayısıyla KUTUPLAR yer değiştirdi ve bir çok yerde iklim değişti. Bugün Antarktika'da eski dev adamların ve bazı dinozorların kalıntıları (ki özkızım bunun tanığıdır) var... Ve Bugün Yakut ülkesi TROPİK bir Mammut cennetiydi. Sibirya tropik idi. Çad gölü ise BUGÜNKÜ Antarktika'nın yerindeydi.

 

Madagaskar ve bunun parçası olan Dekkan yarımadasıyla Güney Amerika tamamen Afrika'yla bitişikti... Tufan evrensel çapta olmuş ve SEÇİLMİŞ (Yapay seleksiyon) canlılara bir ilahi transatlantik ile ırkın devamını sağlamıştır.

 

Rabbi Zıdni İlmi.

(Agenda)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
alıntı

 

Marduk cemaati 2012'de beklenen felakete karşı Türkiye'nin çeşitli yerlerinde sığınaklar hazırlıyor

Marduk'tan Kaçış Planı

 

2012'de Dünya'ya yakın bir geçiş yapacağına inanılan Marduk adlı gezegen, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bir cemaat oluşumuna neden oldu. Marduk cemaati şimdi bu belirsiz felaket yaratacak gezegenden kaçış planları hazırlıyor. Cemaat üyeleri arasında İç Anadolu Bölgesi'nde sığınak projesi hazırlayanlardan, Antalya'da güvenli tepelerde sağlam evler kurup yaşayanlar bile var.

Maya kehanetleri ve 12. gezegenle ilgili bilgim var ama ilk defa duydum marduk cemaatini ve sığınma yerleri yapılıyor olmasını. Ama iyi olmuş, çünkü insanlığın devamı için birilerinin hayatta kalması gerek! Daha öncede dünyada tufanlar olmuştur ve yeni bi çağa geçilmiştir, 2012 'de olacak tufanla Altın Çağ'a geçilecektir, aslında bu ezoterik bir bilgidir. ayrıca Mayalar Marduk gezegeni dışında, güneşteki lekelerle de ilgilenmişlerdir. Ve güneş lekeleri arttıkça doğal felaketlerin de arttığını tespit etmişler, mesela depremler gibi.. Ama bunun doğruluğu hakkında bi fikrim yok, Maya kehanetleri kitabında okudum. Marduk gezegeniyse yani 12. gezegen, bilim tarafından da kabul görmüş bir şeydir, yörüngesi dairesel değilde eliptik ve çooo...k uzun olduğu için farkedilmemiş ve gittikçe dünyaya doğru yaklaşmaktadır, dünyanın çok yakınından geçeceği ve geçerkende oluşacak çekimden dolayı büyük felaketlere yol açacağı düşünülmektedir, ya da dünyaya çarpması söz konusu olabilir..

 

 

Ölüm geldikten sonra ha mardukla gelmiş, ha yatağında gelmiş ne farkeder..

Millet fakr-ü zaruretteyken, bir ekmeğin hesabını yaparken, marduğun hesabını nereden bilsin, nasıl yapsın...

 

Ayrıca kainat insanların yaşayabilmesi için dizayn edilmiş ve insanlık uzaydan gelecek her türlü tehlikeye karşın korunmuş ve korunmaktadır..

 

Saygılar..

Yok işte malesef her şey bu kadar basit değil. Ama keşke dediğin gibi olsa.. Marduk denen gezegenin varlığı gerçekten tespit edildi, hatta bir ara okullarda okutulan kitapların müfredatının bile değişeceğinden söz edilmişti. Marduk gezegeni, güneş lekeleri ve 2012 tarihiyle ilgilenen mayalar, güney amerikada yerleşim kurmuş çok eski bir kavimdir, fakat gökyüzüyle çok yakından ilgileniyorlardı ve maya sayı sistemi çok gelişmiştir. Bir dil öğrenmekten çok daha zor denebilir. Eskide yaşamış insanları, kabileleri- medeniyetleri, bizden düşük olarak görüyoruz, oysaki tam tersine bizdeki gibi teknojileri olmamasına rağmen ileri bir bilim bilgisine sahiplerdi, özellikle geçmiş tarihteki çoğu medeniyet en çok gökyüzü bilimiyle ilgilenmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
  • 6 ay sonra...

Hadi hepimize kolay gelsin marduk tespit edildi dünyadaki hazırlık ve hareketlilikde bunu gösteriyor zaten.

 

1976: Zecheria Sitchin'in 12. Gezegen kitabı piyasaya çıktı.

 

1979: Zecharia Sitchin'in kitabının piyasaya çıkmasından 3 yıl sonra Amerikan Astronomi Birliği Planet X projesini başlattı.

 

1981: Pluto'nun yörüngesinde saptanan düzensizlikler üzerine 10. gezegenin var olup olmaması üzerine araştırmalar başlatıldı.

 

1982: NASA RESMİ olarak 10. gezegenin varlığını KABUL ETTİ.

 

1983: Nibiru NASA'ya ait IRAS uydusu ile 10. gezegen ilk defa GÖRÜLDÜ

 

1998: 1970'li yılların başında gönderilen uzay araçlarının uzaklaşma hızlarındaki azalmalar dikkat çekti.90'lı yılların başında bunun nedeni anlaşılamadı.Bu sene ise bunun 2001 KX76'nın(yani Niburu/marduk´un) çekim gücünden kaynaklandığı öğrenildi.

Şubat 2001: Kuiper Kuşağı çevresinde dolanan CR105 isimli kuyrukluyıldızın yörüngesindeki belirgin düzensizlikler üzerinde çalışmalar başlatıldı. Düzensizliklere orada büyük bir gezegenin sebep olacağı sonucuna varıldı.

 

11 Nisan 2001: National Optical Astronomy Observatory tarafından onuncu gezegen,KX76 olarak onaylandı(yani ismini değiştirmişler)

 

2001: Deep Ecliptic Survey isimli proje kapsamında Nibiru'nun ilk dijital resimleri çekildi (Tucson yakınlarındaki (AZ) Kitt Peak Ulusal Gözlemevi ve Şili'deki Cerro Tololo Inter-American Gözlemevi)

 

2001: Nibiru'nun albedosu, rengi ve diğer özellikleri saptandı (6.5-metrelik Magellan Teleskopu ile Las Campanas'taki gözlemevinde).(Şili)

 

2003: 10. Gezegenin yaklaşmasının etkisiyle dünyanın her tarafında çeşitli büyüklüklerde depremler olmaya başladı.

Can kaybına yolaçmayan bu depremlerin sayıları artmaya başladı.

 

1980'li yılların ortalarından itibaren meydana gelen Güneş'teki anormallikler sebebi anlaşılamamıştı. Nibiru'nun etkisi ile Güneş'teki değişiklikler dünyadaki tüm güneş gözlemevlerinde incelenmeye başlandı.

 

17 Nisan 2003: 2001 KX76'nin ismi Ixion olarak değiştirildi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.