Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Demircan

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    37
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Demircan tarafından postalanan herşey

  1. Demircan doğum gününüz kutlu olsun!

  2. bugün canım sıkkın bürhan kafamı bozuyorsun sen anladın onu ,seni tenhada sıkıştırırım
  3. ikizllerden demircan

  4. kaan abii yaww şişş bir sakıncasımı var abi
  5. ÇİM ALAN OLUŞTURULMASI Önce toprak zemindeki yabancı otları temizleyin ve toprağı havalandırmak amacıyla belleme yapın. Toprak birkaç gün havalandıktan sonra toprak içerisinde kalan taş-çakıl parçaları ve yabancı otları tırmıkla ayrıştırın ve yine tırmıkla, alanın ince tesviyesini yapın. Toprak tesviyesi yapılan alanda zeminin oturması amacıyla 100-200 kg. ağırlığında bir silindirle basınç uygulayarak zeminin sağlam olmasını sağlayın. Toprak zemin hazırlandıktan sonra tohum ekimine geçilecektir. Çim tohumu m2'ye 50-60 gr. arası homojen bir şekilde atılır. Tohumları, homojen dağılımını sağlayacak şekilde çapraz savurma yöntemi ile ekin. Tohumun çimlenmesi için gerekil besin ihtiyacını karşılamak maçıyla tohum üzerine 1-2 cm. kalınlığında hayvan gübresi veya kimyevi gübre katkılı torf yada hafif yapılı topraklar tohum Üzerine serpilmelidir. Daha sonra ince bir tırmıkla gübreyi hafifçe dağıtın. Gübre seçiminden sonra zeminin iyice oturması ve yağmur nedeniyle akma tehlikelerinden korumak amacıyla tekrar bir silindirleme yapın. Çim alan oluşturma işlemi tamamlanırken tohumun çimlenmesi amacıyla sulama işlemine başlanır, ilk sulamayı; gübre seriminden hemen sonra yapın, ilk çim çıkana kadar 7-10 gün boyunca boyunca günde 2 kere sulama yapın. Sulamayı; mekanik yada otomatik fıskiyelerle veya hortum ucuna fıskiye başlıkları takarak yapın. Çim boyu 10 cm.'yi geçince biçim işlemine geçin. Biçim işlemi yapılırken zeminin kuru olmasına dikkat edin. Aksi takdirde çim yerinden kalkabilir yada kökleri açıkta kalarak çim de sararmalar görülebilir. Çimi günlük olarak sulayın. Sulamayı; güneş ışığının etkisinin az olduğu saatlerde yapmaya özen gösterin. Aksi takdirde ; güneş mercek etkisi yaparak çimi yakar ve çim de sararmalar meydana gelir. Çim Alan Bakım Takvimi Ocak Bu ay içerisinde çim alan bakımı için yapılacak pek bir işlem yoktur. Yalnızca çim üzerine dökülen kurumuş yapraklar temizlenmelidir. Ancak donmuş çimlerin ve alanda oluşan Döllenmelerin üzerinde yürünmemesi , dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır. Şubat Çim bakım işlemlerinin yavaş yavaş başladığı bir zaman dilimidir. Bu ay içerisinde çim alan üzerinde ilaçlama yapılabilir. Ekim yapılacak alanlarda zemin hazırlığına başlanabilir. Ayrıca ılıman bölgelerde Şubat- ayı sonunda ekim yapmaya başlanabilir. Mart Çim alan çalışmalarının başladığı aydır. Çimlerin gelişmeleri hızlanır ve büyümeye başlar. Çimin gelişmesini engellememek