Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

enkas

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    220
  • Katılım

  • Son Ziyaret

1 Takip eden

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://

enkas - Başarıları

Ortak

Ortak (7/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. önemsememek.neden?seviyeyi düşürdüğümde önemsendim ama.bak kardeşim kimin,ne tarz konulara yazdığını,uzun yazıların okunmadığını bildiğim için yazdım son yazdığımı.biraz mahalle üslubu oldu ama.özür diledik işte.ayrıca sekülerizm belasından fazlaca muzdarip olan bir kimse olarak sorunların %90 ını bu düşünce sistemiyle çözeceğimize inanan biri olarak bu başlığa ilgi çekmeyi uygun gördüm.mesela bazı ateistlerin yaptığı; kur'andan bazı ayetler çıkarıp bütünlüğü ele alınması gereken bir konuyu paramparça sunarak,bazı materyalistlerinde yaptığı işin sadece kudret boyutunda takılıp kalarak,yani aslında dini yanlış anlamak,varlığı yanlış tanımlamak,dindar dinsiz herkes için geçerli bu sekülerist düşüncenin eseridir. şu söz benimde çok hoşuma gider .bir çok kez örnek vermişimdir bu sözü ,ilmin realitesini anlatırken mesela..DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞMEDİR.işte bakın aslında öyle bir şey söylüyorsunuz ki,madde sürekli değişsede ,değişme hakikati yani Allah'ın rabb ismi değişmez diyorsunuz.çünkü rabb terbiye ile alakadardır,terbiye ise geliştirmek içindir,ve kainat hep kemalata doğru gider,bunun içinde evrim,yani tekamül dinlerin vazgeçilmezidir.maddeler değişir ama değişme hakikati sabittir.yada başka bir şekilde şöyle anlatayım; kudsiyet hakikati..temizlik demektir.birileri bulaşık yıkar,birileri çamaşır,biri banyo yapar,biri ellerini yıkar,biri dişlerini fırçalar,yağmur yağar,hayvanların leşlerini toprak eritir,deniz sürekli hareketle kendini temizler vs.bak kardeşim kainat içinde mütedahil dairelerde hep temizlik hakikati işler,ama şekiller farklı olur,yani anlatmak istediğim şu,temizlik baki,şekiller fanidir,geçiçidir,temizlik hakikati bir ise şekiller çoktur. şimdilik bu kadar selam ile..[/
  2. aman yarabbiiiiiii.gözlerim yaşardı.desene; hiçbir fikrim yok,amacım hz.muhammed'in kurduğu mualla düzene sataşmak.sana birşeyler derdim ama sonunda hiçbirşey diyememekten korkuyorum.
  3. iyide kadın zaten fıtraten edilgendir.kadınlar bile bunu kabul ediyorken siz neden kadına hem istemediği hemde kendisi için uygun olmayan yeri vermeye kalkıyorsunuz.evvelende söylediğim gibi en çok bu yy.de ezildi kadınlar .zavallılar özgürlük dediler fabrikalarda köle oldular.yalan mı ya?son istatistiki bilgilere dayanarak söylüyorum.ayrıca verdiğim örnekteki gibi çiçek çiçek olarak güzeldir,çiçeğe "sen neden taş gibi sert değilsin?bak hiç bir işe yaramıyorsun?seni yumuşak,nazik varlık seniii"diyor mu kimse.hayır. güzel bahçelerde düzenli bir şekilde yetiştirildiğinde seyrine doyulmaz,hemde kokusuna.. selam ile..
  4. güzel kardeşim adamların kutsal saydığı birşey yokki,kudsiyet ile zerre kadar alakaları olmadığı için saldırıyorlar zaten dine ve kutsal değerlere."NEFSİNİ İLAH EDİNENİ GÖRDÜN MÜ?" İNSAN HİÇ BİR KUTSAL DEĞER TANIMAZ VE SONSUZ BİR VARLIĞI KABUL ETMEZSE OTOMATİKMAN KENDİNDE TAILIR KALIR.at gözlüğü takmışçasına,hep dar bir noktayı görür,maddeyi görür,Allahın kudreti olduğunu kabul etmez,monitörde takılır işletim sistemini,sibernetik yapıyı bilmez.
