Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Nİye diyanetin resmi sitesini aktarıyorsun,diyanetin doğru söylediğini nerden biliyorsun.Adamlar tututp kendi kutsallarını eleştirecek halleri yok elbette.Sırf ateistler o belgeyi hazırladı diye önyargı ile davranıp hemen yalanlıyorsunuz. Oysaki o belgede verilen kaynaklar sizin kaynaklarınız. Ayet ve hadisler.

 

Mademki ateistlerin her dediğini yalanlama gibi bir hastalığınız var. İnat değilmi, bende, allah var muhammed elçisidir diyorum.

 

Hadi cesaretin varsa yalan de bakalım.

 

Ateistler yalan söylemez,çarpıtmaz,olmayan bir şeyi islamda varmış gibi göstermez.

 

Lakin sırf ateizmi savunan bir sitede bu bilgiler geçiyor diye yok sayacak değiliz. İncelemekte fayda var.

Tam olarak böyle demişim.

 

Yazdıklarımı bir daha okumanızı rica ediyorum. Ben ateistlerin her dediği yalandır demiyorum. Kopyalanarak yapıştırılan yazıların ve sadece o forumdan alan yazıların objektifliği sorunlu dedim ama kaldırıp hemen atmanın da anlamı yok. Belgede verilen kaynaklar ve hadislerin mal varlığıyla ilgili kısmı ise; Ben öldüğünde neleri olduğunu sordum. Bir kişi öldükten sonra söz söyleyebilir mi, hayır. O halde Peygamber öldükten sonra onun mal varlığıyla ilgili hadis bulunması pek kolay görünmüyor ayet bulunabilir mi o da zor.

 

Kardeşim sen ateist değilsin bu arada. Biraz evvel müslüman oldun. Allah'ın hidayeti devam ederek artsın inşaAllah. Ben ateistlerin her dediği yalandır deseydim zaten tartışmazdım. Yalanla tartışılmaz...Yalanla yanlış bilme arasında ufak bir fark var. Ben, tartışırken yanılmayı esas alıyorum. Kimseyi hasım bellediğim yok. Arkadaşlarımız yanılmış olabilirler bildiğimiz ölçüde düzeltelim diyorum.

 

Selamün Aleyküm.

 

Düzeltme yaptım yazımda ve bir önceki yazımdan yaptığım alıntıyı renklendirdim.

  • Cevaplar 145
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
Karşılıklı alıntıların yanlışlığından ziyade objektifliğinden bahsettim galiba. Bu konuda aslında tarafsız olacak herhangi bir kurum da mevcut değil sanırım, bu sebeple onun mal varlığı hakkında verilen bilgilerin doğruluğunu tescil etmemiz zor görünüyor. Ancak Diyanet, bu konuda bana kalırsa en azından biraz da olsa kaynak olabileceği için Diyanetten alıntı yaptım. Zira Diyanet kurumunun mesnedi olmayan bir bilgiyi sunması biraz zordu.

 

Sayın Bekir,

Kaynaklardan yapılan alıntılar yeteri kadar objektiftir.

Üstelik kaynaklar (ayet, hadis), olduğu gibi konuluyor yorum bile yapılmıyor.

 

Hz. Peygamber, islam dinini ilan ettiğinde Kabe'den ve putlardan gelir elde edenler ilk olarak ona karşı çıktılar. Dönemin kapitalistleri onlardı ve İslam onların gelirlerine sekte vuruyordu. Din çıkar kesimine hitap etmez, hele de islam asla. Böyle kesin bir cümle kurduğuma göre bu konularda nass var mıdır bunları bilmem gerekir. Nassları ve peygamber hadislerini, sahabe sözlerini buraya yazarsak konu çok fazla teferruatlanır. Ama bunları tartışacaksak farklı bir konu da açabiliriz. Orada tartışabiliriz. Din (islam) emperyalizme zemin mi hazırlar yoksa karşı mı çıkar bunu orada tartışabiliriz. Bu teferruatlı bir mesele hiç şüphesiz.

 

Ne kadar oldu hatırlamıyorum bugün bir daha elime aldım ve tekrar inceliyordum. İslamiyat Dergisinin "İslamın Sol Yorumu" adlı Nisan-Haziran 2002 sayısından bahsediyorum. Konu ile alakalı olduğu için belirtme gereği hissettim. Dergide islam sol mudur (bunu sorarken sol düşüncenin tarihsel bağlamı dışında idealleri esas alınarak sorulduğunu belirteyim) son yüzyıl içerisindeki direnişler ve öncülerinin düşünceleri vb. konular işleniyordu. İctihad, icma konuları tarihsellik ve güne uygunluk da burada yer edinmişti.

 

Konu fazla da teferruatlanmaz. Kısaca bahsedeyim.

Daha öncede söylediğim gibi bir ideolojinin solu yada sosyalizmi içermesi için, emek sermaye ve insan değerinin ilk kaynak değerler olması gerekir.

Bu ilkelerden hareket eden sol ideoloji insanlara eşit mesafededir.

İslamiyette "kimini fakir kimini zengin yarattım" sosyal farklılık dayatması, daha baştan sol ideoloji ile uyuşMAmaktadır.

 

Emperyalizm ve üretim araçlarının asıl sahibi, çalışan ve üreten kesim gibi kavramlar solun jargonudur. Sol ise; fakirlerin, ezilenlerin ve sömürülenlerin hakkını savunan eşitlik, adalet, özgürlük gibi söylemleri olan bir düşünce-akım-ütopyadır. İslam geldiği çağ içerisinde bu söylemlerden bazılarını seslendirmiştir.

.............

Ben de bu mantıkla hareket etmeye çabalıyorum. Ve Tarihte Din kullanılarak insanların sömürüldükleri yalandır demiyorum bu yüzden. Yukarda da belirttiğim gibi bu olmuştur ama genelde Hristiyanlıkta bu vakıa vardır İslam içerisinde de bazı dönemler böyle kötü davranışlar olmuştur. Olmamıştır dersek yalan söylemiş oluruz ki bu Dinimizce de haramdır bilindiği üzere.

............

 

"Jargon" yada "ütopya" olarak nitelediğin bahis; emek ve sermayeye verilen önem, insanın mutluluğu için baş slogan yapıp hayata geçirmek.

Emek ve sermaye, ekonomistlerce insan yaşamında temel unsurdur.

Hatta insanlığın ahlakını da belirleyen temel unsurdur. Maddeci düşüncede böyledir.

Ama sizlerde (teolojide), sadece tapınmak insanın mutluluğuna yol açar. İlk olan tapınmak ve tesim olmaktır.

"Haram" olgusu, çıkarcı kesimin haksız edindiği mal ve üretim araçlarına dokunulmazlık için getirilmiş bir dini kavramdır.

Allahın ahlak dayatmaları(!), aslında afyon olarak sunulan hakim kesimin oluşturduğu sömürü (din) kurallarıdır.

Gönderi tarihi:
Sayın Bekir,

Kaynaklardan yapılan alıntılar yeteri kadar objektiftir.

Üstelik kaynaklar (ayet, hadis), olduğu gibi konuluyor yorum bile yapılmıyor.

Konu fazla da teferruatlanmaz. Kısaca bahsedeyim.

Daha öncede söylediğim gibi bir ideolojinin solu yada sosyalizmi içermesi için, emek sermaye ve insan değerinin ilk kaynak değerler olması gerekir.

Bu ilkelerden hareket eden sol ideoloji insanlara eşit mesafededir.

İslamiyette "kimini fakir kimini zengin yarattım" sosyal farklılık dayatması, daha baştan sol ideoloji ile uyuşMAmaktadır.

"Jargon" yada "ütopya" olarak nitelediğin bahis; emek ve sermayeye verilen önem, insanın mutluluğu için baş slogan yapıp hayata geçirmek.

Emek ve sermaye, ekonomistlerce insan yaşamında temel unsurdur.

Hatta insanlığın ahlakını da belirleyen temel unsurdur. Maddeci düşüncede böyledir.

Ama sizlerde (teolojide), sadece tapınmak insanın mutluluğuna yol açar. İlk olan tapınmak ve tesim olmaktır.

"Haram" olgusu, çıkarcı kesimin haksız edindiği mal ve üretim araçlarına dokunulmazlık için getirilmiş bir dini kavramdır.

Allahın ahlak dayatmaları(!), aslında afyon olarak sunulan hakim kesimin oluşturduğu sömürü (din) kurallarıdır.

 

Eğer kaynak olarak bahsi geçen katakuta kardeşten alıntılamış olduğunuz mal varlığıyla ilgili kısım ise; koynağın büyük bir kısmı yorumdan ibaret. Ogün bakmıştım, bugün tekrar baktım ve yorum olduğu hakkındaki düşüncemde herhangi bir değişiklik olmadı. Bir ayet yazılmış hemen ardından yorum, bir hadis yazılmış hemen ardından tekrar yorum. Peygamber öldüğünde kendisinden kalan mallara ait listenin ise hangi kaynaktan alındığı belli değil. Hangi tarihçi, hangi fıkıhçı, tefsirci, kim bu mal varlığının listesini vermiş...Bu soru havada kalıyor o kaynağa bakınca. Ben de bu yüzden Diyaneti verdim ki en azından kaynak diyanettir diyebiliyorum ben...

