Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

nizamoğlu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    25
  • Katılım

  • Son Ziyaret

nizamoğlu - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Bir kıssadan hisse çıkartıp, nasıl bir Allah'ı kandırmak mantığına eriştin bilemiyorum ancak, yukarıdaki hikaye, insanların seçimleriyle alakalı birşeydir. Sen kula kulluk ederek belki dünyaları elde edebilirsin, bu elde ettiğin şeyleri de, Allah'a kulluk ederek elde edemeyeceğini düşünürsün ve yolunda devam edersin. Öteki insan ise, dünya nimetlerinden faydalanmak istemez, Allah'ına kulluk eder. Bu Allah'a kulluk eden, dünya nimetlerinden faydalanamaz anlamında değildir. Yukarıda yazılmış olan hikaye bu tarafından, sakıncalara sahiptir. Çok fazla dallandırıp budaklandırarak, bir tercih meselesini tartışma konusu yapmaya gerek yok. Dünya hala dönüyor ve durana kadar, isteyen istediğine kulluk yapmakta serbest. Durduktan sonra, kimin arabasına bindiğiniz ve nereye vardığınız önem kazanır. Saygılarla...
  2. Ne Sayın Kılıçdaroğlunu, ne de Sayın Gökçek'i severim. Şahsi kanaatim, ikisinin de birbirinden beter olduğudur. Ancak, Sayın Gökçek, ne yazık ki, tartışmasını, konuları müzakere etmesini ve kendisini savunmasını, karşı tarafı suçlamasını bilemedi. Ben çok fazla tahammül edemedim programa. Yirmi dakikanın sonunda kapattım. Sayın Gökçek'in söyledikleri arasında doğrular vardır, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da söylediklerinde doğruluk vardır. Buradaki asıl galibi belirleyecek olan şey, tartışmayı kimin yönetebileceğiyle alakalıydı ve Gökçek çok büyük bir mağlubiyetle kaybetti. Kendi deyimiyle, içinde bulunduğu kumsapın ne amaçla yapıldığını bilemem ama, kumpas başarılı olmuş ve Sayın Gökçek, çok kötü avlanmıştır. Saygılarımla.
  3. Sayın Efendi Türkler, Bu konuyu gündeme getirmiş olmanızdan ötürü sanırım en çok ben memnun oldum. Yıllardır, çeşitli mercilerde, çeşitli arkadaşlarımızla dillendirdiğimiz, üzerinde fikir paylaştığımız bir konuydu. İnsani yaşamanın gerekliliklerinden biridir diye düşünüyorum müstakilleşmeyi. Müstakil, aynı zamanda kendine has karakteristik özellikleri barındıran, dolayısı ile, insanın evine kendi ruh dünyasından, kendi hayat biçiminden bir şeyler katabileceği ve yaratıcılığını geliştirebileceği bir hayat alanıdır. Bu gün bahçelerinizde görmek istediğiniz bitki türlerinden, beslemek istediğiniz evcil hayvanlara kadar pek çok alanda size hayatın çeşitli zevklerini sunan, kendi ellerinizle yaptığınız ve doğanın size açıkgönüllülükle eşlik ettiği bir ortamın yaratılmasını sağlar. Apartman hayatlarının bize dayatmış olduğu tekdüze standart kalıplar içinde, kendi dairelerimizi ancak, başkalarının al kullan dedikleri formatta döşemek, biçimlendirmek zorundayken, müstakil yapılar bizlere o kadar fazla seçenek sunarlar ki. Doğanın canlanmasıyla birlikte, evinizin penceresinden baktığınızda siz de doğayla birlikte canlanırsınız adeta. Bahçenizdeki çimenlerin yeşermesini seyretmek, güneşi görebildiğiniz ve çevrenizde apartman gölgeleriyle kapanmamış bir doğayla bütünleşmek insanın, insanca yaşayarak bu hayattan zevk almasını sağlamaz mı? Velhasıl, Türkiye'nin içinde bulunmuş olduğu deprem sıkıntısının da en önemli çözümü bu değil mi? Ben tüm kalbimle, bu tip yapılanmanın desteklenmesini ve bu konu hakkında herkesin bilinçlenmesini sağlayacağım. Foruma kattığınız bu güzel yazıdan ötürü teşekkür ederim. Saygılar.