nedeniyle çimin üzeri tırmıklanarak kurumuş yapraklar ve yabancı maddeler uzaklaştırılmalıdır. Çim alanda yabancı otlarla mücadele çalışmaları bu ay içerisinde yapılabilir. Ayrıca biçim işlemlerine bu ay içinde başlanabilir. Ancak biçim sırasında çimin zarar görmemesi için zeminin kuru olmasına özen gösterilmelidir. Nisan Bu ay içerisinde aktif çim alan bakım işlemleri hız kazanır. Çimde su ihtiyacı belirir ve çim alanların 2-3 günde bir sulanması gerekir. Yaz gübrelemesi için en uygun dönemdir. Azot esaslı Amınyum Nitrat içerikli gübreler önerilmektedir. Ancak yaz gübrelemesinde göz önünde bulundurulacak en önemli husus; çimin altı aylık bir aktif yaşamsal döneme girecek olmasıdır. Bu nedenle çimin bu dönemde besin ihtiyacına cevap verecek kontrollü salgılama yapabilen humik asit katkılı gübreler önerilmektedir. Bu ay içerisinde çim biçimine belirli aralıklarla (on-on beş günde bir) devam edilmelidir. Ayrıca bu ayın ortalarından sonraki dönem çim ekim işleri için en uygun dönemdir. Mayıs Yabancı ot mücadelesi bu ay içinde de yapılabilir. Ayrıca Mayıs ortalarına kadar ekim işlemlerine devam edilebilir. Çim biçme aralığı daha kısaltılmalı (yedi-on günde bir) ve çim kesim boyu daha da artırılmalıdır. Haziran Hava sıcaklığının iyice artması dolayısıyla bu ay içerisinde sulama günlük olarak yapılmalıdır. Ancak sulama işinde en önemli husus; gün içerisinde güneş ışığının etkisinin az olduğu saatlerde yani sabah 5:00-0:00 arası veya akşam üzeri 10:00-21:00 saatleri arasında yapılmasına dikkat edilmelidir. Temmuz Bu ay içerisinde biçim ve sulamaya devam edilmelidir. Ayrıca daha önce gübreleme yapılamamışsa ve alanda yeteri kadar su varsa bu ay içerisinde de gübreleme yapılabilir. Ağustos Temmuz ayında yapılan çalışmaların aynısı yine bu ayda da yapılmaktadır. Eğer tatil vs. nedenler dolayısıyla çim alan ihmal edilmiş ve çim de sararmalar oluşmuşsa çim kısa olarak biçilmeli ve sulamaya devam edilmelidir. Eylül Bu ay esas çim ekimi için en uygun aydır. Ayrıca kış gübrelemesine bu ayda başlanabilir. Çim örtüsünün olduğu yerlerde solucanlar; toprakta belirmeye başlar. Bu nedenle uygun nitelikteki ilaçların toprağa uygulanması gerekmektedir. Ekim Bu ay içerisinde yapraklarda kuruma ve dökülme görülür. Bu yapraklar çimin üzerinden temizlenmediği takdirde mantarlaşma oluşumu görülür. Ayrıca çimin dip kısmında toprak yüzeyinde keçeleşmeler görülür ve sonuç olarak çim alanda onarımı imkansız kelleşmeler meydana gelir. Kasım Çim alan bakım işlemleri duraksama dönemine girer. Ayrıca çimin üzerine; alanda oluşabilecek donlardan ve soğuklardan korumak ve bitkinin besin ihtiyacını düzenlemek amacıyla sterilize edilmiş yanmış elenmiş ahır gübresi serilmelidir. Aralık Bu ay içerisinde yapılacak pek bir iş yoktur. Bu ayda alet ve ekipmanlar bakıma alınmalıdır. Ayrıca donmuş veya ıslak çim üzerinde gezilmemesine özen gösterilmelidir. alıntıdır.