 

İnsanın mutluluğu tapınmak konularına girmeyelim isterseniz. Haram olgusunun neden getirildiği meselesi ise zannımca açıklamaya muhtaç kalmış. Ahlak dayatmalarını falan bir kenara bırakalım ve Haram olgusunun, çıkarcı kesimin haksız edindiği mal ve üretim araçlarına dokunulmazlık için getirilmiş bir kavram olup olmadığını sarahate kavuşturmaya bakalım. Lakin eğer mümkünse bu konuyu komünizmin bireysel mülkiyeti yok sayan anlayışının dışında inceleyelim. Eğer komünizmin anlayışıyla din kıyaslaması yapılırsa bir şeyler eksik kalır ve yanlı bir bakış açısına düçar oluruz.

 

Evet haram ve dinin çıkarcı kesimi korumasını esas alalım.

 

Tabii olarak sardunya'dan izin istemek zorundayım zira konuyu biraz dağıttım. Konuları asıl güzergahından çıkartmayı pek sevmem ama genelde bazı şeylere takılıyorum ve o aslında konunun teferruatı oluyor. Konunun teferruatı ise konuya sonradan dahil olanları pek ilgilendirmiyor.

 

Selamlar ile..

Gönderi tarihi:
yani sizin tanımlarınıza göre Peygamberde 'dinci' oluyor.

 

Peygamberin hayatının merkezinde din olması onun görevidir yani tek gayesi dindir Nebi'nin.

Bunu anlamak o kadar zor degil sayın sardunyam.

 

O'na inanan insanların O'nu örnek alması kadar dogal ne olabilir ki, hayatlarını O'nun gibi İlah'i kaynaklı açıklamaları kadar dogal bir şey olamaz ve bunun aksi bir uygulama-sözde yoktur.

Peygamberligi siz nasıl tanımlıyorsunuz, yani nedir peygamber ?

Peygamberin diger insanlardan ayrı olmasının tek nedeni vahiy alıyor olmasıdır ve başka hiç bir neden yoktur.

O, ''bende sizin gibi insanım, yer,içer, uyurum sizden tek farkım Rab'bim bana vayyediyor'' demiştir.

O, Allah'ın kulu ve rasülüdür.

 

Peygamber vahiy dışında bir çok sahabinin görüşüne başvurmuş, dinlemiş ve uygulamıştır.

Hatta bir savaşta yer seçiminde sahabilerden biri peygamberin seçtigi yer için O'na '' bu senin seçimin mi? yoksa Allah'ın mı?'' diye sormuş, O ise '' benim'' demiş ve sahabi o zaman burası yanlışdır demiş ve kendi görüşünü söylemiş ve kabul edimiştir.

 

Allah'ın Dini söz konusu olunca Rasul tavizsizdir.

 

Konuyla birebir alakalı olmamakla beraber buradaki insan mıydı yoksa beşer miydi...Nihat Nasır'ın bu konuda güzel bir yazısı olacaktı. Tercümenin insan değilde beşer olması gerektiği hakkında. Onun seviyesine yükselmeye çalışmayan insanların onu kendi seviyelerine çekmeye çalışmalarıyla alakalı bir yazıydı. Bakalım bulabilecekmiyim...Ve buldum...Büyük şans...Bu yazıyı okuyacak olanlar için...

 

idat ve hurafe konusunda hassasiyeti aşıp paranoya noktasına dayanan kesimin geliştirdiği en önemli argümanlardan birisi, hiç şüphesiz ki, Peygamberin de bizim gibi bir ‘insan' olduğuna vurgu yapan ısrarlı ifadeleridir.

Şu bir gerçek ki, bu hususa dikkat çekerken, Efendimiz (s.a.v.)in ‘Ben de sizin gibi bir beşerim' mübarek beyanını, bizim gibi sıradan insanlar olarak telakki etmeye amade olduklarından, ‘beşer' nitelemesiyle neyin kastedildiğini ıskalamaktadırlar.

 

Dikkat buyurunuz, ifade ‘Ben de sizin gibi bir insanım' şeklinde değildir. Hadiste geçen bu ifadeyi, bahusus ‘insan' kelimesi kullanarak tercüme edenlerin maksadı, çıkamadıkları o yüce makamdaki zatı, kendi mesabelerine çekme gayretkeşliğinden başka bir şey değildir. Oysaki ‘beşer' nitelemesi, insanın tabii yönlerini ifade eder. Yani, uyuyan, evlenen, yiyen içen, hacet gideren ve daha bunun gibi birçok tabii fiilleri işleyen tarafını tanımlar.

 

Elbette ki, Peygamber (s.a.v.) insan olmaklığı hasebiyle bu tür beşeri yönlere sahiptir. Ama Efendimizin (s.a.v.) beşeri yönlerini bulunması onun şahsiyeti için bir nakise olmadığı gibi bu olgu, O'nu asla bizim gibi insan yapmaz! Neden mi?Çünkü Allah tarafından hüküm koymaya ehliyetli kılınan, vahye direkt muhatap olan, Zat-ı Akdes (C.C.)in hususi korumasında ve ‘Alemlere rahmet'' olma vasfı taşıyan mübarek birşahsiyetin, beşeri münasebetleri nedeniyle bizim gibi sıradanlığa indirgenmesi çabası, evrensel bir aldanışın ve hüsranın ta kendisidir de ondan! Bu yaklaşımların, yukarıda mealleri verilen ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Allah'ın bize Kur'an'da tanıttığı İslâm'la uzaktan yakından bir alakası olamaz!

 

Peygamberin hakemliğine tam bir teslimiyetle rıza gösterip, O'nun koyduğu hükme, kalbi hiçbir şekilde sıkıntı çekmeksizin onay vermeyen, O'nun va'z ettiği ahkâmı öpüp başına koymayan, ‘anam babam sana feda olsun ya Resulullah!' demeyi başaramayan ve O'nu, Allah'ın yetkilendirmesiyle hüküm koyma makamında kabul etmeyenler şunu bilsinler ki, Allah'ı sevme iddiasında ikiyüzlü yalancılardan başkaları değillerdir!

Evet, ‘iş bildikleri gibi değildir' kesinlikle!...

 

Efendimizi (s.a.v.) sıradanlaştırma çabası içerisinde olanların konumunu bir Hadis-i Şerifle özetleyelim isterseniz:

"Ben sizin kemerlerinize yapışıyor, sizi ateşten geri çekiyorum. Oysa sizler, çekirgenin düşüşü gibi ateşe üşüşüyorsunuz." (Buhari, Müslim) Ama biz, onlara değil, muhabbetimizi ve özlemimizi anlamlı kılan şu kutsi beyanlara kulak vereceğiz elbette!.. "Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir." (Tevbe S. 128)

"Muhakkak ki Allah ve melâikesi peygambere hep salât ile tekrim ederler. Ey iman edenler! Haydin ona teslimiyetle salât ve selam getirin!" (Ahzâb S. 56) Ey, Rabbimizin, ‘sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir' buyurarak hakkımızdaki şefkatini ve sevgini açıkça beyan ettiği canımızdan aziz sevgili!..

 

Biz, o sevgiye ve şefkate ne kadar layığız, doğrusu hiçbir fikrimiz yok! Zira kendisini, mübellliği olduğun dine nisbet edenlerin kısm-ı azamı, başkalarını sevmeyi tercih ediyor bu sıralar... Sana olan kayıtsız şartsız bağlılık yeminlerini bozdu birçoğu, hiç utanmaksızın... Hatta arkalarına bakmadan kaçarcasına gidenler bile oldu... Sana olan sevgisini referans gösterenlere dudak büküp istihza edenler ise, hiç de az değil ne yazık ki... Ama her şeyin rağmına, ey en ‘Sevgilinin' sevgilisi ve ey Muhammed Mustafa! (s.a.v.) Nihat Nasır'ın yüreğine sağlık.

 

"gercekhayat.com/bolum.php?action=yazidetay&yaziid=274&sayi=336" yazının kaynağı burası...

 

selamlar ile...

Gönderi tarihi:
Konuyla birebir alakalı olmamakla beraber buradaki insan mıydı yoksa beşer miydi...Nihat Nasır'ın bu konuda güzel bir yazısı olacaktı. Tercümenin insan değilde beşer olması gerektiği hakkında. Onun seviyesine yükselmeye çalışmayan insanların onu kendi seviyelerine çekmeye çalışmalarıyla alakalı bir yazıydı. Bakalım bulabilecekmiyim...Ve buldum...Büyük şans...Bu yazıyı okuyacak olanlar için...

"gercekhayat.com/bolum.php?action=yazidetay&yaziid=274&sayi=336" yazının kaynağı burası...

 

selamlar ile...

 

 

dostum zaten vahiy almakla bizim gibi bir insan olmadıgını söylüyor, yoksa 'O(as)'da bir insan nihayetinde.

yer, içer, uyur, evlenir falan gibi, o tercümelerin çogu bu anlamdaki bir insan için yapılmıştır ve konun özü Rasülün Allah tarafından vahye mazhar kılınmasıdır.

