Φ Senyour Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2007 22 Temmuz seçimlerinin en önemli özelliği, Türkiye'nin kimliğinin etkileyip, Batı ve İslam dünyasıyla ilişkilerini tanımlayacak olması... Türkiye genel seçimlere hazırlanırken ülkeye bir kargaşa havası hâkim. Bu kargaşa henüz krize dönüşmüş değil. Ordunun cumhurbaşkanlığı seçiminde taraf olduğunu beyan eden nisan sonundaki bildirisine rağmen ne tanklar sokağa döküldü, ne 'Şeriat isteriz' diye kitlesel gösteriler yapıldı. Atatürk'ün Osmanlı sonrası Türkiye için çizdiği laik vizyon derinlere kök salmış durumda. Koyu Müslümanlar da dahil Türklerin büyük çoğunluğu dinin kişisel bir mesele olduğuna inanıyor ve Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP de tüm İslamcı eğilimlerine rağmen bu görüşü paylaştığında ısrar ediyor. Bu nedenle seçimleri, Atatürk devrimlerinin koruyucusu güçlü Türk ordusuyla din-siyaset ayrılığına son vermek gibi bir gizli gündeme sahip İslamcılar arasındaki mücadele gibi değerlendirmek yanıltıcı. Yine de bu kampanyanın en önemli, en kutuplaştırıcı, ancak en az öne çıkan teması, bu seçimlerin Türkiye'nin kimliğini etkileyeceği, Batı ve İslam dünyasıyla ilişkilerini tanımlayacağı hissiyatı. Avrupa sırtını dönmeyi bırakmalı AKP, iktidara geldikten sonra Batılı müttefiklerini, İslamcı eğilimleriyle tehdit oluşturmak şöyle dursun, İslam'ı demokratik değerlerle uzlaştırdığına inandırabilmek için epey dil döktü. Nitekim zinayı suç saymaya yönelik başarısız girişim haricinde Batı'yı alarma geçirecek pek bir şey yaşanmadı; bilakis Erdoğan'ın reformları övgü topladı. Türkiye ekonomik açıdan gelişti, enflasyon hızla düştü, milli gelir ikiye katlandı, ülkeye yabancı sermaye yağdı. Ne var ki partinin 'asıl' gündemine dair şüpheler dinmedi. Liberal aydınların 'piyasa köktendincileri' yaftasını yapıştırdığı muhafazakâr, milliyetçi ve dindar, daha az Avrupa yanlısı olan seçkinlerin siyasi ağırlığının artması karşısında bir sıkıntı var. Muhalefetin zayıflığı da İslamcılığın alevlenmesine yönelik korkuları iyice artırdı. Dahası, Erdoğan nisanda, önce kendini, sonra da Dışişleri Bakanı Gül'ü cumhurbaşkanı adayı olarak öne sürerek, elindeki kozlara göre fazla ileriye gitti. Ve böylece cumhurbaşkanının siyasetin üstünde olması kuralını ti'ye almakla kalmadı; ordunun ve mitinglere katılan milyonların gözünde, AKP'li bir cumhurbaşkanı, tek meclisli yasama sisteminde partinin meclis çoğunluğunu suiistimal ihtimaline karşı yegâne sigortayı ortadan kaldırır. Gül'ün eşinin kamusal alanlar ve üniversitelerde yasak olan türbanı takması da bunların üzerine tuz-biber ekti. Mecliste muhalefet partisinin boykotuyla engellenen AKP, erken seçim kararı aldı. AKP bu seçimleri, muhalefetin kendi içinde yaşadığı hırgürler ve Avrupa'nın sırt çevirdiği, ABD'nin de ihmal ettiği Türkiye'nin Batı Asyalı kaderini takip etmekten başka seçeneği kalmadığına dair gitgide yerleşen hissiyat nedeniyle kazanacak. Fakat Türkiye'nin hâlâ en güvenilen kurumu olan orduya duyulan saygı sebebiyle, AKP şu anki üçte ikilik çoğunluğundan mahrum kalabilir. Seçimden ne sonuç çıkarsa çıksın, Erdoğan cumhurbaşkanlığı konusunda uzlaşmaya gitmeli. Avrupalılarsa artık, Türkiye'nin en sadık dost ve müttefik olması gerekenlerce ihanete uğratıldığı hissinin hepsi de birbirinden tatsız ve hatta tehlikeli olabilecek sonuçlara artık uyanmalı. (Başyazı, 16 Temmuz 2007) Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.