  6. Bir otobüs duraginda karsilasmislardi ilk kez.... Biri tipta okuyordu, öbürü mimarlikta. O ilk karsila?madan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karsilasabilmek için, hep ayni saatte, ayni duraktan, ayni otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konusacak cesareti bulmalari biraz zaman aldi ama sonunda basardilar. ikisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardi aslinda. Delikanli arkadasinda kaldigi için o duraktan binmisti otobüse, kiz ise ablasinda.... Sirf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çikip, sehrin öbür ucundaki o duraga, onlarin duragina geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarini bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen issiz, bazen parasiz kaldilar ama öylesine siki kenetlenmisti ki yürekleri ve elleri hiçbir seyi umursamadilar. Ayin sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarinda da hep mutluydular. Zaman asimina ugrayan, aliskanliklara yenik düsen, banka hesabinda para kalmadigi için ya da tam tersine o hesabi daha da kabarik hale getirmek uguruna bitip-tükeniveren sevgilerden degildi onlarinki... Günler günleri, yillar yillari kovaladikça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarinin olmamasiydi. Zorlu bir tedavi sürecine ragmen çocuk sahibi olmayinca, "bütün mutluluklarin bizim olmasini beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarina. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadin, simsiki sarilip adama ve adam "Hayir, ben senin için ölürüm" diye yanit verirdi hep... Bazen eve geldiginde, aynanin üzerinde bir not görürdü kadin, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafina bak...." Kütüphanenin ikinci rafinda baska bir not olurdu, "Mutfaktaki masanin üzerine bak ve seni çok sevdigimi sakin unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notlari okuya okuya kosturan kadin, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdigi çikolatalar, kimi zaman da pahali armaganlarla karsilasirdi... Aldigi hediyenin ne oldugu önemli degildi zaten.... Hayat ne kadar hizli akarsa aksin, isleri ne kadar yogun olursa olsun hep birbirlerine ayiracak zaman buluyorlardi bulmasina ama kirkli yaslarin ortalarina geldiklerinde, daha az çalismaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrildi ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye basladi. Kadin da mimarlik bürosunu kapadi ve sadece özel projelerde görev aldi. Artik daha fazla beraber olabiliyorlardi. Bir gün sahilde dolasirken, harap durumda bir ev gördü kadin, üzerinde "satilik" levhasi asili olan. "Ne dersin, bu evi alalim mi?" dedi adama. "Bu viraneyi yiktirir, harika bir ev yapariz. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terasi olan, martilari kahvaltiya davet edecegimiz bir deniz evi yapalim burayi..." "Sen istersin de ben hiç hayir diyebilirmiyim?" diye yanit verdi adam. "Amerika'daki tip kongresinden döner dönmez ararim emlakçiyi... Kaç para olursa olsun, burasi bizimdir artik...." Sadece bir hafta ayri kalacaklarini bildikleri halde, ayrilmalari zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konustular telefonla. Gözyaslari içinde kucaklastilar havaalaninda. Fakat birkaç gün sonra, kocasinda bir tuhaflik oldugunu fark etti kadin. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konusmaktan kaçiniyordu. Onu neselendirmek için, sahildeki evi hatirlatti ve çizdigi projeyi verdi kadin ama hiç beklemedigi bir cevap aldi: "Canim, o ev bizim bütçemizi asiyor. Sen en iyisi o evi unut..." Mutsuzluk, mutlulugun tadina alismis insanlara daha da aci, daha da çekilmez gelir. Kadin, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardi adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü bos yere... Yillardir sevdigi adam, duyarsiz ve sevgisiz biriyle yer degistirmisti sanki. Ona ulasmaya çalistikça, beton duvarlara çarpiyordu kadin, her çarpmada daha fazla kaniyordu yüregi... Bir gün, çocuklugunun, gençliginin ve bütün hayatinin birlikte geçtigi arkadasina dert yanarken, "Artik dayanamiyorum, sana söylemek zorundayim" diye sözünü kesti arkadasi. "O, seni aldatiyor. is yerimin tam karsisindaki restoranda genç bir kadinla yemek yiyor her öglen. Sonra sarmas dolas biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanlari" diye bagirdi kadin. Onca yillik arkadasini, kendisini kiskanmakla suçladi.... Ertesi gün, ögle vakti o restoranin hemen karsisinda bir köseye sindi sessizce ve peri masallarinin sadece masal oldugunu anladi... Kocasinin eskiden ayni hastanede çalistigi genç çocuk doktorunu tanidi hemen. Bazen evlerinde agirladiklari kadina nasil sarildigini gördü adamin... Aksam kocasi eve gelir gelmez, bazen bagirip, bazen aglayarak, bazen ona simsiki sarilip bazen de yumruklayarak haykirdi suratina her seyi. inkar etmedi adam. Zamanla duygularin degisebildigi, insanlarin orta yasa geldiklerinde farklilik aradigi gibi bir seyler geveledi agzinda ve bavulunu alip gitti evden. Kapidan çikarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadin, "defol" dedi nefretle... ilk celsede bosandilar... Modern bir ask hikayesinin böyle son bulmasina kimse inanamadi. Arkadaslarinin destegiyle ayakta kalmaya çalisti kadin. Adamin, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerlestigini ögrendi. Bazen yalniz kaldiginda, onu hala sevdigini hissedince, aglama nöbetleri geçiriyor, askin yerini, en az onun kadar yogun bir duygu olan nefretin almasi için dua ediyordu. Aradan bir yil geçti... Her seyin ilaci oldugu söylenen zaman bile, kadinin derdine çare olamamisti. Bir sabah, israrla çalan zilin sesiyle uyandi. Kapiyi açtiginda, karsisinda o kadini gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bagirmak istedi ama sesi çikmadi. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konusmamyz gerekiyor." dedi genç kadin. Kanepeye ilisti ve zor duyulan bir sesle konusmaya basladi: "Hiçbir sey göründügü gibi degil aslinda. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yil Amerika'daki kongre sirasinda ögrendi hastaligini ve yaklasik bir senelik ömrü kaldigini. Buna dayanamayacagini, hep söyledigin gibi onunla birlikte ölmek isteyecegini biliyordu. Seni kendinden uzaklastirmak için, benden sevgilisi rolünü oynamami istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerlestigimiz yalanini yaydi. Oysa ilk karsilastginiz otobüs duraginin karsisinda bir ev tutmustu. Tedavi görüyor ve kurtulacagina inaniyordu ama olmadi. Gece fenalasmis, bakicisi beni aradi, son anda yetistim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaslari durduramayacagini biliyordu kadin. Hemen oracikta ölmek istiyordu. Eline tutusturulan kutuyu açmayi neden sonra akil edebildi. itinayla katlanmis bir sürü kagit duruyordu kutuda. ilk kagitta, "Lütfen bütün notlari sirayla oku bir tanem" diyordu... Sirayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, do?ru söyledigini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "simdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yasayacaksin, anlastik mi?" son kagidi eline alirken, kutuda bir anahtar oldugunu gördü kadin... Ve son kagitta sunlar yaziliydi: "Sahildeki evimizi senin çizdigin projeye göre yaptirdim. Kocaman terasta martilarla kahvalti ederken, ben hep seni izliyor olacagim...."
  7. bür bür haan sen beni bügün ekiyormusun ....?
