Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

İşsizlik ve gelir bölüşümü

 

İşsizlik önemini artırdı. Reel ücretlerde önemli bir iyileşmenin yaşanmadığı 2004’te, tarım kesimi küçülmeye devam etti. Gelir ve harcama sonuçları, çalışan kesimin aleyhine seyretti.

 

28 Aralık 2004 - Başarılı geçtiği öne sürülen 2004 ekonomisinin sosyal yanları tel tel dökülüyor. Yüzde 9’a yaklaşan ekonomik büyüme, beklenen istihdam artışını sağlayamazken işsizlik önemini artırdı. Reel ücretlerde bir iyileşmenin yaşanmadığı 2004’te, tarım kesimi küçülmeye devam etti, kamu maliyesinde de gelir ve harcama sonuçları, çalışan kesimin ve dar gelirlilerin aleyhine seyretti. Yılın ilk 9 ayında yüzde 9.7’lik büyüme yaşanmasına karşın, aynı dönemde istihdam artışı sadece yüzde 2’de kaldı. 2003’te de ekonomi yüzde 6 büyürken istihdam yüzde 1 azalmıştı. 2004 Temmuz-Eylül aylarını kapsayan bu yılın üçüncü üç aylık döneminde işsizlik oranı yüzde 9.3’e kadar yükseldi.

Ekonomideki yüksek büyüme, işgücüne 526 bin kişinin katıldığı son bir yılda sadece 463 bin kişiye yeni istihdam yaratırken, yüzde 4 olan eksik istihdam ve işsizlik oranının toplamından oluşan atıl işgücü oranı ise yüzde 13.5 düzeyinde seyretti.

 

İşsiz sayısı, 2 milyon 328 binden 2 milyon 390 bine çıktı. İstihdam sevmeyen bu büyüme sonucu bir işte çalışanların sayısı 22 milyon 411 binden, 22 milyon 874 bine ancak çıktı. Yüksek büyüme sadece 463 bin kişiye yeni istihdam sağladı.

 

Yüksek büyüme hızına rağmen açık işsizlik yüzde 9.3 dolayında. Eğitimli nüfus işsizliği ise önemini artırıyor. Üniversite mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 10.6’ya çıkarken lise mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 14’e yaklaşıyor.

İşsizlikte kadın ve erkek eşitlendi ve iki cinste de işsizlik oranı yüzde 9.5 olarak belirlendi. Kentlerde açık işsizlik oranı görece azalsa da yüzde 13.2 olarak ciddiyetini korudu.

 

İstihdamda devletin yeri daralıyor. 2003’ün başlarında devlette çalışanlar, özel sektör çalışanlarının yüzde 20’sine yakınken 2004’ün üçüncü çeyreğinde yüzde 15’ine indi. Yirmi sekiz ayda kamuda istihdam 521 bin kişi azaldı.

 

KAYITDIŞINDA GENİŞLEME

Kayıtdışı istihdam genişledi ve ücretli,yevmiyeliler arasında 4 milyona yaklaştı. Kayıtdışı çalıştırma, ekonomiye düşük ücret maliyeti, dolayısıyla rekabet gücü sağladığı için resmi makamlarca da zımnen hoşgörülüyor.

 

Türkiye’de 22 milyon 874 bin iş sahibi nüfusun yüzde 55’i bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı bulunmuyor. Bunların 4 milyon 858 bini ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı için herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydolma zorunlulukları bulunmuyor. Ancak geri kalan yaklaşık 8 milyon kişinin ise yasalar gereğince SSK ya da Bağ-Kur’a kayıtlı olmaları gerekiyor.

 

Kayıt dışındaki her bir çalışan nedeniyle Devlet, yıllık 2.7 milyar liralık prim ve vergiden yoksun kalıyor. Bu, toplamda 20 ktr TL’lik bir kayıp demek.

 

ENFLASYON VE GELİRLER

Enflasyonda hedeflere ulaşılırken ücret artışları düşük enflasyonla da başedemedi. Yılın ilk 11 ayındaki toplam artış TÜFE’de yüzde 8.83 olarak gerçekleşirken, TEFE’de yüzde 13.69’a kadar yükseldi. Geçen yılın ilk 11 ayında TÜFE yüzde 17.33, TEFE ise yüzde 13.23 oranında artmıştı.

 

Hükümetin 2005 programıyla yüzde 10 olarak revize ettiği 2004 yılı yıllık TÜFE artışı hedefinin gerçekleşebilmesi için aralıkta fiyat artışının yüzde 1’de kalması gerekiyor. TEFE’de ise yüzde 13.5’e çıkarılan hedef şimdiden aşıldı. Yıl başında her iki endeksteki yıllık artış da yüzde 12 olarak hedeflenmişti.