  4. Sayın demirefe. Benim vermiş olduğum örnekte, adı geçen şahsın, savunmuş olduğu fikirlerinde, referans noktası olmaması ve içinde bulunduğu savunma girişiminin çelişkilerle dolu olmasından bahsedilmiştir. Ancak siz, savunmaya çalıştığınız düşünce kalıbı içinde yıllarca uygulanan bir karşı kutup yaratma geleneğini gayet iyi şekilde, kendi istediğiniz gibi anlamış ve anlamlandırmaya çalışmışsınız. Ayakta kalmak adına, kendine bir düşman yaratması gerekliliğinde olan ve düşmanını bulamadığı anda yok olacağını bilen taraf bizler değiliz. Bu gün haksız olarak, yeni bir düşmana ihtiyaç duyulmuş ve Irak işgal edilmişse, üzerine bir de, tüm Dünya bu işgalin haksız olduğunu dile getirerek, tepkisini göstermişse, aklı selim, hür fikir sahibi, kimsenin yandaşlığını yapmayan beyinler de tepki gösterecektir. Tepki haklı olarak ve gayet medeni bir şekilde gösterilmiştir, ses getirmiştir ve hazımsızlığını yaşayanlara ise bir şişe soda ikramı müessesemizdendir. Afiyet olsun.. Saygılar...
  5. nizamoğlu

    YIYEN YIYENE!

    Yaşanan olaylarda, insanların yaptıkları yolsuzluk neticesinde, kullanmış oldukları kılıf, ne yazık ki, gerçekten o görüşe sahip olan insanları da yaralamaktadır. Bir arkadaşımız, milli görüşçülerin yemesinden, bir diğeri, milliyetçilerin, ismi vatansever olanların ve devlet kurumlarının yemesinden bahsetmiştir. Bu milleti sömürmeyi alışkanlık etmiş olan yapılanmalar, ne yazık ki yukarıda ismi teker teker sıralanmış olan ve aslında sıralanmayanlarda potansiyel olmak kaydıyla, birer kılıf olarak kullanılan unsurlardır. Özellikle milli görüş çerçevesinde yaşanan, yukarıdaki örnekte, zerre kadar üzülmemekle birlikte, yine de devlet kurumlarının bu tür yolsuzluklarda etkin rol alması gerektiğini düşünmekteyim. Kendine milli görüşçü nitelemesi yapan birinin, parasını altı ay sonra %50 faiz ile geri alacağını düşünürek para vermesi ve bunun neticesinde dolandırılmasına, hiç üzülemiyorum. Faiz haram değil miydi? Ayrıca, kontrol mekanizmasının devlet tarafından yapılması gerekliliğinden bahsederken, bireylerin de bu tür durumlara karşılık olarak hazırlıklı olmaları gerektiğini de unutmamak gerekmektedir. Halkın bilinçlenmesi çok önemli bir faktördür. Sayın politika'nın değindiği, aydınların, toplumu bilinçlendirme ve aydınlatma görevlerini yerine getirmemeleri, kendi fildişi kulelerinde, bilim için bilim yapmaya çalışmaları, toplumumuzu şu anda içinde bulunduğu duruma mahkum etmektedir. Bu tip olayların sonu gelmeyecektir ve kullanacakları kılıf, her zaman için değişecektir. Bizler de, milli görüşçüler milleti dolandırmış, yok şu tarikat bunları kandırmış şeklinde sadece kılıflara odaklanacağız ve zaten düzeni yönetenler, başka kılıflarla her zaman oyunlarını oynayacaklar. Saygılar...