  5. hmmm....sizin sorununuz şu galiba .metafizik denilen,yada cennet cehennem,allah ve melekleri gibi kavramları sizde madde ötesinde uzaklarda arıyorsunuz.ve dolayısıylada bulamayınca ALLAH yoktur,din hurafedir yaygarasını koparıyorsunuz.kur'andaki tüm mecazi ifadeleri o mecazın ardında azıcık temiz bir bakışla bakanın göreceği gerçekler saklıdır.işte imtihanda bu ya öyle zeki bir komedyen olmaya ,bill gates'in resulü olmaya benzemiyor kul olmak.ya kardeşim yaa,sende ne zeka var,hiç üşenmedin mi inanmadığın bir kitaptan böyle komediler çevirmek için belli pasajlar okumaya..doğrusu sana güldüm,kimin mülkünde kime kafa tutuyorsun yazık ya.aslında bu zekanı menfi değilde müsbet yönde kullansan var ya zeki bir mü'min olur senden.ama ne var ki yıkımı tercih etmişsin.çünkü yıkmak kolay.yapıcı davranmak ise zordur.turan dursun tefsirini okumadan keşke iyi bir tefsirden okusaydın kur'anı.keşke kur'anla turan dursun ile tanışmadan tanışsaydın.neyse eğer varsa istidadın hidayet gelir,ama hayat hep öyle gülmez insana brainslapper.o zaman bazı şeyleri anlaman daha kolaylaşır belki.neyse .selam ile...
  6. kimse bir şey yazmayınca bende seviyemi biraz düşürdüm. haklısınız sayın gece kuşu.özür dilerim.. kendinden emin olma meselesine gelince ,uzun süre varlık hakkında düşünmüş,zaman zaman vesveseleri olmuş biri olarak sonunda seçtiğim (ama akıl ile,ilmin gerçekliğine dayanarak seçtiğim )bu yola güveniyorum.kendime değil..amacımda sorun çıkartmak ve tartışmak değil,sadece eğer olabilirsem varlığa yokluk libasını giydirmiş ateist arkadaşlara yardımcı olabilmek.
  7. seküler beyinler bütüncül sözünden huylandı galiba,yaw okuyun bir iki kelam edin.sükut ikrardandır haaaa.ona göre.selametle
  8. hmm.....bende zaten herkesle dindar olsun dinsiz olsun ilmi tarzda konuşurum kardeşim.yazdıklarım hikaye değil.madem inanıyorsun.şu ateistlere iki kelamda sen et bence.özellikle dindar insanların ve dinsiz olanların toplumdaki yerine dair söylediğin şey güzel.bunu tecrübe etmişsen senin sözlerin daha etkili olcakatır.selam ve dua ile...
  9. İnançlar tarafından kadınlarımızın alınan sosyal haklar hangi sosyal haklarını almış dinler kadının?islam kadar sosyal adalete kadınıyla erkeğiyle ,işçisiyle patronuyla muvafık bir düzen gösterin benide bilgilendirmiş olursunuz.öyle bir düzen ki varlığın bütün boyutlarını düzen içinde kemale ulaştırmaya çabalıyor.sizin yaptığınız gibi kadını,işçiyi zıtları kaldıracağım diye ucube bir hale getirmiyor.olduğu gibi kabul ederk gelebileceği en kemal noktaya ,hedefe doğru geliştiriyor.sosyal hayattaki her taşı yerine münasip bir tarzda koyuyor,atomdaki proton,nötron değerleri gibi ..bazen eksiklik çirkinlik değildir sayın bilimselci.mesela çiçek güzeldir ama çiçek,taş gibi keskin değilidr.çiçek çiçek olarak güzeldir,taş ise taş olarak güzeldir,sizin yapmak istediğiniz çiçeğe taşın vazifesini gördürmek. zıtları kaldıracağım derken insanın psikolojinin ,sosyal hayatının ,biyolojisinin mahvına sebep olmaz islam.zıtları tevhid potasında eritip meyveler verdirir.zahiren kadın ve erkek bir zıttır,işçi ve patron da bir zıt,ve islam bunları aile,ve işletme gibi müesselerde bir ve beraber mutluluk içinde çalıştırır.sonuç olarak yeni nesiller ve yeni ürünler elde edilir.maddi manevi meyveler verilir. inşaallah anlamak nasib olur.. şeriat ülkeleri şeriati ve dini yanlış anlamışlarsa