 

KAYIPLAR TELAFİ EDİLEMEDİ

Enflasyon yüzde 10’a kadar geriletilmekle beraber, reel ücret artışları, son üç yılın kayıplarını telafi edemedi. Üretimde çalışan kişi başına reel ücretlerde 2004’ün ilk dokuz ayındaki ortalama reel ücretler geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2.1 oranında artış kaydetti. Ancak reel ücretlerde 2001 yılında yüzde 14.1, 2002 yılının tümünde yüzde 6.3 ve 2003 yılının tümünde de yüzde 6.3 oranında reel azalma yaşandığı için, kayıplar telafi edilemedi. Bu yılın ilk dokuz ayındaki reel ücretler 2000 yılındaki düzeyinin yüzde 25 altında seyrediyor.

Reel ücretlerdeki bu azalış imalat sanayi sektörünün reel maliyetlerini önemli ölçüde azaltıyor. Bu nedenle de sektör TL’deki yüksek oranlı değerlenmeye rağmen düşük reel ücretlerle sağladığı avantajla ihracatını artırabiliyor.

IMF ile üzerinde mutabakat sağlandığı açıklanan yeni üç yıllık stand-by anlaşmasının temelini oluşturan Türkiye’nin 1 Aralık 2004’te AB’ye sunduğu Katılım Öncesi Ekonomik Program’da, 2005-2007 döneminde de sıkı maliye politikasına devam edilmesi ve gelirler politikasının hedeflenen enflasyonla uyumlu şekilde tasarlanması nedeniyle çalışanların reel gelirlerinde önemli bir artış öngörülmediği” belirtildi.

 

VERİMLİLİĞİN ETKİSİ KİME?

İmalat sanayinde emeğin verimliliği 2001 yılının tümünde yaşanan yüzde 1.2’lik düşüşten sonra aralıksız artıyor. Ancak artan verimlilik, ücretlilere gelir artışı olarak yansımıyor. 2002 yılında ortalama yüzde 10.2 oranında artan üretimde çalışan kişi başına verimlilikte 2003 yılında da yüzde 4.7 oranında büyüme yaşanmıştı. Verimlilik artışı 2004’ün birinci üç aylık döneminde yüzde 11.1, ikinci döneminde ise yüzde 13.7 olarak gerçekleşmişti.

 

Reel ücretlerin, kamu harcamalarının, iç talebin ve fiyat artışlarının kontrol edilmesine yönelik bir ekonomi politikası olarak kullanıldığı son 5 yıllık dönemde, imalat sanayinde çalışan işçilerin reel ücretlerinde yüzde 15 oranında erime yaşandı. Sektörde çalışan işçi sayısı ise yüzde 4.32 oranında azaltıldı. Buna karşılık işçi başına ortalama verimlilik yüzde 26 oranında artarken sektörün üretim hacmi de yüzde 20.6 oranında büyüdü. Aynı dönemde Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında ise yüzde 15.7 oranında bir büyüme kaydedildi.

 

DİE’nin 1997 yılındaki ortalama değerleri 100 kabul ederek oluşturduğu imalat sanayi reel ücret, çalışan başına verimlilik, çalışan sayısı ve üretim endekslerinde 2000 yılından bu yana yaşanan gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde, IMF programlarının bu anti-sendikal, anti-sosyal hedefinde “başarılı” olduğu görünüyor.

 

DİE’nin verilerinden yapılan belirlemelere göre 2000 yılında 110.2 olan reel ücret 2004’te 82.7’ye kadar gerilerken, aynı yıl 114.4 olan verimlilik endeksi ise 2004’ün ilk dokuz ayında ortalama 144.3’e kadar çıktı. 2000 yılında 89.1 olan imalat sanayi sektöründe çalışan işçilere ilişkin endeks 2004’ün ilk dokuz ayında 85.4’e geriledi. Buna karşılık 2000 yılında ortalama 102.1 olan imalat sanayi üretim hacmi endeksi 2004’te 123.1’e kadar çıktı. Sanayi sektörü, daha az işçi çalıştırıp, daha az ücret ödeyerek daha yüksek bir üretim sağladı.

 

1997 yılındaki GSYİH seviyesi 100 kabul edilerek oluşturulan GSYİH endeksi ise 2000-2004 yılları arasında yüzde 15.7 oranında büyüme kaydetti. Bu büyümenin altındaki üretim artışı tümüyle işçilerin verimliliğindeki artışla sağlanırken, bu ekonomik büyüme işçilerin refahına yansımadı aksine yoksulluğunu artırdı.

 

İmalat sanayindeki verimlilik artışı en fazla ihracat yapan sektörlere yaradı. Hem reel ücretlerdeki azalma hem verimlilik artışı hem de çalışan sayısındaki azalma nedeniyle önemli bir maliyet avantajı sağlayan sanayi sektörü, bu yolla rekabet gücü kazandı ve ihracatını önemli ölçüde artırdı. Bir anlamda Türkiye ucuz emek ihraç eden bir ülke konumuna geldi. Son yıllarda uluslararası piyasalarda enerji fiyatları ve ham madde fiyatlarındaki artışa rağmen reel ücretlerdeki küçülme ve verimlilik artışı sayesinde Türkiye ihracatını sürdürebildi.

 

Reel ücretler ve istihdamın mevcut düzeyi ile verimlilik artışındaki süreklilik, Türk Lirasındaki değerlenmeye rağmen Türkiye’nin ihracatını gelecek aylarda da sürdürebilmesine önemli bir katkı sağlayacak.