  6. Sayın Suheyla, Ne yazık ki, okumuş olduğum kelimelerinizden kendinizi tam anlamıyla ifade edememenin vermiş olduğu sıkıntıyı görebiliyorum. Devamlı şekilde yanlış anlaşıldığınızı ve insanların sizi yanlış anlamasından dolayı, yargılamalarını dile getiriyorsunuz. Yani siz bana diyorsunuz ki, ben bu dünyaya kendimi ve fikirlerimi, istediğim gibi anlatırım, sizler benim söylemek istediklerimi benim anlattığım şekilde anlamak zorundasınız. Siz kendinizi anlatmayı veyahut savunduğunuz değeri yeteri kadar kapsamlı ve inandırıcı bir şekilde anlatamıyorsanız, bu sizi anlamayanların problemi değildir. İşin ikinci boyutu da şudur, insanlar sizi anlamak zorunda değildir. O yüzden, fikirlerinizi lütfen doğruymuş edasıyla dile getirmekten vazgeçin. Biz bir fikri, size aitse saygıyla karşılar ve tartışmaya değer buluruz, ancak lütfen bize yakıştırmalarda bulunmayın. George Bush hakkındaki tepkimizi, ısrarcı şekilde dile getirmemizden neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz. İnsanların inançlarının, değerlerinin sizin için bir önemi yok mu? Bizler kişisel olarak da olsa, her hangi bir kişi hakkındaki hoşnutsuzluğumuzu, saygı çerçevesinde kalmak kaydıyla dile getirebileceğimiz bir zihniyetle yetiştirildik ve bunu ömrümüzün sonuna kadar da kullanacağız. Bu gün adı şudur, yarın budur, farketmez. Ayrıca içinde bulunduğunuz ve kendinizi bir hayat görüşünde sabitleyemediğiniz ruh halinizle, desteksiz ve köksüz bir şekilde konulara yaklaşmanız ise gerçekten çok esef verici. Biz isterdik ki, siz hümanist olun, hümanizm açısından sizinle tartışalım, biz isterdik ki, siz komunist olun, sizinle komunizm bakış açısına göre tartışalım, biz isterdik ki, siz anarşist olun, anirşizm kurallarına ve kaidelerine göre sizinle konuşalım. Ama ne mümkün! Siz bize hangi Dünya görüşüne göre sorular soruyorsunuz, kimi, neyi, hangi fikri savunuyorsunuz. Emin olun, bana direkt olarak ben amerikancıyım ve amerikanın çıkarlarına binaen hayat felsefemi oluşturmuş ve düşünce sistemimi buna oturtmuş biriyim deseniz, ben size daha fazla saygı göstereceğim ve en azından, sizin fikirlerinizin tabanı hakkındaki görüşlerimizi, gerçekten o tabanı kullanarak fikirlerini savunduğuna inandığım bir insanla tartışmış olacağım. Şu anki tavrınızla, ve kendi ağzınızla açıkladığınız insanların sizi yargılamaları ve bu noktadaki sıkıntılarınızın kaynağı, kendinizi bir görüş çerçevesinde sabitleyememenizdir. Pencerenin bu tarafından böyle görünmektedir. Ben bir tanımlama gerçekleştirdim bundan önceki yazımda. Bizler, mekan zaman kavramlarında düşünmüyoruz. Ortada bir zulm ve zalim varsa, karşısında durabilecek dirayette ve kararlılıkta bir milletiz. Siz bize nasıl, tarihinde bir kere bile olsun, hiçbir milleti sömürmemiş, hiç bir milletin onurunu ayaklar altına almamış, hiç bir milletin savaştan çıktıktan sonra bile dinine, ırkına, diline göre muamele etmemiş, yüksek kültür sahibi bir toplumu, kabilecilikle ve "bizden olmayanlara farklı muamele etmekle" yargılayabilirsiniz. Hem de bunun dik alasını yapan bir memleketin, devlet başkanı üzerinden! Saygılarımla...