dinin suçu ne?kaldı ki şeriat ülkelerinde ki kadınlar, kadının vitrinlerde ve çeşitli sebeplerle çeşitli yerlerde mal gibi sergilendiği ülkelerdekinde olduklarından daha mutludurlar.en azından değerli görülüp vücudları gizleniyor,ortalık malı gibi gözler önüne serilmiyor.ben sanırım pakistan da idi ,çok güzel örtülü bir şekilde kimseye hiç bir zarar vermeksizin okuluna gidip gelen kız kardeşlerimizi gördüğümde hele hele onların yüzündeki o mutluluğu da gördüğümde ziyadesiyle sevinmiştim.kadın daha nasıl değerlenebilir.alternatifi siz sunun.eee görüyoruz kurulu medeniyeti,kadına verrdiğiniz değeri,sayısı gittikçe artan fuhuşları,fuhuşhaneleri,fahişe olmayı bir değer sayan saf ve masum çocuklarımızı.bu mu sizin istediğiniz.nesli birbirine mi katmak,karışık bir nesil mi oluşturmak,anası babası belli olmayan binlerce çocuk mu olsun istiyor sunuz?sahi siz ne istiyorsunuz?islamda olmayıpta sonradan oluşan ,kadınla ilgili bir değer artışı gösterin.seviyeli bir şekilde hemde daha sistemli tartışalım.selam ile... eyvallah kardeşim.ben teşekkür ederim.güzellik güzelliği görebilen gözlerde,ve dar düşünmeyen, kilitli olmayan beyinlerdedir.selam olsun,sizde HAKK'a emanet olun hmm...ayrıca özgürlük başkasının hakkına tecavüz etmeden olursa daha iyi olur.kadınları özgürleştireceğim deyip soyuyor soğana çeviriyorsunuz,sonra erkekleri zıvanadan çıkarıyorsunuz.toplumsal yapıya kocaman bir darbe vuruyorsunuz.kadında erkekte maddesiyle değersizdir,manasıyla Âdemdir,insandır.mesela Rabia-tül adeviye hazretleri de bir kadındır.ama 100 tane erkeğe bedel bir kadındır,yooo 100 az oldu,1000 tane belki 10 000,belki milyon tane işe yaramaz ,nefsinin esaretinde kalmış erkeğe bedeldir.islam kadına maddesiyle sosyal hayatta uygun yeri verirken,asıl önemli olan manevi kemalat için ona sonuna kadar kapıları aralar.ayrıca maddi olarakta kadın sosyal hayatta özgürdür,istediği yere gider uygun şartlar ve zeminde oluşunca,kimseye zarar vermeksizin,erkeklerin istifade ettiği herşeyden istifade eder.yoktur öyle duvarlar ardında ,çarşaf altında hapsedilmiş kadın modeli islamda.bu ya birilerinin çarpıtması,yada dinin zırcahiller tarafından yanlış anlaşılmasıdır.dini ve dini değerleri enterese etmez.vesselam...
  10. denge nedir bilir misiniz sayın brain slapper?kadın fıtraten latif ve nazik yaratılmış bir varlıktır.mesela kadın şu kadın hakları yargarası kopartılan 19.yy daki gibi hiçbir dönemde bu kadar ezilmemiştir.kadınları fabrikalarda köle gibi çalıştırdınız be.oysa ki evinde ,mutfağında yemeğini yaparken ,ilim meclislerinde ilmini öğrenip,çocuklarına bakarken daha mutludur kadın.bak kardeşim bir şey ifratta olursa da sorun çıkar,tefritte olursada sorun çıkar.önemli olan işi dengede götürebilmektir.islam kadını olduğu gibi kabul etmekle fıtrala barışıklığını göstermiş,ve onun gelişmesi dünyevi ve uhrevi meyveler verebilmesi için kendine uygun şekilde,ilim öğrenmek,çalışmak, gibi faaliyetlerlede sosyal hayattaki yerini belirlemiştir.ama sosyal hayat içinde iken anarşizme sebebp olmaması içinde şehveti tahrik edici yerlerini örtmesini emretmiştir.bu benim mantığıma çok güzel uyarken ve bunun ifratı ve tefriti hem kadını ezmek,hemde sosyal hayatın içine etmekken neden bu bu dengeyi,bu düzeni kabul etmeyeyim.siz bir düzen kursaydınız ne yapardınız.onu anlatın,alternatiflerinizi sunun ,gelin onun üzerinde konuşalım..