  8. Demircan

    Tarihte Bugün

    13 Ocak 1928. Hukuk Fakültesi öğrenci derneğinin toplantısında " Türkiye'de Türkçeden başka lisan konuşulamaz kararı alındı. 1942. Türkiye'de ekmek karnesi uygulamasına başlandı. 1944. "Refah faciası" davası sona erdi. Amiral Mehmet Ali Ülgen ve bütün sanıklar beraat etti. 1947. Pan-Am şirketi New York-Londra-Ankara uçak seferlerine başladı. 1956. Adnan Menderes ve Namık Gedik hakkında 6-7 Eylül Olayları nedeniyle soruşturma açılmasını isteyen önerge reddedildi. 1958. Amerika Birleşik Devletleri, uzay uydusu Explorer1'i fırlattı. 1959. Kadın avukatlar Refik Erduran aleyhine dava açtı. Refik Erduran'ın Bir Kilo Namus adlı yapıtında kadınların şeref ve haysiyetlerinin zedelendiğini ileri sürdüler. 1966. Hürriyet gazetesi ABD Başkanı Lyndon Johnson'ın eski Başbakan İsmet İnönü'ye yazdığı mektubu yayımladı. Amerika Birleşik devletleri Başkanı bu mektubu1964'teki Kıbrıs bunalımı sırasında yazmıştı. Lyndon Johnson mektubunda, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale etmemesini istemişti. 1968. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) çattı; "Şimdi kalkmışlar kalkınma, plan, yabancı sermaye, petrol geleceği ve antiemperyalist mücadele hakkında bizimle doğru yön yarışması yapmak istiyorlar" dedi. 1969. Devekuşu Kabare Tiyatrosu "Bir Şehr-i İstanbul ki" oyununu sahneye koydu. 1970. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Fakir Baykurt Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açığa alındı. 1983. Adi suçtan hükümlü Adem Özkan, Hüseyin Çaylı ve Osman Demiroğlu idam edildi. 1986. İşkence yapanlara verilen cezaların arttırılması ve sorgu sırasında sanık avukatlarının da hazır bulunmasını öngören yasa önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde reddedildi. 1991. Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) Pendik'te "Savaşa Hayır" mitingi yaptı. Mitinge on binlerce kişi katıldı. 1993. Irak'a karşı başlatılan ikinci harekâta İncirlik Üssü'nden kalkan "Çekiç Güç" uçakları da katıldı. 1994. Grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı istemek ve yüzde15'lik memur zammını protesto etmek için memurlar Ankara'da eylem yaptı. Polis, memurlara müdahale etti. Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar bazı memurları tokatladı. Aynı gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Bedrettin Dalan "Dolmabahçe Sarayı sanat adına bir rezalettir ve mimarı Ermeni Balyan Usta'dır" dedi. Bedrettin Dalan'ın bu sözlerine Mimarlar Odası tepki gösterdi. 1995. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM), yazar Yaşar Kemal hakkında soruşturma açtı. Yazarın Almanya'da yayımlanan Der Spiegel dergisindeki yazısında "bölücülük" yaptığı iddia edildi.
  9. Demircan

    Gülsün

    evet benimmm tabiki
  10. Demircan

    Gülsün

    kaan _ demircan .....iki isim
  11. Demircan

    Gülsün

    Acılar Denizi Ben acılar denizinde boğulmuum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp gotürse Yılların içimde bıraktıklarını...