  7. Öncelikle, isim benzerliğinden kaynaklı, yapmış olduğum hatadan dolayı özür dilerim. Sayin Suheyla, görüş açınızdaki farkı bir nebze olsun, içinde yaşamış olduğunuz toplumda yanlış enformasyona tabi tutulduğunuzdan dolayı oluşmuş olduğunu düşünerek açıklamaya çalışmış olmakla birlikte, bazı sabit fikirlerinizle ve aslında gerçeği yansıtmayan Türk Toplumunun kabileci bir davranış biçiminde hareket ettiğinin sizin tarafınızdan dile getirilmesinde bir art niyet arıyorum. Kabilecilik zihniyeti, başka toplumlarda var olabilir ancak, Türk Toplumunda, ortak bir "bağ" vardır. Bu bağ, insanları bir arada tutan yegane kopmaz manevi unsurlardır. Bizi bir kabile olmaktan çok, bireylerin oluşturduğu bir topluluk halinde tanımlamanız gerekmektedir. Zira, kabile zihniyeti, bu manada örnek vermek gerekirse, japon toplumunda, çin toplumunda ve arap toplumunda görülen özelliklerdir. Biz buradan hareketle Türk Toplumunun tanımını yaparken, aynı ırktan insanların bir araya getirmiş olduğu topluluktan değil, Türklük şuuruna vakıf, Türkiye'nin maddi ve "manevi" sınırları içerisindeki insanlardan behsetmekteyiz. Türklük bu noktada bir ırka bağlı olmamakla birlikte, bir yüksek kültürün, bir yüksek sanatın, bir yüksek dünya insanlığının adıdır. Bu şuurda olan bu Toplumun insanları, yüzyıllar boyunca ortak hareket edebilmesini bilmişler, zaman zaman, ayrımlara düşmüşler, bölünmüşler, tekrar birleşmiş, devletleşmiş ama her zaman var olmuşlardır. Bu yüksek kültürün "bireylerinin" kabilecilik davranışı içinde hareket ettiğini söylemek, ya da örneklemelerin eksik olmasıyla birlikte, bu tür bir suçlamada bulunmak, konuya oldukça sığ yaklaşıldığını ve bu konu hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığını gösterir. Sizin bahsetmiş olduğunuz kabilecilik davranışını modellediğiniz örneklerdeki sorularda, ısrarla tartışmayı kendi istediğiniz noktaya çekmeye çalışarak, asıl amaçtan uzaklaştırmaya çalışmanız ve bu tartışmanın sonucu olarak da Türk Toplumunun kötülenmesi amacına hizmet etmeye çalıştığınız benim tarafımdan aşikardır. Bu yapmaya çalıştığınız, bilerek veya bilmeyerek (ki benim kanımca bilerek) kötüleme çalışmalarının üzerini örtmek için kullanmış olduğunuz, sizin bulunduğunuz toplumdaki insanlarla Türkiye adına yaptığınızı söylediğiniz çalışmaları ise, bir maske olarak kullandığınızı düşünmekteyim. Sizi konunun özünden ayrılmadan, binlerce insanın kendi yurtlarında evsiz, aşsız, işsiz, öksüz ve yetim kalmasının arkasında yatan nedenleri tartışmadan, bu nedenlerin, ne kadar vicdana sığan, ne kadar hukuka sığan yönleri olduğunu analiz etmeden, yüzeysel bir devlet başkanı ziyaretine yapılan ayakkıbılı saldırı şeklinde çözümleme yapmaya çalışmanız, abesle iştigalden ibaret olacaktır. Saygılar...