 

BÜTÇE ÜSTÜNDEN ADALETSİZLİK

Gelir bölüşümündeki eşitsizlik bütçe üzerinden de pekiştirildi. Gelirlerde yük yine ücretli ve tüketici kesime yıkılırken harcamalardan aslan payını faiz aldı, sosyal harcamalar yine düşük seyretti. 2004’ün ilk onbir ayında konsolide bütçe gelirleri 99 katrilyon liraya yaklaşırken, bütçe giderleri 123 katrilyon aştı. Bütçe açığı ise 24 katrilyonu aştı. Açık, 2003’ün eş dönemindeki 33 katrilyon 3 trilyon liralık düzeyine göre yüzde 26.1 oranında azaldı. Borç çevirmede büyük önem atfedilen ve birçok sosyal harcamadan yapılan kesintilerle oluşturulan faiz dışı fazla ise Ocak-kasım döneminde 28 katrilyonu buldu.

 

Sözkonusu dönemdeki 123 ktr TL’lik bütçe giderlerinin 52.3 katrilyonla en büyük bölümünü faiz harcamaları oluşturdu. Personel giderleri 27 katrilyon, cari transferler 27 katrilyonu buldu. Memurlar bütçeden yine önceki yılda bütçeden aldıkları payda (yüzde 21.5) kaldılar.

 

Sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler 18 katrilyon, tarımsal destekleme ödemeleri 3 katrilyon, sağlık harcamaları 2 katrilyon lira düzeyinde oluştu.

 

Tarım, 2003’te yüzde 2.3 küçülmüştü. Bu yıl da küçülme devam etti ve 2005 de küçülme bekleniyor. Böylece üç yıl üstüste küçülen tarım kesiminde önemli bir yoksullaşma da yaşanıyor. Bu kesime verilen bütçe desteği ise 3 katrilyonda yani faize ödenenin yüzde 6’sında kaldı.

 

Bütçe, bir borç çevirme odaklı bütçe olma kimliğini 2004’te de korudu. Milli gelirin yüzde 6,5’u oranında faiz dışı fazla yaratma hedefine ulaşılırken, bu hedef için sosyal harcamalar azaltıldı, kamu yatırım payı daha da düşürüldü.

Bu arada, toplam vergi yükünde, dolaylı vergilerin payı yüzde 70’i aşarken, özellikle 80 milyar dolara yaklaşan ithalattan alınan KDV ve ÖTV’lerin vergi gelirlerini artırdığı görüldü. Dolaylı vergi ile, eşitsizlikler büyürken şirketlerden alınan kurumlar vergisinin yükünde ise dikkate değer bir değişim olmadı ve kurumlar vergisi, toplam vergilerde yüzde 10 dolayında bir pay aldı. Gelir vergisinde de ağırlıklı yük yine ücretli kesimin üstünde kaldı.

 

Dolayısıyla, bütçe üstünden de bölüşüm ücretli ve dar gelirli kesimler aleyhine seyretti. Gelirler dar gelirli kesimden,tüketiciden toplanırken harcamalarda faiz yine bütçenin yarısına yakınını götürdü ve sosyal harcamalar azaltıldı, kamu yatırımları yine ertelendi.

Gönderi tarihi:

işsizlik istatistikleri:

 

1988...........işsiz yüzdesi % 11,3................tarımda istihdam 8249............toplam işsizler 2257

1999...........işsiz yüzdesi % 10,7................tarımda istihdam 8856............toplam işsizler 2633

2000...........işsiz yüzdesi % 10,9................tarımda istihdam 7769............toplam işsizler 2636

2002...........işsiz yüzdesi % 14,0................tarımda istihdam 7458............toplam işsizler 3484

2006...........işsiz yüzdesi % 16,6................tarımda istihdam 6068............toplam işsizler 4453

 

dikkat edildiği üzre tarımdaki istihdam azalıyorken, işsizlik artıyor. :excl:

 

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda çalışanların sayısının 1955 yılında 8 milyona, 1991 yılında 9.2 milyona ulaştığını hatırlatarak, çalışanların sayısının 2000 yılında 8 milyona, 2005 yılında ise 7 milyonun altına düştüğünü belirtti.

 

2004–2005 rakamlarına göre tarımda istihdamın 7.4 milyondan 6 milyon 493 bin kişiye gerilediğini belirten Bayraktar, tarımın toplam istihdamındaki payının ise yüzde 34’ten yüzde 29’a düştüğünü kaydetti. Bayraktar, 2006 yılında tarımda çalışanların sayısının yüzde 6.3 azalarak 6 milyon 88 bine düştüğünü belirtti. Toplam istihdamda tarımın payının bir önceki yıla göre 2.2 puan azalarak yüzde 27.3’e gerilediğini kaydeden Bayraktar’ın açıklaması şöyle: “Bu sonuç gösteriyor ki, tarımdaki çözülme devam etmektedir. 2005 yılında 907 bin kişi tarımı terk ederken 2006’da tarımsal istihdamdaki sayısal azalma 405 bin kişi olmuştur.

