Sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti.
- Durursam bi daha kurtulamam.
+ Ziyanı yok gülüşü yeter bize.
- Yüreğim kaydıysa günah mı ?
+ Çamura saplansam yardıma gelir misin ?
- Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi…
+ Elinden tutuversem benimle gelir mi ?
- Seninim işte, alıp götürsene beni.
+ Elveda Asya, elveda selvi boylum, al yazmalım, elveda, bitmemiş türküm benim.
Sevgi neydi? Sevgi emekti, sevgi dostça uzanan insan eliydi.
Kimseciğim Seni Çok Seviyorum...
"Beni gör. Senin için başladığım ilk yer burası olabilir.
Varlığımı işaretle. Sana nasıl bakıp nerenle göreceğine dair bir işaret
gönderiyorum. Onun için önce gözlerimin içine bak. Orada senin için, hem yola
dair izler var ve hem de içime dair yollar..."
Beni gör; İçine akmam lazım. Dünyayı seninle birlikte senin içinden görmem,
seninle birlikte yeniden başlayabilmem, içime ilmeklenmiş bu eskiden emanet
masumsuzluk hissini seninle yenmem
Anlatmak mümkün mü bilmiyorum; kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik? Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının?
Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri, merhem olabilirler mi yaralarıma?
İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara?
Birazdan göreceğiz sanırım; çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...
Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın.
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!
Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığ
Senin varlığındı kalbimin kapılarını açan, sendin anahtarı kalbimin. Ne kelimeler yeter anlatmaya, ne de kağıt kabul eder kalemden dökülenleri. Sadece yaşadığım anlardan kalan anılarım yetebilir seni anlatmaya…
Aşk yok, aşka inanmam dediğim anlarda çıktın karşıma. Önce gülüşündü seni bana çeken, sonrasında o gülüşün altındaki yaralı yüreğin…
O gün, hani seni gördüğüm ilk gün; tren istasyonunda yağmur altında saatlerce oturduğumuz ilk gün. Sözde tren beklerken onlarcası geçip gitm
Bu sana yazdığım son satırlar...
Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime, umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün� Alın artık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın aranızda...
Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sa
Kalbimin vuruşundaki endişeler, gül yaprağında bıraktığım sevincim, gözü yaşlı hazin akşamlardaki perişan düşüncelerimle bu itirafımı yapıyorum.
Bana hoş geldin veya merhaba demelerindeki içinin titreyişi, gözlerindeki alev alev yanmalardı beni umuda sürükleyen ve ellerimi sevgiyle uzatmamı kamçılayan. Sanki sonsuz bir ümit veriyordun, o şaheser gözlerine her baktığımda.
Sana şiirler yazmak geldi içimden, aydınlığımdan ışık getirmek, avuç avuç yıldız getirmek, zamanın bittiği yerden sa
Sensiz olamam
"Her aşk kendi masalını yarattı
seni perilere beni kaf dağının ardına attı"
üç gündür evden çıkmadım
telefonlarını açmadım
seni üzeyim derken
gitgide sana bağlandım
yani kendi kalbime bir çelme taktım
sensiz olamam yaşayamamki
bir gece dargın kalsak uyuyamamki
bakma kızınca sana gurur yaptığıma
aşk dolanır seni görünce ayaklarıma
Sustum yüzüm benzim soldu
herkes beni senden sordu
üç beş saat derken
bak yine akşam oldu
Yani olan yine aşka oldu
böyle güzel günlerde yalnız olmak ne kötü......bayram sabahı kalkıp bayramlaşacağın biri yok............
ne anlamı var o zaman bayramın...........................
hiç gitme olur mu?
Sana gitme diyemediğim zaman; gözlerine baktım ağlamaklı ve çaresizce. Belki anlar anlar da gitmez diyen bir umutla. Ellerin kayarken ellerimden yavaşça "seni seviyorum" dedim sessizce, belki de vaz geçip yanımda kalmanı bekleyerek. Sararken kolların beni yavaşça kokluyordum saçının her telini ve güzel tenini unutmak istemezcesine. Verirken bana son buseni akıyordu gözlerimden yaşlar usulca.