  11. kadın İslam ile alabileceği en güzel yeri almıştır.bunun ifratı kadını putlaştırmak,ilk çağlar ve anaerkil sistemlerde ki gibi.tefriti de kadını mal olarak görüp,soyup soğana çevirip vitrinlerde sergilemektir,şimdi yaptığımız gibi. oysa İslam kadına en güzel yeri ona kadından çok insan olarak bakmakla,insan olarak değerlendirirken erkeklerle bir kefeye koymakla yapmıştır,ama kadın olarak değerlendirirken bunu yapamazdı,zira fıtrata ters ve aykırı olurdu,su su olarak güzeldir,suya sen neden ateş gibi yakmıyorsun denilmez,kadını erkekleştirmeden fıtratına aykırı düşürmeden verebileceği en güzel yeri vermiştir İslam,onu vahye muhatap kılmış,öğrenme,araştırma hakkını, özgürce seçim yapabilme hakkını vermiştir.kadın tarihte hiç bu kadar güzelleşmemiş,sistem hiçbir zaman böyle güzel yerine oturmamıştı.vesselam
  12. enkas

    Darwin mevzusu

    ne dediğini bir anlasam cevap vereceğimde üzerinde düşünemiyorum bile.ama zannederim yine zamanla ilgili bir problem.sonsuzlukta zaman yoktur.sonsuzluğu yaşayan bir gönül zaten neden ?niçin?diye sormaz .sorsa zaten sonsuzluğu yaşamıyordur.gerçek şu ki zamanla mukayyet beyinlere sahibiz,zam lanmamış an da neler olduğunu bilemiyoruz.kürşat kardeşim ben bir parça fehmediyorum ama sonsuzu sınırlı halinle kuşatamazsın,ve eğer illede anlamak istiyorsan derdin bu ise bu akılla olmaz.akıl buraya kadar ,bunun sınırını çiz kendini harab etme.eğer bu dertten kurtulamıyorsan kardeşim burada tasavvuf devreye girer.seyr-i süluku ruhaniye geç ve zaman kaydından kurtul,ve an da neler oluyor bir bak.sonra bizede anlatırsın derviş kürşat olarak
  13. sevgili calcifer ALLAH ÜÇ SIFATIYLA HER YERDE HAZIR VE NAZIRDIR.İLİM İRADE KUDRET.sen ALLAH'a enerjidir derken sadece onun kudretini görüyor sun ve ilmi ve iradeyi dışlıyorsun.hakbuki gönderdiği dinler bu iradenin eseridir.sana daha ilmi bir izah yapayım.atomu ele alalım.,atomda ki plan ilmi,enerji kudreti,ve tahavvülat yani harekette iradeyii gösterir,sadece dil farkı var,ilim,irade ,kudret=plan,enerji,hareket...
  14. BÜTÜNCÜL DÜŞÜNCE SİSTEMİNE DAİR ONDOKUZUNCU VE YİRMİNCİ yüzyıllarda, nefes kesen bir sürat ile peşpeşe gelen devrimler, değişimler, sanayileşme, şehirleşme ve başkalaşma, insanı fıtrî yapısından koparıp bir nevi şizofren yaptı. İnsanın herşeyini parça parça etti. Onu bütüncüllükten mahrum bıraktı. Ve bunun sonucu olarak, insanlardan kimi kanunu savundu, kimi hürriyeti; kimi ferdi savundu, kimi toplumu; kimi maddeyi savundu, kimi ruhu; kimi inancı savundu, kimi bilimi; kimi kadını savundu, kimi erkeği; kimi sermayeyi savundu, kimi emeği... Ve, nihaî gerçek parçalanıp kayboldu. Bu fikrî ve sosyal dağılma ve parçalanmanın sonucu olarak, başta Batıda, nihilizm (hiççilik) akımı gelişti. Yani gerçeğin bütüncül güzelliği görülmeyince, onun parçaları dahi çöpe atıldı... Kâinatta hiçbir değer yok sanıldı. İşte, önce bu hastalıktan kurtulmak için, gerçekleri araştırırken tek taraflı düşünmemek lâzım. Ki, bu öldürücü hastalıktan kurtulduktan sonra, ilk olarak karşımıza “Varlık” gerçeği çıkar. Bizim de, öncelikle bu varlık gerçeğinin ne olduğunu, neye yaradığını, nasıl işlediğini ve nasıl güzellikler doğurduğunu incelememiz gerekir. Eski düşünürler, “Varlık başlı başına bir hüsn-ü mücerrettir” demişler. Yani, onun güzelliği, başka birşeyle kıyas edilmeye ihtiyacı olmayan gerçek bir güzelliktir. Demek ki, insan varlığın gerçekliğini, güzelliğini, nimet oluşunu göremiyorsa, ona başka herhangi birşey anlatmak mümkün değildir. Bu bakımdan, ilk