 

Tarımda Çin zirvede, Türkiye'nin ağırlığı azalıyor

Ankara - Sanayi ve ticarette korkunç bir hızla büyüyen Çin, tarım ve hayvancılıkta da zirveye oturdu.

 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerinden derlediği bilgilere göre, dünya, 2004 yılında, 1979-1981 ortalamasına oranla et üretimi

yüzde 90,9 artarak 136 milyon 219 bin tondan 260 milyon 98 bin tona, tahıl üretimi yüzde 44,3 artarak 1 milyar 573 milyon 227 bin tondan 2 milyar 270 milyon 360 bin tona, meyve sebze üretimi yüzde 119,7 artarak 629 milyon 744 bin tondan 1 milyar 383 milyon 649 bin tona çıktı. Dünya ülkeleri içinde en belirgin üretim artışı Çin'de görüldü.

 

Bu dönemde Çin, tahıl üretimini dünya ortalaması oranında artırmasına karşın, meyve sebze üretimi ile et üretiminde olağanüstü bir büyüme

gerçekleştirdi. Çin, bu dönemde et üretimini 5 katına, meyve sebze üretimini 7,5 katına çıkardı. 1979-1981 döneminde ABD'nin 5'de 3'ü kadar et üreten Çin, 2004 yılında üretimini ABD'nin iki katına kadar yaklaştırdı. 2004 yılında dünya et üretiminin yüzde 28,57'sini, meyve sebze üretiminin ise yüzde 36,62'sini tek başına yapar hale geldi.

 

Et ve meyve sebze üretim rakamlarına bakıldığında özellikle Asya ülkeleriyle Brezilya'nın oranlarını artırdıkları, buna karşın Avrupa ülkelerinin payının düştüğü görülüyor. Dünya nüfusunun yüzde 1,13'ünü barındıran Türkiye, yüzde 2,61 payla meyve ve sebze üretiminde kıta devletler sayılan Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya'nın ardından 5'inci sırada bulunurken, tahıl üretiminde yüzde 1,5 payla 14'üncü, et üretiminde yüzde 0,61 payla 30'uncu oldu.

 

Özellikle meyve sebze üretiminde çok güçlü olan, başta buğday olmak üzere tahıl üretiminde de nüfusunun oldukça üzerinde bir pay alan Türkiye, dünya ortalamasından daha hızlı büyümesine rağmen et üretiminde oldukça gerilerde yer alıyor. 1979-1981 döneminde dünya tahıl üretiminin yüzde 1,6'ı Türkiye'de yapılıyordu ve Türkiye bu üretim oranıyla sıralamada 12'inciydi. 25 milyon 232 bin tonluk tahıl üretimini 2004 yılına kadar yüzde 34,9 artıran ve 34 milyon 50 bin tona çıkaran Türkiye, Vietnam ve Arjantin'e geçilerek 14'üncü sıraya geriledi.

 

Hemen her zaman güçlü olduğu meyve sebze üretiminde de Türkiye'nin payı bu dönemde geriledi. 1979-1981 ortalamasında 21 milyon 20 bin ton meyve sebze üreten Türkiye, üretimini 2004 yılına kadar yüzde 71,5 oranında artırdı ama payı yüzde 3,34'den yüzde 2,61'e geriledi. Buna rağmen, sıralamada 9'unculuktan, 5'inciliğe yükseldi.

 

Türkiye, hemen her zaman yetersiz olduğu hayvancılıkta ise dünya ortalamasının üzerinde büyüdü. 1979-1981 döneminde Türkiye, 714 bin tonluk üretimle dünya et üretiminin yüzde 0,52'sini karşılıyordu. Türkiye et üretimini, 1979-1981 ile 2004 arasında yüzde 90,9 olan dünya ortalama büyümesinin üzerinde, yüzde 121,7 oranında artırarak 1 milyon 583 bin tona, payını da yüzde 0,61'e çıkardı. Bu dönemde Türkiye, sıralamada 30'uncu olarak kaldı.

 

Gönderi tarihi:

DYP vekili Ümmet Kandoğan'ın konuşmasından.

 