Yoksa 'beşer' ile 'insan'laşma serüveni baz alınıp yapılmış bir yorum degil.

 

Nihat Nasır'ın yorumu farklı tipdeki peygamber algılarına yapılmıştır.

Aşırı yüceltmeci mantık, inkar mantıgıyla atbaşı gider.

yani kısaca dedigin gibi konuyla alakalı degil senin alıntıladıgın.

 

selametler.

Gönderi tarihi:

Selamün aleyküm.

 

Beni herşeyden daha çok sevmedikçe iman etmiş olamazsınız,

Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah. Seni herşeyden daha çok seviyorum.

 

Yüce olanın olduğundan daha az görürsen bu indirgemecilik olur. İnsaf ölçülerini aşar. Allah şanı yücedir, onu ne kadar yüceltirsen yücelt bu inkar mantığına götürmez. Peygamberlerin sonuncu ve onların İmamı Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Allah tarafından yüceltilmiştir. Dolayısıyla onun yüceltilmesi tevhide zarar vermez.

 

Kötü ihtimal, Hristiyanlıktaki teslis inancının islam için doğmasıdır. Peygamberin Tanrılık konumuna yüksel/til/mesi. Ne Nihat Nasır ne de ben bu kadar densizleşemem. Peygamber de nihayetinde bir kuldur ama kulların en üstünü. Hz. Alinin tanrılık vasfı olduğunu söyleyen kişiler onu aşırı yücelterek dinden çıkmışlardır bu doğru ancak Hz. Peygamberin yüce olması ile ilgili nasslar vardır. Dolayısıyla o zaten yücedir.

 

Haklılık noktası: Hristiyanvari veya Şia'nın bazı kolları gibi insanı tanrılaştırmak tevhidi ortadan kaldırır.

Ayrım noktası:Tanrılığa vardırmadan yüceliği olanların yüceliğine layık saygı görmeleri elzemdir. (belki de aynı şeyi düşünüyoruz ama farklı cümleler kuruyoruzdur bunu tam olarak kestiremiyorum)

 

Konuya dahil olan diğer arkadaşlar da anlasın diye örnekleri çoğaltmak daha güzel olacak sanırım. Hepimizin bildiği gibi hayırlı nesil Sahabelerdir. Ondan sonra tabiun, ondan sonra Etbau't-Tabiîn nesli insanların en hayırlılarıdır. Cennetle müjdelen 10 sahabiden insarlar arasında daha hayırlısı var mıdır? Onlar yüce insanlardır dolayısıyla onları yüceltmek (abartmadan=her yücelik abartı gerektirir diyenler olabilir hayır gerektirmez. Peygamber Tanrı değildir onu Tanrının vasıflarıyla vasıflandırmadığınızda yüceliğini kaybetmez, sahabe peygamber değildir onları peygamber seviyesine çıkarmadan, tabiun sahabe değildir onları sahabe vasfına çıkarmadan üstün görebiliriz) ister istemez olacaktır. Gelmiş geçmiş en hayırlı 4 kadın. Onların şanları yüce değil midir?

 

Aslan34 kardeşim, kastınızın; teslis inancına varan bir yüceltmenin veya Hz. Ali'ye isnat edilen tanrılık vasfının yada yine Hz. Ali'ye verilmesi gereken peygamberlik vasfının yüceltme neticesinde ortaya çıktığı, dolayısıyla tevhidi (birleme) ortadan kaldırdığı gerçeğinden hareket olduğunu sanıyorum. Bunda hemfikiriz zaten bunda ayrı olmamız düşünülemez. Fazla uzattım, gerisi de laf kalabalığı oldu.

Gönderi tarihi:
yani sizin tanımlarınıza göre Peygamberde 'dinci' oluyor.

 

Peygamberin hayatının merkezinde din olması onun görevidir yani tek gayesi dindir Nebi'nin.

Bunu anlamak o kadar zor degil sayın sardunyam.

 

O'na inanan insanların O'nu örnek alması kadar dogal ne olabilir ki, hayatlarını O'nun gibi İlah'i kaynaklı açıklamaları kadar dogal bir şey olamaz ve bunun aksi bir uygulama-sözde yoktur.

Peygamberligi siz nasıl tanımlıyorsunuz, yani nedir peygamber ?

Peygamberin diger insanlardan ayrı olmasının tek nedeni vahiy alıyor olmasıdır ve başka hiç bir neden yoktur.

O, ''bende sizin gibi insanım, yer,içer, uyurum sizden tek farkım Rab'bim bana vayyediyor'' demiştir.

O, Allah'ın kulu ve rasülüdür.

 

Peygamber vahiy dışında bir çok sahabinin görüşüne başvurmuş, dinlemiş ve uygulamıştır.

Hatta bir savaşta yer seçiminde sahabilerden biri peygamberin seçtigi yer için O'na '' bu senin seçimin mi? yoksa Allah'ın mı?'' diye sormuş, O ise '' benim'' demiş ve sahabi o zaman burası yanlışdır demiş ve kendi görüşünü söylemiş ve kabul edimiştir.

 

Allah'ın Dini söz konusu olunca Rasul tavizsizdir.

Dinin tanımı ise kısaca ;

 

Da-Ne, De-Ye-NE fiil kökünden gelir. Baş egmek, itaat etmek, adet edinmek, hesaba çekmek, ceza-mükafat vermek, gibi anlamlara gelir.

Dane'n nase ; insanları itaate zorladı....Dinte'l kavm; onları zelil ettin...dintühü; onu idare ettim...dane nefsuhu; nefsine hakim oldu...

 

Din hayatın bütününü kapsar. Kur'an'a göre Allah, insanı kendisine uyup-uymamak ekseninde hesaba çekecektir. Din, Allah'ın koymuş oldugu hükümlerin, çizmiş oldugu yolun, baştan sona bir bütünüdür.

Dinin uygulamaları konuşulabilir ama din Allah'ındır.

 

AL-İ İMRAN(85) Kim Allah'a teslimiyetten başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette kaybedenlerden olacaktır.

 

Allah, insanların hak dinden başka dinlerde edindigini vurgular Kur'an'da;

 

EN'AM(70) Bu dünya hayatının rahatına dalarak eğlenceyi ve geçici zevkleri din haline getiren kimseleri kendi haline bırak;

 

 

sayın aslan34

 

Peygamber nedir, kime denir, görevi nedir bilen herkes anlar ki vazifesini yerine getirmek üzere yaratılan sorumluluğunu yerine getirecektir...

 

Peygamber dincidir derseniz her müslüman dinci olmalıdır manası çıkar ama bizim "dinci"den kastımız ile peygamberin yaptığı eylem benzeşmez... Uzaktan yakından alakası yok... Dinci günümüz tabiri ile dini çıkar amaçlı kullanan, her meselede ve her yerde dinle :excl: varlık göstermeye çalışandır...

 

Oysa siz peygamberin din mevzu olduğunda taviz vermediğini vurguluyorsunuz... Böyle büyük bir sorumluluk sahibi olan ve bunun bilincinde olacak kadar özel yaratılmış olan Resul aksi bir durum ortaya koyabilir mi? Ya da koyarsa akıbeti ne olurdu?

 

Din nedir diye sorduk başlıkta, dini kendinizce açıklamışsınız, dünya hayatını eğlenceyi ve geçici zevkleri din haline getireni kendi haline bırak... ayet ne kadar açık değilmi, (yol) haline getiren, herhangi bir sorumluluk taşımadan, kendi hayatını ve çıkarlarını herşeyin önünde tutan zarardadır... onu kendi haline bırak diyor...

 

Ben bencesini açıklayım, yoldur, Allah'ın, Adem'i yaratmasından sonra insanoğluna kendi varlığını ve birliğini bildirdiği, dünya hayatını, ölüm ötesi hayatını düzene sokması için yapması gerekenleri bildirdiği... Yanlışı, doğruyu gösterdiği... Ve sonra Akıla havale ettiği yol...

 

Ve her yaratılmış beyin kendi nasibi ölçüsünde değerlendirdi... Din yol ise, peygamberde o yolun rehberidir... Ama peygamberi Kuran'ın tanımı dışında, abartılı ve şirke sürükleyici niteliklerle tanımlamak en başta O'na haksızlık yapmış olmaktır... Mesela sayın Bekir'in son iletisinin başında yazmış olduğu gibi, "beni herşeyden daha çok sevmedikçe iman etmiş olmazsınız" sözü Kuran'ın peygamber tanımına aykırıdır... Kuran'ı okuyan peygambere hitabı görecektir... İnsanlar sevdikleri varlığa çok farklı anlamlar yükleyebilirler, bu geçmiş yüzyıllardan bu yana böyle olmuştur... Ama dikkat etmek gerekli, peygamberimiz resmini dahi çizdirmemiş, ki müslümanlar şirke sapmasınlar diye... Onun bütün yaşamı mütevazilik içinde geçmiş, asla kahkaha ile gülmemiş, hiçbir zaman tam anlamıyla karnı doymamış, insanlar içinde otururken onlardan yükseğe oturmamış, nerede bir çocuk görse başını okşamış, merhamet timsali ama zalime karşı dimdik duran bir insandır Resul...