  12. Savrulup Gittiği Bir şeyim gibi yakındı onu hiç görmedim Esmerdi, yapılıp bozulan bir yüzdü Akıldan yaşanır bir yerlerde Durgun söğütlerin gölgesinde gizli Güçsüz yapımızdan gittikçe taşlar Eksilir ikili düzenlerde Uzakta bir dağ kurşundan Yalnızlığın katması beklenirdi Ürkütülmüş ince iplikleri Esmerdi, yapılıp bozulan bir yüzdü Ne saat istenir rüzgar esmesin O saat olurdu savrulup gittiği
  13. ANTALYA Antalyanın Tarihçesi - 1- Yapılan arkeolojik kazılar sonunda elde edilen bulgulardan Antalya ve bölgesinde, günümüzden 50 bin yıl önce insanların yaşadığı kanıtlanmıştır. Bu kanıtlar Antalya”nın 27 km. kuzeybatısında, Yağcıköy sınırları içindeki Karain Mağarasında bulunmuştur. Karain Mağrasında Paleolitik, Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik ve Bronz Çağlarına ait kalıntılar elde edilmiştir. Anadolu”ya Kafkasya”dan İran ve Mezopotamya yolu ile geldiği sanılan Hitit”ler İ.Ö. 2500-1200 yılları arasında Anadolu”da egemenliklerini sürdürmüşlerdir. İ.Ö. 2000-1400 yıllarındaki durumu gösteren tarih haritalarında Antalya Bölgesi büyük Hitit krallığı içinde kalmaktadır. İ.Ö. XIII. ve XII. yüzyıllarda Trakya”dan gelen kabileler Hitit uygarlığına son vermişlerdir. Antalya Bölgesinde Pamfilya, Likya ve Kilikya gibi kent devletleri ortaya çıkmıştır. Bugünkü Antalya ili, Pamfilya”nın tamamını, Pisidya”nın güneyini, İsaurya ve Kilikya”nın batısını ve Likya”nın doğusunu içine almaktadır. O devirde bölge halkı, kökenleri tam olarak bilinmeyen çeşitli Anadolu kavimleri ve Frig”ler denen Trakya kavimleri gibi farklı kavimlerden oluşmaktaydı. Yunanca kökenli olan Pamphylia sözcüğü, ”çok” anlamı taşıyan ”pan” ve ”soy” anlamına gelen ”phyle” sözcüklerinin birleşmesinden oluşmaktadır. İ.Ö. XII. ve VIII. yüzyıllarda Yunanistan”dan Anadolu”ya 2 dalga göç olmuş ve bu göçler sonucu çok sayıda kent ve uygarlık merkezi oluşmuştur. Günümüzde bunlardan 100”e yakını Antalya sınırları içerisinde bulunmaktadır. Antalyanın Tarihçesi - 2 - İ.Ö. VII. yüzyıldan 546 yılına kadar bölgede süren Lidya egemenliği yerini İ.Ö. 546 yılında Pers egemenliğine bırakmıştır. Makedonya Komutanı Büyük İskender, bölgedeki Pers egemenliğine İ.Ö. 336 yılında son verir. Bölgedeki bütün kentleri (Termessos gibi bazı istisnalar dışında) alır. İskender İ.Ö. 323 yılında ölünce, generalleri arasında uzun yıllar süren savaşlar başlar. Bu savaşlar İ.Ö. 188 yılına kadar sürer. Bu tarihte Selökid Kralı III.Antiokhos, Bergama Kralına yenilmiş ve Apamea barışı yapılmıştır. Bergama kralı II.Attalos (İ.Ö.159-138) mevcut kenti onartmış ve Antalya kentinin bilinen tarihi başlamıştır. O tarihten itibaren kent Attalaia adıyla bilinmekte, daha sonra Adalia ve Adalya gibi isimler alarak günümüze Antalya olarak ulaşmaktadır. İ.Ö. 133 yılında Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu”na katılır. Bundan sonra bölgede korsanların ve korsanlara ait küçük kentlerin önemli rol oynadığı bir devir başlar. Bu küçük güçler, Pontus Kralı Midridat”ın komutasında İ.Ö. 88 yılında birleşerek Romalı” ları Anadolu”dan çıkarırlar. Fakat bu durum uzun sürmemiş, İ.