ENFLASYONDA OYUN VAR Dış ticaret açığına da değinen DYP Denizli Milletvekili Kandoğan, “2002’de iktidarı devraldıklarında dış ticaret açığı 20 milyar dolardı. 2005 yılında bu rakam 43 milyar dolara ulaşmış durumda. Yani dış ticaret açığımız 4.5 kat artmış. 2002 yılında enflasyon rakamları yüzde 70’den, yüzde 29’a düşmüştü. 2005 yılında enflasyon yüzde 8 olarak gerçekleşti. Ancak bazı oyunlarla enflasyon rakamlarını belirlerken sepetin içindeki bazı maddeleri değiştirdiler. 2005 yılının gerçek enflasyon rakamı yüzde 10.8’dir” dedi. 2005 YILINDA 256 İŞLETME KEPENK KAPATTI DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, yüzde 9 büyümenin sebebinin yurt dışından yapılan ara malı ithalatından kaynaklandığına da değinerek şunları söyledi: “116 milyar dolarlık ithalat yapılmış. Bunun büyük bölümü ara malı ithalatı, yani yurt içinde üretilebilecek mallar yurt dışından ithal yoluyla sağlanıyor. Yüzde 9 büyüme istihdama yansımamasının sebebi bu. 2005 yılında 256 işletme kapanmış. Ara malı ithalatı bu yıl da devam ederse birçok işletme kepenk kapatmaya devam eder. Sanayici yüksek girdi maliyetleri, yanlış kur politikası, istihdamdaki vergi yükü nedeniyle Suriye, Romanya, Özbekistan gibi ülkelere yatırım yapıyorlar. Enerji fiyatlarında 9 centle dünyada Japonya’dan sonra 2. sıradayız. Bu şartlarda nasıl yatırım yapacaksınız. Yılın ilk ayı olan Ocak’ta sanayi üretimi yüzde 4.5 düşmüş. Böyle devam ederse 2006 yılı geçtiğimiz yıldan daha sıkıntılı geçecek.” TEŞVİK YASASI TAM BİR FİYASKO Hükümetin bir yanlışının Teşvik yasası olduğunu kaydeden Kandoğan, “49 ile teşvik uygulamaya başladılar. Teşvik uygulanan illerin valileriyle tek tek görüştüm. Osmaniye, Düzce, Uşak ve Afyon’un dışında hiçbir ile yatırım yapılmamış. Biz Hükümete Denizli sanayicisini etkileyen istihdam ve enerji maliyetlerini düşürmesini teklif ettik. KDV indiriminin Denizli ekonomisine katkısı olmayacaktır. Hükümet, istihdam ve enerji maliyetlerini düşürmeliydi” diye konuştu. DOLAYLI VERGİLER YÜZDE 73’E ULAŞTI Kandoğan, 3.5 yıllık AKP iktidarında iç ve dış borcun 120 milyar dolar arttığını vurgulayarak, “Dolaylı vergiler yüzde 73 seviyesine geldi. Benzinin fiyatı 2.5 YTL, bunun sadece 50 Ykr.si maliyet, diğeri vergiye kesiliyor. Gelir dağılımında da büyük adaletsizlikler yaşanıyor. Gelirden yüzde 20’lik bir kesim en büyük payı alırken toplumun diğer kesimi açlık sınırında ve altın yaşamaya çalışıyor. Bunlar 3.5 yıllık dönemde gelir dağılımını bozdu” ifadelerini kullandı. TARIMI BİTİRDİLER Çok gezen bir milletvekili olduğunu ileri süren DYP Denizli Milletvekili Kandoğan, şunları dile getirdi: “Çiftçimiz 3 yıl öncesinin fiyatlarıyla ürün satmaya çalışıyor. Ama girdi maliyetleri korkunç artmış. Çukurova’da narenciye, Malatya’da kayısı maliyetini bile karşılamadığı için ağaçta kaldı. Fındığın kilosu 7200’den 4200 ‘e düştü. Fındık büyük oyunlar dönüyor. Başbakan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu, en büyük fındık ihracatçısı, Bu adam FİSKOBİRLİK’in üreticiye para ödemek için bankalardan kredi almasını engelledi. Pamukta, üzümde incirde de durum farklı değil. Tarımda büyük çöküntü yaşanıyor. Tarım böyle olunca bu esnafa yansıyor. Benim baştan beri verdiğim bu rakamlar devletim resmi rakamları. 2002 yılında kişi başına borç miktarı 5.2 milyar iken, bugün kişi başına borç miktarı 6.2 milyar lira. Milli geliri 5 bin dolar diyorlar. Bunu sebebi Türk parasının değerli olmasından kaynaklanıyor. Rakamlar üzerinde oynarsanız böyle olur.”

Gönderi tarihi:

İşsizlik oranının düşük olduğu ülkelerde bile işsizlik büyük bir sorun olarak görülmekte ve işsizlikle mücadele programları geliştirilmektedir. Son krizle ciddi oranda artan işsiz sayısı, önlem alınmadığı takdirde gerek sosyal barış gerekse ekonomi için büyük tehlike oluşturuyor. İşsizlik sigortası önemli bir düzenleme olmasına rağmen yeterli olmayıp, işsizlikle mücadele için;

 

- - İhracata dayalı kalkınma politikalarına öncelik verilmeli, reel sektör ihracat ve istihdam politikaları ile desteklenmeli,

 

- - Ücret politikaları verimlilik artışlarını esas almalı, ücret artışları verimlilik ve üretim artışları baz alınarak yapılmalı,

 

- - İstihdam artışını destekleyen politikalar uygulanmalı, özel sektörün yatırım yapacağı, istikrarın ortamı sağlanarak, yapısal reformlar hızlandırılmalı,

 

- İşverenin sırtındaki istihdam yükleri hafifletilmeli, çalıştırılan personel sayısı artıkça işvereni bir anlamda cezalandıran uygulamalardan vazgeçilerek, çalıştırılan personel sayısı artıkça işverenin yüklerini hafifleten ve ödüllendiren bir sisteme geçilmelidir.