 

Onun yaşamı boyunca mütevazi ve mahcup halini bilen, okuyan, ve Kuran'dan haberdar olan Resulun ne söyleyip ne söylemeyeceğini tahmin eder... Sevmek çok başka birşey, sevdiğine sahip çıkmak, onun yanında olmak, güzel bir şey... Ama hiç bir sevgi ve övgü ALLAH'ın önüne geçmemeli... Herşeyden daha çok sevilmesi gereken ve övgülerin en güzeli ALLAH'a aittir... O yüzden peygamberler insan olarak gönderilmiştir, bizi anlasınlar, onları anlayalım diye... Yoksa Kuranda dendiği gibi Allah dileseydi Melekut aleminden birinide tebliğci gönderirdi... Ve insanlar Allah'ı bırakıp onun gönderdiği varlıkta görülen başkalığa tapınırlardı...

 

Din şirki en büyük günah olarak bildirmiştir...

Gönderi tarihi:
sayın aslan34

 

Peygamber nedir, kime denir, görevi nedir bilen herkes anlar ki vazifesini yerine getirmek üzere yaratılan sorumluluğunu yerine getirecektir...

 

sayın sardunyam;

 

bana bunları niye anlatıyorsunuz ki.

 

siz, seküler/laik bir zihin ile İslamı nasıl bir arada, her ikisine zarar vermeden nasıl buluşturabilecegimizi anlatın.

 

yani bu konuda yogunlaşsın tanımlarınız.

Gönderi tarihi:
Selamün aleyküm.

 

Aslan34 kardeşim, kastınızın; teslis inancına varan bir yüceltmenin veya Hz. Ali'ye isnat edilen tanrılık vasfının yada yine Hz. Ali'ye verilmesi gereken peygamberlik vasfının yüceltme neticesinde ortaya çıktığı, dolayısıyla tevhidi (birleme) ortadan kaldırdığı gerçeğinden hareket olduğunu sanıyorum. Bunda hemfikiriz zaten bunda ayrı olmamız düşünülemez. Fazla uzattım, gerisi de laf kalabalığı oldu.

 

Aleykümselam.

Sevgili Bekir ;

 

aynı şeyleri söyledigimiz ama farklı anlattıgımız dogrudur.

 

Peygamberi(as) hayatlarından dışlayan sadece O'nu inkar edenler degildir.

O'nu çok sevdigini söyleyip göz yaşı dökenler O'nu tatlı bir anıya dönüştürmüşlerdir.

Kimileri sakalına ve hırkasına gösterdigi 'saygıyı' O'nun misyonuna göstermemektedir.

Ondan durmaksızın bahsedipde, O'nunla dost olup yaşamayı göze alamamaktayız.

Peygamberlik kurumunun örneklik misyonundan kendimizi mahrum ederek O'nu sevmek mümkün degilr.

Genel anlamda toplum bunu bir nostaljiye çevirdi, hayatının özünden dışladı.

Müslümanlar sadece hayran kalıyorlar ama örnek almıyorlar, sokaga çıkıp baktıgımızda hep aynıyız. Örnek almak bir nevi üretmekdir, biz müslümanlar üretmiyoruz sadece tüketiyoruz.

Avunuyoruz daha dogru ifadeyle.

Bunu söylerken hayran kalınmasın mı? diyoruz.

Hayır, gerçek hayran olanlar örnek alanlardır. Tevhid eri melekvari bir peygambere inanmaz.

Nebilerin beşer/insan olması, onların gerçekligine işaret eder.

 

 

Ali İmran;144.

Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. Şimdi o, ölür veya öldürülürse, siz gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim geri dönecek olursa, kesinlikle Allah'a bir zarar veremeyecektir. Fakat Allah, şükredenleri yakında mükafatlandıracak.

 

'' Beni, hıristiyanların Meryem'in oğlunu yücelttikleri gibi yüceltmeye kalkmayın: Ben yalnızca bir kulum. Benim için şöyle deyin: O, Allah'ın kulu ve elçisidir.'' (Hz. Peygamber (as).

 

Şimdi bu hadisden kalkıpda hıristiyanlar İsa(as)'yı rab edindiler, sadece bunu söylemek istedi demek yanlış olur.

Hıristiyanlar nasıl İsa'yı örneklik olmakdan 'ilah'laştırarak çıkardılarsa, müslümanlarda bunun ayırdına varmak zorundadır.

Her aşırı sözde yüceltme bir nevi hayatın dışına, gerçekligini yok etme ameliyesidir.

 

Bunları sizin şahsınıza söylemek gibi bir niyetim olmadıgını sende biliyorsun. Sadece konuyu açılımlamak.

 

selametle.

Gönderi tarihi:
sayın sardunyam;

 

bana bunları niye anlatıyorsunuz ki.

 

siz, seküler/laik bir zihin ile İslamı nasıl bir arada, her ikisine zarar vermeden nasıl buluşturabilecegimizi anlatın.

 

yani bu konuda yogunlaşsın tanımlarınız.

 

Bir tek pencereden bakmaktansa, bir deniz fenerinden bakmak ufkumu daha çok aydınlatıyor... Öyle başarıyorum... Binlerce laik/müslüman insan gibi... inancına göre değerlendirmeden, "insani" değerlerini ön plana alarak laik yaşıyorum... bu namaz kılmama, oruç tutmama, ibadet etmeme, hacca gitmeme, engel olmadığı gibi, başka bir dine mensup olana da hoşgörü ile bakabiliyorum...

Gönderi tarihi:
Sevgili arkadaşlar, bu konu inançlılar için yorum yapılması gereken bir konu ancak inancı olmayanlarda kendi fikirlerini ifade edebilirler... bunu belirtiyorum çünkü din her şeyden önce kendi mensupları için düşünülmesi gereken bir olgudur... nedenleri, nasılları, sorgulamaları mensuplarına hitap eder...

 

umuyorum güzel bir tartışma ortamı oluşturacağız... meselenin kişilere göre bakış açılarını ve algılamalarını görmek için uygun bir başlık olacak... hepinize şimdiden teşekkürler...

Din: (diyanet açıklaması)Hür iradeleriyle inanan akıl sahibi insanları, en iyiye, en doğruya, en güzele ve ebedî mutluluğa ulaştıran ilahî kanunlar bütünüdür.

 

Niye dine ihtiyaç duyulur?

insanlar niye dine inanır?

din onlara ne kazandırır?

 

inanmazlarsa ne kaybedeceklerini düşündüklerinden mi acaba?

 

dinler niye birbirlerini hoş görmez?

niye bir sonraki dinler bir öncekileri kabul ederken, kendinden sonrakileri kabul etmez?

kendilerine meşru bir zemin aradıklarından mı?

dini inancı olanlar, niçin dini ahlakla aynı tutarlar?

inançsızlar kötü huylu mu olacaktı?

niçin din insanları korkutarak eğitmeye çalışır?

görünmez şeylerle korkutulmasalar hizaya gelemeyecekler miydi?

vicdan ne işe yarar?

evrensel ahlak diye bir şeyin varlığı mümkün mü?

neden tüm yer yüzünde, farklı coğrafya, farklı iklim, farklı genel-kültür, farklı örf-adet, farklı dünya görüşü, farklı zamanlarda yaşamış olan insanları aynılaştırmaya çalışılır?

'duyduk itiat ettik' cümlesinde aklın yeri var mıdır?

selamlar

 

Din İhtiyac duymamızın asıl nedeni olarak yaratacıyı tanımayı esas gelir.Din bizi yaratanımızLa kurulan bir köprü gibidir.Ondan gelen emirleri yerine getirmek ve ona göre hayatımız biçimlendiririz..İnanılan şey din değil.İnanılan sey yaratandır.Din bize kazandırlakları bir cok şey vardır.Mesela yasama bicimizi.Ona göre şekilendiririz

 

Dediğinizden bisi anlıyamadım (inanmazlarsa ne kaybedeceklerini düşündüklerinden mi acaba).

 

Dinin tarihi uzun süreçlerden geçmektedir.Kısa ve öz almak isterim.Allah ilk dinden sonra baska bir din göndermiştir.Bununda asıl nedeni rabimizin ilk gönderdiği dinin bozulması o dine inan kisileri sapkınlığa uğramasındadır.Böylelikle ilk dine inan kisiler sonradan gelen dine bir bakıs açısı açmıştır.İyi , kötü olsun .Böylelikle dinler arasında bir tür kabulenmeme ortaya çıkıyor.

 

İnançsızlar kötü olma durumu yok.İyide olabilir.Bilki iyi olan sonun da yaratanına giden yolu bulur.