önce yapılması gereken şey, insanı herhangi bir tedavi yöntemiyle o bataklıktan ve düşünce çöküşünden kurtarmaktır. Bu konuda sözü fazla uzatmadan, aşk ile, güzellik ile, sanat ile ve hatta fen ilimleri ile ilgili kitapları tavsiye etmekle yetiniyoruz. Fakat ikinci önemli bir sorun kalıyor: Bu varlık nasıl oldu, nasıl işliyor, neye yarıyor ve ne olacak? Bunların her biri bir kitaplık konular. Biz burada birer paragrafla bunlara değinerek geçeceğiz. Önce “Zaman nedir?” Fizik kitaplarında isbat edildiği gibi, zaman da, madde gibi bir yaratıktır. Dolayısıyla, kâinattan önce, yani zamandan önce ne vardı, diye sormak bilimsel olmaz. Bu, sadece bir zihin yanılgısıdır. Zaten düşünce mekanizmamızda en önemli sorunlardan bir kısmı, bizim farklı bilgi alanlarını, farklı boyutları, farklı değerleri, ve bu farklı değerleri birleştirip ayrı bir gerçek yapan bir üst değeri bilmememizden veya inanmamamızdan kaynaklanıyor. Meselâ, kâinatın bir maddî yönü, bir de gaybî yönü var. Başka bir deyişle, bir fiziği var, bir de metafiziği. Ve bunu bir gerçek yapan, yani gerçek olarak görebilen ve gösterebilen, tevhid inancıdır. Ondaki diyalektiği birleştirip bir güzel gerçek yapan Allah’tır. Keza, insan hem bedenden, hem ruhtan biraraya geliyor. Bu iki ayrı gerçeği bir yapan, ondaki akıl ve bilinç mekanizmasıdır. Hem, toplumda hürriyet ve serbestlik olacak, eşitlik de olacak. Ve bu iki zıt kavramı güzel yapan, bir de kardeşlik gerçeği olmalı. Yoksa hürriyet, eşitliği bozar. Yine ana konumuza dönüyoruz: Varlık başlıbaşına bir kemalattır, olgunluktur, bir güzelliktir, bir gerçektir. Onun için niye varlık vardır, diye sorulmaz. Soranlara şöyle sormak lâzım: “Siz gerçekten yok olmak istiyor musunuz?” Ve bu mükemmel gerçeklik ve güzelliğin sonsuz denilecek kadar çok çeşitlerinin ve mertebelerinin gerçekleşmesi için, onun mekanizmasına artı-eksi, soğuk-sıcak, madde-mânâ, ferd-toplum, kanun-hürriyet gibi zıtlıklar yerleştirilmiştir. Yani Allah, bu zıtları dengeli ve düzenli bir şekilde çarpıştırarak, binbir varlık ve güzellik mertebelerini gerçekleştirir. Az bir sahada, az bir kuvvet ve enerji ile sonsuz denilecek kadar kemalat ve olgunlukları olan varlık ürünlerini elde eder. Eğer kâinatta bu şekilde zıtlar olmasaydı ve onların çatışması ve gelişmesi sonucu, farklı farklı binbir gerçek güzellik oluşmasaydı, uzayda tek bir varlık rengi ve hakikatı olurdu ki, ona varlık demek dahi mümkün olmazdı. Ve bunun içindir ki, hiçbir insan hep aynı yerde, aynı seviyede, aynı düşüncede kalmak istemiyor. Ve böyle bir istek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Allah’ın dahi binbir ismi olmakla beraber, iki temel kategoride birleşiyorlar: cemalî ve celalî isimler. İşte madem insan bu varlık ağacının meyvesidir; elbette onda dahi diyalektik ve zıtlıklar daha yoğun olacak ve insanın yükselmesi ve gelişmesi ve değişik mertebelerde bulunması daha çok sözkonusu olacak. Demek imtihan ve sınanmadaki maksat, insanın özünde olan bu ikiliği çalıştırma ve geliştirme ve iyiye doğru yönlendirmektir. İnsandaki iyi tarafları baskın çıkarıp, kötü ve pasif yönleri geri bırakmaktır. Ve bu çatışmanın gerçekleşmesi için de, insanın serbest olması gerek. Yoksa eğer insan bir otomatik makine olsaydı, kafasında özellikle soyut değerleri anlayacak derecede diyalektik çatışma ve bu sayede gelişme olmazdı. Varlığı yine tekdüze bir seviyede kalırdı. Ve madem insan, isteyerek ve bilerek iyi ve kötü tarafı seçiyor; elbette yaptığı kötülükler—kâinattaki umumî düzene aykırılık