Ö. 65 yılında Pompeus Anadolu”ya saldırarak korsan şehirleri egemenliği altına almıştır. Roma Kralı Antonius, Coracesium (Alanya) ve çevresini Kleopatra”ya, Suriye, Kilikya ve Fenike”yi ise Kleopatra”nın oğluna vermiştir. İ.Ö. 32 yılında bölge tekrar Roma”ya bağlanmıştır. Cladius İ.S. 43 yılında Pamfilya ve Likya”yı birleştirerek bir krallık haline getirmiştir. İ.S. II. ve III. yüzyıllarda Antalya, tarihinin en görkemli gelişmesini yaşar. İ.S. II. yüzyıldan itibaren bölgede hıristiyanlığın yayılmaya başladığı görülür. Bizans egemenliği sırasında, İ.S. V. ve VI. yüzyıllara kadar Antalya”nın yeni bir gelişme devri geçirdiği bilinmektedir. Bu yüzyıllarda kent, surların dışına kadar taşmıştır. İ.S. VII. yüzyıldan itibaren bölgede müslüman arapların etkili olmaya başladığı görülür. Bölge, İslam egemenliğine 1085 yılında ve Anadolu Selçukluları”ndan Süleyman Şah zamanında geçmiştir. Ondan önce İ.S. 860 yılında Amiral Karinoğlu Fazl Antalya”yı almışsa da kısa bir süre sonra kent tekrar Bizans”a geçmiştir. Antalyanın Tarihçesi - 3 - 1103 yılında Bizans İmparatoru Alexius Komnenos Antalya”yı ele geçirmişse de kent kısa süre sonra tekrar Türk”lere geçmiştir. Bu tür el değiştirmeler 6 kez tekrarlanmıştır. 1120-1206 yılları arasında Antalya Bizans”da kalmıştır. 1206 yılında Sultan I.Gıyaseddin Keyhüsrev Antalya”yı alır. Ölümü üzerine kent tekrar hıristiyanların eline geçmiş, fakat oğlu Keykuvas kısa bir süre sonra geri almayı başarmıştır. Selçuklu”lar İlhanlı baskısına daha fazla dayanamayıp zayıflayınca Anadolu”da bağımsız beylikler devri başlamıştır. Bu devrede Antalya 95 yıl süre ile bağımsız bir beylik olarak kalmıştır. Hamidoğulları soyundan gelen Teke Beyleri 1308-1426 yılları arasında, bölgede Teke Beyliği egemenliğini sürdürmüşlerdir. Antalya”nın Osmanlı denetimine girişi ile ilgili kaynaklarda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bazı kaynaklarda, Antalya”nın I.Murat zamanında ve 1391 yılında Osmanlı topraklarına katıldığı belirtilmektedir. Diğer bazı kaynaklar ise bölgeyi Yıldırım Beyazid”in aldığını ve Antalya”yı oğlu Sultan Murad”a hediye ettiğini ileri sürmektedir. Birinci Dünya Savaşı”na kadar Osmanlı yönetiminde kalan Antalya, Teke Sancağı”na bağlı önemli bir liman kenti olarak varlığını sürdürmüştür. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 29 Nisan 1919”da Antalya ve çevresi İtalyan”lar tarafından işgal edildi. İşgal sırasında İtalyanlar” la yerli halk arasında çatışma olmaması için büyük gayret harcandı. Kurtuluş Savaşı sırasında Antalya ve bölgesi gönüllü asker ve maddi yardımla batı cephesindeki savaşlarda ulusal güçlere destek olmuştur. İtalyan” ların özellikle istihbarat konusunda Türk” lere yardımcı oldukları bilinmektedir. İtalyan işgali 1921 yılının ortalarında kalkmaya başlar. 5 Temmuz 1921 de ise Antalya İtalyan işgalinden tamamen kurtulur. ALINTIDIR...
  14. iSTiKLAL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Akif Ersoy
  15. walla bilmem birse TaTLı CAdI ya soralım biz ikimizde uslu bebişleriz...