 

Din korkutularak eğitlmiyor.Benim aklıma şunlar geldi.Din eskiden kokrkutalarak değil.Güzel bir sekilde sohbetlerle anlatırmış.Yaratanı hakkında bir cok bilgi aktarımı oluyormuş.Nasıl cennete gidileceğini nasıl ceheneme gidileceğine söyleniyor.Yaratanın gücü karsında korkmalarını onun büyüklüğü dile getirilir.Bu kokrkutma değil yaratanın gücünü dile getirmektedir.Devrimize baktığımızda dini , çocuklara cehenemin azabını söyleyerek benimsetmek.Bu yanlıs bir sistemdir bu aileden doğan bir sorundur.Cennetin güzeliklerinide cehenemin azabını ikisini söleymek daha makbule gecer.Ama yine cehenemi ve ordaki görmediğimiz yarataklarımızı sölemiş olduk.Bu kokrkutmakla değil yapacakları kötülük yaparsak oraya gireceğimizi.Cennete iyilik yaparaka o güzelikleri sölemek.Kişi iyiliğe yöneltmek.

 

Vicdan sözlüklerdeki anlamı şu ;Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç.Bu baktığım sözlükteki anlamı.Vicdan yaptığımız herhangi birşeyden aklımızla onu değerlendirmektir.Mesela yaw keşke bunu yapmasaydım bilmem şunu böyle yapsaydım.Bunun gibi tür sorular sorarız.Bizim aklımızla yaptığımız şeyi iyi kötüyü hesapa çekmemizdir.

 

Evrensel ahlak demeden önce birşeyler diyecem.Kuran kerim evrensel bir içerik içeri.Bütün insanlara yöneliktir.Bileniz vardır.Hz. Ayse , Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz hakkında bir sözü vardı.Yanlıs hatırlamıyorsam ''Siz kuran okuyomusuz?Onun ahlakı kur'andır''Allah ayetlerinde,sürelerinde peygamber efendimizin güzel ahlakı sölemistir.Ben ayetlerin dogru yazılmasında yanayım az biraz uğrastan sonra ayeti buldum.Simdi yanlıs bisi yazarım ayete yanlıs anlamlar doğurmasın.Güzel adı altında toplanan tüm güzel vasıflar örnek insan olarak en mükkemel sekilde yasayan Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizidir.Onun ahlakı okadar yücedirki;Bizzat cenab-ı hak ,O' na hitaben söyle buyurur ''Muhakak senin için tükenmeyen bir mükafat vardır.Çünkü sen pek yüce bir ahlak üzerindesin''(kalem suresi 4)Kuran evrensel bir dil içerir bu nedenle evrensel ahlak Kur'an kerimdir.

 

Eğer bunu din olarak diyerseniz.Herkes tek bir atadan gelmektedir. Ve bu hz. ademden ve hz. havadandır.Bunun asıl amacı dediğim gibi belirtim size (Dinin tarihi uzun süreçlerden geçmektedir.Kısa ve öz almak isterim.Allah ilk dinden sonra baska bir din göndermiştir.Bununda asıl nedeni rabimizin ilk gönderdiği dinin bozulması o dine inan kisileri sapkınlığa uğramasındadır.Böylelikle ilk dine inan kisiler sonradan gelen dine bir bakıs açısı açmıştır.İyi , kötü olsun .Böylelikle dinler arasında bir tür kabulenmeme ortaya çıkıyor. )Bir üstünlük savaş gibi ama herkes inandığı mezhebi savunur.

 

Bir elifin binden fazla anlamı vardır.

Gönderi tarihi:
name='aslan34' date='Apr 11 2007, 10:10 PM' post='520949'

Peygamberi(as) hayatlarından dışlayan sadece O'nu inkar edenler degildir.

O'nu çok sevdigini söyleyip göz yaşı dökenler O'nu tatlı bir anıya dönüştürmüşlerdir.

Kimileri sakalına ve hırkasına gösterdigi 'saygıyı' O'nun misyonuna göstermemektedir.

Ondan durmaksızın bahsedipde, O'nunla dost olup yaşamayı göze alamamaktayız.

Peygamberlik kurumunun örneklik misyonundan kendimizi mahrum ederek O'nu sevmek mümkün degilr.

Genel anlamda toplum bunu bir nostaljiye çevirdi, hayatının özünden dışladı.

Müslümanlar sadece hayran kalıyorlar ama örnek almıyorlar, sokaga çıkıp baktıgımızda hep aynıyız. Örnek almak bir nevi üretmekdir, biz müslümanlar üretmiyoruz sadece tüketiyoruz.

Avunuyoruz daha dogru ifadeyle.

Bunu söylerken hayran kalınmasın mı? diyoruz.

Hayır, gerçek hayran olanlar örnek alanlardır. Tevhid eri melekvari bir peygambere inanmaz.

Nebilerin beşer/insan olması, onların gerçekligine işaret eder.

 

Allah razı olsun. Bunun ayırdına varmayan ne çok insan var. Dine karşı din başlığı altına iznin olursa bu cümlelerini aktaracağım.

 

 

name='aslan34' date='Apr 11 2007, 10:10 PM' post='520949'Ali İmran;144.

'' Beni, hıristiyanların Meryem'in oğlunu yücelttikleri gibi yüceltmeye kalkmayın: Ben yalnızca bir kulum. Benim için şöyle deyin: O, Allah'ın kulu ve elçisidir.'' (Hz. Peygamber (as).

 

Bu nokta can alıcı, yakıcı bir noktadır. Üslup özelliğine baktığımızda onun yüceltilmesi gibi yapmayın. Beni yüceltmeyin değil, Hristiyanların yaptığı gibi yapmayın. Burada dikkat edilecek şey, Hristiyanların ne yaptığıdır. Hristiyanlır dünde bahsini ettiğimiz gibi İsa'yı tanrılaştırmışlardır. İşte Peygamber efendimizim birinci cümlesi buna işaret ediyor. İkinci cümle Ben Allah'ın kuluyumla başlıyor ama bitmiyor elçisiyim de diyor. Elçi kelimesi sadece aracı, haber ulaştırıcı anlamına gelmez temsilci anlamına da gelir. Ancak, burada ince bir nüans var Ben Allah'ın bana bildirmiş olduğu Din'in temsilciyim nüansı.

Öyle bir dinden bahsediyoruz ki, bu dinin kitabında geçen bir ayetin benzerini bütün insanlık bir araya gelse meydana getiremezler. Her cümlede inanılmaz gizemler mevcut. Peygamber bir Kur'an i anlamda vahye mazhar bir de kutsi hadisler anlamında. Yukardaki hadisin böyle olup olmadığını bilmiyorum ama büyük bir ihtimalle böyledir. Zira inanılmaz birkaç anlamı barındırıyor ve inceledikçe daha da derinleşiyor.

 

Fazla mı inceledim acaba Peygamber'in bu hadisini. Bazı mezhepler, peygamberin kendinden birşey söylemeyeceğini onun bütün söylediklerinin Allah'ın dilemesiyle olduğunu belirtiyorlar saçmalamanın yeri yok bu mümkün değil. Kendisi dahi iman ve akide dışındaki konularda kendisinin bir beşer olduğunu ve yanılabileceğini belirtmiş. Hüküm verirken yanılabileceğini kime hakkı olmayan birşey verirsem onu iade etsin demiş, savaş esnasında yanlış yere kamp kurmak istediğinde sahabe tarafından bulundukları yerin hatalı olduğu belirtilince sahabenin daha iyi bileceğini belirtmiştir, "Onların işleri icma iledir" denmiştir. İŞLER. (Hakkında Kur'anın nassı olan beşeri hayata ilişkin düzenlemeleri istisna tutuyoruz.) Ancak beşeri hayatın gerektirdiği alanlar dışında iman, ibadet konularında böyle değildir. Yanılma mümkün değildir.

 

 

İnsanların taassup derecesinde ve dinin gereklerinden habersiz olarak yaptıkları bazı ibadetler (bidatler) vardır. Bunlar hiç şüphesiz yanlıştır. Ancak, onlar yanlış yapıyor diye bu bir değer kaybına neden olmamalıdır. Fıkıh alimlerinin hemen tamamı hadisi duyduklarında benim reyim hadistir demişler. Sahabe fetvası bulduklarında kendileri fetva vermekten imtina etmişlerdir. Kur'an da hüküm bulamadıklarında hadise, icmaya, sahabe ictihadına gitmişlerdir. Bu vahiyle birebir karşı karşıya bulundukları içindir. Hz. Peygamberin ölümü üstüne çok fazla gözyaşı döken bir kadın sahabi'ye niye böyle yaptıklarını sorduklarında ben Peygamberin ölümüne değil artık vahiy gelmeyeceği için ağlıyorum demiştir. Peygamber vahyin doğrudan muhatabıdır. O yüce değildir de kim yücedir. Yukarda hayırlı nesil olarak yazdığım hadis onların yüceliğine mesnet değil midir, Allah tarafından Aşere-i Mübeşşere olarak vasıflanan islam numuneleri yüce değil midir, ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine sarılırsanız sarılın kurtuluşa erersiniz denmemiş midir?

 

“Bir kimsede (tam olarak) üç özellik bulunursa imanın tadını duyar. Allah ile Peygamberi kendisine başkalarından daha sevgili olmak, sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmek, Allah onu küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak." Buhari, İman, 9; Müslim, İlm, 15.