  8. Gerçektende uzun zamandır, forumda yazı yazmama kararımı uyguluyordum. Hatta bir aya yakın süredir, forumla tamamen ilişkimi kesmiştim. Ancak, son dönemdeki açılan bu konu ve altında konuşulanların kulağıma gelmesi neticesinde göz atma isteği içimde bir alev haline geldi. Özellikle konu hakkında beni bilgilendiren dostumun, suheda isimli forumdaşımızın kendine has mantığıyla yapmış olduğu çıkışlarının ilginçliği konusundanda sözetmişti. Konunun genel hatlarıyla, ayakkabının fırlatılmasının haklılığı noktasında ilgileniyorum. Bu mesajımdan önce çokşey konuşulmuş, niyetler ortaya konmuş ve düşünen insanların alabilecekleri mesajlar verilmiştir. Bu noktadaki değerli görüşlerinden ve foruma sayısız mesajlarıyla destek veren cyrano arkadaşımıza ise katılmamak benim açımdan mümkün değildir. Üzerine eklenebilecek olan tespitler olmakla birlikte, konuyla alakalı görüşlerimin bir kere daha dile getirilmesi, tekrara düşmek olacağından, cyrano'nun görüşlerini desteklediğimi belirterek geçmek istiyorum. Suheda isimli forumdaşımızın ise, içinde bulunmuş olduğu görüş açısının ne kadar yanlışlarla dolu olduğunu ve ne yazıkki, kendisinin amerikan enformasyon sisteminden beslendiğinden dolayı, olaylara ne kadar yanlı baktığını görerek üzülüyorum. İnsanların, özellikle de burada bahsedilen biz Türk Milleti'nin, duyarlılığının sınanması adına yapmış olduğu çıkışların ne kadar yanlış ve yanlı olduğunu görerek hayretler içinde kalıyorum. Bahsetmiş olduğunuz katliam olayları esnasında, gerek basınımız, gerekse de bu tip sosyal paylaşım platformlarında, dost sohbetlerinde, toplantılarda, hatta kahvehanelerde, bu konular konuşulmuş, gerekli olan tepkiler verilmiştir. Konuyla direkt olarak alakası dahi olmayan bu tip bir örneklemenin ise, tamamen yanlış yönlendirme çabası olarak algılandığı aşikardır. Bizler hiçbir zaman, evet tekrar ediyorum hiçbir zaman, zulmü alkışlamadık, zalimi asla sevmedik. Tarihlerinde bu tür ayıplarla yaşayan toplumların doğrudan veya dolaylı yollarla, kendilerini temize çıkarmak için çabalamaları ise, komiklik mertebesinde kalmakta ve ancak karikatür malzemesi olabilecek hale gelmektedir. Bu toplumun sözde liderleri ise, bilgisayar oyunlarına konu olmaktadır. Gazecinin ortaya koymuş olduğu eylem, tarihe bir insanın tepkisi olarak değil, bir toplumun o gazetecide vücut bulan tepkisi olarak işlenecektir. Çünkü ezilen onun halkıdır, onların çocukları yetim, öksüz kalmıştır, açlıkla, sefaletle onlar başetmek zorundadır ve tepkiyi de kendileri vermiştir. Destek ise bize düşer. Bu konuyu farklı mecralara çekmek isteyen arkadaşlara ise, amerika'nın bu tür bir savaşa girmek için ellerinde hangi geçerli argumanlarının olduğunu sormak gerekir. Sevgili suheda, bir toplum hakkında topyekün karar vermen için, ilk önce o topluma hakim olman lazım. Şu anda ikamet ettiğin memleketinde takip ettiğin bir gazetecinin gözünden, konuşmuş olduğun akrabalarından yahut mailleştiğin arkadaşlarından aldığın bilgiler yetersiz olacaktır. Ben şuna inanıyorum. Bu kadar eksik bilgiyle dahi, Türk toplumuna bu kadar düşmanca saldırabildiğine göre, acaba söylediklerinin senin söylediğin gibi olmadığını farkettiğinde nasıl bir tepki vereceksin? Ya da ömrün boyunca böyle bir farkedebilme girişiminde bulunacak mısın? Saygılar...