Sana gitme diyemediğim zaman; ağlıyordum önce sessizce bir köşede dönecek diyen
GİTMEZDİM BU ŞEHİRDEN
Üstüme üstüme gelirken hayat
Ne kadar uzak gözlerin
Düşüyorum nerde ellerin
Ah beni biraz anlasaydın
Gözlerime inansaydın
Biliyorsun yapamazdım
Gitmezdim bu şehirden
Olmadı gülüm yine olmadı
Hayata gücüm kalmadı
Sığınacak liman kalmadı
Ah bir tutsaydın ellerimi
Biraz gözlerime inansaydın
Biliyorsun yapamazdım
Gitmezdim bu şehirden
AKLIMA SENDEN BASKA BIRSEY GELMIYOR
Kelimeler eskiyor neyi nezaman söylesem,
hepsi sensin
aklıma senden başka birşey gelmiyor,
desem ki gurbetteyim
türküler uzun, gurbet sensin türküler sen,
desem ki yalnızım dağlarda
günler bitmiyor, yalnızlık sen,
dağlar sen, günler sensiz.
Aklıma senden başka birşey gelmiyor.
Aklım sende, sen yüreğimde,
yüreğim temaşada gözlerini,
gözlerin üzüm bağlarında temmuz ayında
bağ bozumuna zaman var.
Gözyaşlarımı topluyorum şimdi,
ü
Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…
…
Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni…
Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan b
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğu
Penceresi önünde karanfil saksı
Oturmuş yazar yarim birine yazı
Kimi sever bilinmez dumanlı başı
Zalim olma sevgilim taşdan değilim
Batmam elin üstüne diken değilim
Zalim olma sevgilim taştan değilim
Kaldır başını bir bak haram değilim
Penceresi önünde üzümlü asma
Benden başka birini aklına takma
Benimkide yürek canım üstüne basma
Zalim olma sevgilim taştan değilim
Batmam elin üstüne diken değilim
Zalim olma sevgilim taştan değilim
Döndür başını bir bak haram değilim
Sevgilim
Yeşıl eriğim benim
Ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
Hapiste günler ağır geçer diyordun
Olsun be ben vazgeçtim zurriyetimden
Yeterki yetim bir çocuk gibi bırakma beni
Zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime
Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
Gordünmü gülüm bir tek gözlerim değişmedi gene
Bır tek gözlerim
Açılır açılır gözleri gülümün
İçlerinde yeşil çam ağaçları
Uyanışların en tazeleri
Odamızdan geçer gülüm seninle
Feriğim fidanım feryadım
Hey benim zizil parmak
Suskunuz... Hem de çığlık çığlığa bir suskunluk bizimkisi...
Bu konuşacak bir şeyimiz olmadığından değil. Konuşmaya çalıştığımız şeylerin,
alıştığımız yalnızlığımızdan uzaklaştırması aslında bizim korkumuz...
İkimizde cesaret edemiyoruz. Öylesine alışmışız ki içimizde büyüttüğümüz
yalnızlığımıza. Seviyoruz onu. Bekli de yaşandığında yok olacağı korkusu bizi
tereddütte düşüren. Kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma
kaygısı...
Sen yapamadığın hamlenin, hayatın
seni düşlemek ne güzel
Saat Gecenin İkisi Olmuş
Ve Ben Sendeyim Yine
Durduramadan İçimdeki Seni ;
Beni Alıp Götüren Saatler
Sana Akıyor Sanki,
İçimde Tarif Edemeyeceğim Kadar
Anlamsız Fırtınalar Esiyor
Ilık Rüzgarlar Getirdi Seni Bana
Ruhumdan Bir Parça Alıp
Adını En Güzel Duygu Koydu,
Beni Öyle Bir Heyecan Sardı Ki ;
Bir Annenin Evladını Sarar Gibi
Beni Sana Mahkum Eyledi
Nasıl Yazmak İsterim Şimdi Sana
Sayfalarca Sana Anlatmak İsterim
Yaşadıkla
Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven
Bir bulutla yıldız vardı...
Bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu
Yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıydı...
Gökyüzündeki her varlık onların sevgisini kıskanırdı...
Tatlı bir kıskançlıktı onlarınkisi... Ama biri vardı ki;
Bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyordu...
Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen...
Bulut biraz saftı, kimseyi kıramazdı...
Yıldızsa bulutu için elinden ge
GiT - Me
Bana gel, sadece bana...
Yıllardır içinde sakladığın ve haykırmak için biriktirdiğin sevda sözlerinle gel.
Ya da konuşma, tek bir söz bile söyleme, suskunluğunla gel.
Utangaçlığın, güçsüzlüğün, üzerini yalanlarla örttüğün hatalarınla gel...
Sana kendini anlatman için hiç fırsat vermeyen insanları bırak bir kenara.
Onlar hep zamanını çaldı senin.
Sen aşkını saklarken hoyrat ellerden, onlar her seferinde bir çentik açıp yüreğine, büyüttüler yaranı, kanattılar.
Sen payla