Değerli mü'minler, Allah ve Peygamber sevgisi imandandır, belki imanın ta kendisidir. Bu sevgiden yoksun olan kimsenin gerçek anlamda inanmış olduğu söylenemez. Nitekim Hz.Ömer:

 

– Ey Allah'ın Resûlü, ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim, dedi. Peygamberimiz:

 

– Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, beni canından da daha çok sevmedikçe olgun mü'min olamazsın, buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz.Ömer:

 

– Ey Allah'ın Resûlü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum, diyince, Peygamberimiz:

 

– İşte ya Ömer, şimdi olgun mü'min oldun.

 

(15 Aynî, Umdetü'I-Kârî, c. I, s. 144.) Buhârî, Hadis no: 6632, XI, 523.Ahmed, Müsned, 5/293.]

 

İnternette bu hadis çeşitli kaynaklarda geçiyor. Metinler arasında ufak tefek farklar var. Bu akşam Allah nasip ederse internet değil de evdeki kitaplardan bir bakayım doğru mu değil mi? Kaynak ve yeri ayrıca belirteceğim.

 

Hadisleri kaldırıp atmak çok da kolay oluyor bugünlerde. Kur'an a aykırıdır denip geçiliyor. Kur'an islamı denilen birşey uyduruldu. Kardeşlerim, hadisin sahih olup olmadığını tespit etmek gayet zor. Bir hadis'in Kur'an a aykırı olması o kadar kolay tespit edilebilinir mi? Kaldı ki bu hadis, içerisinde sahih olmayan hadis çok az olan (kimisi hiç yok diyor, kimisi ihtimal vardır diyor, burada şuna da dikkat etmek gerek, bu kitaplara konulan hadisler inanılmak tetkiklere tabii tutulmuşlar) bir kaynakta geçiyor. İnsafa sığınıyorum. Eğer diyorsanız ki, hadisi kabul etmiyorum, kitap yeter bu sizin yolunuzdur yanlış yoldasınız der ve geçerim. Ama eğer hadisin sahih olmadığına hükmederseniz deliliniz nedir diye sorarım. Zira bu hadis Kur'an a uymamakta değildir...

 

 

Her aşırı sözde yüceltme bir nevi hayatın dışına, gerçekligini yok etme ameliyesidir.

 

Peygamberin sevilmesi onun bir insan olması dolayısıyla değil Allah'ın elçisi olması dolayısıyladır. Müminlerin yol göstericisi olması dolayısıyladır. Yoksa onu sevmemizi gerektirecek başka bir neden şimdilik yoktur. Allah Resûlüne beslenen muhabbetin illeti budur. Peygamber beni sevin demiş ancak kendisinin mabutlaştırılmasına, putlaştırılmasına, mezarının mescit yapılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Bilindiği üzere sırf bu sebeple mezarını Hz. Aişenin yatak odasına ve mescidinin bitişiğine yaptırmıştır. Tekrarla onu Allahın dinini bize öğrettiği için seviyoruz, imanımızın şartı onan inanmak olduğu için seviyoruz.

 

aslan34 kardeşim, selefilik, ılımlı islam, Kur'an islamı, yobazlık, taassup gibi sürekli bazı kafa bulandırıcı, sersemletici söylemlerle ortaya çıkıldığı bir zaman zarfında bazı şeylerin üzerinde önemle durmakta fayda var. Bunlardan bir tanesi sünnetin alçaltılması davranışı. Sünnet dediğimiz şey sadece Peygamberin davranışları değil hadislerde bunun içerisine giriyor. Bu noktada Peygamber Efendimizin, Sahabenin, tabiun'un değerini tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var. İnsanların rableştirilmesi hiç şüphesiz şirktir ve her şirk insanın islamla alakasını keser. Ama değerinin olanın altına indirgenmesi onlara olan itibarı da sarsar. Nitekim Peygamber'in hadislerini yok sayıp sadece Kur'an yeter diyen bazı zümreler ortaya çıkmıştır. Bu konu üzerinde tekrar tekrar durmamın nedeni budur.

 

Yoksa imanla-amelle arasında alaka olmayan insanların mutaassıp tavırları, bidatlere yatkınlıkları, Kur'an ın ve hadisin karşı çıkmasına rağmen mezarları mescit edinmeleri, Allah'tan değil de insanlardan medet ummaları, onlara dua etmeleri bilmediğimiz şeyler değil. Peygamberin şefaatçiliği islam tarihinde tartışılmış bir hadise mesela. Ama Peygamberimizin bana dua edin dediğini duyan oldu mu? Ona salat ve selam olsun, o kendisinin adı geçtiğinde salat-u selam getirmeyenleri yükümlü tutmuş (buradaki ifade daha ağırdı hiç şüphesiz) ancak bana dua edin dememiş, benden dileyin dememiştir. Buradaki fark açıktır. Kulluk ancak Allah'a yapılır ve ancak Allah'tan yardım dilenir.

 

Habibim sen olmasaydın alemleri yaratmazdım diye bir hadis var. Sahihliği tartışmalı olmakla beraber. Mustafa İslamoğlunun da bir kitabı var

 

 

Sözü Mustafa İSLAMOĞLU'na veriyoruz. (ALINTIDIR) ;)

O kimileri için, arkasından gözyaşı dökülen tatlı bir anı olmuştur.

 

Onlar onun hatırasıyla yaşamayı, kendisiyle yaşamaya tercih ederler. Onlar onun arkasından ağlamayı, onu önlerinde görmeye tercih ederler. Onlar onun sakalını ve hırkasını, misyonundan daha fazla severler. Ondan bir efsane gibi söz etmeyi, birlikte yaşanılan bir "dost" olmaya yeğ tutarlar.

 

Daha başka kimileri için ise, o tarihin konusudur. O, "bir iletişim aleti" gibi ilahi mesajı iletmiş ve misyonunu tamamlamıştır. O, bugüne taşınamaz. Biz onunla, tarihi bir değer olarak ilişki kurabiliriz.

 

Kur'an içinse o, hayatın aktif, kurucu ve inşa edici bir öznesidir. Misyonu ölümsüz olandır. Kur'an, onu çağa taşımak için çırpınır. Onun tarihe hapsolmasını önlemek için onunla ilgili tarihsel olayları müminin yüreğine, imanına, ibadetine taşır. Kur'an müminin hayatında onu güncel kılmak için ne gerekiyorsa yapar.

 

Kur'an'ın bak dediği yerden bakanlar ise onu "üretmek" için çaba harcarlar.

 

Kur'an'da onu, onda Kur'an'ı görürler. Onu Kur'an'la, Kur'an'ı onunla tanırlar. Kur'an'a onun aynası, ona Kur'an'ın aynası gibi bakarlar. Çünkü onlar, onun risalet mirasına ihanet etmekten korkarlar.

 

BUDA BAŞKA ALINTI...TANITMA BABINDA :

 

Çok yerde rastlamışsınızdır muhakkak; Hz.Peygamber(s)’in mesajından fazla hırkası ile, ahlakından fazla sakalı ile ilgilenen müslümanların varlığına..

 

Geleneğimizin aşırı yüceltmeci bir Peygamber tasavvuru var. Hz.Peygamber’den bahsederken; onun mesajı, getirdiği ahlaki ilkeleri, ibadetlerinin ruhu gözardı ediliyor, kullandığı eşyalar, uğradığı yerler, giydiği elbiseler, mesajından “daha önemli”ymiş gibi davranılıyor.

 

İslam’ın ahlak ve ahkâm boyutunun birleştirilerek dengeli bir “müslüman” örneği olmak varken ya ahkâmda takılıp ahlakı gözardı etmek ya da ahlakı yeterli bulup ahkâmdan yüz çevirmek sıkça görülen bir davranış biçimi. Aynı biçimde; Hz.Peygamber’i aşırı yücelterek örnek alınması imkansız bir hale getirmek ya da tamamen salt mesaj taşıyan “postacı”ya indirgemek de yine bir başka denge eksikliği örneği.

 

Mustafa İslamoğlu “Üç Muhammed” adlı kitabında(1) iki farklı Peygamber tasavvurundan ve bir “gerçek” ten sözediyor. Ki ben de esasen yazımda hem çok kısaca ilgili kitabı tanıtacağım, hem de kitaptan haraketle bu tasavvurlardan sözedeceğim.

 

İslamoğlu’nun tasnifine göre bu tasavvurlar şunlar:

 

1. Aşırı yüceltmeci peygamber tasavvuru

2. İndirgemeci peygamber tasavvuru.

 

Gerçek olan ise “Kur’an’ın peygamberi”

 

Birinci kısım için örnek bulmak hiç zor değil. İslamoğlu bunun için iki bilinen kaynaktan detaylıca örnek veriyor. Bunlardan birisi Süyuti’nin “El-hasasisu’ul Kübra” adlı eseri. Diğeri ise Kadı İyaz’ın “Eş-Şifa” sı.