  9. Bana almanyadan, bulgaristandan, hatta bir kere de rusyadan çağrı geldi. Evet evet çağrı. Çaldırıyorlar kapatıyorlar. Şaka gibi. Bilmediğim akrabalarım mı var, yoksa arkadaşlardan bir tanesi, bu saydığım memleketlere mi gitti türünden bir iki gün boyunca kafamı kurcalamıştır çağrı sonrası. Ama ihtiyatlı davranıp, şu vakti zamanında ev telefonlarına gelen kalın faturaları da hatırlayarak, arayan kişiye geri dönmedim. Dönseydim, cyrano'un dediği gibi, faturalı hattıma, orhun kitabeleri gibi fatura gelirdi her halde. )
  10. Yahu erbay, sonuna kadar okuyayım şunu kesin, birşeyler yazmışsındır dedim. Dediğimde çıktı beni hiç şaşırtmadın. ) Biraz daha zorlasam yapacağın espriyi de tahmin ederdim ama, kasmayayım dedim akşam akşam. Şu senin meşhur günlük müşterilerinden bir tanesini de ben anlatayım. Erbayın dükkanına giren kadın, laminant parkeleri kastederek, -Labirent parkenin metresi ne kadar?
  11. bu konu iki tane lise öğrencisinin kendileri aralarında biraz fazla büyütülmüş ütopyalarından başka birşey değildir. Şimdi ben çıksam, bir internet sitesi yapsam ve bir iki liseli öğrenci fotoğrafı da yayınlayıp, şu kişiler bizim örgütümüzün liderleridir, bizler şu şu hedeflere karşı savaşmak için örgütlendik, şu okullarda örgütlenmemiz var, üye sayımız şu kadar falan diye bir düzenleme yapsam ve bir tane de ********* ******** bir gazeteci de bu sitenin faaliyetini bir nane bulmuş gibi haber haline getirse, ne olur? al sana yeni bir örgüt. Balon değil, hava gazı.
  12. Şimdi arkadaş böyle bir adamın olup olmadığı belli değil, ayrıca, böyle bir adamın var olduğundan ancak annesinin ve babasının bu biletten haberinin olmadığından bahsediliyor. Yani düşünsenize, sizin böyle bir biletiniz var ancak, anneniz ve babanız, sizi boyuna arayan gazetecilerden de şüphelenmeyecek ve halen siz bu bileti kimselerden habersiz tutabileceksiniz.Y Yok böyle bir mevzu. Ayrıca zaman zaman iş arayan gazeteciler, böyle şeyler çıkartırlar. Yakın zamanda dördüncü talihli de çıkarsa şaşırmayın. Ayrıca bu haramdır değildir mevzusuna hiç girmeyeceğim. Allah zaman zaman insanları sınar. Bazı insanı parayla, bazı insanı yakışıklılıkla, bazı insanı ise zorluklarla sınar. Bu tür bir bilet almış bir insan bile, yaptığından pişman olabilir. Ayrıca bu aldığı parayı haram olarak gördüğünüzde, ondan yaptıracağınız okul, cami, vs. bu parayı helal hale getirmez.