kalmasın diye—cezasız kalmaz. Ve iyilik yapanların iyiliği dahi—israf edilmesin diye—mükafatsız kalmaz. Ayrıca, bu imtihan mekanizmasının, burada anlatılması mümkün olmayan daha birçok faydası vardır... Son olarak, birkaç cümleyle meseleyi özetlersek: 1. İyilik yapma, olgunluğu yaratma, insanlara yardım etme sıfatları ile ihtiyaç kavramları farklı şeylerdir. İnsanın bazan hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı halde çok güzel şeyleri yaptığı olur. Evet, sanat icra etme duygusu ile fakirlikten ve ihtiyaçtan hamallık yapma duygusu farklı şeylerdir. Yani, Allah mükemmel sıfatlara sahip olduğu için yaratıyor—ihtiyacı olduğu için değil. 2. Düşünce perspektifi itibarıyla, insanlar çok farklıdır. Kimi bir günü düşünüyor, kimi bir mevsimi, kimi bir seneyi, kimi bir ömrü, kimi sonsuzluğu... Hayvanlar ise sadece bir anı düşünüyorlar, yani hissediyorlar. İşte eğer insan, bu kâinat sinemasının muazzam, uzun filminin başının, sonunun anlamını birlikte, bir bütün olarak düşünse karelerle ilgili ânlık sorular sormaz. Her karedeki her figürün anlamını ve özelliğini anlar. Fakat 3-4 yaşındaki bir çocuk, ekrandan ancak renkleri idrak eder, anlatılmak istenileni kavrayamaz. Demek, insan soruyu sorarken kendi konumunu biraz irdelemeli ki, sağlıklı bir soru sorabilsin ve sağlıklı bir şekilde cevabını alabilsin. Bizim memlekette bir köylü, ordu ile beraber Birinci Dünya Savaşında tâ Erzurum’a kadar giderler ve Ruslarla karşılaşmazlar. Köylü sorar: “Hani Ruslar nerede?” Kumandan, “Batum tarafındadırlar” der. Köylü, “Eğer buraya kadar bizimse, gerisi Rusların olsun” der. İnsan düşüncesinin yetersizliği ve gelişmesi için Rus bilim adamı George Gamow’un 1,2,3 Sonsuz kitabı ile Alman bilim adamı E.F. Schumacher’in Aklıkarışıklar İçin Kılavuz’unu ve Bediüzzaman’ın Sözler’ini tavsiye edebiliriz. Evet, bir bebek rahat, hafif ve herşeyi bedava olan anne karnından çıkmak istemeyebilir. Fakat, dünya anne karnına göre öyle bir âlemdir ki, bebeklerin ne gözü görmüş, ne kulakları işitmiş, ne de hayallerine gelmiştir. Aynı şekilde, biz insanların bugünkü dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında, yukarıda anlatılan farklardan da daha çok farklar var. Bence insan, yalnızca bilim adamı olmamalı... O aynı zamanda bir baba da, bir sevgili de, bir işçi de, bir şair de olmalı. Bir diplomat kadar zeki olmakla beraber, bir çocuk kadar saf ve temiz olmalı. Şüpheci bir fikir ehlu olmakla beraber, görevli ve sorumlu bir kul olduğunu unutmamalı. Sanırım, insan kendisinin tanrı olmadığını anlayınca ve hissedince, sorularının ve sorunlarının yüzde doksanı kendiliğinden çözülür. Fakat bu asırda insanın nefsanî duyguları, bencilliği o kadar çok tahrik edilmiş ki, bilen bilmeyen, fakir zengin herkes, bilerek veya bilmeyerek, kendisini küçük bir firavun gibi görüyor; öyle davranıyor... İnsan varlığın gerçekliğini, güzelliğini, nimet oluşunu göremiyorsa, ona başka herhangi birşey anlatmak mümkün değildir. Bu bakımdan, ilk önce yapılması gereken şey, insanı herhangi bir tedavi yöntemiyle o bataklıktan ve düşünce çöküşünden kurtarmaktır. Varlık başlıbaşına bir kemalattır, olgunluktur, bir güzelliktir, bir gerçektir. Onun için niye varlık vardır, diye sorulmaz. Soranlara şöyle sormak lâzım: “Siz gerçekten yok olmak istiyor musunuz?” İnsan kendisinin tanrı olmadığını anlayınca ve hissedince, sorularının ve sorunlarının yüzde doksanı kendiliğinden çözülür. 10.05.2004 Bahaeddin Sağlam
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.