 

Bu tasavvurun peygamberini “Yeryüzünde değil gökyüzünde yaşayan, dolayısıyla iz bırakmayan, iz bırakmadığı için de izlenmeyen, hayattan yüceltme bahanesiyle dışlanmış, dolayısıyla hayata taşınması mümkün olmayan, bir masal kuşu gibi hep “Kaf Dağı”nı mesken tutan, hayatın içinde ve hayata müdahil olmayan bir peygamber…” ifadeleriyle tanımlıyor İslamoğlu.

 

Bu aşırı yüceltmeci tasavvur, oldukça ilginç çıkarımlar yapıyor. Hz. Peygamber en olmadık bağıntılarla adeta cahiliyye aklının yansıması olarak, sahih kaynaklara, hatta kimi zaman “uydurma” denebilecek kaynaklara bile dayanmayan bazı rivayetler delil gösterilerek güya -ihtiyacı varmış gibi- yüceltilmeye çalışılıyor. Kitapta birçok örnekler veriliyor; Hz.Peygamber’in bedenî atıklarının, ırkî ve beşerî özelliklerinin yüceltmeye tabi tutulması gibi.

 

İslamoğlu bu tasavvuru işlerken oldukça isabetli bir biçimde Hz.İsa örneğini de kullanıyor. Hz.İsa’nın peygamberliğinin Pavlus ve Kilise eliyle nasıl “Tanrı’nın oğlu- Tanrı” makamına evrildiğine dikkat çekiyor.

 

Nitekim Hz.Peygamber sonrası dönemde Hz.Peygamber’in ölmediği, göğe çıktığı, tekrar canlandığı, aramızda dolaştığı, hatta onun -Allah” olduğu gibi görüşleri savunan bir takım akımların ortaya çıktığını biliyoruz. Hem de “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.”(Ali İmran - 144) ayeti ortada iken..

 

Bu tasavvurun en büyük sakıncası, İslamoğlu’nun da dediği gibi, Hz.Peygamber’i hayattan yüceltmek suretiyle dışlamak ve örnek alınamaz hale getirmek. Yine bu tasavvurda bolca İsrailiyat kullanılıyor ki bu apayrı bir yazı konusu.

 

İkinci tasavvur olarak da “İndirgemeci peygamber” tasavvurunu göstermiş İslamoğlu.

 

Buna en yaygın örnek olarak da Hz.Peygamberi “vahiy postacı”sına indirgeyen sünnet karşıtları gösterilebilir. ( En bilinen örnek: Edip Yüksel ve takipçileri ) Bu tasavvuru “Kur’an’ı bir ara kablosu hüviyetiyle iletip, müminlerin hayatından usulca geri çekilen bir peygamber… Bu durumda o, artık tarihin malıdır. Misyonu yaşamıyla sınırlıdır. Dolayısıyla bu misyonun taşınması, yaşanması, üretilmesi, ihya edilmesi, örnek alınması söz konusu değildir.” şeklinde anlatan İslamoğlu çok haklı bir biçimde aşırı yüceltmeci tavırla indirgemeci tavrın, Hz.Peygamber’i örnek alınamaz hale getirdiğine ve hayattan dışladığına vurgu yapıyor.

 

İndirgemeci tavır hadisler hakkındaki tereddütlerden dolayı ortaya çıkıyor.

 

Birçok şeyde sağlayamadığımız dengeyi maalesef hadis konusunda da sağlayamıyoruz. Bir taraf, en zayıf hatta ravi zinciri bile olmayan hadisleri kitaplarına alıp hükümler çıkarırken veya “Buhari Şerif” hatimleri gibi akıllara sakat uygulamalar yaparken bir tarafta bu gibi anormal aşırılıkları bahane ederek sünneti/hadisi toptan reddetme noktasına geliyor. Bu konuda dengeyi sağlamak şüphesiz zor, ama her iki tarafın süpürücü davranışının da yanlış olduğuna şüphe yok. Ben hadisler konusunda ciddi bir eleştirel değerlendirme yapılması gerektiğine inanıyorum. Fakat bu, sünneti/hadisi reddetmek anlamına gelmez. Nasıl ki dinin teorik kaynağı Kur’an ise, pratik kaynağı da Hz.Peygamber’dir. Ku’ran, Hz. Peygamber’e iletme görevi verdiği gibi mesajı okuma (ikra) ve açıklama (beyan) görevi de vermiştir. Bu ikisini birbirinden ayırmak demek İslam’ın temellerine dinamit koymak demektir.

 

İndirgemecilerin yaptığı budur.

 

Aslında bu indirgemeciliğin kökenlerine baktığımızda bunun Haricilere kadar uzandığını görüyoruz. “Hüküm ancak Allah’ındır” diyerek ayrılan Hariciler bol kanlı eylemlere imza atmışlar ve İslam tarihinde derin bir acı bırakmışlardır. Kur’an ayetlerini diledikleri gibi tev’il eden Haricilere karşı Hz.Ali’nin kendisini temsilen İbn-i Abbas’a gönderirken -mealen- “..Onlarla Kur’an üzerinden tartışma. Çünkü Kur’an’ın farklı yorumları vardır. Onlara ayetlerin açıklamasında sünneti delil göstererek tartış” demesi ne kadar manidardır.

 

İşin ilginci sünneti inkar hareketi Müslümanlar eliyle değil, oryantalistler eliyle yeşermiştir. Hindistana gönderilen İngiliz oryantalist Dr.Alois Sprenger Delhi’de kurulan İslami İlimler Fakültesi’nin dekanlığına getirilmiş ve ilk kez bu şahıs hadislere “toptan uydurma” damgası vurmuştur. Zaten Sprenger’in ağı boş çıkmamış “Kuraniyyun” akımı da denilen, İslam ümmetinde ilk olarak sünneti toptan inkar eden bu hareket İngiliz sömürgesi Hindistan Müslümanları arasından çıkmıştır. (Edip Yüksel’de bu akımın temsilcisidir.)

 

Yazdıklarımla İslamoğlu'nun söyledikleri arasında farklar olduğunu söyleyenler olabilir. Farklı zaviyelerden baktığımız anlar mevcuttur ki, bu da düşüncenin gücüdür.

Benim açımdan yazılacaklar bitmiştir...HERKES ALACAĞINI ALIRMIŞ...Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü ve mağfiretûh...

Gönderi tarihi:
Bir tek pencereden bakmaktansa, bir deniz fenerinden bakmak ufkumu daha çok aydınlatıyor... Öyle başarıyorum... Binlerce laik/müslüman insan gibi... inancına göre değerlendirmeden, "insani" değerlerini ön plana alarak laik yaşıyorum... bu namaz kılmama, oruç tutmama, ibadet etmeme, hacca gitmeme, engel olmadığı gibi, başka bir dine mensup olana da hoşgörü ile bakabiliyorum...

 

sayın sardunyam ;

 

sizin seküler/laik ve üstüne dindar olmanız benim açımdan çokda kayda deger degildir.

 

lakin bunu nasıl içselleştirebildiniz, benim sordugum budur.

sizin açıklamalarınız hangi ölçüler içinde..

 

dindar derken sadece İslam dini açısından düşünmeyin.

 

Vatikan bile bazı laiklik düşünce ve uygulamalarından rahatsız olabilmektedir.

 

ama siz ithamda bulunur gibi bir şeyler karalayıp duruyorsunuz.

 

sizin mantıgınız ''ben yaptım oldu'' gibi bir şey, tamam kişisel olarak derseniz buna bir şey demek imkansız ve münazara etmenin mantıgıda olmaz zaten.....

 

selametle.

Gönderi tarihi:
sayın sardunyam ;

 

sizin seküler/laik ve üstüne dindar olmanız benim açımdan çokda kayda deger degildir.

 

lakin bunu nasıl içselleştirebildiniz, benim sordugum budur.

sizin açıklamalarınız hangi ölçüler içinde..

 

dindar derken sadece İslam dini açısından düşünmeyin.

 

Vatikan bile bazı laiklik düşünce ve uygulamalarından rahatsız olabilmektedir.

 

ama siz ithamda bulunur gibi bir şeyler karalayıp duruyorsunuz.

 

sizin mantıgınız ''ben yaptım oldu'' gibi bir şey, tamam kişisel olarak derseniz buna bir şey demek imkansız ve münazara etmenin mantıgıda olmaz zaten.....

 

selametle.

Güzel bir konuya değinmişsin, Vatikan... Evet Vatikan neden laikliğin bazı uygulamalarından rahatsızdır? (ki aslında Vatikan bizim için referans olamaz) Çünkü Vatikan bir şirkettir... Din üzerinden para kazanır, o yüzden laik uygulama onlar için bir engel oluşturabilir... Aynı şey başka dinler üzerinden çıkar elde eden aynı zihniyetler içinde geçerli...

 

Açıklamalarım hangi ölçüler içerisinde görünüyorsa o ölçülerde sayın aslan34... siz laikliği ayrı bir din olarak mı görüyorsunuz ki, aynı anda hem laik hem müslüman olamıyorsunuz? üstelik laiklik bir devlet yönetimidir, ki bir kurumun dini olmaz, o kuruma bağlı olanlarda o sistemde inançlarını diledikleri gibi yaşarlar...