  13. Şimdi arkadaşlar konu zaten musul ve kerkük'ün alınması ve ülke topraklarına katılması değil. Şu andaki ülkemizin gündemi, o topraklar üzerindeki pkk terör örgütüne yönelik olarak yapılacak bir operasyon. İkinci bir konu olarak değinmek gerekirse değinelim. Bazı arkadaşlarımız bizim topraklarımız bize yeter türünde savunmalar gerçekleştirmiş. O topraklar halen uluslararası hukuk çerçevesinde bize ait olan yerler. Tapu kayıtları osmanlı üzerine, yani şu anki türkiye üzerine kayıtlıdır. Hatırlarsanız bir zamanlar peşmergelerin musul ve kerkükteki tapu dairelerini basarak ateşe verdikleri haberleri çıkmıştı basında. bunlar hep insanların kanıtlarının yok edilmesi amacıyla yapılmaktadır. Bu tür yapılan çalışmalar o topraklar üzerinde bilinçli şekilde yürütülen operosyonlardır. Bilenen şudur. Türkmen nüfusunun azınlık haline gelebilmesi amacıyla yıllardır oraya kürt ve arap nüfuslar kaydırılmaktadır. Bu noktada bir arkadaşığımız değindiği üzere, tansu çiller zamanında bu hareket tespit edilmiş ve türk nüfusunun azınlık haline düşmemesi için çalışmalar yapılmıştır. Musul ve kerkük, hatayla birlikte bizim sınırlarımıza katılması için çalışmalar yürütülen yerlerden birkaçıdır. hatay sınırlarımız içine alınabilmesine rağmen musul ve kerkük çeşitli entrikalarla elimizden alınmıştır. Şu anki operasyon musul ve kerkük'ün alınması için yapılan bir operasyon olmamakla birlikte, böyle bir fikir beyan etmeyi de uygun gördüm. Saygılarımla N.NİZAMOĞLU
  14. Bunca yıldır şu ülkede türban ve başörtüsü konusu tartışılır durur. İnsanlar kendilerine göre anlamaya çalışırlar kavramları, ondan sonra da kendilerine göre yeni yeni düşünce tarzları geliştirirler. Türban nedir, başörtüsü nedir? Laiklik nedir? İnsanlar laik olabilir mi, yoksa laiklik bir devlet sistemi midir? Hiçbirşeyin doğru düzgün tanımlanamadığı bir ortamda, insanların kafalarını karıştırmak adına, aydın dediğimiz insanlar kalkıp, kendi çıkarları ve savundukları fikirleri haklı göstermek için yeni materyaller aramakla geçiriyorlar zamanlarını. Ve ortaya ne idüğü belirsiz yeni yeni kavramlar çıkartıyorlar. Ve bakın bunu her kesimden aydın yapıyor. Kimsenin doğrularla işi yok. Herkes kendi çıkarları, kendi düşüncesi, kendi benimsedikleri, yani kendi bencilliklerinin neticesi olarak birşeyleri tartışıyorlar, konuşuyorlar. Peki olan kime oluyor. Olan sana oluyor, bana oluyor, bu ülkeye oluyor. Daha sonra milyonlarca insan bu aydın denilen karanlık beyinlerin yönlendirmeleriyle belirli düşünce tarzlarına bürünüyorlar. Daha sonra, daha sonrası malum. Kazanan kazanıyor. Bizim en büyük yanılgımız, neyi tartıştığımızı bilmememiz. Sadece kulaktan dolma bilgilerle birşeyler tartışıyoruz. Kimisi çıkmış türbandan bahsediyorum başörtüsünden değil diyor, kimisi çıkmış laiklik bu mudur diyor, kimisi çıkmış sakal bıyığın derdine düşmüş. Yahu arkadaş senin bu saydıkların acaba insanlar için çok mu önemli. Yoksa sadece sen mi dikkat ediyorsun. Kimisi çıkmış başörtülüler bizimle birlikte el ele kol kola, ama türbanlılar bizden uzakta diyor. Yahu arkadaş insanın türbanlı olmasıyla ne alakası var. Seninle kol kola girmek istemiyor belki o insan. Kafasındaki o dediğiniz bez parçası işte burada senin görüş açına göre şekil değiştiriyor. Senden uzak duranın kafasındaki türban, yanında yer alanınki başörtüsü. Hay ben senin tüküreyim tanımlama kabiliyetine. Şimdi