  16. ceeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee
  17. Demircan

    Çağrışım

    eti fazla kaçırdın herhalde
  18. PİRİ REİS Osmanlı, denizci. Dünya haritaları ve denizcilik kitabıyla tanınmıştır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. 1465-1470 arasında Gelibolu’da doğdu. Kahire’de öldü. Asıl adı Muhiddin Pirî’dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed’in oğlu ve ünlü Osmanlı denizcisi Kemal Reis’in yeğenidir. Akdeniz de korsanlık yapmakta olan amcasının yanında yaklaşık 1481′den sonra denize açıldı. 1487′de onunla birlikte İspanya’daki Müslümanlar’ın yardımına gitti. 1491-1493 arasında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına ve güney Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldı. Amcasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin hizmetine girerek 1499-1502 Osmanlı-Venedik Savaşı’nda bir savaş gemisinde kaptanlık yaptı. 1511′de amcasının ölümü üzerine Gelibolu’ya çekilerek Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) üzerinde çalıştı ve 1513′te bir dünya haritası çizdi. 1516 Mısır seferinde Osmanlı donanmasında kaptan olarak savaştı. 1517′de ilk çizdiği haritayı I. Selim’e (Yavuz) sundu. 1521′de Kitab-ı Bahriye’yi tamamladıktan sonra 1522′de Rodos seferine katıldı.1524′te sadrazam Makbul İbrahim Paşa’yı Mısır’a götüren gemiye kılavuzluk etti. Sadrazamın ilgilenmesi üzerine 1525′te Kitab-ı Bahriye’yi yeniden düzenleyerek onun aracılığıyla I. Süleyman’a (Kanuni) sundu 1528′de çizdiği ikinci haritasını da padişaha armağan etti. 1528′den sonra güney denizlerinde görev yaptı. Portekizlilerin Aden’i alması üzerine Süveyş’teki Osmanlı donanmasına kaptan atanarak 26 Şubat 1548′de Aden’i geri aldı. 1552′de önemli bir Portekiz üssü olan Maskat’ı ve ardından Kişm Adası’nı alarak Hürmüz Kalesi’ni kuşattı. Portekizliler’in Basra Körfezi’ni kapatmak istediklerini duyarak kuzeye yöneldi. Katar Yarımadası’na, Bahreyn Adası’na egemen olarak Mısır’a geçti. Donanmayı Basra Körfezi’nde bıraktığı için sefer sırasında kendisinden yardımını esirgeyen Basra Valisi Kubâd Paşa’nın da girişimleriyle suçlu görülerek idam edildi. Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı olan Pirî Reis, korsanlık günlerinden başlayarak gezip gördüğü yerleri yabancı kaynaklardan da yararlanarak tarihi ve coğrafi özellikleriyle birlikte kitabında anlatmış ve haritalarını çizmiştir. Kitab-ı Bahriye’nin nazımla yazılan ve denizcilikle ilgili tüm bilgilerin toplandığı başlangıç bölümünde, genel açıklamalardan sonra Ege ve Akdeniz adaları tanıtılarak denizle ilgili gözlem ve deneyim önemi vurgulanır. Fırtına, rüzgâr çeşitleri, pusula ve haritanın tanımından sonra dünyayı kaplayan denizler ve karaların oranı belirtilir. Portekizliler’in denizcilikteki ilerlemeleri ve keşifleri, Çin Denizi, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki rüzgârlar, Basra Körfezi, Atlas Okyanusu ayrıntılı biçimde anlatılır. Düz yazı ile anlatımın başladığı haritalı bölüm asıl metni oluşturur. Bu bölümde Çanakkale Boğazı’ndan başlayarak Ege Denizi kıyı ve adaları, Adriyatik denizi kıyıları, Batı İtalya, Güney Fransa, Doğu İspanya kıyılarıyla çevresindeki adalara ilişkin tarihi, coğrafi bilgiler verilerek kuzey Afrika kıyıları, Filistin, Suriye, Kıbrıs ve Anadolu kıyıları izlenerek Marmaris’te tüm Akdeniz’in havzası noktalanır. 1513′te çizdiği ilk haritasında Kristof Kolomb’un 1498′de çizdiği Amerika haritasından, Portekiz ve Arap haritalarından yararlandığını belirtir. Elde kalan parçası Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarıyla Atlas Okyanusunu, Antil Adalarını, orta ve Güney Amerika’yı gösterir. 1528′de çizdiği ikinci haritasından günümüze kalan parça, büyük bir dünya haritasının kuzey batı köşesi olup Atlas Okyanusu’nun kuzeyini, kuzey ve orta Amerika’nın yeni keşfedilmiş kıyılarını ve Grönland’dan Florida’ya uzanan kıyı şeridini içerir. Adalar ve kıyılar son keşiflere dayalı olarak daha doğru çizilidir. Keşfedilmeyen yerler ise beyaz bırakılarak, bilinmediği için çizilmediği belirtilir. İlk haritadan daha büyük ölçekli ve gelişkin olan ikincisi, teknik olarak döneminin en ileri örneğidir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.