 

İstihdamı artırmak için daha bir çok önlem sayılabilir. Ancak, hangi önlem alınacaksa alınsın, hızlı hareket edilmeli ve işsizliğin sosyal barışı bozmasına izin verilmemelidir. Aksi halde, Yüksek enflasyon, terör, finansal krizler gibi mücadele edeceğimiz yeni bir tehlikeye maruz kalırız. Aman dikkat....

Gönderi tarihi:

Üretmeden tüketen toplumların karşılaşacağı en büyük sorun işsizlik. İşsizliğin ardından gelecek olanda toplumsal buhrandır. Ailelerini geçindirmekle mükellef bireyler iş imkanı bulmadıklarında psikolojik çöküntü yaşamaya başlıyorlar ardından hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık, kolay yoldan rant elde etme girişimleri artış gösterir. Çeteleşme, mafyalaşma gücünü burdan alıyor. Çaresizlik en etkili şekilde ahlaksızlığı getirir.

 

Sosyal güvencesi olmayan insanların hastanelerde çocuklarını rehin bırakmak zorunda kalması, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayanların emeklerinin karşılığını alamaması onları büyük şehirlere göçe zorluyor, büyük şehirlerde ki yığılma ve istihdam azlığına bağlı işsizliğin getirdiği çaresizlik olarak topluma yansıyor ve buna karşın hırsızı koruyan cezai yasalarda toplumda başka bir sokak terörü oluşturuyor.

 

Çare satmak, satın almak değil, çare yeni iş imkanları sağlamaktır. Yerli üreticiye ve sanayiciye destek vermek gerekir. Vergi oranları düşürülmeli, hatta bir kısmı tamamen kaldırılmalı; bir devletin en önemli vazifesi vergi almak değil, devlet milletine iş ve aş imkanı sağlamak zorundadır. sosyal güvence vermek zorundadır. Devlet tefeci gibi çalışıp kendi vatandaşını dolandırırsa, aldığı vergilerle insanları zor durumlarda bırakırsa, yeni iş imkanları sağlamazsa işsizlik oranı gittikçe artacak. buna rağmen nüfus ise sürekli artış gösteriyor. Aradaki fark gittikçe açılıyor.

Gönderi tarihi:

Yabancı sermaye Türkiye’ye zarar veriyor :excl:

 

TUSİAD; TESEV, İKV gibi kuruluşlar, bunların başkanları ya da sözcüleri, kapıkulu iktisatçılar ve İri Medya, Türk Ulusu’na yalan söylüyor; iki alanda korkunç bir propaganda, yoğun bir beyin yıkama faaliyeti sürdürüyorlar: Biri Avrupa Birliği, öbürü yabancı sermaye. Propaganda şöyle yapılıyor: Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nden başka alternatifi yoktur. Ekonomik kalkınma ancak yabancı sermaye ile sağlanabilir. Bu ikisi gerçekleşmezse Türkiye biter. Oysa gerçek bu değildir. İktisat tarihi gösteriyor ki bir ülke önce kendine, kendi kaynaklarına güvenmelidir.

Yabancı sermaye, içinde bulunduğumuz koşullarda, Türkiye için büyük bir tehlike oluşturur. Yabancı sermaye girişi; ondan çok daha güçlü ve dinamik bir ulusal yatırım eğilimi olmadıkça, ülke üzerinde bir “ekonomik işgal” etkisi yaratır. Bu işgalin yoğun etkisi nedeniyle yabancı sermayenin verdiği zararlar, sağlayacağı faydalardan çok daha fazla olacaktır.

 

Bazıları şu karşı kanıtı ileri sürüyor: Global bir dünyada yaşıyoruz. İşadamlarımızın başka ülkelerde şirket satın almaları ne kadar makul ise, yabancıların da Türkiye’de şirket almaları o kadar makul sayılmalıdır. Onlara yanıtım kısadır: Eğer bir tilki bir kümese girerse, boğazlanan tavuktur. Eğer tavuk tilkinin inine girerse, boğazlanan yine tavuktur.

 

Yabancı sermayenin “yararları” gerçek midir? :excl:

 

A ) Yabancı sermaye yandaşları yabancı sermayeyi savunurken, -Batı’nın kendi çıkarlarına göre kurduğu- uluslararası iktisat teorisinden kanıtlar sunarlar. Buna göre “Yabancı sermayenin, ev sahibi ülkeye sağladığı ekonomik yararlar” şunlardır:

 

-Yabancı sermaye ev sahibi ülkenin toplam tasarruf oranını yükseltir. Sermaye açığını kapatır. Yatırım oranını ve üretim kapasitesini artırır.

-Ülkeye ileri teknoloji ve işletmecilik bilgisi getirir.

-İthal ikamesi ve ihracatı artırma etkileriyle, dış açığı azaltır.

-Yurt içi rekabeti artırır, tekelciliği kırar.

-İşsizlik sorunun çözümüne katkıda bulunur.

-Sağladığı kârlar yoluyla, vergi gelirini artırır.