neyi tartıştığınızı, neyi sorguladığınızı iyi düşünün. Senin başörtülü veya türbanlı (herneyse) nitelendirdiğin insanlar yıllardır değil, binyıllardır bu topraklar üzerinde. Bu insanlar türk, bu insanlar müslüman, yani senin gibi. Bu insanları yadırgadığın zaman benim kafam bulanıyor. Ya sen türk değilsin, ya da müslüman değilsin. Bir zamanlar bu ülke, sağcılığı solculuğu tartıştı durdu. Kan akıttı. Kimse işin temeline inmedi. Bize empoze edilmek istenenin farkına varmadı. Çünkü bazı insanların işine böyle bir ayrım kazanç katacaktı. Bu gün de yine bazı insanlar bu tür bir ayrımdan nemalanıyor. Bakın binyıllardır birlikte yaşadığımız insanlar birden kürt tanımlaması altında ayrılmaya tabii tutuldu. Bir alt kimlik verdik kendilerine. Bakın toplum içinde bir türbanlı diye sınıf oluştu. Bir yeşil sermaye oluştu. Bunlar bizde yoktu, birden bire oldu değil mi? Hemencecik. Arkadaş uyanın. Kafanız basıyorsa araştırın okuyun, hür bir beyinle idrak etmeye çalışın. Yok kafanız basmıyorsa elinden geldiği kadar çok fazla fikre başvur ki, bir fikir tekelinin altında kalmayasın. Bu toplum yüzyıllar boyunca hep rüzgarları yönetmiş, yelkenlerini şişirmiş ve hedefe doğru ilerlemiştir. Şu anda ise her gün yeni bir rüzgar altında alabora oluyoruz. Hiçbir rüzgar hedefi olmayan bir insana yardımcı olamaz. Bizim hedefimiz ne? Türkiye içinde bulunan türbanlı diye nitelendirdiğimiz insanları yok ederek, türbansız bir toplum yaratabilmek mi? Buradaki amaç ne? Türbansız insanlar senin topraklarından çıktıklarında veya tamamen asimile edildiklerinde sen ne kazanacaksın. Bu ülkede kaç milyon insan bu şeklide yaşıyor. Akıllı olmak ve doğru cevaplar vermek lazım. Yarın bir gün bu türbanlı diye nitelendirdiğin insanları topraklarının dışına çıkartmak istesen, hangi kritere göre, türbanlıyı veya başörtülüyü ayıracaksın. Bu tartışmaları çok gereksiz görmekle birlikte, bir art niyetin yansımaları olarak algılamaktayım. Saygılarımla... N.NIZAMOĞLU
  15. Sayın Başbakan'ın Türkiye'ye bir armağanıdır bu Türkiye'lilik kavramı. Tebrik ediyorum Sayın Başbakanımızı. Bu ülkeye alt kimlik, üst kimlik tanımlamasını getirmekle, birşeyleri kendilerince halletiler ancak, daha büyük problemlerin ortaya çıkmasına vesile olduklarının farkında bile değiller. Yıllardır bu ülke toprakları üzerinde uygulanan Türk'lük kavramı gayet açıktır. Bugün, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlı, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan herkes Türk'tür. Bu ulu önder Atatürk'ün Türk'lük kavramını tanımıdır. Peki siz ne yapıyorsunuz, ülke içindeki değişik etnik guruplara alt kimlik tanımlaması yapmaya çalışıyorsunuz. Bu sayede tüm etnik grupların, kendilerine has birer ses çıkartmalarının önünü açıyorsunuz. Buna da özgürlük diyorsunuz. Özgürlük kavramını iyi kavrayamamanın yanısıra, bir de kendinize has özgürlükler yaratıyor ve kendinize göre uyguluyorsunuz. Tanım gayet basittir. Bu ülke içinde yaşayan ve kimlik sahibi herkes Türk'tür. Kendisine başka kimlik arayanlar veya ismini değiştirmek isteyenler, bu ülkenin dışında istedikleri yerde yaşama hakkına sahiptirler. Hatta bu hak, yasal bir haktır. Öyleyse bu ülke içinde yaşıyor ve bu ülke kimliğini taşıyorsan Türk'sün. Yok ben değilim diyorsan, istediğin sınır kapısından çıkabilirsin! Saygılarımla... N.NİZAMOĞLU
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.