 

Rica ederim dikkat edin sözlerinize, kim kimi itham ediyor... bana karşı yönelttiğiniz sorgulamalarınız ithammıdır, değilmidir? ama ben bütün samimiyetimle size cevap veriyorum...

 

Ben yaptım oldu çok ilginç bir tabir bu ülke 80 küsur yıldır laik sistemle yönetiliyor ve hepimiz o dönemden beri laik sistemin bireyleriyiz, inançlarımız farklı, düşüncelerimiz farklı ve özgürce uygulamaktayız... yani ben yalnız değilim... tek başıma yapmadım ki olsun...

Gönderi tarihi:
Aleykümselam.

 

Peygamberi(as) hayatlarından dışlayan sadece O'nu inkar edenler degildir.

O'nu çok sevdigini söyleyip göz yaşı dökenler O'nu tatlı bir anıya dönüştürmüşlerdir.

Kimileri sakalına ve hırkasına gösterdigi 'saygıyı' O'nun misyonuna göstermemektedir.

Ondan durmaksızın bahsedipde, O'nunla dost olup yaşamayı göze alamamaktayız.

Peygamberlik kurumunun örneklik misyonundan kendimizi mahrum ederek O'nu sevmek mümkün degilr.

Genel anlamda toplum bunu bir nostaljiye çevirdi, hayatının özünden dışladı.

Müslümanlar sadece hayran kalıyorlar ama örnek almıyorlar, sokaga çıkıp baktıgımızda hep aynıyız. Örnek almak bir nevi üretmekdir, biz müslümanlar üretmiyoruz sadece tüketiyoruz.

Avunuyoruz daha dogru ifadeyle.

Bunu söylerken hayran kalınmasın mı? diyoruz.

Hayır, gerçek hayran olanlar örnek alanlardır.

selametle.

 

Bak bu konuda haklsın. aslan 34.

 

Peygamberi gerçekten örnek alan,hizbulllah,cılar,hizbuttahrir,ciler, usame bin laden gibi silahlı mücadele yaparak, kafirlerle savaşan guruplar var.Onlar tatlı su müslümanları gibi biz hem müslümanız hemde laik,demokratik devletten yanayız gibi söylemlerde bulunmuyorlar.Hilafet için canla başla saldırılar düzenliyorlar, peygamberi örnek alan hakiki müslümanlar işte onlar.

 

 

Bu günlerde, İslâmâî hareketler, İslâmâî fikirler ve bilhassa Siyâsî İslâm fikirleri söz konusu olduğunda Amerika ve Avrupa siyâsî çevrelerinde, Türk ordusu, yöneticisi, düşünürü ve medya organlarının dilinde, ılımlı İslam, ılımlılar ve aşırı İslam, aşırılar gibi kelimeler dolaşmaktadır. Bu tür düşüncelerin gündemde olmasının veya bu tür şahsiyetler tarafından dillendirilmesinin ********* ve çirkin bir tek nedeni vardır. O da; İslâmâa ve onu ideoloji olarak taşıyan kimselere karşı savaş açmak. Çünkü İslâmâî ümmet artık bulunduğu bu kötü durumdan kurtuluşunun ancak Hilâfetâi ikâme etmekle, İslâmâî hayatı başlatmakla olacağını görmüştür. Müslümanların ekseriyeti, İslâmâla amel etmeye, hükümlerine bağlanmaya yönelmiştir. Bunun için küfür sistemlerinden, Haçlı seferleriyle birlikte hayatımıza giren küfür fikirlerinden, beşerî anayasa ve kanunlardan kurtulmak ve demokrasi, milliyetçilik, vatancılık, sosyalizm, sosyal adalet, şahsî hürriyetler ve modernizm gibi küfür fikirlerini yok ederek, yerine siyâsî İslâm ve sistemini, hükümlerini, fikirlerini koymak için çalışan partiler ve kitleler kurulmuştur.

 

İşte, bütün bunların gerçekleşmesi ufukta parlarken, bu husus küffâr ve küfür devletlerini Müslümanların yöneticilerini, batı kültürüyle meftûn olanları, onu yüklenenleri dehşete düşürmüş ve dolayısıyla bu akımı durdurmanın yollarını aramaya koyulmuşlardır. İslâmâın hükümlerini sulandırmak, Müslümanları, İslâmâın davetçilerinden nefret ettirmek için fikrî yöne ağırlık verme desisesini hazırlamışlardır. Zira hedefleri; Müslümanları, küfür fikirlerini ve sistemini söküp atmak, insanların gönüllerine ve tepelerine kabûs gibi çöreklenen zâlim tağutların kökünü kazımak (demokratik ve laik yönetimleri, kastediyor) için çalışmaktan ve tabi ki buna bağlı olarak ta Hilâfetâi ikâme etmeye doğru yürümelerinden sarfı nazar ettirmektir.

 

 

Yazının tamamı için aşağıdaki linki okuyun

 

-http://www.hilafet.com/yenisayi/01.htm-

Gönderi tarihi:
Bak bu konuda haklsın. aslan 34.

 

Peygamberi gerçekten örnek alan,hizbulllah,cılar,hizbuttahrir,ciler, usame bin laden gibi silahlı mücadele yaparak, kafirlerle savaşan guruplar var.Onlar tatlı su müslümanları gibi biz hem müslümanız hemde laik,demokratik devletten yanayız gibi söylemlerde bulunmuyorlar.Hilafet için canla başla saldırılar düzenliyorlar, peygamberi örnek alan hakiki müslümanlar işte onlar.

 

 

'islamcılıgın' yüz yıllık bir geçmişi var, müslümanlık ise yüzyılların hareketi

bu konuda derin bilgilerin varsa bizlerle paylaşın isterseniz.

sıg tartışmalar sıkıyor insanı.

cografya olarak degil ama zihniyet olarak batı emperyalizmlerinin çıkarımları kimseye haklı eleştiriler vermez.

kendinde bu hakkı görenlerin entellektüel kapasitelerinden şüphe duyarım.

tabiki bunları demek, sömürgeci mantıkla birileri kendi haklı gerekçeleri için mucadele etmesin degil.

lakin dünyayı öyle 'örümcek fikirli' insanlar kaplamış ki onların gözünde hoca misali hırsızın hiç suçu yok, aksine bu örümcek fikirli insanların gözünde 'hırsız' tapınılası bir şey.

bu tipe uyanlar genelde kendi hayat görüşü olmayan ve yaşamı sloganların içinde geçirenlerdir.

kimileri hayatı bir ordan bir burdan bakmışsın bir şurdan yaşar gider.

en sıkıldıgım konu ise birilerinin devamlı süretde siyasal hıristiyan ve gene siyasal yahudi agzıyla konuşmalarıdır.

yeni bir şeyler söylemek isteyen varsa buyursun.

 

hadi selametle.

Gönderi tarihi:

BAKARA SÛRESİ(120) Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.

 

BAKARA SÛRESİ(132) İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün" dedi.

 

BAKARA SÛRESİ(256) dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ(19) Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ(24) Bunun sebebi, onların, "Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır." demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır.

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ(83) Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez ona boyun eğmişken ve ona döndürülüp götürülecekken onlar Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ(95) De ki: "Allah doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim'in dinine uyun. O, Allah'a ortak koşanlardan değildi."

 

İbrahimin dini, Yahudilerin uydurduğu gibi Yahudilik değil, İslamdır... İlahi dinlerin merkezi aynıdır, hepsi Allah katındandır ve tektir... Din'in gelmesinin en büyük sebebi bilerek ya da bilmeyerek Allah'a ortak koşmaya engel olmaktır... Uyarıları bu yöndedir... Ne gönderdiği peygamberler O'na ortak koşulabilir, ne bir başka nesne...

 

ALLAH herşeyi yoktan var eden tek olandır... RAB, RAHMAN VE RAHİM olan...

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
sayın bilimselci demişki:

Kaynak ayni, din...

 

kendi inanmadığın bir dine nasıl kaynak dersin?? :)

 

Sayın b@diCAN,

 

Sizinle kaynak nedir'imi tartışmalıyız ?

Dinler, öğretilerde bir disiplin oluşturmuş (teoloji), kaynak haline getirilmiştir.

Derlendiği kitaplar her ne kadar metafizik olgular taşısada, nesnellikleri ile tarihseldir, metafizik kaynaklardır.

Gönderi tarihi:
Sayın b@diCAN,

 

Sizinle kaynak nedir'imi tartışmalıyız ?

Dinler, öğretilerde bir disiplin oluşturmuş (teoloji), kaynak haline getirilmiştir.

Derlendiği kitaplar her ne kadar metafizik olgular taşısada, nesnellikleri ile tarihseldir, metafizik kaynaklardır.

kabul etmediğin kaynakları zaten tartışmamalısın!!yoksa kendinle çelişirsin bize göre kaynak haline getirilen size göre bir hayal olmuş .iki tarafın kabul gördüğü kaynak dersen buyur getirde tartışalım .sizin kaynaklarınız size bizimkiler bize !!öle değilmi??

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.