 

Ancak hemen şu hususu vurgulamamız gerekir: Yabancı sermayenin yukarda saydığım faydaları garanti değildir. Çünkü bunlar Batının kendi çıkarları zemininde oluşturduğu bir bilimin, teorik gerçekleridir. Soyut teorik modeller çerçevesinde geçerlidirler. Bilindiği gibi, her teori zihinsel bir kurgudur. Önemli ölçüde varsayımlara dayanır. Varsayımlar ise, teoriyi realiteden uzaklaştırır. Dolayısiyle o modellerde Türkiye gibi henüz sanayileşememiş bir ülkenin gerçeklerinden zerresi yoktur.

 

B ) Yabancı sermayenin yukarda saydığımız faydalarından hemen hiçbiri Türkiye’de gerçekleşmemiştir. İddiamın ilk kanıtı, AKP hükümetinin devlet bakanı ve başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener’in, bir itiraf niteliğinde olan açıklamasıdır. Aynı zamanda deneyimli bir maliyeci ve öğretim üyesi olan Abdüllatif Şener Temmuz 2005’de şu görüşü beyan etmiştir:

Yabancı sermaye grossmarket - perakende, elektrik üretim- dağıtımı, bankacılık, telekom-iletişim gibi “gelirin yurtiçinde yaratıldığı” dört sektörde yoğunlaşma eğilimi içindedir. Bu sektörlerin ortak özelliği, yaratılan gelirin ya da tasarrufların yurtiçinde yaratılıyor olmasıdır. Ne bankacılık, ne enerji, ne de söz konusu ettiğimiz diğer sektörlerde dış âlemden sağlanan ihracat geliri yoktur. Teknoloji ve sabit sermaye transferi de söz konusu değildir. Yapı değişmezse yabancılar yurtiçinde üretilen gelir ya da tasarrufu kendi merkezlerine aktaracaktır. Bu durumda cari açık ilelebet kapatılamaz. Yabancı sermaye-kriz ilişkisine dair görüşlerimi hükümet dahil her zeminde dile getiriyorum. Arjantin’de yaşanan ekonomik krizler de bu yolla ortaya çıktı. Şimdiden uyarıyorum. Yabancı sermayeye yasal sınır gerekiyor. Kimse tehlikenin farkında değil” :excl:

 

Yabancı sermaye yatırımının üçte birini kâr olarak götürdü.AKP’li bakanın öncelikle vurguladığı, yabancı sermayenin sektörel yoğunlaşmasına somut örnekler verelim:

 

- Dünyanın üçüncü büyük perakendecisi konumundaki Fransız Carrefour; Fiba Holding’in iştirakleri arasında yer alan, Türkiye’nin en büyük üçüncü süpermarket zinciri Gima ve Endi’yi 132.5 milyon dolara satın aldı.

- Çukurova Holding’in Türkcell’deki yüzde 52 hissesi TeliaSonera’ya satılıyor.

- Lübnan ve İtalyan bağlantılı Oger Telekom, Türk Telekom’u satın aldı.

- Demirbank finansal ayak oyunlarıyla yok pahasına ulus-ötesi dev HSBC’ye teslim edildi.

- Kriz döneminde, Sitebank, Nova Bank’a, Koçbank UniCredito’ya satıldı.

- Türkiye Ekonomi Bankası’nın (TEB) yüzde 50 hissesi, BNP Paribas’a satıldı.

- Yapı Kredi Bankası’nın yüzde 57.4 hissesi Koç ve İtalyan Unicredito’ya satıldı.

- Türkiye’nin yedinci büyük özel bankası Dışbank’ın yüzde 89.3 oranındaki hissesi Hollanda-Belçika kökenli Fortis Bank’a devredildi. Fortis Bank kaptığı aslan payı ile yetinmedi ve kalan yüzde 10.66 oranındaki hisse için çağrıda bulunmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu’na başvurdu.

 

- Hollanda’nın önde gelen bankalarından Rabobank, Şekerbank’ın yüzde 51’lik hissesini alma yolunda.

- Denizbank, Finansbank ve Garanti Bankası için satış görüşmeleri sürüyor.

- Adamlar doymak bilmiyor, TEB’in yüzde 50’sine ortak olan BNP Paribas Yönetim Kurulu Başkanı Michel Pebereau konuşuyor: Başka bankaya da bakarız. 2007 yılına kadar 7 milyar Avro’dan fazla satın alma bütçemiz var. Türkiye’de yeni banka satın alma konusundaki fırsatları değerlendireceğiz.

Gönderi tarihi:

Ekonomide ilk öğrendiğimiz Kural, İnsan artışının varlıklara göre Geometrik artmasıydı. Üzerine hızla gelişen Teknoloji, insan emeğine olan gereksinimleri daralttı ve İstihdamı çökerme noktasına getirdi. Tüm ekonomi anlayışlarında çözülemeyen sorun İstihdam daralması bir süre sonra toplumsal çöküş noktasında tıkanacaktır. Özellikle Kapitalist ekonomilerde Maliyet azaltıcı faktörlerin başında İnsan gücünün azaltılması gelir. Ancak Teknolojik çeşitlilik kontrol ve üretim anlamındaki rekabeti tetikleyeceğinden, asıl hizmet anlamındaki İnsan faktörünü Minimize edecektir. Teknoloji körlüğü denilen bu yarış, bir süre sonra toplumsal çatlaklara, sonrada göçüşe sebeb olacaktır. Dünyada 1929 Buhranı adı altında meydana gelen Ekonomik sıkıntı, Yeni yeni seri imalata geçen Üretim dünyasındaki savaş sonu oluşan daralmadan meydana gelmişti. Ancak hala özellikle Afrika'da Açlık sınırınında altında insanların olması, diğer yandan Orta ve Uzak doğuda hala teknoloji dışı üretimin oluşu Hızla gelişen standartizasyon karşısında özelliğini yitireceğinden bir kaos ortamı doğması yakındır. Dünyanın sahibi insanlar daha fazla para kazanabilme adına modern üretim tekniklerini geliştirerek İnsan gücünü minimize etmeye devam ederlerse Toplum içindeki dengeler bozulacak savaş şartları gibi bir durum meydana çıkacaktır. Dünya Ekonomik Forumunun 2007 toplantısında ana Tema İnsan gücünün geleceğine ilişkin tereddütler olması konuyu önemsediklerini göstermektedir

Saygılkarımla

TLM

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Devletin bütün kurumlarıyla kavgalı olan Erdoğan ve AKP kurmayları halkın karşısına çıkıp ´´Büyüdük´´ diyor. Evet büyümüşüz ama işsizlikte, borçta, protestolu senet sayısında.

 

DÜNYANIN en pahalı benzini bizde. Dünyanın en pahalı mazotunu Türk Milleti kullanıyor. Dünyanın en pahalı doğalgazını biz yakıyoruz. Dünyanın en pahalı gübresini Türk çiftçisi kullanıyor. Dünyanın en pahalı elektriğini biz sarfediyoruz. Dünyanın en yüksek faizi bizde. Ne varsa sattık, borç azalmadı, arttı. Dolaylı vergide rekor bizde. İhracat, ithalatı karşılamıyor... Cari açık rekoru bizde.

 

AKP hükümeti işbaşına gelmesinden bu yana dış politikada izlediği politika ile daha doğrusu politikasızlık ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğundan bu yana var olan bütün kırmızı çizgilerini sildi.Tarihte hiç görülmeyecek şekilde tam bir dışa bağımlılık sergileyen AKP hükümeti Meclis'ten sadece AB uyum paketleri ile halkın değil AB'nin istediği yasaları çıkarmış oldu.

 

Tarık TAVADOĞLU

 

HÜKÜMETİN Anayasa'yı değiştirecek çoğunlukla Meclis'e girişinin üzerinden tam 5 yıl geçti. Halktan sorunların çözümü için 3 yıl isteyen Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümet, geçen süreye rağmen ekonomi, dış politika, tarım, eğitim başta olmak üzere hiçbir soruna çözüm olmadı.

Seçim yaklaştıkça AKP hükümeti halkın karşısına çıkıp yaptıklarını anlatmaya koyuldu. Ancak halka anlatılanlarla gerçekler çok başka. Devletin bütün kurumlarıyla kavgalı olan Erdoğan ve AKP hükümeti, ekonomiyi de çıkmaza sürükledi.

 

Başbakan Erdoğan '' Türkiye'yi nereden nereye getirdik'' diyerek rakamları çarpıtarak göz boyamanın yollarını arıyor. İktidar 'Gelir arttı, enflasyon düştü' diyor...

 

Biz de AKP öncesi rakamlarla, AKP dönemini karşılaştırdık... Görünen şu: Evet büyümüşüz ama işsizlikte, borçta, protestolu senet sayısında.

 

Söz var icraat yok

 

Başbakan Erdoğan, seçim ekonomisi uygulamayacağız'' diyor. Ancak her uygulama söylenenlerin tersi istikametinde.

 

AKP kurmayları ve Erdoğan ''Uygulanan ekonomi sisteminden sapmayacağız'' derken ekonomi uzmanları zaten her şeyin raydan çıktığını vurgulayarak uygulanan programın hiç bir konuda başarılı olamadığını belirtip gelinen noktayı şöyle özetliyorlar: ''Dünyanın en pahalı benzini bizde. Dünyanın en pahalı mazotunu Türk Milleti kullanıyor. Dünyanın en pahalı doğalgazı biz yakıyoruz. Dünyanın en pahalı gübresini Türk çiftçisi kullanıyor. Dünyanın en pahalı elektriği biz sarfediyoruz. Dünyanın en yüksek faizi bizde. Ne varsa sattık, borç azalmadı, arttı. Dolaylı vergide rekor bizde. İhracat, ithalatı karşılamıyor... Cari açık rekoru bizde.

 

Tarım çöktü. Esnaf kepenk kapatıyor. Kayıtdışı ekonomide patlama yaşanıyor. Devletin resmi rakamlarına göre 1 milyon kişi aç.

 

18 milyon kişi yoksul. Üstelik, gayriresmi rakamların daha yüksek olduğu biliniyor. Ne kadar saklansa da , 10 milyon kişi işsiz.

 

Zengin daha zengin... Fakir daha fakir oldu.

 

 

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.